Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İLK ÇAĞDA HIRİSTİYANLAR VE YAHUDİLER -3  (Okunma sayısı 2926 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 19, 2010, 07:26:17 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bu yazı serisinin bu bölümünde, ilk çağ ve biraz da ertesinde Hıristiyan kilise babalarının Yahudi düşmanlığını anlatmak istiyorum.


“Kilise babaları”, 1.- 8. yüzyıllar arasında yaşamış, Latince ve Helence yazan, Hıristiyan din biliminin (teolojisinin) kurucularına verilen genel bir addır. İlk Çağ ve ertesinde Hıristiyanlar arasındaki Yahudi düşmanlığı, sıradan halktan çok düşünürler arasında yaygınlaşmıştı. Bunun başını da Kilise babaları çekiyordu. Nitekim 1. yüzyılda gelişen Yahudi düşmanlığı, genel olarak Helenli Kilise babaları tarafından yaratılmıştır. O dönemdeki Yahudi karşıtı propagandalarının merkezi, Helenlerin yoğun olarak oturduğu İskenderiye kentiydi. Ünlü İskenderiye kütüphanesinin başında olan Lysimachus, her fırsatta Yahudileri kötülemeye kalkışanların başında yer alıyordu.

İmparatorluğun uyrukları arasında birtakım aşırı düşmanlıklar yaşanmasını sakıncalı bulan Roma egemenleri, bildirgeler ve buyruklar yayımlayarak buna engel olmaya çalıştı. İmparator Claudius’un, uyruklarını yalnızca Yahudilerin değil, diğer tüm insanların dinlerine saygılı olmaya çağıran papirüs üzerine yazılı bildirgesi, günümüzde müzelerde sergilenmektedir.

345-420 yılları arasında Betlehem’de yaşayan, Kutsal Kitabı Latince’ye çeviren Aziz Jerome dahil olmak üzere, genelde Kilise babaları Yahudi ve Pagan dinlerine olan düşmanlıklarıyla tanınır.
   
Önce Antakya piskoposu, ardından Constantinopolis patriği olan Ioannis Chrysostomos, Yahudiliğe karşı yazdığı 8 vaazı ile Kilise tarihinde önemli bir yer tutar. Chrysostomos, sinagoglar için “şeytanların tapınağı”, “iblislerin ini”, “cehennem çukuru”, Yahudiler için de “Kutsal şeylerden uzak, keçi ve domuzlardan alçak, sefih ve haris yaşamlar süren yaratıklar” diye söz etmiş, şunları bile söylemiştir: «Yahudiler, insanların en değersizleridir: Şehvet düşkünü, aç gözlü, zorbadırlar. Hain ve Hıristiyan katilleridirler. Şeytana taparlar. Dinleri bir illettir. İsa’nın iğrenç katilleridirler. Tanrı’yı öldürmenin kefareti, hoşgörüsü, affı yoktur. Hıristiyanlar intikamı hiçbir zaman bırakmamalıdır. Yahudiler sonsuza kadar köle olarak yaşamalıdır. Bütün Hıristiyanların görevi Yahudilerden nefret etmektir.»
   
Nyssalı Gregoire ise, aynı bağlamda Chrysostomos’tan çok daha fazlasını söylemiş şöyle demişti: «Tanrımızın katilleri, peygamberlerimizin canileri, Tanrı’nın rakipleri, Tanrı’dan nefret edenler, kanunu hor görenler, merhamet düşmanları, Baba’nın inancının hasımları, şeytanın avukatları, yılan yuvaları, iftiracılar, alaycılar, zihinleri karanlıkta olan adamlar, Farisîlerin mayası, iblisler topluluğu, günahkârlar, kötü adamlar, doğruluğu taşa tutanlar ve ondan nefret edenler...»
   
Kilisenin önemli kişilerinden Aziz Augustinus da, Tanrı’nın Yahudileri Hıristiyan gerçeğinin tanığı, “teste veritatis” (tanık ulus) olmaları için yaşattığını, ancak onların hiçbir zaman kutsal yazıların anlamını kavrayamayacağını, İsa’nın ölümünden sonsuza kadar sorumlu olacaklarını yazmıştı. (Burada “tanık ulus” teriminden amaç, İsa’nın ikinci geliş için ortaya çıkacağı günlerin sonuna yani Büyük Dönüş’e tanıklık etmek üzere tarih boyunca varlığı sürecek olan bir ulus olmaktır.)
   
4. yüzyıl sonlarına doğru, Kilise babalarından Milano Başpiskoposu Aziz Ambrosius, Yahudileri Roma İmparatorluğu’nun yasalarını uygulamamak ve devletin düşmanları olmakla suçlamış, onlara yaptırım uygulaması için İmparator Theodosius’u uyarmıştır. Tüm bu uyarılara karşın İmparator Theodosius’un, Hıristiyan ahalinin Yahudilerin kutsal yerleri olan sinagogları yakıp yıkmalarını ve kiliseye çevrilmelerini önlemek için özel çaba harcadığı da bilinir.
   
İskenderiye Patriği Aziz Cyril, halkı Yahudilere karşı kışkırtmış, 415 yılında Helenistik dönemin büyük Yahudi merkezi olan İskenderiye’ye Yahudilerin girmesini önlemiştir.
   
Aziz Jerome da, Kudüs’teki tapınağın yıkılma yıldönümü olarak kutlanan günlerde Ağlama Duvarı önüne gelerek dua eden Yahudileri şu sözlerle nitelendirmiştir: “Kudüs’ün yıkılış gününde, ziyarete gelen üzgün insanlar görüyorsunuz. Yılların ve paçavraların yükü ile elbiseleri ve bedenleri Tanrı’nın öfkesini gösteriyor. Bu acınacak yaratıklar Tanrı’nın göz kamaştırıcı darağacının ve parlak dirilişinin altında, Zeytinlikler Tepesi’nde dalgalanan ve üzerinde haç olan bayrağın önünde toplanarak tapınağın enkazına ağlıyorlar. Oysa acınmaya değmiyorlar.”
   
Kilise babaları, Hıristiyanlıktaki Yahudi geleneklerinin silinip, yerine Helen felsefesinden kök alan bir din anlayışının yerleşmesini sağladı. Böylece Tanrı’nın insan biçiminde görünmesi, kutsal üçleme (teslis) gibi dogmalar Hıristiyanlıkta yerleşti. Ortodoksi (toplumca kabul gören) din anlayışına karşıt olan Gnostik Hıristiyanlığın önemli kişileri, doğrudan Yahudi dinini olmasa da “Yahudilerin tanrısı” olan Yehova’yı suçlama yolunu tuttu.

Örneğin Markionculuk adlı Gnostik nitelikli öğretinin kurucusu Sinoplu Markion, Hıristiyan inancında önemli bir yer tutan “kötülük” sorununun ancak ikili bir Tanrı anlayışı ile çözülebileceğini öne sürmüştü. Ona göre; kötücül Tanrı, Yahudilerin tanrısı olan Yehova idi. Dünyayı o yaratmıştı ve Âdem’in günahından da o sorumluydu. Üstelik bu günahın sorumluluğunu da insanlara yıkmaya çalışmıştı. İyicil Tanrı ise İsa’da bedenleşmiş olan Tanrı idi ve yaratılış ile ilgisi yoktu; insanları kötücül Tanrı’dan kurtarmaya çalışmaktaydı. Eski Ahit’in yani Tevrat’ın tümünü, Yahudi yasalarını ve Yahudiliğin diğer kutsal kitaplarını yadsımak gerekliydi.

Markion tarafından yazılmış bir İncil’in var olduğu da öne sürülür. Her ne kadar bir elyazması olarak saklanmamışsa da, Aziz Tertullianus tarafından suçlanırken o kadar çok parçası kaydedilmiştir ki, hemen bütünü ortaya konulabilecek gibidir. İyicil-kötücül gibi ikili Tanrı anlayışı, gerek Yahudiler gerekse ilk Hıristiyan Kilise babalarınca kabul görmemiştir.

Markion “Antitez” adlı kitabında şöyle diyordu: “Yetkin olmaktan uzak, kötülüklerle dolu bu dünya, Tanrı’yı keyfi, gaddar ve insan yazgısına egemen niteliklerle tanımlayan anlayışın oluşturduğu bir dünyadır. Tanrı anlayışını usçu temele dayanan bir sevgi öğesi yapmak gerekir. Tevrat’takinin aksine Yeni Ahit’in ortaya koyduğu Tanrı anlayışı iyilik ve sevgi kaynağıdır.” Şayet Tanrı’nın kullarının, kötücül Tanrı’nın kullarına sonraki yıllarda uyguladıkları kıyım ve baskı gibi kötülükleri görebilmiş olsaydı, düalist bir Tanrı anlayışının yanlışlığını ya da yetersizliğini anlar, büyük olasılıkla bu savından ve düşüncelerinden vazgeçerdi.





Bütün bunları anlatırken aynı tarihlerde Yahudilerin elleri kolları bağlı, tümüyle pasif bir konumda kaldıklarını sanmayalım. Onlar de kendilerini Hıristiyanlara karşı savundu. Bunu ise bu başlık altındaki yazıların izleyecek son bölümünde görelim.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3017 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 12:19:58 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4277 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 10:37:41 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3158 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 10:55:14 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2563 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 11, 2010, 03:42:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2770 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2010, 01:29:45 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2539 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2010, 08:53:42 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3817 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 01:01:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3244 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 03:28:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4791 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2783 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM