Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonluğun Türkiye’deki Tarihçesi – 2 (Uyku Dönemi – 3)  (Okunma sayısı 7275 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 24, 2010, 02:48:12 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




1930’lu yıllarda Türkiye’deki antimasonik girişimler, mason localarıyla birlikte diğer birçok sosyal ya da kültürel nitelikli dernek ve kuruma da yönelmişti. Bu bağlamda birçok dernek kapanmak zorunda kaldı. Bunların arasında en çarpıcı örnek “Türk Kadınlar Birliği”dir.

Ancak işin en ilginç yanı betli de şudur: Türkiye’deki mason localarının kapanışa uğramasını asıl bu etkenler doğrudan değil,  ancak dolaylı bir biçimde etkiledi ve sadece birkaç kişinin Masonluğa karşı besledikleri bireysel hınç hatta nefret doğurdu işin sonrasını.

Kimilerin adına az sonra değineceğim o kişiler Masonluğa niçin karşı çıkmakta olduklarını açıkça ortaya dökemezlerdi. Masonlardan hınçlarını çıkarabilmek için başka yollar, başka gerekçeler bulmalıydılar.

Antimasonik propagandalardaki suçlamalar politik çevrelerde istedikleri toplu tepkiyi yaratmada yetersiz kalıyordu. Bunun üzerine farklı bir yol denediler. Türkiye’de mason derneklerinin varlığına hiç de gerek yoktu. Halk Partisi zaten hepsinin yerini tutmuyor muydu? Ancak «Gereksiz olabilir ama ne zararları var?» sorusu ortaya atılabilirdi. Bu nedenle Masonluğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılındaki başarılı atılımlarının hemen hepsini kendine mal etmekte olan Halk Partisi’ne âdeta bir “rakip kuruluş” gibi gösterdiler. Bir diğer deyişle bu ülkede ya Halk Partisi olmalıydı ya da Masonluk. Yurttaşlar ve politikacılar ikisinden birini yeğlemeliydi. Böylece, Masonluk ile hiçbir bağlantısı olmayan, gelecekteki politik kariyerini düşünen birçok kimsenin Masonluğa hiç yanaşmamasını hatta karşı çıkmasını sağlamış oldular. Nitekim 1931 yılında “Türk Ocakları” da aynı kaygı yaratılarak, bu kuruluşların ileride politik bir nitelik kazanıp başa dert olabileceği gerekçesiyle kapatılmış, yerlerine doğrudan Halk Partisi’nin denetimi altındaki “Halk Evleri” kurulmuştu.

Bütün bu işlerin arkasında belirgin olarak üç kişi vardı:

Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) Recep Peker: Ankara’da mason olmak için yapmış olduğu başvuru geri çevrilmişti.

Adliye Vekili (Adalet Bakanı) olarak da görevde bulunmuş ünlü hukukçulardan Mahmut Esat Bozkurt: İzmir’de Masonluğa girmek istemiş, kabul edilmemiş, bundan ötürü bir locanın çalışmakta olduğu binayı kurşunlamıştı.

Adliye Vekili Şükrü Saraçoğlu: Onun da Masonluk ile bağlantılı böyle bir geçmişi olup olmadığı bilinmiyor.

Halk Partisi’nin hemen her toplantısında “Masonluk” konusunu temcit pilavı gibi gündeme getiriyor ve bu konu üzerinde görüşme açtırıyorlardı. Basındaki antimasonik girişimlerde söylenenler yineleniyor, Halk Partisi ile olan çelişki üzerinde özenle duruluyordu. Parti üyeleri arasında oldukça büyük bir kitle, Masonluğun ülkemiz için zararlı olduğuna ya da ileride zararlı olacağını inandırılmıştı.

Atatürk ile sık sık bir arada bulunan Mahmut Esat Bozkurt, bir keresinde bu konuda onunla söyleşide bulunduklarını belirterek, «Esasen Reisicumhurumuz Gazi Mustafa Kemal Hazretleri de bu cemiyetlerin kapatılmasını muvafık bulmaktadırlar.» demekten bile kaçınmamıştı. Bu dediği ise Atatürk’ün bir ara ona «Yeter artık. Bıktım bu dırdırdan. Madem bu cemiyet bu kadar zararlıdır, kapatalım gitsin.» ,gibisinden bir söz etmiş oluşundan başka bir şey değildir. Nitekim daha sonraki antimasonik girişimlerde “Türkiye’deki Masonluğa Atatürk son verdi.” tarzındaki iddiaların tek ama tek mesnedi de işte budur. Ancak bu sözün ne zaman, nerede ve hangi koşullar altında söylendiği üzerinde hiç durulmamıştır. O ayrıntıya ne gerek var. Öyle demiştir işte ve bu yeter.

Halk Partisi üyeleri arasında birçok mason vardı; üstelik milletvekilleri ve bakanlar da… Millî Müdafaa Vekili Kâzım Özalp ile Dahiliye Vekili Şükrü Kaya belki de aralarındaki en etkili olabilecek kişilerdi. Ancak ileri sürülen tezlere karşı çıkamıyorlardı; kabak kendi başlarına patlamasın diye.

Parti toplantılarında bu konu üzerindeki görüşmeler giderek alevlendi. Çoğunluğun eğilimi aşağı yukarı belirginleşmişti. Millet Meclisi’nin gündemine alınmak üzere, mason derneklerinin kapatılması için bir yasa önergesi hazırlanmasına başlandı.

Bunun üzerine Şükrü Kaya, Ankara’da çok hatırı sayılan eski ve deneyimli bir mason olan İhsan Abidin aracılığıyla, Türk Masonluğu’nun o tarihteki hemen tüm ileri gelenlerini Ankara’da bir toplantıya çağırttı.

8 Ekim 1935 günü Ankara’nın eskiden pek ünlü olan Karpiç Lokantası’nda bir toplantı yapıldı. Uzun tartışmaların sonunda, Şükrü Kaya’nın önerisi kabul edildi. Türkiye Büyük Maşrıkı’nın Üstad-ı Âzamı Muhiddin Osman Omay, Şükrü Kaya’nın önceden hazırlayarak getirmiş olduğu bir bildirgeyi imzalayıp ona verdi. İşte o ertesi gün gazetelerde yayımlanmış olan mahut bildiri. Ardından da bir genelge yayımlayarak tüm locaların çalışmalarının yeni bir duyuruya kadar tatil edilmiş olduğunu duyurdu.

Masonların çoğu, localarının kapanmış olduğunu gazetelerden öğrendi.

Türk Masonluğu, bireysel hınçlara yenilmiş, bir politik ödün uğruna harcanmıştı. Bu olay, tüm bunların dışında kalıp hayli zamandan beri antimasonik girişimlerde bulunanları bile şaşkınlığa uğratmıştı. (Şimdi onlar neyle uğraşacaklardı? Ellerindeki oyuncak alınmıştı.)

Genç Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bir mason örgütünün bulunmayışı nedeniyle özellikle Batı ülkeleriyle olan ekonomik ve diplomatik ilişkilerinde kullanılabileceği birçok olanağı kaçırdı. Türk Masonluğu’nun uykuya girmesine neden olanlar, elbette bunun farkında bile değildi. Farkında olsalar da umurlarında olmazdı.

Türk Masonluğu’nun böylece başlayan “uyku dönemi” 13 yıl kadar sürdü. Bu süre içinde masonlar arasındaki sosyal ilişkiler de zayıfladı. Buluşmaları rastlantılara bağlı kaldı. Kimileri localarının yeniden açılmasını umutla bekliyordu ama pek azı. Nitekim belirli gün ve saatlerde belirli yerlerde bir araya gelenleri de vardı.

Birilerinin aklında birdenbire bir şimşek çaktı. Kapanmış olan Türkiye Büyük Locası ve mason dernekleriydi. Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin Yüksek Şûrası duruyordu. 33. derecedeki masonlar var olduğu sürece onun da varlığı sürerdi. Şu halde Yüksek Şûra’nın çatısı altında yeni localar da kurabilirlerdi.

Bu düşüncedeki 33. dereceli kimi masonlar 1939 yılında Türkiye Yüksek Şûrası’nı toplayıp Nurettin Ramih’i yeni âmir-i hâkim-i âzam olarak seçti. Önceki locaların etkinliğe geçirilmesi yerine, aralarında gruplara ayrılıp üç yeni loca kurdular. Bu açıdan bakıldığında, Türk Masonluğu’nun uyku dönemi aslında sadece 4 yıl sürmüştü. Ancak pek seslerini duyurmadılar. Bu nedenle de Türkiye’deki Masonluğun on yıl kadar bir süre için “gizli” çalışmış olduğu bile söylenebilir.




Benim Masonluğun Türkiye’deki uyku dönemi üzerinde anlatacaklarım bu kadar. Elbette bu pek basite indirgenmiş bir özettir. Bundan sonra uyku döneminin ertesindeki olaylara geçmek istiyorum. Ancak o aşamadan önce belki bu başlık altında yazılanlara katkıda bulunmak isteyenler olabilir.

Bir not daha: Belki forum üyelerinden kimileri bu bağlamda Atatürk ile olan bağlantıların biraz daha derinlemesine ortaya konulmasını isteyebilir. Ancak onun için forumda bir başka genel başlık bulunduğunu, yerinin burası olmadığını da unutmayalım lütfen.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
15 Yanıt
10611 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 07, 2009, 03:30:50 ös
Gönderen: karahan
2 Yanıt
6844 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 10, 2011, 10:32:35 öö
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
7780 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 29, 2010, 07:45:02 ös
Gönderen: ozkann
4 Yanıt
18717 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 05, 2010, 12:07:04 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
11162 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 26, 2016, 08:42:00 ös
Gönderen: moonlight
12 Yanıt
18405 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 19, 2015, 07:37:38 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4579 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2010, 11:21:03 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4592 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2010, 05:19:39 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
6433 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2011, 12:25:49 ös
Gönderen: Genius Loci
9 Yanıt
14514 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2011, 08:53:27 ös
Gönderen: Mustafa Kemal