Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Ruhun Ölümsüzlüğü Konusu  (Okunma sayısı 22738 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 10, 2014, 11:24:00 ös
Yanıtla #30
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 402
  • Cinsiyet: Bay

#12 numaralı paylaşımımdan sonra daha derinlemesine irdelemeye çalıştığım ve bu nedenle üçe bölerek (ruh kavramını irdelediğim #22 numaralı ve ölüm/ölümsüzlük kavramlarını irdelediğim #28 numaralı paylaşımlarım) yapmaya çalıştığım irdelemelerimin tamamlanabilmesi için bu üçüncü paylaşımımda da yine kavramları tanımlayarak devam etmemin doğru olduğunu düşünüyorum.

“Ruhun Ölümsüzlüğü”; bu kavram hem ruh hem de ölümsüzlük kavramlarını içerir ve bedene canlılığını sağlayan öğe olan ruhun varlığının sonsuz olduğuna ilişkin inanç olarak tanımlanabilir.

Forumumuz Masonluk forumu olduğundan acaba bu kavramlar Masonluk için neredeler? 

İlke olarak Masonluk ile ilgili konularda yazma hususunda geri durmayı yeğlediğimi söylemek isterim Bunun sebebi daha önce de söylediğim gibi forumumuzda hem Mason olan üyelerin olması hem de Masonluk hakkında daha fazla bilgi sahibi Harici üyelerin olduğunu düşünmemdir.

Fakat fikir yürütme anlamında bir şeyler söylemenin sakıncası olmadığını düşünüyorum.

Bazı mason kuruluşlarına göre “Ruhun Ölümsüzlüğü” inancı Masonluk için zorunludur.

Bu zorunluluğun hep tartışıla geldiği ve hatta bu tartışmaların anlaşmazlık ve bölünmelere yol açtığı birçok kaynakta yazılmaktadır.

Bu tartışmalarda, konu bazılarında felsefi olarak ele alınırken bazılarında ise Masonluğun örgütsel düzeni açısından ele alınır.

Konu felsefi olarak ele alındığında, tartışma ruh ve ölüm kavramlarının tanımından itibaren başlar. Devamında tahmin edilebileceği gibi kavramlar üzerinde anlaşılabilse bile bu kavramı benimseyen ile bunu yadsıyanlar, karşılıklı olarak kendi görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamaya uğraşırlar. Bu tartışmalarda karşıt tezleri savunanların genellikle kendi görüşlerinde ısrar ettiği görülür. Dolayısıyla bir uzlaşma sağlamak olanaklı değildir.

Masonluktaki örgütsel düzen bakımından yapılan tartışmalarda ise, kavramlar bir yana bırakılıp “ruhun ölümsüzlüğüne inanma” koşulunun, Masonlukta yer alıp alamayacağı konusu üzerinde durulur.

Bazı mason kuruluşları (birinci grup olarak isimlendirelim), bu inancın, Masonluğun temel ve kaçınılmaz koşullarından biri olduğu, buna inanmayanların Masonluğa kabul edilemeyeceğini ileri sürer.
 
Diğer gruptaki (ikinci grup olarak isimlendirelim) mason kuruluşları ise hiçbir masonun böylesine zorunlu bir “inanç koşulu” altına sokulamayacağı, bu koşulun bireyin “vicdan özgürlüğü”nü ortadan kaldırdığı, dolayısıyla Masonlukta da böyle bir inancın zorunlu tutulamayacağı, isteyenin buna inanabileceği, fakat bunun bireyin kendine bırakılması gerektiğini savunur. Başlığımızda incelenen “Ruhun Ölümsüzlüğü” konusu kadar önemli olduğunu düşündüğüm  “vicdan özgürlüğü” konusu forum içinde defaatle ele alınmış bir konu olduğundan burada tekrar girilmemiştir.

Bu tartışmanın ilerleyen aşamalarında ise birinci grup mason kuruluşları ikinci gruptakileri ateizmi desteklemekle suçlarken, ikinci gruptakiler de birinci gruptakileri dogmatik olarak suçlar. Bu tartışma biteviye sürer gider.

Tahmin edileceği gibi bu tip tartışmalar, Masonluğun örgütsel anlamda bölünmelerini sağlamakta ve Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilebilmesi bakımından ise olumsuz katkı sağlamaktadır.

Sayın ADAM’ın açtığı başlık ile ilgili bir harici olarak ruh, ölüm/ölümsüzlük ve ruhun ölümsüzlüğünü irdelemeye çalıştım.

Başlığın devamında paylaşımda bulunmuş/bulunmak isteyen gerek Mason gerekse Harici üyelerin başlığa ekleyecekleri paylaşımlarla konunun daha da derinleşeceğini düşünüyorum.
« Son Düzenleme: Kasım 10, 2014, 11:57:45 ös Gönderen: propulsion »
Nosce te Ipsum


Kasım 11, 2014, 07:57:07 öö
Yanıtla #31
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın propulsion, bu başlık altında, konunun ayrıntısında olmasa da işlenişi bakımından çok güzel, bilimsel bir değerlendirme yaptı.

Şimdi ortaya bir sorular silsilesi çıkıyor.

Bu sorular silsilesinden önce bir hazırlık yapalım. (Dileyenler, kendi bildiklerine göre  bu hazırlıktaki yanlışları gösterip, kendilerine göre doğrusunu belirtebilir.)

Şayet “ruh” gerek bazı dinlerde benimsendiği gerekse Sayın Metatron’un Antik Grek Düşünürü Platon’dan aktarmış olduğu üzere;

insanın doğumundan sonra ya da doğumuyla birlikte (hatta belki cenin oluşumuyla birlikte) bir dış kaynaktan, kimilerine göre tanrısal nitelikli bir kaynaktan (hatta kimilerine göre Tanrı’nın bir parçası, bir öğesi olarak) gelip, insana yerleştiğine göre;

insan, madde + ruh olmak üzere iki öğeden oluşur.

(Bazı dinlerde ve dinsel inançlarda hatta dinsel bir nitelik taşımayan teorilerde bu olgu insan ile kalmaz; başka canlılar için de geçerlidir. Ancak biz burada konuyu karmaşıklaştırmamak için başka canlıları bir yana bırakıp salt insanı alalım.)   

İnsan, yaşamı boyunca bu iki öğeyle birlikte yaşar.

İnsan ölünce, beden yani madde ölür. Ruh ise bedenden ayrılır ve yaşamını sürdürür çünkü o ölümsüzdür. 

Doğru mu? Böyle mi?

Masonlukta sözü edilen “ruhun ölümsüzlüğü” bu mu, böyle mi?

Bu ve böyle ise; kesinlikle ön yargısız olarak sorularımızı sıralayalım.

1- İnsan uyurken ruh ne yapıyor?

2- İnsan bayılınca ya da bayıltılınca ruh ne yapıyor?

3- İnsan komaya girerse hatta komadan çıkamayıp bitkisel yaşama uğrarsa, beden ölmediğine göre, o süre içinde ruh nerede ne yapıyor?

4- İnsan öldükten sonra bedeni şu ya da bu şekilde doğaya dönüyor. Ruh ölmediğine ve yaşamını sürdürdüğüne göre, nerede ne yapıyor?

Fakat Masonlukta sözü edilen “ruhun ölümsüzlüğü” bu olmayabilir. Belki Masonlukta söz konusu olan “ruh” da böyle değil, başka türlü olabilir.

Şu yukarıdaki dört soru o durumda da geçerli.

Ancak Masonlukta sözü edilen "ruh" yukarıda tanımlandığı gibi değil de başka türlüyse, nedir? Nasıldır?

(Örneğin bu başlığı açtığımızda Sayın MysticMind bir anlatımda bulunuyordu ama biraz karışık oldu ve başka bir tartışmaya yol açtığı için onu bir yana bırakmıştık. Şimdi istenirse, açık ve belirgin, herkesin anlayabileceği düzeyde basitleştirilmiş olarak yeniden getirilebilir.)

Kimi katılımcılarımız bu başlık altında bunu önceden anlatmış olduğunu belirtebilir.

Demek ki anlaşılamamış; en azından bu başlığı açan ben anlayamamışım. Böyle bir durum varsa, tekrarını rica edelim. Ardından da, mümkünse şu dört soruya yanıt verilmesini…




Bu bağlamdaki ricam şu: Lütfen konu başlığına bağlı kalınsın. Konumuz sadece bu ve başka bir şey değil. O nedenle konu başlığıyla ilgisiz yazıların silinmesi zorunluluğu doğuyor. Bu konu başlığından esinlenerek başka şeyler anlatmak isteyenler, bir başka başlık açabilir. Bir de, mektup ya da özel ileti yazar gibi bireysel hitaplar (başta Sayın........., sonda saygılarımla gibi) kullanılmamasını rica ediyorum. Buraya yazılan her metnin internette her gün yüzlerce, toplamda binlerce kişi tarafından okunduğunu tekrar anımsatıyorum.
« Son Düzenleme: Kasım 11, 2014, 08:03:40 öö Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2014, 02:03:07 ös
Yanıtla #32
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 147
  • Cinsiyet: Bay

Eğer bedene ve ruha dinsel öğretileri aşıp bilimsel veya akıl yürüterek bir yorum katacak olursak,benim yorumum şu şekilde olur.

Ruh ve bedeni bir bütün olarak değerlendiriyoruz ?

Dinsel öğretilerde bizim ölümümüz bunların birbirinden ayrılması olarak anlaşılıyor.

Ruh bedeni terkediyor !

O halde bize can veren ruhtur diyebilirmiyiz ? ( Dinen olabilir )

Ama akılcılık yolunda ne derece bu fikri benimseyebiliriz ?

Bu konuda bilimsel bir çalışma varmı ?

Bize can veren ruhmudur ?

Yani benim ruhum daraltı diyip ilaç yazdıranınız varmı ?

Prozac kullananınız var ise evet vardır ! :)

Ama bu piskolojik bir rahatsizlıktır değilmi ?

Biyolojik manada kimsenin ruhuna bir teşhis konulamaz.

Ruhsal hastalık deniyor bazen bence burda bir anlam kargaşası var ben buna piskolojik demeyi yeğelerim.

Soruyorum kendime kalıpları aşıp başka pencereden,acaba biz yaşarken dahi ruhumuzu kaybetmiş olabilirmiyiz ?

Yada biz yaşarken mi ruhumuzu kazanıyoruz ? Biriktiyoruz ? Yeri gelince harcıyoruz ?

Ruh olmasa böyle bir inanç ,fikir öğreti olmasa bence çoğu insan tanrıyı zor kabullenir.

Çünkü sonsuzlukta ruha vaat edilen bir ikram-ceza söz konusu.

Davranış ve düşünceler ezelden bunun çevresinde şekillenmiş bu doğrultuda filizlenmiştir.

Antik mısırda yaşayan insanlar bu konuda nirvana yapmışlardır.tam anlamıyla ölüm sonrası ruhani hayat için yaşamış hatta mal mülk sahibi olmaktan kaçınmış bunun onların ruh hallerine negatif bir etkisi olduğuna kendilerini inandırmışlardır.

Evet bir yaratan vardır bize can vermiştir içine ruh katmıştır ve sonra bununla ilişiğini kesmiş de olabilir ?

Dünyayı var etmiştir ve o artık dönüyor ,bir sistemin parçası ve biz bu sistemde bedenin çıkarına göremi ruhun çıkarına göremi bir hayat felsefesini benimsemeliyiz ucu açıktır.

Ruh ölümsüz ise bedenimizi ruhumuz öldürüyor,onu bir taşıyıcı gibi kullanıyor, yaşlandırıyor , terk ediyor ?

Belkide bu alem bedenlerin değilde ruhların,biz bir taşıyıcı organik yığıntıyız sadece ?

Beden gibi somut olmadıkça yorumlarda ruh hakkında soyut fikirler olarak kalıyor.

Bu konuyu dinden ayrı düşündüğümüzde gerçektende çok başka alternatif düşünceler çıkar ortaya.

Bu arada konu ruhun ölümsüzlüğü olduğuna göre ?

Ben şöyle bir inancı benimsiyorum.

Evet bir ruha sahibim o bana ait ama benimle birlikte toprak olur.

Ama bu ateist bir düşünce değildir !

Çünkü ben bu bedenide içine katılan ruhuda tanrının bahşettiğine inanıyorum.

Tabi bu konuyu dinsel ve bilimsel olarak ele alıp yorum katmadım altını çizeyim tekrardan tamamen akılcılık.

« Son Düzenleme: Kasım 11, 2014, 05:20:53 ös Gönderen: ADAM »
Saygılarımla.


Kasım 11, 2014, 02:31:54 ös
Yanıtla #33
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 512
  • Cinsiyet: Bay

Üç semavi din içerisinde insanın yaratılışı ile alakalı olarak; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." ibaresi bulunmaktadır. Tanrı' nın insana verdiği nefes yani suretini ruh olarak tanımlamak doğru olur mu?

Tanrı'nın ve ruhun varlığı bilinmekte fakat tanımları bilinmemektedir.Bence bu ortak özellik beni bu soruya sevk etmiş olabilir.Görüşlerinizi bekliyorum.
Görmek, varlığın yükselişidir.


Kasım 11, 2014, 04:25:03 ös
Yanıtla #34
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 718
  • Cinsiyet: Bay

Üç semavi din içerisinde insanın yaratılışı ile alakalı olarak; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." ibaresi bulunmaktadır. Tanrı' nın insana verdiği nefes yani suretini ruh olarak tanımlamak doğru olur mu?

Tanrı'nın ve ruhun varlığı bilinmekte fakat tanımları bilinmemektedir.Bence bu ortak özellik beni bu soruya sevk etmiş olabilir.Görüşlerinizi bekliyorum.

Farklı çevreler bu ifadenin açıklanmasını farklı şekillerde yapmaktadırlar. Örneğin bir görüşe göre, eğer Büyük Patlama (Big Bang)'ın öncesinde var olan tek büyük enerji Tanrı olarak adlandırılıyor ise, bu patlamanın sonucunda oluşan her şey de (gezegenler, güneş sistemleri, canlılar, vb.) bu enerjinin birer parçasıdır. Dolayısıyla insan da dahil olmak üzere var olan her şey, daha büyük bir enerjinin suretidir. Bir de bunu destekler nitelikte "Adem’i yaratan Allah, içine kendi ruhundan üfledi." ibaresi vardır. Bununla da bilinç ifade edilmeye çalışılmış olabilir. İnsan bilinci eğer öğrenilen her şeyin depolandığı bir hard-disc ise, bedensel ölüm gerçekleştiğinde bu hard-disc'de yazılı olanlar (ki bunlar sadece deneyim ve bilgiler değil, aynı zamanda duygu, düşünce gibi kavramları da kapsar), bir enerji yapısında astral düzeydeki kolektif ana enerji kaynağına geri döner. Kaynağa dönen enerji, daha sonra bilinci resetlendikten sonra tekrar yeni bir beden ile materyal dünyaya geri gönderilir ve yeni bilgiler ve deneyimler edinir. Bu süreç böylece devam eder. Ta ki ruh denilen o "bilinçsel" enerji, materyal dünyaya her döndüğünde giderek tekâmül ederek, seviye atlamaya hazır hale gelinceye kadar.

Günümüzde neo-spiritüel açıklamalar bu şekilde yapılmaktadır. Neo-spiritüel ekol düşünürleri arasında da bazen mutabık kalamadıkları bazı konular olabilmektedir ama genel çerçeve hepsi için bu şekildedir.

Konu çok daha ayrıntıya girilerek irdelenebilir ama benim tarafımdan değil. Sn. ADAM'ın sormuş olduğu dört sorunun cevabı bu ekol tarafından cevaplanabilmektedir. Lakin bunların bilimsel geçerliliği birçok ana akım bilim insanı için geçerli değildir. Çünkü bilimsel yöntem, neo-spiritüalizmde:

- Para-psikoloji kapsamında geçmiş yaşamlara dönüş içeren hipnoz seansları
- Bir şekilde geçmiş yaşamlarını hatırlayan ve bu konuda doğru bilgiler veren bireylere dönük vaka takdimleri
- Güvenilirlikleri kanıtlanmış kişilerce diğer öte-dünya varlıklarıyla iletişime geçme seansları
- Epifiz bezine yönelik bazı çalışmalar

gibi hususları kapsamaktadır. Fakat bu çalışmaların sonuçları, bilimsel indekslere kayıtlı dergilerde değil başka dergilerde yayınlanmakta yani bir başka ifadeyle ana akım bilim çevrelerince dışlanmaktadır.
Live long and prosper.


Kasım 11, 2014, 05:08:20 ös
Yanıtla #35
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Spock sorduğumuz dört soruya yanıt bağlamında değil de, tümüne bir genel bakış açısından bir değerlendirme yapmış.

Kötümser (pesimist) bir genel değerlendme bu... Oysa bu bağlamda iyimser (optimist) olma olanağı da var. Dinlerin dogmalarına çakılıp kalmak da gerekmiyor, hiç kimsenin dinini küçük görmeden inancına saldırıda bulunmadan fakat bilimsel yöntemden ve akıl yolundan da ayrılmadan...

Bu başlık altında ilk yanıtı Sayın MysticMind vermişti. Birkaç kez o yanıtın göz önüne alınması gerektiğine değindim ama bu arada kullandığı bir sözcüğün bence yanlışlığına işaret ettim; bundan ötürü de arasımzda bir uyuşmazlık çıktı.

Aynı yanlışı bence şimdi Sayın Spock yapıyor.

Kullanılan yanlış sözcük bilinç... Gerçi bir zamanlar yayınlanmış olan mistik nitelikli bir kitabın adı "Şuurlu İnanç" idi ama şuur ya da inanç, bu sözcüklerin sözlük anlamları bakımından bir araya gelemiyor pek.

Bunun için Sayın Spock bu başlık altındaki 2 numaralı yazıya bir göz atsa çok iyi olacak. Orada şu deyiş var:

Bilinç, öz varlığın tanınabilmesi, gerçeklerin araştırılarak bulunabilmesi için mutlaka kullanılması gereken, insanı diğer hayvanlardan ayıran bir temel insansal öğedir. İnsanın kendi düşünü ve etkinliklerinin nedenleri ve sonuçlarıyla farkına varmasını, gerek kendini gerek çevresini, giderek doğayı, bilgili ve düzeyli bir yaklaşımla kavramasını sağlar. Bu bir algılama yeteneği değildir. Bu yüzden, her insanda kendiliğinden var olduğunu varsaymak yanlış olur. Dile egemen olmakla, akıl yeteneğini ve buyrultu gücünü kullanarak, toplumsal ortamdaki etkileşimle ve edinilen deneyimle kazanılan bir olgudur. (Kaynak: Ansiklopedik Mason Sözlüğü)

Böyle olunca, Sayın Spock'u anlatısı geçerli olabilir mi? Oraya bilinç sözcüğü yerine bir başka sözcük getirmek gerekmez mi? Eğer Sayın Spock'un (dolayısıyla daha önce Sayın MysticMind'ın) kullandıoğı sözcük "bilinç" onların kullandığı çerçevede yerine oturuyorsa, o zaman burada âdeta bir kilit gibi kullanılan bu sözcüğün açıklamalı tanımı nasıldır.

İsterseniz şöyle diyelim: Yukarıdaki tanıma göre bilinç toplumsal bir olgudur. Dil, akıl ve buyrultu ile güçlendirilerek oluşur. İnsan tek başına yaşarsa bilinç diye bir şey edinemez çünkü bilinci insana öncelikle toplum kazandırır. Nitekim bi nedenle özellikleri çok farklı olan toplumlarda edinilen bilinç de farklı olur.

Bundan ötürü de  bilinç kavramı Sayın Mysticmind ile Sayın Spock'un açıklamalarındaki yerine oturmaz. Çünkü insanın öz ürünüdür; tanrısal falan değildir.

Bu, sanki konu dışıymış gibi görünüyorsa da değildir. Ya kullanılan terimin yerine bir başkasını getirmek gerekir ya da alıntılanan sözlükteki tanımın yanlış olduğu belirtilerik, daha güçlü ve güvenilir bir kaynaktan bilinç sözcüğünün açıklamalı tanımı ortaya konmalıdır.

Bu yapılmalıdır ki, gerek Sayın MysticMind gerekse Sayın Spock'un katkıları üzerinde durulabilsin.

 
« Son Düzenleme: Kasım 11, 2014, 05:33:04 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2014, 05:44:33 ös
Yanıtla #36
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 718
  • Cinsiyet: Bay

Sn. ADAM "bilinç" kelimesini, her masonun çok iyi bilmesi gereken "akl-u hikmet" terimine benzer bir şekilde tanımlamış ki doğrudur. Bir önceki mesajımı bu nedenle tekzip etmek isterim. O mesajı okuyanların mesajda geçen bilinç kelimesini dikkate almamalarını rica ediyorum.

Hatta bilincin sonradan kazanılan bir olgu olduğu gerçeği ışığında ruh konusunu biraz daha açmak gerekecek. Neo-spiritüalist akım temsilcilerinden Seyfullah Demir'e göre:

İnsan, ruh ve beden birleşiminden oluşmaktadır. Ruh enerji, beden ise madde yapısına sahiptir. İkisinin yaşamaları gereken ortamlar çok başkadır. Astral dünya dediğim çizginin üstünde kalan bölge ruhun yaşayabileceği enerji ortamıdır. Orada madde gibi büyük yapılar var olamaz. En büyük yapı atomdur ve oda en alt astral seviyesindedir. Büyük kütleye sahip maddelerin var olabilmeleri için ise çok farklı bir ortam gereklidir. Bunun için öncelikle üç mekân boyutu şarttır. Ayrıca dalga titreşimi sıfıra çok yakın olmalıdır. Atomları, insan gibi kararlı bir nesne (yani dağılmadan bir arada duran yapı) yapmaya zorlamak için dalga titreşiminin sıfıra yakınlaştırılması gerekir. Yoksa büyük cisimler oluşturulamaz. Bu yapı kuantum dünyasında da aynıdır. Kuantum dünyasında en küçük kütle sicim, en büyük kütleyse atomdur. Sicim ile atom arasındaki büyüklük farkı güneş sistemiyle atom arasındaki büyüklük farkına hemen hemen eşittir. Sicim 10 boyutlu, atom ise 4 boyutlu uzayın elemanıdır. Atomdan sicime kadar arada bir sürü daha parçacık bulunmaktadır. Atomdan sicime doğru giderken her kuantum dünyasındaki parçacık kütle olarak azalırken dalga titreşimi olarak artmaktadır.

Atom; proton, nötron ve elektronların çeşitli dizilimlerinden oluşur ve onlarda kuarkların çeşitli diziliminden oluşurlar. Bu dizilim sicime kadar gider. Yani tüm evrenin temel yapı taşı sicimdir. Her şey sicimlerin çeşitli sayı ve oranda dizilimlerinden oluşmaktadır. Sicimlerin kütlesi tespit edilemeyecek kadar küçüktür. Zaten kendileri de ancak matematiksel olarak bulunabilmektedir. Yoksa teknolojik olarak elde edebildiğimiz en küçük parçacık kuarktır. (aslında kuark bile tek başına elde edilememiştir.) Bilim şu anda kuarkları maddenin yapı taşı olarak kabul etmektedir. Kuarkları bir arada tutan kuvvete renk kuvveti denilmektedir. Bu o kadar güçlü bir yapıdır ki evrende tek başına bir kuark bulunamayacağı düşünülmektedir.

Neden maddenin yapısının detaylarına girdiğimi merak edenler vardır. Çünkü ruh dediğim şey bu maddenin alt parçacıklarının tam da kendisidir. Bir ruh ilk olarak kuantum dünyasının en alt düzeyindeki eleman olan “atom”dan oluşturulur. Atomdan oluşan ruh bilinçsiz bir enerjidir. Bu ruh, suni olarak oluşturulan dünya gibi ortamlarda eğitime gönderilir. Eğitimin amacı aklı olmayan bu enerjiye akıl kazandırmaktır. Ruh tam olarak boş bir cd gibidir. Yaşamı boyunca bağlı olduğu beyinlerdeki bilgileri depolar. Elde ettiği tüm yaşam deneyimleri ona bilinci kazandırır.

Live long and prosper.


Kasım 11, 2014, 07:22:03 ös
Yanıtla #37
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay
    • Burada Olabilir ?

Benim Gibi Bu Olaya Bakan ve Bu Doğrultuda Yorum Yapanların Olduğunu Görmek Ne Güzel.
Son Mesajlar Özellikle Benim Önceki Mesajlarım da Bahsettiğim Durumlar Kapsamının;
Açılmış ve Detaylandırılmış Hali Olarak Netlik Kazanmaya Başlıyor.
Konunun Devamını İlgi İle Bekliyorum
Benim Ülkem Dünyadır,
Tüm İnsanlar Benim Kardeşimdir,
İyiyi ve Doğruyu Yapmak Benim Dinimdir.

Kadim Her Daim Buradadır.!

www.Masonlar.org


Kasım 11, 2014, 07:33:22 ös
Yanıtla #38
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Kadim haklı. Bu arada onun dediğini unutmuştuk.

O dört öğeden söz etmişti. Ben ise maddenin yapasının dört öğenin çok ötesinde olduğunu, dört öğeye ilişkin varsayımın güzel bir simgesel değer olabilirse de bilimsel açıdan tanihte kaldığından söz etmiştim.

Sayın Kadim şimdi bu başlık altında, o dört öğeye başka kavramlar ekleyebilir. Bakın kimileri atom altından, kuantumdan, kuarklardan, dalgalar mekaniğinden, frekanzslardan söz ediyor. Öyle ki, bu anlatımlarda nötrinolar ve mezonlar bile geride kalmış gibi.

Demek ki şu "ruh" denilen her ne ise, onu başka boyutlarda aramalı. 
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 11, 2014, 07:42:28 ös
Yanıtla #39
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay
    • Burada Olabilir ?

İsviçre Cern Avrupa Nükleer Araştırma Merkezin de, Bi Konu Üzerin de Araştırma Yapılıyordu.
Ne Oldu O Araştırma Merak Ediyorum Sonucu ve Çalışmalar Ne Doğrultuda Şuan Bilen Biri Var mı?
Benim Ülkem Dünyadır,
Tüm İnsanlar Benim Kardeşimdir,
İyiyi ve Doğruyu Yapmak Benim Dinimdir.

Kadim Her Daim Buradadır.!

www.Masonlar.org


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3449 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 12:33:05 ös
Gönderen: Halsond
2 Yanıt
4337 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2016, 10:30:11 öö
Gönderen: muratmazman
3 Yanıt
11719 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2010, 10:52:50 öö
Gönderen: oasis
1 Yanıt
4255 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 04, 2010, 03:25:52 ös
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
6762 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2010, 10:00:05 öö
Gönderen: karahan
Ruhun eğitimi

Başlatan sidiyez Diger Inanclar

1 Yanıt
4274 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 20, 2011, 08:16:06 öö
Gönderen: Masor1976
1 Yanıt
3711 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 08, 2012, 07:29:00 öö
Gönderen: Element
0 Yanıt
2757 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2014, 08:45:05 öö
Gönderen: ADAM
21 Yanıt
10255 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2014, 06:15:12 ös
Gönderen: ADAM
19 Yanıt
9080 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2014, 10:50:09 öö
Gönderen: ADAM