Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TÜRKİYEDEKİ MASONLARIN ÇOGU NEDEN ATATÜRK"ÇÜ  (Okunma sayısı 38762 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 14, 2012, 02:54:27 ös
Yanıtla #60
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

sn.symbol
Hâkimiyetin tek kişinin tekelinde olduğu zamanlar düşünüldüğünde egemenlik tam anlamıyla özgürlük anlamına gelir.

Hemen hemen aynı şeyleri söylüyoruz cumhuriyet kurulduğundada şimdide durum aslında tamda sizin özetledğiniz gibi,lakin haksızlık yapmamak için bir şeyi ayırd etmek lazım oda şu

cumhuriyet ilan edildiğinde meşrutiyetten bir geçiş yapıldı ve tüm dünyada bu tip radikal devrimler yada geçişlerde hep benzeri sıkıntılar yaşanmıştır Atatürkün uygulamalarını ve tek adamlığını bu bab da değerlendirmek daha doğru bir yol olur.

Anadoluda belki on yıllarca cumhuriyetin ne olup olmadığını bile bilmeden yaşayan binlerce insan vardı.

Ya şimdi işte bu durumu şimdi değerlendirmek daha kolay

Her tür şart değişti ülkemde hemen hemen her tür gelişim var lakin halk hala egemenmi?
kendi egemenliğine hakim olmayan halkın gelişmişliği ne ölçüde doğrudur.

Benim tek bildiğim egemenlik vardır oda

Hak güçten doğar

Güçlünün egemen olduğu sistem haricinde dünyada birkaç yer hariç halkın kendi egemenliğinin farkında olduğu bir yeryüzü ancak ütopyadır.

Böyle sözlerin söylenmesi bunu söyleyenin Atatürk bile olması sonucu değiştirmiyorsa;
Bu tarz söylemler için sadece şunu söyleyebiliriz

Hoş temennilerdir
uygulamada ve uygulanmışlarda ne var ona bakmak lazım.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Aralık 14, 2012, 03:01:56 ös
Yanıtla #61
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Alıntı
Egemenlik Nedir
Egemenlik (hakimiyet) en genel anlamıyla devletin ülke toprakları üzerinde siyasi yönetim yetkisini kullanma hakkıdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Egemenlik Nedir ? (Detay)
Egemenlik ya da hâkimiyet, bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder. Bir başka deyimle egemenlik, devleti başka tüzel kişiliklerden ve örgütlenme biçimlerinden -- örneğin şirketlerden, derneklerden, kulüplerden, çetelerden, din ve mezhep birliklerinden, feodal bağlılık ve yönetim birimlerinden -- ayıran özelliktir. Egemen olmayan devlet olmaz; kaynağını Devlet'ten almayan egemenlik de olmaz.

Fransızca souverainité (İng: sovereignty) teriminin karşılığı olarak geç dönem Osmanlı Türkçesinde hakimiyet (Osm: حاكمية) sözcüğü benimsenmiş, 1935 yılı dolayında da bunun Yeni Türkçe karşılığı olarak egemenlik kabul edilmiştir.

Birbirleriyle içiçe geçmiş hukuki ve siyasi anlamlara sahip olan egemenlik kavramı,içsel ve dışşal egemenlik olarak iki şekilde incelenebilir.

- İçsel Egemenlik : Bir devletin kendi ülkesi üzerindeki herşey ve herkes üzerinde yasama,yürütme ve yargı yetkilerini kullanabilmesidir.
- Dışşal Egemelik : Devletin davranışları üzerinde kendi rızası dışında hiçbir etkiyi ve sınırlamayı tanımaması anlamını taşır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." (Eski dilde: "Hakimiyet bila kayd ü şart milletindir.")

Günümüz Türkçesinde egemenlik, anlam genişlemesiyle, her türlü iktidar ve güç anlamında kullanılmaktadır. (Örnek: X ilinde falan partisi egemendir; Ali Ayşe üzerinde egemenlik kurdu.) Bu maddede, egemenliğin, sadece siyasi teori ve devletler hukukundaki özgün anlamı ele alınacaktır.


Egemenlik Kavramın Tarihçesi
Ortaçağ Avrupası'nın büyük bir bölümünde, kaynağını kralla vassalleri veya vassallerle diğer yerel güç odakları arasındaki sözleşmelerden alan feodal ilişkiler egemendi. Bunun yanısıra, çeşitli derecelerde bağımsız olan şehirler, köy birlikleri, federasyonlar, ortak yönetim alanları vb. mevcuttu. Ayrıca bazı yönleriyle krala bağlı, bazı yönlerden tamamen bağımsız olan Kilise de önemli bir siyasi güçtü.

Modern krallıkların ortaya çıkmasıyla birlikte, devleti devlet yapan temel hak ve yetkilerin tanımlanması sorunu ortaya çıktı. Fransız hukukçu Jean Bodin (1530-1596) modern egemenlik kuramının kurucusu sayılır. 1576'da yayımladığı Les six livres de la république (Devlet'e Dair Altı Kitap) adlı eserde Bodin egemenliği "Devlet'in mutlak ve kalıcı gücü" olarak tanımladı. "Mutlak", egemenliğin bölünemeyeceği ve paylaşılamayacağı anlamındaydı (ancak bu mutlaklık sadece kamu hakları alanındaydı ve bireyin özel haklarına tecavüz edemiyordu). "Kalıcı" olması ise bu gücün hükümdarın ölümü ile sona ermediği ve bireylerden bağımsız olduğunu gösteriyordu. Egemenlik belirtilerinin bir bölümünü hükümdar şahsen kullanabilir, bir bölümünü memurlarına ve kurumlara kullandırabilirdi. Ancak egemenliğin kendisi devredilemezdi.

17. yüzyılda Holandalı hukukçu Hugo Grotius (1583-1645) modern devletler hukukunun ilkelerini egemenlik kavramıyla temellendirdi. 1648 Westfalya Barışı ile, egemen devletlerin hukuki eşitliği ilkesi modern Avrupa devletler sisteminin temeli olarak benimsendi. 17. ve 18. yüzyıllarda Hobbes, Locke, Montesquieu, Rousseau gibi düşünürler egemenlik hakkının felsefi ve analitik temelleri üzerinde günümüze dek etkili olan düşünceler ürettiler.

Charles de Montesquieu (1689-1755), 1745'te yayımladığı Esprit des Lois (Kanunların Ruhu) adlı eserinde, egemenliğin üç uygulama alanını birbirinden ayırarak, yasama, yürütme ve yargı erklerinin dengelenmesinin önemine değindi. 1789'da kabul edilen ABD Anayasası, Montesquieu'nün görüşlerinin etkisiyle, yasama, yürütme ve yargının mükemmel denge içinde olacağı bir Devlet düzeni tasarladı.


Egemenlik ve Halk
Klasik dönem düşünürlerinin hemen hepsinde egemenliğin nihai kaynağı olarak halkın iradesi gösterilir. Roma hukukundaki omnis imperium ex populo ilkesi bu düşüncenin kaynağıdır. Devletin bir "Toplum Sözleşmesi" ile kurulduğu görüşü de aynı düşünceyi ifade eder. Ancak ilk kaynağı halk olan egemenliğin nasıl ve ne ölçüde hükümdara aktarıldığı, sınırlarının ne olduğu, o sınırlar aşıldığı zaman hangi tedbirlere başvurulacağı, egemenlik aktarımından sonra halkta hangi bakiye güçlerin kaldığı, tartışma konuları olarak kalır. Egemenliği halka dayandıran görüşle demokrasi fikri ilk kez 19. beynini kaybetiim sonra atladım denize köpekbalıklarını öldürdüm.


Türkiye'de "Egemenlik Milletindir" İlkesi
Türkiye'de milli egemenlik fikri ilk kez, padişahın cülusunda "anayasaya riayet ve vatana ve millete sadakat" yemini etmesini zorunlu kılan 3 Ağustos 1909 tarihli Kanun-ı Esasi (anayasa) değişikliğiyle gündeme geldi. 1876 Anayasası'nda hükümranlık hakkının temelleri tanımlanmamış, sadece bu hakkın "eski usul gereğince" Osmanlı hanedanından bir kimse tarafından kullanılacağı belirtilmişti. 1909 Anayasa değişikliğiyle hükümranlık hakkı vatan ve millete sadakat koşuluna bağlanıyor, "vatan ve milletin" anayasa yoluyla ifade bulan üstünlüğü teyit ediliyordu.

Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun birinci maddesi, "Hakimiyet bila kayd ü şart milletindir" (egemenlik koşulsuz ve sınırsız olarak ulusundur) ilkesini ilan ederek radikal bir adım attı.

Bu ilke, öncelikle padişaha ve onun şahsında somutlaşan geleneksel güçler dengesine verilmiş bir cevaptı. "Milleti" temsil ettiği kabul edilen Meclis'in, kendi dışında hiçbir güç ve irade tanımadığı bildiriliyordu.


Atatürk’ün milli egemenlik (hakimiyet) ile ilgili özdeyişleri
Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. 1922 (Nutuk II, S. 700)

Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kat’î mânasiyle millî egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. Toplumumuzda, devletimizde hürriyet sonsuzdur. Ancak onun hududu, onu sonsuz yapan esasın korunmasıyla mevcut ve çevrilidir.

Bir insan, belki kendi arzusiyle şahsî hürriyetini yok etmek ister, fakat bu teşebbüs koca bir milletin hayatına ve hürriyetine zarar verecekse, muazzam ve şerefle dolu bir millet hayatı, bu yüzden sönecekse ve o milletin çocukları ve torunları bu yüzden yok olacaksa bu teşebbüsler hiçbir vakit meşru ve kabule değer olamaz. Ve hele böyle bir hareket hiçbir vakit hürriyet namına müsamaha ile telâkki edilemez.

Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz. 1923 (Atatürk’ün S.D. I, S. 298)

Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, S. 95)

Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, S. 58)

Kuvvet birdir ve o milletindir. 1937 (Atatürk’ün K.A.N., S. 41)

Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar. 1929 (Atatürk’ün B. N., S. 82-83)

Bir millet, varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Millî hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız, buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik... 1920 (Nutuk III, S. 1185)

Dünyanın belli başlı milletlerini esaretten kurtarmak için egemenliklerine kavuşturan büyük fikir akımları, köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır. 1923 (Atatürk’ün S.D. I, S. 309)

Arkadaşlar! Türkiye devletinde ve Türkiye devletini kuran Türkiye halkında tacidar yoktur, diktatör yoktur! Tacidar yoktur ve olmayacaktır. Çünkü olamaz.

Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdani ve mevcudiyetidir. 1923 (Atatürk’ün S.D. I, S. 300)

Egemenliğine doğrudan doğruya sahip olmanın kıymetini pek iyi anlayan ve pek iyi bilen millet, bu mukaddes egemenliğine karşı baş gösterecek her tehlikeyi kahredecektir. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, S. 135)

Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, S. 76)

Kendilerine bir milletin tahili bırakılan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine milletin hakikî ve elde edilmesi mümkün menfaatleri yolunda kullanmakla görevli olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar. Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi zabt ve işgal etmek o memleketin sahiplerine hâkim olmak için kâfi değildir. Bir milletin ruhu zabt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların getirdiği bir millî ruha, hiçbir kuvvet mukavemet edemez.

Mahkûm olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmağa gücü yetecek kadar kuvvetli müstebitler artık dünya yüzünde kalmamıştır. 1924 (Atatürk’ün B.N., S. 81)

Büyük Millet Meclisi Türk milletinin asırlar süren aramalarının özeti ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir.

Türk milleti mukadderatını Büyük Millet Meclisinin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitle istikbale yönelmiştir.

Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri millî hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetidir. (1923)

Gerek askerlik, gerekse siyaset hayatımın bütün devir ve safhalarını dolduran mücadelelerimde daima hareket düsturum millî iradeye dayanarak milletin, vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur. (1920)


ALINTIDIR

NOT: Bu fakirinde bu çorbada tuzu olsun diye katkıda bulundum .Haddimi aştıyam AFFOLA ...

Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Aralık 14, 2012, 06:09:12 ös
Yanıtla #62
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Sadece merekimdan soruyorum, acaba ülkemizde Atatürkcü olmayan Masonlar"da varmi?
Hatta forumumuzda böyle bir Mason arkadasimiz varmi ?
Varlarsa eger ülkemiz hakkinda neler düsünüyorlar?
Ülkemizin tahlilini birde onlardan okusak aslinda cok enteresan olurdu.

Saygilarimla


Aralık 15, 2012, 01:32:48 ös
Yanıtla #63
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Biz ya da bu forumun üyeleri tartışmayı beceremiyor muyuz acaba?

İşte ekseninden iyice saptırılmış bir başlık daha.

Burada tartışılması gereken bir varsayımın gerekçesi.

Varsayım "Türkiye'deki Masonların çoğu Atatürkçü" diyor.  Bunun kesin bir yargı olabilmesi için, bilimsel yöntemle bir istatistiksel araştırma yapılmış olması gerek. Yapılmış mı? Sanmıyorum. Yapılmış olsa böyle bir sonuç alınacağı varsayılıyor.

Sonra da soruluyor neden diye...

Konu bu... Varsayım doğruysa eğer, bunun nedeni, gerekçesi...

Şimdi bu konuya katkıda bulunmuş, bu başlık altında bir şeyler yazmış olanlar, dönüp kendi yazılarına bir baksın... Yazdıklarının bu konuyla ne ölçüde bağlantısı var?

Böyle olunca, ben bu başlık altında asıl yazmak isteyebileceklerimi yazamıyorum.

Forumda bir başlık daha böylece yitirilmiş oluyor.

Umarım bir katılımcımızın aklına gelir de "Türk Masonları Atatürkçü Olmalı mıdır?" gibi, bilgiye değil, doğrudan yorum ve değerlendirmeye açık bir başlık getirir de onun altında tartışırız.

Sevgiler.
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 15, 2012, 02:01:05 ös
Yanıtla #64
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

sn.adam

Nedenlerin nedeni dogmatik değilmidir?
Doğma sadece dinde yokki Atatürk çü olma deyimi bile bana doğmatik geliyor tıpkı dini araştırmadan,öğrenmeden ,sindirmeden dindar olunur gibi konu Atatürk'e geldiğindede bu yol izleniyor.

Ben bu konuya yazarken baktığım perspektif bu benim,Masonların neden Atatürkçü olduğu sorusuna genelde cevap vermesi gerekenler ilk önce masonlardır.
Bir iki mason arkadaş haricinde oda bana göre sadece kıyısından cevap vermekten öte gidemediler.
İlk cevap bu konularda önce onlardan gelmeli kapıyı onlar açmalı yola onlar sokmalı bakış açısını onlar vermeliler.
Bu tip sorular biz hariciler cevap verdiğimizde iş böyle oluyor.

Siz belki serzenişinizde haklı olabilirsiniz ama Masonlara sorulan yada masonların cevap vermesi daha uygun olana sorulara haricilerde onlaran önce cevap vermeye başlayınca yine kargaşa çıkıyor ve problem oluyor.

Konu başlığı sapıyor sapmasına hatta saptıkçada bu olay sizde saplantı olmaya başlıyor.
Ben laf arasında sordum alevilerin aAtatürkçü olmaları ile masonların Atatürkçü olmaları arasında ne fark vardır diye.Belki bir başka başlı altınada alınabilir ama çokta gerekli değil bence,fakat bence nedensellikleri aynı gibi geliyor bana.

saygılar
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 02, 2015, 04:40:32 öö
Yanıtla #65
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 426
  • Cinsiyet: Bay

Hiç tanışmadığınız bir İnsan için ne cok şeyler yazmışsınız

İlk ağızdan güzel bir anı
--------------------
-Biz Beşiktaş'ta Akaretler'de oturuyorduk... Annnem, ağabeyim, bir de ben... On altı tane neferimiz, altı tane de evlatlığımız vardı...

Ağabeyim odasının tavanına kadar haritaları dizmiş... Yemeden, içmeden günlerce o haritalarla uğraştı... Onların başında çalışıp durdu...

-Nasıl çıkaracağız Almanları?.. diye kendi kendine söyleniyordu.

Bir akşam ona koridorda rastladım...

Kendisiyle konuşmaya imkân yok... Mecnun gibi... Zihni bu derece meşgul...

-Gene ne var ağabeyciğim? dedim.

Sesimi duymuş, fakat ne söylediğimi anlamamıştı:

-Birşey mi istiyorsun Makbuş? dedi.

-Hayır... Seni biraz üzüntülü gördüm de...

-Yok birşey!

-Yok olur mu ağabey, yüzünden belli!

Sözümü dinlemedi bile... Çekip gitti odasına...

..................

Ben annemle beraber ağabeyimin bu üzüntülü halini tahlile çalışırken odasından sesini duyduk:

-Tamam!..

diye haykırmıştı... Ve sevinçle koridora çıktı... Çok neşeliydi... Herhalde günlerden beri zihnini yoran bir şeye hâl çaresi bulmuş olmalıydı... Yüzü gülüyordu... Atatürk'ün o gün gözlerinde parlayan sevinci, hiç unutamam!..

Yine bir gün bir başka sevincine şâhit oldum... Ankara'daydık... Kütüphanesine kapanmış yine hummalı bir çalışma içine gömülmüştü.

Beni bir aralık yanına çağırdı...

-Makbuş gelsene biraz!..

Gittim.

-Bana bir parça yardım eder misin kardeşim?

-Hayhay ağabey, eğer bir faydam dokunacaksa, memnuniyetle!

Eliyle raflardaki kitapları gösterdi.

-Şu kitapları teker teker yere indir!..

-Peki ağabeyciğim!..

Ben bir taraftan gösterdiği kitapları indirirken, o da başka bir raftaki kitapları tetkik ediyordu.

Bütün tarih kitaplarını yere attı... Sonra o gece geç vakte kadar o kitapların içinde birşey aradı... Odasından çıktığı zaman aradığı şeyi bulmuş insanlara mahsus bir sevinç içindeydi.

Dudaklarında tatlı bir tebessüm, gözlerinde mes'ut bir parlaklık vardı...

-Peki Makbule Hanım, en üzgün ve mustarip olduğu günleri de hatirlıyor musunuz?

-Vallahi paşa evlâdım, Atatürk üzüntülerini ve acılarını bize söylemezdi... Kafasını işletiyordu o... Kimseden teselli ve yardım beklemiyordu...

Makbûle Atadan
ܚܠܐ -ܕܡܐ- -ܩܪܒܐ


Kasım 02, 2015, 12:46:46 ös
Yanıtla #66
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 02, 2015, 04:04:29 ös
Yanıtla #67
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Merhaba

Masonların 'kemalist' çizgide olduğuna katılmıyorum. 
Masonların kemalizm den önce de bir çizgisi vardı.
Mustafa Kemal hiç doğmasa bile onlar aynı masonik çizgide idi.

Masonların çoğunun Atatürk çü olduğuna da katılmıyorum.
Kaç tane mason tanıdınız ki çoğu hem masonum hem Atatürk çüyüm desin.
Ayrıca hem mason olup hem Atatürk çü olmayan azınlık bir kesim bile var anlamı çıkıyor cümlenizden.

Siz masonların Atatürk çü olduğuna kemalist çizgi (?) de olduklarına nasıl karar verdiniz?

Saygılarımla

Konu açıldığında hemen verilen cevaplardan biri sn.özkann a ait.Ne denirki doğru söze.Atatürkçü olmak bir spor klübü tutmak değildir.Atatürkçü olmak için Kemalist te olmak gerekmez.Atatürkçü olmak önce sorgulamayı sonra neden Atatürkçü olmalıyım sorusuna cevap bulmayı ve vermeyi gerektirir.
Masonların Atatürkten çok önceleride bir çizgileri zaten vardı.Atatürk bunu ne oranda etkilemiştir de Masonlar Atatürkçü olmak gibi bir düşünceye kapılmış olmalıdırlar?

Toplum içerisinde en nefret ettiğim ve muhabbetlerde dahi cevaplamakta zorlandığım bir sorudur bu Atatürkçümüsün?

Hayat yaşam hep ileri gider geride bıraktıklarımız anılarımızdır.Geride kalanların topluma önderlik ettikleri vakaa değildir.
Atatürkte geride bıraktıklarımızdandır,Türkiye cumhuriyeti ise daima ileri gidecek ve yaşayacaktır ülkümüzde budur.

Öncelikle bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için;

Atatürkçü olmak nedir?
Ne olmalı?neyi anlamalı ve yapmalıyız?
Gibi bir takım soruların cevabının verilmesi lazım.
Aksi taktirde bugün Atatürk isminin yaşadığı en büyük sorun olan putlaştırma iddiasını onu sevenler maalesef yapmış olurlar.

karahan
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
10801 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 25, 2010, 12:46:58 öö
Gönderen: Ozan Erturk
4 Yanıt
5129 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 14, 2008, 04:55:44 ös
Gönderen: Prenses Isabella
14 Yanıt
13816 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 25, 2012, 12:45:33 ös
Gönderen: BULGARIA
5 Yanıt
5083 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2013, 05:03:29 ös
Gönderen: ADAM
26 Yanıt
21500 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 12:35:15 ös
Gönderen: GOASISG
3 Yanıt
4387 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2009, 10:22:26 ös
Gönderen: ozak1977
0 Yanıt
4068 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 20, 2010, 12:11:29 öö
Gönderen: Mozart
4 Yanıt
5439 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2012, 08:55:42 öö
Gönderen: ADAM
19 Yanıt
15595 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2016, 08:08:14 ös
Gönderen: ADAM
9 Yanıt
5990 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2014, 11:37:03 ös
Gönderen: hayalet