Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: YAHUDİ DÜNYASINDA ROMA EGEMENLİĞİ - 4  (Okunma sayısı 3374 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 11, 2010, 04:22:20 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

   
   
   
   
   
Çağdaş İngiliz tarihçi-yazlarlardan Paul Johnson, “History of the Jews” (Yahudilerin Tarihi) adlı kitabında, 130’lu yıllarda Roma İmparatoru Hadrianus’un Yahudileri yok etmek isteminin, Tacitus gibi kimi Yahudi düşmanı tarihçilerin kışkırtmasından kaynaklandığını öne sürer.

Başlangıçta Yahudilere karşı toleranslı davranan İmparator Hadrianus, çevresindekilerin etkisiyle, bir Yahudi geleneği olan sünneti, hadım etmekle, kendi kendini sakatlamayla eş bir işlem olarak görmüş ve daha önceleri Helenlerin yaptığı gibi sünnet olmanın cezasını da idam olarak belirlemişti. Dönemin Yahudilerinin saygı duydukları Rabbi Akiva ve müritleri, buna karşı isyan edenlerin elebaşı Simeon bar Kohba’nın, “Davut’tan (ya da Yâkub’dan) bir yıldız” olduğunu öne sürerek, ona "Yıldızın Oğlu” demişti. Simeon bar Kohba için rabbiler, Kutsal Kitabın “Sayılar” bölümünde bir de kehanet bulmuştu: “Davut’tan bir yıldız gelecek ve İsrail’den bir asa kalkacak, Moab’ın yerlerini vuracak ve Sheth’in bütün çocuklarını imha edecek.”  (Tevrat, Sayılar 24:17)

   Simeon bar Kohba’yı destekleyen, onun “Mesih” olduğunu bile öne süren Rabbi Akiva’ya karşı çıkan hahamlar da vardı. Akiva, Simeon bar Kohba için «Kral Mesih işte budur.» deyince, Haham Johanan ben Torta «Ey Akiva, çenende otlar bitecek fakat Davut’un oğlu hâlâ gelmeyecek.» demişti.
   
   Sonraları, Yahudi rabbileri Simeon bar Kohba’nın sahte Mesih olduğunu söyleyerek gerçek adının Simeon bar Kosiva yani “bir yalanın oğlu” olduğunu yazdı. Günümüzde ele geçen yazılı belgelerden, Simeon’un kısa süreliğine de olsa bir Yahudi devleti kurduğunu hatta para bile bastırdığı anlaşılıyor ama kendisini Mesih olarak gördüğüne ilişkin bir kanıta rastlanmıyor.
   
Bar Kohba isyanı, Romalıları çok uğraştırdı. Başlangıçta hayli başarılı da oldu. Yahudiye’deki Roma Bölge Valisi Tineius Rufus’un orduları bozguna uğradı ama İmparator Hadrianus’un Filistin’e yolladığı Britanya Valisi Julius Severus, 134 yılında Kudüs’ü yeniden ele geçirdi.

Savaş, asilerin elindeki yaklaşık elli istihkâmın sonuncusu olan Bethar, Ağustos 135’te (Yahudi takvimine göre 135 yılının 9 Av günü) Severus tarafından alınana dek 18 ay sürdü ve Simeon bar Kohba öldürüldü.

Burada, Yahudilerce uğursuz gün kabul edilen şu “9 Av günü” yine karşımıza çıkıyor.

Rabbi Akiva yakalanarak hapse atıldı. Büyük işkenceler gördü; etleri demir taraklarla koparıldı. Öfkeli Romalılar, Yahudi cesetlerinin gömülmesine izin vermeyip aylarca açıkta bıraktı ama ilginçtir ki cesetler çürümedi. Belki de çöl iklimi nedeniyle… Ancak dindar Yahudiler, bu mucize gibi olayı, yemeklerden sonraki şükran duasına ekledikleri ve “a tov u’ mativ” dedikleri özel bir dua ekiyle günümüze kadar anmaya devam etti.

Tarihçilere göre bu isyan sırasında ve ardından Filistin ve Yahudiye’de 580 bin kişi öldürülmüş ya da yakılmıştır. Aziz Jerome’un yazdığına göre o denli çok tutsak varmış ki, tekinin fiyatı bir atın fiyatının yarısına düşmüş.

Bar Kohba isyanı sonrasında Kudüs’ten geriye ne kaldıysa yıkıldı. Kent karasabanla sürüldü. Çok sayıda Yahudi katledildi; köle yapıldı; sürüldü. O tarihe kadar Yahudiye (Judea) olarak anılan bu bölgenin adı da, Filistinlileri çağrıştırmak üzere “Suriye Filistini” olarak değiştirildi. Romalıların amacı, bu adı vererek Yahudilerin amansız düşmanı Filistinlilerden yana görünmek ya da Yahudileri aşağılamaktı. Kudüs kenti de “Aelia Capitolina” adlı bir Roma kolonisi oldu.

Kudüs, İmparator Julianus dönemine dek 230 yıl boyunca tam bir putperest Roma kenti oldu. Ne Yahudilerin ne de Hıristiyanların yerleşimine izin verildi. Yalnızca 320-365 yılları arasında Hıristiyan yerleşimine açıldı.
   
   Bu savaşta önemli bir Yahudi kadın kahraman da yer aldı: Simeon ben Menahem’in kızı Babata... Bar Kohba isyanına katılmış, güçlü karakteri ve savaşçı tutumuyla erkeklere bile örnek olmuştu. En-Gedi’deki derin bir mağarada erzak ve silahlarıyla saklanan direnişçilerle birlikte olan Babata, Romalıların eline düşüp tutsak olmaktansa, orada açlıktan ölmeyi yeğlemişti. Arkeologlar, onun öyküsüyle iskeletinin kalıntılarını, ölümünden 1825 yıl sonra buldu.
   
   Tapınak dağında (Siyon tepesinde) Tanrı-İmparator Hadrianus ve Baştanrı Jupiter onuruna tapınaklar yapıldı. Bu döneme gelindiğinde, Roma Bölge Valisi Rufus’un, üzerine pagan tapınakları dikilerek yok edilmesi gerektiğini düşündüğü Kudüs’teki yerler, başka bir dinin, Hıristiyanlığın kutsal yerleri olmuştu. Rufus, İsa’nın mezarının bulunduğu söylenen yere Jupiter, Juno ve Aşk Tanrıçası Venüs onuruna tapınaklar yaptırdı. Burası Yahudi ulusu için artık bir önem taşımamakla birlikte, bu kez de Mesih niteliği verilen İsa’ya inananlar için kutsal bir yer durumuna yükselmişti.
   
   Savaşın ardından, bu konuda Romalı yazarlardan çok Kilise babaları bir dolu söylence uydurdu. Örneğin Neapolisli Şehit Aziz Justin, Simeon bar Kohba’nın yalnızca Helenlere değil tüm Hıristiyanlara işkence ettiğini yazmıştı.
   
Bir yüzyılın içinde yaşanan iki büyük kıyımın ardından Yahudiler, aşırı ulusçu, dinsel bakımdan güçlenmiş ve bilenmiş bir grup olarak ortaya çıktı. Kimi araştırmacılara kalırsa; öyle güçlü bir din anlayışına sahip olmuşlardı ki, Roma imparatorlarından kimilerinin Yahudi dinini seçmelerine ramak kalmıştı. Tarihçi Josephus şöyle övünüyordu: “Helen olsun barbar olsun, dinlenme günümüz olan Sebt (Şabat) gününe, görkeme ve yanan mumlara itibar etmeyen bir tek ülke yoktur ve Tanrı evrenin içine yayıldıkça, Yasa bütün insanların kalbine giden yolu bulacaktır.”

Çağdaş tarihçi-yazar Paul Johnson, Avrupa ve Afrika-Asya kıtalarına çil yavrusu gibi dağıtılan Yahudilerin kimliklerini yitirmediğini söyler. Ona kalırsa; Yahudi din bilginleri; İsrail Krallığını, bu arada tüm askerî ve ekonomik gücünü kaybeden Yahudileri hep bir arada tutabilmek amacıyla, Tevrat’ı toplumsal bir güç, ahlâkî teoloji ve anlaşılabilir bir yasa haline getirip, içinde huzurla, mutlulukla yaşayabildikleri, ruhun ve zihnin bir kalesine dönüştürmüşlerdir.

Paul Johnson, bireysel bir yorum olarak öyle diyebilir elbette. Tam tersini söyleyenler de var. Bu bağlamda Yahudilerin daha ileri tarihlerdeki, bir yandan Hıristiyan dünyasında diğer yandan İslâm dünyasında başlarına gelenlere, buna karşılık onların nasıl bir tutum takındıklarına ve neler yaptıklarına bakmak gerekir.





Bu başlık altındaki anlatımlarıma burada son veriyorum. Ancak bir noksanlık olduğunu da duyumsuyorum. Roma egemenliği altında Yahudi dünyasından söz ederken, Hıristiyanları hiç işin içine karıştırmadım. Oysa İlk Çağda Hıristiyan-Yahudi ilişkilerini dinsel bakımdan değil de tarihsel yönden incelemek epey ilginç bir görüntü sergileyebilir. Onu ise bir başka başlık altında yapmaya çalışacağım.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
43 Yanıt
32824 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 30, 2007, 11:06:15 ös
Gönderen: shemuel
8 Yanıt
4566 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2007, 03:09:14 ös
Gönderen: Hamlet
YAHUDİ HAZARLAR

Başlatan shemuel « 1 2 3 4 » Yahudiler

36 Yanıt
26166 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2008, 12:14:50 öö
Gönderen: blossom
2 Yanıt
8619 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2007, 09:59:57 ös
Gönderen: shemuel
3 Yanıt
9345 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 24, 2009, 10:20:10 ös
Gönderen: degas
2 Yanıt
16417 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2013, 11:56:06 ös
Gönderen: NOSAM33
1 Yanıt
3730 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2010, 02:08:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2453 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 08, 2010, 06:21:37 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3629 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 10, 2010, 02:38:06 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
7997 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2012, 11:36:59 öö
Gönderen: gnothi