Author Archives: enelsir

Lüfer (1)

Category : Kişisel Bloglar

Sıkkın bir şekilde merdivenleri çıkıyordu. Bir yanda da her basamakta bir şeylerin ters gittiğine, bir şeyleri yanlış yaptığına olan inancı daha da kuvvetleniyordu. Çok düşünmüştü ama bu konuda bir türlü kendisinde bir hata bulamıyordu. Bu yola büyük bir iyi niyetle çıkmıştı. Fakat bir türlü beklediği karşılığı ve ilgiyi göremediğini düşünüyordu.

Belediye konservatuarından emekli olduktan sonra. Piyasa işlerinde çalışmayı kendine yedirememişti. Ona göre müzik, müzik olarak, müzik için yapılmalıydı. Yetenekli ve hala bilenlerin kendisinden bahsettiği ve ara ara ciddi bazı koroların konserlerinde çalmak üzere çağrılan önemli bir ud icracısıydı.

Karısı O emekli olmadan çok önce vefat etmiş, O da bundan sonra müziğe daha bir sıkı sarılmış, müzik adeta yaşamın kendisi olmuştu. Emekli olduktan ve çocukları da ( iki oğlu vardı) büyüyüp kendi hayatlarına daldıktan sonra, yalnızlığı daha derin hisseder olmuştu. Bu boşluğu doldurmak için türlü uğraşlar türlü hobiler edinmeye çalıştı ama her seferinde yine çareyi müziğe sığınmakta buldu.

Müzik her ne kadar hayatta en iyi bildiği şey ise de, yine hayatta en bilemediklerinin yansıtıcısı olmuş, müzik sayesinde birçok bilinmez de önüne serilmişti.

İşte şu anda merdivenlerini çıkıyor olduğu eve de bu yüzden geliyordu. Bu ev ilk gençlik yıllarında taşındıkları ve evlenip ayrıldığı güne kadar yaşamış olduğu aile eviydi. Ne anıları vardı bu evde… Bir dut ağacının ve üç çamın süslediği şu bahçede. Eve dışarıdan tırmanan merdivenleri çıkarken bir yandan da bahçeyi süzüyor, ve koca çamda hala asılı duran, araba lastiğinden yapılmış, sallanırken kim bilir kaç kez düştüğü salıncağı görüyordu.

Bu ev birçok anıyı barındırmakla birlikte, artık gelirken kendini çok da rahat hissetmediği bir mekan halini almıştı. Çünkü annesinin ölümünden sonra artık bu eve kutlamalar, hasret ziyaretleri, öylesine, geçerken uğramalar dışında, daha çok çaresiz anlarında gelir olmuştu.

Babası seksen yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen hala tek başına yaşamını sürdürecek kadar dinç olmasına da güvenerek bu evde yaşıyor, çocuklarının yanına yerleşmeye, onlarla yaşamaya hiç yanaşmıyordu. O’na göre ağaç yerinde ölürdü. Çok görmek istiyorlarsa veya hasretine dayanamıyorlarsa çocukları yanına yerleşsindi. Araya gelinler, torunlar girdi derken bu da olamadı… Olsun hayat devam ediyordu… Olsun… Hayat güzeldi…

Her içi daraldığında, her içi sıkıldığında kapağı babasının yanına atıyordu. Birçok konuda anlaşamıyor ( birçok konuda!) olsalar
da babası onun için en güvenilir danışman olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmemişti. “Bir kere de Babam bunun için kapımı çalsa ya!” diye geçirdi içinden. Bu düşünce istemsizce bir gülme hissi uyandırdı içinde. Merdiven korkuluğuna dayanıp bir süre durdu. Tebessümle önünde durduğu kapıya baktı, derin bir soluk aldı ve ” Sana geldim Baba” diye fısıldadı…

Kapıya tereddütlü vurdu. Babasının ev de olup olmadığını bilmiyordu. Bir yandan hiç kaybetmediği anahtarını çıkarmak üzere elini cebine atmak üzereydi ki kapı açıldı…

” Ooo Tosun sen mi geldin?” diyerek açtı Babası kapıyı. Babasının şu “Tosun” diye seslenişi hiç değişmemişti.

“Ben geldim Baba. Cahide’yi mi bekliyordun?” diyerek takıldı Babası’na. Annesi sağken de yapardı
bunu. Babasının Cahide Sonku hayranlığı hep şaka konusu olmuştu evlerinde.

– Aaah! Nerde be Tosun? Nerdeee? Bize artık gelse gelse caminin hocası gelir bu saatten sonra, ama elinde bir tutam pamukla haa! Haha ha! Kapı eşiğinde gülüştüler.

İçeriye, sanki kurulduğu günden beri yerlerinden milim bile oynamamış hissi veren eşyaların bulunduğu oturma odasına
geçtiler. Buranın kokusunu hep çok sevmişti. Buranın kokusu gençlik yıllarının kokusu, belki de hayatının kokusu gibi gelirdi O’na.

Cam kenarında, ortasında küçük ve kenarlarının cilası yer yer soyulmuş bir sehpa bulunan karşılıklı iki koltuğa oturdular.

Odanın içini şöyle bir süzdü. Annesi geldi aklına. İçi burkuldu.

Kısa bir sessizliğin ardından Babası konuştu.

– Ne o? Yüzün düşük senin?…

Sıkkınca iç geçirdi. Babası devam etti:

– Olmadı… Olamıyor değil mi?

Babasının
O’nun ruh halini her seferinde, hem de konuya nokta vuruşu yaparak böylesine yakalayışı O’nu hem hayrete düşürür hem de korkuturdu. İçi iyice daraldı… Hoşnutsuzca başını salladı ve ” Evet Baba. Evet” diyebildi. Boğazına düğümlenen hıçkırık yüzünden çatallaşmış sesiyle…


Ama Ben Sanıyordum ki… 13 ( Son)

Category : Kişisel Bloglar

Çok çok yıllar sonra…

 
İşlerimi erkenden bitirip ofisten çıkıyorum. Aslında öylesine yorgunum ki. Fakat bu akşam öteleyemeyeceğim bir randevum var. İşaret parmağıma takılı bilgisiyar ekranına bu gün yaptığım işlerle ilgili raporları fısıldayarak giriyor ve verileri merkeze göndermesi için talimat veriyorum. Artık gerisi onun işi. Girdiğim tüm verileri belli bir forma sokup, dünyanın her yerinden gelen bağlantılı verilerle birleştirip, ayrıntılı bir rapor haline getirecek. Tam kapatmak üzereyim ki alt ekranda vücudumdaki potasyum oranının normalin altında olduğunu gösteren uyarıyı görüyorum. Şimdi bir de kas ağrılarıyla uğraşamam…

 

Koridora çıkıp parmağımı yaşam ünitesinin haznesine sokuyorum. Saç telinin beşyüzde biri kadar incelikteki algılayıcılar derimin altına girerek gereken tahlilleri bir daha yapıyor ve kan değerlerimi ölçüyorlar. Karşımdaki ekranda bana 0.4 cc potasyum yüklendiğini gösteren yazıyı okuyorum. Bütün bunlar birkaç saniyede olup bitiyor.

 
Beni otoparka götürecek yürüyen sandalyeye oturup kolundaki parmak izi okuyucusuna serçe parmağımı koyuyorum. Merkezi bilgisiyar beni tanıyacak ve aracımı park ettiğim yere kadar götürecek. Yirmibeşince kattayım. Aracım eksi onsekizde. Bu mesafeyi kat ederken önüme çıkan kapıları, asansörü dert etmeme gerek yok. Benim yerime sensörler tarafından her şey algılanıp halledilecek.

 
Aracımın şoför kapısında sandalye duruyor. Kalkmamla aracımın kapısını açabilmem için geri çekilmesi bir oluyor. Evim iş yerime dörtyüzelli kilometre uzaklıkta; bu da bir saatlik yol demek. Şöyle kırk beş dakikalık bir şekerleme hiç de fena olmaz hani. Aracın konsolundaki dokunmatik ekrandan ev ikonunu tuşluyorum.

 

Koltuğumu uyku pozisyonuna getiriyorum. Bu hareketim otomatik olarak aracın içindeki havayı uyku için en ideal ısı ve nem seviyesine getirmek üzere klimayı da çalıştırıyor. Camlar kendiliğinden içeriye gün ışığını almayacak şekilde kararıyor. Tatlı bir uykunun içine dalıyorum. Evime varmama on dakika kala arabanın içi sevdiğim müzikle dolmaya başlıyor. Önce hafif hafif, sonra biraz daha volümlü. Uyanıyorum. Koltuğum doğruluyor, kararmış camlar tekrar eski şeffaf hallerine dönüyor. Fakat ışık gözümü almıyor. Dikiz aynasındaki lazer algılayıcı göz bebeklerimin o anki durumunu tespit ediyor ve aracımın merkez bilgisayarı ancak beni rahatsız etmeyecek kadar ışığın içeri girmesine izin verecek şekilde ayarlamayı yapıyor. Sonunda eve varıyorum. Allahtan yemeği hazırlaması için Şilep’e işten çıkmadan önce gerekli talimatı vermiştim…Şilep? Şilep benim yaşam robotuma verdiğim isim. Artık her evde bulunan , buzdolabı, mikrodalga fırın, bulaşık makinası, çöp öğütücüsü, meyva suyu sıkacağı, kahve ve çay makinesi gibi bilimum ev gerecinin birbirine entegre edildiği yekpare bir ev aleti. Gerçi şimdi daha da gelişmişleri çıktı ama yine de benim işimi görüyor. İlk aldığımda onu getirdikleri kutuların şekli bana bir şilebi çağrıştırdığı için bu ismi vermiştim.

 

Oturduğum plazanın otoparkına giriyor aracım. İner inmez bu plazada tanığım ender komşularımdan biriyle karşılaşıyorum. Üç yüz kırk beş  katta oturan  beş bine yakın kişinin  arasında komşuluk pek kolay olmuyor.

 

– Merhaba Hasan bey.

 

– Ah! Merhaba merhaba nasılsınız?

 

– İyiyim teşekkürler. Görüşemiyoruz ne zamandır.

 

– Sormayın. Dün bir kalp ameliyatı geçirdim . Kapakçıklardan birinin değişmesi gerekiyormuş. Neyse hallettiler. Şimdi spora gidiyorum.

 

– Geçmiş olsun. Kendinize iyi bakın. İyi akşamlar.

 

– Teşekkür ederim. Size de iyi akşamlar.

 

Kalp hastalığı yüzünden kaybettiğim babamı hatırlıyorum. Bir baypas için neredeyse bütün gövdesini boydan boya yarmışlar, iyileşmesi aylar sürmüştü.

 
Bir süre Hasan bey’in arkasından bakıyorum. Hasan bey bilimin kat ettiği mesafenin yaşayan bir kanıtı gibi görünüyor gözüme. Hani bazı durumlar için bir kanıt göstermeniz gerekir ve sizin elinizde öylesine güçlü bir kanıt vardır ki, onu gösterdiğiniz anda başka bir şey söylemenize gerek kalmaz ya. İşte komşum Hasan bey bilimin geldiği noktanın tek başına bir kanıtı gibi. Üstüne söyleyeceğiniz her şeyin yetersiz kalacağı bir kanıt.
Sahi bilim nasılda baş döndürücü bir hızla ilerledi şu geçtiğimiz yıllarda. Sanki durdu durdu durdu ve sonra tıpkı bir roketin ateşlenmesi gibi  bir hızla yol almaya başladı.

 
Her şey CERN’de  evrenin oluşumuna ait bilgiler elde edebilmek için yapılan şu meşhur deneyle başladı. Güya amaç Tanrı parçacığı denen şu Higgs bozonunu bulmaktı. Fakat bulunan şeyler sonunda önümüze serilen yeni bilgiler bir parçacıktan çok bizzat Tanrının kendisiymişcesine değiştirdi insanlığın seyrini.

 
Sanki Tanrı insanlara bir şaka yapmak istemiş gibi. Binlerce yıldır kutsal kitapların içine, ruhbanların dualarına, her inancın, her öğretinin kendi dünya görüşünün içine hapsettiği Tanrı, adeta haykırırcasına, bütün bunların içine sığamayacağını söylüyormuş gibi. “Siz beni hep göklerde, ulaşılmaz uzaklıklarda ve sonsuz genişliklerde aradınız. Hepiniz beni ayrı sahiplendiniz. Bir sahiplenen kendisinden başka hiç kimsenin olamayacağımı söyledi ve öyle sandı. İçinizde barındırdığınız, doğuşunuzdan gelen bütün güzelliklerinizi, bağnazlıklarınıza, dogmalarınıza hapsettiniz ve onlar daha gün yüzüne çıkamadan körelttiniz. Oysa bakın işte buradayım. Sizin şimdiye kadar hiç bakmadığınız, baksanızda göremediğiniz bir yerdeyim. Sizdeyim, Sizinleyim, Sizim…”

 
Peki bütün bunlar insanı nasıl değiştirmiş olabilir? İnsan hala aynı insan. Hırsları, zaafları, zayıflıklarıyla hala aynı insan. Eve girdiğimde ” Koku ,çam” diye sesleniyorum içerisi ferah ve mis gibi çam kokusuyla doluyor. Mutfağa yöneliyorum. Yemeğim tam istediğim kadar ısıtılmış bir şekilde mutfak masasının üzerinde duruyor.

 

Bir yandan yemeğimi yerken güncel haberleri dinlemek için ” Radyo! Haber!” diye sesleniyorum. O sırada haber yayınlayan kanallardan biri otomatik bulunuyor. İngiltere’deki  açlık sorunu yine gündemin en başında. Afrika’nın en saygın kredi değerlendirme kuruluşunun ABD’nin kredi notunu iki basamak birden düşürerek B artıdan B’ye düşürdüğünü ve görünümünü de negatife çevirdiğini dinliyorum. Bu zaten beklenilen bir şeydi. Elimdeki ABD hazine bonolarını zamanında satıp olası bir zarardan kurtulduğum için mutlu oluyorum.

 

Üstümü değiştirip hızlıca evden çıkıyorum. Randevuma geç kalmamalıyım. Zira beni bekleyen genç bir bayan var. Hoş genç veya bayan olmasa da ben geç kalmam. Randevularıma sadık kalışım hep övündüğüm bir şey olmuştur. Buluşmak için sözleştiğimiz yere vardığımda onu beni beklerken buluyorum. Ne kadar da genç! Artık kıtaların ve ulusların birbirine karıştığı, insanların hayatlarını bu kadar meşgul eden şeylerin olduğu bir çağda bile gençlerin hala Masonluğa böyle ilgi göstermeleri ne güzel. Bu duygu içime bir sıcaklık veriyor.

 

Beni görünce ayağa kalkıyor.  El sıkışıyoruz.

 

– Çok hoş görünüyorsunuz genç bayan. Sanırım bu gecenin en şanslı erkeği benim.

 

– Siz de çok şık görünüyorsunuz. Ayrıca sizin gibi Masonluğa bunca yılını vermiş bir beyefendiyle karşılıklı oturup sohbet edebilecek olmam, asıl şanslının ben olduğumu gösterir.

 

– Ah! Bu öyle abartılacak bir durum değil genç bayan. Eğer kastettiğiniz Masonlukta şimdiye kadar üstlenmiş olduğum görevler ise, bu ben çok üstün olduğum için değil, kardeşlerim böylesini uygun gördükleri içindir. Yoksa benim yaptıklarımı çok daha iyi yapabilecek bir sürü kardeşimiz var.

 

– O kadar da alçak gönüllü olmayın efendim. Yayınlanmış onca kitap, onca araştırma… Yok yok bu öyle herkesin yapacağı, altından kalkabileceği bir şey değil.

 

– Eh. Böyle düşünüyorsanız… Teşekkür ederim.

 

Birkaç saniye sessizlik oluşuyor. Sonra söze ben başlıyorum.

 

– Bana Masonluğa girmek istediğiniz söylendi.

 

– Evet çok istiyorum.

 

– Neden?

 

– Efendim Masonluğu, kendimi daha iyi bir insan haline getirebilmem için en etkin yollardan biri olarak görüyorum.

 

– Evet öyledir. Fakat bu konuda yeterli araştırmayı yaptınız mı? Hangi  kitapları okudunuz mesela? Evinizdeki merkezi bilgisayarın  kitap belleğinin kaç GB’tı bu konuyu teşkil eder?

 

Okuduğu kitapları sıralıyor. Çoğu ” Büyük Uzlaşma” dan sonra yazılmış kitaplar. Birçoğu yetersiz olmakla birlikte, iyi kitaplar da okumuş olduğunu görüyorum.

 

– Ne düşünüyorsunuz peki… Masonluk hakkında yani.

 

– Efendim. Dışarıdan ne kadar bilinebilirse o kadar şey biliyorum. Düşüncelerim daha çok şu “Kardeşlik” kavramı üzerine yoğunlaşıyor. Her dilden, her dinden, her cinsten insanların birbirilerine içtenlikle “Kardeşim” diyebilmesi… Ne kadar güzel, ne mükemmel bir şey.

 

Gülüyorum. Karşımdaki bu pırıl pırıl güzel bayana bakarken yüzümdeki tebessüme engel olamıyorum. Bunu farkediyor.

 

– Yanlış bir şey mi söyledim efendim?

 

– Yoo. Yanlış hiçbir şey söylemediniz genç bayan. Şimdi karşımda duran size bakıyorumda… Acaba bu konuşmayı bundan elli yıl önce yapsaydık nasıl ve hangi şekilde yapardık? Siz bu gün düşündüklerinizi düşünüyor ve böyle konuşuyor olabilir miydiniz acaba?

 

– Anlayamadım efendim.

 

– Anlaşılamayacak bir şey yok genç bayan. Elli yıl önce acaba Mason olabilirmiydiniz?… Tabii ki olurdunuz belki de  sırtınızda bir “gayrimuntazamlık” yükü taşıyordınız. Hoş bu da öyle küçümsenecek ,hayıflanacak bir durum değildir. Ben yıllarca taşıdım mesela. Hem de büyük bir onur ve mutluluk duyarak.

 

– Efendim. Özür dilerim ama söylediklerinizi anlamakta güçlük çekiyorum. Kusuruma bakmayın lütfen. Az önce “muntazamlık” diye birterim kullandınız? Bununla tam olarak ne demek istediğinizi anlatabilir misiniz?

 

– Uzun hikaye. Bilmiyor olmanız da normal. Masonluğun o dönemiyle ilgili pek az kaynak var bugün elimizde. O da herkesin ulaşabileceği ortamlarda değil. Çünkü masonlar kendi kurumlarının geçmişinde önceki kardeşlerinin yaratmış oldaği bu ayıbı, gerçek bile olsa örtmek istediler. Fakat yok etmediler. Bu tarihe haksızlık, bir başka büyük ayıp olurdu. Sadece üzerini örttüler. Dolayısıyla bulunması imkansız da değil. Yine de bu konular hakkın da pek bir biliginizin olmayışını anlıyorum…   Çok uzun zaman önce  kadınlar mason olamazdı. Kadınları bir yana bırakalım, siyahilerin, yahudilerin, kimileri için de Katoliklerin  mason olamayacağını savunan bir kanat vardı. Şimdi buna ” kanat” diyorum ama siz bunu öyle bir istisna gibi almayın sakın. Dünyaya kurumsal olarak egemen olan Masonluk bu kanatta daha yoğundu yani sayı ve örgüt olarak çok çok fazlaydılar. Tek tük olmakla birlikte bu düşünceye sahip masonik oluşumlar günümüzde de var. Bir de bunun tersini savunan bir kanat vardı. İşte bu tersini savunanlar, az önce bahsettiğim çoğunluk tarafından “gayri muntazam” olarak nitelenir ve onlarla herhangi bir masonik ilişki içine girmezlerdi… Nereden nereye?

 

– Az önce siz bu tarz oluşumlar günümüzde de mi var dediniz efendim? Bu çağda? Bilim ve insanlık bu kadar ilerlemişken?… Ama ben sanıyordum ki..

 

“Ama ben sanıyordum ki” derken sözünü kesiyorum. Tam bu noktada size daha önce bölümlerce anlatmaya çalıştığım o kişiyle olan görüşmelerimi anımsıyorum. Siz de anımsıyorsunuz değil mi? Ben de tıpkı şu karşımda oturan genç bayan gibiydim. Gencecik, kafansında binlerce soruyla dolanıp duran… Ben de başka türlü sanıyordum. İçime bir burukluk doluyor. İnsan yaşadıkça neler görüp neler geçiriyor diye düşünüyorum.

 

– Durun genç bayan durun. Siz şimdi hiçbir şey sanmayın. Herşeyi konuşuruz; hepsinin bir sırası var. Size bir tavsiyede bulunmak isterim. Görüyorum ki bu yola çıkmaya pek heveslisiniz. Umarım başarılı da olursunuz. Fakat şunu aklınızdan hiç çıkarmayın genç bayan: Bu yolda ihtiyacınız olan tek şey sen kendinizsiniz. Kendinizi bul ve sakın kaybetmeyin. Bazen yolunuza sizi sizden almak isteyenler çıkacaktır. Sakın vermeyin. Dokundurmayın bile. Çünkü bir kez dokundurdunuz mu, geriye size  pek bir şey kalmaz. Bir masonun en değerli hazinesi kendisidir. Unutmayın, siz güzelleşirseniz dünya ve hayat da güzelleşir. Siz temiz kalırsanız dünya ve hayat da temiz kalır. Hayatı ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek isteyen Masonluk ve masonların da böyle düşünmek ve bu düşünceye uygun yaşamaktan başka şansları yoktur… Size tavsiyem genç bayan… Böyle davranın, böyle düşünün, böyle olun…


Ama Ben Sanıyordum ki…12

Category : Kişisel Bloglar

Kafede gerçekleşen o görüşmenin üzerinden bir gün geçiyor. Akşam, tam dışarı çıkmak üzereyken ev telefonu çalıyor.


– Alo!

 
– Merhaba.

 
Kendisini tanıtıyor ama bunu yapmasaydı da tanıyabilirdim. Hem bu telefonu beklediğim hem de sesi kulağıma tanıdık geldiği için.

 
-Nasılsın?

 
-İyiyim efendim, siz nasılsınız?

 
– Teşekkür ederim, iyiyim. Eğer senin için de uygunsa yarın akşam seninle buluşmak isterim. Programın müsait mi?

 
Söyledikleri olağan gibi fakat ses tonu aynı şeyi işaret etmiyor. Canı sıkkın gibi.

 
– Olur efendim. Memnuniyetle.

 
– Senin tanışmanı istediğim kişiyle bir araya gelmişsiniz!

 
– Evet efendim. Dün görüştük.

 
– Ben de bununla ilgili konuşmak istiyorum seninle. Fakat telefonda olacak iş değil.

 
– Tamam efendim yarın akşam benim için de uygun. Nerede nasıl buluşalım istiyorsunuz?

 
Beni bir kulübe çağırıyor belli saatte. Oraya sadece üyeler ve  konukları girebildiğinden, kapıdan nasıl geçeceğimi de belirtiyor. Mutlaka gelmemi tembih ediyor.

 
Son söyledikleri, huzursuzluğunu ses tonunun da dışına taşıyıp somutlaştırıyor. Gerçi sebebini biliyorum ama nedense benim de keyfim kaçıyor. Oysa çok sevdiğim bir gurubun konserine gitmek üzere evden çıkmak üzereydim… Neyse diyorum. Yarına yarın bakarız. Şimdi gönlünü hoş etme zamanı… Telefonu kapatıp kendimi sokağa atıyorum.

 
Ertesi gün sözleştiğimiz saatte sözleştiğimiz yerde buluşuyoruz. Akşamın erken saatleri olmasına rağmen hâlâ dün akşamın sersemliğini üzerimden atamadım. Çünkü konser bittikten sonra geceyi öyle orada bitiremedik. Oradan çıkıp başka bir yere… Oradan da bir diğerine… Her terk ettiğimiz mekandan ayrılırken arkamızda bıraktığımız boş kadehlerden bahsetmeme gerek var mı bilemiyorum. Durumumu anlayın artık.
İçeriye girişim kolay oluyor. Onu tarif ettiği salonda yalnız başına otururken buluyorum.

 
– Merhaba efendim.

 
– Merhaba. Hoş geldin. Buyur otur, diyor karşısındaki koltuğu işaret ederek.

 
Huzursuz olduğunu anlamam için o ses tonuna bir de yüz ifadesi ekleniyor şimdi. Bu düşüncem iyice pekişiyor. Fakat bu sefer ne olacağını ne diyeceğini beklemeye niyetim yok. Ne olacaksa olsun. Ne diyecekse desin.

 
– Sizi biraz sıkkın görüyorum efendim. Önemli bir mesele yoktur umarım.

 
– Yok yok. İyiyim çok şükür… Yani bir mesele var, var aslında da, o sadece benim sorunum değil. Bizim sorunumuz. Yani senin ve benim; müşterek.

 
Bilmezden geliyorum.

 
– Anlamadım efendim. Bilmeden sizi üzecek bir şey mi yaptım?

 
– Üzüldüğüm konusunda haklısın. Fakat bunu bilerek mi bilmeyerek mi yaptığını bilemem.

 
– Efendim, lütfen açık olur musunuz? Bu haliniz de beni üzüyor.

 
İç geçiriyor. Konuşmasına başlamadan önce işaret parmağının üstünü burnuna değdirip nefes alıyor… Tam da sinirli insanlara has bir hareket.

 
– Tanışmanız için seni bir arkadaşıma yönlendirdim. Buluştunuz. Görüştünüz…

 
Bunların hepsini sanki anlayacağımdan şüphe eder gibi tek tek vurgulayarak söylüyor.

 
– Evet efendim, buluştuk ve görüştük.

 
Sanki sonunda patlıyor. Fakat bu öyle kontrolsüz bir patlama değil. Kelimeleri seçmeye çalıştığını hissediyorum.

 
– İyi, güzel ,görüştünüz de… Bu görüşme nasıl bir görüşme oldu?

 
– Benim için gayet verimli bir görüşmeydi efendim. Dostunuza bir terbiyesizlik mi yapmışım bilmeden? Eğer öyleyse özür dilerim.

 
– Hayır. Demek istediğim o değil. Tabii ki bir terbiyesizliğin yok. Fakat görüşmenizin içeriği… Nasıl desem?…Ukalaca… Hem bu sadece seni değil beni de ilgilendiren bir durum. Çünkü seninle görüşmesi için ricada bulunup, arkadaşımla görüşmenizi sağlayan benim.

 
Buluştuğum kişiyle olan görüşmemizin yankısının pek iyi olmadığını anlıyorum. Fakat “ukalaca” deyişi canımı sıkıyor. Tutamıyorum kendimi.

 
– Orada durun rica ederim efendim. Ben kimseye ukalalık yapmadım.  Hem bildiğim kadarıyla ukalalık hiçbir şey bilmediği halde biliyormuşçasına görüş bildiren kişilerin yaptığına denir. Oysa ben tam tersine, bilmediğimi daha başından belirtmiştim.

 
– Peki bilip bilmeden yaptığın yorumlara ne demeli?

 
– Ben öyledir demedim efendim. Benim şimdiye kadar öğrendiklerimden anladığım budur dedim. Yanlış anlamışsam, eksik anlamışsam, hadi hepsini geçtim, hiç anlayamamışsam, doğrusunu göstermek, öğretmek, size düşmez mi? Bunun neresi ukalalık?

 
Bütün bunları tek nefeste söylüyorum. İçimde kabaran hissin ne olduğunu anlayamıyorum. Öfkeli de değilim. Fakat çok rahat olduğumu da söyleyemem.

 
– Bak genç dostum. Daha hayatının başındasın. Bunun gibi daha nice durumla karşılaşacaksın. Sana tavsiyem önce dinlemeyi bilmendir.

 
– Peki, dinlediklerimden çıkarımlarımı ne yapmalıyım? Yutkunmalı mıyım? Yani dinleyip, görüp öğrendiklerim hakkında bir yorumum, bir görüşüm, değerlendirmem olamaz mı?

 
– Az önce Masonluk hakkında bir şey bilmediğini söylüyordun.

 
Bunu söylerken ki mimikleri beni iyice rahatsız ediyor.

 
– Evet bir şey bilmiyorum. Fakat şimdiye kadar öğrendiğim birçok şey de var. Zihnimde oluşmuş bir Masonluk tanımı var. Ancak bunlar bir şey bildiğim anlamına gelmez. Buna rağmen edinmiş olduğum düşünceler de yok değil.

 
– Ne düşünüyor olursan ol. Bütün bu fikirler doğru ya da yanlış olsun, sonuç değişmez. Ortada etiyle kemiğiyle bir Masonluk vardır. Geçmişte de vardı şimdi de var, gelecekte de olacak.

 
– Efendim ama ben sanıyordum ki…

 
– Ne sanıyordun sen?

 
Bunu hesap sorar gibi söylüyor. Bu daha da canımı sıkıyor.

 
– Ben sanıyordum ki, Masonluk daha iyi bir yarın yaratmak için uğraşır. O yarın ki içinde kadınlar vardır, erkekler vardır, katolikler vardır, müslümanlar vardır, ateistler vardır, siyahlar vardır, beyazlar vardır…
O buluşmanın gerçekleştiği yerin önünde  ciğer verdiğim ve o kadarla da kalmayıp vurulup evime aldığım şu mırnav geliyor aklıma…

 
– Hayvanlar vardır, bitkiler vardır… Masonlar bunlardan hiçbirinin mutsuzluğunu, ayrılığını isteyemez. Hepsini sarıp sarmalar, kucaklar ve eşit şekilde sever. Karısını döven bir adamla, bir sokak köpeğine tekme atan bir adam arasında, Masonluk açısından ne fark vardır? Yoktur. Ben böyle bildim, böyle anladım.
– Bunun tersini söyleyen mi oldu sana?

 
– Hayır, tersini söylemediler. Fakat tersini anlamama sebep olmuş olabilirler.

 
Bunu söylerken benim de sesimde kinayeli bir ton oluşuyor. Şaşırıyorum. Fakat huzursuz da değilim.

 
– Nasıl yani?

 
– Mesela efendim, şu belirgin bir tanımı olan inanç konusu. Kadınların mason olamayacağı konusu. Bunları nasıl açıklayabiliriz?

 
– Bak genç arkadaşım… Masonluk öyle kurum, dernek falan gibi tanımlamalara sığacak bir şey değildir. Evet, dışarıdan öyle tanımlanır, öyle görülür ama bunların ötesinde ve üstündedir… Bir felsefe, bir öğretidir. Belki anlamanı bekleyerek sana haksızlık da ediyor olabilirim. Fakat gerçek bu. Belli mi olur? Şimdi kafanı kurcalayan birçok konu ilerde bir netlik kazanır ve sen o zaman da aramıza katılmak istiyor olabilirsin. İşte o zaman bil ki genç arkadaşım, Masonluk kollarını sevgiyle açmış seni bekliyor olacaktır.

 
“Masonluk sevgiyle kollarını açmış seni bekliyor olacaktır.”… Bu tümcenin “Senin aramıza girmen için, şu an uygun zaman değil.” hatta “Seni şimdilik aramıza kabul edemeyiz.” demenin başka bir yolu olduğunu anlıyorum.

 
Ne yalan söyleyeyim. Bu kavrayış beni mutsuz da etmiyor.

 
– Benim için yaptıklarınıza ne kadar teşekkür etsem azdır efendim. Eğer bilmeden sizin başınızı ağrıttım, canınızı sıktıysam özür dilerim. Üzerimde hakkınız var… Helâl edin lütfen, diyorum ben de.

 
– Dediğim gibi arkadaşım, belki başka bir zamanda, başka bir yerde…

 
Görüşmenin bittiğini anlamak için müneccim olmak gerekmiyor.

 
Ayağa kalkıyorum. O da kalkıyor.

 
– İyi günler dilerim efendim.

 
– İyi günler. Güle güle. Kendine iyi bak.

 
Yanından ayrılırken düşünüyorum acaba bütün bunları telefonla da söyleyecekken beni buraya kadar niçin çağırdı diye… Yoksa özür dilememi, ne derlerse yapacağımı, nasıl isterlerse öyle davranacağımı, onlara kul köle olacağımı söylememi hatta kim bilir. beni kabul etmeleri için biraz da yalvar yakar olmamı mı bekliyordu acaba?

 
Kulüpten çıkarken içimde bir şeylerin uyandığını hissediyorum. Hepimizin her gün karşımızda olan o görünmez ruhani ayna tam önümde duruyor. O aynaya bakıp üstümü başımı düzeltiyorum ve aksime yanlış bir iş yapmamış olmamın verdiği gönül rahatlığıyla göz kırpıyorum


Ama Ben Sanıyordum ki… 11

Category : Kişisel Bloglar

İçeri girdiğimde bir uğultu bulutu kaplıyor kulaklarımı. Kafenin içi tıklım tıklım. Burada buluşmak istediğini duyduğumda hissettiğim hoşnutluk, yerini karamsarlığa bırakıyor . Ne gün ama… Havanın da bozacağı tuttu. Herkes kapalı mekanlara atmış kendini. Oysa günlerden çarşamba. Haftanın ortası yani. Güneşli bir havada bu kadar insanı buraya tıkmanın imkanı olmaz oysa ki. Neyse çaresiz katlanacağız. Hem kim bilir, belki o da bu durumdan rahatsız olur ve daha rahat konuşacağımız bir yere gideriz.

 
Buluşacağım kişiyi tanımadığım için, kafenin içine girer girmez ona burada olduğumu haber vermek için cebimden telefonumu çıkarıyorum. Bu heyula içerisinde birbirimizi bulabileceğimizden kuşkuluyum. Telefon daha bir kez çalıyor çalmıyor, karşımda neşeli bir ses.”Köşeye bak köşeye buradayım”.

 
Kafenin köşesine doğru baktığımda bir eliyle kulağındaki telefonu tutup, diğer eliyle bana el sallayan birini görüyorum. Telefondan konuşmaya devam ederken bir yandan da diğer eliyle bana gel diye işaret ediyor. Bu hayhuy içinde olabildiğince hızlı adımlarla ona doğru yürüyorum. Yanına yaklaştığımda hafifçe yerinden doğruluyor. Burnun üzerinde gözlüklerinin bıraktığı iz çarpıyor ilk önce gözüme nedense. Gülen bir yüzle karşılıyor beni. Kendisini tanıtıyor. Bana adımla sesleniyor. İsmimin sonuna bir “cığım” eklemesi çok hoşuma gidiyor.

 
– Ben biraz erken geldim. Bu tarafta yapacak başka işlerim de vardı. Tahminimden erken bitince sen gelene kadar kitap okurum diye düşünerek, başka bir yere uğramadan buraya geldim.

 
Masanın üzerinde duran kitaba gözüm ilişiyor. Adından kuantum fiziği ile ilgili bir kitap olduğunu anlıyorum. Ne kadar da uzak olduğum bir konu!

 
– Ben de elimden geldiği kadar çabuk olmaya çalıştım ama… Görünen o ki ne kadar hızlı davranmış olursam olayım yine de sizden önce burada olamayacakmışım, diyorum gülerek.

 
– Sorun değil. Bu gün seninle buluşacağımız için kendimi buna göre hazırlamıştım.

 
Konuşana ve mimiklerine dikkat edene kadar yaşıyla ilgili bir fikir yürütemiyorum. Görüntüsü öylesine aldatıcı ki. Bulunduğu yaşla gerçek yaşı arasında en az yirmi yıllık bir fark olduğuna kalıbımı basabilirim… Fakat iş mimiklere ve bakışlara gelince kimse yaşını gizleyemez. Ne tuhaf! İnsanların gözlerinin görünüm olarak yaşlanmadığını gözlerin hep gençliğini koruduğunu söylerler. Fakat ya bakışlar. İşte onların biyolojiyle falan anlaşılası bir yanı yok. Yılların getirdiği, dikkatli bir gözlemci için o gözlere öyle izler bırakır ki… Saklanamaz.

 
Nitekim şu anda karşımda oturan kişi için de durum bu. Öyle sağlıklı, öyle zinde bir görünümü var ki… Oldukça yakışıklı olduğunu da söyleyebilirim. Giyim tarzı da bunu destekliyor. Oldukça spor bir kıyafet var üzerinde. Kendi giymiş olduklarıma bakınca, bir üniversite öğrencisinin karşısındaki memur gibi duruyorum sanki. Bu anlaşılmaz duygu içimde bir gülme isteği uyandırıyor. Fark etmemesi için zorluyorum kendimi. – Bana senin biraz ateşli olduğunu söylediler…

 
Bunu deyişindeki kinaye hafiften yüzümün kızarmasına sebep oluyor. Bu halimi anlamış olmalı. Devam ediyor.

 
-Bunu dert etme. Hepimiz kafamızda bir sürü soruyla çıktık bu yola. Zamanla her şeyin netleştiğini göreceksin.

 
– Efendim, aklımda bir çok sorunun olduğu doğrudur. Fakat beni daha da tedirgin eden şey, bu konuda daha fazla şey öğrendikçe bu soruların sayısının daha da artıyor oluşu.

 
– E iyi ya! Ne güzel . Soru olmadan cevap olur mu? Soracaksın, soracaksın ki bir cevap bulasın.
Bu yaklaşımı beni cesaretlendiriyor.

 
– O halde size şunu sormak isterim: ” Masonluğun amacı nedir?… Masonluk nedir?”

 
Bunu söylerken kafamın çok karışık olduğunu hissettirmiş olmalıyım ki, yüzünde bir gülümseme oluşuyor.

 
– Ben bu konuda yeterli fikre sahip olduğunu sanıyordum. Sanki benimle oynuyormuş gibi bir hisse kapılıyorum.

 
– Tabii ki kendimce bir fikre sahibim. Zihnimde oluşmuş bir Masonluk tanımı tabii ki var. Fakat nasıl desem…

 
– Dur dur. Bir şey deme. Önce şu zihninde oluşmuş olduğunu söylediğin Masonluğu bir anlat bakalım. Sohbetimize onun üzerinden devam edelim.

 
Ben hayatım boyunca ön yargılı  olmadım. Ya da  olmadığımı sanıyorum. Fakat şu son söylediklerinde bile içten içe bir alay hissediyorum. Bunun neden kaynaklandığını da bilemiyorum. İçimde bir huzursuzluk hissi oluşuyor. Bu hissi olabildiğince bastırmaya çalışarak konuşmaya çabalıyorum.

 
– Ben Masonluğu kişinin, insanlık adına olabileceği en iyi kişi olması, kendi içindeki potansiyeli en iyi şekilde ve en yüksek düzeyde kullanabilmesini amaçlayan bir yol, bir öğreti olarak görüyorum. Şimdiye kadar yapmış olduğum çalışmalardan öğrendiğim bu… Doğrusunu söylemek gerekirse bunun böyle olduğuna inandığım için bu işe giriştim.

 
-Tespitlerinin doğru olduğuna inanabilirsin dostum. Bunu söyledikten hemen sonra yüzünde muzip bir gülümsemeyle ” Bak bodoslamadan konuya daldık, unuttuk. Ne içeriz?” diyor. Bunu söyledikten hemen sonra yine aynı muzip gülümsemeyle fakat bu sefer daha da abartılı bir şekilde “Eğer biraz daha bir şeyler almazsak, biri gelip bize buranın söğüt gölgesi olup olmadığını soracak. ha ha ha”.

 
Bu halinde bir zorlama hissediyorum. Hani erkek olsun kadın olsun bulunduğu yaşı kabullenemeyen kişilere has, yapmacık bir enerjik görünme durumu vardır ya… Bu hali böyle düşünmeme sebep oluyor.
Ben böyle düşünürken sanki bunu desteklermişçesine bir hareket yapıyor. “Kahve içerim” dememle beraber daha “Siz ne içersiniz” dememe fırsat vermeden sanki aklına çok parlak bir fikir gelmiş gibi bileğiyle havayı savurarak parmak şaklatıyor ve “Ben de” diyor. Der demez de yerinden fırlıyor. Bulunduğumuz kafe masaya servis yapılmayan, herkesin alacaklarını kendisinin aldığı bir yer. Bu hareketi beni rahatsız ediyor fakat hamle yapacak fırsatı da bulamıyorum.

 
Az sonra üzerinde kahvelerimizin ve küçük bir kurabiye tabağının bulunduğu bir tepsiyle dönüyor.

 
– Efendim, zahmet oldu size.

 

– Ne zahmeti canım. Rahat ol. Ne diyorduk?… Hah! Evet, arkadaşım Masonluk konusunda düşündüklerin, yani kafanda oluşan Masonluk tanımı doğrudur.

 
– Fakat efendim böylesine bütün insanlığı kucaklayan bir felsefesi olan düşüncenin bu ayrılıkçı uygulamaları neden?… Hani dilim varmıyor ama neredeyse dogmatik bir yaklaşım seziyorum. Bunun düşünsel değil kurumsal bir sorun olduğunu düşünüyorum.

 
– Ne ayrılıkçılığı? Ne dogması?… Masonluk bu saydıklarının tam karşısında yer alır. Masonluk ayrılığı değil birleşmeyi, dogmayı değil gelişimi ve değişimi, savaşı değil barışı savunur. Böyle düşünmene neyin sebep olduğunu anlayamadım.

 
– Peki şu kurumsal olarak dünya üzerindeki Masonluğun yaşadığı görüş ayrılıklarını nasıl açıklarsınız? Şu ” muntazamlık” konusu mesela… Kadınların mason olamayacağı konusu… Başka bir yerde siyahilerin mason olamayacağı konusu… Bu sonuncusu gerçi biraz yumuşamış diye duydum son zamanlarda ama korkarım ki onun üzerinde de politik baskı var. Amerikan başkanı değişince ne olacağı belirsiz. Bunun gibi bir sürü ayırım… Bütün bunlar neden peki? Bütün bunlar Masonluğun felsefesiyle çelişmiyor mu?

 
– Bak bu konuda da yanılıyorsun. Dünya üzerinde Masonluğun ayrılığı diye bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla Masonluğun felsefesiyle de ters düşen bir durum yoktur. Haa, eğer gerçek Masonluğun, yani bizim Masonluğumuzun, kendilerini mason olarak tanımlayan diğer kurumları tanımayışını kastediyorsan durum değişir. O zaman konuyu baştan ele almak gerekir.

 
-Sizi dinliyorum efendim.

 
– Bir kere bir kişinin veya bir kurumun kendisine mason demesi onun mason olduğunu göstermez. Yani şimdi sen gitsen ve ” gece yürümeyi sevenler derneği” diye bir dernek kursan ve desen ki, bu derneğin üyeleri mason olarak tanımlanırlar ki bunun önünde yasal hiçbir engel yoktur, yapabilirsin, bu şimdi o derneğin veya üyelerinin mason olduğunu mu gösterir? Hayır göstermez.

 
Önündeki kurabiyelerden bir tane alıp ısırıyor. Kahvesinden de bir yudum alıyor ve devam ediyor.

 
– Yani arkadaşım, Masonluk bir tanedir ve aramızda ayrılık falan da yoktur. Diğerleri olsa olsa Masonculuk oynuyor olabilirler.

 
– Anlıyorum… Peki bu durumu ülkemiz özelinde ele alabilir miyiz? O zaman kafamı gerçekten karıştıran durum daha da netleşiyor. Ülkemizde aynı oluşum içerisinde doğup daha sonra çeşitli anlaşmazlıklarla ayrılmış mason kurumları var. Şimdi siz diğerleri içinde az önce söylediklerinizin geçerli olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani onlarda mı Masonculuk oynuyor?

 
– Kesinlikle öyle. Dediğim gibi Masonluk tektir ve bir tanedir.

 
– İşte burada tıkanıyorum ben. Yani bir gün önce kardeşim diye kucakladığınız birisini, bir gün sonra nasıl yadsıyabilir, nasıl yok sayabilirsiniz? Bu nasıl ve neye göre yapılabilir?

 
– Bu Masonluğun evrensel kurallarına göre yapılır. O kurallar ki hiç değişmemiş ve değişmeyecektir.

 
Bunu söylerken sesindeki buyurgan tını canımı sıkıyor. Kendimi tutamıyorum.

 
– Bu kuralları kim koymuştur? Bunlar hiç mi değişmemiştir? Hem sonra Masonluk bir kişiye veya bir kuruma istenildiği zaman verilip istenildiği zaman söküp alınabilecek bir rütbe midir? Oysa ben bu kuralların geçmişte değiştiğini hatta bunun tek bir kerede bile değil çok kere olduğunu okumuştum.

 
Bu üstüne gidişim onu rahatsız etmiş olsa gerek. Fakat  geri adım atmıyor.

 
– Bu kuralları kimin koyduğundan çok, kimin kabul ettiğine bakmalıyız. Kimse kimseyi silah zoruyla bir şeyi kabul etmeye zorlamıyor. Ayrıca evet, Masonluk bir kişi veya kurumdan sökülüp alınamaz fakat kurallara uymayanlar bu özelliklerini kendiliğinden kaybederler.

 
– Peki şöyle sorayım efendim: Bir gün sizin değişemeyeceğini söylediğiniz bu kuralları koyanlar, bu kuralardan her hangi birini değiştirecek olsa, düşünceniz ne olur? Bunun karşısında durabilir misiniz? Yoksa bu değişikliğe uğramış bu yeni kurallar da bir daha değişime uğrayacakları zamana kadar değiştirilemez olarak mı kabul edilecek?

 
Sesimdeki rahatlık beni bile şaşırtıyor. Bunları söylerken hiçbir huzursuzluk duymuyorum. Fakat onun için aynı şeyi söyleyemem. Sanki huzursuzlanıyor.

 
– Bak arkadaşım. Ben burada Masonluğu tartışmak için değil onu anlamana yardımcı olmak için bulunuyorum.

 
– Yani tüm bu kafamı kurcalayan şeyleri irdelemek istiyor olmakla hata mı ediyorum?

 
– Hayır hata etmiyorsun fakat bakış açının da doğru olduğu söylenemez. Bir kere en baştan başlayalım. Masonluk bir intizam kurumudur. Gerçek kuvvetini de buradan alır. Bu durum hem ulusal hem uluslar arsı boyutta böyledir. Birbirini tanıyan, birbirileriyle iyi ilişkiler içinde bulunan kurumların ve kardeşlerin yapacakları çalışmaların daha da verimli olacağı kuşkusuzdur. Bu şekilde elde edilecek kuvvet ve kat edilecek yol daha da fazladır. Mesela ben yurt dışında yaptığım çalışmalarda oralardaki kardeşlerimden nasıl yardım ve destek gördüğümü anlatamam. Bu bile tek başına bir şeydir. İyi bir şeydir.

 
– Efendim bu dediklerinize diyecek bir şey olamaz. Bunlar bana göre de iyi ve güzel şeylerdir. Fakat bütün bunları yaşamak adına izlenen yolda bana hatalı geliyor. Yani sırf bu düzen yürüsün diye Masonluğun din, dil, ırk, cinsiyet gibi farklılıkları gözetiyor olması… Bunlar yetmezmiş gibi bir de belirgin tanımı olan bir inanç sahibi olma koşulu… Ne bileyim, çelişkili geliyor bana. Anlayamıyorum.

 
Yüzünün aldığı şekil kızdığını düşündürüyor bana. Haksız da çıkmıyorum.

 
– Bak arkadaşım, ben elimden geldiği kadar açıklayıcı bir şekilde sana anlatmaya çalıştım. Biliyorum ki benden önceki görüşmelerinde de bu konu hakkında fikir alışverişinde bulundun. Bütün bunlardan sonra hala kavrayamadıysan, bu senin sorunundur. İşte Masonluk tam da sana anlatıldığı gibi… Senin anladığın gibi değil, sana anlatıldığı gibidir. Masonluk budur ve böyledir…

 
– İşine gelirse yani?

 
– Evet aynen öyle. Hem sonra daha dur bakalım. Önüne halılar sermiş bekliyoruz sanki seni. Aramıza katılmak isteyen sensin…

 
Bunu söylerken sesindeki sinirli ton çok belirginleşiyor. İçimdeki rahatlığa hala bir anlam veremiyorum. Fakat artık bu konuşmayı uzatmanın yersiz olduğunu gerçeğini de kavrıyorum. En azından kafamdaki düşüncelerin somutlaşmış halini göstermesi açısından da bu konuşmanın yararlı olduğunu düşünüyorum.

 
– Bana zaman ayırdığınız ve anlattıklarınız için çok teşekkür ederim efendim. Eğer sizin için sakıncası yoksa izninizi isteyebilir miyim?

 

-Müsaade senin arkadaşım.

 
Bunu söylerken bir yandan ayağa kalkıyor. El sıkışıyoruz. Gözlerinde “Aldın mı ağzının payını” dermiş gibi bakış yakalıyorum.

 
– İyi günler diliyorum efendim.

 
– İyi günler.

 
Kafeden çıkıp, sanki hep aklımdaymış gibi hızlı adımlarla karşıdaki markete yürüyorum. Kasap reyonuna gidip görevliye boşuna meşgul edildiğini düşündüren bir gramajda ciğer sipariş ediyorum. Sıkılgan bir tavırla hazırlıyor. Marketten çıkıp yine hızlıca karşı kaldırıma geçiyorum.

 
– Gel bakalım güzellik, gel buraya.

 
Elimde bir şeyler olduğunu anlıyor ama yine de önlemli olmayı bırakmadan şüpheci adımlarla yaklaşıyor bana. Elimdeki paketi açıp  ciğerleri önüne serdiğimde gözlerinin parladığını görüyorum. Kafeye girerken mırlayarak paçalarıma sürtünen kedi iştahla yemeğini yerken ensesini okşamama bile izin veriyor. Bir süre onu seyrediyorum… Şimdilik Masonluğu boşver. Sen yaşama bak! İnsanmış, hayvanmış diye ayırt etmeden. Her birinin ötekine verebileceği desteği esirgemediği bir dünya. Hiçbirinin gerekmedikçe ötekine saldırmadığı. Hepsinin barış ve mutluluk içinde yaşadığı.

 
Ben şimdi mutluyum.

 
Masonlar da mutlu olmalı, tüm insanların ve tüm toplumların mutluluğunu arıyorlarsa eğer.


Ama Ben Sanıyordum ki… 10

Category : Kişisel Bloglar

Buluşmak üzere sözleştiğimiz yere giderken arabada çalan radyo kanalında Mazhar Fuat Özkan’dan bir parça çalıyor:
Özleye özleye kavuştuk birbirimize Birbirimize vitaminler, moreller verdik İçimizdeki şeytanlara zülfikarlarla saldırdık Göz yaşlarımızı, bitti mi sandın?…

İstem dışı bir refleksle şarkıyı mırıldanıyorum… Derken dikiz aynasını düzeltirken kendimle göz göze geliyorum.
Sahi, var oluşumdan beri bütün güzellikleri ve bunun yanında bütün kötülükleri içimde barındırmıyor muyum? Öyle olmasa bile bunun böyle olduğuna inanmıyor muyum? Öyle ya, kişiyi dünyanın en kötü insanı yapmakla, en iyi ve erdemli insanı yapmak arasında eylem olarak uzaklık olsa olsa bir saç telinin kalınlığının binde birinden daha fazla değildir.
Bir insanın vücuduna bir bombayı bağlayıp onlarca cana kıymak üzere patlatmayı kendi canını da vereceğini bilerek göze almasıyla… Ne bileyim?… Bir babanın evde bekleyen küçük bebeğinin süt parasıyla, ona süt almak yerine gidip kumar oynaması, veya ne bileyim o parayla gidip kendisine içki alması aynı kötülüğü ve acıyı yaşatmaz mı?…
Bunları neden düşündüğümü soruyorum kendime… Bilmiyorum… Yani aslında biliyorum fakat nasıl anlatsam yarım kalacakmış hissi bir türlü yakamı bırakmıyor. Çaresiz kendime de susuyorum.
Kişi eğer kendi şeytanlarını, kendi meleklerini de içinde taşıyorsa ( ki ben inanıyorum, öyledir), o halde kendi şeytanlarıyla savaşmak için gereken zülfikarı dövmek için gereken demir cevherini de , meleklerinin kanatlarını süslemek için gerekli nuru da içinde barındıyor olsa gerek. Tersi biraz adaletsiz olurdu, değil mi?
Fakat hala tam bir adaletten söz edemeyiz. Bütün silahları bütün gücüyle hazır ve nazır bir şekilde içimizde bir kuytuda saldırmayı bekleyen şeytanlarımıza karşın, sahip olduğumuz tek şey onlarla savaşmak için gerekli silahları yapmamıza yarayacak ham madde. Ne var ki, bu ham maddenin de işlenip bir elden geçirilmesi gerekli, öyle değil mi? Herkesten  usta bir demirci ustası olması beklenemez ya! O halde ustayı bulmak gerek. Ustayı gerekli silahı yapabilmek için gerekli cevheri içimizde barındırdığımıza ve bunu çok istediğimize inandırmamız gerek.
Bütün bunları sesli bir şekilde düşünüyorum.  Ne yalan söyleyeyim; kendime gülmekten alamıyorum kendimi. Yok yok! gülmemin sebebi düşündüklerim değil. Masonluğu anlamaya çalışan biri olarak neler düşünüyorum böyle diye şaşırıyorum kendime.
Oysa yoldan geçen birini çevirseniz ve ona “Masonluk nedir?” diye sorsanız, bu düşündüklerimle alakası olmayan bir sürü başka sözle karşılaşacağınıza eminim. İşte gülmemin asıl sebebi bu. Şu dünyayı yöneten, şeytan işi Masonluk  bana neler düşündürüyor böyle. Böyle düşünen birisine bunları anlatsam yüzüme nasıl bakar acaba? Öyle ya, o şimdiye kadar neler düşünmüştür, ben ona neler anlatıyorum.
Hatta biraz daha ileri gitsem ve desem ki: ” Yahu bey baba, bırak dünyayı yönetmeyi, bireysel olarak kendini bilse yeter. En büyük arzuları da budur zaten onların”… “Kendini bilmek”… Alın işte önümüze bir yokuş daha çıktı. Bunu da tırmanmalıyız çaresiz. Aslında kendini bilmek mi, yoksa kendini bulmak mı demeli? Kişi kendini bilir bilmeye de, her bilidğimizi bulabilir miyiz? Çok yakın bir zaman da bir arkadaşımın şöyle dediğini hatırlıyorum: “İnsanın hayatı boyunca başına gelebilecek en tehlikeli anlardan biri, kendisiyle karşı karşıya geldiği andır. Bu an öylesine bıçak sırtında gerçekleşir ki, yalanlar umutlar, sevinçler yani kişinin kendisine dair ne varsa hükmünü yitirir. Bütün çıplaklığıyla kendisini gören kişinin soracağı en mantıklı soru şu olabilir: ” Sen kimsin?”. Fakat korkma dostum, bu an tehlikeli olmakla birlikte dünya yüzünde çok az insanın başına gelebilecek kadar ender yaşanır.” Nasıl yani? Dünyaya gelmiş geçmiş bunca insan kendini bulamadan mı gitmiş?… Kim bilir? Belki de aramamışlardır.
Ne diyor bu yahu dediğinizi duyar gibiyim… Demeyin. Ben Masonluğu böyle anladığım için böyle söylüyorum.
Öyle ya şimdi bir düşünelim bakalım. Bir kişi neden Mason olmak ister? Şan için mi? Para için mi? Mevkii için mi? Geçiniz. Yani geçmeyin de böyle düşünmekten vazgeçin. Çünkü siz eğer bu düşündüklerinize sahip olacak potansiyeli içinizde barındırmıyorsanız, bırakın Masonluğu size bunları kim verebilir? Önce aynaya bakmalı kişi. Asıl olan bu değil midir?
Ne uzun düşündüm öyle değil mi? Yok, uzun değil. Size satırlarca anlatmaya çalıştığım tüm bu düşünüler ancak bir göz açıp kapaması kadar bir sürede geçti aklımdan. Düşünün ki radyoda çalan şarkı bile bitmedi henüz.
Fakat itiraf etmeliyim: Bunlar benim öz düşünülerimdir; başka bir yerden alma değil. Şimdi merak ediyorsunuzdur, ne anlatmaya çalışıyor bu diye. Haklısınız; sizi suçlayamam. Fakat inanın ki bunlar ( çoğu zaman yaptığım gibi) çocukça saçmalamalar değil.
Şimdi ben Masonluğu merak ediyor… Size dürüst olmalıyım değil mi?… Masonluğa girmek istiyorum ya! Ne mevki, ne şan, ne şöhret… Samimiyetime inanmanızı isterim. Bunların hiçbirini beklemiyorum.
Ama madem samimiyetten söz ediyoruz, şunu da söylememe izin verin. Evet, benim de kendimce Masonluktan beklediklerim var. Hani iki saattir size anlatmaya çalıştıklarım var ya! Hah, işte ben de onlar için yardım bekliyorum. Bir kere şöyle sağlam, vurdum mu geri gelmeyecek bir zülfikara ihtiyacım var… Var, var da… Bu zülfikarı yapmaya yetecek demir cevheri ben de mevcut mu? Bilemem. Bir bilene sormak için çıktım bu yola zaten.
Cevherden caydım, yoksa bir kaya paçası mıyım ben, içinden bir hamtaş çıkarılabilecek?
Bu yolculuk boyunca zihnimde bir Masonluk tanımının oluştuğunu söylemeliyim. O tanımdır ki, öyle dine, milliyete, cinsiyete, ten rengine sığmaz. Eğer bir renk söz konusuysa, yani illaki bir kişinin  renginden, dininden, milliyetinden, cinsiyetinden bahsetmek gerikiyorsa, onu da yaparım o zaman: Evet Masonluk ten rengini önemser ama ciğerdekini, Masonluk milliyeti önemser ama kalp yürektekini, Masonluk dili önemser ama beyindekini, Masonluk dini de önemser ama akıl ve gönülde olanı.
Ben işte böyle anladım Masonluğu… Belki de Masonluk bana kendini bu şekilde anlattı. İtiraf edeyim, bu anlatış sürecinde bir hata varsa eğer, inanın benim değildir. Ben bütün samimiyetim ve iyi niyetimle dinledim. Eh, kapasitem yetmemiş ve anlayamamış ya da yanlış anlamışsam, masonların hoşgörüsüne sığınırım artık.
Böyle böyle geldim nihayet buluşma yerimiz olan kafenin önüne. Birazdan tanışacağım kişinin nasıl biri olduğuna olan merakım yine gün yüzüne çıkıyor. İçimde bir ürperti hissediyorum. Aracımı park edip kafeye doğru yöneliyorum. Tam kaldırımdan adımımı atmak üzereyken bir sokak kedisi mırlayarak paçalarıma sürtünüyor… Çok güzel bakıyor. Vaktim yok. Eğer çıktığımda hala buralardaysa ona bir ziyafet çekmek için kendime söz veriyor ve hızlı adımlarla kafeye doğru yürüyorum.


Ama Ben Sanıyordum ki… 9

Category : Kişisel Bloglar

Bakışları beni şaşırtıyor. Sanki ” seninle işimiz var” der gibi bakıyor bana.

– Bak. Dilersen bu sohbete bu akşam için bir son verelim. Çünkü görünen o ki bu konuda kafan biraz karışık. Öyle birdenbire her soruna cevap  bulamayabilirsin. Bu sadece bu an için değil yaşamının geri kalan kısmı için de böyle olacak. Önce bir düşünceyi içinde olgunlaştırmalı, özümsemeli, sonrasında kendi hükmünü vermelisin.

Bunları söyleyişi beni daha da şaşırtıyor. Ben tam da dediği gibi olduğu için, yani bu konuda kendi çıkarımım bunlar olduğu için öyle demiştim. Fakat yüzündeki ifadeden daha çok zorlamanın gereksiz olduğunu anlıyorum. Bir an için bir karamsarlık hissediyorum. Hani çok istediğiniz bir şey gerçekleşmek üzereyken, bir aksilik çıkar da  o çok istediğiniz şey bir anda yatar ya. İşte öyle bir ruh haline giriyorum. Huzursuzum.

Ben bu karmaşık duygular içerisindeyken konuşmasına devam ediyor.

– Biz seninle karşı taraflarda değil yan yana yürümeliyiz genç dostum. İzin ver aklını kurcalayan soruların yanıtlarını bulmana yardımcı olayım… İnan bunu bütün kalbimle istiyorum. Ben senin rakibin değil, yol arkadaşın olmak isterim.

Beni kibarca başından mı savmak istiyor? Bu yüzden mi böylesine içten sözler ediyor? Kararsızım. Sanki böyle tatlı tatlı sözlerle anı kurtarıp, arkasından bir daha beni hiç görmek istemeyecek gibi bir kurt düşüyor içime. Tam yüzüm düşmek üzereyken. Konuşmasına devam ediyor.

– Sen de kabul edersen seni bir kardeşimizle tanıştırmak isterim. Kendisi aramıza yeni katıldı. Bu yüzden senin kafanı karıştıran  bir çok konu onun da yakın zamana kadar cevap aradığı sorulardı. Kendisini locamıza benim özel hayatımda da çok yakın olduğum bir kardeşim önermişti. Bu yüzden bütün süreç hakkında bilgim var. Kendisini yakından tanıma fırsatım da oldu. Onunla sohbet etmekten çok zevk alacağını düşünüyorum. Ne dersin?

Bu teklifi  bir armağan almış gibi sevindiriyor beni. Söyleyecek söz bulamıyorum. Sanki freni boşalmış bir aracın içinde uçurumdan uçmak üzereyken, bir mucize olmuş ve araç kendiliğinden durmuş gibi. İçimde tarifsiz bir rahatlama duyumsuyorum.

– Çok memnun olurum efendim.

Bunu söylerken sesimdeki şaşkınlığı kendim bile fark ediyorum. O da fark etmiş olacak ki gülümsüyor.

– Tamam genç dostum. Benden haber bekle öyleyse. Ben sana buluşmanızın yeri ve zamanı hakkında gereken bilgiyi ulaştıracağım.

O akşamın üzerinden geçen iki hafta boyunca bu konuyu kendimce daha derinlemesine araştırmaya karar veriyorum. İnternet üzerinden yapmış olduğum araştırmalar beni kitap satışı yapan bir siteya kadar götürüyor. Tanıtım yazılarından Masonlukla ilgili temel bilgileri bulabileceğime inandığım iki kitabı sipariş ediyorum.

Bunu yapmadan önce yazarlarını da biraz araştırıyorum. Yazarlarının mason oluşu kitaplara daha da olumlu bakmamı sağlıyor.

Bütün bunları yaparken, içimde hep bir kendimi sorgulama hali hissediyorum. Sahi ben neyi merak ediyorum? Masonluğun ne olup olmadığını mı? E işte karşımda etiyle kemiğiyle bir mason var. Neden hala söylediklerini sorguluyor, bir açık, bir yanlışlık varmış gibi hissediyorum… Bunların hepsini kendi kendime soruyorum ama, aslında cevaplarını da biliyorum.

Ben belki de Masonluğu kafamda yanlış canlandırmışımdır. Olamaz mı?  Şimdiye kadar okuduklarımı yanlış yorumlamış olabilir miyim? Bir diğer sözle, benim zihnimde canlanan Masonlukla gerçek hayattaki Masonluk birbirini tutmuyor olabilir mi?…

Yok yok. Öyle olamaz. Bir kere ben kendimce bir Masonluk tanımı yapmadım ki. Onlar kendilerini nasıl anlattılarsa onu anladım. Tamam  anladım da yanlış yorumlamış olabilir miyim?…

Yok! Bu da olmaz. Şimdişu cümlenin neresi yanlış yorumlanabilir:  Masonluk, toplumsal değil, bireysel bir öğretidir. Üyelerini topluca ya da bireysel, bir düşünce veya fikri kabul etmeye ve açıklamaya asla zorlamaz. Her mason, bu temel ilke ışığında izleyeceği yolu, kendi aklı ve vicdanıyla saptar, böylece kendi hakikatini araştırır.

Yani bir mason bu yolda yalnızdır… Kendi hakikatini aradığı yolda…

Birden içimde bir gülme hissi uyanıyor, kendimi tutamıyorum. “Siz” diyorum gülerek, “siz bırakın masonun yalnızlığını da, Masonluğu anlayamaya çalışan birinin yalnızlığına bakın asıl”.

Bütün bu gel git arasında yine de beynimin içinde kopan kasırganın yarattığı hortumun içinden… Taa diplerden bir yerlerden kopup gelen düşünceleri yakalıyorum. ” Kendi hakikatini aramak”… İşte tam bu noktada sanki fırtına diniyor, üstüme üstüme gelen dev dalgalar ruhumun ördüğü aşılmaz dalgakırana çarpıp tuz buz oluyor. Gemilerim huzurla sakin limanlara demirliyorlar. Bir sükunet, bir huzur demetinin ışıktan yapılmış bir küre gibi beni içine alıp sardığını duyumsuyorum.

Evet belki de kilit soru bu: Ben neden mason olmak istiyorum? Masonluğa girmek isteyişimin amacı ne? Masonluğun ne olduğunu sanıyorum?

Masonluğun ne olup olmadığından önce, kendimin ne olup olmadığına bakmalıyım.

Bu sorulara vereceğim cevapların. Masonluğu da anlamama yardımcı olacağı hissine kapılıyorum. Neden böyle bilmiyorum ama, böyle hissediyorum.

İçimde bir çoşku var.

İki hafta sonra…

Böyle düşünceler ve uzun okumalarla geçen iki haftanın sonunda nihayet beklediğim telefon geliyor. Karşımdaki kendisini tanıtıyor. Heyecan içerisinde buluşma yeri için önerdiği yeri ve zamanı not alıyorum. Üç gün sonrası için, genellikle gençlerin gittiği bir kafede buluşmak üzere sözleşiyoruz.

Bu sefer içimde heyecanla karışık güçlü bir merak da hissediyorum. Bakalım nasıl biri bu yeni tanışacağım kişi…


Ama Ben Sanıyordum ki… 8

Category : Kişisel Bloglar

Yüzüme bakarken ne hissettiğini anlayamıyorum. Fakat bu durum bir tedirginlikte yaratmıyor bende. Sigarasının sonunu yere atıp ayağının altında ezerek söndürüyor.
– Şu mereti de bırakmak gerek artık diyor.
Bunu yaparken ağzından kelimelerle birlikte bir dolu dumanın çıktığını görüyorum.
Artık duramam. Ne hissediyor ne düşünüyorsam söylemeliyim… Çok garip. Bunu sanki kendime olan bir borç, geri dönemeyeceğim bir eşik gibi görüyorum. Tam eşikten atlamak üzereyken o konuşmaya devam ediyor.
– Doğruyu söylemek gerekirse haklısın. Evet başından beri incelediğimiz Masonluk şekil değiştiriyor. Fakat bu senin sandığın gibi kabul edilmişlerin ne yapacağını bilemedikleri için falan olmuyor. Aslına bakarsan Masonluk o zaman doğuyor. Bu noktada şunu belirtmek isterim: Ben Masonluğun öyle söylendiği gibi M.Ö. 4000’de falan doğduğuna inanmıyorum. Tamam belki Masonluğun da savunduğu ilkeler o zamandan bu yana var olmuş olabilir. Fakat bir düşüncenin var olması bir kurumu var etmeye yeter mi? Ona bakarsan Masonluğun savunduğu idealleri savunan bir sürü başka kurum var. Bu Masonluktan önce de varmış, şimdi de var, gelecekte de olacak. E o halde bir kurumun kendi ilkeleri, kendi örgütlenme tarzı üzerinde şekillenip bir vücut bulmuyorsa, orada bir kurumdan değil bir düşünceden söz edilebilir sadece. Oysa Masonluk içinde bir felsefeyi barındıran bir kurumdur…
Bunu derken “kurumdur” deyişini iyice vurgulayarak söylüyor. Ne demek istediğini anlıyorum. Devam ediyor.
– Şimdi şöyle düşün: Masonluk senin düşündüğün gibi binlerce yıldır var. Fakat düşünsel olarak var. Büyük locaların, locaların, yani şu anda kurum olarak var olan bütün her şeyin bir an için olmadığını düşün. Masonluktan söz edilebilir mi? Yani demem o ki genç dostum, Masonluk etiyle kemiğiyle belli bir tarihte, 1717’de doğmuştur.
– Bu açıdan bakıldığında Masonluğun gerçek kurucularının kabul edilmişler olduğunu düşünebilir miyiz?
– Tam olarak öyle değil. Evet her şey az önce anlattığım gibi ama örgütlenme tarzı ve semboller açısından taş ustalığı da Masonluğa çok şey katmış ve bir çok miras bırakmıştır. Fakat bu kadardır. Masonluk düşünsel olarak tam da dediğim tarihte başlamıştır.
Dikatle yüzüme bakıyor. Sanki anlayıp anlamadığımı sezmeye çalışıyor gibi hissediyorum. Haklı da çıkıyorum.
– Tamam mı? Buraya kadar her şeyi anladık mı?
– Anladık efendim. Sorun yok.
– Eh. Eğer Masonluğun bu tarihte başladığını kabul ediyorsak, bu başlangıcın nasıl bir başlangıç olduğunu ve neleri kapsadığını şimdi inceleyebiliriz. Bunu yaparken de şunu gözden kaçırmayalım. Masonluk istikrarlı bir kurumdur. Yüzyılardır bu kadar düşmanı ve karşıt görüşlüsü, onu yıkmaya çalışanı olduğu halde bırak yok olmayı, böylesine güçlenerek ayakta kalabilen bir kurum daha var mıdır? Bu istikrar Masonluğun değişmemiş olması ve değişmeyecek olmasından gelir. Başalangıcından bu yana konulmuş olan kurallara sıkı sıkıya bağlı kalışı Masonluğu bu günlere getirebilmiştir. Bu bir cümle olarak ağızdan kolayca çıkar. Fakat gel gör ki bunun gerçek hayatta oluşabilmesi için çok emek verilmiştir. Mutlulukla görüyorum ki başarılı da olunmuştur.
Bu anlattıklarını anlıyorum. Bu halim ona da yansımış olacak ki, yüzünde bir rahatlama ve konuyu istediği akışına getirebilmiş olmanın verdiği iç huzurun yansımasını görüyorum.

Kendimi tam böyle düşünürken yakalıyorum… Çok mu abartıyorum acaba? Öyle ya, karşımdaki mutlak zafer umuduyla karşısına çıktığım bir rakip değil ki. Peki neden kendimi hep bir sorgulama halinde hissediyorum? Bunun için kendimi suçlayamam. Tam ve yeterli bir şekilde öğrenemeyeceksem, ve bunu elime böyle bir fırsat geçmişken yapamayacaksam ne zaman yapabilirim? İşte karşımda bir Mason var. Yaşını Masonlukta geçirdiği zamanla orantılarsam… Kim bilir, belki ben daha bir bebekken Masonluğa girmiş olmalı.
Böyle düşünüyor olmak içimi kemiren sorulara engel olamıyor. Tutamıyorum kendimi.
– Yani, bu tarihi Masonluğun kuruluş tarihi olarak kabul etmemiz gerektiğini, o zaman konulmuş kurallara bağlılığın Masonluğu bu günlere taşıyabilmiş olduğunu düşünmeliyiz…
– Evet aynen öyle.
– Peki bu kuralar kim tarafından konulmuş? Ya da şöyle sorayım: Nasıl konulmuş? Bir ismi var mı? Bu bir anayasa mı?
– Tabii ki var? Anderson yasası. Dünya üzerindeki bütün muntazan Masonların kabul ettiği ve üzerinde mutabakata vardığı evrensel bir yasadır.
– Ve bu yasa ilk yazıldığı günden bu yana hiç değişmemiş, değiştirilmesi teklif bile edilmemiş, ilk yazıldığını koruyan bir yasadır; öyle mi?
Tanıştığımızdan beri, ne zaman yüzünde görsem kendimi rahatsız hissettiğim o ifade beliriyor yine. Yalnız bu kez bir farkla: Artık o kadar da rahatsız olmuyorum.

– Bu bahsettiğiniz yasaya daha önce okuduğum bir kitapta rastladım efendim. Bütün hatlarıyla olmasa da bir bölümde bu yasayı inceliyordu.

Okumuş olduğum kitabın ismini söylüyorum. O da hem kitap hem de yazarı hakkında güzel şeyler söylüyor. Fakat konuyu nereye getireceğimi merak ettiğini hisediyorum.

– Yanlış hatırlamıyorsam efendim o kitapta bu yasadaki bazı maddelerin daha sonradan değiştirildiğini, hatta bunun bir kaç defa olduğunu anlatıyordu. Şu halde bu yasanın değişmediğini söyleyemeyiz değil mi?

– O maddeler olayın özünü değiştiren konuları içermiyor.

Sesinde belli belirsiz bir tedirginlik hissediyorum.

– Yani şu Nuh’a inanma koşulunu, daha sonrasında Masonluğa girebilmek için hür doğmuş olma koşulunu. Bütün bunları işin özüne etki etmeyen, değiştirilmesinde sakınca olmayan koşullar olarak görüyorsunuz öyle mi?

-O zamanın koşuları altında konulmuş fakat daha sonra zamanın gereklerine göre düzenlenmiş bazı konular olabilir. Olmuştur da.

Tamam işte… Benim dediğim de o. Fakat niçin bunu kabullenmiyor da hep hiçbir şeyin değişmediğini ileri sürüyorlar?

İçimi kemirip duran noktaya gelmiş durumdayız. Bunun üzerine gitmeli mi diye düşünüyorum. Duraksıyorum. Kararsızım.

– Efendim size bir soru sormak isterim diye girişiyorum sonunda. Fakat bu soruma yanıt vermek istemezseniz de lütfen söyleyin. Zira sorum Masonlukla bağlantılı olmakla birlikte, sizin biraysel görüşünüzü belirtmenizi gerektirir.

– Buyur sor, diyor amatedirginliği şimdi daha da belirgin.

– Efendim. Şimdi bir Mason olmadığınızı ve benim gibi bu konuyu dışarıdan incelemeye ve öğrenmeye çalıştığınızı varsayalım. Şu az önce bahsettiğimiz Anderson yasasını ele alalım. Bu yasanın daha önce de birtakım değişikliklere uğradığını biliyoruz. Şimdi size sormak isterim: Sizin için bu yasa tam ve en kusursuz haline ulaşmış mıdır? Yani Masonluğun tüm ilkelerini ve felsefesini tam ve eksiksiz olarak ortaya koyan en son hali bu mudur? Ya da başka bir açıdan sorayım. Hani sizin de bir an için bir harici olduğunuzu varsayıyoruz ya. İşte bu halinizle bu yasa sizin önünüze konsa, hangi maddeler size ters gelir? Neleri değiştirip neleri eklemek isterseniz? Yoksa hiçbir şeye dokunmadan bu haliyle mi bırakırsınız?

Yüzünde oluşan ifadeyi neye yoracağımı bilemiyorum. Doğruca bana bakıyor. Fakat bu bakıştan hiçbir şey anlamıyorum.

Beni omuzlarımdan tutup sakince kendine doğru çeviriyor. Şimdi yüz yüzeyiz. Bir elini omuzumdan indirmeden gözlerime bakıyor. Tam bu anda yüzünde çok ufak bir tebessüm yakalıyorum. Belki de bana öyle geliyor. Eliyle üç kere omzuma vuruyor. Babacan bir dokunuş bu. Söyleyeceklerine başlamadan önce iç geçiriyor.

– Bu soruna cevap vermeyeceğim genç dostum.

İçimde bu soruya bundan daha iyi ve açıklayıcı bir cevap verilemeyeceğine dair bir his uyanıyor. Çok üzun ve detaylı bir yanıt almış gibi rahat hissediyorum kendimi


Ama Ben Sanıyordum ki… 7

Category : Kişisel Bloglar

Ay ışığı altında pırıl pırıl güzel bir akşamda, yan yana yürüyoruz. Cebinden sigarasını çıkarıp yakarken onu biraz düşünceli görüyorum. Sanki söyleyeceklerini kafasında toparlamaya, nasıl başlayacağını belirlemeye çalışır gibi geliyor bana. Sözü toparlamaya çalıştığı hissine kapılıyorum. Sigarasından derin bir nefes çekip konuşmaya başlıyor:
 – Bak genç dostum… Kafanda bir çok soru olduğunu biliyorum. Bu konuşmaları da zaten senin bu muhtemel sorularının yanıtlarını bulmak için yapıyoruz. Ben elimden geldiğince bu konuda sana yardımcı olmaya çalışacağım. Fakat bilmelisin ki her soruna seni tatmin edecek yanıtlar veremeyebilirim. Bu bazen yanıtı seninle paylaşamayacağım için, bazen de ne kadar anlatırsam anlatayım anlayamayacağını düşündüğüm için olabilir… Fakat dur! Beni yanlış anlamanı istemem. Bu anlayamayacağına olan inancım seninle ilgili bir durum değildir. Bizim mesleğimizde öyle konular öyle durumlar vardır ki, kişiye anlatamazsın. Anlatsan da anlamasını sağlayamazsın. Kişi yaşar, görür, ve kendi çıkarımını kendisi yapar… Fakat illa ki bunu kendisi yaşamalıdır. Buna en iyi örnek sanırım Masonluğa kabul törenidir, yani tekris. Şimdi ben sana bunu enine boyuna anlatabilirim. Fakat bunu tam manasıyla anlayabilmen için onu senin bizzat yaşaman kaçınılmazdır.
 Söylediklerinden ne demek istediğini anlıyorum. Fakat Masonluktan bahsederken onu bir “meslek” olarak tanımlaması çok ilgimi çekiyor. Bunun yanında bu tanımlama hoşuma da gidiyor. O konuşmasına devam ediyor.
 – Neyse sırası geldikçe hepsine değinmeye çalışırız. Şimdi konumuza dönelim. Sen Masonluğun içindeki düşünsel ve uygulama olarak var olan farklılıklara takılmışsın anladığım kadarıyla.
 – Efendim, bu bir takılma değil… Diye konuya girecek oluyorum. Eliyle dur işareti yaparak beni durduruyor.
 – Dur genç dostum, dur, bekle. Hepsine sıra gelecek. Sabırlı ol. Acele etme. Biz Adım adım gidelim. Şimdi biz Ne diyorduk? Masonluğun doğuşunun M.Ö. 4000 yılına dayandığını söylüyorduk Fakat bu doğuş yanlış anlaşılmasın. Bu Masonluğun savunduğu ilkelerin doğuşudur. Ya da başka bir bakış açısıyla şöyle de diyebiliriz: Masonluğun savunduğu, insan ve insanlık adına oluşmasını istediği ve benimsediği ilkeler, dünyanın ve insanlığın yaratılışından bu yana vardır. Fakat bunların yanında bir de Masonluğun kurum olarak ortaya çıkışı vardır. Bu ikisini birbiriyle karıştırmamak gerekir.
Sigarasından bir nefes daha alıyor.
– Buraya kadar tamamız öyle değil mi? Sorun yok?
Soran gözlerle yüzüme bakıyor.
– Yok efendim. Devam edebiliriz.
– Masonluk kurum olarak çok sonra ortaya çıkmıştır. Bu asıl olarak operatif dönem olarak adlandırdığımız taş ustalarının dönemine denk düşer ama biz daha çok resmi ve günümüzde de geçerliğiliği kabul edilen başka bir başlangıçtan söz ediyoruz… İşte o tarih de 1717 dir. O tarihte Masonluk kaçınılmaz olarak bir yol belirlemiştir. Kaçınılmaz olarak diyorum çünkü o tarihe kadar Masonluğun bu yol haritasının belirlenmesine sebep olacak durumlar zaten yaşanmıştı, yaşanıyordu.
Bu defa ben ona soran gözlerle bakıyorum. Beni anlıyor.
– Yani bizim Operatif Masonluk dediğimiz yapılanma, içine “kabul edilmişler” dediğimiz dönemin aydınlarını ve aristokratlarını kabul etmeye başlamıştı. Hoş, bu durum kaçınılmaz olmakla birlikte o dönem Kilise’nin baskısından bunalmış aydınlar içinde bir kurtuluş gibiydi ama, neyse… Yani sonuçta bu süreç kaçınılmaz olarak bir değişimi beraberinde getiriyordu. Öyle de oldu. Masonluğun içinde “kabul edilmişler” çoğaldıkça (ki duvarcı ustalığı önemini yitirdikçe bu da kaçınılmazdı) bu da doğal bir süreç oldu.
– Yani bizim bu gün Masonluğun doğuşunu incelerken değindiğimiz oluşum başka bir hal alıyordu öyle mi?
Yüzüme şüpheci bir ifadeyle bakıyor.
– Evet öyle.
– Yani Masonluk zorunlu bir değişime uğruyordu, öyle mi? Sırf duvarcı ustalığı önemin yitirdiği için. Kabul edilmişler de ne yapacaklarını şaşırdığı için.
Bu defa daha da ciddi düşüncelere daldığını hissediyorum. Fakat bu kez daldığı düşüncelerin kaynağı benmişim gibi geliyor. Kendime kızıyorum. Of be oğlum! Bir tut be şu ağzını. Bir sus! Ne güzel hızını almış gidiyordu… Ama yook! Tutamam ki çenemi. İlla karışacağım.
Ben kendimi ne yapayım şimdi?


Ama Ben Sanıyordum ki… 6

Category : Kişisel Bloglar

Buluşmamızın üzerinden bir hafta geçmeden telefonum çalıyor. Onun sesini duyunca heyecanlanıyorum. Kendime bile itiraf edememiş olsamda tekrar görüşebilmemiz adına şüphelerim vardı. Telefondaki sesi kendisinin de bu görüşmeyi istediğini hissettiriyor bana. Mutlu oluyorum.
Buluşma yeri olarak bu kez o bir yer belirliyor. Daha önce hiç gitmediğim bir yer ama duyumlarımdan rahatça sohbet edebileceğimiz bir yer olduğunu biliyorum.
“Bu kez de sen benim konuğum ol” deyişi çok hoşuma gidiyor.
Sözleştiğimiz saatten daha önce oradayım. Etrafı izliyor, onunla konuşacaklarımı kafamda toparlamaya çalışıyorum.
Biraz sonra fakat sözleştiğimiz saatten önce geliyor o da. Erken davranmış olmakla iyi bir şey yaptığımı anlıyor mutlu oluyorum.
Aynı aydınlık yüz ve ışıldayan yüzle karşılaşıyorum. Dostça el sıkışıyoruz.
– Çok beklettim mi? Erken gelmeye gayret etmiştim oysa. Fakat görüyorum ki sen daha da erkencisin.
– Yok ben de az önce geldim efendim.
– Randevulara sadık olmak çok önemlidir genç dostum. Çünkü ağızdan çıkan her kelime karşındakine verilmiş söz gibidir. Buna eğer dikkat ederse insan hayatının her alanında faydasını görür.
Bu söyledikleri erken gelmiş olmamdan memnun olduğunu anlatıyor bana. Seviniyorum.
– Bir sipariş vermemişsin gördüğüm kadarıyla… Bak itiraz istemem, baştan anlaşalım,konuşmuştuk, bu sefer sen benim konuğumsun…
Çay içmek istediğimi söylüyorum. O da kendisine çay söylüyor.
Çaylarımızı beklerken sevecen bir yüz ifadesiyle,
– Söyle bakalım genç dostum bir önceki görüşmemizde değinmiş olduğum kavramlar üzerinde neler düşündün, ne gibi araştırmalar yaptın? diye soruyor.
Derin bir nefes alıp konuşmaya başlıyorum.
Bu nefes alışım biraz da söyleyeceklerimin onun üzerinde yapacağı etkiyi merak edişimden kaynaklanıyor. Zira bu gün durmaya hiç niyetim yok. Düşüncelerimi özgürce ve açıkça söyleyemeyeceksem, bu hem kendime hem de karşımdakine saygısızlık olacak. Şu bilgelik konusunu düşünürken bunu da çok düşündüm. Çok istediğim bir şeye ulaşabilmek için bazı şeyleri görmezden gelip, bazılarını atlamanın başka nasıl bir açıklaması olabilir ki? Hem buna iki yüzlülük bile denebilir… Yok yok “denebilir” fazla oldu, öyledir.
Ben ne istiyorum? Masonluğa girmek. Masonluk ne istiyor? İyi, doğru ve güzel insanları arasında görmek. Peki susarak nasıl iyi insan olunur? Ya çok sonra bu ertelemiş olduğum düşünceler aklımda iyice yerleşir ve bunları kanıksarsam? O zaman her şey daha sarpa sarmaz mı? İnsan bir yalanı ömrü boyunca nasıl taşıyabilir? Bunu ne kendime ne Masonluğa ne de ” Kardeşim” diyeceğim insanlara yapma hakkım yok. Ama en çok da kendime, ilk önce de kendime yapmaya hakkım yok.
Düşünülerimin bu gün netleşmesini umarak buraya geldim. Ya O’nun tarafından çürütülür ve yerine daha mantıklı düşünceler konulur ya da kafamda bir sürü soruyla ayrılırım bu masadan… Eh! Bu da yalanlarla ayrılmış olmaktan daha iyidir.
Geçen görüşmemizde değinmiş olduğu kavramlar üzerinde düşüncelerimi anlatıyorum uzun uzun. Özellikle ” bilgelik” konusunda söylediklerim hoşuna gidiyor.
Bu arada çaylarımız geliyor. Bir yandan çaylarımızı içerken kaşığıyla ders anlatan bir öğretmenin kullandığı bir cetvel gibi hareketler yaparak.
– İşte bu çok önemlidir genç dostum diyor. Bu nu kavramış olmana çok sevindim. Kutlarım. Eğer erdemlerle bütünleşmemişse tek başına bilgi ve akılda bir işe yaramaz… Eksik kalır. Olayları, olguları, kavramları incelerken kişinin doğruyu bulabilmesi için en çokta buna ihtiyacı vardır. Bilim herşeyi bulabilir, akıl herşeyi idrak edebilir. Fakat bilgelik bunu yorumlar ve anlamlandırır. Dahası bütün bunları insanlık adına ve onun yararına olmak üzere hayatın içine katar. İşte o zaman bilimin ve aklın üretimleri vücut bulmuş olur.
Bu bu söyledikleriyle doğru yolda olduğumu, böyle bir düşünce yapısına sahip birinin karşısında hata yapmaktan korkulmaması gerektiğini hissediyor, rahatlıyorum. Bu rahatlama bana cesaret veriyor.
– Size bir şey sorabilir miyim efendim?
– Tabii ki… Çekinme. Buyur sor.
– Masonluk gerçekten bütün her şeyi bu şekilde ele alır, böyle mi inceler? Yani önemsediği bu kavramları kendi içinde hayata tam olarak geçirebilmiş midir?
– Bunu hangi açıdan soruyorsun?
– Şu açıdan efendim. Bilimi, aklı ve bunun erdemlerle güçlenmiş birleşimi olan bilgeliği bu kadar önemseyen bir kurumun bunu tam olarak en azından üyelerine yaşatacak bir ortamı tesis etmiş olması gerekmez mi?
– Evet öyle. Gereklidir. Masonluk bu dediğini gerçekleştirmek için çalışır. Fakat sana açık olacağım genç dostum. Sen de biliyorsun insanın olduğu yerde sorun ve uyuşmazlık olur. Hatta bir düşünür şöyle demiştir: ” Biz insanların en büyük sorunumuz bu dünyaya insan olarak gelmiş olmaktır.”
Bu samimi yaklaşımı cesaretimi daha da güçlendiriyor.
– Peki Bütün bu kavramları bu kadar önemseyen Masonluk neden insanlar arasında ayrımcılık yapar?
Yüzü biraz asılır gibi oluyor ama, öyle korkulacak düzeyde bir asılma değil bu.
– Şu kadınların Mason olamayacağı konusu değil mi?
– Hayır efendim, sadece o değil, ateistlerin Mason olamayacağı, siyahların Mason olamayacağı, Hristiyanlar dışındakileri kabul etmeyen Masonik kuruluşlar… Dünyanın değişik ülkelerinde uygulanan bir birinden değişik bir sürü kural ve uygulama…
Bir şey demiyor. Bir kez de bundan cesretlenerek konuşmayı sürdürüyorum.
– Daha, yıllardan beri hiç değişmediğine değişemeyeceğine inanılan kurallar. Sürekli gelişmeyi ve ilerlemeyi savunan bir öğreti nasıl olur da değişmeyi kabul edemez? Değişmeden gelişme nasıl olur?
Ondan bir yanıt yok. Kaşığı bırakmış yüzüme bakıyor. Ben devam ediyorum.
– Bana daha da ironik gelen yanı ne biliyor musunuz? Bunun böyle oluşu, bana biraz da Masonluğun kendi ilkelerine bir ihanet gibi geliyor. Bilmiyorum, belki de bütün bunları cahilliğimden söylüyorumdur. Belki de dışarıdan yürütülen düz bir mantık beni böyle düşünmeye sevk ediyordur. Fakat bütün bunlar samimi bir merak ve bir iyi niyetin ürünüdür.
– Şimdi size şunu sormak isterim? Masonluk gerçekte ne ister?
 Butün bunları ardı ardına sıralamış olmam önce onu şaşırtıyor. Fakat hiç sözümü kesmeden dinliyor beni. Yüzünden duygularını tam olarak ele verecek bir ifade de yakalayamıyorum.
Önce bir iç geçiriyor. Sonra belli belirsiz bir tebessümle,
– Bu akşam hava güzel. Çıkıp biraz yürüyelim mi? diyor.
– Tabi ki olur efendim diyorum.
Bulunduğumuz kafe sahilde bulunduğu için bu yürüyüş için çok uygun bir yer. Bu fikir benim de hoşuma gidiyor.
Bütün ısrarlarıma rağmen hesabı o ödemek istiyor.
– Yoo, bu akşam sen benim konuğumsun.
Çaresiz diretmeyi kesiyorum.
Birlikte kafeden çıkıyoruz.
İçimde belli belirsiz tatlı bir endişe hissediyorum


Ama Ben Sanıyordum ki… 5

Category : Kişisel Bloglar

Konuğumu uğurladıktan sonra kendime bir kadeh daha doldurup koltuğuma kuruluyorum. Bu akşam konuştuklarımızı düşünüyorum.
Her ne kadar beni şaşırtan şeyler yaşamış olsam da, geneli düşünüldüğünde çok yararlı bir sohbet olduğu kanısına varıyorum. 
 Konuğumla ters düştüğümüz hatta onu kızdırdığımı sandığım durumlar geliyor aklıma. Bir an yine içim daralıyor. Fakat çok kısa sürüyor bu. Ben konuğumu kıracak hiçbir söz söylemedim veya saygısız bir tutum takınmadım ki. Bildiklerimi art niyetsiz olarak özgürce dile getirmek de benim özgürlüğüm değil mi?
Yanlış biliyorsam, yanlışımı düzeltmek ona düşmez mi? Mason olan o.
 Bütün bunların yanında üstünde düşünmemi ve araştırmamı istediği şu kavramlar… Bir şeyi işaret ediyor olmalı. Ya da en azından ben öyle sanıyorum. Bilimsellik, akıl ve bilgelik…
 Bu kavramlar bir bütün olarak ele alındığında konuğumla zaman zaman ters düştüğümüz anlarla ilgili içime bir rahatlama geliyor. Öyle ya ben de bu aşamaya gelene kadar kendimce bu kavramları kullandığıma inanıyorum. Araştırırken bilimsel yöntem ve yayınlardan yararlanmaya çalıştım. Elimden geldiğince sadece masonlarca yazılmış olan değil, bunun karşısında yer alan görüşleri savunan kişilerin de yapıtlarını okumaya çalıştım.
 Tüm öğrendiklerimi kendimce akıl süzgecimden geçirip değerlendirmeye çalıştım. Belki zaman zaman daha önce öğrenmiş olduklarımın etkisinde kaldığım ve bu sebeple tarafsız bir tutum sergileyemediğim olmuştur. Fakat bunun için de kendimi suçlamıyorum.
Biliyorum ki ben elimden geldiğince içimde ön yargılardan arınmış bir zihinle olaylara eğilmeye çalıştım. İçimde hep iyi bir niyet taşıdığım konusunda da kendime güveniyorum.
 Ancak şu bilgelik konusu… Belki de asıl kilit buradadır. Araştırmak, bulmak, bilmek… Hepsi tamam da… Eğer bütün bu bilinenler bir de erdemlerle birleşmemişse bilgelik nasıl oluşabilir?
Dünyada bir sürü bilim adamı bir dolu deha var. Yaşayan bilge kişilerin sayısı kaç tanedir acaba? İsteyen herkes bilgiye ulaşabilir. Peki kaçı bu bildiklerini erdemlerle yoğurarak bilge olabilir, bilgi ve erdemlerini insanlığa sunabilir?… İnsanlığa sunmak!… Kendi içimde kendimle yaptığım bu sohbetin beni götürdüğü yerleri hayretle karşılıyorum. Öyle ya; bir bilim adamı bir bilgiye ulaşmış bir şeyi keşfetmiş olabilir. Fakat bilgeliğe sahip değilse bu bilgiyi sadece kendine saklayabilir; sadece kendi çıkarları için kullanabilir. Oysa bilgelik öyle midir? Olmamalıdır. Bilge, bildiklerini insanlık adına ve insanlık için de kullanıyor olmalıdır.
 Bütün bunları düşünüyor olmak çok hoşuma gidiyor. İçim de bir şeylerin filizlendiğini duyumsuyorum.
Görünen o ki, her şey dönüp dolaşıp kişinin içinde, kendiliğinde oluşuyor. Eğer içinizde büyük bir sevgi taşımıyorsanız, bilgeliğe nasıl ulaşabilirsiniz ki? Bilgelik olgusunu yaşayamadıktan sonra, onca şeyi biliyor olmak neye yarar? Sevmek… Evet kendinden başlayarak dalga dalga etrafa yayılan ve giderek genişleyen bir helezon halinde sevgiyi yaşamak ve özümsemek.
 İşin bu tarafını kavrayınca kişinin önündeki bütün engellerin kalkacağını düşünüyorum. Ancak bu bahsettiğim, hayata geçememiş, sözde kalan bir sevgi değil. Nasıl desem?… Yaşıyor olmayı, bu dünyaya gelmiş olmayı sadece var olmuş olmayı bile sevmek gibi bir şey…
 Böyle düşünürken aklıma Yunanlı şair Konstantin Kavavis’in şu dizeleri geliyor:

” Başımıza gelen bütün bu şeyler,
Dünyada olmamaktan daha iyi,
Hem bizim için hasret falan da neymiş ki
Sen orada yıldızlara bakar dalarsın
Ben burada sigaramı yakar dalarım
İşte olur biter”
 Belki yılların çürütemediği dünya durdukça düşünceleriyle var olacak nice bilge, düşünür, sanatçı, bilim insanının ortak noktası budur.
Sevmeyi bilmek ve becerebilimek… Bilgelik için olmazsa olmaz gibi görünüyor.
 Peki içinde sevgiyi barındırması zorunlu olan bilgelik gerçek hayatta nasıl vücut bulur?
Her şeyi kucaklamak kimseye sırt dönmemek… Bilgelik bunu mu gerektirir?… Belki.
Fakat kaçınılmaz olarak onun da karşısında olması gereken kavram ve olgular yok mudur? Mesela bilgelik dogmalara nasıl karşı olmaz?
Ya bir yere veya bir düşünceye çakılıp kalarak hiçbir şeyin değişemeyeceğini savunan bir bilge olabilir mi?
 Bilgelik büyük uğraşlardan sonra ulaşılabilecek bir mertebe midir?
 Bilgeliğin gerçek görevi asıl o zaman başlamaz mı?
 Cesaretten yoksun bir bilgelik düşünülebilir mi? Ya da kendi doğrularından başka bir doğruyu bırakın kabul etmeyi varlığını bile yadsıyan bir bilgelik.
 Bütün bu düşündüklerim, zihnimde kıvılcımların çakmasına sebep olsa da, bedenim buna daha çok dayanamıyor. Göz kapaklarımın ağırlaştığı hissediyorum.
Etrafı şöyle üstünkörü toparlayıp yatak odamın yolunu tutuyorum.

 

 

 


Ama Ben Sanıyordum ki…4

Category : Kişisel Bloglar

Bana yıl gibi gelen uzun bir süreden sonra sessizliği bozan O oluyor.

– Bak genç adam. Bir konuya açıklık getirelim. Senin Masonluğu samimi hislerle öğrenmek istediğine inanıyorum. Heyecanından da anlaşılıyor bu. Rahat ol, kendini nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum. Biz bu gün burada birbirimizi tanımak ve bildiklerimizi paylaşmak için bir aradayız. Ben sana Masonluk hakkında bir şeyler anlatacak olabilirim, fakat şunu gözden kaçırmayalım, bu sohbet esnasında ben de senin hakkında bir şeyler öğrenmeliyim. Ancak o zaman  bu sohbet ikimiz içinde faydalı olur ve gerçek amacına ulaşır.

Söyledikleri ve söyleyiş şekli beynimde şimşeklerin çakmasına sebep oluyor. Çok büyük bir şeyi gözden kaçırmış olduğumu farkediyor ve önümde bir dağ gibi yükselen mahcubiyetimle yüzleşiyorum… Tabii ya! Bir şeyler öğrenecek olmanın ve ilk defa bir Masonla bu kadar yakın ve yüz yüze olmanın büyüsüne kendimi öylesine kaptırdım ki, bu detayı gözden kaçırdım.

Sanki bu sohbet sadece benim bir şeyler öğrenmemi sağlayacaktı. Bu sohbet sırasında söylediklerimin, davranışlarım da karşımdakine benim hakkımda fikirler vereceğini, karşımdakininde bunu dilediğini gözden kaçırmıştım.

Vücudumdaki bütün kanın yüzümde toplandığı hissine kapılıyorum. Kulaklarım alev alev yanıyor.

Bu halimi farketmiş olacak ki, babacan bir ses tonuyla devam ediyor.

– Bak genç adam. Konumuz olan Masonluğu bir kenara bırakalım. Bunu nasıl olsa daha uzun uzun konuşuruz. Biz önce konulara eğiliş biçimimizle uğraşıp bunun üzerine gidelim. Hem bak göreceksin bunu tam olarak oturttuktan sonra her şey nasılda kolaylaşacak. Şundan da emin ol. Bu hayatının her alanında sana çok şey katacak.

Söyledikleri ve sesinin tonu içime bir rahatlama getiriyor. Ferahlıyorum.

“Nasıl isterseniz” diyorum sevinçle.

Yüzüme yayılan gülümsemenin yansımasını görüyorum yüzünde. Mutlu oluyorum.

– Şimdi genç dostum. Bizim gibi gerçeklerin peşinden koşmaya gönüllü kişilerin, biz derken seni ve senin gibi insanları da bunun içine alıyorum,

Bu son tümcesi içimi çoşturuyor. ” Teşekkür ederim” diyorum, çocuklara has sevinçli bir yüz ifadesiyle. Devam ediyor.

– Evet bizim gibi kişilerin, bu yolda yürürken elimizde bir takım silah ve aletlerimizin  olması gerekir. Bu silah ve aletler bizim yolumuza çıkan düşman ve engelleri yara ve zarar görmeden aşmamızı sağlar.

Bunun da ötesinde yolculuk boyunca karşılaşacağımız gizli veya açık bilgileri görmemizi, değerlendirmemizi ve özümsememizi sağlar.

Eğer bu silah ve aletlerden yoksun olarak bu yolculuğa çıkarsak , hem yolculuk amacına ulaşamayabilir, hem de biz yolculuk boyunca yarardan çok zarar görebiliriz.

Söyledikleri içimde bir merak dalgası yaratıyor. Sanki fantastik bir öykünün içene çekilmiş gibi dinliyorum O’nu. O bütün dinginliğiyle konuşmasını sürdürüyor.

– Bu yolculuğa çıkmaya gönüllü birinin sahip olması gereken ve olmazsa olmaz alet ve silahlar şunlardır genç dostum: Bilimsellik, akıl ve bilgelik.

Bir an için donup kalıyorum. Bu konuyla ilgili bunca okuma ve araştırma yapmış olmama rağmen üstünde hiç durmadığım, belki de önemseyip derinlemesine irdelemediğim kavramlardı bunlar.

Anlaşılan ben sadece buz dağının görünen yüzüne bakmıştım. Daha öğrenilmesi ve üstünde çalışılması gereken çok şey vardı.

Sessizliği yine O bozdu:

– Yani genç dostum biz önce bu kavramlar üzerinne yoğunlaşıp, bunlar üzerinde mutabakata varmalıyız. Gerisi nasıl olsa çorap söküğü gibi gelir.

Fakat bu hemen burada şimdi yapabileceğimiz bir şey değil. Bence sen önümüzdeki bir haftayı bunlar üzerinde araştırma yaparak ve düşünerek geçir. Sonraki buluşmamızda bu kavramlardan ne anladığını dinlemek isterim.

Bunları söyledikten sonra kalkmak için izin istedi kibarca. Bir hafta sonrası için sözleştik. Sohbetimiz her ne kadar biraz sorunlu başladıysa da bitmemiş olmasında mutluluk duyuyorum.

Bir yandan da beynimin içinde şu kavramlar dönüp duruyor. Araştırmaya nereden başlasam acaba?

Bilimsellik, Akıl, Bilgelik…

Elbet bir yolunu bulacağımı hissediyorum.


Ama Ben Sanıyordum ki…3

Category : Kişisel Bloglar

Konuğumun biraz gerildiğini görüyorum. Oturduğu koltuktaki huzursuz hareketlerinden ve kravatını belli belirsiz gevşetişinden anlıyorum bunu.


Benim de canım sıkılıyor. Yanlış bir şey yapmış olduğum, istemeden uygunsuz bir şey söylediğimi sanıyorum.
Konuğumun ruh halini anlayabilmek için sesime olabildiği kadar rahat ve huzurlu bir ton vermeye çalışarak, ”Yanlış bir şey mi söyledim acaba efendim?” diyorum hafiften, yumuşakça.
Konuğumun sıkkınlığı daha da belirginleşiyor. Yüzüne bir gölge düştüğünü görüyorum.
Sanki artık konuşmaya devam etmek istemez ve bir an önce kalkmayı düşündüğünü hissettiren bir tavırla, “Bu böyle hemen konuşup bir çözüme ulaştırabileceğimiz bir konu değil.” diyor. 

Kalkmak üzere olduğunu hissediyorum.
Fakat bu buluşmanın böyle bitmemesi gerektiğini, eğer böyle biterse bir daha gerçekleşemeyeceğini anlıyorum.
Bir şeyler yapmak ve onu burada tutmak gerektiğini kavrıyorum. Başka çaremin kalmadığını düşünüp, onu biraz daha zorlamaya karar veriyorum.
– Ben sadece kendi düşüncelerimi söyledim. Bunlar size ters gelen düşünüler olabilir. Fakat biz de bu gün zaten bunları konuşmak için bir araya gelmedik mi?
– Bir konuyu konuşabilmek için önce ön yargılardan arınmak gerekir. Görüyorum ki siz daha başından bazı ön yargılar taşıyorsunuz. Kim bilir, belki de benden önce tanışmış olduğunuz birilerinin görüşlerinden etkilenmiş olabilirsiniz.
– Benim doldurulmuş olabileceğimi mi düşünüyorsunuz?
– Dolduruldunuz mu?
– Tamam, belki yanlış bir tabir kullandım. Yani sizden önce birileriyle konuşup, onların düşüncelerinin etkisi altında kalarak mı bu konuşmayı yaptığımı düşünüyorsunuz?
– Bilemem. Bunu ancak siz bilebilirsiniz. Bana öyle geldi diyelim. Hoş, bunun pek bir önemi de yok aslında.
– Efendim, sizi temin ederim, sizden önce bu çapta bir görüşmeyi hiç kimseyle yapmadım. Yani bir Masonla yapılan bir görüşmeden bahsediyorum. Hem benim sizin dışınızda tanıdığım başka bir Mason yok ki. Tabii ki zaman zaman bu konuya ilgili olduğunu bildiğim insanlarla sohbet ettiğim oluyor. Fakat onların hepsi benim gibi bu konuya ilgi duyan ve dışarıdan araştırmaya, öğrenmeye çalışan insanlar. Benim sizinle paylaştığım düşüncelerimin hepsi, kendi araştırmalarımdan, okuduklarımdan çıkarımla oluşmuş, kendi düşüncelerim. Belki yorum farkı da yaşıyor olabiliriz. Fakat lütfen beni aydınlatın ve bütün samimiyetimle doğruları öğrenmek istediğime inanın.
Bu içtenlikli açıklamam onu yumuşatmış görünüyor. Yüzündeki gölgenin dağıldığını, yerini belli belirsiz bir tebessümün aldığını hissediyorum.
– Sana inanıyorum genç dostum.
Bu yumuşamış tavrı içimi rahatlatıyor.
– Teşekkür ederim.
– Şimdi ne yapmamızı öneriyorsun? Her şeyi başından sonuna gözden mi geçirelim?
– Öyle olursa sevinirim. Hem bana çok yararı olacağına inanıyorum.
– Fakat bu çok uzun zaman alabilir. Hatta belki bugün bitiremeyebiliriz.
-Benim için bir sakıncası yok, şayet size de uygunsa…
– Şu halde en baştan başlayalım. Bakalım ne kadar gidebiliyoruz.
– Başlayalım efendim.
– Masonluk, benim de katıldığım bir görüşle M.Ö. 4000 yılında doğmuştur. Bu tarih de öyle gelişigüzel ortaya atılmış bir tarih değildir. Bunu bilelim.
Bu tarihle ilgili bildiklerimden bahsediyorum. “Anno Lucis! Işığın yılı.” diyorum heyecanla.
Bunu biliyor olmam onu şaşırtıyor. Fakat bir memnuniyetin izlerini görüyorum yüzünde. Bu beni sevindiriyor.
– Ooo genç adam, bakıyorum baya bir derin araştırmışsın. Kutlarım.
– Teşekkür ederim.
– Fakat bu başlangıç sadece Masonluğun savunduğu düşüncelerin başlangıcıdır. Masonluğun kurumsal olarak ortaya çıkışı çok daha sonradır. İşte anlayış farklılıklarının ortaya çıkışı da bu zamanlara denk gelir. Biz Masonluğun o günlerden bu günlere değiştirilemez kurallarla geldiğini, kendisine ait bir tarihi, töresi, ilkeleri olduğunu savunuruz.
– Siz?
– Biz derken Muntazam Masonları kastediyorum. Bir de bunu kabul etmekle birlikte Masonluğun değişebileceğini ileri sürenler var.
– Masonluk değişemez mi gerçekten?… Bunu savunmak Masonluğun kendi düşünüsüyle de ters düşmez mi?
– Hayır, ters falan düşmez. Bunlar daha çok işleyişle ilgili kurallardır.
– Fakat işleyiş için gerekli olan o kurallar, Masonluğun düşünsel olarak ilerleyişini de etkilemez mi?

Yüzü karıştı. Kaşları çatıldı. Fakat kızgın değildi.
– Anlayamadım?
– Yani Masonluğun bir kurum olarak kendisini çağa uydurmadan, düşünsel olarak uydurması ne kadar mümkün olabilir?
– Yine anlayamadım. Mesela?
– Mesela şu bir yaratıcıya inanıyor olmanın şart olması konusu… Masonluğun evrensel ülküsüne, amaçlarına baktığımızda bunun o ülkü ya da amaçla ne kadar bağdaştığını düşünüyorsunuz? Masonluk kişilerin inançlarıyla neden ilgilenir ki? Bütün insanlığı kucaklayan bir felsefesinin olduğunu savunurken hem de. Ya da şöyle sorayım: Sizin kardeşleriniz içerisinde ateist olan kimse yok mu? Bunu kesin olarak bilemeyebilirsiniz. Bir şüphe boyutunda bile olabilir… Gerçekten kimse yok mu?

Bunları bir çırpıda söyleyivermiştim. Bitirdiğimde nasıl söyleyivermiş olduğuma şaşırdım. Durup derin bir nefes aldım.
Konuğum da derin bir nefes aldı. Sanırım, o da en az benim kadar şaşırmıştı. Yok, sanırım benden daha çok şaşırmıştı.
M.Ö. 4000 tarihindeydik; birdenbire nereye gelivermiştik!
Cevap vermeden önce, düşüncelerini tarttığını hissediyorum.
Biraz çetin bir ceviz mi çıkmıştım?… Bana göre değil. Sadece biraz bilgilenmiştim ben, hepsi bu. Yoksa o karşısında Masonluk hakkında hiçbir şey bilmeyen birisini bulmayı mı bekliyor, öylesini mi tercih ediyordu?
Of!… Böyle yapmamalıydım. Susmalı, bir şey söylememeli, onun anlatmasını beklemeliydim. O anlattıkça başımla anladığımı teyit etmeliydim. Sormadan yanıt vermeye kalkışmamalıydım. Yine yanlış yapmıştım işte. Şimdi ya kalkıp giderse!
Tanışmak kendimi anlatmak ve tatıtmak için binbir çabayla ayarlayabildiğim bu görüşme bambaşka bir hal alıyordu. Fikirlerinden faydalanmak, kendi görüşlerimi paylaşmak üzere evime davet ettiğim konuğumla, şimdi karşı cephelerde yer alıyoruz gibi hissediyordum. Oysa amacım kesinlikle bu değildi. Neleri hayal etmiştim, fakat iş nerelere gelmişti.
Endişeliyim. Kalbim hop hop atıyor gibi…

 


Ama Ben Sanıyordum ki…2

Category : Kişisel Bloglar

Yemeğimizi de neşeli ve sıcak bir sohbetle yiyoruz. Hazırladıklarımı beğeniyor. Seviniyorum.

-Bana Mason olmak istediğinden bahsedildi.

 – Evet. Çok istiyorum bunu.

 – Neden istiyorsun?

 – Araştırmalarımdan bunun kendimi geliştirmek adına bana çok şey katacağını anladım. Öyle umuyorum.

 – Masonluk hakkında neler biliyorsun? Şimdiye kadar bu konuda hangi kitapları okudun?

Şimdiye kadar okumuş olduğum kitapları sıralıyorum. Bir çoğunu beğeniyor. Bazılarında dudak büktüğünü hissediyorum.

 – Masonluktan neler bekliyorsun?

 – Kendimi geliştirmek, daha iyi bir insan olabilmek adına, bana yardım etmesini bekliyorum.

 – Daha iyi bir insan olmak derken ne demek istiyorsun?
– Hırslarından arınmayı. Sadece kendisi için değil çevresi ve insanlık adına da bir şeyler yapmaya çalışabilmeyi anlıyorum?

 – Bunları yapabilmek için Mason olmak şart mı?
– Ben evde spor yapmaya pek inanmam. Spor, spor salonunda yapılır. Kişi bir işe adanıyorsa, o işin iyi yapıldığı bir yerde, o işi iyi yapan, kendisi gibi adanmış insanlarla birlikte olmalıdır. Bu hem daha iyi sonuç verir hem de sıkılmayı engellediği için sürekliliği sağlar.

– Mason olmadan da iyi bir insan olunamaz mı?

– Olunabilir tabi ki. Yani olunuyordur. Fakat ben Masonluğu sigarayı bırakan birisinin, bunu bütün yakınlarına duyurması gibi algılıyorum. Herkese söylüyor ki bir daha başlamayı aklından geçirirse gururu buna engel olsun. Kişi Mason olarak, iyi bir insan olmaya kendini adadığını herkese ilan ediyor. Kötü bir işe yeltenmesi bir yana dursun, böyle bir şey aklına düştüğünde bile, sırf Mason olduğu için bundan vaz geçmeli. Eğer böyle olamayacaksa Masonluğa hiç girmemeli. Ben böyle düşünüyorum.

– Çok güzel düşünüler bunlar. Kutlarım. Yüzüm kızarıyor. ”Teşekkür ederim.” diyebiliyorum sadece. O bu mahcubiyetimi fark ediyor. Daha çok üstelemeden, konuşmasına devam ediyor.

– Mason olmak için bir yaratıcıya inanmak zorundasın. Bunu biliyorsun, değil mi?

– Şey… Fakat ben daha önceden yapmış olduğum çalışmalarda, Masonluğun inançları her ne olursa olsun tüm insanlığın barış ve mutluluğunu arzuladığını ve bu yönde çalışmalarını istediğini öğrenmiştim.

– Evet. Masonluk insanların inançlarıyla ilgilenmez. Hepsi için barış ve mutluluk ister. Fakat Mason olmak için bir yaratıcıya inanmak şarttır. Yoksa sen inanmıyor musun? Ateist misin?

– Yok. İnanıyorum inanıyorum da, ben bunun böyle ol…

– Bırak sen şimdi nasıl olduğuna inandığını. Ona bakarsan kendisine Mason diyen bir sürü kuruluş var. Bırak Tanrı inancını, kadınların bile Mason olabileceğini savunuyorlar.

– Nasıl yani? Kadınlar Mason olamaz mı?

– Tabii ki olamaz. Bak dostum, biz gelenekleriyle yaşayan ve ona sıkı sıkıya bağlı bir kurumuz. Bizim değişmesi imkansız, törelerimiz, kurallarımız vardır. Dünyadaki bütün Muntazam Masonlar bunlara bağlıdır.

– Muntazamlık?

– Muntazamlığın kuralları da bellidir? Dünyadaki bazı büyük localardan patent almış olmak , onlar tarafından tanınmış olmak gerekir. Muntazamlığın dışında kalan diğer kurumlar, sadece kendilerine Mason derler, fakat Mason olamazlar.

– Nasıl yani? Başka Büyük Localardan patent almak, onlar tarafından tanınmış olmak mı? Yoksa Mason, pardon Muntazam Mason olunamıyor mu? Fakat bana Masonluk ulusaldır demişlerdi.

– Canım Masonluk tabii ki ulusaldır. Fakat bütün Büyük Localar birbirileriyle tanışmak, tanımak ve tanınmak ister. Bu çalışmaları daha verimli bir hale getirir.

– Bunun olabilmesi için de diğer Büyük Localar tarafından tanınmak mı gerekir?

– Aynen öyle. -…. – Ne o daldın. Kafana takılan bir şey mi var?

– Şey… Ben Tanrı’ya inanıyorum da… – Eee, ne güzel işte.

– Dinlere inanmıyorum yalnız.

– Olsun. Bu sorun olmaz.

– Fakat, yemin etmem gerekirken bir kutsal kitabın üstüne el basacağım.

– Evet basacaksın.

– İnanmadığım bir kitabın üstüne yemin etmek, ne kadar bağlayıcı olabilir? Ben daha değerli bir şeyin üstüne yemin etsem olmaz mı?
– Daha değerli ne gösterebilirsin ki?

– Onurum ve şerefim üzerine yemin etsem?… Hem bu kesinlikle bozamayacağım bir yemin olur.

-……

– Ne oldu? Şimdi de siz daldınız… Efendim! Ne oldu bir şey mi oldu? Hiç hoşlanmadınız anlaşılan. Neden acaba? Yoksa siz bir insanın onurunu,şeref ve haysiyetini din kitaplarından daha önemsiz mi sayıyorsunuz?
-……


Ama Ben Sanıyordum ki…1

Category : Kişisel Bloglar

Nasıl heyecanlı olduğumu anlatamam. Belki de aylardır bu günü bekliyordum. Heyecanım, hem gelecek olan misafirim hem de konuşacaklarımız yüzünden.

Bu gün ilk defa bir Masonla karşılıklı oturup konuşabileceğim. Evet evet, bugün bir Mason evime misafir olacak. Kim bilir? Belki de bu gün benim için Masonluğa giden yolun eşiğidir.

Günlerce kendi çapımda araştırmalar, okumalar yaptım. Masonluğu az çok anlayabildiğimi sanıyorum. Bir harici için ne kadar mümkünse artık. Masonluk öyle kolay kolay kavranabilecek bir şey midir ki? Sahip oldukları sırlara vakıf olmak kim bilir ne kadar da zordur. 

Sırlar?… Evet evet bence kesin büyük bir sırları var. Yoksa neden bu kadar gizemli olmayı seçsinler ki?

Fakat bütün bu gizeme rağmen, kendilerine atfettikleri nitelikler yok mu? Sırf bunun için bile Mason olmak güzel bir şey olsa gerek. Düşünsenize, daha iyi bir insan olmak için kendinizle savaşıma girmek. Bütün insanlığın barış ve mutluluğu için çalışmak. Bütün insanlığı sevgiyle kucaklamak. Ne takdir edilesi ülküler… Katılmaz mısınız?

Fakat kendilerini biraz daha açamazlar mı sanki? Amaçları belli, çalışma yöntemleri belli, şu ritüelleri bile internette tonla… Neyi gizliyorsun yani? Fakat bunu sorgulamak da bana düşmez doğrusu. Elbet bir bildikleri vardır. Öğreniriz elbet onu da bir gün.

Muhtemelen basit bir gerekçe çıkacak ardından. Bugüne dek hem öyle oldu çünkü.

Şu forumu kurandan da Allah razı olsun. Ne öğrendiysem çoğunu buradan öğrendim. Hatta bu gün gelecek olan misafirimle tanışmama vesile olan dostum, bu forum için Masonlukla ilgili en iyi kaynaklardan biridir demişti. Ne kadar haklıymış. 

Bir gün ona ”Ben Mason olmak istiyorum.” dedim. Öyle pat diye. O da bana ”Hele dur bakalım, bu öyle elini kolunu sallaya sallaya girebileceğin bir kurum değil.” demişti, “Önce bir araştır, bir anla bakalım, sonra girmek istemezsin belki’.” 

Masonluğa bu ilgimin oluşmasının da ayrı bir öyküsü var. Ancak şimdi bir de onu anlatıp kafanızı şişirmek istemem.

Sözünü ettiğim bu dostum Mason değil. Yalnız bu konularda çok bilgili. Önce araştırmamı istiyorsa bir bildiği vardır diye düşünüp, konuyla alakalı ulaşabildiğim tüm kaynaklara ulaşmaya çalıştım.

Ve evet… İşte nihayet bu gün bir Masonla yüz yüze gelebileceğim.

Hah! Kapı çalıyor. Konuğum gelmiş olmalı. Onun için hazırladığım masanın düzenini bir kez daha kontrol edip, hızlıca kapıyı açmaya yöneliyorum. 

Karşımda orta yaşlarında şık giyimli bir bey var. Gözlüğün gizleyemediği aydınlık gözlerle gülümsüyor bana. Çok sıcak bir el sıkışma faslından sonra içeri buyur ediyorum.

Salona girdiğinde etrafı süzüyor göz ucuyla. “Bekar bir erkeğe göre oldukça düzenli bir eviniz var. Umarım habersiz gelen misafirleriniz de bu kadar düzenli görebiliyorlardır.” diye şaka yapıyor gülerek.

Ne kadar da sıcak kanlı. Bu içten tavırları beni rahatlatıyor. 

Yemek öncesi bir şeyler içmeyi teklif ediyorum. Karşılıklı oturduğumuz koltuklarımızda, tanışmamız şerefine kadeh kaldırıyor. Mutlu oluyorum.

Konuğumu sıkmak istemediğim için konuyu hemen Masonluğa getiremiyorum. Dakikalarca havadan sudan konuşuyoruz. İşten, günlük hayattan… Beni yeni terk etmiş olan sevgilimden.

Sohbetimiz çok sıcak ve içten bir havada sürüyor.


Administrator MASON ile Röportaj

Category : Kişisel Bloglar

Türkiye’de mi yaşıyorsunuz?
Turkiyede yasasaydim sanirim bu zamana kadar kimligim ortaya cikardi. Hayir. Turkiyede yasamiyorum.
Masonlukla ilk karşılaşmanız nasıl oldu? “Masonluk ” kelimesini ilk nerede duydunuz?
Uzun yillar onceydi. Bir haberde gordum. Mason Localari ve Masonlardan bahsediliyordu. Ozellikle bir kisinin Mason`lugu uzerinde duruluyordu. Haber icin secilmis gizemli resimler ve ifadeler ilgimi cekti. Ilk o zaman duydum. Babama sordum. Verdigi yanittan onunda cok bilmedigini anladim. Sonralar arastirma yaptikca kimsenin yeterince bilmedigini gordum. Bilmeliydim. Arastirma yapmaya devam ettim.
Neden Mason olmak istediniz?
 Iyi bir insan oldugum, kalbimde Mason oldugum, hazir oldugum soylendi. Yarini daha guzel bir gun yapmak istedim. Kapiyi caldim. Her ne kadar o zaman kendimi iyi bir insan olarak goruyor olsamda suanda dusundugumde pekte iyi bir insan olmadigimi anliyorum. Hatta bazen kendi kendime “Iyi insani, daha iyi insan yapma hedefinde olan Masonluk, nasil olduda beni aralarina aldi?” diye dusunuyorum. Mason olmadan once oldukca farkli bir hayatim vardi.
Insani, insana, insanca ogreten bir okuldur. Susabilmeyi, dusunmeyi ve sonunda konusmayi ogretir. Mason olduktan sonra, sustum, sustum, sustum… dinledim, dinledim, dinledim… dusundum, dusundum, dusundum… konustum.
Bize biraz ailenizden bahsedebilir misiniz? Anneniz, Babanız, kardeşleriniz , evliyseniz eşiniz, çocuklarınız? Nasıl insanlardır? Ne işlerle meşguldürler? Eğitimleri nelerdir?

Mason oldugumu ailem dahil bircok tanidigim bilmez. Annem ve babama hicbir zaman soylemedim. Bazi toplantilara gittigimi bilenler “Dunya`nin hemen her ulkesinde subeleri olan (uluslararasi) bir dernege uyeligim var.” olarak biliyor. Endiselenmemeleri icin aileme, dini, politik yada ahlaksiz bir topluluk olmadiginida ilettim.
Validem inancli bir kisidir. Birgun evime geldiginde dinimizin kitabini okumak istedigini soyledi ve evimde olup olmadigini sordu. Aklima, Tekrisim sirasinda uzerine el bastigim ve daha sonra bana hediye edilen Kutsal tabimiz geldi. Kendisine verdim. Validem yabanci dil bilmez. Kitabi eline aldi. Ilk sayfasini cevirdi. En ustte el yazisiyla soyle yaziyordu: “Congratulations Welcome” ve altinda birkac sayfa boyunca Tekrisimde bulunmus Kardeslerimin imzalari mevcuttu. Sesini cikarmadi ve okudu. Sonraki gun isten eve gelir gelmez Validem bana yaklasti ve dediki; “Gel buraya evladim. Seninle konusacaklarim var.” Endiseli gozlerle oturdum ve dinlemeye basladim… “Senin o gittigin toplanti grubunun ne oldugunu ogrendim. Dun bana verdigin Kitab`in ilk sayfasinda Congratulations Welcome yaziyordu. Ben Welcome`in ne anlama geldigini bilirim. Hosgeldiniz demek. Geriyede sadece Congratulations kaliyor. Grubun ismi Congratulations. Sen ise gittikten sonra ben senin bilgisayarini actim ve google`da “Congratulations” yazarak aradim. Hakikaten soyledigin gibi, Dunya`nin heryerinde subeleri varmis. Japonya`da bile cikti. Ama korkma kimseye soylemeyecem.” dedi. Hafifce gulumsedim. “Haklisin Validem. Lutfen aramizda kalsin.” dedim. O gun bugundur annem beni “Congratulations” isminde bir gruba uye olarak bilir. Sorana da soylemez.
Mason olduktan sonra, ilk isim babamin Mason olup olmadigini test etmek oldu. Yanitin olumsuz oldugunu gorunce onun arkadaslarini test ettim ve iclerinde bircogunun Mason olduklarini gordum. Suanda babamin bircok arkadasi benim Kardesim. Tabi babamin durumdan haberi yok. Yillar sonra babamin daha once Masonluk icin teklif aldigini ogrendim. Kabul etmemis. Nedenini sorunca bana “O paraya degmez.” dedi.

Böyle bir internet sitesi kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Nasıl gelişti?
Aslinda boyle buyuk bir site kurmak hic istemedim. Pek anladigim bir konuda degildi. Fakat uzerime dusen, insanlari aciklanabilecekler cercevesinde bilgilendirmekti. Art niyetli yaklasimlara dogru bilgiyi, kaynagindan sunarak onyargilari degistirmek istedim. Oldukca iyi niyetli bir adimdi. Turkiyede yasamadigim icin internet uzerinden neler yapilabilir diye dusunurken oncelikle aklima sohbet siteleri geldi. Kolaylikla buldugum birkac sohbet sitesine girdim. Uye ismimi MAS-10 yada MASON olarak aldim. Biliyordum ki bu ismi gorenler elbette benimle konusmaya baslayacaklardi. Oylede oldu.
Benimle konusmaya baslayanlar bir iki soru soruyor cevabi aldiktan sonra kufrederek gidiyorlardi. Hic aldiris etmeden saatlerce insanlarla konustum. Anlattim. Uzerinde oldukca dusunulmus, hayatimda duymadigim kufurleri işitiyordum. Tek bir kotu soz soylemedim. Anlatmaya ve aciklamaya devam ettim. Sozlerimi genel kisimda herkese degil, yanlizca bana gelerek sorular soran kisilere, ozel mesajla sarfediyordum. Mevcudiyetimin hic kimseye zarari olmadigini dusunurken, site yonetimi geldi. Masonluk ve sahsim hakkinda bazi sorular sordular. Sonra beni o siteden oyle bir attilar (banladilar) ki, yillardir halen o siteyi acamiyorum.
Kararliydim. Azimliydim. Forum sitelerinde anlatmayi, aciklamayi denedim. Sonuc ayni oldu. 3 gunden fazla tutunamadim. Sonra dedim ki, “Ben onlari degil, onlar beni bulsun.” ve 2006`nin eylul ayinda Mason.ueuo.com u actim. Ucretsiz bir yayin firmasinda barinan, oldukca amatorce hazirlanmis 3-5 sayfadan olusan bi siteydi. Amac, sadece kucuk bir chat bolumu kurmak. Gelenlere, soranlara bilgi vermekti. Basarilida oldu. Insanlar yavas yavas gelmeye ve Masonluk hakkinda sorular sormaya basladilar. Fakat sorular genelde ayniydi. Hatta sorulma siralari dahi ayniydi. Bu sorulari ve yanitlarini bir yere yazarak kisileri o sayfaya yonlendirme fikri gelisti. Ilk forum o zaman kuruldu.
Benim amacim, buyuk bir site yada forum kurmak degildi. Foruma bildiklerimi yazdim. Kendim sordum. Kendim cevapladim. Uzun zaman hicbir uye olmadi. Daha sonra icerik artmaya baslayinca kisiler uye olmaya ve soru sormaya basladilar. Bu sekilde forum buyudu. 3 ay sonra, 2006 aralik ayinda Masonlar.org sitesine gecis yapildi. Hatta gecis sirasinda ilk forumda yazilan bircok icerik ve uyede hata ile silindi.
2006 Aralik`ta kurulan Masonlar.org Kardeslerim ve haricilerin katilimiyla duraksiz yukselisine basladi.
Ben sadece website kurdum. Kendi basima bir duvar ördüm. Bu duvari Muhterem Lux Kardesimin azmi, aramis Kardesimin destegi, Omnia Tempus Alit Kardesimin sevgisi, MYSTICPROVOCATEUR Kardesimin cesareti, Anatolic Kardesimin vefasi, Bra Kardesimin ozverisi, skullG Kardesimin Mason kalbi bir ev haline getirdi. Destekleriyle Mustafa Kemal, Noah, Potentate, amerbach, Sirius ve butun Kardeslerim ile birlikte Sayin ADAM bu evin bir saray olmasini sagladi. Hariciler sarayi susledi ve suanda bu kalabalik ve hareketli saray dahada buyume potansiyelinde, imkan arastirmakta.

Masonlar.org gibi bir internet sitesinin kurucusu ve sahibi olarak, bize bu durumu biraz anlatır mısınız? Zorlukları, güzel yanları neler?
 Abartilacak bir durum degil. Diger aktif websitelerinden fazla farkimiz yok. Zor yanlari elbette mevcut. Harcanan zaman, bitmeyen kontroller, guvenlik testleri, arada olusan aksamalar ve problemler ile gunluk bir vardiya gibi denilebilir. Her ne kadar harika bir Yonetim Kuruluna sahip olsakda, sadece sahsim tarafindan ilgilenilmesi gereken bircok unsur mevcut.
Bahtiyarim. Huzurluyum. Masonlar.org hedefine, tahmin ettigimden dahada buyuk bir basari ile ulasti. Bilgilendirebildik. Anlatabildik. Bir araya getirebildik. Denedik; ve oldu. Beni en bahtiyar eden, gordugum rakamlardir. Gunluk basvuru sayisi, gunluk acilan konu sayisi, mesaj sayisi, ziyaretci sayisi, sitede harcanan zaman miktari, arama motorlarinda mevcut olan sayfa sayimiz vs. bunlar, ne kadar cok kisiye Masonlugu anlatabildigimizi ve Masonlugu ne kadar cok kisiye Masonlardan ogretebildigimizi gosteren kanitlar.

 Böyle bir internet sitesi kuşkusuz bir çok insanın dikkatini çekiyordur. Bunların içinde antimasonik kişilerde bulunabilir. Bu kişilerin kötü niyetleri de olabilir. Site güvenliğini nasıl koruyorsunuz? Mesela ben bir üyesi olarak soruyorum: Benim kişisel bilgilerime site yönetimi haricinde kimse ulaşamaz mı?

 Hayir. Ulasamaz. Butun kisisel bilgiler ayni arsivde saklanmaktadir. Eger bu bilgilere ulasilabilirse sadece sizin degil herkesin kisisel bilgilerine ulasilmis demektir. Her ne kadar uyelik sozlesmesinde sitenin hack edilemeyecegine dair bir garanti sunulmuyor olsa da, Turkiyenin en cok saldiriya ugrayan sitelerinden biri olarak guvenligimize oldukca guveniyoruz. %100 mu? Hayir. Hicbir guvenlik sistemi %100 degildir. Bir gun Masonlar.org hack edilebilirse en son alinan yedek yuklenerek yayina kisa surede tekrar donulecektir.
Suana kadar hicbir saldiri siteyi cokertemedi. Bilgileri aciga cikaramadi. Ozel bolumlere erisemedi. Kisacasi hicbir zarar veremedi. Saldirilar yakindan takip edilmekte ve her deneme bizim guvenligimizi arttirmaktadir. O nedenle Masonlar.org sitesine teknik saldirida bulunan kisilere basarili olmalari icin sans dilerim. Yanlis hedef gosterme yolunu tercih deneyebilirler. Ornegin eger uyelik girislerini deniyorlarsa butun ilgi ve guvenlik o tarafa yonelecektir. O anda ilgisi azalan diger girisleri deneyebilir, basari sanslarini arttirabilirler. Denemelerini isterim. Her saldiri bizi o konuda egitecektir.

Sitenin barındırdığı bilgileri yedekliyor musunuz? Bu ne sıklıkla ve nasıl bir yöntemle oluyor?
 Su anda saatte bir yedek aliniyor. Ancak bunu azaltmak ve arttirmak mumkun. Saldiri anlarinda yedekleme suresi sistem tarafindan otomatik olarak arttiriliyor.

Bu forumun mottosu ” Masonluk Masonlardan Öğrenilmelidir”. Bu mottoya karşılık forumun Mason üyelerinin bu mottonun hakkını verdiğini düşünüyor musunuz? Bunu şu açıdan soruyorum: Ben bu forumda Mason üyelerin herhangi bir konuda başlık açtıklarına çok nadir tanık oluyorum. Sizi ve bir kaç üyeyi dışında tutarsak hemen hemen yok gibiler. Daha çok açılmış başlıklara dahil olmak, yanlışları düzeltmek, kendi yorumlarını eklemek için üzere oluyor. Bu durum için ne düşünüyorsunuz? Neden böyle?
Masonlar ne zaman konustularda simdi konussunlar? Masonlara Masonlugu anlattirmak o kadar zorki. Bircok Mason uyemiz var. Elbette katkida bulunanlar oldugu gibi sadece izlemeyi tercih edenlerde mevcut. Bu onlarin tercihi. Masonlar icerisinde aktif olarak internet kullanan oran zaten cok fazla degil. Bu aktif olarak internet kullananlarin yas grubu ise (genele kiyasla) genc. Genc Kardeslerimiz zaten gunluk hayatlarinda oldukca yogunlar. Ailevi konulari, kisisel ve mesleki konular onlari hayli mesgul tutuyor. Bu kadar yogun bir tempoda yasarlarken birde Masonlar.org a girerek siteye katkida bulunmalari zaten buyuk ozveridir. Masonlar.org, mottosunun hakkini veriyor. Ancak bunu birkac Mason yada benim sayemde degil, butun uyelerin aktiviteleri ile, onlarca Masonun yillarca kattiklari ile basariyor. Haricilerde, Masonluk ile ilgili oldukca onemli bilgiler katiyorlar.
Birde uye olan, fakat Mason olarak taninmayan Kardeslerimiz mevcut. Onlar zaten forumda daha rahat katilimda bulunmaktadirlar. Forum artik oyle bir duruma geldiki, Masonluk hakkinda sorulmamis, anlatilmamis konu bulmak hayli zor. Sorulmasi gereken sorulmus, anlatilmasi gereken anlatilmis. O nedenle aktivite gun gectikce diger bilgi iceren basliklara kaymakta. Bu degisimde oldukca dogal. Masonlar zaten Mason kimlikleri ile (ozellikle dini ve politik konularda) kisisel yorum yapmamaktadirlar. Masonluk hakkinda yazilacak fazla husus kalmadiysa, politika ve din konusmanin onude kesildiyse ne yazabilirler ki? Masonlarin aktivitesinin dusuk olmasi bu nedenlerden kaynaklaniyor.
Ayrica ozel bolumler de var. Bircok Kardesim ozel bolumlerde aktivite gostermekte ve harici bolumlere hic katilmamaktadir.
 Bu forumun ziyaretçilere de açık olduğunu biliyoruz. Ziyeretçilere açık olan bölümde de reklemları görüyoruz. Bu siteden maddi bir kazanç elde edebiliyor musunuz?
 Biriken bir gelir mevcut degil. Kazanc; sitenin duzeni, guvenligi ve gelisimi icin harcanmakta.
 Bu site Türkiye için bir ilk (daha önce varsa da ben bilmiyorum). Buna bağlı olduğunuz Loca ve Büyük Loca’daki diğer kardeşlerinizin bakışı nasıl? Nasıl yorumlar yapıyorlar?
Hep tebrik ettiler ve desteklediler. Uzakta olan Kardeslerim ise her zaman tesekkur etti ve minnettarliklarini sundu.
 Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Hobileriniz, yaptığınız, yapıyor olduğunuz sporlar, müzik zevkiniz? MASON kimdir? Nasıl bir insandır?
Mevcut konumumdan dolayi bazi kisisel bilgileri vermemeyi tercih ediyorum.
Bende sizler gibi normal biriyim. Topluluk icerisinde gorunus olarak farkedilmem zordur. Her ne kadar Masonluk hayatimin buyuk bir parcasi olsada, 24 saat Masonluk ile ilgileniyor degilim. Sorumluluklarim, gorevlerim, nihayetinde stres attigim bir eglence hayatim var.
Sayin MASON, izleyen ve gozleyen birisidir. Tecrubenin, en iyi ve pahali ders olduguna inanir. Kitap okuyarak, ogut dinleyerek egitim mumkundur. Ancak yeterli ve ikna edici degildir. Bir cocuga yuksekten atlamamasini, yoksa bacaginin kirilacagini soylersiniz. Genellikle bu ogut yeterli olmaz. Kitaplardan da ayni ogutu okuduktan sonra ogut daha ikna edici bir yapi kazanir. Fakat bircok cocuk icin bu da yeterli olmaz ve yuksekten atlayarak denemek ister. En pahali ve en basarili egitim, tecrubedir. Cocuk yuksekten atlar ve bacagini kirar. Ona pahaliya patlar ama dersini almistir ve bir daha yapmaz. Ben cocukken birkac defa bacagimi kirmisim. Tecrubelerim genellikle bana oldukca pahaliya patladi. O nedenle tecrube etmektense artik tecrubeleri izlemeyi, gozlemlemeyi tercih ediyorum. Cunku benim yapmama gerek kalmadan, baskalarinin yaptiklarini izleyerek ogrenir, ders cikarabilirim. Ne kadar cok gozlemlersem, o kadar kolay kendi kendimi egitebilirim. Gunluk hayatimda gecerli olan felsefelerden biri budur. Masonlugun rituelistik egitim seklide yine bu tecrube mantigina dayanir.
Eger interneti “gunluk hayat” ifadenize dahil etmezseniz pek anlatacak bir unsur kalmaz. Internetsiz bir gun benim icin cep telefonu evde birakilarak cikilan bir tatil gibidir. Gorevlerim ve sorumluluklarim var. Bunlardan sonra gelen spor aliskanliklarim mevcut. Hepsinden sonra zamanim kalirsa eglence hayatina geciyorum. Arada bir yaptigim siradisi (extreme) ve adrenalin uretimine odakli faaliyetlerimde mevcut. Cok okudum. Fakat kitap okumayi seven biri degilimdir. Ben bir konuda arastirma yapiyorsam, gunumuz teknolojisinin butun olanaklarini kullanmayi tercih ederim. Kitap okumaktansa, internette belgeseller izlerim, e-kitaplar okurum, internetten arastirma ve alistirmalar yaparim.
Buyuk bir zevkle yaptigim icin sanirim interneti en buyuk hobim olarak gostermem dogru olur. Fakat internetten sonra belgesel izlemek, operaya, baleye yada bir klasik muzik konserine gitmek, satranc oynamakta hobilerimdendir. Satrancta bazen ozellikle yenilmek isterim. Karsi tarafin tavrini, ruh halini izleyerek gozlem yapmayi tercih ederim. Kendi hamlelerimden cok karsi tarafi izlemek beni daha fazla egitir. Yaptigim sporlardan Kendo, Iaido ve yuzmeyi ornek verebilirim.

 Forum üyelerini nasıl seçiyorsunuz? Üyeler kabul edilmeden önce nasıl bir süreçten geçiyorlar?
Masonlar icin ahenk onemlidir. Ahenk; 1, 2 yada 3 cesitten olusmaz. Ne kadar farkli cesit olursa o kadar ahenkli bir ortam olur. Dolayisiyla uyeler secilirken farkli kutuplardan kisiler secmeye calisilmakta, Milliyetci bir uye alindiysa, liberal ve yenilikci bir uyede alinmaktadir. Forumda Islami konular aktivite kazandiysa o sure zarfinda Hiristiyan, Yahudi yada ateistler daha cok uye olarak secilmekte. Ayni durum erkek ve bayan uye oranlari icinde gecerli. Ahenk, dengenin korunmasiyla mumkundur.
Secilecek uyelerden ozellikle yalan soylememesi ve her insana (her kosulda) saygi gosterebilmesi beklenir. Dolayisiyla sorulara verilen cevaplarda bulunan bir yalan, kisinin uyeligine engel olacaktir. Kisi herkesin deger yargilarina saygi duyabilmeli, sahsi dusunceleri aykiri uclarda olsa dahi belirli bir saygi cercevesinde dinleyebilmeli ve konusabilmelidir. Masonlar.org`da ifade ozgurlugune saygi zorunludur. Uyelik basvurusunda mevcut sorulara, kisa yanitlar verilmesi genellikle hos karsilanmiyor. Ne kadar cok yazilirsa o kisi hakkinda o kadar cok bilgi edinilir. Bu sayede kisi daha cok taninabilir ve kabul edilebilir.
Forumda amac, uye sayisi degil. Uye kalitesidir. Masonlar.org`un en buyuk farklarindan biri uye sayisinin azligi. 10 bin ayri baslikta 80 bin mesaj sayisina ulasmis bir forum genellikle 300.000 civarinda uye sayisina sahiptir. Biz uye sayimizin 1000 i gecmemesini istiyoruz. Aktif, soru soran, cevap veren, yorum yapan, katilimci 1000 tane uye zaten Masonlar.org icin yeterli olacaktir. Bu nedenle aktivitede bulunmayan uyelikler silinmektedir.

Üye sayısıyla, aktif üye sayısı orantılandığında çok büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Neden böyle?
Bu durum hemen her sitede ayni. Forumlarda genellikle %1-%10 civarinda uye aktiftir. Elbette farkli beklentilerle uye olanlar da mevcut. Bu kisiler beklentilerini karsilayamayinca siteden uzak kalmakta, nihayetinde uyelikleri silinmektedir. Sadece Masonlar.org uyesi oldugunu soyleyebilmek icin, bizlere ozel mesaj yollayabilmek icin, forumda Mason olmak istedigini yazabilmek icin uye olanlarda var. Uyeleri forumda daha aktif hale getirmek icin daha once birkac yontem denendi. Pek basarili olmadi.
Bir internet forum sitesinden bahsediyoruz. Insanlarin girme zorunlulugu yok. Onlara maddi bir masrafi yok. 24/7 acik. Dogal olarak insanlar diger islerine daha cok oncelik veriyorlar. Nasil olsa uyelik orada duruyor.

 Üyelik talebi alma oranınız nedir? Mesela ayda kaç başvuru oluyor? Başvurularla kabul edilenlerin oranı nedir?
 Suanda gunde 10-20 arasinda basvuru gonderilmekte. Bunlarin ortalama %10 luk bir kismi kabul ediliyor. Daha once bu oran %40-%50 civarlarindaydi. Bu forumun üye profili nedir?
En genc uyemiz 13 yasinda idi ve bizlerin inanamadigi bir olgunluga sahipti. En yasli uyemiz ise 86 yasinda. Uye ortalama yasi 21-36 arasi denilebilir. Bu kisilerin buyuk cogunlugu universite mezunu yada ogrencisi. Kendi isinin sahibi kisiler. %30`luk bir kisim yurtdisinda yasiyor. Her 9 uyeden biri bayan. Bayan uye sayisinin artmasini diliyoruz. Ancak basvurulardaki bayan orani uye sayisindaki orandan da dusuk.
Bu foruma bir harici olarak üye olmuş fakat sonradan Masonluğa kabul edilmiş bir üyeniz var mı? Bu forumun Mason olmak isteyenlere bir yardımının olmayacağını biliyoruz. Bunu şu açıdan soruyorum: Yani kişi bu forum sayesinde Masonluğu tanımış, sevmiş ve Mason olmak istemiş. Bu durum hiç yaşandı mı?
Evet. Birkac defa. Biz bu kisilerin hicbirine kisisel olarak yardim sunmadik. Masonluk hakkinda, her uyenin sordugu gibi forum dahilinde sorular sordular ve aciklayabileceklerimiz cercevesinde acikladik. Ilgilendiler, arastirdilar, ogrendiler. Gunluk hayatlarinda etraflarinda, tanidiklari bir Mason tarafindan teklif edilerek Kardesimiz oldular.

 Bu forum sebebiyle tehditler aldığınız oldu mu?
Cok. Fakat hepsi internet uzerinden tehtitler. Gunluk hayatimda yuzyuze yada telefonla aldigim bir tehtit olmadi. Internetten gelen tehtitlerin, abes mesajlarin bir bolumunu zaten “Masonlar.org`a gelen emaillar” bolumunde yayinliyorum.

“Masonlar.org.’a gelen emailler” başlığıyla yayınladığınız iletiler var. Bu ileti sahipleri size daha sonra nasıl dönüşlerde bulunuyor?
Suana kadar sadece 3 kisiden o konuda bize bir geri donus oldu. Bunlardan 2 tanesi zaten forumda seyirci statusune alinmis kisilerdi. Yayinlanan mesajlarindan rahatsiz olduklarini belirttiler. Ancak mesajlar silinmedi.
Tabi bu durum dahada fazla tepki gostermelerine neden oldu. Admin email adresini mustehcen sitelere kayit yapmalarindan tutunda, site ve sahsim hakkinda gazetelere yazilar gondermelerine kadar her yolu denediler.

 Bize Mason olmayı ve hayatınızı bir Mason olarak devam ettirmenin nasıl bir şey olduğunu anlatabilir misiniz?
Tekrisimi beklerken bana “Daha yolun basindasin. Masonluk senin icin yeni basliyor.” dediler. Tekristen sonra “Masonluga simdi basliyorsun. Masonlugu yeni ogrenmeye basliyorsun.” dediler. Ustad olduktan sonra “Hersey esas simdi basliyor, simdi Mason olmaya basliyorsun.” dediler. Zaman gectikce anladimki, Masonluk bir durak, varilabilecek bir yer (makam) degil. Masonluk bitmeyen bir yol, bir yolculuk. Onemli olanda Mason olmak degil, Mason olmaya cabalarken ogrendikleriniz ve yasadiklarinizdir.
Forumda kullandigim uye ismim MASON. Masonmuyum? Olmaya calisiyorum. Mason olmak istedigim icin nickim MASON. Cunku bu bir amactir. Ulkudur. Mabedin geregidir. Ozendigim ve benim icin oldukca degerli olan bir kelime. Masonluga ve Kardeslerime oldukca bagli ve sagdigimdir. Onlari bircok kisinin ve kurumun uzerinde tutarim. Hayir, asla diyecegim bircok konuda Kardesim kelimesi gecer gecmez yufka yuregime yenilirim.
Masonlugu gunluk hayatinizdan cikarmak zordur. Bir aile gibidir. Cok gorusmesenizde oradadir ve her zaman sizin icin beklemektir. Mutlu anlarinizda olur. Kavgalarinizda olur. Uzuldugunuz, kirildiginiz anlarda olur. Ancak Masonlara kizsaniz dahi Masonluga kizamazsiniz. Bir kisi size “Birader!” diye seslendiginde “Acaba Kardes midir?” diye dusunmemek elde degildir. Mabedinizdir. Saklar, gizler, size ozel tutarsiniz.

Bu forumun sahibi ve kurucusu olarak, bize bu durumun size yaşattığı en ilginç olayı anlatabilir misiniz?
 Unutamadigim birkac olay var.
Yonetimden bir Kardesimiz, Masonlugu tam olarak anlayamamis uyelerden biri ile msn uzerinden gorusurken uye kamerasini aciyor ve Kardesime masasinin yanindaki lambayi gostererek bununla aydinlandigini iletiyor. 100 vatlik bir ampulu yuzune tutarak aydinlanmaya calisan bu kisi yonetimdeki Kardesim tarafindan ciddiye aliniyor ve Masonluktaki aydinlanmanin ruhsal bir aydinlanma oldugunu ogreniyor.
Bir diger olay ise forumda bana bir bayan uye tarafindan ilani ask edilmesi idi. Gulunc bir durumdu. Mesaj silinmedi. Halen forumdadir.
Bir uyemiz ise sitenin ana sayfasinda gorulen “Ozel Bolum” kismina girebilmek icin hack sitelerinden yardim istedi. Uzman hackerlar giris sifreleri kirarak ikinci kapiya ulastilar. Daha sonra ayni yontemle 3. kapiyada ulastiktan sonra kapinin ana sayfaya acildigini gorunce uyemize buranin hicbir ozel bolume gitmedigini anlattilar. Hayal kirikligina ugrayan uyemiz ise konuyu forumumuza yazarak ilginc yorumlara neden olmustu.

 Bir Mason olarak bu forumu da Masonluğa bir hizmet olarak görüyor musunuz? Yoksa buna bireysel, yani sadece kendi istediğiniz bir şeyi gerçekleştirmek olarak mı bakıyorsunuz?
 Masonlar.org elbette Masonluga, Masonlara ve haricilere bir hizmettir. Bireysel bir girisim ile baslamis olsada suanda oldukca aktif bir topluluk tarafindan bicimlenmektedir

.
Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Hayır.


33. Derece Mason George Thewell ile Roportaj

Category : Kişisel Bloglar

Değerli Üyeler, Sayın ziyaretçiler,

Bu hafta yurtdışından , taa Kanada’dan bir konuğumuz var, George Thewell . Kendisi Kanada Büyük Locası 565 Numaralı Kilwinning Locası Sekreteri.

Hem derecesi hem uyruğu, hem de almış olduğu görevler göz önünde bulundurulduğunda, size de ilginç geleceğini umduğum bir roportaj oldu. Umarın beğenirsiniz.

Roportaja geçmeden önce , bu roportajın gelişimi ve oluşmasında katkıları olan kişileri, huzurlarınızda saygıyla anıp teşekkür etmek isterim:

Bu roportaj serisine başladığımdan bu yana beni hep destekleyip yardımları esirgemeyen başta Sayın MASON olmak üzere tüm Masonlar org. yönetimine,

Bu haftaki roportaj konuğum olan Sayın George Thewell ile aramdaki iletişimin gerçekleşebilmesi için çok uğraşan ve benim sonu gelmez ısrarlarıma hep büyük bir toleransla cevap veren Sayın Sirius’a,

Roprtajın tercüme kısmında karnına giren kramplara rağmen yardımını sınırsızca sunan, onca işinin arasında beni yalnız bırakmayan Sayın Lucian’a

Ve tabii ki konuğum Sayın George Thewell’e

Sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sağ olsunlar, var olsunlar.

Mesleğiniz Nedir?

Ben bir Hukuk destek elemanıyım ve aynı zamanda kendi hukuk firmam var.

Eğitim durumunuz nedir?

Bir kaç yıl hukuk okudum ve hukuk destek elemanı oldum.

Hangi Masonik derecede çalışmaktasınız?

Ben 3. Derece Üstad Masonum ve aynı zamanda EKSR 33. Derecesindeyim.

Hangi Rit ile çalışmaktasınız?

Yukarıda da belirttiğim gibi, Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Ritine dahilim.

Ritlere bakışınızı bizimle paylaşır mısınız?

Zaman içerisinde yüzlerce, hatta binlerce Rit çalışılmıştır fakat yalnızca birkaç ana Rit evrenselleşmiş ve yerleşmiştir. Hepimizin aşina olduğu üzere Hür Masonluğun Skoç Riti, bölümler ve derecelerden meydana gelmektedir ve bazı canlandırma ve seremoniler ile çalışılmakta ve uygulanmaktadır. York Riti çok daha fazla detaya girmekte ve EKSR’nden bazı açılardan farklı içeriğe sahiptir. Bu yüzden her iki Rit de her Üstad Masona ileriki Masonik yaşamlarında ilerlemeleri için açıktır.

Masonluğu kavram olarak ilk gördüğünüz ve o günle Masonluğa kabul edildiğiniz güne kadar geçen süreci bizimle paylaşır mısınız?

Babam aracılığıyla.

Locanızda ya da Büyük Locanızda İdari Görev ve Derecelerde çalıştınız mı?

Ontrio Eyaletindeki Kanada Büyük Locası’nda iki yıl boyunca Büyük İkinci Nazırlık yaptım ve bu harika bir deneyimdi.

Ülkeniz de kaç büyük loca var? Bunu sizin tarafınızdan tanınmayanları da düşünerek soruyorum.

Kanada da bir kaç Büyük Loca mevcut. Bunun nedeni ise Kanada’da bölgesel bir sisem uygulamakta olmamız ve her bölgenin kendi                 Büyük Locasına sahip olması. Bütün bu Büyük Localar ise Ontario eyaletinde yer alan GLC (Grande Lodge Canada) adlı   Süprem   Büyük Loca’ya bağlı olarak çalışmaktadır. Ülkemizde farklı bir „Doğu’da “ çalışan başka bir Büyük Loca yoktur ve tüm
localarımız Kusursuz ve Muntazamdır.

Ülkemizde ki hariciler tarafından çok üstünde durulan bir konu ” Masonlukda ki ödenti” konusudur. Bu sizin ülkeniz de nasıldır? ” Ödenti” sizin ülkenizde ki hariciler tarafından ne kadar merak ediliyor? Bunu şu sebeble soruyorum Türkiye de sadece zenginlerin ve belli bir seviyeye gelmiş insanların Mason olabileceği gibi bir algı var. Bu durum ülkeniz de nasıl?

Bu Kanada’da pek söz konusu değildir. Hür bir şekilde doğmuş ve reşit olmuş her erkek Mason olma şansına sahiptir. Ödentiler insanları uzaklaştırmak için abartılacak düzeyde değilidir, bizler insanların Masonluğa dahil olabilmeleini istiyoruz.

Ülkenizde Masonluğa bakış nasıl? Masonluk nasıl algılanıyor?

Çoğunlukla insanlar varlığımızdan bile habersizler, bilenler ise iyi amaçlı olduğumuzu düşünüyor. Bilgi ve düşünce eksikliğinden dolayı her zaman Anti-Masonik ideolojiler ve komplo yaklaşımları olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Türkiye de ki Masonluk hakkında neler biliyorsunuz? Düşünceleriniz nelerdir?

Konu hakkında Kanada’daki Türk Kardeşlerim aracılığıyla bilgi sahibiyim ve çok güzel izlenimler sunduklarının kanaatindeyim. Bununla beraber  bir gün Türkiye’yi ziyaret etmeyi ve konu hakkında daha fazla bilgi edinmeyi çok istiyorum.

Ülkenizde Masonluğu tanıtmak ve haricilere anlatmak için ne gibi faliyetleriniz var? Bu tip çalışmalar yapıyor musunuz?

Evet. Masonları daha yakından tanımak ve sorular sorabilmek üzere düzenlemekte olduğumuz ve herkese açık olan akşam organizasyonlar düzenliyoruz.

Kardeşlik kavramını bize anlatabilir misiniz? Bunu şunu için soruyorum. Biz ülkemiz de çok sevdiğimiz arkadaşlarımıza bile ” kardeşim ” diye hitap ederiz. Masonluktaki kardeşlik kavramı neyi ifade ediyor?

Birbirimize ‘’Kardeş’’ kelimesi ile hitap etmemizin nedeni biz masonların birbirine şükran ve erdem bağı ile bağlı olmamız ve bunun nasıl bir bağ olduğunu sadece bir Mason bilebilir. Bunu Albert Pike tarafından söylenmiş bir söz ile dile geritmek isterim; ‚‘‘ Whom united with virtue, death shall not seperate.‘’ (Erdem ile bağlanmış olanları ölüm bile ayıramaz)

Ülkenizden bakıldığın da nasıl bir Türkiye görüyorsunuz? Ülkemizle ilgili neler biliyor, neler düşünüyorsunuz?

Türkiye hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim fakat harika yemekleri olduğunu biliyorum. Gelecekte kesinlikle Türkiye de bir yaz tatili geçirmeyi düşünüyorum.

Ülkeniz de Masonluğa kabul edilme sürecini ve bu konuda ki araştırma ve soruşturma sürecini bize anlatır mısınız?

İlk olarak başvurusunu yapmak üzere şahsın kendisi ile görüşüyoruz. Ardından şahsın kendi locamızda soruşturmasını yapıp hakkında onay veren kardeşlerimizin düşüncelerini dinledikten sonra oylamaya sunuyoruz ve eğer bu süreç de iyi sonuçlanırsa başvuruyu Büyük Locaya sunuyoruz ve onay gelir gelmez kabul töreni için bir tarih belirliyoruz.

Biz Amerika’da ücret mukabili derece atlatılan büyük localar’la ilgili yazılar okuduk. Böyle bir şey gerçekten var mı? Sizin ülkeniz de veya başka bir ülke de bunun olduğuna dair bir bilginiz var mı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu açıkça akıl almaz ve doğru olmayan bir şeydir. Bu tarz dedikodular antimasonlar tarafından cemiyetimizi aşağılamak için ortaya atılmaktadır ve bu yüzden benim tavsiyem herkesin kendi adına araştırmalarını yanlış kaynaklardan değil bir Masona sorarak yapmasıdır.

Mason olmayı uman bir hariciye neler tavsiye edebilirsiniz?

Benim tavsiyem Mason olmak için uygun yapıda olup olmadığınızın farkına varmak üzere ve bunun size yararı olup olmayacağına dair araştırmalarınıza zaman ayırın. Hiç bir zaman antimasonların oyununa gelmeyin ve Masonluğa dair bir önyargı ile yaklaşmayın. Başvuru formunuzu doldurmadan önce yeterince bilgi sahibi olun.

Dünyada ki Mason obediyansları arasındaki ayrılık hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu size göre bu bir tercih meselesi mi? Yoksa bir tane doğru var da diyerleri bir yanılgının içinde mi?

Çok da önemli değil. Benim kişisel düşüncem, Masonik Obediyanslar arasındaki farklılıklar kesinlikle kişisel değil kurumsaldır. Hiç bir zaman farklı obediyanslardan gelen Kardeşlerime karşı kin berslemedim, onların da bizler için aynı şekilde düşündüğünü de biliyorum..

Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bu çok zevkli bir röportajdı ve bir sonraki röportaj için zevkle bekliyor olacağım. O zamana dek kendinize iyi bakın.


Eureka Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Eğitiminiz nedir?

Yuksek Lisans derecesi sahibiyim.

 Mesleğiniz nedir?

Muhendislik.

  Kullanıcı isminiz… Neden Eureka?

Aslinda bunun bir ana sebebi var ancak onun bende kalmasi daha dogru olur. Bunun yaninda, bu kelime hakkinda biraz bilgi verebilirim cunku sevdigim bir ifadedir. Eureka, Yunanca’da “Buldum” anlamina geliyor. Ortaokulda temel fizik dersinde ogrenci suyun kaldirma kuvvetini ogrenirken, Arsimed’in meshur banyo hikayesi anlatilir ve bu nida ona atfedilir. Masonik acidan bu biraz daha farklidir ve Pisagor ile iliskisi vardir. Modern Masonlugun tarihindeki ilk resmi yayin olarak adlandirabilecegimiz Anderson’un Nizamnamesi’nin orijinal baskisindaki on kapagin icindeki gravuru incelerseniz, burada Modern Masonluktaki en eski sembollerden birini goreceksiniz. Bu sembolun hemen altinda da, Yunan harfleriyle Eureka yazmaktadir. Ifade o zamanlarda, o sembolle birlikte incelenmistir. Kisacasi, Masonlukta uzun suredir uzerinde dusunulen biri kelime bu. “Buldum!” derin bir gercegin idraki, veya uzun suredir aranilan kayip bir bilginin ortaya cikarilmasi aninda agizdan cikabilecek birsey. Insanligin da, bireyin de gelisiminde bu “Buldum!” anlarinin etkileri cok onemlidir.

  Bize Masonluga kabul sürecinizi anlatır mısınız?

 Kisi, Masonluga kalbinde girer deriz. O yuzden surecin en onemli kismi aslinda bu kisimdir. Bunu goz onunde tutarak kendi acimdan anlatmaya calisacagim. Masonluk, genis ailemde ve cevremde uyelerinin oldugu, oteden beri haberdar oldugum bir kurulustu. Universite yillarimda uzerine birkac kitap okudugumu ve bu tanidiklarimdan bazilariyla bu konuyu konustugumu hatirliyorum. Hepsinin istisnasiz duzgun, iyi kalpli ve guvenilir insanlar oldugunu gormus, Masonluk hakkinda iyi bir intiba sahibi olmustum. Ancak, simdi dusununce, o zamanlar Masonluga hazir olmadigimi goruyorum. Bu tur bir calismaya uyumlu bir temelimin ya da bu isin kokunun icimde hic olmadigini soylemek kendime haksizlik etmek olur. Soyle diyeyim, maddi ve kisisel hedeflerim yaninda manevi gelisim ve ilerleme gibi idealler, oldukca geri plandaydi. Iyi bir insan olmanin kotu bir insan olmaktan daha dogru oldugunun bilincindeydim, bu benim icin onemliydi, ancak kisisel gelisim vizyonum bundan ibaretti.  Aradan uzun bir sure gecti. Adam Olmak kavraminin, bu yolculugun, hayatin buyuk resmi icerisindeki onemini, salt maddi veya zihinsel refahin kisiyi bu amaca ulastirmakta yeterli olamayacagini daha iyi kavradim. Masonlukta da temel amaclardan birisi budur, yani Adam Olmak. Bunu bir harici olarak kesin olarak bilemesem de sezgi yoluyla gozlemledim. Birkac yil daha sonrasinda biraz da kaderin etkisiyle, uzun suredir tanidigim ve sevdigim bir is arkadasimin Mason oldugunu ogrendim. Bir sure bu konulari konustuk ve daha sonra onun sponsorluguyla kendime uygun bir Locaya resmen basvurdum.  Uzunca bir inceleme surecim oldu. Bu surecte, sonradan tahkikat komitesi oldugunu ogrendigim uc beyefendiyle ozellikle yakin iletisim halindeydim. Evime geldiler. Telefonla konusmalarimiz, eposta haberlesmelerimiz oldu. Sonrasinda beni Locaya davet ettiler. Mason yakinlari ve sonradan ikiz Kardesim olacak bir diger hariciyle birlikte, Kardeslerden birinin hazirladigi Tapinak Sovalyeleriyle ilgili bir konferansi izledim. Boyle aylar aylari kovaladi. Sonra bir gun bir telefon aldim, beklentilerimin dustugu bir zamanda geldi bu. Arayan Loca Sekreteri Kardes “10 gun sonra suraya geliniz” dedi. Eh, biz de gozu kapali gittik 

İletilerinizden ABD de yaşadığınızı anlıyoruz. Mason sayısının bu kadar çok olduğu bir ülkede bir Mason olarak yaşıyor olmayı bize anlatır mısınız?

 Dogrudur, uzunca bir suredir burada yasamaktayim. Bugun ABD’de Masonluk, gunumuz ve gecmisteki her tur antimasonik anlayis ve saldiriya ragmen, sosyal hayatin icinde apacik varligini surduren ve toplumun genelinin saygi duydugu bir kurulustur. Kelle koltukta gezmeyi gerektirecek bir atmosfer soz konusu degildir. Dolayisiyla, insanlar, uyeliklerini gizlemezler. Yuzuk, yaka ignesi, arabada, is yerlerinde cesitli isaretler, bunlar alisildik goruntulerdir, yadirganmazlar. Bircok sehirde Mason Localari en eski binalardandir, genelde kiliseden sonra yapilan ilk binalar arasinda Mason Localarini gorursunuz. Bunlar sehirde yasayanlarca bilinen yerlerdir. Turkiye’de Mason olarak surekli yasamadigim icin, bilmiyorum. Ancak nufusun oranina baktigimda, Turkiye’nin onda biri nufusa sahip bir eyalette, Turkiye’nin iki kati Mason yasiyorsa, bu sozu gecen bolgede, Turkiye’ye oranla yirmi kat fazla Mason var demektir. Bu durumda da, rastgele bir Masonla karsilasmaniz da, herhangibir kisinin bir Mason tanidigi olmasi olasiligi da cok daha yuksek demektir. Yasadiklarim da, bu gozlemleri dogrular niteliktedir.

Masonluğun evrensel ilkelerini ve bu ilkeleri üyeleri aracılığıyla hayata geçirmek gibi bir yol benimsediğini biliyoruz. ABD de Mason sayısının bu kadar çok oluşunun ülkeye etkileri var mı? Masonlar ve Masonluk ABD de bu anlamda diğer ülkelere göre daha çok yol alabilmiş midir?

 ABD, dunyanin en ozgur ulkesidir. Bu konuda yakin bir rakibi dahi bulunmamaktadir. Ulkenin yapi tasi, Masonlar tarafindan atilmis, degerleri yine bu Kurucu Babalar denilen Kardesler tarafindan sabitlenmistir. Bunlardan hareketle, ABD’nin Masonik degerler uzerinde kurulmus oldugunu soylemek cok yanlis olmaz. Tarihsel acidan da, bu degerlerin ABD ornegi vasitasiyla diger ulkelere etkileri incelenebilir. Ancak bu detayli bir incelemeyi gerektirir.

Türkiye’de Mason kimliğinizle hiç bulundunuz, Masonik çalışmalara katıldınız mı? ABD ile ne gibi farklar gördünüz?

Kisa bir sure once bu firsat elime gecti ancak henuz degerlendiremedim. Yakin bir zamanda yapmak istedigim bir calismadir.

 Forumda zaman zaman tartışılan bir konu var; derece atlamanın ABD de daha kolay olması konusu. Bunu ABD de yaşayan bir Mason olarak bize etraflıca anlatabilir misiniz?

Bu konu zaman zaman beni gulumsetiyor. Oncelikle, Masonluk gibi ezoterik sistemlerde dereceler ABD’de veya diger hicbir yerde daha kolay atlanmaz. Kisi, resmi derecesi ne olursa olsun, ancak kendi hizinda dereceleri atlayabilir, ne daha yavas ne daha hizli. Resmi derecelere gelecek olursak. Bu bir yaris degildir, sanirim burada bir yanlis anlasilma oluyor. Derece alinmasi, sanki bir askerlik ya da devlet memurlugundaki gibi cok net tanimlanmis geridonumleri olan bir islem degildir ki, bunu hizli veya yavas almanin bir avantaji olsun. Ornegin 33 derecelik EKEIR’nde 32. Dereceyi almis birisi, Masonluktan nasibini bir kalfadan daha az almis olabilir. Benzer sekilde 30 yildir Mason olan birisi, 3 yildir Mason olan birine gore daha ham kalmis, hatta harici oldugu zamanlara gore gerilemis dahi olabilir. Ezoterik calismalar ve sistemler, harici derecelendirme sistemlerinden farklidirlar. Hatta deriz ki, Masonluktaki en yuksek derece, Kardes derecesidir. Eh bu derece de, kisi Cirak olarak avadanliklarini aldiginda kazanilan bir derecedir. Ben buna inananlardanim. Bu konunun bir de kulturel boyutu var. ABD’de, normalde 1 yilda, bazi yerlerde 6 ayda, bazi yerlerdeyse daha da kisa bir surede kisi ilk uc dereceyi tamamlayabiliyor. Dunyanin diger bazi yerlerinde genelde her derecenin 1 yil almasi soz konusu. Ancak su var. ABD’de, kisi, cirak oldugunda Mason ve Kardes olsa da, tam anlamiyla Kardeslige uye olmasi icin Ustat olmasi gerekmektedir. Cirak ve Kalfayken bazi ayricaliklar kazansa da, tum haklarina yalniz Ustat olunca kavusmaktadir. Boyle olunca da, kisinin uzun yillar bir nevi deneme surecinde bulunmasi, modern ABD insaninin beklentilerini karsilamak acisindan pek basarili olamaz.  Ritlerde de benzer sekildedir. 14-15 yil boyunca calismalara katilmaktansa kisa bir surede tum derecelerin hakki Kardese verilir. Bundan sonra Kardes daha detayli ve istedigi derecede arastirmalarini yapmakta ozgurdur. “O kitabi okuma, su konuyu konusmayalim” anlayisi uzun yillara yayildiginda ABDlilerce biraz sikici bulunabilir. ABD biraz devrimci, fazlasiyla da dinamik bir yerdir. Bu yuzden, bircok kurulus daha esnek yapilarda karsimiza cikmaktadir. Masonluk bunlardan biridir. Ornegin ABD’de universitelerdeki dersler de tamamen secmelidir. Diger yerlerdeyse daha rijit sistemler soz konusudur. Biri digerine, digeri otekine pek benzemez. Neden benzemez diye uzulmemek gerekir.

ABD den bakınca ülkemiz nasıl görünüyor. Sıradan ABD vatandaşlarının nasıl bir Türkiye algılaması var?

ABD’nin de diger ulkelerde oldugu gibi cok liberalden cok tutucuya genis bir toplum yelpazesi vardir. Benim yasadigim yer, liberal bir bolgedir. Insanlar, Turkiye’ye ve Turklere karsi bir onyargi beslememektedirler. Ancak genel olarak Turkiye hakkinda bilgili olduklarini soyleyemem. Ataturk’u ve Istanbul’u biliyorlar, modern bir Islam ulkesi oldugumuzu biliyorlar. Yani, gayet kabul edilebilir bir tablo ortaya cikiyor.  Daha tutucu yerlerde sanirsam bu Islam kimligi biraz daha on plana cikiyor. Agaci gormekten ormani gozden kaciriyorlar. Zaten gordukleri agaci da pek iyi tanimiyorlar. Daha once bir Avrupa ulkesinde de yasadim (Almanya degil). Oraya gore cok daha iyi bir goruntumuz oldugunu soyleyebilirim. ABD’de Turklere bakista, Avrupa’daki gibi nesilden nesile kazanilmis kati bir on yargidan cok, bilgi eksikligi soz konusudur.

 Kaçıncı derece de bir Masonsunuz?

Ustat Masonum.

 Hangi ritte çalışıyorsunuz?

Teknik olarak York Riti’ndeyim. 

Masonluğa kabul edildikten sonra hayatınızda en belirgin değişim ne oldu?

Hayatim biraz zorlasti diyebilirim. Cok uzun uzun anlatarak okuyucularimizi sikmak istemem. Ancak kendimdeki eksikliklerin farkina varmaya, onlari gidermek icin imkanim dahilinde mucadele vermeye basladim. Daha yuksek bir ahlak ve dogruluk standardi belirledim ve ona uymaya gayret etmeye basladim. Empati yetenegim ve insan sevgimde de ciddi artis oldu.

 Ülkemizde Masonluk tek bir rit üzerinden çalışmalarını sürdürüyor. ABD de EKEİR in yanında York ritinin de çok yaygın olduğunu, hatta bir çok masonun iki ritte birden çalıştığını biliyoruz. Bu noktada iki ayrı ritte çalışan tek bir BL dan mı bahsediliyor? Yoksa iki ayrı ritte çalışan iki ayrı BL dan mı? Eğer iki ayrı BL ise bu durumun bireysel olarak Mason’un Masonik yaşamına etkileri nasıl oluyor. Etrafınızda bunun örnekleri var mı?

Burada bir karmasiklik soz konusu. Buyuk Loca kurumu sadece bir tanedir. Masonlugun kalbini olusturan ilk uc derecesinin verildigi yerlere de Loca denir. Her Loca bir Buyuk Loca’ya baglidir ve calismalarini bu catida surdurur. Ritler, sadece EKEIR ve York da degil, ABD’de cok boldur. Bunlarin her biri, Buyuk Loca’dan bagimsiz olarak kendi organizasyonlarina sahiptirler. Elbette birden fazla rite uye olmak mumkundur ve cogu Kardes boyle yapmaktadir. Ancak bir ritteki imtiyazlari, diger ritlere tasinmaz. Hepsinde ayri ayri yolculuklar soz konusudur. Bireysel olarak bunun Mason’un yasamina etkileri, herhalde Masonluga ayirmasi gereken daha fazla zaman oldugu seklindedir.

 Masonik açıdan geleceğe dönük düşünceleriniz nelerdir? Kendinizle ilgili, bu yönde planlarınız, hayalleriniz var mı?

Masonlugun uzun bir sure daha devam edecegini dusunmekteyim. Bir gun sona ererse dahi, bugun mirasciligini yaptigi gelenegin baska catilar altinda surdurulecegini dusunuyorum.Kendimin bu yondeki hayalim, yasam surem icerisinde iyi bir Mason olabilmektir.

 Mason olmak düşünü dünyanızda ne gibi değişimlere yol açtı? Açtı mı?

Felsefe yapmaya basladim diyebilirim. Sosyal bilimci olmadigim icin, Mason olmadan once uzun eserler okuyup uzerlerinde tartisma yapmak, bunlari irdelemek gibi alanlarda temel egitim sistemimizin disinda bir tecrubem olmamisti. Oyle saniyorum tum Kardesler bu meslegin geregi olarak biraz filozof oluyorlar…

  Mason olaBirrak , evrensel ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda, hadi ” evren” i bir kenara koyalım, Masonluğun bu ilkeleri kendi içinde hayata geçirebildiğini düşünüyor musunuz? Yoksa Masonluğun da daha alması gereken yol var mı? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Masonlugun kendi icinde bu ilkeleri hayat gecirebildigini dusunuyorum. Masonlugun tabii ki almasi gereken yol var, ancak oncelikli sorunlar icerisine “Masonlugun kendi icinde Masonluk ilkelerini uygulamak” gibi bir basligi yerlestirmenin dogru olmadigi kanisindayim.  Masonlugun evrensel ilkelerini hayata gecirmek ise, bugun her zaman oldugundan da onemli. 

Toplumların da kendi karakteristik özellikleri olur, Masonlarda yaşadıkları toplumun bir unsurudur. Hele Mason nüfusu göz önünde bulundurulduğunda bu durum ABD için daha da belirgin oluyor. ABD Masonluğunun sizce en belirgin karakteristik özellikleri nelerdir?

Elbette. Kanimca, ABD Masonlugunun en belirgin karakteristik ozelligi Kardeslik ve Hayirseverliktir. Masonlugun sosyal klup boyutu ve hayir isi calismalari, oldukca on plandadir. Ornegin ABD’den cikmis olan Shrine organizasyonu bunun en guzel ornegidir. Bu karakteristik ozellik, ABD’li karakterinin bir sonucudur. Cesur, is bitirici ve sosyal kisiliklerdir.  Tabii bu ABD’de Masonlugun karakteristik ozelligi. Simdi bunu soyledim diye, ABD’de Masonluk bir sosyal kluptur diyen olursa, o kisi kendini guzelce kandiriyor demektir. Bu dedigini bir yere yazarsa da, kandirilmisligi baki olmus olur.  Gercek su ki, ABD’de Masonluk, ulkenin kurulusundan bu yana cok on planda olmus, ulkenin kulturunun bir parcasi haline gelmis bir kurumdur. Bunu soylemek de her ulkenin harci degildir.

Bize Masonik hayatınızın sizi en zorlayan, Mason olmayı düşünen insanların da göze almaları gereken yanını anlatır mısınız? Bir Mason olmanın en zorlayıcı yönü nedir?

Bu kapiya eglenmek, hos vakit gecirmek, ticari kazanc saglamak, cevre yapmak, Masonum diyebilmek, merakini gidermek ya da dunyayi yonetenlere katilmak gibi amaclarla gelmesinler. Kendini tanimak, hayatin anlamini aramak, eksiklerini gidermek, kendilerini isigin yoluna samimi bir sekilde adamak ve neticesinde daha iyi bir insan olmak umidiyle gelsinler.  Bir Mason olmanin zorlayici yonu, hem toplumda hem de hickimse bakmiyorken surekli olarak Mason olma zorunlulugudur. Diger seceneklerin kendinize net kazancini gorseniz de, her durumda dogru olani yapmaktir. Gunluk hayatin yakanizdan bir turlu dusmek bilmeyen eskiyalarina her zaman net bir “hayir” demektir. Bu tur standartlara sahip olarak yasamak, bunlari onemsemeyenlere karsi, harici alemde bir dezavantaj olarak gorulebilir.

 Ben sormamış olsam da, anlatmak istediğiniz bir şey, iletmek istediğiniz bir konu var mi?

Bu forumda sik olarak tartisilan, bazen de Masonlarin sukunetinden dolayi konusmadiklari iki tane konuya kisaca deginmek istiyorum. Birincisi Kadin Masonlar konusu. Efendim, bayanlar Mason olamazlar. Hicbir muntazam Mason da, bir bayanla Masonik iliskiler kurmaz, veya onun Tekrisinde bulunmaz. Bu yeminlerle ve eski yukumluluklerle sabitlenmistir. Masonluk, bir Adam Olmak yolculugudur. Bunun, icindeki ogretiler de dahil olmak uzere, cok net bir maskulen karakteri vardir.  Bunun yaninda, ruhun bir cinsiyeti oldugunu soylemek biraz fazla iddiali olmak olacaktir. Insanligin enerji, beceri, bilgi ve tecrubesinin yarisi da bayanlardadir. Bayanlar da kendilerini gelisitirip, Masonluktaki degerlere uygun bir yasam surme gayreti icerisine girebilirler ve girmelidirler. Istedikleri kurulusu kurup, calismalara baslamalari en dogal haklaridir. ABD’de bu tur kuruluslar mevcuttur, ornegin Order of the Eastern Star, Amaranth gibi. Bunun Masonluk catisi ve ismi altinda yapilmasindaki israri anlamak mumkun degildir, zira ortada ciddi bir talep dahi soz konusu degildir. Ikinci deginmek istedigim konu, Muntazamlik konusu. Hicbir muntazam Mason, bir klandestin veya gayri muntazam Mason ile Masonik iliskiler kurmaz, veya onlarin Locasinda oturmaz. Bu da yemin ve eski yukumluluklerle sabitlenmistir. Bu Ustat Mason olmus herkes icin baglayici bir sozdur ve ihlalinin cezalari pek yamandir. Bunun yaninda, gayrimuntazam bir Masonluk da oldugu vakidir. Onlarin da son derece etkileyici rituelleri, calismalari, kuruluslari mevcuttur ve onlar da kendilerini Adam Olmak yoluna adamis kimselerden olusmustur. Bunun gibi soylu bir cabaya saygi duymamak, buna sevinmemek de pek hakkaniyetli olmaz. Ancak biz bu forumda, Muntazam Masonlugu anlatmaya calisiyoruz. Kimi zaman, “muntazam-gayrimuntazam ne farki var” gibi sonuclara ulasilan, hatta muntazam Masonlugu dogmatik ilan eden baslik ve tartismalar oluyor. Bazen bu konuda kendimizi yetersiz veya isteksiz buldugumu soylemek isterim. 

Bu roportaji ve diger roportajlari yapmaya ayirdiginiz zaman ve ilginiz icin tesekkur ederim Sayin enelsir.


smyrnali, AQUA, azzurra Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz,
Bu hafta çok özel bir roportajla karşınızdayım. Özel, çünkü forumumuzun bayan üyeleri ile yapıldı bu roportaj. Çok keyifliydi. Umarım siz de aynı keyifi alırsınız…Her birine bana zaman ayırdıkları için ayrı ayrı teşekkür ederim. Buyurun karşınızda forumumuzun bayan üyelerinden üçü.

Eğitiminiz nedir?

smynali- Düz lise mezunuyum, ayrıca meslek lisenin, giyim ve el sanatları nın birkac bransından mezun oldum.
AQUA- İstanbul uni.Edebiyat fak.Belge ve bilgi yönetimi
azzurra-Lise (Ama aslına bakarsanız iki üniversiteyi birini ilk ,birini son yılında terk ettim)
Mesleğiniz nedir?
smyrnali- İş kadınıyım diyemem ..Kazanc bekliyerek calısmadım .Kendi is yerimiz var ihtiyac oldugu zamanlarda orada olurum.. Turızımle ılgılıyız …ev kadınıyımda dıyemem o kadar mukemmel olmadım.
AQUA- Turizm -acenta
azzurra- İcra İhalelerinde gayrimenkul uzmanı olarak çalışıyorum.
Masonluğu anlatmaya çalışan bu foruma neden üye oldunuz?
smyrnali- Arkadasımın davetiyle geldim.
AQUA- Bilmek için, bilenlerin safında olmak için.
azzurra- Herhangi bir meslek ,herhangi bir ilgi alanı ile çevrenizde birçok kişiden biri bir bilgi sahibidir. Masonluk birçok kişinin bilgisi olmadan fikir yürüttüğü kavramdır. Siteye üye olmamda ki en büyük etken yazılı veya görsel basın dışında Tükiyede masonluk nasıl anlaşılıyor veya masonlar kendilerini nasıl ifade ediyor .
Forumumuz mottosunun hakkını ne kadar verebiliyor?
smyrnali- “masonluk masonlardan öğrenilmelidir”ise…ne kadarı ögreniliyor? Hem ögreti var hem yasaklar var celiskili degil mi?
AQUA- Bu sorunun cevabını asıl verecek olan yöneticiler olsa gerek.Üyelerin basvuruda verdikleri cevapları, zaman içinde forumun yansımalarını dışarıdan gözlemleyebilecek olan onlar.Ama bana göre evet daha önce duymadığım pek cok konu hakkında fikir sahibi oldum, merak ettiklerimin çapı genişledi, öğrendikçede artıyor.
azzurra- Zaten belli katılımcılar ve paylaşımları var.Ve o katılımcıların paylaşımlarını okumakta açıkcası zevk veriyor.Herşey yerinde ve dozajında .Diğerleri benim gibi merak edenler.
Masonluk hakkında neler biliyorsunuz? Masonluğu nasıl tarif edersiniz?
smyrnali- Masonluk hakkında araştırma yapmadım.medyada denk geldigim okuduklarımın genelde taraflı yargılar icerdigini gordum..bilerek konusanlar ortada yok…bilmeden konusanlar cok.
Bence Masonlar kendi icinde yapılanmıs ve fazla kapalı kalma hatasına dusmus bir cemiyet.
Belirli erdemleri benimsemiş,bunun cercevesinde hem sosyal hem ruhsal ogretileri iceren bir nizamı var.
AQUA-Öncelikle youtube’da dolaşan videolarla alakasının olmadığını biliyorum.Belki bazı dogrular, tamamen saptırılıp saçma sapan bir bakış açısıyla ortaya sunulmuş; hatta ortalamaya sunulmuş.Bu kadar yaygın kabul gören bir yorum olmasıda tamamen hitap ettiği kesime uygun olmasından kaynaklanıyor.Ortalamanın eğitimsiz ve kulaktan dolma fikirlere inanıp araştırmaya girmeyecek olmasını hesaplarsak bu kadar kabul görüşüne şaşmamak lazım.Peki o değilse ne masonluk?Bilim ve akıl kadar sezgilerinde en üst düzeyde kullanılarak; kişinin önce kendi yapılandırmasını oluşturduğu, sonrada toplum adına iyi insan (kamil-insan)olma yolunda ve iyi bir toplum olma hedefiyle , yöntemlerinide ketumiyetle kendi içinde saklı tutan bir kurum.
azzurra- Çocuk yaşımda Tapınak Şovalyelerine olan ilgimden dolayı araştırma yaparken bir bakmışım Masonluk kavramının içindeyim.Burda uzun tarihçe anlatmak yerine özünde iki kelime kardeşlik + yardımlaşma diye çok kısa özet keseceğim… Bana ifade ettiği güç,bilgelik,akıl,sır,yönetim,görsellik…
Bir bayan olarak kadınların mason olamayacağı düşüncesine nasıl bakıyorsunuz?
smyrnali- İnsan olarak insan olanın cinsiyeti benim icin onemli degildir.cinsiyet ayrımının oldugu yerde baska ayrımlarda vardır,bunları sorgulamak masonların işi olsun.
AQUA- Bir kadının mason olamayacağı düşüncesinden yola çıkarak bakarsak belki duygusal oluşu; adaletli ve adil karar vermeye engel arzedebilir.Ama istisnai kişiler vardır.Masonlukda zaten bu istisnai kişilerden oluşuyor fikrinden yola çıkarsak , bence olur neden olmasın.Dünya nufusunun %49 unu gözardı edemezsiniz.Aslında bu soruyla ilgili merak ettiğim baska bir konu var.İsminin içinde (K.M.B.L)mason locası kelimesi geçiyor olmasaydı, sadece ezoterik bir topluluk ve benzer faalyetleri gösteren bir kurum olsaydı.Üyeleri kadınlardan oluşan bu kurum hakkında yorumlar ne şekilde ve nasıl olurdu?
azzurra- Bu cevaba başta bayanlar olmak üzere bir çok kişiden tepki alacağımı biliyorum. Bence bayanlar mason olamaz bununda sebebi benim gözümdeki masonluk olgusu. Masonluk kavramının içinde ki en önemli şeylerden biri gizdir. Maalesef bayanların doğasında olan duygusallığın ,anaçlığın gizlilik politakısıyla örtüşeceğini düşünmüyorum ayrıca bayanlar kıskançtır ve bayanlar erkekler kadar da bir birine tutkun değildir.Gizli olan şeyler sırdır .Siz etrafınızda kaç tane bayanın sır tuttuğunu gördünüz? Ben de dahil olmak üzere hiç görmedim.Bu iki sebep yeterde artar bile ….Erkekler bu konuda daha yumuşak deyimler kullanıyorlar. Eskiden taş ustaları vardı ordan kardeşlik doğdu geleneksel yapıya uyuyoruz bla bla bla gibi…Ama işin özün bence yukarıda olan sebepten dolayı ..
Bir bayan gözüyle ve salt katılımcılarını baz alarak forumumuzu değerlendirir misiniz? Çoğunluğu erkek olan bir ortamda bulunmak size olumlu veya olumsuz bir durum yaşattı mı?
smyrnali- Katılımcıların cogunlugunun erkek oldugunu fark etmemiştim..siz sorunca şaşırdım.. daha oncede belirttigim gibi ,katılımcıların cinsiyetine yada suretine bakmam paylasımına paylasım tarzına bakarım 🙂
AQUA-Cinsiyete hiç dikkat etmiyorum yazılanlarda daha cok içerikle ilgileniyorum o yüzden yazan kişilerin cinsiyeti bir fark yaratmıyor.Bu forumda üye olarak yer almak belki olumlu ya da olumsuz bir durum yaratmış olabilir ama bu durumun benim cinsiyetimle alakası yok.
azzurra- Hayır asla rahatsızlık duymadım. Bilakis mason olan veya olmayıp ta bu konuyla ilgili araştırma yapıp güzel paylaşımlarda bulunan kişilerin paylaşımlarını fırsat buldukça zevkle takip ediyorum.
Çok kullanılan bir deyim vardır ” buraya bir hanım eli deymeli” diye. Forumumuza bir hamım eli deyecek olsa nerelere, nasıl deyerdi?
smyrnali- Mantı acarım …Tozunu atarım :)) Şaka bir yana , forUm genel anlamda iyi duzeyli bu tur seviyeyi koruyabilen bir kac formda daha bulunmustum.Seviyeyi korumak adına fazla resmi olunma durumu var.Devlet dairesine resmi dilekce yazar gibi ileti yollanıyor .
formda paylasmak kadar kaynasmakta onemli.kaynasmakta sevgi ve saygıyla olur.Forumda sevgi kaybolmus yerini baskın bir saygı göruntusu almıs …. oyle olmus ki ,.ısrarla saygı diye tutunanlar var . biraz sert uslupu hakaret sananlar var. hani sevgi? Sanırım once sevgiyi samimiyeti ogretmek gerekli sevginin getirdigi saygı sıcacıktır yurekten gelir baskıya yeryoktur onun icinde .
AQUA- Genelde kadın ağırlıklı sitelerde fix menü ; cilt bakımı , makyaj ürünleri,cocuk bakımı , alışveriş …sanki başka sey düşünmez başka seylerle ilgilenmez gibi :)Forumda böyle başlıklarında açılabileceği ihtimalini düşününce bir değişiklik olmasın, böyle iyi.
azurra- Sitede görünümüyle ilgili yeni güncellemeler olmuş. Ben şahsen eskisini tercih ederdim. Eskisinin havası daha güzeldi bu biraz basite kaçmış. Aklıma ilk gelen profilimizde son incelediğiz konular, arama motoru kısmı olsa, arkadaş ekle kısmı olup arkadaş olanlarda anlık sohbetleşme imkanı olabilse iyi olurdu.
Bu forum masonluğu anlatmayı amaçlıyor. Neden masonluğu öğrenmek istiyorsunuz?
smyrnali- Forumda masonları kendi agzından dinlemek daha iyi degilmi? .anlatabildikleri kadar onları tanımaya calısıyorum.ozellikle masonlugu ogrenmek gibi merakım yok.genel konularda genel fikirlerini dinlemeyi tercih ederim.boylece daha iyi tanırım 🙂
AQUA- Sadece masonluk değil daha çok uzantıları olan konularla ilgileniyorum.Ama ipin ucu aynı yere çıkıyor.Bütün bir insanlık birikiminin ve ögretilerinin ışığında ” ne olduğumuz?” ve ‘nasıl olmamız gerektiği” sorusuna cevap arıyorsak bir noktada çakışıp; masonluğun da ne olduğunu öğrenmeyi istememek kaçınılmaz.
azzurra- Masonluk içine girmeden yazılı yada sözlü basından öğrenibilecek bir şey değil. Öğrenmek değilde biraz daha anlamak için desek daha doğru olur.
Özel hayatınız da hiç mason tanıdığınız var mı? Varsa, en dikkat çekici özellikleri nelerdir?
smyrnali- Hem var hem yok diyelim…mason olduklarını belli eden bir ayrımcılıkları yok..genel olarak egitim ve kultur duzeyleri gayet iyi .kendini surekli gelistiren kişiler ..insan olan insan ….mason olup olmadıklarınıda hıc sormadım bırılerının yalancısıyım :=)
AQUA- ”Öncelikle harici olarak kişinin mason olup olmadığına nasıl karar vereceğiz?”Kişi olmak isteyip; benzer özellikler taşıyıp mason olduğunu iddaa edebilir.Özelliklerini taşır; ama bunu açıklamaz, ya da öyle olur bunuda saklama gereği görmemiş olabilir.Bu durumda bendeki bilgiyle; bu soruya cevap vermem olasılıklar dahilinde olacaktır.Olasılıklar dahilinde bu soruya cevap veriyorum. Olumsuz bir fikir de taşımadan hatta en ufak bir fikir sahibi olmadan once; yakınlarında olan gelecekte kendisininde olması olası arkadaslarım olmus olabilir.Belkide öyledir bilmiyorum bu konuda hiç konuşmadık.Anlamlandıramadığım bir fark var. Taşlar yerine oturmuşsına sezinlediğim içsel bir bütünlük, şaşırtıcı derecede denge hali …
azzurra- Hayır yok ama olmasını çok isterdim konuşulacak çok konu olurdu.
Masonluğa ilginizin sebebi nedir?
smyrnali- Özel bir ilgim yok.
AQUA- Öğrenme merakımı giderip,merak ettiklerimi artırdığı için.
azzurra-Eğer reenkarnosyon varsa ben geçmişte bir Şovalyeydim…Zaten anlayanlar anlamıştır.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
smyrnali-Ne anlatabilirmki ?…..hmmm……sevgi dolu bir aile ortamında yetistim,kız erkek kardesler, kuzenler filan….cinsiyet farkının yerine sevgiyi sarmas dolas olmayı kızıp kavga etsekte birbimize sarılmayı küsmemeyi birbirmizi korumayı ögredik.
Helde babamın, kabahatleriniznde yalan soyleyip karsıma gelirseniz sucunuzun yerine yalanınız yuzunden dayak yersinız! bu ihtar bayagı etkili olmus ki yalan soylemedim ,dayak yemesemde iyi azar işittigim oldu ..Kuzenlerim erkek oldugu icin onların arasında onlardan gerı kalmadım yaramazlıkta ,itiraf edeyimki galıba en yaramaz bendım.pembe ,beyaz yalanlarıda ögrenemedım bu yuzden susmayı tercıh ederım.konustururlarsada sakınmadan gerceklerı soylerım.. (bu yuzdende pek sevilmem =)))
Bızler sımdıkı cocuklara gore daha şanslıydık sanırım,bayramlarda yılbasında ,ozel gunlerde babanemın evınde toplasılırdı,televızyon yoktu….sohbetler eglenceler oyunlar bırbırımızle kaynasıyorduk.Bize masallar okurdu.
okumayı ögrendigimde kosa kosa babanemin kitaplarından birini aldım okumak icin ,bir baktım ki yine okuyamıyorum.meger bize okudugu kitapların cogu osmanlıcaymıs ..
Babanem kanun,tambur calardı bazende bıze orta oyunu bıle oynardı,cok renklı bır kısılıgı vardı, bızleri toplardı, kızma bırader oynardık.mızıkcılık yapmadan ,edebiyle,keyif alarak oyun oynamayı onunla ogrendik..(babanemin kardesi)hele Mehlıka teyzemız tam bır osmanlı hanımefendısiydı,bızlere efendımsız hıtap etmezdı,duzgun temız turkcesıyle sevgı ve saygısıyla, bızler de ona ıtına ıle hormet ederdık.saygının,terbiyenin, zorlama ıle degıl sevgıyle kazanıldıgını ögretti.
Baskının yerine yetıskın muamelesı ıcınde cocuklugumuza göz yumuldu,utanmayı ,saygıyı ,terbiyeyi bu şekilde aldık.bu yuzden aileme minnetarım ,dogru yerde dunyaya gelmeyi beceren ruhlardanım sanırım:)
Evlendıgımdede ıs hayatım olmadıgı ıcın ev gezmelerı ve gunlere uyum saglama sorunum yuzunden,kurslara katıldım, derneklerde gorev aldım bır süre kızılayda gonullu hemsırelık yaptım. Bir donem kendi is yerimizde yogun olarak calıstım..Çocuklarım yetıskın oldugu ıcın artık kendımı emeklı ettım.Arkadasların atolyerınde seramık yaparak, bazen resım yaparak, arada kopegımle yuruyuslere cıkarak, kendımle kalmayı sevıyorum ..
Okumaya ilgim bir ara ruhun yolculuguna yoneltti beni .yada ruhum uyanmıya başlamıstı bilmem .Bu tur konularda bir seyler okurken farkketimki benim uyumsuzluk olarak kendimde adlandırdıklarım aslında icsel sesimin dısa vurusuymus…ic sesimi,sezgilerimi kapatmak yerine dinlemeyi tercih ettim…dinledikce madde dunyanın nasıl bir oyun oldugunu gordum,bu oyunun icinde birilerinin verdigi rolleri mi oynak gerekli yoksa kendi rolumuzu kendimiz mi secmeli? gordum ki en iyisi dogaclama yuregince oyna ister deli desinler ,ister veli, gerci ikisi arasında bir ince cizgi var cizgiyi bil ama bilmez gibi yap yerine gore veli, yerine gore deli en keyiflisi :)))
AQUA- Özür dileyerek bu soruya cevap vermek istemiyorum.
azzurra- En zor soru bu olmuş insan kendini nasıl anlatır ki….Bir kere bireysel özgürlüğüne çok düşkün olan biriyim,kuralcı ve de saygı kavramına çok dikkat ettiğimi de söyleyebilirim. Ortaokula giderken yaşının üzerinde eline geçen bir kitabı okuyup. O kitapta iki cümleye takılıp yaşantısının her zorluklarında ve güzelliklerinde iki cümleye göre rota çizen biriyim. Şimdi bunları yayınlayıpta okuyanlar olursa merak edecekler o iki cümleyi “Evetiniz Evet ,Hayırınız Hayır Olsun” diğeri ise “Her şeyin zamanı var.Gülmenin de ağlamanın da ;eğlenmeninde yas tutmanın HER ŞEYİN ZAMANI VAR”…
Masonluk bireyin gelişmesini ve daha iyi bir insan olabilmesini istiyor. Ülkemizin yapısı göz önünde bulundurulduğunda , bir bayan olarak kişisel gelişiminizin önünde engeller varmı? Varsa neler?
smyrnali- Masonluk bireyin gelişmesini ve daha iyi bir insan olabilmesini istiyor. da istekler icraatlerle gerceklesir .. masonlar kendi felsefeleri dogrultusunda bu konuda en iyi konumdalar bunu rahatlıkla soylebiliriz .
bırde devletinde bu konuda ne kadar yapıcı oldugu tabana inebildigi önemli.
benim cinsiyetimden yana sorunum yada engelim olmadı…..sen bayansın yapamazsın edemezsin diyenlere gulumserim….benim adıma karar verilmesini sevmem.
Toplumun icinde bu tur sorunlar varmı dersek degisen Turkiyenin icindeyiz ,sanırım gittikcede eskiyi aratır bir durum gorunuyor.
Halam liseyi bitirdiginde elini kolunu salayarak guzel sanatlar akademesine kaydını yaptırmıs…ve 4 branştan mezun olmus….
simdi gencler tek bir bolum icin savasıyor….
Genclerin egitim sisteminde ne sosyal ne kulturel egitim var ezbere bir zihniyetin ögretimi dayatılmıs.yarıs atı gibi yetistiriliyor.
amacından sapmıs bir sınav sistemi ,ve maddi sorunlar yüzünden bir suru engeller.
Egitimi tabandan saglıyan koy enistutuleri kapatıldı.,teknik ögretmen okulları kapatıldı.
Ögretmenlere diploması verilmis ,meslegi verilmis gelip yeterlilik sınavı acılıyor..sistemde hata varsa sisitemi duzeltmek gerekli . Kitap okumayı unutmus bir nesil yetistirildi.Tv vacizp hale getirildi oradan egitici prg yayınlarına bir bakalım.Yeterlimi ? kaliteli prgramlar herkes uyudukdan sonra yayında bu nedemektir?
AQUA- Kişisel gelişim olarak engel yok ama kişisel olarak gelişmesini arzu ettiklerim engelin kendisi olabilir.
azurra- Benim için konuşacak olursak zaman ve maddiyat (ama bir şeyin niyetine girmek onu çok çok istemek ayrı bir durum),genel için konuşacak olursak eğitim,maddiyat,kültürel yapı diyebilirim.
Evrensel ülküsü göz önünde bulundurulduğunda kadınların masonluğa ne gibi katkılarının olabileceğini düşünürsünüz?
smyrnali- Bu camianın icinde bu bilgilere daha vakıf bayanlara sormak lazım ..bayanların girdigi yere sevgi girer, neşe girer bir seyler guzellesir tamamlanır .Tek kanatla uculmaz eril dişil birlikte kanat cırpmalı ki ucabilsinler .
AQUA- Ayrımcılıktan yana değilim. Eşit katkıda bulunabileceğini düşünebilirim.Belki biraz daha duyarlı olabilir.
azzurra-Yukarda neden kadınlar mason olamaz sorusuna verdiğim cevapta anaçlık ve duygusallık artı olarak kullanılabilir. Kardeşlik ve yardımlaşma ayağının yardımlaşma kısmında…
Ben sormamış olsamda anlatmak istediğiniz bir konu , iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
smyrnali- Fazla geveze oldugum icin diger soruların arasında dagılmıs durumda zeten mesajlarım 🙂 onun icin yok diyelim …
AQUA- Teşekkür ederim , iletmek istediğim bir mesaj yok.
azzurra- Ben masonluğu neye benzetiyorum söyleyeyim: Hayat bir sinema filmi ise yapımcı ise TANRI, yöneten ve set arkası MASONLAR, oyuncular ve figuranlar BİZ…Filmin ismi TANRI,MASONLAR VE DİĞERLERİ..
Bu hafta üç hanımefendi konuğumdu. Bir sonraki roportajıma kadar mutlu kalın. Sevgilerimle.

MUSTAFA KEMAL ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

  

Roportaj dizisine bu hafta sayın Mustafa Kemal’le devam ediyorum. Kendisine roportaj teklifimi kabul ettiği için huzurlarınızda birkez daha teşekkür ederim.

 Bu hafta okuyacağınız roportajın da size keyif vermesini ve öğretici olmasını dilerim. Ben kendi adıma çok keyif aldım. Buyurun; karşınızda Mustafa Kemal…

 Eğitiminiz nedir?

Üniversite mezunuyum.

Mesleğiniz nedir?

Bankacıyım, meslekte 18 yılımı doldurdum.

 Mason kelimesini ilk nerede duyduğunuzu hatırlıyor musunuz?

Tam olarak ilk seferi hatırlamam mümkün değil, ancak küçük yaşlarda olduğunu söyleyebilirim. İlk babamdan duydum. Kendisi Mason değildi. Ama gerek arkadaşları arasında gerekse ailemde Masonlar vardı.

Siz de neler çağrıştırdı?

Yukarıdaki soruda belirttiğim gibi, aile çevremde zaten Masonlar vardı. Bu sebeple hiçbir zaman kötü bir çağrışımı olmadı bende.

Peki Masonluğu ilk ne zaman kavram olarak incelemeye başladınız?

1988-89 yıllarıydı. Kuzenimle birlikte Leo olmaya karar verdik. Kulübümde kurucu sekreterlik, başkanlık yaptım. Sonra Yönetim Çevresi kurulmasında çalıştım. Orada da kurucu sekreterdim. Sıra Yönetim Çevresi Başkanlığına da geldi. Ama arkadaşlarımdan sürekli Mason olup olmadığıma dair sorular gelmeye başladı. Ben Mason değildim, bunu herhalde en iyi bilecek kişi de bendim. Ama nedense herkes “benden iyi bilerek” Leo’ların Lion’ların Mason olduğunu söylüyordu.

Bu sözlerin biraz da eleştiri içermesi üzerine araştırmaya başladım. Benim duyduğum Masonluk kötü bir şey değildi. İçinde olduğum Lions, Leo kesinlikle kötü değildi. Ama bu kadar eleştirisinin yapılması ilginç bir durum oluşturuyordu.

Kim haklı? Bunu bulmak için ben de ulaşabildiğim kaynaklardan araştırma yapmaya başladım. İnternet öncesi devir olduğu için çok da kolay değildi bu. Hem babamın çevresinin hem kendi çevremin çok yardımı oldu. Sonuçta benim haklı olduğum kanaatine vardım…

Bu tarihle mason oluşunuz arasında ne kadar zaman geçti?

7-8 sene gibi bir süre diyebilirim. Ama bu süre “o kadar beklenir mi” diye algılanmasın lütfen. Okumaya başlamam ile üye olmam arasında geçen süreyi söylüyorum. Masonluğu severek Mason olmak istemem ile üye olmam arasındaki süre daha kısa tabi ki…

Mason olmak istediğiniz, amaçladığınız bir şey miydi, yoksa olaylar mı sizi masonluğa götürdü?

Elimden geldiğince araştırdıktan sonra, Mason olmayı gerçekten istedim, çünkü Masonluğun düzgün bir yapı olduğuna karar verdim. Ondan sonra da teklif geldi. Gelmese belki hala bir harici olacaktım.

Ama kendimde gördüğümü herkes için zaten bu Forumda defalarca söylemiştim. Kişi eğer hazırsa, o teklif illa ki gelir, o kapı mutlaka açılır.

Sorunun cevabını şöyle vermek daha anlamlı olacak belki: Masonluğa giden yola rüzgara kapılıp girmedim, bilinçli olarak o yola çıktım. Ancak yolun sonuna ulaşmak biraz da şartların yönlendirmesiyle oluyor. (Aman yanlış anlaşılmasın, yolun sonundan kastım, Masonluğa kabul edilmektir, yoksa yetkin bir Mason olmak değil)

Kaçıncı derece masonsunuz?

Masonluğun en üst derecesi olan 3. derece, yani Üstat Masonum.

Sizin bir iletinizde örnek olarak verdiğiniz bir değimden yola çıkarak şunu sormak isterim: Bu boyuna bir ölçü, enine kaçıncı derecede masonsunuz?

Daha önce yazdıklarımı incelediğinizi görüyorum. Bu titizliğiniz ve dikkatiniz için teşekkür ediyorum.

Aslında bu sorunun gelmesini bekliyordum. Felsefi dereceler olarak nitelediğimiz Skoç Riti dereceleri, yapısı itibariyle Remzi Derecelerden farklıdır. Masonluk nedir konusunda sorulacak soruların muhatabı ilk 3 derecedir. Bu sebeple bir Üstat Mason bu sorulara cevap vermeye mezundur. Yani Forumumuz kapsamında Üstat Mason olmam yeterli diye düşünerek cevabımı bu şekilde verdim.

Ritte derecem 14. Aslında 14,5 diyebilirim, kararım çıktı, ilk törende 15. Dereceye yükseltileceğim. Daha detaylı bilgi vermek gerekirse, Olgunlaşma bitiyor, Şapitr’e geçeceğim.

Bir mason olarak şimdiki düşünce yapınızı temel alırsak, mason olmadan önce masonluğu algılayışınızla şimdiki arasında bir fark var mı? Yoksa masonluğu tam da kafanızda canlandırdığınız gibi mi buldunuz?

Bütün açık yürekliliğimle söylüyorum, hayatımda aldığım en güzel kararlardan birisi olarak görüyorum bunu. Girmeden önce sevmiştim, girdikten sonra sevgim ve saygım kat be kat arttı. Kafamda canlandırdığımın da ötesinde mükemmel bir yapının parçası olduğumu düşünüyorum.

Mason olma teklifinin geldiği günü bize anlatabilir misiniz?

Şimdi ABD’de yaşayan çok sevdiğim bir arkadaşım teklif etti. Leo ile ilgili bir ev toplantısındaydık. Kurallar, ilkeler, sorunlar üzerinde yorucu tartışmaların ortasında, arkadaşım yanıma geldi, beni biraz uzağa çekti,

“Bu kadar emek veriyorsun, bunu çok faydalı bir yerde devam ettirmek ister misin” dedi. Nedir dedim, Masonluk diye cevap verdi.

Beklediğim bir teklif, beklemediğim bir yerde, zamanda ve beklemediğim bir kişiden gelmişti. Mutlulukla gurur arasında çok güzel bir duyguydu yaşadığım.

Sonraki süreç nasıl gelişti?

Sonraki süreçten önce anlatmak istediğim bir şey var aslında. Sürecin devamı için gereken bir konu, aileden onay almaktır.

Babam Masonlukla ilgili hiç olumsuz konuşmamasına rağmen, zamanında kendisine teklif geldiğini ve kabul etmediğini biliyordum. Bu beni endişelendiren bir konuydu gerçekten. Ya “hayır ne işin var onların arasında, ben kabul etmedim sen de etme” derse… Tam tersi oldu. Çok sevindiğini, mutlaka kabul etmem gerektiğini söyledi. Hatta, giriş ödentimi de babam verdi…

Bundan sonra bekleme süreci, aslında adı gibi sadece beklemekten ibaret bir süreç. İdari mekanizmayı bilmediğim için, bana haber verilmesini bekledim. Bu arada beni öneren Kardeşimin verdiği kitapları okuyordum.

Bu noktada anlatmak istediğim bir husus daha var aslında. Benim bekleme sürem normalden uzun oldu. Sebebi de beni öneren kişiyi beklememdi. Forumu dikkatli takip edenler bilecektir, bir aday önermek için 2 senelik Üstat Mason olmak gerekir. (Şimdi bu süre 1 seneye düştü, o zaman öyleydi.) Ben Kardeşimin 2 seneyi doldurup beni önerebilmesini bekledim. Başka birisi tarafından önerilmek mümkündü, ama bu bekleme de benim o kişiye karşı vefa borcumdu. Hala da aynı fikirdeyim, yine aynı durumda olsam beklemeyi tercih ederim.

Babanız neden kabul etmemiş. Bunu ona hiç sordunuz mu? Nedenini biliyor musunuz?

Sebebini tabi ki sordum. Kabul etmeme gerekçesini onun sözleriyle yazayım : “Oğlum, ben inancım gereği kendimi muhatabımı İslam’a davetle mükellef görüyorum. Biliyorum ki Masonlukta bu olmaz. Onun için orası bana uygun değil” Peki bana neden izin, hatta destek verdi bu konuda? Bunu da sordum. “Bu benim inanma şeklim, sen de aynı şekilde düşünsen girmek istemezdin. Kendi bu davetle mükellef görmüyorsan git, sana her konuda faydası olacaktır” demişti.

Sanırım babamın dini anlama biçiminden de bahsetmezsem bu açıklama yetersiz kalacak. Babam İslam konusunda çok bilgili ve dinine çok bağlı bir insandı. Hatta tek başına yazdığı bir İslam Ansiklopedisi de var. Bastıramadı, ama hayatının sonuna kadar üzerinde çalıştı, eklemeler çıkartmalar yaptı. Onun babası İstanbul Üniversitesi, sonrasında Ezher’de okumuş bir müftüydü. Bilerek inanan insanlardı anlayacağınız.

Babamın Mason arkadaşları, hazırlayacakları konferanslar için babamdan yardım isterdi, bunu da hatırlıyorum. Özellikle din, dinler ile ilgili yazacakları zaman. Tez, konferans gibi tabirleri hep duyardım ama ne ifade ettiklerini şimdi anlıyorum. Ve şimdi biliyorum ki babamın yazdıkları ben Mason olmadan çok önce Localarımızda okunmuş… Ne büyük kıvanç benim için…

Soruşturma sürecinde neler hissettiniz? Bir soruşturma yapılacağını biliyor, bekliyor muydunuz? Yani bir tetikte olma hali söz konusu muydu?

Soruşturma yapılacağını tabi ki biliyordum. Ama bunu tetikte olmayı gerektirecek bir şey olarak düşünmedim. Cevap veremeyeceğim bir soru olacak olsa, zaten önerilmezdim diye düşündüm.

Oldukça zor olacağını düşündüğüm bir sınamaya hazırdım, ama tahkikat beklediğimden kolay geçti. Bunu da daha sonra Locamda defalarca eleştiri olarak dile getirdim. Adayları daha zorlayacak bir tahkikat yapılmalı diye düşünüyorum. Sanırım bu sebepten, bana kolay kolay tahkikat yaptırmıyorlar 

Kabul edilmeme korkusu yaşadınız mı?

Hem evet hem hayır diye cevap vermek lazım bu soruya aslında. Hayır, çünkü okuduğum, öğrendiğim kadarıyla kendimi uygun bir aday olarak görüyordum.

Ancak, her şeyin olduğu gibi bunun da bir “ama”sı var. Sonuçta bir tahkikatten, birden çok oylamadan geçiyorsunuz. Oylamalarda evet oyu olduğu gibi hayır oyu da var doğal olarak. Yani hayır denilme ihtimali her zaman mevcut.

Üstelik bu korku giriş töreninde bile yaşanır. Yemin edip nura kavuşana kadar da geçmez. Zaten en güzeli geçmemesi, tören çok daha keyifli bir hale geliyor bu sayede.

Peki şu an da bir mason ve masonluğu yaşayan birisi olarak, masonluktan çıkarılmanızı gerektiren bir durum oluşsa ve çıkarılsanız kendinizi nasıl hissedersiniz?

Öncelikle, böyle bir durum olmaması en büyük dileğim. Kardeşlerimden uzak kalmak benim için çok büyük bir üzüntü ve ceza olurdu.

Masonluktan çıkartılmak üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir konu. Bir kişi “Dernekten” çıkartılabilir (Biliyorsunuz HKEMBL aynı zamanda Dernekler Kanunu’na tabi bir dernektir), toplantılara girmekten men edilerek Masonluktan uzaklaştırılabilir. Ama ben Masonluktan çıkartma diye bir şey olamayacağına inananlardanım. Nura kavuşan kişi Mason olur. Zamanı geriye sarıp o nuru geri alamayacağımıza göre, kişi her daim Mason kalır.

Masonluğa kabul edildikten sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?

Öncelikle bu işe hatırı sayılır bir şekilde zaman ayırmak gerektiği kesin. Ayda 2 akşam toplantı var. Skoç Ritine de devam ettiğim için, 2 toplantı da orada var. Diğer Localarda görevli olarak gidilen toplantılar var. Tanıdığım bir kardeşimin konferansı, töreni gibi sebeplerle gittiğim toplantılar var. Yani ayda en aşağı 5-6 akşamımı bu işe ayırmış durumdayım.

Zorunlu değildir, ama tavsiye edilir, bir de okuma, çalışma kısmı var. Hatırı sayılır süreleri de okumak araştırmak için ayırmak lazım.

Yani hayatımdaki asıl değişiklik zaman konusunda oldu diyebilirim.

Değişiklik denilir mi tam olarak karar veremedim ama, burada tanıştığım insanlar da çok önemli benim için. Masonluğun tarihini araştıranlar asırlardır dünyaya yön veren o mükemmel insanların çoğunun Mason olduğunu okumuştur. Buraya girdikten sonra kendi toplumumuzdaki birçok değerli insanla tanışma imkanını buldum. Benim hayat kalitemi, dünyaya bakışımı değiştiren çok kıymetli insanlarla sohbet etme, bilgi ve tecrübe paylaşma, fikir teatisinde bulunma şansına sahip oldum. Bunu, hayatımda olumlu yönde yaşanan en güzel değişiklik olarak ifade edebilirim.

Bir mason olarak mason olmayı uman haricilere ”benim gibi olsalar yeter ” diyebilir misiniz?

Bunu diyemem  Benim gibi olsalar yeter demek, kendimi ideale yakın bir yerlere yerleştirmem demektir ki gerçekten çok haddimi aşan bir ifade olur.

Ama şunu diyebilirim: “Kendileri gibi olsunlar” Masonluğa uygunlarsa zaten buraya geleceklerdir. Bir başkası gibi yapan insan ne işimize yarar ki? Benzemeye çalışılan insanı alırız taklidi yerine, değil mi? 

İşin esprisi bir tarafa açık fikirli, aydın, hoşgörülü, iyi bir insan olmak bu yola girebilmek için gereken özellikler. Gerisi zaten kişinin kendi zenginliğidir.

Siz nasıl birisiniz?

Kişinin kendisini tanımlayabilmesi gerçekten çok zor. Öğünmekten kaçınacak kadar ölçülü olmaya çalışırken, aşırı tevazu da göstermemek lazım ki objektif bir tanımlama olsun. Elimden geldiği kadarıyla anlatayım.

Tanımadığım birisi ile ilk karşılaşmamda sert, ciddi hatta soğuk bir intiba bıraktığımı zannediyorum. İfademin bir meslek hastalığı olduğunu düşünmüyor da değilim aslında. Uzun yıllar müfettişlik yaptım. Bilirsiniz müfettişler “suratsız” insanlardır işleri gereği. Sanırım bu yapıştı kaldı bana…

Arkadaşım olmuş birisine karşı soğuk değilim, bunu biliyorum. Dostlarımla Kardeşlerimle beraber gülmek güldürmek en güzel duygu benim için. İnsanlara kin gütmem, içten pazarlıklı değilimdir. Kesinlikle yalan söylemem (Bunu ne kadar dürüst olduğumu anlatmak için değil, ne kadar tembel olduğumu anlatmak için yazdım aslında. Yalan söyleyince bunu takip etmek, bundan sonra her sözünde bu yalana uygun konuşmak zorunda kalır insan. Bence çok yorucu. Doğru neyse söyler kurtulurum  Üstelik bir de karşıma benim kadar şüpheci, kılı kırk yaran birisi çıkar, yalanımı yakalar rezil olurum korkusu var. Ne kadar gereksiz. Mantıklı düşünen dürüst olur ).

Bunlar sevdiğim özelliklerim. Ama bence Masonluğu bu kadar sevmeme sebep olan özellikler bunlar değil. Masonluk bir kurallar bütünüdür. Ben kuralları seven bir insanım.

Bana göre kurallar uygulanmak içindir. Bu sebeple de, ne olursa olsun, kurallara uymak gerekir. Her zaman kural doğrudur demek değil bu. Yanlış olduğunu düşünüyorsam, düzeltmek için elimden geleni yapmam gerekir demek. Sezgilerime değil mantığıma güvenirim her zaman. Mantık sürecinde yerine oturmuş bir kavram benim için idealdir.

Bir de burada edindiğim bir özellik, empati duygumun gelişmesi. Hatta o kadar gelişti ki, olaylara karşı iyi niyetim, anlayışım ve hoşgörüm zaman zaman beni bile rahatsız eder oldu. 

Velhasılı kelam, aslında sıradan birisiyim. Her insan gibi sevdiğim yanlarım var, bunun yanında zaaflarım var. Tabi bu bildiğim kısmı. Bilmediğim negatif yönlerim, hatalarım da vardır elbette. Ama Masonluk bana bir yanlışı gördüğüm zaman düzeltmek için gayret etmeyi öğretti. Keşke tam anlamıyla başarabilsem. 

 Bir zamanlar siz de bir hariciydiniz. O gözle değerlendirirseniz masonluğu öğrenmeye çalışan biri olarak , üyesi olduğumuz bu siteyi nasıl buluyorsunuz?

Masonluğu internet öncesi dönemde araştırmaya başladığımı söylemiştim. O günleri düşününce zaten bu Forum bulunmaz bir nimet.

Müsadenizle ben soruyu bir harici gözüyle değil, önce bir Mason gözüyle cevaplayım. Faydalı bulmasam burada neden zaman harcayayım ki… Yani bırakın haricileri, Masonlar için bile bir hazine içeriyor bu site. Birçok Kardeşime de önerdiğim bir kaynak.

Ben bu siteyi bir araştırma yaparken tesadüfen “keşfettim”. Normal şartlarda ne forumları okurum, ne de yazılanları bilgi olarak kabul ederim. Ama 1-2 aramada daha karşıma çıkan bu sitede yazılanlar ilginç gelmeye başladı. Verilen bilgiler, forumda kullanılan üslup diğerlerinden çok farklıydı. Takip etmeye başladım zaman zaman. Verilen bilgilerin doğru, yapılan yorumlar seviyeli ve doyurucu olduğuna kanaat getirince üyelik için başvurdum, ne mutlu ki kabul edildim.

Özetle şunu söyleyebilirim: Masonluk hakkında araştırma yapan birisi, aradığı her cevabı burada bulabilir. Kaynak olarak tam ve yeterli görüyorum. Kitaplardan da araştırma yapılabilir tabi ki. Ama doğru kitabı bulmanın zorluğu, kitap doğruysa içinden aranan bilginin bulunması için harcanacak zaman… Bütün bunlar göze alınsa bile, burada olan bir özellik var ki, bence burayı gerçek hazine yapan odur: interaktif olma şansı… Okudunuz, aklınıza yatmadı, inanmadınız, anlamadınız, ek açıklamaya ihtiyaç duydunuz… Soru sorma şansınız var. Ve cevap verecek birisi de mutlaka oluyor. Kitaplar kişiye yazarın anlattıklarını verir sadece, burada ise sorulara “cevap” veriliyor.

Bir mason olarak bize masonluğu anlatır mısınız?

En zor soru bu işte… Masonluk anlatılmaz, yaşanır desem çok klişe olacak. Ama korkarım en doğru anlatım bu cümle ile ifade buluyor …

Çok sevdiğim diğer bir klişe ile devam edeyim izninizle:

Masonluk iyi bir insanı daha iyi bir insan yapmaktır.

Karşımdakinin mokasenleri içerisinde olduğumu hissedebilmektir.

Karşımdaki konuşurken lafı bitsin de sıra bana gelsin diye beklemek değil, onun ne söylediğini anlayabilmek için canı gönülden dinlemektir.

Yanlış düşünüyorsun demek yerine, benim düşüncelerim sizden farklı diyerek kendi görüşlerimi ortaya koymaktır.

Karşımdaki için herhangi bir şey yaparken, karşılığında alabileceğim yegane şeyin gülümseyen bir ifadeyle söylenen “teşekkür ederim Kardeşim” sözleri olmasından mutluluk duymaktır.

Yazdıklarımı okudum da, çok mu “reklam” yapar gibi konuşmuşum endişesine kapıldım. Ama bunları bütün samimiyetimle söylüyorum inanın. Cevap daha da uzamasın diye sadece aklıma ilk gelenleri yazdım hatta… Gerçekten de Masonluk düzgün insan olmaktır…

 Bir mason’un hayatı nasıl geçer? Bunu, mason olduğunuzu gizlemediğiniz (iletilerinizden öyle anlaşılıyor) ve sizinle ikili ilişkiler yaşayan (ticari, sosyal, vb.) insanların size ve masonluğa bakışları ve bunun sizin hayatınızdaki etkileri açısından soruyorum.

Mason olduğumu ilan etmiyorum tabi ki, ama saklamak için özel bir gayretim olmadığı da doğru. Bunun nasıl olduğunu ve etkilerini özel hayat için ayrı, iş hayatı için ayrı cevaplamak gerekir.

Önce iş hayatımdan başlamak istiyorum, çünkü burada kritik bir etken var. Bir kuruma bağlı çalışmam, ve kendimi olduğu kadar o kurumu (yani bankamı) da temsil ediyor olmam. İlişkilerimin sadece iş ortamıyla sınırlı kaldığı insanların yanında Masonlukla ilgili konuşmamayı tercih ediyorum bu sebeple. Masonluğa karşı olası ön yargılarının bankamı hedef alması riskini üstlenmemek adına…

Özel hayatımda çok daha rahatım  Evime gelecek kadar yakınım olan herkes Mason olduğumu bilir. Zaten duvarda diplomalarım, her tarafta kitaplarım, dergilerim var. Masonik semboller içeren yüzüğüm, kol düğmelerim, kravatım, rozetlerim her zaman gururla ve keyifle kullandığım şeylerdir. Mason musun diye soran hiçbir arkadaşıma “hayır” demedim, yani saklamadım. Ama kimseye de durduk yerde “Biliyor musun ben Masonum” demedim  Bu ikisi arasında bir çizgideyim işte.

Yaşadığım çevrenin Masonluğa karşı önyargılı bir düşmanlığı olmaması da benim şansım sanırım. Şimdiye kadar olumsuz bir durumla karşılaşmadım.

Son olarak eklemek istediğiniz ve ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu var mı?

Burada özellikle belirtmek istediğim bir konu var. “Ben Masonum” , “Mason olunca”, “Mason olmak” gibi ifadeler kullandım yazı boyunca. Ancak bunlar aslında bir Masonun kullanmayacağı ifadelerdir. Çünkü “Mason olmak” ideal durumu ifade eder, yani yolun sonunu. Benim/Bizim yapmaya çalıştığımız bu yolda ilerlemekten ibaret sadece. Yani ben Mason değilim daha, Mason olmaya çalışıyorum. Gücüm yettiği sürece de çalışmaya devam edeceğim.

Son olarak da Sn. enelsır, size  teşekkür etmek istiyorum. Hem beni röportaj yapmaya değer gördüğünüz için, ama daha önemlisi bu seri röportajlar fikrini geliştirip Foruma gerçekten renk kattığınız için.

Ben de size bu güzel roportaj için teşekkür ederim. Başarılarla dolu bir ömür dilerim.

 Sayın forum üyeleri haftaya başka bir roportaj da buluşmak üzere mutlu kalın.

 Sevgi ve saygılarımla.



Hacamat, Popperist, sahnesarsan Roportajı

Category : Kişisel Bloglar

Bu hafta forumumuzun harici üyelerininden bazıları ile roportaj yaptım. Forumumuzun çok sesliliğini göstermesi açısından benim için çok özel bir roportaj oldu umarım siz de beğenirsiniz… Buyurun , forumumuzun yarattığı gökkuşağının en güzel renklerinden bazıları…Karşınız da sayın Hacamat, Popperist ve sahnesarsan.

 

Eğitiminiz nedir?

Hacamat-  Lise mezunuyumm

Popperist-Universite

sahnesarsan- Aöf radyo ve tv programcılığı ile, bir vakıf üniversitesinin tiyatro bölümünde okumaktayım

 

Mesleğiniz Nedir?

Hacamat- Tekstil

Popperist- Diş hekimi

sahnesarsan- 7-8 yıldır tiyatro sanatı ile uğraşmaktayım, bu sanatın çeşitli kademelerinde görevler aldım, şu an öğrenciyim

Neden bu foruma üye oldunuz?

Hacamat- ”Öğrenmek ve sınamak için” diye bilirim kısaca

Popperist- Kaliteli olduğunu umduğum oluşumlara üye olurum. Burası da kaliteyi umduğum yerlerden biri olarak üyeliği cezbetti.

sahnesarsan-forma üye olmam tamamen tesadüf sonucu oldu, daha önceleri mason.org sitesini ziyaret ederdim, bir gün bilgisayarımda adres çubuğuna mason yazarken kullanmış olduğum chrome programı sayesinde lar eki kendiliğinden geldi bende tıklayınca bu forum karşıma çıktı. Buradaki bilgileri okurken de hem reklam görmemek adına hemde cevap yazma adına üye oldum

Masonluğa bu ilginizin nedeni nedir?

Hacamat- Hayatı bir bütün olarak değerlendirdiğimde, bu hayatta Masonlar önemli bir yer teşkil ediyor. Sanırım ilgim bu yüzden.

Popperist- Masonluğa değil, ezoterik geleneğe bir ilgim var. Masonluk da bu kapsamda ilgimi çekiyor.

sahnesarsan- forma üye olmam tamamen tesadüf sonucu oldu, daha önceleri mason.org sitesini ziyaret ederdim, bir gün bilgisayarımda adres çubuğuna mason yazarken kullanmış olduğum chrome programı sayesinde lar eki kendiliğinden geldi bende tıklayınca bu forum karşıma çıktı. Buradaki bilgileri okurken de hem reklam görmemek adına hemde cevap yazma adına üye oldum

 

Bu foruma nasıl ulaştınız?

Hacamat- Sanırım siğirli cümleyi arama motoruna yazdım.

Popperist- Google ile.

sahnesarsan- çocukluğumdan beri çevremde düşüncelerine ve birikimlerine değer verdiğim bir çok kişi, masonların kendini iyi yetiştirmiş, birikimli ve entelektüel kişi olduklarını söylerlerdi, bu da beni zamanla masonları ve masonluğu araştırmaya yönlendirdi

Bu forumdan ne bekliyorsunuz?

Hacamat- Forum bir paylaşımdır, dolayısıyla insanlar fikirlerini paylaşır ve sorular yöneltir birbirlerine. Bu forum da bu olmuyor. Sorduğunuz soru ya havada kalıyor, yada ”www.masonlar.org da yazılı bak’ deniyor. ”Samanlıkda iğne ara” durumunda bırakılıyorsunuz. Düzeliceğini umut ediyorum.

Popperist- Forum birçok kişinin iletişim kurduğu bir alan. Amacı araç olan, yani iletişim ortamı sağlamak olan bir ortam. Dolayısıyla forumun kendisinden bir şey beklemiyorum. Forum, kendi başına, özel bir hedefe varmak isteyen bir kurum değil.

sahnesarsan- açıkcası forumdan büyük bir beklentim yok, çünki çok iyi tasarlanmış ve konularının uzmanları tarafından kurulmuş ve yönlendirilmiş bir site, bilim , kültür , sanat v.b. konularda yüzlerce başlık var oku oku bitmez , adeta e-library gibi görüyorum siteyi, dolayısıyla belki bizim foruma katacaklarımız olur. Eğer site yönetimi de izin verirse kültürel ve sanatsal konularda daha çok başlık açabilir ve bilgi içerikli konuların daha çok okunmasını sağlayabilirim

Masonluk sizce nedir? Şimdiye kadar bu konuyla ilgili neler öğrendiniz?

Hacamat- Masonluk bitmek bilmez bir puzzledir.
18.yy’ da Avrupa’da kurulduğunu öğrendim.

Popperist- Masonluk hakkında bilgim yok. Masonların kendileri bile kendilerine ortak bir tanımlanabilir yol biçemiyor. Hal böyleyken benim masonluğun ne olduğunu bilmem mümkün değil. Ben, sadece masonluğa kafamda oluşturduğum bir şablonda rol biçiyorum. Gerçekten öyle mi bilemem. Bu, benim masonluğa bakınca gördüğüm belirsizliği çözmek için kendi kendime otomatik olarak oluşturduğum bir şablon. Bilinmeyen her şey için bir rol biçilir. Komplo teorileri de bu şekilde işler. Benim masonluğa biçtiğim rol, inanç bağlamında geleneksel dinlerle tam olarak korelasyon göstermeyen bir tanrıya yakınlıktır. Örneğin bence, kitabına uygun bir mason, herhalde, geleneksel dinlerden tatmin olmamış, tek bir yola saplanmaktan da korkarak, insanlığın tüm inanç ve düşünce birikimini de analiz etmeyi kendine görev biçmiş, ve sonunda elde ettikleriyle hakikati bulacağını veya yaklaşacağını uman biridir. Tarihte çıkmış ve insanları etkilemiş sıradışı din veya düşünce sistemlerinin, hiç nedensiz çıkmadığına, burada da bir ipucu olacağına inanarak bunları gündemine alan, çağdaş pozitivistler gibi, metafizik olan her düşünceyi bir kenara itmeyen biridir. Bu insan, doğaüstü ile doğayı bir arada sentezlemeye çalışıyor. Dolayısıyla, metafizği bir kenara atan, katı pozitivist akademisyenlerden, ve onun tam karşıtı tek bir yolda yürüyen dogmatik bir dinciden ayrılıyor. Aslında hem pozitiviste, hem de dinciye bazı konularda hak veriyor. Ve bu kadim iletişimsizlik içinde bir köprü oluşturuyor. Burada, eğer masonlar gerçekten böyleyse şayet, kaydadeğer bir yol üzerinde yürüdüklerini söyleyebilirim. Bu benim kafamda biçtiğim, “herhalde böyledirler, bu yolda ilerliyorlardır” diye düşündüğüm, masonluğun belirsizliğine karşı kendi çözümüm. Masonluk, bu amaçtan tamamen farklı yollarda da olabilir. Robespierre gibi bir diktatör de aslında bu amaçtaydı fakat sonunda kendi bağnazlığından başka bir şeye ulaşamamıştı. Hatta masonluk, tamamen tırt bile olabilir. Gelenekten kopmuş olabilirler. Çağın paradigmasına yenilmiş, sıradan bir akademisyen tipinde bir yola girmiş olabilirler. Veya, masonluk, hayatlarında hiçbir değişiklik yapmayan bir entelektüel kıraathanesi de olabilir. Olabilir de olabilir. Bilmiyorum. Hatta şunu da söyleyeyim, düşük dereceden olan bir masonun da masonluk tanımını kabul etmiyorum. Belki yukarılarda tamamen farklı şeyler dönüyor olabilir. Masonluk, benim açımdan bir muammadır. Yukarıdaki kendi çözümüm, masonluğa yapıştırılan komplo teorileri arasında herhalde en olumlusu en iyisi oldu. Ama bu iyi komplo teorisine bile doğrudur diyemiyorum. Masonlar, kendilerini açmıyorlar. Açmayınca da iyi veya kötü , üzerlerine yapışacak her tür teoriye kapı aralıyorlar.

sahnesarsan- bir harici olarak tam tanım yapmak bana düşmez , siteden öğrendiklerim ve okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla ; iyi bir dünya inşa etme sürecinde iyi insanları daha iyi hale getirerek ve onlara bu süreçle ilgili bazı sorumluluklar yükleyip , iyi bir dünya inşa etme sürecini sürekliliğin değişkenliğini istikrarlı muhafaza ederek sonsuz hale getirmek, böylece ileriye ve daha da ileriye idesinin sürekliliğini mümkün hale getirmek

Masonluğa kabul edilmek istiyor musunuz? Evet ise neden? Hayır ise neden?

Hacamat- Bakın! ben hayatın içinde var olan birisiyim. Dolayısıyla hep güzellikler olsun isterim ve güzel olan şeyin yanında dururum. Hayatım boyunca hiç bir taraf olmadım ( hatır işleri müstesna ). Taraf olmak insanın kimyasını değiştirdiğini, bozduğuna inanıyorum. İnsanlığın tek bir tarafı olmalı O da insanlık tarafı. Dünya içerisinde nekadar faliyet yapan kurum varsa, hep insandan yana kurulduklarını söyler. Biraz içlerine girdiğinizde farklılıkları fark edersiniz. Masonluk da denilenlere baktığınızda çok müsbet,hatta fazla müsbet. Eğer insan tarafında durup, önce insan diyorlarsa evet . İnsanı unutup farklı şeylere meğil ediyorlarsa Hayır.

Popperist- Hayır. Bilmediğim bir kuruma üye olmam. Neye hizmet ettiğini bilmediğim bir kuruma üye olmam. Belirsizliği ve ketumiyeti kendisine şiar edinmiş bir kurum, olsa olsa merakımı cezbedebilir. Ama merakımla yola çıkmam. Biri çıksa, “evet biz entelektüel kıraathanesiyiz” dese, o zaman üye olmak isterdim. Kültürlü, eğitimli insanların birbirleriyle planlı bir iletişim içine girmek istemeleri tamamen doğal, yararlı ve iyi bir ihtiyaçtır. Ben bu açıklamaya bile razı olurdum. Fakat bu bile söylenmiyor. Hala ketumiyet devam ediyor. Ben, bu ketumiyetten ve esrarengizlikten etkilenecek tipte bir adam değilim. Fakat tam aksine, çoğu insanı da bu esrarengizlik cezbediyor. Daha önce Aytunç Altındal’dan yaptığım alıntıda olduğu gibi, “belki de en büyük sır, aslında ortada hiçbir sırrın olmadığıdır”

sahnesarsan- daha donanımlı ve bu nedenle de toplumuma daha faydalı olmak adına hemen hemen herkesin isteyebileceğini, istemesi gerektiğini düşünüyorum, ancak sanırım sadece istemekle olmuyor, kişinin hayatında belirgin somut ilerlemeler , çalışmalar ve yeniliklerin de bu süreçte etkili olduğunu düşünüyorum

Bu forumu amacına uygun ve yeterli buluyor musunuz? Bir harici olarak daha neler bekliyorsunuz?

Hacamat- 6. soruda yanıtladım sanırım.

Popperist- Forum iletişim ortamı olduğu için, amacı iletişim ortamı sağlamaktır. Server’ları sağlam olduğu sürece forum amacına uygun işler. Bir forumun bundan başka da amacı olamaz. Aksi takdirde üyelere görev verilmesi ve kontrol etmesi vb. lazımdır. Amacı olan bir forumda üyelik kapalı sistemde alınır.

sahnesarsan- bir harici olarak tam tanım yapmak bana düşmez , siteden öğrendiklerim ve okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla ; iyi bir dünya inşa etme sürecinde iyi insanları daha iyi hale getirerek ve onlara bu süreçle ilgili bazı sorumluluklar yükleyip , iyi bir dünya inşa etme sürecini sürekliliğin değişkenliğini istikrarlı muhafaza ederek sonsuz hale getirmek, böylece ileriye ve daha da ileriye idesinin sürekliliğini mümkün hale getirmek

Forumumuz da Mason üyeler de var. Onlarla iletişiminiz veya onların konulara katkıları. paylaştıkları, yazdıkları,…vb. Bütün bunları göz önünde bulundurarak Masonluk hakkında ne düşünüyorsunuz? Masonluk tanımı Masonlar da nasıl tezahür ediyor? Sizce bir çelişki var mı?

Hacamat- Yorum yok.

Popperist- Bu sorulara cevabımı 7. Ve 8. Sorularda verdim. Çelişki de, sorun da orada.

sahnesarsan- açıkcası net bir çelişki görmedim , ama bazen forum da yazdıkları yorumlardan masonlukla ilgili veya herhangi bir konuda, bizlere eğitici bilgiler vermek yerine , bilgi açısından eksik olmanın ne kadar zavallı bir durum olduğunun, bir iki takılma ve kısa cevap ile altı çiziliyor, sanırım bilgisizliğin ne denli yıkıcı ruha ve tahammülsüz kişiliğe dönüşebileceğinin altı çiziliyor.

Bize kullanıcı adlarınızı açabilir misiniz? Neden bu isimleri kullanıyorsunuz?

Hacamat- ”Hacamat” fazla (bozulan) kanı dışarı atar ve bu sayede vücuttaki kan akışını düzenler. Tarafsız bir insanım dolayısıyla fazlalığa odaklanmam kolay oluyor. Bu sebepten nicim Hacamat. Okulda da lakabım Hacamat dı Gülümseme

Popperist-Kullanıcı adım, Karl Popper’dan kaynaklanıyor. Kendisi, özgürlük neferi düşünürlerin sonuncularından biridir. Bilim felsefesine büyük katkılarda bulunmuştur. İnsanların düşünme biçimlerindeki hataları göstermiştir. Yanlışlanamayan her tür teorinin saçma olduğunu ortaya koymuş, aslında en büyük komplo teoristlerine en büyük şamarı indirmiştir. Kendisi, pozitivist değildir. Pozitivizmin katı yollarından nefret eder. Kolektivist değildir. Her tür biçimlendirmeden, bireye yönelik her tür “çağdaşlaştırma-bağnazlaştırma”dan nefret eder. Bence 20.yy’ın tartışmasız en büyük filozofudur.

sahnesarsan-  vakti zamanın da bir gün, tiyatro ile ilgili kuramsal kitaplardan birini okurken William Shakespeare in soyadının türkçe karşılığının sahne sarsan anlamına geldiği ile ilgili gerek etimoljik gerek tarihsel ve gramatik yönden incelenmiş hayli uzun bir akademik çalışma okumuştum , makale yazarı yazısın da, bu tezinin kesin olmadığını fakat kesine çok yakın olduğunu, kendisinin de buna inandığını çeşitli belge ve anlatımlarla ispatlamaya çalışıyordu, doğru yada yanlış enim de hoşua gittiği için yıllardır bu niki kullanırım

Kendinizden biraz bahseder misiniz? Hobileriniz, ilgi alanlarınız, vb.

Hacamat- Herkez ne yapıyorsa onu yapıyorum. Özellikle ”şunu yapıyorum’ diyecek bir şeyim yok. Okuyan birine göre az okurum,TV seyreden birine göre daha az izlerim. Spor yapan birine göre az spor yaparım. Film,müzik vs Sanırım herşeyden var ama az. Ezberlemeyi sevmiyorum,ezbere konuşmayıda sevmiyorum.
Farklı olarak genelde haberlerin sesini tam kısıp izlerim. Gördüğümü yorumlamada yardımcı oluyor.Bu.

Popparist- Yalnız kalmak, okumak, insanların yaptıklarına, düşündüklerine bakmak, spor yapmak, bir de lüks iç mekan dekorasyonları hoşuma gidiyor.

sahnesarsan- tiyatro başta olmak üzere sanatsal tüm kitapları okumaktan keyif alırım, mümkün olduğu kadar tüm tiyatro ve diğer sahne sanatlarını izlerim, kendi projelerimle yoğunlaşırım, yazmakta olduğum iki oyun var onları tamamlamak istiyorum, ayrıca bilim, eğitim ve spor vede sağlıkla ilgili gelişmeleri yakından takip ederim, okulumuzda bir klüp kurduk ana odak noktaları bunlar, umarım kendimizi daha da geliştirme adına iyi işler yaparız. Ayrıca sigara kullanmam içki belki yılda bir iki kez bir kadeh şarap,
ekonomiyi ve buna bağlı iktisadi değişimleri ve gelişimleri yakından takip ederim , birde müzik le uğraşmak gibi hobim var , enstruman çalarım, harmonica ve piano, çok iddialı yemek yaparım ve bir çok yemek kültürünü bilhassa yakından takip ederim, bir diğer hobim doğa ve çevre, en az ayda bir orman gezisi yaparım birde arkadaşımın arazisinde hobi amaçlı organik tarım yaparız

Forumumuz da yönetici yetkileriniz olsa, neleri değiştirir, neleri eklerdiniz?

Hacamat- Sitenin adını değiştirirdim ilk. Aklıma fazla bir şey gelmiyor bu konuda.
Sanırım gerekenleri yapıyorlar, iyi bir kadro var bence.

Popperist- Hiçbir şeyle oynamazdım. Şu andaki yöneticiler, yönetim konusunda beni ikiye katlarlardı. Ben de bir süre bir forumda yönetici olmuştum, ve tamamen salıverdim. Sanırım yöneticilik benim harcım değil.

sahnesarsan- hiç düşünmedim

Sizce Masonlar gerçekten neyi amaçlıyorlar? Kendilerini anlatırken ne kadar samimiler?

Hacamat-  Masonlar özellikle çırak Masonlar dahi Masonluğun neyi amaçladığı noktasında, en ufak fikirleri olduğunu sanmıyorum bence. Filmin sonunda neyi amaçladıkları çıkacak. Bana sorarsanız bekledikleri bir şey var sanki.

Popperist- Tamamen Bil-mi-yo-rum. Bunun hakkında sadece teoriler kurabilirim. 7. Soruda söylediğim gibi;
a. Ya kapsayıcı bir deizm içinde bir birlik oluşturma yolundadırlar. (Bu olumlu humanist çabadır)
b. Ya dışlayıcı bir deizm içinde bir birlik oluşturma yolundadırlar. (Ki bu, klasik anti masonik argümanın ta kendisidir, ve iş satanizme varır)
c. Ya , a veb şıklarındaki amaçlar umurlarında değildir, ve sadece entelektüel kulübü olarak işlev görüyorlardır.
d. Ya da tamamen gelenekten gelen bir kurumdan güç almak için oradadırlar.
Masonların çoğunun c ve d olduğunu tahmin ediyorum. A veya b, bu işin felsefesine giren masonlar için söylenebilir. Onlardan birine de rastladığımı gösteren bir işaret hiç göremedim.

sahnesarsan- gerçekten neyi amaçlıyor diye sorulunca, sanki yazılanların dışında da bir şey amaçlıyorlarmış gibi algılanıyor , ama anladığım kadarıyla iyi bir dünya inşa edilmek isteniliyor, bunun dışında başka amaçları varsa onu ben bilemem , algılayamam da

Öğrendiğiniz bilgiler ışığında, kendinizi potansiyel bir Mason olarak görüyor musunuz?

Hacamat- Ben site içerisinde belirttim ”ben potansiyel bir Musonum” Gülümseme Şaka bir yana dediğim gibi ben hiç bir taraf olamıyorum. Dediğim gibi Masonluk eğer insandan yanaysa, potansiyeli bırak zaten Masonmuşum geniş açıdan.

Popperist- Ben kendi kendimin, kendi aklımın masonuyum.

sahnesarsan- öğrendiklerimle daha yolun başında olduğumu düşünüyorum , ancak sadece mason olmak için daha çok öğrenmek ve daha disiplinli olmak veya daha çok çalışmak , akademik kariyer yapmak , geniş kitleler tarafından kabül görmüş sanatsal yaratılara imza atmak v.b. bir çok olay gerçekleştirmez diye düşünüyorum, insanın bu saydıklarımı yaptıktan sonra veya bu süreçte zaten belirli bir noktaya doğalında geleceğine inanmaktayım , masonluğun ise bu nokta da ki iyi insanı daha iyi insan yapacağına inanmaktayım

Masonluğu biraz incelemiş, en azından bu siteye üye olacak kadar onunla ilgili kişiler olarak. günlük hayatınız da Masonluğun izlerine rastlıyor musunuz? Yani , bir logo, bir bina, bir yayın, bir haber…vb. Masonluğun izlerini nereler de görüyorsunuz?

Hacamat- Dediğim gibi, Hayatı bir bütün olarak değerlendirdiğimde, bu hayatta Masonlar önemli bir yer teşkil ediyor. Dolayısıyla izlerini görmek mümkün.

Popperist- Hmm. Abd 1 doları. Fransız evrensel haklar bildirisi parşömeni. Frig başlığı vb. olan zaten herkesin bildiği şeyler.

sahnesarsan- açıkcası çok dikkat etmiyorum sokakta yürürken, ancak bilinçli olarak bazı yapıları veya merkezleri gezerken uzun uzun incelerim

Onu anlamaya ve tanımaya çıktığımız bu yol da ( bunu bu forumun üyesi olduğuz için soruyorum) kendinizi Masonluğa karşı nere de görüyorsunuz? Karşısında? Yanın da? Tarafsız? Ön yargılarınız var mı?

Hacamat- Ben arkasında görüyorum kendimi. İnsanlığa yapacağı güzellikler noktasında hertürlü arkalarındayım. İnsanlığa yapıcakları kötülükler noktasında her türlü karşılarındayım. Dediğim gibi Hacamat taraf tutmaz, dikkat edin taraflı insanlarda ”ön yargı” olur.

Popperist- Tarafsız olduğumu düşünüyorum. Masonluk deyince de şudur diye gösterbileceğim bir nesne yok. Öyle masonlar var ki, günahım kadar sevmiyorum. O adamdan humanist olacaksa ben tanrı olurum diyorum. Masonluğu böyle insanlar temsil ediyorsa kesinlikle onun karşısındayım. Ama öyleleri de olabilir ki düşüncem tamamen değişebilir. Ben bunun bir kurum sorunu olduğunu değil, insan sorunu olduğunu düşünüyorum.

sahnesarsan- her zaman paralelinde görüyorum, bir gün mason olup olmamam önemli değil, ben doğuştan bir şeyler yapmak için dünyaya geldiğine inananlardanım ve bu uğurda ölene kadar elimden geldiğince elimden geleni yapmaya çalışacağım

Ben sormamış olsam da, iletmek istediğiniz bir mesaj, anlatmak istediğiniz bir konu var mı?

Hacamat-

Teşşekkür ederim. Herşey güzel olsun.
Karanlıktan aydınlığa bizi bilim taşımaz, sadece hayatımızı kolaylaştırır. Bizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak şey güzelliklerdir.

 

Popperist-

Size teşekkür ediyorum.

 

sahnesarsan- çok teşekkür ederim

Bana zaman ayırdığınız için ben her birininize ayrı ayrı teşekkür ederim.

Bu hafta ki roportajım da bura da bitiyor, bir sonraki roportajım da buluşmak üzere mutlu kalın.

Saygılarımla.

 


MYSTICPROVOCATEUR ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Sayın üyeler , değerli ziyaretçilerimiz,
Bu hafta sayın MYSTICPROVOCATEUR  roportajı ile karşınızdayım. Benim için bu roportajın bir özelliği var; şimdiye kadar gerçekleştirdiğim bütün roportajlardan keyif aldım ve yapmış olmakdan büyük bir mutluluk ve onur duydum. Fakat bu roportajı farklı kılan şu oldu; ben çok mutlu geçen bir akşamın sonun da eve gelip bilgisayarımı açtığım da sevgili MYTICPROVACETEUR’un yanıtlarını okudum. Siz de okuyacaksınız , çok samimi ve içten verilmiş cevaplar hepside…Fakaat roportaj öyle güzel bitiyor  ki ( benim için tabi)… İşte bu roportajı benim için farklı kılan da bu… Acele yook! Okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Buyurun karşınız da sayın MYSTICPROVOCATEUR.

enelsır-Eğitiminiz nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Üniversite

enelsır-Mesleğiniz nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Meslek olarak Dilbilimciyim ancak Uluslarası bir bir kargo firmasında çalışıyorum.

enelsır-Kullanıcı adı olarak kullandığınız isim… Osho’ dan bir esinlenme gibi duruyor. Açıklar mısınız?

MYSTICPROVOCATEUR-Doğru…Çok uzun zamandan beri (hatta kendimi bildim bileli) mistik felsefeye ilgi duyuyorum.Aslında Masonluğa ilgimde bu sebep yüzündendi.Neden okadar mistik varken Osho diye sorarsanız;Mistik felsefeler aynı köktendir ,aynı şeyi anlatmaya çalışırlar ancak bazen farklı şekilde tezahür ederler.Bunun sebebi sembolizma kullanımıdır.Örnek olarak bir Budist mistik hayatı boyunca inzivaya çekilerek belirli bir disiplin içerisinde belli bir takım hedeflere ulaşmaya çalışır.Bu tarz anlayış Budistlerdeki kadar uç noktada olmasada bizim tasavvuf dada vardır.Benim  spirituel veva mistik felsefeye bakış açım Osho ile  örtüstüğünden dolayı seçtiğim bir nick name dir.Yani derinleştirmeden kısaca özetlersek bir amaca ulaşmak için her şeyden kaçıp inzivaya çekilip ibadetle vakit öldürmek yerine dünyevi her olayın içerisinde olup bu olayların,sınavların anlamlarını çözmek veya özümsemek hatta mümkün olursa manipule dahi edebilmek üzerine kurulu bir felsefe dir bu.Böylesi bir bakış açısı spiritüel anlamda bazen –yapılabilecek olası hatalar sebebi ile- kötü karmaya sebebiyet verse bile hatalardan alınan dersler eşittir  bilgi tatbiki  ki oda eşittir hızlı tekamül şeklinde formule edilebilir.Zaten ruh varlığının da tek amacı budur.

enelsır-Masonluk ilk nerede karşınıza çıktı?

MYSTICPROVOCATEUR-Aslında karşıma çıkmadı.Zaten hep oradaydı.Yetiştiğim aile entelektüel olarak belirli bir seviyede olduğundan yanliş yollara sapmam pek mümkün olmadı.Tabii bu cümleden Pakistan lı veya İranlı bir ailede yetişseydim odama kapanıp MC Donalds ı nasıl havaya uçaracağının planlarını yapan fanatik bir tip olurdum anlamı çıkmasın.

Not: Cevapları bazen sulandırabilen tarzımdan dolayı okuyucular lütfen kusuruma bakmasın Gülümseme

enelsır-Ne zaman incelemeye başladınız?

mYSTICPROVOCATEUR-Yapım gereği bir yere gitmeden veya bir şeye başlamadan önce detaylı inceleme hatta o konuya ilişkin dosya oluşturma gibi garip bir takıntım vardır.Zaten asgari müşterekte  belli bir takım fikirlerim olan bu dernekten teklif geldiğinde hiç düşünmeden kabul ettim.Zaten teklif gelmeseydi de muhtemelen ben kapıyı çalardım GülümsemeSonuç olarak teklif geldikten bende kabul ettikten sonra bu tekinsiz adamlar! beni araştırırlarken başladım bende detaylı olarak onları araştırmaya.

enelsır-Bir Mason’un olmazsa olmaz denebilecek en büyük özelliği nedir? Ne olmalıdır?

MYSTICPROVOCATEUR-Tabiî ki  keskin ve güçlü bir vicdan duygusu. Vicdan sesini dinleyip dediklerini uygulayabilen hayatı hatasız tamamlar.Tabii bu o kadar kolay değildir.İçgüdülere güvenerek mayın tarlasında yürümekten pek de farklı değildir.

enelsır-İlk teklif geldiği günü ve o gün hissettiklerinizi bize anlatır mısınız?

MYSTICPROVOCATEUR-Oh be dedim sonunda bende dünyayı yöneten kadronun içinde olabileceğim Gülümseme
Şaka bir yana tabiî ki çok mutlu oldum ancak teklif gelmesi demek giriş bileti cepte anlamına gelmediği için bilet elime ulaşana kadar geçen süre stresli oldu.Neyse ki çok uzamadı.

enelsır-Masonluğun temeli ritüeller midir?

MYSTICPROVOCETAUR-Ritüeller çok önemli olsalar da bence Masonluğun temeli insan dır. Tabii erkek olanı Gülümseme Ritüelleri temel olarak nitelemek pek mümkün değil çünkü Masonluğun yazılı olan kadar yazılı olmayan kuralları da vardır.Öğretiyi doğru şekilde idrak edebilecek ve yorumlayabilecek ve de tatbik edecek haricilerin bulunup öğretiye (ritüeller) dahil edilebilmesidir.

enelsır-Masonluktaki kardeşlik ilişkileri sizce nasıl yürüyor? Bu durum iyi, güzel ve yeterli mi? Değilse nasıl olmalı?

MYSTICPROVOCATEUR-Bu sizin gerçekten doğru kişi olup olmadığınızla son derece bağlantılı bir cevaba sahip olacak bir soru.Şöyle ki ; girdikten sonra içeride bir müddet izlenirsiniz.Doğru kişi iseniz bundan sonraki hayatınız gerçekten muhteşem geçecek demektir.Övünmek gibi algılanmasın ancak kendimden örnek vereceğim çünkü röportaj benimle yapılıyor sonuçta.Şahsen harici hayatımda belli bir sosyal çevresi olan ancak bunu bilinçli olarak minimal düzeyde tutan birisiydim.Ancak içeri girdikten kısa bir müddet sonra öyle bir çevrem oluştu ki şaşırdım.Sadece forumumuzdan örneklemek gerekirse harici iken üye olduğum masonlar.org da bazıları 1 defa dahi yüz yüze görüşmediğim kardeşlerim olmasına rağmen saki çocukluk arkadaşıymışız gibi sıkı ve sağlam ilişkilerim olan kardeşlere sahibim.Bu yaşamadan kolaylıkla algılanabilecek bir şey değil.Tabii sayıları az olmakla birlikte bu güzelliği tadamayan kardeşlerde yok değil.Ama bu kişinin kendisi ile ilgili bir olay.

enelsır-Masonluğa kabul edilmiş fakat bunu hak etmediğine inandığınız biri oldu mu ?

MYSTICPROVOCATEUR-Teklif süreci doğru işlerse bu soruya çok zor evet yanıtı verilebilinir ancak içinde insan faktörü olan her şeyde hata payı olabilmekte. Cevabım evet ancak neyse ki istisna sayılabilecek orandadır bu.

enelsır- Locanızda herhangi bir göreve seçildiğiniz oldu mu? Bu size ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

MYSTICPROVOCETEUR-Üstad olur olmaz ilk seçimde bir loca görevine layık görüldüm. Kazandırdığı manevi olarak bakılırsa ritüele daha fazla dikkat edebilmek ve hakim olabilmek,maddi olarak ise çok iyi maaş bağlıyorlar. Gülümseme Buda şakaydı tabii… Maddi yönü görev aldığınızda masonik kariyer yapabilme olanağınız doğar. Üstadı Muhterem,Pek Muhterem v.s. gibi.Kaybettirdiği bir şey yok belki zaman açısından biraz sıkıntı yaratabilmekte.

enelsır-Masonluk , ülküsü göz önünde bulundurulduğunda , bunu gerçekleştirmek adına ne kadar başarılı? Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

MYSTICPROVOCATEUR-Burada başarılı olabilecek olan Masonluk ülküsü değil Masonların kendileridir.Masonluk sonuçta ezoterik -kapalı -bir öğreti yani 2+ 2= 4 değil.Bilmeceyi çözebilen hem kendi adına hem insanlık adına başarılı olur.Çözemeyen ancak çözmeye uğraşan hedefe yaklaştığı veya çaba sarfettiği için başarılıdır.Bilenler vardır belki çaba ve cehit yasası diye bir yasa vardır.Daha önce verdiğim örnek gibi bir yere kapanıp etliye sütlüye karışmamaktansa bir şeylere kafayı yormak zorunda kalmak insana ve insanlığa çok şey katar.

enelsır-Masonluktaki yüksek dereceler zorunlu mu ya da yararlı mı? Yüksek derecelerde çalışarak neler kazandınız? Artan yükümlülükleriniz oldu mu?

MYTICPROVOCATEUR-Zorunluluk yoktur. Tercih meselesidir. Zamandan yana problem yoksa bence katılmak gereklidir. Yararlımıdır? Ziyadesi ile… Yüksek dereceler mevzuya daha derinlemesine girer. Artan yükümlülükler tabiî ki olur.Daha fazla zaman ayırmak en önemlisidir.Burada kastettiğim orada geçen zaman değil oranın gereklerini layıkı ile yerine getirebilmek için dışarıda çalışılması gereken zamandır.

enelsır-Masonluğa kabul edilmenin size kattığı en önemli şey nedir?

MYSTICPROVOCATEUR-Girmezden öncede ezoterik terminoloji üzerinde çalıştığım için bilgilerimin bir nevi sağlaması oldu.Üzerine kattıklarım oldu.Ama bence en önemlisi sevgi oldu.Kardeşin kardeşe gösterdiği sevgi ve saygı.Bu her düzeyde insana gösterilebilecek olgunluğa ulaştığında ki bu yazıldığı kadar kolay değildir , İnsan oldunuz demektir.Şu anda sadece şekil olarak insanız bu kavramın içi tam manası ile dolmuş değil.

enelsır-Yaşayan bütün insanların Mason olduğunu hayal edin. Nasıl bir dünya da yaşıyor olurduk?

MYSTICPROVOCATEUR-Yakasına rozet taktığı için sakallı bir tip tarafından öldürülme veya hakarete uğrama riski olmayan bir dünya güzel olurdu tabii Gülümseme Bir önceki soruda yazdığım gibi sevgi dolu bir dünya nasıl olursa öyle olurdu. Tekamül hızlanırdı.Ama bu şeklen mümkün değildir.Masonlar bile Mason olmaya çalışırlar ve olamazlar eğer olunabilirse zaten masonluk diye bir müesseseye de gerek kalmaz.

enelsır-” İyi bir insanı , daha iyi bir insan yapmak”… Biz bundan Masonluğun kötü insanları iyileştirmek, hatta daha da iyileştirmek için uğraşmadığını, bununla vakit kaybetmek istemediğini mi anlamalıyız?

MYSTICPROVOCATEUR-Buna politik bir cevap vermeyeceğim.Evet öyle anlamalısınız.Masonluk kurum olarak bir rehabilitasyon yada yardım kuruluşu değildir.Kötü olduğunu bir anda kafasına çakan bir şimşek ile fark eden bir insan varsa ki olduğunu zannetmiyorum gideyim masonların kapısını çalayım da beni bir adam etsinler demeyecektir.Masonlarda oturup kötülük avına çıkmayacaklardır.Kötü olanı islah edecek kurum masonluk değil hapisanedir.

enelsır-Biz hariciler dışarıdan bakarken ,Masonluğu içine girilmesi çok güç, sadece belli bir zümrenin girebileceği bir kurum olarak algılıyoruz. Bize şimdiye kadar gördüğünüz , en alt ve en üst seviyedeki Mason örneğini anlatır mısınız? Bunu ,sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim vb…açılardan soruyorum.

MYSTICPROVOCATEUR-Doğru bir algı ancak insani meziyet açısından bakıldığında doğru…Galiba Mahsun Kırmızıgül ün bir şarkısında vardı.Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok,ne elbiseler gördüm içerisinde insan yok :)Masonluk üzerinde elbise olmayan insanı bulup takım elbise giydirme kurumudur diyebiliriz Gülümseme Belki garip gelecektir ancak arabeski de klasik müzik kadar severim.Her şeyden tad almasını bilmek ruhu yüceltir.

enelsır- Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

MYSTICPROVOCATEUR-Var… Fenerbahçe nin şampiyon olmasını istemiyorum Gülümseme Gördüğünüz gibi ona lolo buna lolo ama günün sonunda bir arpa boyu yol gidememişim Gülümseme Herkese sevgiler…

İşte değerli okuyucular size başta bahsettiğim hoşluk tam bura da karşıma çıktı. Ben az önce okuduğunuz satırları ilk okuduğum da, bir dostumun evinden  Fenerbahçenin şampiyonluğunu ilan ettiği maçı seyretmiş ve henüz dönmüştüm. Zaten mutlu geçen bir geceyi bu hoş tesadüfle daha da güzelleştirdiği, ve ayrıca benimle bu roportajı yapmayı kabul ettiği için sevgili MYSTICPROVOCATEUR’ a bir kez daha teşekkür eder, hoş görüsüne sığınarak şöyle bitirmek isterim: KANARYAM ŞAMPİYOOOOOON! OLEYYY!

Bir sonraki roportajım da buluşmak üzre mutlu kalın.


ADAM ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz, 
    
   Her topluluğun kendi içinden, kültürleri ve  eğilimleri doğrultusunda  bir  ” yıldız” çıkarması kaçınılmazdır. Masonluğu anlamak ve öğrenmek için bu siteye üye olmuş bizlerin de , bizimle paylaştıkları , onun sayesinde öğrendiklerimiz göz önünde bulundurulduğunda, kendi içimizden çıkardığımız en parlak yıldızlardan biri şüphesiz sayın ADAM dır. Kendisine teklifimi kabul ettiği ve sorularıma samimiyetle yanıt verdiği için teşekkürü bir borç sayarım…Buyurun! Karşınızda yıldızımız ADAM.

  enelsır– Öncelikle forum da kullandığınız adınızla başlayalım isterseniz. Neden ADAM?

  ADAM– Bu sorunun yanıtını sanırım foruma ilk üye olduğum da vermiştim. Ama bir kez daha söylemenin zararı olmaz: Piyasa da bir zamanlar ”ADAM OLMAK” diye bir kitap vardı; Türkiye’deki tanınmış masonlardan Murat Özgen Ayfer’in yapıtı. ”ADAM”  terimini ilginç bir yöntemle incelemişti. O kitaptan bazı alıntılar yapmış, sonra forumda özetini de vermiştim. İşte ora da geçen  ” adam” betimlemesi beni pek etkilemiş olduğu için onu seçtim ama ille de büyük harflerle ADAM biçiminde yazılmak üzere. İsterseniz buna bir özenti diyelim.

  enelsır– Eğitiminiz nedir?

  ADAM– Mühendislik eğitimi gördüm. İki ayrı fakülte bitirdim ama öncekinden diploma alamadım. Onun da ilginç bir hikayesi var. Zaten bu yüzden ikinciye geçtim ve MS de yaptım. Sonra belli bir branşta uzmanlaşma yolunu tuttum ve yurt dışında doktora yaptım.

  enelsır– Mesleğiniz nedir?

  ADAM– İşte bu yanıtlaması  biraz zor bir soru… Sıradan sorulduğun da ” mühendis” deyip geçebilim. Ancak ne gibi mühendislikler yaptığım, ne gibi branşlarda ne işler de çalışmış olduğum pek bir karmaşıktır. Bir odal da , o yürümeyince bir başkasında. Aslında keşke bir ünüversite de öğretim üyesi olabilseydim. Zaten doktora da o yüzden devreye girmişti ama sonradan para kazanmak da gerektiği için yürümedi.

  enelsır– Halen aktif olarak yapıyor musunuz?

  ADAM– Hayır. Artık tam emekliyim.

  enelsır– Masonluk’ a bu ilginizin nedeni nedir?

  ADAM– İlgiye değer hatta ilgi gösterilmesi gereken bir konu da ondan… Aslında benim ilgi alanım, eğitim gereği mesleki uygulamalarımı bir kenara bırakırsak, tarih, edebiyat, genel de sosyal bilimler ve felsefe üzerinedir. Özellikle tarih ve edebiyatla ilgilenişim de sıkı bir eğitime dayanır ama ötekilerin gerekçesi sanırım hep teknik ve bilimden uzaklaşıp biraz da insana yönelme gereksinmesiduymuş olmamdır.Masonluk da işte bunların arasında devreye girer. Bu forum masonlar sitesi olduğu için öncelikle üzerinde yoğunlaşıyorum ama sitenin başka alanlarında da yazdıklarım oldu.

  enelsır– Ailenizde Mason var mı?

  ADAM– Aile deyince bunu geçmişe yönelik almak gerekir değil mi?… Baba ailem de mason yok bildiğimce. Ancak anne ailem de vardı.

  enelsır– Tanıdığınız bir Mason var mı?

  ADAM– Hiçolmaz mı? Bir değil çok olduğunu bile söyleyebilirim.

  enelsır– Bu kadar bilgiye ulaşmak sanırım epeyi bir zamanınızı almıştır. Ne zamandır Masonluk hakkında araştırma yapıyorsunuz?

  ADAM– Masonluğu diyer tüm araştırma ve çalışmalarımdan kopararak alırsak, sanırım 1958 ya da 1959 yılından bu yana… O tarihinde ilginçbir öyküsü vardır. İsterseniz anlatırım. Ancak o henüz bir çocukluk dönemi olarak da nitelenebilir. Sonra üniversite dönemi giriyor ve bu arada yoğun olarak tiyatro çalışmalım da var. Dolayısıyla assıl asıl araştırmaya başladığım tarihin 1969 sonrası olduğunu söyleyebilirim. Bir diğer deyişle üniversiteden ayrıldıktan ve profesyonel yaşama atıldıktan sonra.

  enelsır–  O ilginç dediğiniz öyküyü bizimle paylaşır mısınız?

  ADAM– Bu biraz uzun bir anlatım gerektirir. Bir de dinleyenin Ankara’ nın eski durumunu bilmesini gerektirir.
                 O yıllar da Ankara’da akşamları ” piyasa” alanı , Kızılay ile Sıhhiye arasıydı. Atatürk Bulvarı’nın karşılıklı ikikaldırımında piyasa yapılırdı ama bir yanında daha çok gençler, öteki yanında daha çok büyükler… Tuna Caddesi’nin bitiminde solda İş Bankası, ötekinde mağaza gibi bir görünümü olan ama perdeleri kapalı bir lokal… Okaldırım da akşamları kimi melon kimi silindir şapkalı, kapkara ve şık giyimli, bir elinde genellikle aksesuar olarakbaston ya da şemsiye taşıyan beyler gidip gelir,birbirlerine şapka çıkararak selam verir, kimisi ara sıra o lokale girer çıkardı.

  İş Bankası’nın müdürü Rıza Amca’nın evi bankanın üzerindeydi, iki pekin köpeği vardı; erkek olanın adı Tarçın, dişi olanın Biber. Babamın dayısının Zafer Meydanı’nın alt köşesinde işlettiği bir butik otel vardı: Gül Palas. Onun av köpekleri vardı Puanter ama bir de Pekin; adı Cin. Ben Cin’i alır ara sıra Rıza Amcaya giderdim, köpekler oynaşsın diye.Bunun da bir gerekçesi vardı ama o ayrıntıya girmeyelim. Özeti şu ki, Rıza AMca ile iyi tanışırdıki

  Akşamları o karşı kaldırımdaki üst düzey izlenimi veren beyler hayli dikkatimi çekmişti. Bir gün Rıza Amca’ya sordum onları gösterip ” Bu adamlar kim Rıza Amca .?”
Rıza Amca sorumu boş geçirmeyip şöyle demişti:
” Onlar mı?… Onlar mason.”
”Mason ne demek Rıza Amca?”
”Onu şimdi ben sana ne kadar anlatsan olmaz. Büyüyünceöğrenirsin.”
”Fakat çok hürmete şayan kişiler gibi.”
”Evet öyledirler. Cemiyeimizin en müstesna kimseleridir.”

Ben de ” Demek onlar gibi olmalı ” diye düşünmüştüm.
Elbette Masonluk öyle giyim kuşamla, bulvar piyasasında boy göstermekle olmaz. Üstelik Rıza Amca’nın onlar için söylediğine denli doğru, orası da kuşkulu. Çünkü ben orasını bir Mason lokali sanmıştım ama çok sonra öğrendiğime göre değilmiş.

  enelsır– Bu konuya bu kadar hakim bir harici olarak, Msonluk sizce nedir?

  ADAM– Bu konu üzerinde forum da sanırım çokça yazdım. Burada özet bir yanıt vereyim: İyi ve güzel birşeydir.

  enelsır– Bazı konularda yazarken forum kuralları uyarınca bir oto sansür uyguladığınızı görüyoruz, bizimle paylaştıklarınızdan daha fazlasını bildiğiniz sonucuna varabilir miyiz?

  ADAM– Elbette… Ancak bu oto sansür dediğiniz , çoğunlukla forum kurallarından ileri geliyor. Kuşkusuz akla yatkın bir gerekçeye dayanarak bu forumda paylaşılması uygun görülmemiş konular var. Örneği localar da uygulanan ritüellerin ayrıntılarına girilmesi yasak. Bu gibi kurallar beni de biraz kısıtlıyor amaçaresiz. Ancak bu kısıtlama elbette tüm forum üyeleri için geçerli.

  enelsır– Bir harici olarak bu kadar detaylı bilgiye ulaşmak nasıl mümkün oldu?

  ADAM– Çok kitap okudum. Üstelik okuduklarımdan notlar çıkardım ve bunları sistematik bir şekilde biriktirdim. Neyazık ki bu işlerin çoğunluğu şu bilgisayar olanaklarının böylesine gelişmesinden önceydi. Doğal olarak bu birikimin en azından bir bölümünü elektronik ortama aktarmak da hayli zamanımı aldı. Ardından bir de internet çıktı ki , o bambaşka bir derya. Öğrencilik yıllarım da şunu denemişve çok yararını görmütüm: Ders çalışırken okuyarak değil, okuduğunu yazarak çalış; o zaman öğrenirsin. Eh, ben de yaza yaza neredeyse yazdıklarımı ezberlemişgibi oldum. Ancak bimediklerim hep bildiklerimden çoktur.

  enelsır– Forumumuzda zincirin diğer halkaları diye bahsi geçen ( Lions, Rotary, vb.) başka kuruluşlardan herhangi birine üye misiniz?

  ADAM– Hayır. O tür kuruluşlardan hiçbirinin üyesi değilim. Ancak istek üzerine o derneklerin bazılarında zaman zaman konuşma yaptım.

  enelsır– Forum da aktif olduğunuz süre göz önüne alındığında neredeyse bir forum yöneticisinden bile fazla zaman ayırdığınız görülüyor. Bunun sebebi nedir?

  ADAM–  İki nedeni var.B irncisi hoşuma gidiyor; emekliolunca bir tür hobi oldu bu forum benim için. İkincisi de bildiklerini paylaşmazsan değeri olmaz; ;üstelik bilgi paylaşımı hem ortak yarar sağlar hem bunu yapana mutluluk verir.

  enelsır– Üyesi olduğumuz bu site ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

  ADAM– Ohooo… Çok şey düşünürüm. Her ne kadar masonluk açısından benim görebildiğim kadarıyla en güzel site ise de bana göre çok daha güzelleştirilebilir. Bu bağlamda önerilerde de bulınabilirim ama korkarım bu yönetimin pek işine gelmez.

  enelsır– Bunu biraz açar mısınız?

  ADAM– Bunu burada açıkça belirtmenin uygun olmayacağı görüşündeyim. Eğer forum yönetimi isterse , onlara özel olarak aktarabilirim. Üstelik açıkça belitmek bazı forumüyelerini de rahatsız edebilir; örneğin ” güncel” ve ” benim şiirlerim” gibi bazı bölümlerin kaldırılması gibi.

  enelsır– İletilerinizde ( özellikle edebiyat bölümünde yayınladıklarınızda) sembolik bir anlatım görüyoruz. Bu ,masonluk hakkında bu kadar kafa yormuş biri olarak , otomatik gelişmiş bir özellik mi, yoksa blinçli olarak mı böyle bir anlatım yolu seçiyorsunuz?

  ADAM– O dediğiniz sadece bir çalışma için geçerli aslında. Alegori çok güzel bir anlatım tarzıdır. Zamana ve kültüre bağlı kalmaz. O nedenle sadece forum için yaptığım bir çalışmayı alegoriler üzerine kurdum. Ancak diğer çalışmalarımın hepsi öyle değil.

  enelsır– Kendinizi ideal mason adayı olarak görüyor musunuz?

  ADAM– Yok öyle bir şey…

  enelsır– Nasıl yani? İdeal mason adayı diye mi bir şey yok?

  ADAM– İdeal mason adayı diye bir şe olamaz bence…Belirli ve gerekli nitelikleri bulunan bir kişi ister de masonluğa girebilecek olursa , bundan sonra ideal bir mason olma yolunda ilerleyebilir.Bunun dışında ideal mason adayı ancak o belir ve gerekli nitelikleri taşıyan kişidir. Üstelik bir çok kişi aynı an da masonluğa alındığından , bunların arasında ” şu ideal”, ” şu değil” diye bir ayırım da yapılamaz. Önceleri kim bilir, kimilerinin ” bu çocuk çok iyi mason olur.” diye düşündüğü bir aday aslında hiçişe yaramaz ve boşuna yer dolduran bir mason olmaya dönüşür, öte yandan pek umut vermeyez gibi görünen bir mason adayı ileride kendi kendisini çok iyi eğterek yetiştirip ilerleyebilir.

  enelsır– Mason olmak istediniz mi?

  ADAM– Bu bireysel ve pek özel bir soru. Yanıtlamasam hoş görürsünüz umarım.

  enelsır– Size bu yön de bir davet geldi mi? Geldiyse olaylar nasıl gelişti?

  ADAM– Bu soru da öncekinin devamı oldu. Şu klasikleşmiş yanıtı vereyim: Yorum yok.

  enelsır– Kendinizi masonluğa uygun biri olarak görüyor musunuz?

  ADAM– Böyle bir değerlendirmeyi ben yapamam ki…

  enelsır– Bir harici olarak ”gönlünde mason olmak” deyişinden ne anlıyorsunuz?

  ADAM– Bu kimilerinin forum da kullanmı olduğu bir deyim… Ben ise ” önlüsüz mason olmak” terimini yeğliyorum. Kimileri bir masonun taşıması gereken nitelikleri taşır ya da bunları edinmek ve bir masonun toplum içindeki görevlerini yerine getiemek bakımından da bir çaba gösterir. Bunun için mason olmak gerekmiyor.

  enelsır– Bu konuya bu kadar hakim bir harici olarak , masonluğu anlamak ve belki mason olmayı uman haricilere öğüt vermeniz istense bu ne olurdu?

  ADAM– Öğüt gençleri rahatsız eder. Öneri diyelim, daha iyi. İ leride mason olmayı uman ya da bu bağlamda bir girişimde bulunmayı öngören bir harici bence masonluğu bir güzel inceleyip öğrenmeli. Bunun için kitaplar var , internet var , hele bu sitenin üyeleri açısından çok geniş olanaklar var…. Üstelik hem masonluktan yana hemde masonluk karşıtı yayınları incelemeli. Bu kurumakarşı kendi öz yargısını oluşturmalı. Kendisinin bireysel nitelikleri bakımından masonluğa tam elverişli olup olmadığına pek de fazla önem vermemeli; buna geek yok. Çünkü öyle yaoarsa , bu kez masonluğa girdikten sonra düş kırıklığına uğrayabilir.
Ancak mason olunca mutlaka ilgili kurumun yükümlülüklerini yerine getirebilecek durum da olmalı. Yani toplantılara düzenli katılma ve ödentileri rahatça karşılayabilme olanağı. Bunlar olmayınca aktif masonluk yapılamaz.
Masonluktan belirli bir şey beklenmemeli; orada varsa o zaten kendisine gelecektir ama masonluğa ne gibi katkı da bulunacağını, orada neler yapabileceğini düşünmeli.Çünkü masonluk bir paylaşım ortamıdır; öyle ” Rab bene , hep bana” olmaz. Ancak bundan sonra böyle bir işe girişmeye gönüllü ise masonluğa girmeye karar vermeli.

  enelsır– Son olarak eklemek veya forum üyelerine iletmek istediğiniz bir konu var mı?

  ADAM– B u forum da çok güzel yazılar ve çalışmalar yayınlanıyor. Ancak forum üyeleri sadece yararlanmakla yetinmemeli. Anlatımları güçlü olmasa ve yazamasalar, kendi yazdıklarını beyenmeseler, bir dünya dil bilgisi hatası yapsalar bile, mutlaka katkıda bulunmalılar. Bu bağlamda ben forum üyelerinden çoğunu ne yazık ki eleştiriyorum. Katkıda bulunanlar pek az geliyor bana . Öte yandan bireysel çekişme ve atışmalara kesinlikle son verilmeli. Bir eleştiri olacaksa , bu kişinin kendisi değil, görüş ve düşünceleri ya da yazdıkları olmalı. Her konunun bir başlığı var… O başlığa sadık kalınmalı.

  enelsır– Sayın ADAM bu roportajı benimle yapmayı kabul ettiğiniz ve bana zaman ayırıp sorularımı yanıtladığınız için size çok teşekkür ederim.

  ADAM– Bir katkımolduysa mutlu olurum.Ben teşekkür ederim.

    Sayın forum üyeleri ve ziyaretçilerimiz , umarım zevk alarak okuduğunuz yararlı bir roportaj gerçekleştirebilmişimdir. Bir sonraki roportajımda buluşmak üzere. Mutlu kalın.


THOTH ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

 Bu haftaki roportaj konuğumun çok ilginç bir yönü var . Hem Masonluğa yeni kabul edilmiş, hem de henüz bir harici iken de forumumuzun bir üyesi olduğu için siz değerli üyeler tarafından kendisin de oluşan farklılık (eğer varsa) daha iyi gözlemlenebilir.
 Çok güzel bir roportaj oldu… Buyurun karşınız da Thoth.

enelsır-Eğitiminiz nedir?

Thoth-Üniversiteyi, Sinema Tv bölümünde okurken, maddi sebeplerden dolayı 3. sınıfta bırakmak zorunda kaldım..Lise mezunuyum..Sanırım bu verdiğim cevap şu ana kadar birçok kereler forumda gündeme gelmiş olan maddiyat ve eğitim konuları için değişik bir emsal teşkil edecektir.

enelsır-Mesleğiniz nedir?

Thoth-Reklam sektöründe Art Director olarak çalışıyorum.

enelsır-Masonluk’la ilk tanışmanız nasıl oldu?

Thoth-Lise yıllarımda felsefe ve tarih konularında yaptığım araştırmalarım sonucunda ailemde yer alan büyüklerime sorduğum sorular ve aldığım cevaplar sonrasında ilgilenmeye başladığımı söyleyebilirim.

enelsır-Kaçıncı derece Masonsunuz?

Thoth-Çırak derecesinde çalışmaktayım.

enelsır-” Bir kişinin Masonluğa girerken ondan ne alabilirimi değil, ona ne katabilirimi düşünmesi gerekir” . Bu önermeye göre siz Masonluğa nekattığınızı veya ne katabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Thoth-Masonluk “tek insan” ile “bütün” ü emsalsiz bir biçimde biraraya getirmiştir.Bütün, parçalarından herhangi birisinde, ve parçaların her biri de bütünde kendilerini görebilmelidirler. Bu bağlamda her durumda Masonluğa yakışır şekilde örnek davranışlar sergilemek bence bir Masonun Masonluğa kattığı önemli unsurların başında gelir.

enelsır– Masonluk kendi dışındaki dünyayı ” harici alem” olarak tanımlıyor. Bize Masonik alemi anlatır mısınız?

Thoth-Çok farklı hayat şartlarına, yaşlara ve hayat görüşlerine sahip insanlar bir araya gelip fikir alışverişinde bulunurlar.Burada söz hakkı kutsaldır.Fikir alışverişi eşine zor rastlanır bir rahatlık, samimiyet,hürriyet ve hoşgörü içerisinde gerçekleşir. Bu ortamdaki sevgiyi ve kardeşlik hissiyatını tarif etmem zor , daha once harici alemde yaşamadığım bir his.

enelsır-Dünya da ve ülkemiz de süre giden sosyal adeletsizliğe Masonluk nasıl bakıyor. Bu konu da neler düşünüyorsunuz?

Thoth-Masonluğun toplumla olan ilişkisi , toplumun temel birimi olan fert vasıtasıyladır.Ferdin aydınlanması,etik değerlerle donanması, kamil insan olması yolundaki yolculuğunda etrafına saçtığı ışık ile toplumdaki yerini alması , toplumun genel seviyesinin yükselmesinde fert bazında önemli rol bir oynar. İster kardeş ister harici olsun tüm insanlara sevgi ile yaklaşan bir Mason, adaletsizliğin hiç bir dalı ile aynı safta yer almaz.

enelsır-Bize özel hayatında ki Thoth dan söz eder misiniz?

Thoth-Özel hayatında ailesi ile beraber vakit geçirmekten hoşlanan, aynı zamanda hobi olarak bestekarlık ile ilgilenen, her boş vaktinde kitap okumaya çalışan bir insanım.

enelsır-Masonluğa kabul edildikten sonra ruhsal dünyanızda ki değişimleri bizimle paylaşır mısınız?

Thoth-Daha huzurlu bir insan oldum diyebilirim. Eskiden iş hayatım veya sosyal yaşantımda karşılaştığım herhangi bir problem karşısında çabuk sinirlenen bir yapıya sahiptim. Kendim hakkında farkettiğim ilk değişiklik tolerans göstermek konusunda daha istekli olmam.

enelsır– Anti Masonik bir yazı okuyorsunuz. Bu yazı hakaretler, aşağılamalar, lanetlemelerle dolu. Neler hissediyorsunuz?

Thoth-Bu cevabı üç bölümde cevaplamak isterim , ilki , Masonluk hakkında yaptığım araştırmaların başlangıcı dönemi olsun.Bu dönemde zaten karşıma çıkanlar ağırlıklı olarak anti Masonik kaynaklardı.Açıkçası konu hakkında tamamen objektif ve ansiklopedik bilgiler aradığımdan, yorumlar ve anlatılanlar ile hiç ilgilenmedim diyebilirim.

İkinci periyod olan, teklif edilmemden sonraki dönemde okuduğum anti Masonik yazılar , teklif sürecinde olduğum için benim çok daha fazla ilgimi çekiyordu..Bazen geceleri sabahlara kadar araştırmalar yapıp çeşitli kaynaklardan bulabildiklerimi birbirleriyle karşılaştırıyordum. Sonuç itibariyle birbirinden bağımsız gibi görünen bu anti masonik yazıların çoğunda kullanılan cümlelerin bile bire bir aynı olduğunu farketmem uzun sürmedi.

Üçüncü bölüm olan Tekris edilmemden sonraki süreçte okuduğum bu tarz yazılara sadece gülüyorum..Harici olduğum dönemde okuduklarımın hiç birisinin gerçek olmadığını gördüm.

enelsır-Bir önem sıralaması yapacak olsanız bu nasıl olurdu? Aileniz, Masonluk, işiniz,..vb.

Thoth-Masonluk yolunda bir Mason’a yakışır şekilde ilerleyebilmek için hem ailenin hem de iş hayatının önem düzeyinin eşit olduğunu düşünüyorum. Masonluğun kendisi de bir ailedir bu yüzden birbirimize kardeş ve eşlerimize de hemşire deriz.Sanırım bu da ailenin Masonlukta ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. İş hayatımızdaki düzenimiz de , ailemiz içindeki huzurumuzu temin etmemiz ve sorumluluklarımızı yerine getirmemiz konusunda yardımcıdır. İş hayatımızda yaşayacağımız maddi/manevi olumsuzluklar öncelikle ailemizi etkileyebilir ve dolayısı ile Masonluk yolundaki çalışmalara daha az vakit ayırmamıza sebep olabilir.

enelsır-Bize bir Mason’un iç dünyasını anlatır mısınız? Mason olmak size neler hissettiriyor, neler düşündürüyor?

Thoth-Sevdiğim bir sözü vurgulamak isterim , “Masonluk , kimsenin sizi görmediği bir anda bile doğru olanı yapmaktır” . Bu düşünce yapısıyla hareket etmeye gayret ediyorum. Dinlemeye daha çok vakit ayırıyorum. Hayatın içerisinde nereden gelip nereye gittiğimi , sorumluluklarımı eskiye oranla daha fazla düşünüyorum.

enelsır-Forumumuz hakkında neler düşünüyorsunuz? Motto’sunun hakkını veriyor mu?

Thoth-Forumu takip etmeye bir harici iken başladım. Bu kadar fazla doğru bilgiyi Türkçe olarak internet üzerinde başka bir yerde bulmak imkansız.

enelsır-Fikirlerinizin uyuşmadığı, bir arada olmaktan haz etmediğiniz, özel hayatınız da görüşmeyeceğiniz bir ”kardeş”iniz var mı?

Thoth-Masonlar, Masonik ilke ve erdemler dışında , hiçbir konuda birbirleri ile aynı düşüncede olmak zorunda değildirler. Düşünce farklılıkları olsa bile birbirlerini severler ve birbirlerinin yardımına koşarlar. Kardeşlik; din, dil, ırk, milliyet ve düşünce farkı gözetilmeksizin evrenseldir. Masonlukta taassup ve düşmanlık fikri yoktur.

enelsır-” Masonluk var olduğu için bu var” veya ” Masonluk olmasaydı bu olmazdı” diyebileceğiniz bir olay , durum var mı?

Thoth-Masonluğun temelinde birey olduğu için en temel cevap insanın kendisi olacaktır. Bütünü oluşturan “tek” tir

enelsır-Gelecek için planlarınız nelerdir? Hem özel hem Masonik anlamda soruyorum bunu.

Thoth-Özel hayatımdaki mesleğim yani reklamcılık konusunda kendimi geliştirmek için şimdiden planladığım bazı eğitim programları var. Masonik anlamda da önümde çok uzun bir yol var..

enelsır-Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu, iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Thoth-Sorularınız için çok teşekkür ederim.

enelsır- Bana zaman ayırıp sorularımı cevapladığınız için ben size teşekkür ederim.

 

 

 Bu haftaki roportaj konuğum da sayın Thoth’du. Umarım beğenmişsinizdir. Bir dahaki roportajım da buluşmak üzere mutlu kalın.


Universal ROPORTAJI

Category : Kişisel Bloglar

Bir süre önce başlattığım roportaj serisi ,artık bir masonlar org. klasiği olma yolunda ilerliyor. Bundan nasıl bir mutluluk duyduğumu inanın anlatamam. Mutluluğumun sebebi roportajlarımın gördüğü ilgiden  öte, bu yol da siz sayın üye ve yöneticilirimizden aldığım destektir. Bu, iyi niyetle yapılan her işin destek bulacağına olan inancımın daha da kuvvetlenmesine sebep oluyor. Çok mutlu oluyorum. Bu yol da bana destek veren , ilgisini, eleştirisini esirgemeyen bütün üye ve yöneticilirimize sonsuz şükranlarımı sunarım.

  Bu hafta roportaj konuğumuz bu güzel sitenin bu kadar güzel bir hale gelebilmesi ve bu güzelliğin devamlı olabilmesi için çalışanlardan biri.

  Kendisine teklifimi kabul ettiği için huzurlarınız da teşekkür ederim.

  Buyrun karşınızda Omnia Tempus Alit.

enelsır– Eğitiminiz nedir?

Universal-Yüksek öğretim mezunuyum. İş yoğunluğundan dolayı tamamlamayı beceremediğim iki master denemem oldu.

enelsır– Mesleğiniz nedir?

Universal-Banka çalışanıyım, aynı zamanda alanımda eğitmenim.

enelsır– Omnia Tempus Alit? Zaman sizce herşeyin ilacı mıdır? Böyle düşündüğünüz için mi bu kullanıcı adını kullanıyorsunuz?

Universal-Zaman her şeyin ilacı. Aynı zamanda eğitmen. “Zaman” olgusunu kavrama merakıma ve zamana duyduğum saygıdan dolayı bu mahlası severek kullanıyorum.

enelsır– ”Mason”, ”Masonluk” kelimelerini ilk nerde duyduğunuzu anımsıyor musunuz?

Universal-Çocuk sayılabilecek yaşlarda, babamın (kardeşimiz olduğunu bildiğim) bir arkadaşından duymuştum. O yaşta dahi çok önemli bir şeyden bahsedildiğini anlamıştım. Özel el sıkışmaları, birbirine kenetli kardeşlik kavramları beni araştırmaya itmişti… Sihirli bir alem gibi dediğimi hatırlıyorum. Bu sihirli dünyanın içerisinde halen buna gönülden inanıyorum.

enelsır– Bu zamanla tekris edilmenize ( bakın ”Mason olmanıza” demiyorum, bu roportajlar sayesinde çok şey öğrendiğimi söylemiştim 🙂 ) kadar geçen süreyi bize anlatır mısınız? Masonluğu tanımanız, araştırmanız, anlamanız, teklifin gelişi gibi. Bize o süreci anlatır mısınız?

Universal-Masonluk, tekris edildikten sonra da bitmeyen bir araştırma. Çok tekrarlanan bir olgu belki ama harici alemde iken yaptığım araştırmaların kısmen nafile olduğunu derneğe intisap ettikten sonra kavradım. Tekris edilmemden bugüne kendimi bir yandan kardeşlerime ve topluma daha çok sorumlu hissederken bir yandan büyülü bir dünyada, bir rüyada yaşıyor gibi hissediyorum. Teklif gelme süreci bende biraz farklı oldu, İstanbul’ da bulunan bir kardeşimiz teveccühte bulundu, bu teveccühü kafamda bir çok soru işareti de getirdi elbette. O beni layık görmüştü ama ben bu kuruma, bu insanlara layık mıydım? Çok tarttım kafamda ve daha da layık olabilmek umudu ile kabul ettim önerisini…

enelsır– Kaçıncı derece Masonsunuz?

Universal-Üstad derecesinde çalışıyorum.

enelsır– Mason olmayı uman ve isteyen haricilere Masonluğun şöyle bir önermesi var ,” Masonluktan ne alabilirimi değil Masonluğa ne verebilirimi düşünün”. Bunun tam tersi taraftan bakarsak, Masonluk insanlığa ne katıyor? Bunu birey bazında değil toplum bazında soruyorum. Bu konu da ne düşünüyorsunuz?

Universal-Masonluğun masonlardan beklediği çok şey var. Fakat genelde bu beklentiler toplum mühendisliği ya da topluma yüksek yararlardan ziyade masonun kendisinden başlayan beklentiler. Ancak bundan sonra masonun bulunduğu topluluğa yararı bulunacağını öngörüyorum.

Bu beklentilerden birisi de bulundukları topluluğa örnek olma gereği. Bu gereği masonlar yerine getirebildiği ve toplum içerisinde kardeşlerimiz arttığı sürece en hafif haliyle daha duyarlı, daha kibar ve en azından daha analitik düşünen, sorgulayan, fikirlere değer veren, ad hominemden uzaklaşarak fikirler üzerinden hareket eden bir topluma ulaşılacağını biliyorum. Bunu kardeşlerim ile gerek toplantılarda gerek vadi dışında yaşadıklarımızdan rahatlıkla gözlemleyebiliyorum. Şu saydığım (belki masonlukla ilgili daha yüksek beklentileri olanlar için cılız gelebilecek) birkaç beklentim dahi gerçekleşirse daha müreffeh bir toplum için çok büyük adımların atılmış olacağını düşünüyorum.

enelsır-Harici iken Masonluk hakkında düşündüklerinizle, Mason olduktan sonra gördükleriniz arasındaki farklılığı bize anlatabilir misiniz?

Universal-Harici iken gözlerim bağlı bir halde ayağına dokunduğum fili tanımlamaya çalışıyormuşum diyebilirim. Fakat düşüncelerim hemen hiç değişmedi.

enelsır– Bize bir Mason’un yaşayış disiplinini anlatabilir misiniz? Örneğin bu gün toplantınız var. Hem düşünsel hem de fiziksel hazırlıklarınız neler oluyor?

Universal-Bunu anlaşılabilir bir şekilde anlatmak gerekirse bir bayram sabahı nasıl hazırlanırsanız ya da sevdiğiniz hanımefendi ile buluşmadan önce nasıl özen gösterirseniz bir mason da dış görünüşüne toplantı öncesi bu şekilde hazırlanır.

Genelde locaların 2 yıllık programları üç aşağı beş yukarı bellidir. Kardeşler programa bakarak özellikle merak duydukları konular var ise bu konular üzerine çok önceden hazırlanmaya başlar, günü geldiğinde, notları, soruları ve merakları ile mason hazırdır.

enelsır– ” İyi bir insanı, daha iyi bir insan yapmak” bu size neyi anlatıyor? Haricilere ne anlatmalı?

Universal-Bana anlattığı çok net, ham taşın alınarak küptaş formuna yontulması.

Haricilere anlatması gereken şeyler de hemen hemen aynı formatta. Eksikliklerimizi, ham olduğumuzu bildiğimiz sürece ancak kusurlu, pürüzlü yüzeylerimizi fark edebilir ve böylece insanlık denen sonsuz ülküde bir katre yer bulabiliriz. Kusursuz olduğunu varsayan kimsenin kusurlarını düzeltmesi mümkün değil maalesef. O yüzden her şey hatalarımızı, kusurlarımızı kendimize itiraf etmemizden, kendi kendimizi yargılamamızdan, vicdanımızın bizi dâra çekmesinden başlıyor.

enelsır– Yakın bir akrabanız veya arkadaşınız sizin dışınız da ilişkilerle Masonluk teklifi almış. Siz bunu öğreniyorsunuz, fakat bu tanıdığınız size göre kabul edilmemeli, belki teklif eden Kardeşinizin bilmediği bir kusurunu biliyorsunuz tanıdığınızın. Sizin bildiriminizle red ediliyor. Buna sizin sebeb olduğunuzu da tahmin etti ve sordu diyelim. Bu durumu ona hem kendisi, hem kendiniz, hem de Masonluk açısından nasıl açıklarsınız?

Universal-Her şeyden önce ben böyle bir durumda hem tanıdığımı hem de yakın arkadaşım ya da akrabam olan kişiyi bilgilendirir, teklifin reddolmaksızın geri çekilmesine çabalarım. Bu sayede zaten benim olaydaki müdahilliğimi bilirler. Masonluk bir uğraşı, ömür boyu süren ve zevk almazsanız bir şey katamayacağınız ve bir şey alamayacağınız bir uğraşı…
Hem teklifçinin hem adayım hem de Masonluğun bekası açısından nafile bir çabanın içine girildiğini nedenleri ile ortaya döktüğünüzde teklifçi de aday da ikna olacaktır.

enelsır– Bize Masonluk dışındaki Omnia Tempus Alit’ten bahseder misiniz?

Universal-Aslında Omnia Tempus Alit’ in hayatına ait her şeyde Masonluğun izleri mevcut.

Evliyim, 15 senedir sevdiğim insanla birlikteyim. Felsefe merakımdan başlayarak beni hiç yalnız bırakmayan her zaman aldığım her kararda fikrini söyleyen eleştiren ve seven bir eşim var.

İşkoliğim, çok sevdiğim eşimi gecenin geç saatlerine kadar görmemi engelleyecek ölçüde fazla çalışıyorum. Sanırım işimi çok fazla önemsiyorum. Kendime en büyük eleştirim de bu konudadır. Hayat ve hayatın gailesi üzerine düşünmek için zaman çok önemli. Bu yüzden bazen harici alemdeki işlerime olan bağımlılığımdan kendimi kurtarmam gerekiyor.

enelsır– İyi insanların daha iyi insanlar olmasının yegane yolu size göre Masonluk mudur? Yani bu yola girmemiş veya girememiş iyi insanlar, hep biraz yarım mı kalır?

Universal-Bilakis. Hakikate giden yollardan sadece birisidir Masonluk. İyi bir insan olmak öyle bir hedef ki her kişinin kendi yolunu çizmesi de mümkün.

enelsır– Masonluğun sizde yarattığı en büyük değişiklik ne oldu?

Universal-Çok net bir cevap olacak ama “tolerans”

enelsır– Ben sormamış olsam da anlatmak istediğiniz bir konu , vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Universal-Bu siteyi anlatmak isterim biraz. Burası benim için sürekli dostları gördüğüm bir yer gibi, son zamanlarda çok aktif katılımda bulunamasam da bir çok kardeşim ile masonlar.org sayesinde tanıştım, birlikte çalışmalara katıldık, aynı ekmeği bölüştük. Bana hepsini çok sevdiğim kardeşlerimin arasında apayrı sevdiğim / seveceğim kardeşlerimi tanıma fırsatı sundu sitemiz. Bu açıdan MASON Kardeşime ne kadar teşekkür etsem az. Kimi kardeşlerimi bu aralar göremiyorum, sitede bazı yazdıklarına denk geliyor onlarla avunuyorum dersem abartmış olmam. Kardeşlik, sonu olmayan bir yol. Bu yolda yanımda olan, koluma giren, bana yol gösteren bir çok kardeşimi o kardeşlerimin fikir yazılarını, mutlu haberlerini (büyükçe bir kısmı harici üyelerimiz göremiyor maalesef) kolayca alabildiğim bu site aynı zamanda harici alemde ne kadar yanlış anlaşılabildiğimizin, nasıl bir algı ile düşman görüldüğümüzün okulu oluyor bazen bana.

Hepsinin mahlaslarını saysam buraya sığmaz, en başta canımın içi, loca kardeşim skullG’ yi tanıma şerefini verdi masonlar.org bana…

Harici forum kısmında pek aktif olamasam da artık sürekli olarak aklım ve kalbimin bir köşesi sitemizde…

Haftaya başka bir roportaj da buluşmak üzere mutlu kalın.


MADEM Kİ İNSANSIN, MERHAMET ET

Category : Kişisel Bloglar

Her zamanki işleririmi yaptığım sıradan bir akşamdı. Dükkanı kapatmaya hazırlanıyordum. Dükanın içini henüz süpürmüş her sabah sergilemek üzere dükkanın önüne dizdiğimiz malları toplamak için hazırlanıyordum ki, ustam seslendi.

– Halil kuzum , dükkanı kapattıktan sonra biyere kaybolma işimiz var seninle. Ben Ahmet amcana kadar çıkıyorum. Sen dükkanı kapat burada bekle yarım saate dönerim.

Haydaa. Ne işimiz vardı şimdi? Hasanla da öyle güzel bir planımız vardı ki. Birlikte Galata köprüsüne gidip balık ekmek yiyecek ve belki de birer bira yuvarlayacaktık. Ah be usta , çıkardın gene bir iş. Kimbilir kimin angaryasına yardıma gidecektik. Hayal oldu bizim balık ekmekle bira… Tabii bunların hepsi içimden geçenlerdi. Bunları ustama söylemem ne mümkün.

 Çok özür dilerim, tam bodoslamadan daldım konuya değil mi? Biraz kendimden bahsedeyim. Ben ülkemiz ticaretinin kabesi sayılabilecek bir muhitte , bir ticarethane de çalışıyorum. Ermeni bir ustanın müslüman çırağıyım. Epeyi bir zamandır bu işteyim. Bulunduğumuz muhitte de tanımadığım esnaf yok gibidir. Kimne alır , kimne satar hemen hepsini bilirim. Bu ustamın ilk dersiydi hiç unutmam. Babam kolumdan tutup ”eti senin kemiği benim Kevork usta” deyip yanına bıraktığı gün, babam gittikten hemen sonra, ustam bana dönüp ” bak kuzum, hiç telaş etme , her şeyi öğrenirsin nasıl olsa. ama önce bir izle , dinle, gör. Hatta ben seni bir yere gönderdiğimde hep bildiğin ezberlediğin yoldan gitme. Korkma dal ara sokaklara kaybolursan kaybol. Hem şuncacık bir muhit , çıkarsın bir yerden”. Bu sözleri hayatın da ilk defa çalışacak, ve dahası evinden ilk defa bu kadar uzaklaşmış bir çocuğun korku dolu gözlerinden onun ruh halini anladığını göstermiyor mu? Öyledir ustam sizinle beş dakika sohbet etmeye görsün, bütün secerenizi döker ortaya, ciğerinizi okur. Değilmi  ki bu yüzden bir malı kimse satamaz da o satar.

 Size ustamdan da biraz söz etmem kaçınılmaz oldu sanırım. Zira anlatacağım olayın bizzat kahramanı odur. Söyledim, ustam Ermenidir. Bu muhitin de en eski esnaflarından biridir. Düşünün şimdi işlettiğimiz dükkanı dedesi açmış. Öyle köklüdür bu işte ve muhit de. Öyle bir esnaftır kiii. Sabah kahfesini içip dükkanın önüne çıksın yüzünü gökyüzüne çevirip bir derin nefes alsın ( hep yaptığı gibi) size ogün ne kadar satış olacağını bile söyleyebilir. Bununla birlikte cümle esnaf tarafından sonsuz bir saygı ve sevgi görür. Muhitimiz de , sıkışıp ustamdan borç almamış, anlaşmazlığa düşüp aralarını bulması için kapısını çalmamış bir esnaf yoktur. Öyle ki , hani anlatmaya başladığım da ustamın ” ben Ahmet amcana çıkıyorum” dediği  hacı Ahmet amca var ya. O bile oğluna kız isterken ustamı yanın da götürmüştür. Oğlu bizimle aynı muhitten bir esnafın kızına abayı yakmış, esnafla da Ahmet amcanın arası limoni. E bu işi kim çözer? Tabi ki ustam Kevork. Velhasıl ustam yaşayan bir çınar bir derya ve adam gibi adamdır. Çok severim onu ,ama gelin görün ki şu angaryalarına beni de sürüklemese.

 Başınızı ağrıtmayayım. Söylediği gibi yarım saat kadar sonra usta geri döndü. Fakat yalnız değildi, yanın da Ahmet amca, onun yanında da Hasan. Evet evet arkadaşım Hasan. Hasan’ın da Ahmet amcanın çırağı olduğunu sanırım anlamışsınızdır. Ben bu ekibi görünce ,” tamam” dedim, angarya benim tahminimden büyük, ustam Ahmet amcayla Hasan’ı da alıp gelmiş. Soran gözlerle çaktırmadan Hasan’ a baktım, yüzündeki ifadeden onun da hiçbir şeyden haberi olmadığı belliydi. Ustamın sesiyle irkildim.

-Kapattın mı kuzum?

-Kapattım usta.

– Hadi o zaman , Adnanın oraya gidelim de karnımızı bir doyuralım bakalım.

Benim de Hasan’ın da beti benzi attı. Yanlış mı duymuştum yoksa? Ustam ve Ahmet( özellikle o) amca benimle Hasan’ı alıp Adnan’ın lokantasına götürecek ha! Rüyam da görsem inanmam. Hani öğle vakti olsa tamam, ama akşam üstü…Olacak iş değil. Adnan’ın lokantası , muhitin en işlek  esnaf lokantasıdır. Biraz sapadır pek görünmez ama muhitin bütün esnafının bildiği ve müdavimi olduğu bir yerdir. Ama en işlek saatleri akşam herkez kepenkleri indirdiği zaman yaşar. Çünkü akşam olup el ayak çekildimi Adnan’ın lokantası Adnan’ın meyhanesine döner. Ama bir farkla , öyle her elini kolunu sallayan giremez. Hoş zaten kapının önünden geçseniz açık olduğunu bile anlamazsınız. Kepenkler inmiş perdeler hep kapalıdır. Sadece çevre esnafın bildiği ve sadece tanınanların girebildiği bir yer olur. Tanınmak da yetmez ustasından habersiz bir çırak ,bir kalfa girmeye yeltenemez bile.

 İşte şimdi ustam beni oraya götürüyordu. Nasıl heyecanlı olduğumu anlatamam. Hasan’ın da parlayan gözlerine bakılırsa durumu benden farklı değildi. Yürürken ustamın göz ucuyla beni süzdüğünü ve bıyık altından güldüğünü fark ettim. Kıpkırmızı yüzümden ne hissettiğimi anlamış olmalı ki. Bana dönerek.

– Hadi kuzum hadi.Kızarma ,zamanı gelmişti , dedi.

Ne demek istediğini anlamıştım. Artık belli bir seviyeye geldiğimi ve bu hareketiyle hakkımı teslim ettğini anlatmaya çalışıyordu.

Size Adnan’ın lokantasına gidişimiz , orada karşılanışımız ve soran gözlerle bakan muhit esnaflarına ,Hasan’ la benim hakım da ustalarımızın yaptığı açıklamaları anlatıp başınızı ağrıtmak istemem. Benim asıl anlatmak istediğim o akşam yaşanan ve benim hayata bakışımı bütünüyle değiştiren başka bir olay.

 Yemeklerimizi yiyor ( inanmazsınız ustam rakı bile söyledi bize) ve Ahmet Amca’yla başlarından geçen yer yer komik, yer yer de ders niteliğinde anılarını dinliyorduk. Kahkahalar eşliğinde  çok güzel bir sohbet sürüp gidiyorduk. Bu güzel ortam kapıdan gelen büyük bir gümbürtüyle bozuldu. Ana ne gümbürtü. Lokantanın kapalı kepenklerine öyle vuruluyor ve bu ses içeride öyle bir yankı yapıyordu ki , istem dışı ellerimle kulaklarımı kapadım. Herkes şaşkın ve bazıları korku dolu gözlerle kapıya döndü. Adnan amca tezgahın arkasında ellerini önlüğüne silerek teleş içinde kapıya koştu. Yanımızdan geçerken ” hayırdır inşallah” dediğini duydum.Önce perdeyi araladı, sonra içerideki herkezi rahatlatan sesi duyuldu:

– Hay allah! Sen miydin Nazmi? Ne olduğumuzu anlamadık vallahi.

İçeridekilerinin bazılarının yüzünün ekşidiğini gördüm. Zira hepsi gelenin kim olduğunu biliyordu. Nazmi. Nazmi abi bizim muhitin en sert kabadayılarından biriydi. Ama kabadayı dediysem gözünüz de it kopuk tayfasından biri canlanmasın. Kimseye yanlışı görülmemiştir. Malum ticaretle uğraşan esnafın yoğun olduğu bir muhitteyiz. Buraya ülkenin her yanından birşeyler almak ve satmak için binlerce insan gelir. Bunların arasın da üç kağıtçısı, dolandırıcısı, sahte paracısı da var elbette. İşte Nazmi abi böyle durumlarla karşılaşan esnafın , baktı ki kendi çözemiyor, yardım istediği ilk insandır. O da o camia da öyle bir tanınır ki , çözdüğü sorunlar ve tefecilerden kurtardığı esnaf hikayeleri efsane gibi anlatılır. Yalnız herkes gibi bazı kusurları vardır… Biraz sinirlidir Nazmi abi…Uzatmayayım. Anladınız.

 Nazmi abi içeri girer girmez elini göğsüne vurarak” selamunaleyküm ağalar” dedi. Ayakta  duruş şeklinden oldukça alkollü olduğu anlaşılıyordu. Adnan amcaya dönerek ” bana bir masa yap Adnan” dedi. Adnan amca tam bizim yan çaprazımızda ki boş masaya oturttu Nazmi abiyi.  Ustam hiçbir tedirginlik ifadesi bulunmayan bir ses tonuyla ona seslendi ” ne o Nazmi, tependen dumanlar çıkıyor yine”. Öyle irkildim ki sanki Nazmi abi bulunduğu masayı kaldıracak bizim masanın üstüne indirecek gibi geldi. İtiraf ediyorum: Çok korktum. Oysa hiç de beklediğim gibi olmadı. Nazmi abi bıraz sıkkın bir ifadeyle ” sarma bana Kevork dayı, bitmişim zaten” demekle yetindi. Dükkanın önünden geçerken selamsız geçmemesinden ve konuştukları zaman gösterdiği özenden ustamı sevip saydığını biliyordum. Fakat bu akşam öyle bir geldi ki. Ustamı bile tersleyeceğini düşünmüştüm. Dediğim gibihiç de öyle olmadı. Ustam devam etti” ne sarması kuzum? Gelsene buraya. Ne öyle uzak uzak”.

– Ya Kevork dayı bırak, sıkkınım işte.

-Gel bakayım şöyle gel. Diyerek bir yandan da masamızın koridor kısmında bulunan sandalyeye vurdu.

Biraz isteksiz gibi görünmekle beraber çok da nazlanmadı Nazmi abi. Bize doğru gelirken seslendi ” Adnan benim masayı buraya taşı” sonra masamızı şöyle bir süzüp devam etti ” Kevork dayının lakerdası bitmiş Adnan”. Selam verip oturdu. Sanki yeni görüyormuş gibi Ahmet amcaya dönüp” vay hacı rakı sofrası ha. Yanacaksın hacı yanacaksın” dedi. Ahmet amca espiriyi anladı ve gülerek” yok Nazmi, bliyorsun biz o defteri kapattık. Kevork çocukların zamanı geldi deyince…” eliyle bizi göstererek ” kıramadım”.

-Biliriiim.Kimse kıramaz Kevork dayıyı. Onu kıranın ben de burnunu kırarım. Hafif espirili ama sarhoşluğunu çok belli eden bir ton vardı sesinde. Ustam eliyle dizine vurup:

– Bırak sen şimdi beni. Ne seni bu saatte dut gibi yaptı bu saatte

-Sorma dayı. Hatta hiç açma istersen.

– Anlat kuzum anlat. Bir yandan da kadehini ona doğru uzatarak ‘içelim’ hareketi yaptı.

-Leyla’yı biliyorsun dayı

-Biliyorum kardeşin değil mi?

– O köpek işte.

-O nasıl laf evladım. Kardeşin o senin.

-Olmaz olsun öyle kardeş. Yaktı beni yaktı. Ama ben de onu yakmaz mıyım?

-Evladım ne yakması? Anlatsana ne olmuş Leyla’ya 

-Kaçtı Kevork dayı kaçtı o… Cümlenin gerisini getirmedi. Ustam olayın cidiyeti kavramış olacak ki bana ve Hasan’ dönerek az önce Nazmi abinin kaltığı boş duran masayı işaret edip” çocuklar siz şöyle geçin bakalım kalkarız birazdan” dedi. Bulunduğum yerden konuştuklarını duyabiliyordum. Fakat biraz da korkumdan hiço tarafa bakamıyordum. Konuştuklarından Nazmi abinin kızkardeşinin sevdiği bir oğlanla kaçtığını öğrendim. Çocuk daha önce istemiş aslın da ama Nazmi abi vermemiş. Araştırmış , çocuk kötü bir çocuk değilmiş ama bir baltaya da sap olamamış. ”Babamın yadigarı bana Kevork dayı” nasıl veririm o çulsuza. Ama buldum Kevork dayı , buldum sonun da izlerini. Bu akşam bunun içinde ne varsa ciğerlerine boşaltmazssam adam değilim”. Bunları söylerken belinden kocaman bir tabancayı çıkarıp güm diye masaya vurdu. Bu ani hareketle irkilen ustam. Hafif sinirli bir tonla ” ehh koy şunu yerine be , öyle olur olmadık yer de çıkmaz bu. Şimdi beni dinle. Nazmi abi birşey söyleyecek oldu ustam fırsat vermeden ” sus” dedi. Yüzündeki ifadenin ciddiyeti hala aklımdadır. Bu ara da diğer masalar da  oturanlar da pür dikkat ustama bakıyorlardı. Tamam sevilen , sayılan ,sözü dinlenen biriydi fakat, karşısındaki de namlı kabadayı Nazmi’ydi. Neredeyse çocuğunu azarlayan bir baba gibi bakıyordu Nazmi abiye. Kararlı ve buyurgan bir ses tonuyla devam etti:

– Kardeşin sevdiği oğlanla kaçtı öyle mi?

-E..evet. Nazmi abi ürkmüş gibiydi. Şaşkın bir ifadeyle ustamın yüzüne bakıyordu.

-Peki ne yaptı kardeşin. Adını mı kirletti? Namussuzluk mu yaptı? Sevmiş ve senin gibi bir ağabeye rağmen ölümü göze alıp sevdiğinin peşinden gitmiş. Peki sen ne diyorsun şimdi. Onları öldüreceksin öyle mi?… Bak Nazmi. Beni iyi dinle kuzum. Ustamın sesi tekrar o her zaman ki yumuşak ve sevecen tonuna dönmüştü.

-Biliyororsun. Ben Ermeniyim. Hıristiyanım yani. Sen de müslümansın değil mi? O zaman senin kitabınla konuşalım ister misin?. Bak kuzum Kuran da  Allah ve Rab isimlerinden sonra en çok hangi isimleri geçer biliyor musun yaratıcının? Herkes büyük bir dikkatle ustama bakıyordu. Ortam da büyülü bir hava vardı sanki. Ustam devam etti.

– Ben sana söyleyeyim. O isimler Rahman ve Rahimdir. Onay ister gibi Ahmet amcaya baktı.Ahmet amca tebessüm ederek başıyla onayladı.

– Yani Allahın üstüne basa basa ve defalarca tekrar ederek gözümüze sokmaya çalıştığı en önemli özelliği merhametidir. O ki seni yaratmış sana Rahman ve Rahim sıfatıyla  bu kadar nimet vermiş, marhamet etmiş ve bir insanın tadabileceği en güzel duygulardan birini ; kardeş sevgisini tattırmış… Sen şimdi kardeşinin canını almaya gidiceksin öyle mi? Hem de ne için sevdiği ve bu yüzden canını bile ortaya koyabildiği için öyle mi Yok Nazmi yok. Burda bir yanlış var. Şimdi sana soruyorum. Ustamın sesine tekrar kararlı ve hafif sert bir hava geldi.

-Güçlüsün değilmi?

-!….Güçlüyüm tabi. Nazmi abiyi kimse böyle çaresiz görmemiştir herhalde.

– İstesen ikisini de gözünü bile kırpmadan vurdurabileceğin adamların var değil mi?

-…..

– Bu senin için küçücük bir işdeğil mi?

-…..

-Küçücük kardeşini öldürmek , onun canını almak, yok etmek. İşten bile değil mi?

-…..

Nazmi abi’nin gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.Ustam durmadı.

– Sen insansın değil mi?

– Evet Kevork dayı evet. Artık Nazmi abi ustamın uzanan ellerine yapışmış ve hıçkırıklarını tutamıyordu.

Ustam haykırır gibi bitirdi sözünü. Nazmi abi’nin masaya kapanmış başını okşayarak.

– Madem ki insansın. Merhamet et.


Haberdar ol

Yeni yazilardan haberdar olmak icin email adresinizi girin

YAZI ARŞİVİ

Son Yorumlar