Biraz da Sanat: Ritm ve Orkestra

Biraz da Sanat: Ritm ve Orkestra

———————–
Her ne kadar müzikle ilgili bir başlık gibi görünse de aslında bugünkü konum sosyolojik bir içeriğe sahip.

Okula henüz başlamış çocukların bile bildiği ritm, matematiksel anlam taşıyan tekrarları ifade eder. Evet, en kaba taslak haliyle ritm budur. Kalbin ritmik atışı da belli bir periyot içerir, müzisyenin elinin darbukada inip kalkması da…

Konu şu ki; bu ritmik hareketlerin bir amaca yönelik olmasıdır. Bu amaç, orkestra içinde özünü bulur diyebiliriz.

Tek başına bir darbuka, tek başına bir kalp kadar anlamsızdır aslında.

İnsanların en güçlü dürtüsü olan “çoğalma”nın tabii sonucu mudur orkestra oluşturmak yoksa tavuk ve yumurta hikayesini anımsatan bir ikilem midir, bilemem. Ancak bir insanın yaşadığı topluma dair ritmik bir uyum sağlamasını anlatmak istiyorum.

Başına buyruk gidenlerin, belli bir sınır ve çerçeveyi reddedenlerin “özgürlükçü” anlayışlarındaki yanlışlık üzerinde durmak istiyorum.

Toplum, bilindiği üzere iki kişinin olduğu yerde başlıyor. Tek kişi olmak, bireysel bir durumu ifade ediyor. İki kişi ise bir toplumu, en azından toplumun başladığı yeri ifade ediyor.

O halde ahlak kurallarını yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum.

Elbette ki bu gereklilik bir teslimiyet, sorgulamadan emme basma tulumba gibi kafa sallamak anlamına gelmemelidir. Zaten toplum olarak uç sınırlarda yaşıyor olmamız değil midir bir lafı anlatırken bile en uç taraftaki olumsuzluğu anlatmak istemediğimizi de sözlerimize ekleme gereksinimimizi doğurtan.

Oturup sıradan insanlar olarak düşündüğümüzde falan filan gruplar için hep olur olmaz sözler söylemeyi; olmadık yakıştırmaları yapmayı pek severiz. Oturup ismi çok da önemli olmayan herhangi bir grup için bile bu tür yorumlar yapmamış biri var mıdır aramızda? Ben bu sayının neredeyse “sıfır” olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu grupların bir amaç uğruna, gözünü karartmış olarak yürümelerinin anlamı üzerinde hiç birimiz durmayız.

Terör gruplarından tutun da din gruplarından çıkın; aslında tüm gruplar belli bir ritmi oluşturmuş orkestralardır. Çaldıkları müziği beğenirsiniz, dinlersiniz dinlemezsiniz o ayrı bir konu. Ancak sizin de o ritme karşı koyacak bir orkestranız var mı? Asıl önemli olan konu budur.

Bizler, başkalarının ritimlerini ve orkestralarını kâh beğenip göklere çıkarmış kâh beğenmeyip ateşlere atmış bir ecdadın çocuklarıyız. Ancak kendi ritmimize gelince; kalbimiz, nedense hep başka vücutlarda atmak zorunda kalmış bir zavallı olmuştur. Çünkü kendi kalbimizin yaşayacağı sağlam bir vücudu ayakta tutmaktan aciz kaldık.

Gerçek bu. Beğenseniz de beğenmeseniz de gerçek bu!

Bizim kalbimiz, başkalarının vücuduna endeksli yaşamak zorunda kalmış ama işin en kötü tarafı beynimiz…

Aklımızı ve beynimizi bir kez olsun kendi kafamıza koyup düşünmeyi beceremediğimizden, kendi elimizi de kendi vicdanımıza koyup bir  sorgulama yapamaz insanlar güruhu olmuş durumdayız.

Kendi ritmini oluşturmanın, avaz avaz ciyaklamak olduğunu sanan bizler; bir millet olamadığımız gibi bir devlet olmayı da başaramıyoruz.

İki insanımız adam gibi yan yana gelemediğinden bir ritmimiz yok, tıpkı kayda değer bir toplum olamadığımız gibi.

Bir ritm yokken neden orkestra gibi bir derdimiz olduğu ise ayrı ve çok acı bir sorun

Görüşmek dileğiyle


4 Comments

enter your name

27/05/2013 at 11:25 pm

Tek başına bir darbuka anlamsız değildir aslında. Hatta tek başına bir ney, bazen birçok orkestradan daha değerlidir. Bu neyzene bağlı. Elbette ki bu neyzenin, kendi yeteneğine muadil insanlarla oluşturduğu bir orkestra, bambaşka bir zenginlik barındırır.

Müzikten devam edersek, Rast notası, kendi başına Rast (Sol) notasıdır, saniyede 392 kere titreşir. Bu nota Nihavend Makamı’nda karar sesidir fakat Hicaz Makamı’nda yeden görevi üstlenir, yani bir nota topluluğu içerisinde görevi ve karakteri değişir fakat yine bu nota saniyede 392 kere titreşir. Bu olması gerekendir. Fakat Rast notası kendi yapısında değişikliğe uğrarsa akort sorunu ortaya çıkar, o artık Rast notası değildir. Fakat bu yine de müzik yapmaya engel değildir. Alışıldık gelmez belki kulağa ama müzik vardır. Günümüzde artık ritmik uyum ve armoni derdi olmayan müzikler de vardır. Free jazz buna çok güzel bir örnektir. Dediğiniz gibi kimi dinler kimi dinlemez ayrı konu..

Bana kalırsa müziğin ne bir orkestra olma derdi vardır nede bir orkestranın ritmik olma derdi. Müziğin tek derdi, varoluş amacından çok uzaklaşmış olmasıdır bence. Bu ise üstüne ağıtlar yakılması gereken bambaşka bir konudur. İnsanlar, Toplumlar ve Boşaltılmış Beyinler başlıklı yazınızda “hayat ışıktı bizim için oysa..” diyerek bu konuyu çok güzel özetlemişsiniz, ellerinize sağlık.

ashina

28/05/2013 at 3:30 am

Merhabalar,

Biraz da Sanat başlıklı yazılarımız, sanat gibi yaşamak amaçlı ele alışlardır. Amaç, müziği ve müzik amacını irdelemek değildir. Bir virtüözün kendini orkestrada bulmak istemeyişinin haklı sebepleri de değil… Ya da onu haksız çıkarmak da değil… Evet bu yazıların amacı “hayatı bir sanat dalı gibi ele almak”tır. Bu anlamda sosyolojik veriler, sanatsal verilerin önünde yer almaktadır.

Değerli okurumuz,

nasıl ki burada yazı yazmak tek taraflı bir eylemse ve sizlerin değerli yorumlarınızla bir sohbete dönüşüyorsa; bahsettiğimiz sebepler de aslında tam olarak bununla ilgilidir.

Birikte, daha iyiye ve daha güzele… Bir sanatçı nezaketinde, bir sanat eseri inceliğinde…

Sevgi ve selamlarla

enter your name

28/05/2013 at 10:53 am

Selamlar,

Müziğin insana ve topluma olan benzerliği dolayısıyla yalnızca müzik üzerinden anlatmak istemiştim derdimi bende. Müzik diğer tüm sanat dalları içerisinde, ortaya çıkış münasebetiyle doğanın taklit edilmediği tek sanattır. Resimde doğa resmedilmiştir, tiyatroda toplumsal olaylar, heykelde, edebiyatta ilk önce doğa ve çevre taklit edilmiştir. Fakat müziğin fiziksel doğada örneği yoktur, sesin vardır ama müziğin yoktur. Bu yüzden müzik, yalnızca insana özgüdür, fazlasıyla insana benzer, ruhun şakımasıdır, tasavvufta Tanrı’nın lisanıdır. Müziğin sahip olduğu tüm özellikler insanın özellikleridir. Bahsettiğim Rast notası örneği de, insanın toplum içerisindeki rolü, bu rolünü oynarken kendi öz benliğini kaybedebilmesi, akordunun kaçmasıdır. Fakat belli ki kendimi iyi ifade edemiyorum (: Olsun. Biraz da Sanat başlıklı yazıların hepsini gerçekten çok büyük bir zevkle okudum. Yazan arkadaşın tekrardan ellerine, ruhuna sağlık. İnşallah hep birlikte, muhabbetle!

    ashina

    28/05/2013 at 11:05 am

    Ben de hızlı okuduğum için hata yapmış olabilirim 🙂

    Evet, sizi şimdi daha iyi anladım.

    Biraz da Sanat başlıklı yazılar bana aittir. Diğerleri benim değil.

    Yazılarıma dair olumlu düşünceleriniz ve sağlık dilekleriniz için teşekkür ederim.

    Selamlar

Log out of this account

Leave a Reply

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.

Haberdar ol

Yeni yazilardan haberdar olmak icin email adresinizi girin

YAZI ARŞİVİ

Son Yorumlar