Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Dinlerin Birleştirilmesi  (Okunma sayısı 5007 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 13, 2009, 03:38:29 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1091
  • Cinsiyet: Bay

Yeryüzünde Allah’ın koyduğu, vaaz ettiği ve bütün mukaddes kitaplarda yer alan sadece bir tek dîn söz konusudur. O dîn, Hz. Âdem’in dînidir. O dîn, Hz. Nuh’un dînidir. O dîn, Hz. İbrâhîm’in, Hz. Lut’un, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in dînidir.

Bütün peygamberlerin birden fazla dîni hiç olmamıştır. Hepsi aynı dîni Allah’tan tebellüğ ettiler ve hepsi insanlara aynı dîni tebliğ ettiler. Başka bir ifadeyle; Allah, insanlık tarihi boyunca ister nebî resûl olsun, ister velî resûl olsun, bütün resûllerine aynı dîni tebliğ etmiştir. Allahû Tealâ bütün kavimlere devamlı olarak resûl gönderir.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

Öyleyse Allahû Tealâ’nın resûlleri bütün kavimlere tek bir dîni tebliğ etmek üzere gönderilir. O tek dînin her lisanda ayrı bir adı vardır. İsmin değişmesi dîni değiştirmez. Dîn, tek bir dîndir ve üç esastan oluşur:

Vahdet

Tevhid

Teslim

Kâinatın tek dîninin 1. özelliği vahdettir. Tek bir Allah vardır. Tek bir ilâh vardır. O, “El-İlâh”tır yani Allah’tır. Allah kelimesi, harfi tarif olan “El” ile “İlâh” kelimesinin birleştirilmesiyle oluşur. Allah ismi celali ortaya çıkar.

Ne kadar geriye giderseniz gidin, o gidebildiğiniz bütün evrelerde Allah hep vardır. O’nun olmadığı bir zaman parçası mevcut değildir. O, hep vardı. Ezelîdir; başlangıcı belli olmayan bir özelliğin sahibidir. Ebedîdir; sonu da olmayan bir özelliğin sahibidir. Ama geçmişten geleceğe uzanan dizaynın bütününü Allah yaratmıştır. Onun adı; zamandır. Yaratan sadece Allah’tır ve yarattıklarından bir tanesi de zamandır. Zamandan evvel de, zamanı yaratmadan evvel de Allahû Tealâ vardı. Kıyâmet kopacak, zaman duracak. Zaman tekrar geriye gidecek, sıfırlanacak ve Allah gene varolacak.

Zamanı sıfırladıktan sonra, kâinatı yok edip insanları cennet ve cehennem hayatına ulaştırdıktan sonra acaba Allahû Tealâ ne yapacak? Yapacağı şeyi kimse bilemez. Dilerse yeniden bir kâinat yaratabilir. Dilemezse yaratmaz. Ama şunu bilelim ki kâinatı yaratmadan evvel de Allah vardı. Ne kadar geriye giderseniz gidin vardı. Ne kadar ileriye giderseniz gidin; gene var olmakta devam edecek. Hep vardı... Hep var… Hep var olacak...

Öyleyse O tek Allah, çeşitli dînleri neden yaratsın? Eğer dînde tekâmül diyorsanız, dînde tekâmül yoktur. Çünkü dîni Allahû Tealâ vücuda getirmiştir. Vücuda getirdiği tek dîni bütün eksikliklerden münezzeh kılmıştır.

Dînde tekâmül, dînde reform hiçbir zaman geçerli değildir. Dînde diyoruz, dînlerde demiyoruz. Dînler yoktur! Sadece bir tane dîn var. İsterseniz adına Hz. İbrâhîm’in hanif dîni deyin, Kur’ân’da bu ismiyle geçer, isterseniz Arapça adıyla İslâm dîni deyin, isterseniz Hz. Musa’nın dîni deyin, isterseniz Hz. İsa’nın dîni deyin, isterseniz Hz. Nuh’un dîni deyin, Hz. Âdem’in dîni deyin…

Bu vakfın mensupları olarak bugün bizler ne yapıyorsak, hepsi aynı şeyleri yaptılar. Hepsi namaz kıldılar, hepsi oruç tuttular, hepsi zekât verdiler. Hepsi Hac farziyesi için aynı yere gittiler, hepsi kelime-i şahadet getirdiler, hepsi zikir yaptılar, Allah’a ulaşmayı dilediler. Hepsi irşad makamlarını teşkil eden Cebrail (A.S)’a teslim oldular. Sadece Hz. Lut için Hz. İbrâhîm’e tâbiiyet söz konusudur. Hepsi mürşidlerine tâbî oldular. Bu istisnayı da içine alacak olan bir dizayndır. Hepsi ruhlarını Allah’a ulaştırdılar. Hepsi fizik vücutlarını da Allah’a teslim ettiler. Hepsi nefslerini Allah’a teslim ettiler. Hepsi irşada ulaştılar. Hepsi iradelerini de Allah’a teslim ettiler ve hepsi huzur namazının imamlığına tayin edildiler.

Allahû Tealâ bu dizayn üzeredir ki bir tek dîn, tek bir şeriat oluşturmuştur ve ezelden ebede bütün insanları, o tek dîni, hanif dîni yaşayacak olan hanif fıtratıyla yaratmıştır. Başka bir dîn olmamıştır. Şu anda dünya üzerinde mevcut olan 72 grup inanış biçimine ne dememiz lâzım? Bu şeytanın bir tuzağıdır. Şeytan sadece insanlar arasındaki dizaynı, onların muhtevalarına tesir ederek bozmak ister. Tesir sahalarının içine girerek dîni parçalamak, bölmek ve yok etmek ister. Niçin böyle ister? Çünkü Allahû Tealâ Hz. Âdem’i şekillendirilmiş balçıktan yaratmıştır. Önce O’na hayat vermiştir sonra da yeni bir zaman parçasının neticesinde O’na ruh üfürmüştür. Ruh üfürdüğü zaman da etrafında bulunan meleklere ve o sırada orada bulunmakta olan cin taifesinden olan iblise demiştir ki:

-7/A'RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).
Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

“Hepiniz Âdem (A.S)’a secde edin. Çünkü Ben O’na ruhumdan üfürdüm.”

Secde, melekler ve cinler arasında sadece Hz. Âdem’e ait olan bir olaydır. Bütün melekler, kendisinde Allah’ın ruhu emanet olan Hz. Âdem’in önünde secde etmişlerdir. Secdeye lâyık olan ruhtur. Ruh, tekâmülün zirvesinde yaratılmıştır. Allahû Tealâ’nın Hz. Âdem’e secde emri, O’nda Allah’ın kendisine üfürdüğü ruhun mevcut olması sebebiyledir ama iblis daveti reddeder.

-7/A'RÂF-12: Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım,beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.

İblis: “Ben, O’nun önünde secde etmem.” der. Allahû Tealâ: “Ey, iblis neden emrime rağmen secde etmeyip kâfirlerden ve kovulmuşlardan oldun.” diye sorar. İblis’in cevabı şöyledir: “Onu çamurdan, tînden, salsalinden yarattın. Yani organik hale dönüşebilecek olan bir balçıktan, beni ise enerjiden, dumansız ateşten yarattın. Ben O’ndan üstünüm.”

Allahû Tealâ da buyuruyor ki: “Seni huzurumdan kovuyorum. Sonsuza kadar da cehennemde cezalandıracağım”.

-7/A'RÂF-13: Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.

İşte bunun üzerine iblis, Allahû Tealâ’dan talepte bulunur:

-7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.

“Yarabbi! Bana kıyâmet gününe kadar izin ver. Eğer bana bu izni verirsen, kıyâmete kadar beni yaşatırsan ben de Âdem (A.S)’dan ve O’nun zürriyetinden intikamımı alacağım. Onların pek azı hariç hepsini kendime bağlayacağım.” der.

-7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.

-7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

-7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

-7/A'RÂF-18: Kâlehruc minhâ mez'ûmen medhûrâ(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
(Allahû Tealâ): “Kınanmış (hor görülmüş) ve kovulmuş olarak oradan çık!” dedi. “Elbette onlardan kim sana tâbî olursa, mutlaka sizin hepinizden cehennemi (tamamen) dolduracağım.”

İblisin Allah’a rağmen bunu yapabilmesi mümkün müdür? Evet, mümkündür. Çünkü cehenneme gireceği kesin olduğu için, Allahû Tealâ onun aksiyonlarına karışmaz. Müdahale etmez. İblis dilediği gibi yalan söyler. Dilediği her türlü düzenbazlığı yapar. Zaten gideceği yer en alt kat cehennemdir. Daha aşağısı yoktur. Allahû Tealâ iblisi serbest bırakmıştır. İblis cezasını da bilmekte ve intikamını almak istemektedir.

Peki, nasıl intikam alabilir? Ne yapıp da intikam alabilir? Yaptığı şey son derece açık. Allahû Tealâ, bir defa bütün peygamberlerine, nebîlerine kitap indirmiştir ama bunlardan 3 şeriat kitabı kalmıştır. Allah’ın peygamberlere indirdiği kitaplar mutlaka şeriat kitabıdır. Allahû Tealâ resûllerine de kitap yani peygamber olmayan kavim resûllerine de kitap yazdırır. Ama onlar, şeriat kitabı değil, sohbet kitabıdır.

Allahû Tealâ, her nebîye mutlaka şeriat kitabı vermiştir. Hz. İbrâhîm’e de, Hz. İsmail’e de, Hz. Yakup’a da, Hz. Nuh’a da, Hz. Lut’a da vermiştir. Allahû Tealâ çeşitli âyet-i kerimelerde bu kitapların isimlerini bir bir yazmıştır. Ama bugün üç tanesi ortadadır. Hz. Musa’nın Tevrat’ı, eski ahit, Hz. İsa’nın İncil’i yeni ahit ve Kur’ân-ı Kerim son ahit. Farklı görünseler de hepsi birbirinin aynıdır. Şurası bir gerçek ki; 4 tane İncil vardır; Matta, Markos, Lukas ve Yuhannas. Bu 4 tane İncil’in varlığı kitaplarda değişmelerin olduğunu açıkça gösterir ama muradımız o değil. Zaten İncil’in aslı olsaydı, aslı Kur’ân’ın aynı olacaktı.

14 asırdan beri, Kur’ân-ı Kerim’in bir cümlesi, bir harfi bile değiştirilememiştir. Aynı hüviyetini korumuş, devam ettirmiştir. Biz burada, “Kur’ân-ı Kerim üstündür, İncil üstün değildir, Tevrat üstün değildir.” tarzında bir ifadeyi kesinlikle kullanmayız. Böyle bir şey asla söz konusu değildir. Hepsi de birbirine eşittir. Allah’ın bütün peygamberlerine indirdiği kitaplarda aynı esas vardır:

Tek Allah’a inanmak,

Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu bir toplum vücuda getirmek,

Allah’a ruhu ve içindeki nefsi, iradeyi teslim etmek.

İşte dîn bu kadardır. Bu üç tane esas, kâinatın hiç değişmeyen dîninin bütününü ihata eder.

Öyleyse şu anda mevcut olan üç tane dîne bakalım. Hz. Musa’nın dîni, yahudilerin tâbî olduğu dîndir. Hz. İsa’nın dîni, hristiyanların tâbî olduğu dîndir ve İslâm dîni, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanların dînidir. Aslında bunların üçü de Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir değişiklik yapılmadığı için bunu sahih olarak görebiliyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

-16/NAHL-120: İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfâ(hanîfen) ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne).
Muhakkak ki İbrâhîm (A.S), Allah’a hanif (tek Allah’a inanan) olarak kanitin olan (yönelen) bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı.

“Senin dînin, hanif dînidir. Hz. İbrâhîm hanifti ve devrinin imamıydı.”

Allahû Tealâ bir başka âyet-i kerimede de diyor ki:

-2/BAKARA-124: Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne).
Hani o zaman ki; Rabbi İbrâhîm’i (birtakım) kelimelerle imtihan etti. Nihayet imtihan tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm A.S): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zalimler nail olamaz.” diye buyurdu.

“Biz, O’nu imam kıldık.”

Hz. Âdem de imamdı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de devrinin imamıydı. Allahû Tealâ’nın bura ifade buyurduğu imamlık müessesesi, huzur namazının imamlığıdır. Allahû Tealâ, Hz. İbrâhîm’in hanif olduğunu ifade etmektedir. Hz. İbrâhîm, Allahû Tealâ’nın peygamberi ve hanif dîninin sahibidir.

Allah’ın karşısında Allah’ı düşünerek saygıyla duran ve kendisinde olanı Allah’a ulaştıran, namaz boyunca tekrar geriye alan, devamlı bir alış veriş halinde olan kişi, kânitin olan kişidir. Allahû Tealâ Hz. İbrâhîm’in hanif olduğunu ifade etmektedir ve ne zaman Hz. İbrâhîm’den bahsetse, “O müşriklerden olmadı.” buyurmaktadır.

-3/ÂLİ İMRÂN-67: Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Hz. İbrâhîm, yahudi veya nasrani olmadı. Fakat hanif (Allah’ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O’na ulaştırılmasının ve Allah’a teslim olmanın farz olduğuna inanan), (Allah’a teslim olmuş) bir müslümandı. Ve o müşriklerden olmadı.

Neden bunu söylüyor? Çünkü hanif olan, Allah’a ulaşmayı dileyen birisidir. Hanif olduğu anda olay tamamlanmıştır. Allah’a ulaşmayı dilediği anda şirkten kurtulmuştur.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Dînlerin birleştirilmesindeki en önemli özellikten bahsediyoruz; hanif olmak. Şirkten kurtulmak da hanif olmakla mümkündür. Kâinatın tek dînini yaşamak da hanif olmakla mümkündür. Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de hanif olduğunu çok açık olarak anlatmaktadır.

-30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.

“Dîni ayakta tutmak için, dîni ihya etmek için, vechini ikame et. Bütün gücünle o dînin, hanif dîninin, İslâm dîninin devamı için vechini ikame et. Dînin ihya olması için ayakta tut, kıyamda tut. O hanif fıtratıyla ki biz, bütün insanları hanif fıtratıyla yarattık. Hanif olarak vechini dîn için ikame et, ayakta tut. Sen hanifsin ve biz sadece seni değil bütün insanları hanif fıtratıyla yarattık. Allah’ın ne dîni yaratmasında ne de insanları yaratmasında bir değişiklik göremezsin.”

Allahû Tealâ, Hz. Âdem’den kıyâmet günü yaşayacak olan son insana kadar bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır. Bundan sonraki bütün yaratışını da hanif fıtratı olarak devam ettirecektir. Başka bir fıtrat, başka bir yaşam tarzı, başka bir fıtratla yaratılan insan hiç olmamıştır ve olmayacaktır. Allah’ın insanları hanif fıtratıyla yaratması hiç değişmeyecektir. O kadar mı? Hayır. Allahû Tealâ’nın dîni de, hanif dîninin dışında başka bir dîne çevirmesi mümkün değildir. Allahû Tealâ: “Ne Allah’ın dîninde ne insanları Allah’ın hanif fıtratıyla yaratmasında bir değişiklik göremezsin.” buyurmaktadır. Bu, insanlık tarihi boyunca bir tek dîn olacaktır ve bütün insanlar bu dîni yaşayacak özellikte yaratılacak.” mânâsındadır.

Dikkat edin, bütün insanların doğdukları andan itibaren gözleri kördür. Görme hastaları gışavet adlı bir perdeyle örtülüdür. Kulakları sağırdır, vakra ile kapalıdır. İşitme hassaları mühürlüdür. Kalplerindeki idrak hassası mühürlüdür ve kalpleri idraksizdir, idrak edemez. Ne zaman ki, kişi hanif dîninin gereğine tevessül eder yani Allah’a ulaşmayı diler, o zaman Allahû Tealâ Rahmân esmasıyla o kişiye tecelli eder. Gözlerindeki hicab-ı mestureyi, görme hassasının üzerindeki gışaveti, kulaklarındaki vakrayı, işitme hassasının üzerindeki mührü alır. Kalbindeki ekinneti ve kalbindeki mührü alır. Kişinin kalbine ekinnetin karşılığı olarak idraki sağlayan ihbat koyar.

Hanif fıtratıyla yaratılan bütün insanlar böyledir; kördür, sağırdır ve dilsizdir. Ancak hanif dîninin gereğine tevessül ettiği zaman, Allah’a ulaşmayı dilediği zaman hepsi açılır. Dînle insan arasındaki ilişkinin temelinde bu vardır. Allah’a karşı kapalı olan bütün kapılar, hanif dîninin gereğine tevessül edildiği taktirde açılır. Görmeyen, işitmeyen, idrak etmeyen insanın, gören, işiten ve idrak eden hüviyete gelmesi söz konusudur.

Bu bapta Allahû Tealâ’nın dizaynına dikkatle bakın. Allah, bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır. Çünkü yarattığı bir tek dîn vardır. O dîni yaşayabilecek olan özellikle yaratmıştır. Başka bir dîn hiç oluşmamıştır. Allahû Tealâ: “Ne dînde ne de insanların fıtratında bir değişiklik göremezsin.” dedikten sonra, dînin değişmediğini bir defa daha ispat etmektedir. Buyuruyor ki: “İşte kayyum olan dîn bu dîndir.” Kayyum olan, ezelden ebede, ezelden kıyâmete kadar kıyamda kalacak olan, ayakta kalacak olan, hayatta kalacak olan bu dîndir. Âdem (A.S)’dan itibaren kıyamdadır. Kıyâmete kadar da kıyamda kalacaktır. Kıyâmet de çok uzaklarda değildir.

Hz. İbrâhîm hanifti ve dîni hanif dîniydi. Hz. Âdem hanifti. O’nun da dîni hanif dîniydi. Son Peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz de hanifti. İlk peygamberden son peygambere kadar hanif dîninin dışında bir dîn hiç olmamıştır.

Allahû Tealâ, bu hanif dîninden bahsettikten sonra, hanif dîninin kişiyi şirkten kurtardığını ifade ediyor. Allahû Tealâ bütün insanlara emrediyor:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

“Allah’a ulaşmayı dileyin. Takva sahibi olun. Namaz kılın ve müşriklerden olmayın”

Bu namaz da hanif olan, Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin mutlaka kılması lâzımgelen hacet namazıdır. Çünkü 2. safhada irşad makamına ulaşmak vardır. Rum-31’de bunu söyleyen Allahû Tealâ, takva sahiplerinin hepsinin şirkten kurtulduğunu ifade ediyor. Acaba Allahû Tealâ ne demek istiyor? Bir sonraki âyette Allahû Tealâ bunun cevabını veriyor:

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

İnsanlar var ve bu insanlar fırkalara ayrılmışlardır. Fırkalara ayrılan bu kişiler için ne söylüyoruz? Burada açıkça görülen bir husus var. Kim Allah’a yönelirse, o fırkalara ayrılmamıştır. O hanif dînini yaşamak üzere harekete geçmiştir. Eğer Allah’a ulaşmayı dilemeseydi, kişi o zaman o fırkalara ayrılanların herhangibir fırkasında bulunacaktı. Öyleyse kâinatın yegâne dîninin, hanif dîninin mensupları, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka vücuda getirirler. İnsanlık tarihi boyunca, bu tek fırka her devirde bütün milletlerin içinde olmuştur ama sayıları, her devirde bütün milletlerin içinde hep azınlık olarak kalmıştır.

Öyleyse bu dizayn içerisinde olaya bakıyoruz Dînlerden murat, sadece şeytanın sahtekârlığıdır. Şeytan, Allah’ın indirdiği kitapların varlığına rağmen; her devirde insanları o kitaplardaki hakikatlerden koparmayı başarmıştır. Tevrat’tan koparmayı başarmıştır. Bu yüzden şu anda yahudilerin %90’dan fazlası, Hz. İbrâhîm’in hanif dînini yaşayamaz durumdadır. Allah’a ulaşmayı dileme kavramı bile yok olmuştur. İblis, İncil’i devre dışı bırakmayı başarmıştır. İnsanların %90’dan fazlası artık hristiyan âlemini oluşturmalarına rağmen hanif dînini yaşayamıyorlar. Dikkat edin, hanif dîni 7 safhadan oluşur:

Allah’a ulaşmayı dilemek.

İrşad makamına ulaşıp tâbî olmak.

Ruhu Allah’a teslim etmek.

Vechi Allah’a teslim etmek.

Nefsi Allah’a teslim etmek.

İrşada ulaşmak.

İradeyi Allah’a teslim etmek.

Kâinatın tek dini, Arapça adını kullanıyorsak İslâm dîni de bu safhaların hepsini farz kılar. Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki:

-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Hz. İbrâhîm’in şeriatı, Hz. Musa’nın şeriatı, Hz. İsa’nın şeriatı ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in şeriatı hep aynı şeriattır. Başka bir şeriat hiç olmamıştır. Tek bir şeriat…

Allahû Tealâ şöyle devam ediyor: “O müşriklere teklif ettiğin şey, müşriklere ağır geldi.” Kim o müşrikler? Müşrikler, Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesindeki kişilerdir. Onlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. İşte bugün de Allah’a ulaşmayı dilemeyen, başka insanlara da Allah’a ulaşmayı diletmeyen, buna mâni olan dîn adamları var. Yahudilerin arasında da, hristiyanların arasında da, İslâm arasında da…

İblis öyle bir mekanizma kurmuş ki, bugün dünya üzerinde dîn öğreten bütün üniversitelerde, bütün dînlerde artık Allah’a ulaşmayı dilemek diye bir kavram yoktur. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, kimse hanif olamaz. Allahû Tealâ: “Hanif olarak kendini dîne doğrult.” diyor ve hanif olanların Allah’a ulaşmayı dilediklerini, hanif olanların takva sahibi olduğunu söylüyor. Hanif olanların dışında kalanların, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin ise, fırkalara ayrıldığını söylüyor. “Onlar, dalâlette, küfürde ve hüsrandadır. Onların gidecekleri yer cehennemdir. Onlar, mü’min olamaz.” diyor. Dîn öğreten bütün üniversiteleri tetkik ettik. Bu üniversitelerin hiçbirinde, “Allah’a ulaşmak” diye bir kavram artık öğretilmiyor.

Bütün dînlerin arasında sadece %10’dan çok daha az toplumlar, kendi dînleri içinde diğer insanların yaşadığından farklı bir yaşantı sürdürüyorlar. Onlar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Bu insanlar hanif dîninin yani İslâm dîninin 7 safhasını da yaşıyorlar.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-16/NAHL-123: Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Sonra da sana "hanif (vahdet, tevhid ve teslimi esas alan) olarak İbrâhîm (A.S)'ın dînine tâbî olmayı" vahyettik. Ve o, müşriklerden olmadı.

Allahû Tealâ, Hz. İbrâhîm’in hanif olduğundan bahsettikten sonra Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, “Sen de hanifsin. Sen kitap nedir, dîn nedir bilmezdin. Seni hanif kıldık.” diyor. Ve Hz. İbrâhîm’in hanif olduğunu söylüyor.

-6/EN'ÂM-161: Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm’e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm’in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

Hz. İbrâhîm, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den de, Hz. Musa’dan da, Hz. İsa’dan da evvel yaşamıştır ve hanif olarak yaşamıştır. Allahû Tealâ Hz. Musa’nın da, Hz. İsa’nın da, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de hanif olduğunu ifade etmektedir. Hz. Âdem’den başlayarak, bütün peygamberler hanif dîninin, kâinatın tek dîninin gereklerini yaşadılar.

Kimler haniftir? Sadece fırkalara ayrılmayanlar haniftir. Allahû Tealâ fırkalara ayrılmayanların ve ayrılanların sonucunu gösteriyor.

Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Mü’minlerin kim olduğuna bakıyoruz: O mü’minler ki, Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi, bize tıpkı Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesi gibi fırkalara ayrılanlardan ve Allah’a yönelen bir tek fırkadan bahsetmektedir. Aynı olay burada da geçerlidir. Fırkalara ayrılanlar ve bir tek fırkayı oluşturanlar var. Yani mü’minler. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allahû Tealâ tarafından mü’minler safında gösterilmektedir. Kâinatın tek dîninin müntesipleri sadece onlardır. Onlar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.

Yıllardan beri dünyada yapılan incelemeler, 72 çeşit inanç biçimi olduğunu söylemektedir. Bu 72 çeşit inanç biçiminin oluşturduğu insanlar, hepsi fırkalara ayrılanlardır. Ama bu 72 çeşit fırkanın, inanç biçiminin içinde küçük gruplar tecelli etmektedir. O küçük gruplar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Yani ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah’a teslim etmek şerefine erenlerdir. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki mü’minler, yani Allah’ın kullarıdır. Herkes başlangıçta şeytanın kuludur. Kişi, ne zaman Allah’a ulaşmayı dilerse, o zaman Allah’ın kulu olur. Allahû Tealâ bu konuya şöyle ışık tutmaktadır:

-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Şeytanın şerrinden kurtulanlar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Allahû Tealâ açık ve kesin olarak diyor ki: “Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi şeytana kul olmaktan, taguta kul olmaktan kurtulur, Allah’a kul olur. Kullarımı müjdele!”

Kişi şeytana kul olmaktan nasıl kurtulmuştur, Allah’a nasıl kul olmuştur? Allah’a ulaşmayı dileyerek… Öyleyse kâinatın tek dîninin temelinde ki, bu dînin Arapça adı İslâm’dır. Onun da temelinde aynı dîn, Allah’a ulaşmayı dilemek neticesi yatar. Allah’a ulaşmayı dilemek yoksa dîn yoktur. Çünkü Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insan, herşeyin en güzelini yapsa da, yaptıkları hiçbir şey ifade etmez. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, o kişi hanif dîninin içinde değildir. O kişi fırkalara ayrılmışlardan sadece bir tanesidir.

Hanif dîni, Allah’ın temel emrini ihata eder. Hanif dîninin temelinde tek Allah vardır; vahdet. Allahû Tealâ: “Hz İbrâhîm, hiç şirke düşmedi. Hz. İbrâhîm tek Allah’a inanırdı.” diyor. Hanif dîninin;

1. temeli, tek Allah’a inanmaktır.

2. temeli, o tek Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırkadır. Yani Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki mü’minler…

Allahû Tealâ aynı olaydan başka âyetlerde de söz etmektedir:

-6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

-6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.

Allah’ın ahdini yerine getirmek, Sıratı Mustakîm’dir. İslâm, 7 tane Sıratı Mustakîm’den oluşur. Allah’a ulaşmayı dileyerek o Sıratı Mustakîm’e tâbî ol.

Allahû Tealâ: “Başka hiçbir fırkaya tâbî olma ki; bütün fırkalar, seni fırkalara ayrılmışlardan kılarlar ve fırkalara ayrılmış olursun. Allah’ın ahdini yerine getiremediğin gibi Allah’ın vasiyetini de yerine getiremezsin.” buyuruyor. Allah’ın vasiyeti de; ruhu, vechi, nefsi, iradeyi Allah’a teslim etmektir. Hanif dîninin temelinde 4 tane teslim yatar. Kâinatın tek dîninin;

3. temeli, 4 tane teslimi oluşturan bir dîn oluşudur.

Dînlerin birleştirilmesinin temelinde kâinatın tek dîni yatmaktadır. Hanif dîninin dışında 2. bir dîn hiç olmadı. Allahû Tealâ’nın Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirdiği Kur’ân-ı Kerim, hanif dîninin bütün esaslarını tam olarak ihtiva eder. Bu dînin Arapça adı İslâm dînidir. Öyleyse, “İslâm dîni yeni bir dîndir, son dîndir. Son dîn odur. Bu sebeple en çok tekâmül etmiş dîn odur.” gibi sözlerin hepsi yanlıştır.

İslâm dîni yeni bir dîn değildir. Kâinatın dînidir.

Allah’ın koyduğu dînde tekâmül müessesesi yoktur. O tekâmülün sahibidir ve Allahû Tealâ dîne tekâmülün son noktasını koymuştur. İnsanoğlunun tekâmülü, Allah’a ulaşmayı dilemekten başlar. Ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmeye kadar devam eder ve iradenin tesliminde son bulur. Bundan ötesi yoktur, hiçbir zaman da olmayacaktır. Zaten artık kâinatın son günlerine doğru yaklaşıyoruz.

Öyleyse dînler yoktur. İsmini ne koyarsanız koyun, önemli değil. Ama Kur’ân-ı Kerim’de geçen adıyla hanif dîni, kâinatın dînidir. Hz. İbrâhîm’den sonra gelen Hz. Musa’nın da dînidir. Hz. İsa’nın da dînidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de dînidir. Öyleyse bu düşmanlık neden? İslâm’la diğer dînlerin arasındaki bu düşmanlık neden? İşte sual burada.

Sizlerle beraber bir güzelliği yaşamak, Allah’ın bize bir lütfudur diye düşünüyorum. Böyle bir dizaynda Allah’a çok hamd etmek, çok şükretmek hepimiz için en güzelidir muhakkak. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada noktalıyoruz.

İmam İskender Ali M İ H R
   
« Son Düzenleme: Aralık 19, 2012, 11:47:26 öö Gönderen: gnothi »
''Kızıl elmada buluşalım''


Aralık 19, 2012, 08:53:58 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

AMİN ...  :)

Saygılar elinize sağlık .
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Mart 03, 2013, 10:26:34 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 285
  • Cinsiyet: Bay

Olaylara,İnsanlara ve Bilgilere Ön Yargılı Davranıp Aranızda Bir ''Berlin Duvarı'' İnşa Etmeyin.

Ç.A


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
12 Yanıt
8541 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 04, 2007, 06:33:32 ös
Gönderen: Fraternis
0 Yanıt
3029 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 24, 2008, 03:22:54 ös
Gönderen: aramis
11 Yanıt
7700 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 29, 2009, 08:12:30 öö
Gönderen: erdal
0 Yanıt
10595 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 10, 2010, 05:59:29 ös
Gönderen: alcyone
26 Yanıt
18228 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 21, 2014, 12:06:36 ös
Gönderen: mbulut
1 Yanıt
5594 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2011, 05:56:35 ös
Gönderen: Prometheus
0 Yanıt
2202 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2015, 07:24:40 ös
Gönderen: karahan