Masonlar.org - Harici Forumu

Inanc => Diger Inanclar => Konuyu başlatan: ADAM - Kasım 07, 2014, 06:25:48 ös

Başlık: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 07, 2014, 06:25:48 ös

Bu konuyu Forumun inanç bölümünde açışımızın nedeni, şu gelecek tümce:

Bazı mason kuruluşları, bir kişinin Masonluğa alınabilmesi için, diğer koşulların yanı sıra bir de o kişinin “ruhun ölümsüzlüğü”ne inanması koşulunu arıyor.


Kuşkusuz bu bir inanç sorunu. Biraz da dürüstlük vardır işin içinde. Yoksa kişinin zihnine girip de inceleyemezsiniz gerçekten de inanıyor mu yoksa kapıdan geçene kadar mı bu inanç diye. Kişi inandığını söyleyince siz de ona inanırsınız; daha doğrusu güvenirsiniz. Şayet inanmadığı halde inandığını söylüyorsa kötü. Bu, daha başlangıçtan onun gerçekten de “mason” olamayacağının göstergesidir; gizli gösterge. Karaman'ın koyunu gibi sonradan çıkar oyunu.

Fakat bir de önceden etkilenmişlik ya da duygusallıkla inanıp da sonradan tam bilimsel ve akılcı çalışma ve değerlendirmelere girişince, aslında böyle bir şeyin olmadığını, bunun bir dinsel zorlama ya da safdillik olduğunu düşünmeye dönüşmek de söz konusu olabilir. Öyle bir durumda ne yapacaksınız? O kardeşi sırf bundan ötürü kapının dışına koyamazsınız. Demek ki o üzerinde çok durduğunuz koşul yürüyemeyebilir, bilimsel yöntem ve akıl verilerine güvenerek düşünmeyi yasaklamadığınız sürece...

Bunun tersi de olası. Belki bir mason kuruluşunda kişiye böyle bir inancı olup olmadığını hiç sorulmaz. Nitekim bazı mason kuruluşları sormuyor; kişinin töresel değerleriyle ilgileniyor inançları yerine. Fakat o kişi, o mason sonradan hiç de dinsel bir nitelik taşımayan bilimsel çalışma ve değerlendirmelerinin sonucunda ruhun ölümsüzlüğünü benimseyebilir.

Bu sonuncusu nasıl olabilir demeyin, olur!

Buradaki bütün sorun şu “ruh” sözcüğünün tanımı, bununla ne denilmek istendiği…

İsa’nın çarmıha gerildikten sonra oradan Arimtealı Yusuf'un neyi indirmiş olduğu, bir de İncil’de “cennete yükselmek” terimiyle ne denilmek istendiği de buna benzer bir bakıma... Hani Bektaşiler  "Kuran'ın bir zahirî bir de batınî anlamı vardır" dermiş ya, onun gibi...

Burada sadece iyi yabancı dil bilenlerle görüşmekte ve tartışmakta olsaydık, bu konuyu işlemek biraz daha kolaylaşırdı. Çünkü Batı dillerinde, bizim dilimizdeki şu “ruh” sözcüğünün en az iki ayrı karşılığı var. Bunlar ayrıntıda biraz farklı, derinlemesine değerlendirildiğinde ise çok farklı anlamlara geliyor.

Demek ki bizim de burada önce şu ruh sözcüğünün anlamını çözümlememiz gerekiyor. Ancak bunu yaparken yönelişimiz, sonunda “ruhun ölümsüzlüğü” deyişine gelmek olmalı.

Ne dersiniz?
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: MysticMind - Kasım 07, 2014, 06:51:49 ös
Merak ettiğim bir konuydu. Mason olmanın ilk şartlarından birisi herhangi bir güce ( tanrı,Allah,tao,enerji vs. ) inanmak olduğunu biliyoruz fakat bu şekilde mason olup sonrasında araştırmalarla vs. ateizmi benimseyen kişi masonluktan kovulur mu kovulmaz mı merak ediyordum. Öte yandan ruh konusunu ben bilinç olarak değerlendiriyorum. Filmlerde ki gibi insandan bir tane daha,şeffaf vs. birşey olarak değil de şuan ki yaratma,algı ve yaşayış bilincinin,hayat adını verdiğimiz sistemi kavrayan bilinç olduğunu düşünüyorum. İnsan bilinci bir noktadan sonra kısıtlanmakta. Bazı algıları aşamamakta ve kavrayamamakta bu yüzden bilimsel bir çok çalışma algı yetersizliği nedeniyle yarıda kalıyor. Elbette ilerleyen çağlarda onlarda ilerleyecektir çünkü zaman geçtikçe bilincin daha da yükseldiğine inanıyorum. Buraya kadar olan kısım aklıma aslında çok daha güçlü ve sonsuz bir algıya sahip bilincin olduğu fikrini getiriyor. Tanrı dedikleri bilincin ve diğer bütün bilinçlerin O'ndan var edildiği. Dinlerde ve bir çok mitolojide kişi Tanrının bir sureti veya ufak bir parçası ancak onu bağlı kılmayan parçası olarak yaratılmıştır. İslamda zati ve subiti sıfatlar konusu buna örnektir. Fakat Tasavvuf işin içine girdiği zaman bu bilincinde bir varlık teşkil etmediği söz konusudur. Çünkü bu bilinçte her ne kadar tanrının suretiyle yaratılmış olsa da yine o'nun benliğinde yok olmaya mahkumdur. Kısaca durumu şöyle özetleyebilirim. Bir elektrik kaynağı ve bu kaynaktan çıkan kablolar var. Kaynak Tanrı bizim bilinçlerimiz ise kablolar. O kaynak istediği ve o kaynağa bağlı kaldığı sürece bu bilinç yani ruh sonsuzdur ve o kaynağın bütünüdür. Ne o kaynaktan bağımsızdır ne de o kaynağa hükmeder.  Peki ölümden sonra ne olacak. Bu bilince ne olacak. Bunun cevabını günümüz teknolojisinde ölmeden maalesef bilemeyiz. Ancak belki ilerde insan bilinci bir makineye bağlanabilir ve böylece beden öldüğü zaman bilincin irtibatı,ne gördüğü,neler hissettiği,bir bedene büründüğümü veya yoksa tamamen yok olduğumu ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 07, 2014, 07:49:20 ös

Bu konuyla ilk ilgilenen üyemiz Sayın MysticMind oldu.

Şu aşamada değerlendirmelerne değinmeyeceğim. Sadece kullandığı terime değineceğim: Bilinç yani şuur.

Bu terim şöyle tanımlanıyor: İnsanın kendisini ve çevresini anlama, tanıma ve değerlendirme yetisi.

Sonra da şöyle açıklanıyor: Bilinç, öz varlığın tanınabilmesi, gerçeklerin araştırılarak bulunabilmesi için mutlaka kullanılması gereken, insanı diğer hayvanlardan ayıran bir temel insansal öğedir. İnsanın kendi düşünü ve etkinliklerinin nedenleri ve sonuçlarıyla farkına varmasını, gerek kendini gerek çevresini, giderek doğayı, bilgili ve düzeyli bir yaklaşımla kavramasını sağlar. Bu bir algılama yeteneği değildir. Bu yüzden, her insanda kendiliğinden var olduğunu varsaymak yanlış olur. Dile egemen olmakla, akıl yeteneğini ve buyrultu gücünü kullanarak, toplumsal ortamdaki etkileşimle ve edinilen deneyimle kazanılan bir olgudur. (Kaynak: Ansiklopedik Mason Sözlüğü)

Şimdi... Sayın MysticMind "bilinç" terimini kullanırken bunu mu demek istiyor. "Yok, ben bilinç terimini bu anlamda kullanmadım." dememeli çünkü o zaman kendi başına bir kavram tasarlıyor demektir. Şayet bu anlamda kullanmadıysa, kullandığı kavramsal anlamın karşılığını vermeli. Hani belki bilinç değil de bulunç... Bilemiyorum.

Bu bir eleştiri değil. Bu bir yanlış gösterme de değil. Bu sadece bir soru. Çünkü Sayın MysticMind'ın çok ilginç bir görüş ve değerlendirmesi var bundan sonra gelen... Ancak önce kavramın anlamı üzerinde uyuşmak gerekiyor.

 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: MysticMind - Kasım 07, 2014, 08:01:10 ös


Mason sözlüğü anlamında kullandığım söylenebilir evet.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 07, 2014, 09:08:26 ös
Sayın MysticMind "bilinç" kavramı bakımınan vedğimiz tanım ve açıklamayı teyit etti, yarım burçak.

Yarım burçak çünkü o anlamda kullandığı söylenebilir diyor. Tam bir doğrulama değil.

Zaten yazmış olduklarıyla da pek uyuşmuyor. Bilinç sözcüğünü benim vediğim tanım anlamında kullanmadığını söylese daha kolay olacaktı.

Bekleyeceğiz... Nasıl olsa bu başlık paylaşımsız bırakılmayacaktır.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: MysticMind - Kasım 07, 2014, 09:37:45 ös

Sabit yargı ve sözlük tanımlarına bağlı kalıp yobazca bir tanım yapmak veyahut ummaktansa kendi fikir ve görüşlerimle paylaşım yapmayı tercih ederim. Bana göre ruh budur. Bana göre tanımı budur. Bilinç ile ne demek istediğimi anladınız. Lafı dolandırmanın oradan girip bambaşka bir yerden çıkmanın anlamı yok. Net ve öz olalım.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kajmeran - Kasım 07, 2014, 10:34:55 ös
Sonradan ateist olanlar atılmıyor ama uykuda olarak nitelendirilip faaliyetlerden soyutlanıyor diye biliyorum.. Mason arkadaşlar kesin bir bilgi verirlerse emin konuşabiliriz ?

?
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: mbulut - Kasım 07, 2014, 10:56:11 ös
Konu kapsamı dışına çıkmadan kendi tanımımı yapmak isterim.Ruh sözcüğü bana göre varlığın kendisi.İçsel dünyamızdan duygu ve düşüncelerimizin ayrı olma hali.Bedenen yok olacağız ama varlığımız baki kalacaktır..

Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 08, 2014, 05:42:10 öö
Saygı Değer Üyeler, Değerli Kardeşlerim.
Sevgili Büyüğümüz Sayın ADAM'ın Dediklerini Okudum. Çok ta Güzel Bir Konu, Diğerleri Gibi;

Sayın ADAM, ADAM Olmak Zor İş;
Kendi Bakış Açıma Göre; Kafamda Yorumlayarak, Aşağıda Gene Kendimce Bir Şeyler Katarak Yazıyorum.
Genel de; Ben Bir Konuya Yorum Yaptığım da, Yaptığım Yorumun Konu İle İlgili Alakası Sorgulanıyor.
Lakin Ben Konulara Kendimce Alakalı Gördüklerimi Yazıyorum.
Nitekim Herkesin Bakış Açısı da Farklı Olabilir.

Ben Bir Deist'im ve Bütün Dinlerin;
Kültürlere ve O Anki Kavimlere Yönelik Toplum Kurallarını Düzenleyen Temel Öğretiler Üzerine Olduğunu Düşünüyorum.
Günümüz Şartların da Arayan ve Sorgulayan Herkesin, Işığa Ulaşabileceğine ve Dinlere İhtiyacı Olmadığına İnanıyorum.
Kapıyı Çalmayı Bilmek ve Kapıyı Çaldığın da O Kapının Açıldığını Görmek İnsanı Işığa Ulaştıracaktır.

Ben; Beni Bir Yaratıcının Yarattığına ve Yaradana İsim Takılmaması Gerektiğine İnanıyorum.
Çünkü İnancıma Göre; Her Şeyi Yaratan Odur ve Beni Yaratan Bir Varlığa İsim Takamam.

Ben Ruh'un Önceki Zamanlarda da Yaşadığına İnanıyorum ve Enerji ile Aktarıldığına.
Çünkü Dejavu Haline ve Flashback Kavramına Bizzat ve Sürekli Şahit Oluyorum.

Bilimsel Anlamda Açıklayacak Olursam;
("C, H, O, N") ("Hissedilebilir Denklemlerinden Oluşan İsimleri; Toprak, Su, Ateş ve Havadır.")
Vücut, Doğa ve Dünya; Karbon, Hidrojen, Oksijen ve Azot Denklemini Kuramazsa Yaşayamaz.
İnsan Higgs bozonu, Nötron, Proton, Atom ve Diğer Elementlerin Bileşiminden Oluşmuştur.
Bu 4 Temel Farklı Kombinler de Diğer Elementler ile Bize Hayat Verirler.

NOT: Kıyamet ile İlgili Kehanetler de Hep Bu Döngüde ki Elementlerin Oluşturduklarına Yöneliktir...
Döngüyü Bozacak, Harici veya Dahili Herhangi Bir Etken Yaşamın Sonu Olabilir.

Elementler Enerji Üzerine Bir Döngü Sağlar.
Bu Döngü İçerisinde Oluşan Enerji Doğada Bulunan Açıkta Olan Diğer Enerji Sarmalları ile İletişimdedir.
Vücut, Doğa ve Evren Büyük Bir Sarmalda Enerji Kümeleri Üzerine Kurulu Olarak Hareket Eden Bir Döngü dedir.

Yani Bu Durum da Bizler;
Yaşayan veya Yaşamayan, Havada Serbestçe Dolaşan Enerji Sarmalları Sayesinde,
İsteyerek Yada İstemeyerek de Olsa Sürekli Bir Veri Akışı İçerisinde Yaşıyoruz.
("İlham, Vahiy, Lamba, Fikir")

Muazzam Bir Düzen Üzerine Kurulmuş, Çok Sağlam Denklemler Üzerinde Yaşıyoruz.
Bu Durumda Biz de; Ruh Yani Enerji'ye Yönelik, İstem Dışı Bir Merak Uyandırıyor.

Bu Düzen Tasarlanarak;
Tanımlanamayacak Kadar Çok Zaman da Bir Varlık Tarafından AŞK İle Yaratılmamış ta Nedir ?

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 08, 2014, 08:29:22 öö
Sayın Kajmeran değinmek istediği konuyu biraz açmalı.

Ateist ne demek?  Teistliğe karşı olan demek... Örneğin Panteist de teist değil. Fakat ruhun ölümsüzlüğü kavramı Panteizmde çok güçlü.

Sayın Kajmeran hemen konuyu Masonluğa getirmek istemiş kısa yoldan ama biraz daha uzun yoldan gitmek ve sanarak değil bilerek söylemek daha iyi. (Bilerek söylemek nasıl olacak: Tüzük ve Yönetmeliklerde öyle bir koşul var mı, ona bakılacak.)

Sayın mbulut da kendisine göre ruh sözcüğünü belirtiyor. bu konuda çok geniş bilgi birikimine sahipse bir diyeceğimiz olamaz. Ancak değilse, o zaman biraz felsefe kitabı, hiç olmazsa ansiklopedi karıştırmak gerekmez mi bu sözcüğün hangi anlama geldiğini belirlemek bakımından?

MysticMind adlı üye de bana yobaz demeye getirmiş sözü... Bakalım nereye varacak sonunda? Şimdilik onun yazdığına dönemiyoruz çünkü "bilinç" dediği terimle ne demek istediği belli değil. Yaüzısını silmek olanlıydı ama belki kendisini düzeltir de ne demek istediğini anlayıp değerlendiririz diye umutla beklemeyi sürdürüyoriz. Bakalım bilgi edinmek ve Türkçesini düzeltmek için bir çaba gösterecek mi?

Sayın Kadim'in dediklerini ise ayrı tutmak istiyorum. Bana orada bir bilimsel-sezgisel karmaşıklığı var gibi geliyor ve konunun açılması gerekiyor. Bekliyorum, belki o anlatımı benden önce değerlendirmek isteyen çıkar diye...

 
   
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: mbulut - Kasım 08, 2014, 10:41:37 ös
Sayın mbulut da kendisine göre ruh sözcüğünü belirtiyor. bu konuda çok geniş bilgi birikimine sahipse bir diyeceğimiz olamaz. Ancak değilse, o zaman biraz felsefe kitabı, hiç olmazsa ansiklopedi karıştırmak gerekmez mi bu sözcüğün hangi anlama geldiğini belirlemek bakımından?

Hayır sadece kişisel yorumumu yapmıştım.Dediğiniz gibi yorumumu genişletmek,zenginleştirmek için bilgi edinmek şart.Yakın zamanda olmasa da bu konuda edinmek istediğim bilgiler olacaktır,belki o zaman tavsiyelerinize ihtiyaç duyarım.Tabi bu konunun devam etmesi halinde paylaşılacak bilgilerden istifade etmemde zenginliğimin artmasına katkı sağlayacaktır.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 09, 2014, 12:29:24 öö
Ben Bir Deist'im ve Bütün Dinlerin;
Kültürlere ve O Anki Kavimlere Yönelik Toplum Kurallarını Düzenleyen Temel Öğretiler Üzerine Olduğunu Düşünüyorum.
Günümüz Şartların da Arayan ve Sorgulayan Herkesin, Işığa Ulaşabileceğine ve Dinlere İhtiyacı Olmadığına İnanıyorum.
Kapıyı Çalmayı Bilmek ve Kapıyı Çaldığın da O Kapının Açıldığını Görmek İnsanı Işığa Ulaştıracaktır.

Ben; Beni Bir Yaratıcının Yarattığına ve Yaradana İsim Takılmaması Gerektiğine İnanıyorum.
Çünkü İnancıma Göre; Her Şeyi Yaratan Odur ve Beni Yaratan Bir Varlığa İsim Takamam.

Ben Ruh'un Önceki Zamanlarda da Yaşadığına İnanıyorum ve Enerji ile Aktarıldığına.
Çünkü Dejavu Haline ve Flashback Kavramına Bizzat ve Sürekli Şahit Oluyorum.

Bilimsel Anlamda Açıklayacak Olursam;
("C, H, O, N") ("Hissedilebilir Denklemlerinden Oluşan İsimleri; Toprak, Su, Ateş ve Havadır.")
Vücut, Doğa ve Dünya; Karbon, Hidrojen, Oksijen ve Azot Denklemini Kuramazsa Yaşayamaz.
İnsan Higgs bozonu, Nötron, Proton, Atom ve Diğer Elementlerin Bileşiminden Oluşmuştur.
Bu 4 Temel Farklı Kombinler de Diğer Elementler ile Bize Hayat Verirler.

NOT: Kıyamet ile İlgili Kehanetler de Hep Bu Döngüde ki Elementlerin Oluşturduklarına Yöneliktir...
Döngüyü Bozacak, Harici veya Dahili Herhangi Bir Etken Yaşamın Sonu Olabilir.

Elementler Enerji Üzerine Bir Döngü Sağlar.
Bu Döngü İçerisinde Oluşan Enerji Doğada Bulunan Açıkta Olan Diğer Enerji Sarmalları ile İletişimdedir.
Vücut, Doğa ve Evren Büyük Bir Sarmalda Enerji Kümeleri Üzerine Kurulu Olarak Hareket Eden Bir Döngü dedir.

Yani Bu Durum da Bizler;
Yaşayan veya Yaşamayan, Havada Serbestçe Dolaşan Enerji Sarmalları Sayesinde,
İsteyerek Yada İstemeyerek de Olsa Sürekli Bir Veri Akışı İçerisinde Yaşıyoruz.
("İlham, Vahiy, Lamba, Fikir")

Muazzam Bir Düzen Üzerine Kurulmuş, Çok Sağlam Denklemler Üzerinde Yaşıyoruz.
Bu Durumda Biz de; Ruh Yani Enerji'ye Yönelik, İstem Dışı Bir Merak Uyandırıyor.

Bu Düzen Tasarlanarak;
Tanımlanamayacak Kadar Çok Zaman da Bir Varlık Tarafından AŞK İle Yaratılmamış ta Nedir ?

Saygılarımla...


Sayın ADAM'ın da Dediği Gibi;
Sizce Ben Burada Ne Demek İstemişim, Nelerden Bahsetmişim ?
Birileri Bunu Açabilir mi ?
Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 09, 2014, 04:58:54 öö
Bir pozitif bilimci olarak birazdan söyleyeceklerimin Teologlar/İlahiyatçılar/Felsefeciler/Sosyologlar tarafından daha da güzelinin yapılabileceğini söylemeden geçemeyeceğim.

Kendimce benimsediğim yöntem gereği öncelikle tanımlarla başlamak isterim. Zaten başlık sahibi Sayın ADAM’da bunun böyle olması gerektiğinin altını çizmiş.

Burada tanımlanması gereken iki kavram var. Bunlar “ruh” ve “ölüm”.

http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=9796.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=9796.0) adresinde verilen Mason sözlüğünün ilgili sayfasında; 

Ruh: Canlı varlıklarda, salt özdeksel (maddi) olan “beden”den ayrı olduğu ve asıl canlılığı sağladığı benimsenen öğe / Bir şeyin özü ya da en önemli noktası.

şeklinde tanımlanırken, TDK sözlüğünde ise aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır.

Ruh: Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu / Bedeni etkin kılan canlılık ilkesi, bedenin hayat gücü

İki kaynaktan alınan tanımların aynı olmamakla beraber benzer oldukları görülmektedir. İkinci kavrama bakarsak yine forumumuzun http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=9777.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=9777.0) adresinde verilen Mason Sözlüğünde

Ölüm: Doğumun karşıtı ve yaşamın sonu /   Bir masonun, üyesi olduğu Masonluk kuruluşundan çıkarılarak, masonik nitelik ve yetkilerinin kaldırılması.

biçiminde tanımlanırken, TDK sözlüğünde

Ölüm: Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, ebedî uyku, emrihak, irtihal, memat, mevt, vefat / Sona erme, yok olma, ortadan kalkma

şeklinde tanımlanmaktadır. Ölüm kavramı konusunda da TDK ve Mason Sözlüğünün yakın olduğu görülebilir (Mason sözlüğünde verilen Masonluk ile ilgili tanım hariç).

Ölümsüzlük ise ölmezlik, ölümsüz olma durumu, sona ermeme durumu olarak tanımlanabilir.

O halde ruhun ölümsüzlüğü deyince aklımıza “bedenin ölümünden sonra ayrıldığına ve asıl canlılığı sağladığına inanılan öğenin özün ölmezliği veya sona eremeyeceği” gelmelidir demek yanlış olmaz.

Şimdi gelelim ruhun ölümsüzlüğü ile ilgili değişik inanç yapıları için yaptığım irdelemelerime…

Felsefecilerin çoğu ruhun varlığına inanmakla beraber ölümsüzlük noktasında iki farklı zıt görüş vardır. Platona ruhun ölümsüzlüğünü savunurken Aristo ise bedeni olmayan ruhun yaşamayacağı yani ruhun yaşamak için bedene ihtiyaç duyduğudur.

İslami açıdan dual (ruh beden ikilisi) yapının varlığı kabul görmüş ve ruhun bedenden sonrada yaşayacağı kabul edilmiştir. Bunun nedeni insanoğlunun (hem bedeni hem de ruhu) Allah’ın bir prototipi olduğudur. Bu nedenle maddi olan beden ölse de ruh ölümsüzdür.

Tıpkı İslamiyet’te olduğu gibi Hıristiyanlıkta da etten kemikten yapılmış bedenler öldüğünde gerçek yaşam başka bir deyişle ruhsal yaşam son bulmaz yani ruhun ölümsüzlüğüne inanılır. Eğer kişi kurtulmuşsa ruhunun cennete gideceği ama eğer Tanrı’nın kurtuluş armağanını reddederse ruhunun sonsuza dek cehennemde ceza çekerek yaşayacağına inanılmaktadır.

Yahudilikte de ruhun saf yaratıldığına, maddesel bedenin ölümünden sonra bedeni terk ettiğine ve ölümsüzlüğüne inanılmaktadır.  Ayrıca ölümsüz ruha ve Tanrı’nın yeniden insanları hayata kavuşturacağına inanılmaktadır.

Bu irdelemeler diğer inanç yapıları için de yapılabilir ve genişletilebilir.

Sayın ADAM’ın bahsettiği, bazı mason kuruluşlarının Masonluğa kabul için ruhun ölümsüzlüğüne inanmayı önkoşulu için Masonluğa kabul edilecek kişinin beyanına/dürüstlüğüne inanılması konusuna gelmek gerekirse, bu tip kavramların bir ölçüsü/ölçü aleti olmamasından dolayı başka bir çözüm olmadığını düşünüyorum.

Bu  noktada bu görüşümün destekleyicisi olarak Sayın ADAM tarafından açılan http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10296.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=10296.0) adresinde verilen “Masonluktaki "Kardeşlik" Anlayışı – 1” isimli başlıkta söylenenleri tekrarlamak ve ikinci cümlesine dikkat çekmek isterim.

“Mason kuruluşlarının kendi içlerindeki, sadece masonları kapsayan kardeşliğin temelinin bir “ülkü birliği” olduğu söylenebilir. Bu birlikten doğan karşılıklı sevgi, saygı, güven, anlayış ve dayanışma, masonlar arasındaki kardeşlik bağlarını pekiştirir.”

Ya peki kabul edildikten sonra fikrini değiştirirse ne yapılır? Bunu bir Haricinin değil de bir Masonun veya Masonluk konusunda daha bilgili üyelerin açıklaması daha uygun düşer sanırım.

Saygılar,

Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 09, 2014, 08:39:11 öö
Sayın Kadim'in belirttikleri yitirilmesin; dursun... Onlara şimdi değil, biraz daha ileri bir aşamada girmek daha doğru olacak.

Bu arada Sayın Kadim'e anlatımını genişletmesi/olgunlaştırması bakımından bir küçük ipucu verelim: Şu dört öğe var ya hani... Antik Doğu kültürlerinde o "beş öğe" olarak değerlendirilir. O açıdan biraz araştırma yapmakta yarar olabilir. (Bu konuya belki bu Forumda bir ara değinmiş olabiliriz bile...) Ayrıca bir de Hilozoizm denilen konuya bir göz atsa...

Beri yanda sayın propulsion, bu başlık altında yazdıkları üzerinde belli ki hayli uğrnaşmış, sonra sabaha karşı Foruma yerleştirmiş.

Sayın propulsion, böyle bir konuyu tam ta masonların tarzında bilimsellikle ve akıl verilerini değerlendirerek irdeliyor. Ancak sözlük boyutunda kalmış olması yetersizliğe neden oluyor. Yanlış değil, yetersiz. Dahası gerekiyor.

Eminim ki Sayın propulsion bu yetersizliği daha aza indirgeyip konuyu kendi elinin altındaki daha geniş kaynaklardan yararlanarak geliştirebilir. bu bağlamda hiç koşkusuz yararlanabileceği bir Felsefe Sözlüğü gibi bir kaynak olsa gerektir. Belki bir de İnanç Sözlüğü varsa yararlı olur. Böylece TDK Sözlüğü'nün sınırları dışına çıkılır; çıkılması da gereklidir. Onu, Sayın propulsion için karşılaştırma bakımından Ansiklopedik Mason Sözlüğü ile destekleyebiliriz. Ancak sayın propulsion'ın Türkiye'nin hangi coğrafi bölgesinde yaşadığını göz önünde tutarak, bu dediğimiz kaynağa da ulaşmasın bekleyemeyiz. Kendisine yardımcı olmamız gerekebilecektir.

Bütün bunları burada böyle dedik demesine de, Sayın propulsion acaba böyle bir çalışmaya böyle ayrıntılı bir tarzda devam etmek ister mi, onu hiç sormadık.

Sormuş olalım. Belki gün içinde ya da yakında yanıtını alırız.   

 
   
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 09, 2014, 08:55:29 öö
Xia ve Shang Dönemi, İlk Kaynak Olan Shang Shu Hong Fan Adlı Kitapta Geçiyor Konu. Kitapta Dünyayı; Su, Ateş, Tahta, Metal ve Toprak Olmak Üzere 5 Elementin Oluşturduğu Belirtiliyor. Çin Felsefi Kaynaklarında Geçen Bu Elementlere Havayı da Eklersek, Hepsi C.H.O.N.'un Türevlerindendir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 09, 2014, 09:07:21 öö
Bir de Hilozoizm'den Bahsetmişsiniz.
Bu Konu Benim Düşünce Yapıma Uyuyor Haklısınız.

Yunan Kaynakların da Geçen Bir Konuydu ve Günümüze En Yakın Kaynak İngiliz Bir Filozof Olan Ralph Cudworth Aittir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 09, 2014, 09:25:36 öö
Dilerseniz Kabala ve Hermetik Tradisyonu Üzerine, Hilozoizmi de Ekleyerek Bizi ve Eksik Bilgilerimizi Tamamlayabilmemiz Açısından Aydınlatabilirsiniz ?
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: asimov - Kasım 09, 2014, 10:38:51 öö
Hilozoizm (hylozoizm) : Hylo: madde, zoe: canlı  sözcüklerinin birleşimyle oluşmuştur. Canlı madde anlamına gelir.

Maddeyi canlı ve ruhlu kabul eden bir düşünce akımıdır.

Felsefe bakımından ele alınışı ilk olarak Milet Okulunda Thales'te görülür. Bu düşünce evrendeki değişim ve çeşitliliği ele alır. Temel madde (arche) nasıl olurda bileşik maddeye (suntheta)yani çokluğa dönüşmüştür. O zaman değişime verilecek yanıtlardan biri maddenin canlı(ruh)olduğu düşüncesidir.

Thales'e göre herşeyin temeli (arche) su olsada " her şey ruhlarla dolu ve canlıdır" Devindirici güç "Ruh" tur. Onu bu düşünceye sevkeden olayın mıknatısın çekim gücünü gözlemlemesi olduğu söylenir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 09, 2014, 11:21:23 öö

Sayın propulsion, sayın Kadim ve sayın asimov'un katkılarıyla konunun çevresinde dönüp dolaşıyoruz. Onlara sayın MysticMind'da katılacaktı belki ama bir sözcüğü belirsiz bir anlamda kullanarak takılıp kaldı.

Bu konuyu iki ayrı açıdan ele alabiliz:

Bunlardan biri dinsel ya da dinsele benzer inançsal açıdır. Mistik bir açıyı da bu kapsama alabiliriz. Hepsi aynı değildir çünkü önceden belirlenmiş inancın dogmaları, düşünceyi dondurarak belli bir yöne sürükler. Teist, deist, panteist, düalist yaklaşımlar farklı yönlerden olacaktır.

Diğeri ise bilimsel ya da bilimsele yakın akılcı/gözlemsel açıdır. Parapsikolojik açıyı da bu kapsamda düşünebiliriz. bunların da hepsi aynı değildir çünkü temel olarak alınan bilgi birikimi farklıdır. Bu yaklaşım düşünceyi dondurmaz ama gerek veri gerek teori gerekse deney birikimi yeterli olmadığından sonuçsuz kalabilir.       

Çoğunluk dinsel ya da dinsele benzer inançsal yaklaşımı yeğlemektedir. Çünkü orada bir dogma, bir kesinlik, bir sonuç vardır. İnsana rahat ettirir. Oh!... Öyledir ama bunun doğru olup olmadığı tartışmalıdır çünkü kanıtı yoktur. Bu bağlamda gösterilen kanıtların hiçbirinin tutar yanı gösterilemez; ya inanırsınız, ya inanmazsınız. İnanırsanız konu biter: Oh! Böylece kendinizi tutsak edip etmediğinizi düşünmezsiniz bile...

Masonluğun bir kanadında ruhun ölümsüzlüğüne inanmak gerekli görülmektedir. Dikkat: Gerekli görülen, ruhun ölümsüzlüğü üzerine bir değerlendirmede bulunmak, bunu anlayarak içselleştirmek değildir;  sorgulamadan inanmaktır...

Oysa biz burada bu konuyu sorgulayalım diyoruz. Demek ki Masonluğun bir kanadındaki temel isteme karşıt bir tutumumuz var.

Olsun!... Masonlukta tolerans çok önemli bir ilkeyse, masonların bu tutuma toleransla bakması gerekir.

Üstelik Masonluk bilgisizliğe, dogmaların her türüne ve bağnazlığa karşı olduğuna göre, bilimselliği ve aklı rehber almayı önerdiğine göre, bizim burada yapmaya çalıştığımız işin Masonluk bakımından da bir sakıncası olmaması gerekir. Ha, bu işin sonunda Masonluktaki tutumu eleştirebiliriz; o ayrı!...

Bu irdeleme, sayın propulsion'ın belirtmiş olduğu üzere, önce iki kavramı tam olarak tanımlamayı, kavram üzerinde uyuşmayı gerektiriyor. Bunlardan biri "ruh" diğeri "ölümsüzlük". (Bu bağlamda MysticMind ruh=bilinç gibi bir şey demeye getirdi. Biz de bilinç kavramının bir tanımını ortaya koyduk. O da buna yarım burçak tamam dediyse de kendi yorumundaki bilgi yetersizliğinden kaynaklanan çelişkiyi gideremeden kaldı.)

Şu ana kadar yapılmış diğer açıklamaları bir yana bıraksak da şu ruh ve ölümsüzlük terimlerinin açılımları üzerinde dursak...


     
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: MysticMind - Kasım 09, 2014, 02:13:17 ös

Bilinçten kastım insanı diğer varlıklardan ayrı kılan düşünme,karar verme,irade,yargılama zekasıdır. Yani insanı insan yapan irade ve bilincine ruh dedim. Öte yandan insanı hayatta tutan enerjide diyebilirim. Örneğin bir kişi öldüğü zaman o kişinin organları başka bedenlerde faaliyetine devam edebilmekte. Fakat ölen kişiye yeni bir organ nakli yapılsa da hayata devam edememekte. Bu yüzden beden de bir enerjinin var olduğu,ruh olduğu ve öldükten sonra bedeni terk ettiği şeklinde de ekleme yapmak isterim.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 09, 2014, 02:34:40 ös
Yalnızca bu konuda değil her konuda eksikliklerimi mutlaka gidermek isterim.

Tıpkı daha iyi olma süreciyle ilgili paylaşımlarımda olduğu gibi ÖNEMLİ OLAN kişinin hem bir öncekine göre daha ileride olması, bilmediklerini ve eksik bildiklerini doğru bilgiyle tamamlaması hem de daha da önemlisi bunu sürekli kılmasıdır.

Saygıyla ve sevgiyle
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 09, 2014, 03:34:09 ös

Sayın MysticMind, şu açıklamasındaki "bilinç" yani şuur sözcüğünü bir çıkarsa, o da rahat edecek biz de. İrade yani buyrultu diyor; peki...  İnsanı insan yapan öğe anlamına geliyor, ona da peki... (O zaman insan dışı varlıklarda ruh yoktur demek isteyebilir. Bu da bir tarzdır, tüm dinlerle uyuşmasa da... Zaten burada dinlerle uyuşmak zornunda değiliz.)

İnsanı diğer varlıklardan ayrı kılan düşünme,karar verme,irade,yargılama zekasına "bilinç" denmez. Bilincin tanımını veriyoruz. Sayın MysticMind'a soruyoruz, öyle mi diye... Olabilir diyor. Sonra yşine kendi bildiğini okuyup bilinç sözcüğünü kullanmakta diretiyor. Ayrıca bir de bunun ölümsüzlüğünün doğruluğundan yana... Peki o nasıl oluyor fiziksel olarak? Ben ölünce tuplumun bana kazandırmış olduğu bilinç nasıl olup da yaşamaya devam edecek?

Sonunda sayın MysticMind bir başka sözcük kullanmış "enerji" diye. Ha, bak işte onu saklayabilir. Bakarsınız, o yönde bir buluşma çevresi bulunabilir. Hatta belki "bilinç enerji olarak yansır" bile diyebilir. Ancak o durumda farklı bir boyuta giriyoruz demektir.

Diğer paylaşımcılarımız ile de ilgileneceğim. Önce bu konuyu çözümlemek istedim.
   

 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 10, 2014, 02:49:04 öö
Başlık sahibi Sayın ADAM’ın dediği gibi bu konunun eksik tartışılmaması açısından irdelemelerin biraz daha açılması iyi olacaktır.

O halde öncelikle kavramların biraz daha genişletilerek verilmesi konunun biraz daha derinleşmesini sağlayacağını düşnüyorum. Bu başlığın 12 numaralı paylaşımında verdiğim ruh kavramını biraz daha açarak incelemelerimizi biraz daha açalım.

Ruh kavramının, canlı varlıklarda maddesel bedenden ayrı olan ve aslında canlılığı sağladığı kabul edilen öğe olarak tanımlandığı söylenmişti. Yine bir önceki paylaşımımda yazdığım gibi bu kabul ediş değişik din, değişik dinsel nitelikli inanç, gizemci düşünce yapılarına ve metafizik nitelikli felsefelerde karşımıza çıkabilir. Ve hatta birçok dinsel inançta doğrudan “Tanrı” kavramıyla dahi özdeş tutulabilir.

Özellikle dual yapının ön planda tutulduğu felsefelerde ve dualiteyi temel alan inançlarda canlı varlıklar biri maddi diğeri ise manevi olan iki zıt ögeden yani “beden ve ruh” tan oluşmaktadır.

Ruh kelimesi bazen tin sözcüğü ile eş anlamlı olarak kullanılsa da bu iki sözcük arasında bariz bir fark vardır. Bu fark tin kelimesinin anlamında gizlidir. Çünkü tin canlı varlığın düşünsel yapısı ile ilgilidir. Başka bir deyişle insana özgüdür.  (tin konusu istenirse başka başlık altında incelenebilir). Fakat yalnızca insanların değil her türlü canlının ruh taşıdığından söz edilir.

Ruh kavramın varlığına ve her canlı bedenin aslında ruh taşıdığına dair inanç oldukça eskidir.

Çoğu dinsel inançta canlılığın tanrısallığın yani ruhun üflenmesiyle yani nefes yoluyla gerçekleştiği benimsenmiştir.

Teist dinlerde ruhun, “Tanrı” kavramıyla sanki özdeşleşmiş olduğu görülür. Bir önceki paylaşımımda da (#12 numaralı paylaşım) yazdığım gibi bedenin ölümlü oluşuna karşılık ruhun ölümsüz olduğuna ilişkin inanç da zaten buradan kaynaklanır. Başka bir deyişle esas olanın ruh olduğuna, bedenin ise ruh için bu dünyadaki bir biçimsel kalıptan başka bir şey olmadığına inanılır.

Başlığın devamında ruh kavramı konusunda paylaşımda bulunmuş/bulunmak isteyen üyelerimizin başlığa ekleyecekleri görüşleri var mıdır? Bilmem.

Eğer yoksa, ölüm/ölümsüzlük kavramı üzerine de devam edilebilir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Kasım 10, 2014, 09:21:58 öö
Bu öylesine karmaşık, uzun ve detaylı bir konu ki, Bedri Ruhselman, Haluk Akçam, Seyfullah Demir gibi kişilerin bu konuda ne dedikleri ortaya konulmazsa olmaz. Ayrıca forumda bu konulara daha hakim kişilerin var olduğunu ben biliyorum ama sessiz moddalar. O nedenle böyle bir irdelemeye girsek mi girmesek mi bilemedim.

Ve evet ruhun ölümsüzlüğü konusu, tekâmül, reenkarnasyon, hatta inanmayacaksınız ama kıyamet ve yeni çağların başlaması gibi konularla da yakından ilgili. Ruhun ölümsüzlüğü hakkında irdeleme yapmak demek, bu konular hakkında da irdeleme yapmak demektir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Metatron - Kasım 10, 2014, 11:24:32 öö
Eğer konu ezoterik açıdan inceleniyorsa, konuya bir ek rica da benden gelebilir.

Sanıyorum bu soruya 18 ve üstü derecede bir Masonun cevap vermesi daha açıklayıcı olabileceğini düşünüyorum.

Özellikle Rose-Croix Kardeşliği ruhun ölümsüzlüğü(immortality of the soul) konusu ile ilşkili çalışmaları içinde barındırıyor.

Bu bakımdan; Albert Pike'ın 18 derecenin öğretilerini özetlemek için kullandığı 3 tanımdan bir tanesi olan "ruhun ölümsüzlüğü"  (Pike XVIII 19) bu konu başlığının bir ölçü de olsa Masonik açıdan neyi ifade ettiğinin açıklanmasına yardımcı olabilir.

Masonluk ve Rose-Croix kardeşliği arasında ne gibi bir bağlantı var diye merak eden veya bilmeyen var ise şayet, Henry Adamson ın şu sözleri yeterli olur diye tahmin ediyorum

Thus Mr Gall assured it would be so
And my good genius doth surely know
For what we do presage is not in grosse
For we be brethren of the Rosie Crosse
We have the Mason word, and second sight
Things for to come we can foretell aright


Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 10, 2014, 12:26:10 ös

Sayın Metatron'un bu başlığa bir katkıda bulunması bize memnuniyet vericidir. Konuyu ezoterik açıdan değil, bilgisel açıdan incelemekte oluşumuz, bu bağlamda bir değişiklik yaratmaz.

Ancak konumuz elbette Masonluğun felsefi aşamalarından biri olan Rozkrua (Rose-Croix - Gül Haç) düzeyinde değil, giriş aşamasındadır; birinci derece ritüeli aşamasında bile değildir. Çünkü konu, bazı mason kuruluşlarının öngördüğü, ruhun ölümsüzlüğüne inanç koşulunun irdelenmesidir. Bu arada elbette Sayın Metatron'un değinmiş olduğu Anglosakson Masonluğu topluluğu da bunun içinde yer alır. Ancak Albert Pike söz konusu olunca, onun yazılarının özellikle Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti çerçevesinde geçerli olduğunu da bilmeliyiz. Nitekim Sayın Metatron'un sözünü ettiği Rose-Croix kardeşliği konusunun Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti'ndeki yeri, o ritin 18. derecesidir ama bu konu EKEİR ile sınırlı da değildir.

Sayın Metatron'un katkısını konu ile doğrnudan bağlantılı değil diye göz ardı etmeyelim hatta kendisinden şu altı dizenin Türkçesini de rica edelim ki, Forum üyesi olsa da olmasa da izleyenlerden İngilzce bilmeyenler de orada ne denildiğini anlasın.
 
     
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Metatron - Kasım 10, 2014, 01:47:44 ös
Sayın Metatron'un katkısını konu ile doğrnudan bağlantılı değil diye göz ardı etmeyelim hatta kendisinden şu altı dizenin Türkçesini de rica edelim ki, Forum üyesi olsa da olmasa da izleyenlerden İngilzce bilmeyenler de orada ne denildiğini anlasın.


Çevirme gereği duymamıştım çünkü geçmiş dönemde bu konudan bahsedilmiş ama sorun değil.Ciddi anlamda uzun bir şiir.Ben özet olarak şiirin çok ufak bir kısmını,konuyla ilintilendirmek amacıyla paylaştım = Rose-Croix kardeşleriyiz biz/Mason parolasına ve kehanet gücüne sahibiz şeklinde ki kısım yeterli olur şimdilik. Tüm şiiri de ilk boş vaktimde çevirip paylaşırım. Kendi düşen ağlamazmış :)

Peki Masonik değilde bilgisel açıdan inceleyelim. Konuya felsefi açıdan ilk olarak girmeyi tercih ederim sonra Dini açıdan- ki uzmanlığım değil yanlış anlaşılmasın!!!

Ruh nedir den yola çıkarsak benim aklıma ilk gelen kavram veya düşünce Platon un "ruh" algısı olur. Platon , Sokrates in öğrencisiydi. Sokrates, ruhun gerçekliği ve ölümsüzlüğü üzerinde çalışan ilk filozoftur.Platon hocasının görüşlerine katılmakla birlikte, bu tezi ispatlamaya çalışmıştır.

Platon; ruhun ebedi oluşunu idealar alemiyle kıyaslayarak ispatlamaya çalışır. (idealar alemi = yaşantımızın, bellekteki akışının kendimiz tarafından ve tarafımızdan olmayan bir dizi denetim mekanizmalarının oluşturduğu bir çeşit sayısal kolajlar dizisidir; bir başka deyişle; zihin, belleğe kaydolan verileri saklar ve biz bellek bölümünün gücüne ve seçiciliğine bağlı kalarak istencimiz veya beklentilerimiz ekseninde kimi veriler - yeni benzer veya olmayan bilgiler - oluştururuz. Zihinde doğan bu yeni bilgi bütünü, sonrasında dış dünya (nesneler dünyası) ile tutarlılıklarını ilişkilendirir. Ortaya çıkan bu düşünsel bütün, fiziksel ortam ile - zaman, onun içindeki gerçeklik, görelilik ve en önemlisi belleği ikna ediciliği ki bu, aynı zamanda fiziksel olana aykırı gelmemesi anlamı taşır - kendisini söz konusu gerçeklikte benimseten yeni bakış açısına verilen kuramın 'soyut' sistemlenen bilgiler dizisidir.) http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0dealar_kuram%C4%B1 (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0dealar_kuram%C4%B1)

Platon un ruh anlayışı, Pythagoras öğretisinin etkilerini taşıyan bir anlayıştır.Platon a göre; ruhun idealar aleminden ayrılması ve yeryüzüne gelip bir bedene yerleşmesinin sebebi, ruhun idealar aleminde son derece mutlu olmasına karşın,tam olarak anlayamadığı/ algılayamadığı/ idrak edemediği nesneler dünyasını, anlamak amacıyla bu dünyaya inmiş ve bir bedene yerleşmiştir.

Şimdilik bu kadar. Katılımcıların konuyu derinleştireceğinden eminim.



Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 10, 2014, 02:40:39 ös

Sayın Metatron, günümüzde "ruh" kavramını, bu konuda bilimsel olarak bilinenler yerine neredeyse iki bir beşyüz yıl öncesinin bir idealist düşünürünün değerlmendirmesiyle ele alıyorsa, elbette o da onun tarzıdır.

Platon'a saygımız, felsefeye katkıları, Politeia (Devlet) başta olmak üzere yapıtları,  hele Sokrates ile bağlantılı anlatımları nedeniyle takdir ve şükranlarımız geçerliğini sürdürür.

Madem Sayın Metatron İngilizce üzerine yoğun, o zaman  "ruh" kavramının İngilizcesinin ille de "soul" olmayabileceğini, onun salt dinsel boyutta kaldığını (üstelik teist ve dogmatik), bir de "spirit" teriminin (Kimileri bunun Türkçesini espri olarak da verebiliyor) söz konusu olabileceğini anımsatmakta yarar var.

Acaba ruh, Palton'un varsaymış olduğu üzere idealar aleminden ayrılıp gelme bir şey mi, yoksa burada, bu dünyada insanın yaratıp, idealar alemine gönderdiği bir şey mi? Acaba bir "şey" mi?

Evrenin oluşumunun henüz dört öğe ile açıklanmasına çalışıldığı bir tarihsel dönemde, maddenin (özdeğin) 3 değil  hali olduğunun, bu hallerden birinin plazma, bir diğerinin magnetik alan olduğunun bilinemeyişini, dolayısıyla ruh kavramının açıklanmasında pek sırnırlı bir düzeyde kalınışını sanırım hoşgörüyle karşılamak gerekir.

Nitekim daha sonraki ztarihlerde ortaya çıkarılmış olan teist nitelikli dinlerdeki durum da pek farklı değildir. Öylesine farklı değildir ki, şu "ruh" kavramının evrendeki yerini ve nasılını anlatabilmek için 20. yüzyılın ilerleyen dönemlerine gelinmesi gerekmiştir ne yazık ki.

Ancak çoğunluk hâlâ çağımızın bilimsel yöntemle sağlamış olduğu gerçeklerin pek öncesinde, hiçbir bilimsel kanıtı olmayan varsayımların peşinde sürüklenmeyi sürdürmektedir.

Bu bağlamda elbette Forumda birçok açıklama bekliyoruz. Konuyu bilimsellikle fakat herkesin (lisede basit fizik dersi bile görmemiş olanların) anlayabileceği düzeye indirgeyerek anlatabilecek bilgi ve yetenekte paylaşımcılarımız var.

Ancak bu arada Sayın Metatron'a, şiirin bütünü bir yana dursun, şu altı İngilizce dizenin Türkçesini vermemiş olduğunu anımsatalım. Bekliyoruz.
 


 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 10, 2014, 03:58:08 ös
Konuyu irdelemeye devam etmek istersek, “Ruh” kavramını irdelediğim #22 numaralı paylaşımımdan sonra başlığın yine başlığın içinde bulunan ölümsüzlük konusunun irdelenmesi istenirse; “ölüm”ün tanımlanmasıyla başlamak pek de yanlış olmaz.

Başlık altındaki #12 numaralı paylaşımımda da söylediğim gibi ölüm kısaca doğumun karşıtı ve yaşamın sonu olarak tanımlanır.

Felsefi ve dinsel kaynakların yanı sıra Masonik kaynaklarda da sıkça karşılaşılan “Doğum-Yaşam-Ölüm” şeklindeki üçleme, doğanın diyalektik yapısının bir sonucudur. Ölüm üzerinde daha fazlaca durulan bir konudur. Bunun nedeni ölüm olayının tama olarak anlaşılmamasından ve dolayısıyla kesin olarak çözümlenememesinden kaynaklanmaktadır

Dinsel inançlar kendilerine göre bu konuyu çözümlemişlerdir fakat çözümlemelerinde mutlaklık içeren ve kanıtlanamayan dogmatik nitelikte varsayımlar bulunabilmektedir. Dogmatik nitelikli ve mutlaklık içeren varsayımların doğruluğuna,  nedenleri ve nasılları sorulmadan inanılabilir.
 
Elbette ki, ölüm, çağlar boyunca insanın hoşlanmadığı gerçeklerin başında gelmiş ve huzursuz olagelmiştir. Bu huzursuzluktan ise, “ölümün bir son olmadığı” ya da “yaşamın bedensel ölümden sonra da süreceği” ne inanarak sıyrılmıştır.

#22 numaralı paylaşımda da yazdığım gibi canlı varlıklarda “beden”in ve “ruh”un ayrı halde bulunduğu, bedenin ölümünden sonra ruhun sonsuza dek yaşayacağı düşünüsü insana çok çekici/sevindirici gelmiş ve onu rahatlatmıştır.

Bu noktada ölümsüzlük konusunun açıklanmasına geçilmesi iyi olacaktır. İmmortalite olarak da tanımlanan ölümsüzlük kavramı kalıcılık ebediyete (sonsuza) kadar kalma ve ölmezlik olarak açıklanabilir.

Başlığımızda da verilen ruhun ölümsüzlüğü kavramından da çıkarsama yapılabileceği gibi ölümsüzlük deyince aslında  “bedenin ölümünden sonra ayrıldığına ve asıl canlılığı sağladığına inanılan öğenin/özün ölmezliği veya sona eremeyeceği”ni anlamak yanlış olmaz.

Çeşitli dinlerde bedensel ölümden sonraki yaşamın varlığına inanılmış ve bu görüş benimsenmiştir.. Böylelikle bedensel ölüm, bir “son” olarak değil, “yeni belki de daha üstün bir yaşamın başlangıcı” olarak kabul edilmiştir. Başlığımızda incelenen “Ruhun Ölümsüzlüğü” konusu kadar önemli olduğunu düşündüğüm ve  “Yeniden doğuş” olarak da isimlendirilebilecek bu süreç istenirse başka bir başlık altında incelenebilir.

Konunun bütün bileşenlerini ayrı ayrı irdelemeyi seçtiğim için bu paylaşımımda ölüm ve ona bağlı olarak ölümsüzlüğü incelemeyi uygun buldum. Devamı ve başlığın daha da genişlemesi açısından paylaşımda bulunan ve bulunacak üyelerimizin görüşleri elbette çok değerlidir.

Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 10, 2014, 06:19:42 ös

Sayın propulsion ikinci aşamada (bana göre) çok güzel bir katkıda daha bulundu.

Üzerinden hayli zaman geçti. Bu arada Forumda çok sayıda üyemiz var. Henüz ilgilenen olmadı. Yetirince dikkati çekmedi mi acaba?

Beden ve ruh birlikte mi ayrı mı? Birbirine bağlı mı, kimi zaman bağlı kimi zaman birbirinden ayrılabiliyor mu? Durum hangisi olursa olsun, bunun böyle olduğunu hangi bilimsel kaynaklar destekliyor.

Sonra geldik ölümsüzlüğe... Bedenin ölümlü olduğundan kuşku duyulmaz da, şu ruh (her nasıl tanımlanıyorsa) ölümsüz mü değil mi? Belki bir dinsel inanç gereği ölümsüz olduğuna inanılır. Bunu dinsel inanç dışında tutarsak; konuya bilimsel ve akılcı olarak bakarsak (Masonlukta öyle gerekiyor) ölümsüz olabilir mi, olamaz mı?

Ne diyorsunuz?
 



 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 10, 2014, 11:24:00 ös
#12 numaralı paylaşımımdan sonra daha derinlemesine irdelemeye çalıştığım ve bu nedenle üçe bölerek (ruh kavramını irdelediğim #22 numaralı ve ölüm/ölümsüzlük kavramlarını irdelediğim #28 numaralı paylaşımlarım) yapmaya çalıştığım irdelemelerimin tamamlanabilmesi için bu üçüncü paylaşımımda da yine kavramları tanımlayarak devam etmemin doğru olduğunu düşünüyorum.

“Ruhun Ölümsüzlüğü”; bu kavram hem ruh hem de ölümsüzlük kavramlarını içerir ve bedene canlılığını sağlayan öğe olan ruhun varlığının sonsuz olduğuna ilişkin inanç olarak tanımlanabilir.

Forumumuz Masonluk forumu olduğundan acaba bu kavramlar Masonluk için neredeler? 

İlke olarak Masonluk ile ilgili konularda yazma hususunda geri durmayı yeğlediğimi söylemek isterim Bunun sebebi daha önce de söylediğim gibi forumumuzda hem Mason olan üyelerin olması hem de Masonluk hakkında daha fazla bilgi sahibi Harici üyelerin olduğunu düşünmemdir.

Fakat fikir yürütme anlamında bir şeyler söylemenin sakıncası olmadığını düşünüyorum.

Bazı mason kuruluşlarına göre “Ruhun Ölümsüzlüğü” inancı Masonluk için zorunludur.

Bu zorunluluğun hep tartışıla geldiği ve hatta bu tartışmaların anlaşmazlık ve bölünmelere yol açtığı birçok kaynakta yazılmaktadır.

Bu tartışmalarda, konu bazılarında felsefi olarak ele alınırken bazılarında ise Masonluğun örgütsel düzeni açısından ele alınır.

Konu felsefi olarak ele alındığında, tartışma ruh ve ölüm kavramlarının tanımından itibaren başlar. Devamında tahmin edilebileceği gibi kavramlar üzerinde anlaşılabilse bile bu kavramı benimseyen ile bunu yadsıyanlar, karşılıklı olarak kendi görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamaya uğraşırlar. Bu tartışmalarda karşıt tezleri savunanların genellikle kendi görüşlerinde ısrar ettiği görülür. Dolayısıyla bir uzlaşma sağlamak olanaklı değildir.

Masonluktaki örgütsel düzen bakımından yapılan tartışmalarda ise, kavramlar bir yana bırakılıp “ruhun ölümsüzlüğüne inanma” koşulunun, Masonlukta yer alıp alamayacağı konusu üzerinde durulur.

Bazı mason kuruluşları (birinci grup olarak isimlendirelim), bu inancın, Masonluğun temel ve kaçınılmaz koşullarından biri olduğu, buna inanmayanların Masonluğa kabul edilemeyeceğini ileri sürer.
 
Diğer gruptaki (ikinci grup olarak isimlendirelim) mason kuruluşları ise hiçbir masonun böylesine zorunlu bir “inanç koşulu” altına sokulamayacağı, bu koşulun bireyin “vicdan özgürlüğü”nü ortadan kaldırdığı, dolayısıyla Masonlukta da böyle bir inancın zorunlu tutulamayacağı, isteyenin buna inanabileceği, fakat bunun bireyin kendine bırakılması gerektiğini savunur. Başlığımızda incelenen “Ruhun Ölümsüzlüğü” konusu kadar önemli olduğunu düşündüğüm  “vicdan özgürlüğü” konusu forum içinde defaatle ele alınmış bir konu olduğundan burada tekrar girilmemiştir.

Bu tartışmanın ilerleyen aşamalarında ise birinci grup mason kuruluşları ikinci gruptakileri ateizmi desteklemekle suçlarken, ikinci gruptakiler de birinci gruptakileri dogmatik olarak suçlar. Bu tartışma biteviye sürer gider.

Tahmin edileceği gibi bu tip tartışmalar, Masonluğun örgütsel anlamda bölünmelerini sağlamakta ve Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilebilmesi bakımından ise olumsuz katkı sağlamaktadır.

Sayın ADAM’ın açtığı başlık ile ilgili bir harici olarak ruh, ölüm/ölümsüzlük ve ruhun ölümsüzlüğünü irdelemeye çalıştım.

Başlığın devamında paylaşımda bulunmuş/bulunmak isteyen gerek Mason gerekse Harici üyelerin başlığa ekleyecekleri paylaşımlarla konunun daha da derinleşeceğini düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 11, 2014, 07:57:07 öö

Sayın propulsion, bu başlık altında, konunun ayrıntısında olmasa da işlenişi bakımından çok güzel, bilimsel bir değerlendirme yaptı.

Şimdi ortaya bir sorular silsilesi çıkıyor.

Bu sorular silsilesinden önce bir hazırlık yapalım. (Dileyenler, kendi bildiklerine göre  bu hazırlıktaki yanlışları gösterip, kendilerine göre doğrusunu belirtebilir.)

Şayet “ruh” gerek bazı dinlerde benimsendiği gerekse Sayın Metatron’un Antik Grek Düşünürü Platon’dan aktarmış olduğu üzere;

insanın doğumundan sonra ya da doğumuyla birlikte (hatta belki cenin oluşumuyla birlikte) bir dış kaynaktan, kimilerine göre tanrısal nitelikli bir kaynaktan (hatta kimilerine göre Tanrı’nın bir parçası, bir öğesi olarak) gelip, insana yerleştiğine göre;

insan, madde + ruh olmak üzere iki öğeden oluşur.

(Bazı dinlerde ve dinsel inançlarda hatta dinsel bir nitelik taşımayan teorilerde bu olgu insan ile kalmaz; başka canlılar için de geçerlidir. Ancak biz burada konuyu karmaşıklaştırmamak için başka canlıları bir yana bırakıp salt insanı alalım.)   

İnsan, yaşamı boyunca bu iki öğeyle birlikte yaşar.

İnsan ölünce, beden yani madde ölür. Ruh ise bedenden ayrılır ve yaşamını sürdürür çünkü o ölümsüzdür. 

Doğru mu? Böyle mi?

Masonlukta sözü edilen “ruhun ölümsüzlüğü” bu mu, böyle mi?

Bu ve böyle ise; kesinlikle ön yargısız olarak sorularımızı sıralayalım.

1- İnsan uyurken ruh ne yapıyor?

2- İnsan bayılınca ya da bayıltılınca ruh ne yapıyor?

3- İnsan komaya girerse hatta komadan çıkamayıp bitkisel yaşama uğrarsa, beden ölmediğine göre, o süre içinde ruh nerede ne yapıyor?

4- İnsan öldükten sonra bedeni şu ya da bu şekilde doğaya dönüyor. Ruh ölmediğine ve yaşamını sürdürdüğüne göre, nerede ne yapıyor?

Fakat Masonlukta sözü edilen “ruhun ölümsüzlüğü” bu olmayabilir. Belki Masonlukta söz konusu olan “ruh” da böyle değil, başka türlü olabilir.

Şu yukarıdaki dört soru o durumda da geçerli.

Ancak Masonlukta sözü edilen "ruh" yukarıda tanımlandığı gibi değil de başka türlüyse, nedir? Nasıldır?

(Örneğin bu başlığı açtığımızda Sayın MysticMind bir anlatımda bulunuyordu ama biraz karışık oldu ve başka bir tartışmaya yol açtığı için onu bir yana bırakmıştık. Şimdi istenirse, açık ve belirgin, herkesin anlayabileceği düzeyde basitleştirilmiş olarak yeniden getirilebilir.)

Kimi katılımcılarımız bu başlık altında bunu önceden anlatmış olduğunu belirtebilir.

Demek ki anlaşılamamış; en azından bu başlığı açan ben anlayamamışım. Böyle bir durum varsa, tekrarını rica edelim. Ardından da, mümkünse şu dört soruya yanıt verilmesini…




Bu bağlamdaki ricam şu: Lütfen konu başlığına bağlı kalınsın. Konumuz sadece bu ve başka bir şey değil. O nedenle konu başlığıyla ilgisiz yazıların silinmesi zorunluluğu doğuyor. Bu konu başlığından esinlenerek başka şeyler anlatmak isteyenler, bir başka başlık açabilir. Bir de, mektup ya da özel ileti yazar gibi bireysel hitaplar (başta Sayın........., sonda saygılarımla gibi) kullanılmamasını rica ediyorum. Buraya yazılan her metnin internette her gün yüzlerce, toplamda binlerce kişi tarafından okunduğunu tekrar anımsatıyorum.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kajmeran - Kasım 11, 2014, 02:03:07 ös
Eğer bedene ve ruha dinsel öğretileri aşıp bilimsel veya akıl yürüterek bir yorum katacak olursak,benim yorumum şu şekilde olur.

Ruh ve bedeni bir bütün olarak değerlendiriyoruz ?

Dinsel öğretilerde bizim ölümümüz bunların birbirinden ayrılması olarak anlaşılıyor.

Ruh bedeni terkediyor !

O halde bize can veren ruhtur diyebilirmiyiz ? ( Dinen olabilir )

Ama akılcılık yolunda ne derece bu fikri benimseyebiliriz ?

Bu konuda bilimsel bir çalışma varmı ?

Bize can veren ruhmudur ?

Yani benim ruhum daraltı diyip ilaç yazdıranınız varmı ?

Prozac kullananınız var ise evet vardır ! :)

Ama bu piskolojik bir rahatsizlıktır değilmi ?

Biyolojik manada kimsenin ruhuna bir teşhis konulamaz.

Ruhsal hastalık deniyor bazen bence burda bir anlam kargaşası var ben buna piskolojik demeyi yeğelerim.

Soruyorum kendime kalıpları aşıp başka pencereden,acaba biz yaşarken dahi ruhumuzu kaybetmiş olabilirmiyiz ?

Yada biz yaşarken mi ruhumuzu kazanıyoruz ? Biriktiyoruz ? Yeri gelince harcıyoruz ?

Ruh olmasa böyle bir inanç ,fikir öğreti olmasa bence çoğu insan tanrıyı zor kabullenir.

Çünkü sonsuzlukta ruha vaat edilen bir ikram-ceza söz konusu.

Davranış ve düşünceler ezelden bunun çevresinde şekillenmiş bu doğrultuda filizlenmiştir.

Antik mısırda yaşayan insanlar bu konuda nirvana yapmışlardır.tam anlamıyla ölüm sonrası ruhani hayat için yaşamış hatta mal mülk sahibi olmaktan kaçınmış bunun onların ruh hallerine negatif bir etkisi olduğuna kendilerini inandırmışlardır.

Evet bir yaratan vardır bize can vermiştir içine ruh katmıştır ve sonra bununla ilişiğini kesmiş de olabilir ?

Dünyayı var etmiştir ve o artık dönüyor ,bir sistemin parçası ve biz bu sistemde bedenin çıkarına göremi ruhun çıkarına göremi bir hayat felsefesini benimsemeliyiz ucu açıktır.

Ruh ölümsüz ise bedenimizi ruhumuz öldürüyor,onu bir taşıyıcı gibi kullanıyor, yaşlandırıyor , terk ediyor ?

Belkide bu alem bedenlerin değilde ruhların,biz bir taşıyıcı organik yığıntıyız sadece ?

Beden gibi somut olmadıkça yorumlarda ruh hakkında soyut fikirler olarak kalıyor.

Bu konuyu dinden ayrı düşündüğümüzde gerçektende çok başka alternatif düşünceler çıkar ortaya.

Bu arada konu ruhun ölümsüzlüğü olduğuna göre ?

Ben şöyle bir inancı benimsiyorum.

Evet bir ruha sahibim o bana ait ama benimle birlikte toprak olur.

Ama bu ateist bir düşünce değildir !

Çünkü ben bu bedenide içine katılan ruhuda tanrının bahşettiğine inanıyorum.

Tabi bu konuyu dinsel ve bilimsel olarak ele alıp yorum katmadım altını çizeyim tekrardan tamamen akılcılık.

Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: mbulut - Kasım 11, 2014, 02:31:54 ös
Üç semavi din içerisinde insanın yaratılışı ile alakalı olarak; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." ibaresi bulunmaktadır. Tanrı' nın insana verdiği nefes yani suretini ruh olarak tanımlamak doğru olur mu?

Tanrı'nın ve ruhun varlığı bilinmekte fakat tanımları bilinmemektedir.Bence bu ortak özellik beni bu soruya sevk etmiş olabilir.Görüşlerinizi bekliyorum.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Kasım 11, 2014, 04:25:03 ös
Üç semavi din içerisinde insanın yaratılışı ile alakalı olarak; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." ibaresi bulunmaktadır. Tanrı' nın insana verdiği nefes yani suretini ruh olarak tanımlamak doğru olur mu?

Tanrı'nın ve ruhun varlığı bilinmekte fakat tanımları bilinmemektedir.Bence bu ortak özellik beni bu soruya sevk etmiş olabilir.Görüşlerinizi bekliyorum.

Farklı çevreler bu ifadenin açıklanmasını farklı şekillerde yapmaktadırlar. Örneğin bir görüşe göre, eğer Büyük Patlama (Big Bang)'ın öncesinde var olan tek büyük enerji Tanrı olarak adlandırılıyor ise, bu patlamanın sonucunda oluşan her şey de (gezegenler, güneş sistemleri, canlılar, vb.) bu enerjinin birer parçasıdır. Dolayısıyla insan da dahil olmak üzere var olan her şey, daha büyük bir enerjinin suretidir. Bir de bunu destekler nitelikte "Adem’i yaratan Allah, içine kendi ruhundan üfledi." ibaresi vardır. Bununla da bilinç ifade edilmeye çalışılmış olabilir. İnsan bilinci eğer öğrenilen her şeyin depolandığı bir hard-disc ise, bedensel ölüm gerçekleştiğinde bu hard-disc'de yazılı olanlar (ki bunlar sadece deneyim ve bilgiler değil, aynı zamanda duygu, düşünce gibi kavramları da kapsar), bir enerji yapısında astral düzeydeki kolektif ana enerji kaynağına geri döner. Kaynağa dönen enerji, daha sonra bilinci resetlendikten sonra tekrar yeni bir beden ile materyal dünyaya geri gönderilir ve yeni bilgiler ve deneyimler edinir. Bu süreç böylece devam eder. Ta ki ruh denilen o "bilinçsel" enerji, materyal dünyaya her döndüğünde giderek tekâmül ederek, seviye atlamaya hazır hale gelinceye kadar.

Günümüzde neo-spiritüel açıklamalar bu şekilde yapılmaktadır. Neo-spiritüel ekol düşünürleri arasında da bazen mutabık kalamadıkları bazı konular olabilmektedir ama genel çerçeve hepsi için bu şekildedir.

Konu çok daha ayrıntıya girilerek irdelenebilir ama benim tarafımdan değil. Sn. ADAM'ın sormuş olduğu dört sorunun cevabı bu ekol tarafından cevaplanabilmektedir. Lakin bunların bilimsel geçerliliği birçok ana akım bilim insanı için geçerli değildir. Çünkü bilimsel yöntem, neo-spiritüalizmde:

- Para-psikoloji kapsamında geçmiş yaşamlara dönüş içeren hipnoz seansları
- Bir şekilde geçmiş yaşamlarını hatırlayan ve bu konuda doğru bilgiler veren bireylere dönük vaka takdimleri
- Güvenilirlikleri kanıtlanmış kişilerce diğer öte-dünya varlıklarıyla iletişime geçme seansları
- Epifiz bezine yönelik bazı çalışmalar

gibi hususları kapsamaktadır. Fakat bu çalışmaların sonuçları, bilimsel indekslere kayıtlı dergilerde değil başka dergilerde yayınlanmakta yani bir başka ifadeyle ana akım bilim çevrelerince dışlanmaktadır.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 11, 2014, 05:08:20 ös
Sayın Spock sorduğumuz dört soruya yanıt bağlamında değil de, tümüne bir genel bakış açısından bir değerlendirme yapmış.

Kötümser (pesimist) bir genel değerlendme bu... Oysa bu bağlamda iyimser (optimist) olma olanağı da var. Dinlerin dogmalarına çakılıp kalmak da gerekmiyor, hiç kimsenin dinini küçük görmeden inancına saldırıda bulunmadan fakat bilimsel yöntemden ve akıl yolundan da ayrılmadan...

Bu başlık altında ilk yanıtı Sayın MysticMind vermişti. Birkaç kez o yanıtın göz önüne alınması gerektiğine değindim ama bu arada kullandığı bir sözcüğün bence yanlışlığına işaret ettim; bundan ötürü de arasımzda bir uyuşmazlık çıktı.

Aynı yanlışı bence şimdi Sayın Spock yapıyor.

Kullanılan yanlış sözcük bilinç... Gerçi bir zamanlar yayınlanmış olan mistik nitelikli bir kitabın adı "Şuurlu İnanç" idi ama şuur ya da inanç, bu sözcüklerin sözlük anlamları bakımından bir araya gelemiyor pek.

Bunun için Sayın Spock bu başlık altındaki 2 numaralı yazıya bir göz atsa çok iyi olacak. Orada şu deyiş var:

Bilinç, öz varlığın tanınabilmesi, gerçeklerin araştırılarak bulunabilmesi için mutlaka kullanılması gereken, insanı diğer hayvanlardan ayıran bir temel insansal öğedir. İnsanın kendi düşünü ve etkinliklerinin nedenleri ve sonuçlarıyla farkına varmasını, gerek kendini gerek çevresini, giderek doğayı, bilgili ve düzeyli bir yaklaşımla kavramasını sağlar. Bu bir algılama yeteneği değildir. Bu yüzden, her insanda kendiliğinden var olduğunu varsaymak yanlış olur. Dile egemen olmakla, akıl yeteneğini ve buyrultu gücünü kullanarak, toplumsal ortamdaki etkileşimle ve edinilen deneyimle kazanılan bir olgudur. (Kaynak: Ansiklopedik Mason Sözlüğü)

Böyle olunca, Sayın Spock'u anlatısı geçerli olabilir mi? Oraya bilinç sözcüğü yerine bir başka sözcük getirmek gerekmez mi? Eğer Sayın Spock'un (dolayısıyla daha önce Sayın MysticMind'ın) kullandıoğı sözcük "bilinç" onların kullandığı çerçevede yerine oturuyorsa, o zaman burada âdeta bir kilit gibi kullanılan bu sözcüğün açıklamalı tanımı nasıldır.

İsterseniz şöyle diyelim: Yukarıdaki tanıma göre bilinç toplumsal bir olgudur. Dil, akıl ve buyrultu ile güçlendirilerek oluşur. İnsan tek başına yaşarsa bilinç diye bir şey edinemez çünkü bilinci insana öncelikle toplum kazandırır. Nitekim bi nedenle özellikleri çok farklı olan toplumlarda edinilen bilinç de farklı olur.

Bundan ötürü de  bilinç kavramı Sayın Mysticmind ile Sayın Spock'un açıklamalarındaki yerine oturmaz. Çünkü insanın öz ürünüdür; tanrısal falan değildir.

Bu, sanki konu dışıymış gibi görünüyorsa da değildir. Ya kullanılan terimin yerine bir başkasını getirmek gerekir ya da alıntılanan sözlükteki tanımın yanlış olduğu belirtilerik, daha güçlü ve güvenilir bir kaynaktan bilinç sözcüğünün açıklamalı tanımı ortaya konmalıdır.

Bu yapılmalıdır ki, gerek Sayın MysticMind gerekse Sayın Spock'un katkıları üzerinde durulabilsin.

 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Kasım 11, 2014, 05:44:33 ös
Sn. ADAM "bilinç" kelimesini, her masonun çok iyi bilmesi gereken "akl-u hikmet" terimine benzer bir şekilde tanımlamış ki doğrudur. Bir önceki mesajımı bu nedenle tekzip etmek isterim. O mesajı okuyanların mesajda geçen bilinç kelimesini dikkate almamalarını rica ediyorum.

Hatta bilincin sonradan kazanılan bir olgu olduğu gerçeği ışığında ruh konusunu biraz daha açmak gerekecek. Neo-spiritüalist akım temsilcilerinden Seyfullah Demir'e göre:

İnsan, ruh ve beden birleşiminden oluşmaktadır. Ruh enerji, beden ise madde yapısına sahiptir. İkisinin yaşamaları gereken ortamlar çok başkadır. Astral dünya dediğim çizginin üstünde kalan bölge ruhun yaşayabileceği enerji ortamıdır. Orada madde gibi büyük yapılar var olamaz. En büyük yapı atomdur ve oda en alt astral seviyesindedir. Büyük kütleye sahip maddelerin var olabilmeleri için ise çok farklı bir ortam gereklidir. Bunun için öncelikle üç mekân boyutu şarttır. Ayrıca dalga titreşimi sıfıra çok yakın olmalıdır. Atomları, insan gibi kararlı bir nesne (yani dağılmadan bir arada duran yapı) yapmaya zorlamak için dalga titreşiminin sıfıra yakınlaştırılması gerekir. Yoksa büyük cisimler oluşturulamaz. Bu yapı kuantum dünyasında da aynıdır. Kuantum dünyasında en küçük kütle sicim, en büyük kütleyse atomdur. Sicim ile atom arasındaki büyüklük farkı güneş sistemiyle atom arasındaki büyüklük farkına hemen hemen eşittir. Sicim 10 boyutlu, atom ise 4 boyutlu uzayın elemanıdır. Atomdan sicime kadar arada bir sürü daha parçacık bulunmaktadır. Atomdan sicime doğru giderken her kuantum dünyasındaki parçacık kütle olarak azalırken dalga titreşimi olarak artmaktadır.

Atom; proton, nötron ve elektronların çeşitli dizilimlerinden oluşur ve onlarda kuarkların çeşitli diziliminden oluşurlar. Bu dizilim sicime kadar gider. Yani tüm evrenin temel yapı taşı sicimdir. Her şey sicimlerin çeşitli sayı ve oranda dizilimlerinden oluşmaktadır. Sicimlerin kütlesi tespit edilemeyecek kadar küçüktür. Zaten kendileri de ancak matematiksel olarak bulunabilmektedir. Yoksa teknolojik olarak elde edebildiğimiz en küçük parçacık kuarktır. (aslında kuark bile tek başına elde edilememiştir.) Bilim şu anda kuarkları maddenin yapı taşı olarak kabul etmektedir. Kuarkları bir arada tutan kuvvete renk kuvveti denilmektedir. Bu o kadar güçlü bir yapıdır ki evrende tek başına bir kuark bulunamayacağı düşünülmektedir.

Neden maddenin yapısının detaylarına girdiğimi merak edenler vardır. Çünkü ruh dediğim şey bu maddenin alt parçacıklarının tam da kendisidir. Bir ruh ilk olarak kuantum dünyasının en alt düzeyindeki eleman olan “atom”dan oluşturulur. Atomdan oluşan ruh bilinçsiz bir enerjidir. Bu ruh, suni olarak oluşturulan dünya gibi ortamlarda eğitime gönderilir. Eğitimin amacı aklı olmayan bu enerjiye akıl kazandırmaktır. Ruh tam olarak boş bir cd gibidir. Yaşamı boyunca bağlı olduğu beyinlerdeki bilgileri depolar. Elde ettiği tüm yaşam deneyimleri ona bilinci kazandırır.

Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 11, 2014, 07:22:03 ös
Benim Gibi Bu Olaya Bakan ve Bu Doğrultuda Yorum Yapanların Olduğunu Görmek Ne Güzel.
Son Mesajlar Özellikle Benim Önceki Mesajlarım da Bahsettiğim Durumlar Kapsamının;
Açılmış ve Detaylandırılmış Hali Olarak Netlik Kazanmaya Başlıyor.
Konunun Devamını İlgi İle Bekliyorum
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Kasım 11, 2014, 07:33:22 ös


Sayın Kadim haklı. Bu arada onun dediğini unutmuştuk.

O dört öğeden söz etmişti. Ben ise maddenin yapasının dört öğenin çok ötesinde olduğunu, dört öğeye ilişkin varsayımın güzel bir simgesel değer olabilirse de bilimsel açıdan tanihte kaldığından söz etmiştim.

Sayın Kadim şimdi bu başlık altında, o dört öğeye başka kavramlar ekleyebilir. Bakın kimileri atom altından, kuantumdan, kuarklardan, dalgalar mekaniğinden, frekanzslardan söz ediyor. Öyle ki, bu anlatımlarda nötrinolar ve mezonlar bile geride kalmış gibi.

Demek ki şu "ruh" denilen her ne ise, onu başka boyutlarda aramalı. 
 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Kasım 11, 2014, 07:42:28 ös
İsviçre Cern Avrupa Nükleer Araştırma Merkezin de, Bi Konu Üzerin de Araştırma Yapılıyordu.
Ne Oldu O Araştırma Merak Ediyorum Sonucu ve Çalışmalar Ne Doğrultuda Şuan Bilen Biri Var mı?
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Kasım 11, 2014, 08:21:11 ös
1959 yılında yazılmış olmasına rağmen 54 yıl saklı tutulduğu noter kasasından çıkarılarak 2013 yılında yayınlanmış bir kitap var. İki farklı nüshası var. Biri orijinal yazıldığı dil ile diğeri günümüz Türkçesi ile. Ayrıca bir de İngilizce'ye tercüme edilmiş basımı var. Okumuş olan üyemiz var mıdır acaba? Var ise bu konudaki fikirlerini alabilir miyiz?

(http://img1.dr.com.tr/pimages/Content/Uploads/ProductImages/594699/5d64f7ec-ff5b-473b-b289-2ead6cb486a4-1.jpg)
(http://img1.dr.com.tr/pimages/Content/Uploads/ProductImages/602075/a1f69186-f0bf-40fc-9888-26f65be97665-1.jpg)
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Alşah - Kasım 11, 2014, 11:43:37 ös
       Benim bildiğim, Türkiye CERN projesinden çekildi. Bir  veya iki yıl kadar evvel basından izlemiştim, gerekçe olarak ta "proje maliyetinin büyük yük oluşturması"  açıklanmıştı.
       Bilime önem verdiğini söyleyen, üniversiteler yerine tekkelerin kurulmasını öneren  yöneticilerimizin kulakları çınlasın !
       Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 12, 2014, 01:39:37 öö
Türkiye’nin CERN'e üyelik serüveni daha doğrusu gözlemci üyelikten ortak üyeliğe geçiş serüveni biraz enterasan.

2009’da yapılanl müracaatın ardından başlayan inceleme süreci olumlu neticelenmiş, merkez, 2011’de Türkiye’yi teknik ve bilimsel açıdan yeterli bulduğunu açıklamıştı. Türk bilim dünyası, heyecanla üyelik anlaşmasının imzalanacağı günü beklerken, Kasım 2012'de  Türkiye, tam üyelik kararından vazgeçmişti.


Sonrasında bu yanlıştan dönülmüş ve  bu yılın ortalarında yani 2014 yılının Mayıs ayının 12'sinde CERN'e ortak üye olmuştur.   
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: propulsion - Kasım 12, 2014, 02:00:26 öö
#12 numaralı paylaşımımda “ruhun ölümsüzlüğü” konusunda özetle fikirlerimi aktarmaya çalışmıştım. Sonrasında ise yeterli olmayacağını düşünerek öncelikle “ruh” (paylaşım #22) sonrasında ölüm/ölümsüzlük (paylaşım #28) ve sonrasında ise ruhun ölümsüzlüğünü (paylaşım #30)  irdelemeye çalışmıştım.

Hep yapa geldiğim gibi konuyu önce kavramları verip sonrasında tanımlanmış kavramlar üzerinde konuyu genişletmiştim. 

Birçok üyemiz konu hakkında paylaşımda bulunarak konunun daha da genişlemesine neden olmuş.  Konu çok güzel ilerlemiş.

Bu süreçte tartışmalarda atom, kuark, sicim, proton, nötron, elektron, dalga mekaniği, kuantum mekaniği gibi kavramlar kullanılmış.

Bir pozitif bilimci olarak konunun bu noktalara gelmesi beni mutlu etti. O halde bu kavramları da tanımlamak gerektiğinden hareketle aşağıya kısa kısa özet yapmak istedim. Konuyu çok fazla dağıtmadan bir paylaşım içinde öz olarak verdim. Biraz uzun gibi ama akıcı olduğunu düşünüyorum.

Atom: M.Ö. 300’lü yıllarda Demokritos tarafından ilk olarak ortaya atılan atom bölünemeyen parçacık olarak tanımlanmış ve maddelerini bölünemeyen parçacığı olarak isimlendirilmiştir. 20. yy da kuantum mekaniği ve deneysel tekniklerin gelişmesi ise içyapısı çözümlenmiştir. Önce elektron keşfedilmiş (Thomson). Sonrasında + yüklü çekirdek (Rutherfod) ve çekirdekteki diğer parçacık olan yüksüz nötron (Chadwick). Bu çözümleme sonucunda görülmüş ki aslında atom bölünemez değil yani daha alt parçacıklara (proton, elektron, nötron) bölünebiliyormuş.   

Elektron: 1906 Nobel Fizik Ödülü sahibi Thomson (1897 yılında) tarafından bulunan elektron atom içinde + yüklü çekirdeğin (proton ve nötrondan oluşan) etrafında kararlı yörüngelerde (Bohr Atom Modeli - 1911 yılı) dolanan – yüklü parçacıktır. Elektron temel parçacıktır. Ne demektir temel parçacık? Temel parçacık bölünemeyen anlamında ya da başka bir deyişle daha alt içyapıları olmayan parçacıklar anlamında kullanılır. Unutmadan elektron, temel parçacıklar fermiyon yani maddeye dair (maddeyi oluşturan) parçacıklardan leptonlar grubundadır (istenirse http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0) adresinde #7 ve #9 paylaşımlara bakılabilir).   

Çekirdek: İlk defa Rutherford tarafından (1914)  bu birliktelik merkezde duran öz anlamında nucleus-çekirdek olarak isimlendirilmiştir. + yüklüdür. Proton ve nötron ve bunları bir arada tutan gluon adı verilen parçacıklardan oluşur.

Proton: İlk defa katod ışın tüpünde + yüklü iyon demeti olarak bilinen protonlar 1886 yılında Goldstein tarafından gözlenmiştir. Sonrasında Rutherford (1908 Nobel Kimya Ödülü sahibi) tarafından bu + yüklü parçacıkların bir arada bulunduğu keşfedilmiştir (1914). Protonlar, atom altı parçacık olmalarına karşılık temel parçacık değildirler. Protonlar kuarklardan oluşmuştur (2 yukarı ve 1 aşağı kuarkın birleşiminden). 

Nötron: Nötron da atom çekirdeğinde bulunan yüksüz atom altı parçacıktır. 1932 yılında Chadwick tarafından keşfedilmiştir ve 1935 Nobel Fizik ödülünü kazanmasını sağlamıştır. Nötron, aynen çekirdekte beraber bulunduğu proton gibi, temel parçacık değildir. Yani bölünebilir. 2 alt ve 1 üst kuarka bölünür.

Kuark: Maddeye dair parçacıklardan yani fermiyon grubu parçacıklardır. Kuarklar bir araya gelerek hadron (en bilinenleri proton, nötron) olarak bilinen bileşik parçacıkları oluştururlar. Bu tip bir model (yani kuark modeli) benim de tanışma şansına (2012 yılında) sahip olduğum 1969 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi Murray Gell-Mann tarafından 1964 yılında ortaya atılmıştır. Altı tip kuark bulunmaktadır: Bunlar yukarı, aşağı, tılsım, acayip, üst ve alt kuarklardır. Yukarı ve aşağı kuark en düşük kütleli olanlardır.

Devamında acaba temel parçacıklar (fermiyon, kuark, lepton, bozon) nelerdir? Neden gereklidir? Nasıl etkileşirler?

Az evvel tanımladığım gibi, temel parçacık terimi bölünemeyen anlamında ya da başka bir deyişle daha alt içyapıları olmayan parçacıklar anlamında kullanılır. Öğrenilmek istenirse bir sebepten daha önce açıklamaya çalıştığım http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0) adresindeki #7 ve #9 paylaşımların her ikisine de bakılabilir ( özellikle #9 ). İstenirse daha derinlemesine ama başka başlık altında irdeleme yapılabilir. Fakat dikkat çekmek istediğim nokta temel parçacıkların hepsi (graviton hariç) gözlenmiş (yükü, kütlesi, spin özellikleri bilinen) parçacıklardır. Özetle kuarklarla leptonlar, kuvvet taşıyıcı parçacıklar yani bozonlar aracılığıyla etkileşime girerek, evrendeki görünür maddenin tümüne vücut verir.

Sicim ve Sicim Kuramı: Bu kavram şu an teori halinde olan Sicim kuramı ile literatüre girmiştir. Sizim kuramı kuantum mekaniği ile genel relativiteyi birleştiren kuantum alan teorilerinde birisidir. Sicimin öngörülen tanımı bir boyutlu ipliksi varlık/yapı olarak kabul edilir. Bu teori titreşen bu ipliksilerin, kütle ve yük gibi özelliklere sahip parçacıklar gibi davranabileceğini ve temel parçacık olarak bilinen parçacıkları oluşturacağını söyler. Bunun yanında bu teori ispatlanırsa 4 temel kuvveti (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=16641.0) adresindeki #7 ve #9 paylaşımlar) ve kuantum mekaniği ve büyük ölçekte tanımlanmış genel relativite teorisini birleştirme potansiyeline sahiptir. Fakat az önce de söylediğim gibi bu bir teoridir ve henüz ispatlanmamıştır (Bu nokta gözden kaçmamalıdır).

Peki Kuantum mekaniği nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Dalga Mekaniği Nedir?

Bence fizik konusunda en çok anlamından uzaklaştırılan veya anlamı başka yerlere çekilen kavram kuantum kavramıdır.

Kuantum ve Kuantum Mekaniği: Kelime anlamı paketçik/paketçikli veya tanecikli yapı demektir. İlk defa, bu çalışmasıyla 1918 Nobel Fizik Ödülü sahibi olan, Planck’ın 1800 yıllıların sonu - 1900 yılların başında kara cisimden çıkan ışımaların klasik fiziğin beklentilerinden uzak bir biçimde sürekli değil de kesikli yani belli dalga boylarında olduğunu ortaya koymasıyla hayatımıza girmiştir. Sonrasında Einstein’ın fotoelektrik etki deneyi (kendisine 1921 Nobel Fizik ödülünü kazandıran) ile perçinlenen kesikli/paketçikli yapıya ait inceleme biçimidir.  Bu deneyde Einstein metal yüzeye (kolayca elektron verebilen 1 A grubu elementleri) ışık göndermiş ve bu ışığın metal yüzeyden elektron söktüğünü (daha doğrusu sistemde elektrik akımı gözlemlemiştir. Elektrik akımı da zaten elektron hareketi demek) gözlemlemiştir. O halde gerçekten ışık paketçikli/tanecikli yapıda olmalı ki metal yüzeydeki elektronu sökebilmelidir. İşte bu tanecik aynı Planck’ın kara cisminden de çıkan kesikli yapıya sahip dediği “foton” yani ışık taneciğidir. Devamında Bohr (1922 Nobel fizik ödülü sahibi) Atom Modelinde bulunan elektronların döndüğü kararlı yörüngeler arasındaki geçişlerde belirli dalga boylarında (frekanslarda veya enerjide yahut görünür bölge için değişik renkte) ışık yani foton yayacağının bulunmasıyla iyice taçlanmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu sayede ışığın aslında hem dalga hem de parçacık gibi (ikili yani dual yapısı) davranması keşfedilmiş ve kuantum mekaniği ortaya çıkmıştır. Kısaca ortaya çıkışını verdiğimiz kuantum mekaniğinin tanımı "klasik mekaniğin açıklamakta yetersiz kaldığı atom/atomaltı seviyelerde madde ve ışığın dual yapısını kullanarak madde ve ışığın etkileşmelerini/davranışlarını inceleyen bilim dalıdır" biçiminde yapılabilir.

Dalga mekaniği nedir? Nasıl ortaya çıkmış?

O yıllarda Luis de Broglie (bu çalışmasıyla 1929 Nobel Fizik Ödülünü almış) doktora tezinde tıpkı ışığın dual yapısı gibi parçacıklara da bir dalga eşlik edebileceğini önermiştir. Buna madde dalgası denmiş ve atomik ölçekte çığır açan dalga mekaniği konusunun doğmasına neden olmuştur. Devamında Schrodinger (1933 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi) atomik ölçekte elektronun (yani bir parçacığın) davranışını meşhur dalga denklemiyle incelemiş ve dalga mekaniği kurulmuştur. Aynı yıllarda Heisenberg (1932 yılı Nobel Fizik Ödülü Sahibi) madem elektronların davranışları dalga gibi incelenirken meşhur belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır. Bu ilkeye göre atomik ölçekteki böyle bir incelemede hızı kesin olarak tespit edilen elektronların yerleri aynı kesinlikle tespit edilemez. Böyle bir belirsizlik olmalıdır demiştir. Tabii tespit edilemez derken elektron orada, fakat nokta atışı bir şekilde yeri tespit edilemiyor. Bu belirsizlik tanımının ucu elektronun olma olasılığının bulunduğu yerlere yani orbital kavramına (Mulliken 1966 Nobel Kimya Ödülü) götürür bizi. Devamında bu iş elektronların spininin keşfiyle modern atom kuramına yani kuantumu da içeren atom kuramına kadar uzanır (spin Stern ve Gerlach tarafından keşfedilmiş-1943 Nobel Fizik Ödülü).

Dalga mekaniği ve kuantum mekaniği iç içe girmiştir. Bu nedenle sanki aynı şey gibiymiş verildiğini söylemeden geçemeyeceğim. Görüldüğü gibi farklı inceleme biçimleridir. Tabii bu farklılıklar mevcut başlığın dışındadır. İstenirse ayrı bir başlık altındada  irdelenebilir.

Özetle, başlık içinde geçen kavramlar bu şekilde açıklanabilir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Tij - Kasım 13, 2014, 10:45:41 ös
Ben hala ADAM abinin birinci sorusuna verilecek cevabi bekliyorum.

Bence ruh denilen seyin ne oldugunu bu soruya verecgimiz belirleyecek gibi.7

Acaba ilk insanlar gördükleri rüyalara bir aciklama getiremedikleri icinmi rüyadaki kendilerine "ruh" ismini taktilar???
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Tij - Kasım 13, 2014, 10:48:11 ös
Tabi bu soruya verecegimiz cevap Masonlar´in "ruhun ölümsüzlügü" derken neyi kast etikklerinide bir parca aydinlatir veya olayi baska mecralara cekebilir diye düsünüyorum.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Aralık 03, 2014, 08:25:57 öö

Bu konu böylece kalakaldı.

Olmaz. Başlığı yaşatmalyız.

Başlık altındaki soruların yanıtlanmamış olması bir yana, daha söylenecek çok şey olmalı.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Aralık 03, 2014, 02:27:12 ös
Konuya bir de Bedri Ruhselman penceresinden bakalım o halde.

"Ruh, irade ve iktidarı sayesinde intibak ettiği alemlerin kanun ve icaplarına uyarak bilgi ve tatbikat için her istediği zaman plan tanzim ederek bedenlenebilen şuurlu bir varlıktır."

Bu tanımdaki "şuurlu" olma özelliği, daha önce Seyfullah Demir'in belirtmiş olduğu "Atomdan oluşan ruh bilinçsiz bir enerjidir" tanımıyla çelişmez. Çünkü ikinci tanımda, tekâmül için bir insan bedeninde dünyaya gelen ruhun bilinçsizliği kastedilmekte, ilk tanımda ise spatyum ortamındaki ruhun tüm yaşamlarından edindiği tecrübelerin bir sonucu olarak şuurlu olması kastedilmektedir.

İnsan anasını babasını kendisi seçmez diye bir söz vardır, hepiniz bilirsiniz. Bedri Ruhselman'a göre bu durum o kadar basit değil. Evet seçimi yine insan yapmaz, ama spatyum ortamındaki ruh yapar.

Bedri Ruhselman'a göre ruhun insan zaviyesinden yeryüzünü tetkikine ait bir misal verilirse ruh-madde münasebeti daha iyi izah edilmiş olur. Evvela, yeryüzünde enkarne olacak bir varlık neyi inceleyeceğini tespit eder, mesela zalim bir insanın yine o insan zaviyesinden haletiruhiyesini tetkik edecektir. Bunun için evvela kadın veya erkek olarak bir bedene kadar vermesi lazımdır. Bu kararı verdikten sonra seçeceği insan bedenini ise yine bir insandan dünyaya gelmesi icap eder. Bu, yeryüzünün zaruri kanunlarındandır. O halde burada tetkikat yapacak varlık kendisinin insan olarak dünyaya gelmesi için bir ortam arar. Bu ortamı kendi zalim planlarının tatbikine elverişli bir sahadan seçer, daha sonra onu dünyaya nakledecek olan ana-baba ruhunun da bu işe razı olması lazımdır. Bu varlık ruh alemindeyken her iki ruhun da fikrini almış ve onları ikna etmiş bulunacaktır.

Fakat bu ana ve baba olmayı kabul eden varlıklar, çocuğun dünyaya geleceği zaman birbirlerine uzak bulunabilirler, yine insan olarak da birbirlerini tanımayabilirler. Bu takdirde dünyaya inecek varlık kendi mukadderat planını, icap ediyorsa bu iki varlığın (ana-baba) birbirlerine yaklaşmalarını kolaylaştıracak mahiyette tanzime mecburdur.

Keza bu ana-baba ruhun tekamül planlarına engel olmadan onların planlarına girmesi, onları yollarından aksatmaması, bilakis tekamüllerini kolaylaştıracak mahiyette onlara yaklaşması lazımdır. Hazırlanan planlarda karşılıklı menfaatler görüşülecektir. Plan hazırlandığı zaman bunlar eksik olursa veya bir tarafın menfaati ötekine galip bulunursa enkarne olmalarına müsaade edilmez. Hulasa bir varlık kendi planını tahakkuk ettirebilmek için bunun üzerindeki engellerin bütününü başkalarının yoluna koymamak şartıyla kaldırmaya mecburdur. Artık bu kimsenin dünaya gelmesinde hiçbir mahzur kalmadığını düşünelim. Belli zamanda yola çıkacaktır, fakat iş bununla da bitmiş olmuyor. Dünyada kimlerle karşılaşacak, -insan düşüncesine göre- kimlerle iyi veya kötü münasebet tesis edecek ve hangi topluluğa girecek ise o muhitteki varlıkların bedenden ayrılmaları esnasında onlarla istişare etmesi, münasebette bulunması ve rızalarını alması ve bu kararın yüksek varlıklar tarafından tasvip edilmesi şarttır. Çünkü her varlık kendisiyle -her ne şekilde olursa olsun- bu münasebeti kabul etmiş olmayabilir. Arzu alınmadan, fikir sorulmadan, böyle gelişigüzel bir mukadderat planı tanzim edilmez. Çünkü tatbikinde bir adaletsizliğe yer vermemek için yüksek ve alakalı varlıklar müdahale ederek planın geri alınması, tadilini veya büsbütün değiştirilmesini emrederler. Başka deyişle dünya seyahatine çıkacak varlığın pasaportunu iyi tanzim etmiş olması ve her alakalı memura göstermesi lazımdır...”

“Ruh, mukadderat planını hazırladıktan sonra, onu seçeceği bedene tatbik etmesi lazımdır. Beden ana rahmine intikal ederken plan da tatbik sahasına çıkmış bulunur...”
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Aralık 03, 2014, 02:40:10 ös
Ben hala ADAM abinin birinci sorusuna verilecek cevabi bekliyorum.

Bence ruh denilen seyin ne oldugunu bu soruya verecgimiz belirleyecek gibi.7

Acaba ilk insanlar gördükleri rüyalara bir aciklama getiremedikleri icinmi rüyadaki kendilerine "ruh" ismini taktilar???

Sn. ADAM'ın ilk sorusuna bakalım:

İnsan uyurken ruh ne yapıyor?

Bedri Ruhselman'a göre “İşte oraya intikal eden, daha doğrusu ölünce bütün tesirlerden tecrit olunan insan varlığı, spatyomda bir müddet geçirmek mecburiyetinde kalır. Bunun da mühim sebebi vardır. Bir varlık, dünya hayatına ait planının tatbikatın yaptıktan sonra o tatbikat sırasında kazanmış olduğu şeylerin muhasebesini yapmak, onları tamamıyla kendisine sindirmek ve mal etmek ihtiyacındadır. Bunun için de bir müddet onun, inzivaya çekilmesi, kendi öz bilgilerine dönmesi, yani son dünya hayatında elde ettiği bilgilerle eski bilgilerini karşılaştırarak onların muhasebesini yapması gerekir. Evvelce söylemiştik ki insanlar dünyada kazandıklarını uykuları esnasında şuur dışlarına atarak orada biriktirmektedirler.

Seyfullah Demir ise bu hususu şu şekilde eleştirmektedir:

Bu mantık Michael Newton’da çok daha açık olarak anlatılmaktadır. Burada bahsedilen ölümler arası hayata Kuran Berzah hayatı demektedir. Dünyada son yaşanan hayatın getirilerinin ruha yüklenmesi inzivaya çekilerek yapılabilmektedir. Burada yeni bir bilgi var ki daha önce hiçbir yerde okumadım. “insanlar dünyada kazandıklarını uykuları esnasında şuur dışlarına atarak orada biriktirmektedirler.” Uykunun bir görevinin de berzah hayatında gerekli olan bilgilerin hafızada depolanması olmaktadır. Sanırım bu iş, rüyalar vasıtasıyla yapılabilmektedir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Aralık 03, 2014, 05:23:28 ös
Evvelce söylemiştik ki insanlar dünyada kazandıklarını uykuları esnasında şuur dışlarına atarak orada biriktirmektedirler.


Hazır vakit bulmuşken biraz daha devam edeyim... Murat Özgen Ayfer, Adam Olmak adlı kitabında, yukarıda alıntıladığım Bedri Ruhselman'ın fikri ile örtüşebilecek bazı bilgiler vermiş. Şöyle demiş:

ORTAK BELLEK TEORİSİ

Bu teori “bellek” (hafıza) denilen şeyin sadece her canlının beyninde ayrı ayrı yer tutmadığını, tümünün dışında hepsinin birleştiğini, üstelik bunun “istenç dışı” bir olay olduğunu yani kişinin buna engel olamadığını ileri sürer. Bu olay bir bakıma bilgisayarla çalışan ve çok fazla bilgi depolayan bir kimsenin bunları kendi bilgisayarı dışında bir başka ve bu işleri yapan bir kuruluşun çok yüksek kapasiteli bilgisayarında depolamasına benzer ama aradaki fark o tür depolamanın bilerek, isteyerek yapılmasıdır.

Bu hipotezi güçlendirmek ve kanıtlamaya yönelmek üzere bilimsel yöntemle birçok deney yapılmıştır.

Amerika’da yapılmış olan bir deneyde, aynı türden birçok fare kullanılmış. Genelde birbirlerine benzer ama geometrik ayrıntıları bakımından da hepsi birbirinden farklı birkaç lâbirent hazırlanmış, fareler bir süre aç bırakılmış. Böylece kokusunu alacakları bir yiyeceğe bir an önce ulaşmaya eğilimli olmaları sağlanmış. Sonra içlerinden biri lâbirentlerden birinin belirli bir noktasına bırakılmış, bir diğer noktaya da farenin bulması gereken yiyecek konmuş. Lâbirentte dolaşarak doğru yolu arayan fare, bir süre sonra yiyeceğe ulaşmış.

Aynı deney, yine aç bırakılan aynı fare ile bir kez daha yapıldığında, yiyeceği bulma süresi kısalmış. Üst üste yinelendiğinde süre daha da kısalmış. Belli ki fare artık lâbirenti ezberlemiş. Ancak sonraları yiyeceği bulmak belli bir süreye bağlı kalmış.

Bu deneyden çıkan sonuç şöyle: “Fare doğru yolu öğreniyor ama bu yolu kullanması için geçen süre belli bir değerin altına düşmüyor.”

Bambaşka bir lâbirent alınmış ve aynı deney yinelenmiş. Benzer sonuç elde edilmiş. Ancak bu kez farenin her arayışının süresi öncekine oranla kısalmış. Bir sonraki değişik lâbirentte süre gene kısalma göstermiş. Üstelik lâbirentin giderek daha karmaşık oluşu olayın sonucunu etkilememiş.

Deneyin bu ikinci aşamasından da özetle şöyle bir sonuç çıkarılmış: “Fare yalnızca doğru yolu bulmayı değil, nasıl bulması gerektiğini de öğreniyor.”

Bu deneyde kullanılan farelerden biri lâbirentteki yolu iyice öğrendikten sonra, aynı lâbirente bir başka aç fare konmuş. Bu yeni fare lâbirent deneyine ilk kez sokuluyormuş. Yeni farenin, artık yiyeceği bulmakta ustalaşmış olan fare gibi aynı deneyim aşamalarından geçmesi bekleniyormuş ama hiç de öyle olmamış. Yeni fare, bu lâbirentte deneyim elde etmiş farenin yiyeceğe varmasına pek yakın bir süre içinde başarıya ulaşmış.

Aynı deney başka farelerle, başka biçimlerde düzenlenmiş lâbirentlerle de yapılmış. Başarının giderek arttığı görülmüş. Lâbirentler yeni fareler için bir “sır” olmaktan çıkmış.

Şaşkınlık içinde şöyle bir sonuca varılmış: “Fareler arasında bir iletişim var... Öğrendiklerini hemen hemcinslerine aktarıyorlar.”

Bu deneyde kullanılan farelerin hepsi aynı kafeste tutuluyormuş. Edindikleri bilgiyi aralarında konuşarak birbirlerine ilettikleri kuşkusu doğmuş.

Bunun üzerine, aynı deneyler en baştan ve bu kez apayrı kafeslerde tutulan fareler kullanılarak yapılmış. Sonuç değişmemiş.

Bunun üzerine şu yargıya varılmış: “Farelerin, aralarında iletişim kurmak için bir arada olmaları, birbirlerini görmeleri gerekmiyor.”

Daha ileri gidilmiş... Yepyeni bir lâbirent hazırlanarak tüm deneyin ilk bölümü Amerika’daki bir laboratuarda yapılmış. Hemen sonra, aynı lâbirent ile Avustralya’da yapılan deneyin sonucu akıllara durgunluk vermiş. Amerika’daki bir fare yolu öğrenir öğrenmez, Avustralya’daki fareler de onun kadar olmasa bile ona pek yakın bir yetkinlikte yolu öğreniveriyorlarmış.

Buna benzer daha birçok deney yapılmış Hepsinden benzer sonuçlar elde edilmiş. Varılan yargı şöyle: “Farelerin arasındaki iletişim uzaklıktan da etkilenmiyor.”

Tüm bunların nedenini ve nasılını “Ortak Bellek Teorisi” şöyle açıklıyor: “Her canlının bedenindeki belleğin kapasitesi sınırlıdır. Aslında tüm bilgilerin depolanmakta olduğu bir ortak evrensel bellek vardır. Tüm düşünceler, psikonlar ile taşınarak burada biriktirilir. Her canlı, kendi yetenekleri ölçüsünde bu ortak bellekte tutulmakta olan bilgileri alıp kullanabilir.”

Dolayısıyla “psikon” denilen canlı düşünce cisimcikleri salt insanlara özgü değil. Hayvanların da kendilerine göre bir düşünme yeteneği var ve bunlar da psikon üretiyor.

Bu deneylerden elde edilen sonuçların ayrıca “belli bir fare türü” için geçerli olduğu da saptanmış. Başka bir tür fare aynı lâbirente sokulunca işe sıfırdan başlamak gerekmiş. Ancak o diğer tür arasında da benzer sonuçlara varılmış.
“Ortak Bellek Teorisi”nde  bu durumun açıklaması da şöyle yapılıyor: “Her canlı cinsi -hatta aynı cinsteki canlıların türleri- ortak belleği birbirlerinden farklı frekanslarda kullanıyor. Bu nedenle de canlı türlerinin ortak bellekte depolanan bilgileri birbirine karışmıyor. Belli bir canlı türüne özgü olan bilgileri başka canlı türleri edinemiyor.”

Bu anlatım, bir bilgisayar ağının belli bir yerine konulmuş olan verilerden yararlanabilecek olanların ancak bildikleri şifreyi kullanarak bilgi birikiminin sadece belli bir bölümünü elde edebilmekte oluşlarına benziyor. Gerçi bilgisayar kullanmada uzman olanlar bilmedikleri şifreleri çözerek aslında ulaşamamaları gereken bilgileri de elde edebiliyor ama farelerin böyle bir şansı olmasa gerek.

Ortak bellekten nasıl yararlanılabileceğine ilişkin olmak üzere de şöyle bir açıklama yapılıyor:
“Bazı canlılar, ortak bellek alanına kendi istemleriyle ulaşabilir ve oradan istedikleri bilgiyi alabilir. Bu onların bir genetik yeteneğidir. Bu genetik yetenek, insan dışı hayvanlarda daha yüksektir. Böceklerde çok daha yüksektir. Ancak insanın gerek diğer hayvanlara gerekse böceklere oranla farklı bir özelliği vardır: İnsan alt bilinçte yer alan ortak bellekten yararlanma yeteneğini üst bilince çıkararak geliştirebilir. Ancak bunun için çok uzun ve yorucu, bir o kadar da sabır ve direnç gerektiren özel bir eğitimden geçmesi gerekir.”

Demek ki herkesin ruhsal enerjisi vardır ama herkes bunu olması gerektiği gibi kullanamamaktadır. Kimileri böyle bir yeteneği olduğunu bilmemekte, kimileri farkına varınca şaşkınlığa uğrayabilmektedir. Kimileri de bu yeteneği çalışarak edinebilmektedir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Aralık 03, 2014, 05:29:02 ös
Üst üste dört mesaj belki fazla olacak ama Adam Olmak kitabından bir bilgi daha aktarmam gerekiyor, çünkü bir önceki mesajımda geçen "psikon" kelimesinin anlaşılması gerekmekte. Sonra konu başlığını diğer katılımcılara bırakacağım. Aslında bu aktaracağımı direk olarak Sn. ADAM'ın http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=7769.0 (http://masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=7769.0) sayfasında yaptığı değerlendirmeden aldım.

-------------------------------------------

Işık veren herhangi bir nesne, aynı zamanda elektromanyetik türde dalgalar ve “foton” adı verilen bir takım cisimcikler yayar.

20. yüzyılın ilk yarısında, birçok ünlü bilim adamının bir teori olarak ileri sürdüğü bu olgu, diğer birçoklarınca da yansınıyordu. Einstein’ın yaşamının yarısı belki de bunu kanıtlamaya çalışmakla geçmişti. Ancak şurası bir gerçek ki, böyle bilimsel bilgilerin kanıtlanması, büyük bir bilim adamının bile yaşamına sığamayabiliyor. Fotonun gerçekliğinin kanıtlanabilmesi 1970’li yılların sonlarını buldu.

Tıpkı herhangi bir ışık kaynağı gibi, yüksek dereceli sinir merkezleri de ruhsal enerji hazneleridir. Hayvanlarda (elbette insan da buna dahil) bu merkezlerin en önemlisi beyindir.

Gerek beyin gerekse daha az önemli olsa da bedendeki diğer merkezler, hem ruhsal dalgalar yayımlayan hem de dıştan gelen benzer dalgaları algılayan birer aygıt gibidir. Bunu herhangi bir telsiz iletişim aygıtına benzetebiliriz ama o aygıt bu işi yalnızca ses dalgaları için yapar.

Ruhsal enerji dalgalarının da tıpkı ışık dalgaları gibi birtakım cisimcikler taşıdığı söylenmektedir. Nasıl ışığın sürüklediği cisimciklere “foton” deniyorsa, ruhsal dalgaların taşıdığı cisimciklere de “psikon” adı verilmiştir.

Fotonların varlığının bilimsel olarak kanıtlanmış olmasına karşın, ne yazık ki psikonların bu kanıtlama için daha biraz zamana gereksinmeleri var gibi görünmektedir. Bu cisimciklerin gerçekliği şimdilik sadece bir varsayımdır.

İnsanda düşünceyi maddi bir biçimde neyin oluşturduğu, öteden beri bilim adamlarını uğraştıran bir sorundur. Eğer psikon teorisi doğruysa, bu soruna bir çözüm getirme olanağı doğmaktadır.

Böylece, düşünme etkinliğinin bir ürünü olan “düşünce”, sadece bir dalga değil, kuantum fiziğindeki diğer maddelere benzer biçimde hareket eden canlı bir varlık olmaktadır. Bir diğer deyişle fotonların cansız cisimcikler olmasına karşılık, psikonlar canlıdır.

Bu teoriye “Hilozoizm” adı verilmiştir.

Hilozoizme göre; tüm varlık ve bu arada bilinç ile ruh, asıl nitelikleri bakımından “evrenden ayrı” ya da “evren dışı” değildir. Hepsi de aynı ya da benzer öğelerden oluşmuştur. Bundan ötürü insan, evrendeki tüm diğer yaratıklarla bir ilişki içindedir ve bir “ortak bütün”ün öğesidir.

Işık, incelenmek üzere herhangi bir nesnenin üzerine yöneltildiğinde, o nesne tarafından ya yansıtılır, ya kırılır ya da polarize edilir. Eğer ışığın tayfı bundan sonra yeniden incelenirse, yöneltilmiş olduğu nesnenin özelliklerine ilişkin bilgiler elde edilir.

Ruhsal enerji alanında da benzer bir durumun varlığından söz edilmektedir.

Buna göre; insanın beyni psikonlar taşıyan dalgalar yayımlar. Bu düşünce yayımı diğer beyinler üzerine varınca oralarda birtakım izlenimler oluşturur. Bir diğer deyişle, bir beyin tarafından yayımlamakta olduğu düşünceler, diğer beyinlerce algılanır. Böylece, her bir beyin ile ondan yayınlanan dalgalarla ilişkiye girmiş olanlar arasında sürekli ruhsal diyaloglar kurulur.

Hilozoizmde bu işin aslında beyin ile bitmediği, insanın bedeninde daha birçok sinir merkezi bulunduğu ileri sürülmektedir.

Bu ise, konunun anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Çünkü hem alıcı hem verici bir telsiz aygıtının nasıl çalıştığını anlayabilmek için elektronik bilgisine gerek vardır. Bu düşünce yayımına ilişkin alış verişi anlayabilmek için ise ileri düzeyde bir nöroloji bilgisi gerekir.

Algılamak, duyumsamak ve anlamak kavramlarını birbirlerine karıştırmamaya da özen göstermeliyiz. Çünkü beyinlerin yayımladığı düşüncelerin algılanması ile bunların anlaşılabilmesi hatta böyle bir yayımın duyumsanması bambaşka şeylerdir.

Gerek düşünce yayımı gerekse bu yayımların algılanması, genellikle insan bilincinin (üst bilincin) dışında kalır. İnsan, zaman zaman birtakım düşünce yayımları yaptığının da, aynı anda ve birbiri ardınca birçok kaynaktan yayımlanan çok değişik türde düşünceleri algılamakta olduğunun da farkına varmaz. Çünkü bunlar insanın kontrolü altında tutamadığı alt bilincinde gerçekleşir.
Var olduğu açıkça belli, nedeni ve nasılı ise tam ve kesin bir biçimde anlaşılamayan birtakım olaylardan sık sık söz edilir. Bunlar genellikle birbirleriyle ilgisiz adlarla anılır: “Telepati”, “hipnotizma”, “ilham”, “nazar”, “önsezi” gibi...

İnsanlardan kimilerinin bu olaylara ve bu tür etkilere karşı hayli yüksek düzeyde duyarlılığı vardır. Çoğu insanların ise bu bakımdan duyarlılığı düşüktür. Her insanın düşünme yeteneği vardır ama gerek düşünce dalgalarını üretme, gerekse bunları algılama yeteneği farklıdır. Halk arasında “medyum” olduğu ya da “gaipten haber aldığı” söylenen kişiler, aslında sadece bu bakımdan diğer insanlara oranla biraz daha yetenekli olan kişilerdir.

Bu konuyu “ruh çağırma seansları yapmak”, “ruhlarla konuşmak”, “olağanüstü güçlerle alış veriş etmek” hatta “sihirbazlık yapmak” gibi başlıklarla özdeşleştirmemek gerekir.

Bu bir palavra ya da şarlatanlık değil, ciddi ve aslında henüz bilim alanına girememiş olsa da bilimsel yönelimli bir iştir.

İnsanın düşünce dalgalarını algılayabilmesi, bu bağlamdaki yeteneğinin geliştirilmesi için birtakım deneysel yöntemler uygulanmaktadır. Bunlardan yer yer başarılı sonuçlar da elde edilmektedir. Ancak, olan bitenlerin kapsamındaki “neden ve sonuç ilişkisi” henüz bir türlü çözümlenemediğinden, böylece ilişkiler kurulup açıklanamadığından, sonunda bu olayların yasası ortaya konulamadığından, kısacası işin iç yüzü tam olarak bilinmediğinden,.tüm bu ve bununla bağlantılı konular bilimin henüz kapı dışarı ettiği, en azından rafa kaldırdığı sorunlardır.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Aralık 04, 2014, 01:59:32 ös

Sayın Spock bu konuya dehşetli bir seri açıklama getirdi.

Tüm bunların üzerine bir şey söylemeden önce biraz bekleyip, bu konuyu izlemekte olanların okuyup sindirmelerine fırsat vermek gerek.

Ondan sonra belki birkaç kelime daha ederiz. Ancak önce Saın Spock'un anlattıklarını okuyalım.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ruzber - Aralık 05, 2014, 01:04:07 öö
Sayın Spock ellerinize sağlık....
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Aralık 06, 2014, 08:55:19 öö

Sayın Spock'un yapmış olduğu bilimsel açıklamaları, kuşkusuz bu konuyla ilgilenenlerin hemen hepsi okumuştur.

Okumuş olmalarının ötesinde anlamış olmalarını da dilerim.

Bir de benimsemişlerse, o zaman kafalarına çakılmış olan, bilimsellikle dolayısıyla evrensel gerçeklerle hiç uyuşmayan dogmalarından bir bölümünü, kendi özgür buyrultularıyla giderme yolunu tutmuşlar demektir.

Nitekim kimi "din ardamı" denilen kişilerin yarattığı ve sonra emperyalistlere bilgisizlikleriyle tutsak olarak sunduğu dogmalar işte böyle yaratılmış. Bilimler, bunları zaman içinde birer birer çökertiyor.

Bu nedenle Roma'daki Katolik Kilisesi bilim adamlarını da içeren bir araştırma ve inceleme konseyi kurdu. Kendini çağdaşlaştırmaya çalışıyor, sayısı giderek azalan inançlılarının güvenini kazanabilmek için. Bu nedenle Vatikan, "Dinimiz ile Darwin'in Evrim Teorisi arasında çelişki yoktur." diye  beyan yayınladı geçtiğimiz yıllarda. (Okullarında Evrim Teorisi'nden söz ettikleri için başlarına gelmeyen kalmamış olan yüzlerce hatta belki binlerce öğretmene yazık oldu.)

Kimi masonlar hâlâ burada Sayın Spock'un anlatmış olduğu tarzda değil, kesinlikle teist dinlerin dogmaları kapsamında yer alan türdeki bir (varsayımsal) ruhun ölümsüzlüğüne inanmanın, Masonluğa girebilmek için gerekli koşullardan biri olduğunda diretiyor. 

Ne yazık!... Kimi masonlar daha Masonluğun dogmalara karşı olduğunu anlayamamış.

O kimi masonlar daha Masonluğun ne olduğunu anlayamamış.

Sonra da “Masonluk masonlardan öğrenilmelidir.” diyoruz. Nasıl olacak bu? Bilmiyorlar kis öğretsinler.

O kimi masonlar tutturuyor İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın dediği olur diye… Gerekçesini bir yana bırakın; onlar kraliçeden çok kraliçe taraftarı.

Buna karşın madem öyle, O büyük locanın 1989 yılında yayımlamış olduğu bildirgeye bakalım: Ruhun ölümsüzlüğüne inanmak, mason olabilmenin koşullarından biri olmaktan çıkarılmış.

Böylece o katı kuralın geçerli olduğu dönemde bilimselliğe güvendiği için mason olamamış kişilere de yazık oldu, mason olmak çok önemliyse eğer...

O kimi masonlar onu da bilmez. Çünkü onlar Masonluğu sadece kendi üyesi oldukları locanın çerçevesinde, kendilerine anlatılmış olan sıonırlı bilgiler boyutunda, değişmez ve değiştirilemez olarak biliyor. Daha doğrusu öyle sanıyor.

O Landmark ne oldu şimdi? Bu böyle olunca, diğer Landmarklar ne oluyor?

Ne oldu o değişmezlikler ve değiştirilmezlikler?

Kuşkusuz o masonlar, üyesi oldukları şu Masonluğun üyesi olmakla kalmayıp, doğru dürüst mason olma yolunu tutsalar da, Masonluğu bir parça öğrenseler ve bu bağlamda evrensel çerçevede neler olup bittiğini hiç olmazsa izleseler ne iyi olacak.

Belki o zaman kısaca UGLE diye andıkları İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın böyle bir bildirgeye niçin gerek duyduğunu da merak eder, araştırır ve anlama yoluna giderler.

Belki o zaman İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın son yıllarda çok zamandan beri “düzensizlik örneği” diyerek karşı çıktığı birtakım uluslararası toplantılar organize edişinin,bu toplantılara  neredeyse yüz yıldır Türkçede bizimkilerin düzensiz ya da gayri muntazam dediği, aslının “listede yer almayan” olması gereken o “tanınmamış” mason örgütlerinin de çağrılışının ardında neler olup bittiğini şöyle bir incelemeyi düşünürler.

Ancak konumuz ruhun ölümsüzlüğü… Unutmayalım.

Ruhun ölümsüzlüğü, Masonlukta çok önemli bir konudur, bir inanç zorunluluğu haline sokulmasa bile. Masonlar, bunu çok önemser ve gözetir.

Benim bu deyişim, önce dediklerimle çelişkili mi oldu?

Hayır, çelişki yok. Ruh sözcüğüyle neden söz ediyoruz, ölümsüzlük terimiyle ne demek istiyoruz, orada bir fark var. Çelişki, dinsel dogma ile bilimsel bilgi arasında.

Belki bu bağlamda Konfüçyüs’ün şu çok kişinin çok iyi bildiği deyişi (tam değil de, bellekte kaldığınca yaklaşık olarak), konuyu toparlar:



Bir insan öldüğü zaman ölmez.
Çünkü onun ardından çok kişi onun adını söyler.
Bir insan, adı söylendiği sürece yaşar.
Fakat bir gün, bir yerde, bir kişi, onun adını son kez söyler.
İşte o zaman o kişi ölmüş demektir.


İşte bu, ruhun ölümü…





 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Spock - Aralık 06, 2014, 12:31:00 ös
Küçük bir ayrımı ortaya koymak istiyorum bu noktada.

Benim Bedri Ruhselman ve Seyfullah Demir'den vermiş olduğum örneklerde (ki bunlar Haluk Akçam, Cihangir Gener, vb. yazarlarla desteklenebilir) ruhun literal anlamda ölümsüzlüğünden bahsedilmekte. Kişi belki de ismi artık söylenmediği zaman bir insan olarak ölmüş sayılabilir, fakat bu görüşe göre ruhu her ne olursa olsun yaşamaya devam eder (ister adı söylensin, ister hiç söylenmesin). Binlerce kere gelip, binlerce kere gideriz, ve sürekli olarak tekamül ederiz. İnsanın belli bir yaşamındaki bedensel ölümü ile ruhun ölümü eşit tutulmamalıdır. Ruh ölmez.

Bir de şunu eklemekte fayda görüyorum. Geleneksel masonlukta masonluğa girmek isteyen adaya şayet "ruhun ölümsüzlüğüne inanıyor musun?" şeklinde bir soru yöneltilirse, aday gönül rahatlığıyla "teist" bağlamda değil, "neo-spiritüalist" bağlamda, "evet" diyebilir. Ruhun ölümsüzlüğüne inanması, kişinin bu inancını "teist" temeller üzerine dayandırdığı anlamına gelmez. Pekala "spiritüalist/neo-spiritüalist" temellere de dayandırıyor olabilir.

Forum üyeleri belki de Cloud Atlas filmini izlemekten ve bu anlattıklarımı o filmde anlatılmak istenen ile pekiştirmekten zevk alabilirler.

 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Kadim - Aralık 06, 2014, 05:21:09 ös
Maddelerden ve enerji ile hayat bulan ruhun, ölümden sonra hiçlik boyutunda beklemeye başladığı ve kendine uygun bir ortam, beden yada yeni doğacak cenin bulunca şekillenme aşamasında o bedende yeniden dirildiği gibi bir durum var sanırım.

Bir de yeniden dirilme olayına gelirsek, ruhun yeniden diriliş esnasında geçmiş zamanlar da yaşadıklarını unuttuğuna dair ve yeni ruh, eski ruh kavramı diye bir şeyler okumuştum veri akışından ve veri çekmekten bahsediliyor ama kaynaklarını hatırlayamıyorum bu durumun açıklaması bilimsel olarak nedir?

Eski ruhlar geçmişte yaşadıklarını genetik kodlar ve enerji ile yeni bedenlerinin bir köşesine saklayabilirler mi ?
Bu durum ile de belli aşamalar da yeni bedenlerinde bu bilgiler geri çağrılabilir mi ?
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: ADAM - Aralık 06, 2014, 06:31:21 ös
Eski ruhlar... Yenilenen ruhlar... Ruhun bir yerlerde bir zaman için bekleyip de sonra bir başka canlıya geçmesi... Ruhun evrende bir yerlerde dolaşması... Falan filan....

Biraz Manikeizm, biraz Mitraizm, biraz Panteizm, biraz bir başka şeyizm.

Hep yaşamaktan pek hoşlanan ve ölmeyi bir türlü kabullenemeyen insanın hayalleri, uydurmacaları.

Varsayımlar...

Bilimsel kanıtı olmayanın hiçbirine güvenilemez. Beklenir.

Ancak öylesi hoşuna ve rahatına gidiyorsa, kimileri inanabilir.

Çoğunluk inanıyor.

Tarih boyunca, böyle varsayımlara inanmayıp bilimsel kanıtları arayanların haklılığı doğrulandı.

Biz de kimsenin inancına karışmıyoruz. İsteyen öylesine inansın.

Kiminin canı sağolsun, kiminin ruhu; inananlar için her ikisi birden.

Ancak pozitif bilimlerden yana olanlara da saygı gösterelim.

Masonluğun asal değerlendirme ilkelerinin başında bilimsellik geliyor: bunu da unutmayalım.
 
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Gezdirici - Aralık 06, 2014, 08:21:11 ös
Ruhu maddi olan bedenin canlılık kavramına uygun kalmasını sağlayan bir enerji olarak düşünebiliriz.
Örneğin anne karnındaki oluşumda ilk kalp atımını başlatan enerji  gibi...
Bu enerji kalp durana kadar süren bir döngünün başlatıcısıdır.
Kalp durduktan bir kaç dakika sonra beynin kansız kalması ile de ölüm dediğimiz olay gerçekleşir.
Fizik bilimi açısından yaklaşırsak da enerji biçim değiştirebilir ama asla yok olmaz.
O halde kalbi çalıştıran enerji ölümden sonra evrenin toplam enerjisi içinde varolmaya devam eder.
Örneğin kalbin son vuruşunun titreşimi evrende dalgalar halinde ilerler, beynin,
sinir sisteminin son mesajları, son uyarımları iletimleri de öyle.
Daha önce ürettikleri tüm titreşimler, dalgalar gibi evrende yayılarak enerji dönüşümlerine girerler.
Dolayısıyla ruh bir enerji ise yok olmaz ama canlı bedeni terkeden bu enerji daha sonra neye dönüşür bilemiyoruz.
Bedenin ne hale dönüştüğü hakkında fikrimiz var.
Sonuçta ölüm sonrası aslında bir bütünlük ölür.
Bedenin ve onu canlı tutan enerjinin dönüşmeye devam ederek ayrı ayrı varolmaları, ölmemeleri anlamına gelirmi bilemiyoruz.

"Enerjiden gelen ruh enerjiye
Topraktan gelenlerde toprağa döner."


:) gibi bir önerme olabilir.
Başlık: Ynt: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu
Gönderen: Surgeus - Mart 18, 2019, 11:00:00 ös
Konu ile alakalı olarak Nevzat TARHAN hocamızın bir yazısını paylaşmak isterim:

*Alıntı yaptığım link en aşağıda yer almaktadır.

BEYNİN RUHANİ YANI

Evrende, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir iç içe geçmişlik hali vardır. İnsan bir bütünün parçası olduğundan, yalnız değildir.

İnsan vücudundaki her hücre bölündüğü halde, özel bir yapısı olan sinir hücresi bölünememektedir. Ancak yeni sinir hücrelerinin üremesiyle; güçlü nöron ağlarına katılması mümkün hale gelmektedir. Nöron ağları ateşlendiğinde, yeni bağlantılar kurulur. Hangi alandaki sinir hücresi tetiklenirse; o konu ile ilgili güçlü nöron ağları ilişki kurmaya başlar. Nöron ağları arasındaki kavşak ilişkisini oluşturma görevi de, kimyasallara aittir.

Nöropeptikler; serotonin, dopamin, noradenalin gibi öfke, şehvet, sevgi ya da nefret gibi farklı duygularımızın taşıyıcısı olan sinir ağlarını, kıvılcımlarla tetiklemektedirler.

İnsan beyninin şebeke yapısını ve güçlü nöron ağlarını, bir şehrin trafiğine benzetebiliriz. Şehirde hangi semte yatırım yapılırsa o bölgeye rağbet artacağından, bölgenin yolları gelişir. İnsan beyninde üretilen düşünceler de, ilgi alanımıza göre şekillenmektedir. Bilgi zenginliğine göre bir kişinin, günde ortalama 50.000-100.000 civarında düşünce ürettiği zannedilmektedir. Böylece o kimsenin nöron ağları ve bilgi şebekesi de güçlenir ve sinirsel devreler oluşur. Takıntılı bir insanda hep aynı yol kullanılır, alternatif sinir devresi üretilemez. Sinir hücreleri sürekli aynı kimyasalın bombardımanına maruz kaldığında; daha çok reseptör (alıcı) üretilir. Bu durum, ihtiyacı karşılamak için gereklidir. Uyuşturucu bağımlılığı, bu konuya iyi bir örnektir. Madde alınmadığı takdirde, sürekli arzu edilen maddeyle ilgili beklenti vardır. Aynı şekilde davranışlar ve duygusal alışkanlıklar da bağımlılık yapar. Kişi aradığı heyecanı beyninde tekrar yakalamak için farklı davranışlara girer. Uyuşturucu hap kullanımı aslında sahte tatminlerle sinir hücrelerini yanıltmaktır.

PSİKON BEYNİ

Psikon beyni kimyasal ve elektrofizyolojik şekilde çalışan beynimizin, sürücü koltuğunda oturan yönetici paralel beyne kuantum fizikçilerinin verdiği isimdir. Ayrıca burada foton üstü parçacığı için psikon ismini kullanmanın da yanlış olmayacağını söyleyebilirim. Psikon, elektromanyetik çekimden öte kütle çekimiyle ilgilidir. Evrende kütlelerin bir biri ile bağlantı kurmasını sağlayan ‘esir’isimli ara madde için önerilen bir isimdir. Frekans ve osilasyon sağlayan parçacıcık olmasıyla ilgili söylentiler, henüz hipotez durumundadır.
Psikon beyni, madde olmayan bir zihni ifade eder. Madde olmayan zihinsel birimler, üç boyutlu frekans kodlarından oluşur ve holografik olarak tanımlanabilirler. Lazerde fotonlar, eşduyumlu davranır ve aynı ritme uyarlar. Böylece bireysellik kaybolur, fakat güç artar.Hologram görüntü kaydetme yöntemi olarak etiketleme de kullanılmaktadır. Aslında kaydedilen görüntü değil amblemin frekans kodlarıdır. Bilimsel çalışmaların ilerlemesi, yakın zamanda insanın üç boyutlu görüntüsünü, ekran yerine ortamda izlemenin mükün olabileceğini düşündürtmektedir.

KUANTUM FİZİĞİNİN IŞIĞINDA İNSANI ANLAMAK

İnsandaki binçli bellek, uzay-zaman bileşeninde yer alır. Bu bilinç türü, madde cinsinden olmayan, beyinde yer almayan ama egonun altında; yürütücü, zaman ve mekandan uzak hologram türünde bir elektromanyetik aktivasyondur.
Beyin holografik evrendeki vitrin, dış görünümdür. Madde cinsinden olmayan psikon, kuantum sıçramaları ile sinirleri uyarır. Niyet ve düşünce psikonu ateşler ve psikon da dendronlar yoluyla, seçilen sinir hücrelerini ateşler. Mesela, kolunu kaldırmaya niyet eden kişinin canlandırma yoluyla, zihnindeki algılar kaynaşır; algıların birliği oluşur ve bu sayede sinir hücrelerindeki voltaja bağımlı iyon kanalları çalışmaya başlar. Klasik fizik, parçaların toplamından fazla olan bütünü açıklayamamaktadır. Kuantum fiziği ise madde altı parçacıkları tanıtma işlevi görür. Madde altı veya anti madde, kuantumun mekaniğe dayalı özelliğini oluşturur.

Kuantum bakışı ile önsezileri açıklamak daha kolay hale gelmiştir. Bir Rönesans niteliğindeki bu yeni bilgiler, zihni anlamaya çalışırken kuantum elektrodinamiği insanların da içinde olduğu bir sistemden söz eder.

İnsan beyni alternatif seçimlerin tümünü bir arada bulundurur. Bu durum ilhamın, uzun ve başarısız araştırmalardan sonra nasıl oluştuğunu açıklamakta yardımcı olabilir. Kuantum benzeri genel düşünce ve bilgi diyebileceğimiz kozmik zeka, zihin ve madde arasında keskin bir ayırım olmadığı için; duygusal odaklaşma ve zihinsel yoğunlaşma esnasında dalga fonksiyonunun hızlanması sonucu ışıktan hızlı giden bir evrensel akışla temasa geçip, bilgi arşivlerine ulaşır. Bu sonuç, bütüncül evrenin bütüncül sinirsel aktiviteyle alıveriş halinde olmasının değişik bir tezahürüdür. Beyin alternatif seçimlerin tümünü birarada bulundururken, bunlar içerisinden kendisine uygun olan uyarılardan birini seçerek karar verir.

Herbert’e göre Kuantum bir sigorta şirketi gibidir. Total hesap bellidir, ama bireysel tahmin yapılması zordur. İnsanların ortalama ömrü bilinse de, bireye ömür belirlenemez. Genel düşünce ve verilere rağmen bireyin kendi dosyasında yer alan ve tercihlerine göre depolanmış olan bilgilerin niteliği, ancak öldükten sonra kesinleşir. Bu noktada bilinç, felsefe ile fiziğin ortak olduğu bir alanda buluşur. Teorik biyopsikoloji olarak da tanımlayabileceğimiz bu zihinsel önermelerin gerçekliği, zaman içerisinde netleşecektir.

Sevgilerimle...

https://www.e-psikiyatri.com/beynin-ruhani-yani-58816 (https://www.e-psikiyatri.com/beynin-ruhani-yani-58816)