Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SÜMER'DEN TEVRAT'A-TEVRAT'TAN KURAN'A  (Okunma sayısı 17591 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 03, 2010, 01:02:44 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

SÜMER’DEN TEVRAT’A’ TEVRAT’TAN KURAN’A SÖYLENCELERİN PEŞİNDE


“Kuran’ın, o günün yaşantısına göre yazılmış bir kitap olduğunu görüyoruz. Muhammed çok akıllı bir adam ve şair diyebiliriz onun için. Kişisel yaşantısıyla ilgili ya da toplumda yaşanan olaylarla ilgili sorunları şiirsel bir dille anlatıyor. Bu anlatılar da vahiy olarak kabul ediliyor. Ama gerçekte yaşanan olaylardır onlar. Ya da SÜmer’den Tevrat’a geçen söylencelerdir, onlardan çıkarılan derslerdir…”


Muazzez İlmiye Çığ ile söyleşi

Söyleşi: Ruken Kızıler


Sümerliler günümüzden hemen hemen 6 bin yıl önce Mezopotamya’ya yerleşmiş büyük bir uygarlık. Yazıyı ilk kez kullanan Sümerliler önceleri taşlar üzerine resim şeklinde yazmışlar, daha sonra Dicle ve Fırat Nehirleri’nin getirdiği kil üzerine yazılarını geçirmişler. Yumuşak kil üzerinde biçimi değişen Sümer yazısı, çizgileri çiviyi andırdığı için çiviyazısı şeklinde anılmaya başlanmış. Çiviyazılı on binlerce tablet, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Suriye’de yapılan kazılarla ortaya çıkarılmış. Bu yazılar okunmuş, çözülmüş, yorumlanmış. Büyük bir sabır ve titizlikle bu tabletlerin peşine düşmüş değerli Sümerologlarımızdan Muazzez İlmiye Çığ, üç büyük dinin Sümer söylencelerindeki benzerliklerini ortaya çıkarmış. Bu çok önemli bulguları yıllardır her fırsatta yazan, anlatan yüzyılımızın Sümer Kraliçesi Muazzez İlmiye Çığ ile söyleştik. Muazzez Hanım, Kuran’ın önemli bilgi kaynaklarından biri olarak ortaya koyduğu Sümer söylencelerinden çarpıcı örnekleri paylaştı bizlerle. Sümerlerin kutsal kitaplardaki izlerini yeni kitap çalışmalarıyla sürmeye devam eden Muazzez İlmiye Çığ’a teşekkür ediyoruz.


- Kuran’ın bilgi kaynaklarını nelere dayandırıyorsunuz?


- Ben Kuran’ın en önemli bilgi kaynağını Tevrat olarak görüyorum. Tabi Kuran’ın yazılışında siyasi ve sosyal bir amaç var bunu unutmamak gerek. Tevrat’taki birtakım olaylar, dönemin koşullarına uydurularak, bazen de hiç değiştirilmeden Kuran’a aktarılmış. Tevrat’ın yazılışında da öncelikle Sümerler’den yani Mezopotamya kültüründen etkiler görüyoruz. Çeşitli olayların yazılışından bu benzerlikleri yakalayabiliyoruz.


Örneğin kainatın yaradılışı Sümer’de, Tevrat’ta ve Kuran’da aşağı yukarı aynı. Evren büyük bir su ve içinden bir dağ çıkıyor ikiye ayrılıyor, yukarıda gökyüzü, aşağıda da yer oluyor.


İnsanın yaradılışı ise çamurdan. Bu Tevrat’ta da, Sümer’de de, Kuran’da da geçiyor. Kuran’a insanın yaradılışının öyküsü iki farklı şekilde alınmış; bir lütfedenin buyurması ile ve bir de çamurdan yaradılış şeklinde. Sümer’de insanın yaradılışı Tanrıların görüntüsünde olmuştur deniyor; aşağı yukarı Tevrat’ta da aynı şekilde geçiyor. Kuran’da bu yok. Ama yine de hadislere baktığımızda Tanrının bir insan şeklinde tasavvur edildiği görülüyor. Bir hadiste okuduğum kadarıyla, Tanrı sözde 6 günde dünyayı yaratmış, 7. gün yatmış arka üstü ve ayak ayak üstüne atmış, dinlenmiş. Kuran’da da benzer ibareler var; Allah’ın iki eli, gözü deniyor…



Allah’ın cinsiyeti erkek…


- Peki sizce Kuran’daki Allah’ın cinsiyeti nedir?


- Allah’ın cinsiyeti erkek. Bu ataerkillikten kaynaklanıyor. Örneğin Sümer’in ilk dönemlerinde anaerkillik vardı. İlk zamanlar Tanrıçalar çok fazlaydı. Sonra yavaş yavaş onların yerine Tanrılar geçiyor. Sadece aşk Tanrıçası İnanna’yı, bir türlü atamıyorlar kültürlerinden. Sümerler’in yanı sıra Tevrat’ta ve Kuran’da da geçiyor İnanna’ya ait hikâyeler. Bugünlerde Tevrat’ta İnanna’nın izini sürüyorum, yeni bir kitap çalışması için.


Tevrat’ta Hezekie 16/3 ile 43 Bölümü’nde geçen ilginç bir hikâyeye rastladım. Size de anlatayım:

Tevrat’ta Yahve (Yehova), yani Tanrı diyor ki: “Seni ben kırda henüz göbeğin kesilmeden kanlar içinde atılmış olarak buldum. Seni aldım, yıkadım, seni güzelleştirdim, yetiştirdim, bilezikler taktım, ipekli elbiseler aldım. Üzerine eteğimi attım ( Bu deyim İsrail dilinde cinsel ilişkide bulunmak demek ). Seninle bir anlaşmaya girdim. Sonra senin güzelliğin diğer milletler arasında yayıldı. Sen Babillere kadar gittin fahişelik yaptın…”


Önce ben bu yazılanların ne demek olduğunu anlayamadım. Daha sonra düşününce burada anlatılanlar Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna ya ait, dedim. Burada bereket tanrıçasını İsrailliler arasında atma çabası görülüyor. Bunun tefsirini bir de hahama sordum. O da sözüm ona Allah İsrail’i o halde bulup almış büyütmüş de sonra O Allah’a kötülük yapmış, şeklinde tefsir ettiler. Ama biz İnanna’nın öyküsü olduğunu biliyoruz Sümer tabletlerinden. Bunu ilk kez size anlatıyorum…


- Bu öykünün Kuran’da bir karşılığı var mı?


- Hayır. Ama orada da Harut Marut melekleri ile ilgili Bakara Suresi’nin 102-103. ayetlerinde bahsediliyor İnanna’dan. İnceledim ve Harut Marut meleklerinin hikâyesi de Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna’nın öyküsüne bağlanıyor.


Melekler isyan ediyorlar bir gün Allah’a, neden insanları yarattı diye. Onlar bir gün kötülük yapacaklar neden yarattın insanları diyor melekler? Allah diyor ki: siz de yeryüzüne inerseniz kötülük yaparsınız. Biz yapmayız, seçin gönderin aramızdan birilerini diyor melekler. Harut Marut’u gönderiyorlar. Onların karşısına çok güzel bir kız çıkıyor. Kız eğer tek Allah’ın olduğunu inkâr ederseniz sizinle birlikte olurum diyor. Melekler kabul etmiyorlar ve gidiyorlar. Ertesi gün aynı kız elinde bir çocukla karşılarına çıkıyor ve bu çocuğu öldürürseniz sizinle birlikte olurum diyor. Hayır öldüremeyiz diyor melekler. Üçüncü kez elinde şarapla geliyor kız, içmelerini istiyor, onlar da içiyorlar ve bir şart daha öne sürüyor kız; bana nasıl gökyüzüne çıktığınızı anlatacaksınız, ben de uçmak istiyorum, o zaman sizinle yatarım diyor. Melekler de anlatıyorlar sırlarını ve kız göğe çıkıp yıldız oluyor. Kızın adı Zühre; Zühre yıldızı oluyor. Zühre’nin diğer karşılığı “Venüs”. Venüs yıldızının simgesi Sümer’de İnanna. Aslında bu Harut Marut’un hikâyesi de İsrail kaynaklarından alınmış Kuran’a.


- Kuran’ın bilgi kaynağı olarak gösterdiğiniz Tevrat’ı Sumer’e dayandırdınız. Sumer dışında hangi uygarlıklardan beslenmiş Tevrat?


- Mısır, Kenan, Babil kaynaklarından çok beslenmiş Tevrat.



Muhammed’in yazdırdıkları bir tür şiirdir.


- Kuran’daki ayetlerin, o dönemin Arap toplumunda yaşanan olaylarla, Muhammed’in günlük yaşamda karşılaştığı sorunlarla ilişkisi nedir sizce?


- Kuran’ın, o günün yaşantısına göre yazılmış bir kitap olduğunu görüyoruz. Muhammed çok akıllı bir adam. Sonra, yazısız milletlerde şiir çok ilerlemiştir. Araplarda şiir yaygındır. Sümer’de de eskiden kalma bir gelenek olarak şiir vardır. Muhammed’in yazdırdıkları bir tür şiirdir. Kişisel yaşantısıyla ilgili ya da toplumda yaşanan olaylarla ilgili sorunları şiirsel bir dille anlatıyor. Bu anlatılar da vahiy olarak kabul ediliyor. Ama gerçekte Muhammed’in, o günün şartlarında koymak istediği kurallardır onlar. Yaşanan olaylardır. Bir de anlattığım gibi çeşitli kaynaklardan o günün şartlarına uygun olarak yorumlanıp alınmış hikâyelerdir. Tevrat dışında İsrail yazarlarının hayal güçlerini kullanarak yazdıkları hikâyeleri de görüyoruz Kuran’da. Tabii bunlar kulaktan kulağa gelmiş Muhammed’e kadar. Ben Kuran’ı Allah’ın yazdırdığına inanmıyorum.


- Neden?


- Çünkü örneğin Tevrat’ı da Allah yazdırdı diyorlar, peki neden ona ayrı, Kuran’a ayrı karma karışık yazdırsın? Ama dediğim gibi Muhammed çok akıllı bir adam ve şair aynı zamanda. Karşılaştığı olaylara anında şiirsel bir dille yanıt veriyor. Bunları da - biliyorsunuz ki etrafında her zaman hafızlarla dolaşıyor, onlara yazdırıyor. Tabii yazı bilse, kendisi yazar diye düşünüyorum. Okumayı biliyor olabilir ama yazmayı bilip bilmediğinden emin değilim. Mesela deniyor ki bazı şeyleri taş üzerine, bazılarını ise deri üzerine yazdırmış. Sonra Kuran yazılmaya başlanınca bunlardan yararlanılmış, daha sonra bunlar atılmış. Aklında tutanlar da yavaş yavaş savaşlar sırasında ölmeye başlayınca, Kuran’ı yazmaya karar veriyorlar. Muhammed’den aktaranların etrafındaki hafızların kendilerinden bir şey katmayacakları nereden belli bunlara? Unuttukları yerleri kendi bilgileriyle doldurmadıklarını nereden bilelim? Yani Tanrısal bile olduklarını kabul etsek, bunları ezberleyen insanlar 14-15 yıl unutmadan nasıl akıllarında tutsunlar? Tabi bu nedenle Kuran’da bir sürü tutarsızlıklar görüyoruz. Örneğin, bir yerde şarap içmeyin deniyor, başka bir yerde namaza gidemeyecek kadar içmeyin deniyor. Bazı yorumcular bu çelişkileri şöyle açıklamaya çalışıyorlar: “Allah insanları yavaş yavaş bir noktaya getirmeye çalışıyor”.

Sonra kainatı yaratan büyük Allah durdu durdu da neden okuma yazma bilmeyen bir adama bunları anlattı?

Yahudiler okuma yazma biliyorlardı ama, Tevrat’ta geçen olaylar da yeryüzünde yaşanan en acımasız şeyler. Orada yazılı olan kötülüklerin Allah tarafından söylenmesi imkânsız. Ensest var, cinayet var, tecavüz var… İlk okuduğumda öyle itici gelmişti ki: Süleyman’ın oğlu babasına kızıyor ve onun bütün odalıklarını koyuyor dama ve bütün halkın önünde onlarla seks yapıyor! Bir Tanrının bunları söylemesi düşünülebilir mi? Mesela Kuran’da şöyle ibareler var: “Ben istediğimi Müslüman yaparım, istediğimi yapmam”. Peki neden?


- Kuran’ı öncülleriyle karşılaştırdığımızda dönemin koşullarını dikkate alırsak ilerici bir kitap diyebilir miyiz?


- Gayet tabii. Kanunu olmayan Arap toplumuna kanun getiriyor. Din çatısı altında halkını toparlıyor. Tabi bütün dinler zorla kabul ettirilmiş. Yahudilik de, Hıristiyanlık da, İslam da. Örneğin, İbrahim’in 350 kadar askeri varmış. O askerler kendi etrafındaki insanları bağlıyorlar. Bu yolla bir Yahudi devleti kuruluyor.


- Sümerliler en son MÖ 1800’lere kadar varlıklarını sürdürmüşler. Peki Sümerliler’e ait söylenceler Tevrat’ın yazıldığı döneme kadar nasıl ulaşmış?


- İsrail bilginleri Babil kitaplıklarından aktarmışlar. MÖ 5. yüzyılda da Babil kralı Nabukadnezar Filistin’i alınca oradaki Yahudilerin en bilginlerini alıp Babil’e götürüyor. Onlar orada boş durmuyorlar, Sümer bilginlerinin aktardıkları bilgilerden yararlanıyorlar. Bilginler Babil’den döndükten sonra Tevrat yazılmaya başlanıyor. Tevrat’ı Musa’nın yazdığı söylenir ama Tevrat’ta aynı zamanda Musa’nın ölümü de vardır. Yani bu büyük çelişki. Tevrat’ın yazılışında bu bilginlerin aktardıklarının önemi büyük.


Tufan Efsanesi, insanın yaradılışı, kaburganın öyküsü…


- Sümerliler’den alınan bu söylenceler Tevrat’a olduğu gibi mi aktarılmış?


- Hayır. Örneğin Tufan Efsanesi Sümer’den alınmış ama, Tevrat’ta abartılarak yazılmıştır. Kırk gün kırk gece yağmur yağdığı, 150 gün gemiden çıkılmadığı Tevrat’ta yazıyor. Böyle bir olay mümkün olamaz. Tufan Efsanesinin Sümer’deki orijinal hali 6 gün 6 gecedir. Bu zamanı mantığımız alıyor.


Bir başka olay da insanın yaradılışı ile ilgilidir. Adem’le Havva’nın Tevrat’ta iki tür yaradılışı vardır:

“Bir günde Allah kadın ve erkeği yarattı, 6 gün sonra yaratılma bitti.” deniyor. İkinci olarak da, yalnızca Adem’in yaratıldığı şeklinde bir anlatım var. Cennette yalnızca Adem var ve o Allah’a “Bana bir eş yarat” diye yalvarıyor.


Burada güzel bir hikâye var. Yahudiler diyorlar ki, kadının iki tür yaradılışı var.


İlkinde kadın, Adem’le birlikte yaratıldığında, Adem kadına hükmetmeye başlıyor. Buna karşı çıkan kadın “İkimiz de aynı maddeden yaratıldık bana hükmedemezsin” diyor. Hükmedilmeye karşı çıkan kadın Adem’i terk ediyor ve cin oluyor. Hırsından erkeklere sataşan bu cin Sümer’de de geçiyor.


Kadının ikinci yaradılış öyküsü ise şöyle: Yalnız kalan Adem Allah’tan bir eş istiyor. Allah “Bu kadını nasıl yaratsam da Adem’e isyan etmese” diye düşünüyor. “Adem’in gözünden yaratsam her şeyi görür; ağzından yaratsam geveze olur; ayağından yaratsam hep gezer; elinden yaratsam hırsız olur. Ben bu kadını en iyisi kaburgasından yaratayım da ona tabi olsun” diyor. Bu kaburga hikâyesi de Sümer kaynaklı.


Sümer’deki yer Tanrıçası 8 türlü bitki yetiştirir. Yenmesi yasak olan bu 8 türlü bitkiyi bilgelik Tanrısı yer. Bu 8 türlü bitki onun 8 farklı organını hasta eder. Bilgelik Tanrısını iyi etmek için Tanrıça şifa Tanrıları yaratır. Hastalıklı yerlerinden biri de kaburgasıdır. Kaburgası için de bir kadın yaratır.


Sümerce’de kaburga anlamına gelen kelime aynı zamanda yaşam anlamında da kullanılır. Bu hikâyeyi aynen alan Yahudiler kadını kaburgadan yaratırlar, adını da yaşam anlamına gelen “Havva” koyarlar.


Kuran’a bakacak olursak, orada Havva’nın adı bile geçmez. Az önce anlattığım Tufan Efsanesi bile Kuran’da parça parça anlatılır, çok da üzerinde durulmamıştır. Alıntı olduğu çok bellidir.


Sizinle yeni bulduğum bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. Kuran’daki İhlas Suresi’nin tefsirini yapan bir araştırmacının yorumu hayli ilginç:


Kulhuvallahü Ahad: Burada Allah İslam’ın Tanrısı. Ahad Yahudiler’in ve Hıristiyanların Tanrısı imiş. Allahu Sameda’daki Samet de İslam’dan önceki bir tanrının Kenan tanrısının adı imiş. O İhlas Suresi’nin ilk surelerden biri olduğunu da iddia ediyor.


- Yani Kuran’da daha önceki Tanrılara verilmiş isimlerden söz edilmiş …


- Evet bunu Muhammed ilkin Arapların eski üç tanrısının adını söylüyor, fakat etrafındakiler buna itiraz edince değiştiriyor.


Sümer söylencelerinden Kuran’a geçen bazı örnekler..


- Baş örtme inancının kökeni Sümer’den geliyor. Sümer’de tapınaklarda rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Daha sonraları MÖ 1500 yıllarında bir Asur kralı, yaptığı bir kanunun 40. maddesi ile evli ve dul kadınları da baş örtmeye mecbur etmiş fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesini yasaklamıştır. Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da tapınak fahişeleri düzeyinde saymışlardır. Bu gelenek Yahudilere de geçmiş. Yahudi kadınlar evlenince saçlarını tıraş ettirip peruk ya da baş örtüsü ile başlarını örtmüşler; Hıristiyanlık’ta da rahibeler aynı şekilde başlarını örtmüşlerdir. İslam’a örtünme, erkekten kaçma olarak geçmiş. Buna karşın erkeksiz yerde Kuran okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sümer geleneğinin bir devamıdır.


- Sümerliler kadını bir tarlaya benzetmiştir. Aynı durum Tevrat ve Kuran’da da vardır. Kuran’da Kadınlarınız sizin için bir tarladır; tarlanıza nasıl dilerseniz öyle davranın denmektedir.


- Sümerliler’de 7 sayısı çok önemli. Aynı şekilde Tevrat ve Kuran’da da 7 sayısı bolca geçer. İslam’a göre cennetin 7 kapısı var, Sümer yer altı dünyasının da 7 kapısı var.


- Sümerliler dünyadaki tüm olayların ve Tanrıların istediklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırdı. Kuran’da da aynı inanç “Levh-i mahfuz” olarak devam eder.


-Sümer Tanrılarının esas adlarının başka niteliklerine göre diğer adları da vardır.

-Babilliler bu adlardan 50’sini yeni yarattıkları Tanrı Marduk’a vererek tektanrı düşüncesine doğru adım atmışlardır.

-İslam dininde de Allah’ın 99 adı, bu geleneğin bir devamı gibidir.




Yazan : Muazzez İlmiye Çığ
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 05, 2010, 11:31:48 öö
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Ceycet

Güzel bir derleme yazı olmuş tebrikler.Muazzez hn.nerede ise hayatının tamamını sümerlere vakfetmiş bir insan yazılarını okuyunca hayatın merkezi yapıyor sümerleri ve tüm olayların yorumunu sümer mitolojilerine göre yapıyor.Kök olarak sümerleri alıncada bence konuyu anlamak çok sığ kalıyor.

Muhammede peygamberin şair olduğu ile ilgili en ufak bir bil duymadım ben mesela.Bundan 100 yıl önce sümer diye bir medeniyetin varlığından haberimiz yoktu.İnsanlığa  özellikle bu coğrafya insanına ne kattığı hakkında bilgimiz sınırlı idi.Sadece sümerler değil Mısır içinde şu tabir kullanılır Mısır,ın çocukluk ve gençliği yoktur mısır,ın bilinen medeniyeti olgunluk dönemidir.

Bazı bilgiler özellikle James churswald ve william niven adlı araştırmacıların nerede ise yarım asırlı araştırmaları sonucu ortaya çıkmış yeni olgularla sümer ve mısır,ın eski medeniyetlerin nerede ise en son temsilcileri olduğını ortaya çıkardı.Bu bağlamda yine orada anlatılan dini söylemlerde bugün hangi anlamda bağnazlık yaşanıyorsa o dönemdede aynısı hep yaşanmış.

Muazzez hn.bence yanılgısı şu,Her olayı sümerlere mal etmektense aslında gelen her peygamberin aynı şeyleri hep ısrarla söylediklerinden bahsetmek daha doğru olur.Hz. Musa tevhide dayalı inancı anlatmakta oldukça zorlanmıştır hatta kendisi mısırda inisiye görmüş en üst rütbeli rahiplerden biridir.yazıda kullandığı dil hiyeroglif dilidir.Dolayısı ile bunları insanlara anlatması kolay olmamıştır.

İnsanlar o devirlerde genelde sembollleri daha çok sıklıkla kullanırken musa bunu halka en basit olarak anlatmayı denemiş ama bir takım halk o anlatımı alışık oldukları sembollere göre yorumlayınca ortaya bu tevrat çıkmıştır.Hz.musa sümer inancında 44 temel kuralı basitleştirerek 10 temel emre indirgemiştir.Hz.Musa burada sümer tabletlerini okuyup kullanmışsa buda sümerlerdede aynı yolu izleyen bir peygamber olduğunu gösterir.

Bir çok olgu sümer öncesindeki medeniyetlerde mevcuttu.Mesela churcwald,ın kitabının bir bölümünde Kuran,daki TAHA ayetinin tibetteki neaccellerin kil tabletlerinde yazılmış olduğu görüldü.Şimdi belki 40000 bin yıl önce yazılı olan bu kelime şimdi Kuranda yada incilde yada tevratta varsa buna çok şaşırmamak gerekir.Aslında hep söylenen sözler kaynağıda kendiside aynı.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Mayıs 05, 2010, 11:46:54 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan,

kısmen paylaştığım hassasiyetinizi çok iyi anlıyorum.Nitekim,farkedeceğiniz üzere yukarıdaki alıntıyı yorumsuz aktardım.

Bence bu söyleşiden çıkarılabilecek en önemli vurgu,mevcut teist dinlerin;Sümerlerden,eski mısır ve hint inancından,kaldelilerden,antik helenden,paganizmden ve antik gizemlerden etkilenmiş olduğunun yadsınamayacağı gerçeğidir.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 05, 2010, 11:54:57 öö
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn ceycet

Yorumlarımda sizin en ufak bir şekilde hassasiyetlerinize yönelik bir aksi düşüncem yoktur.Yorumsuz yazdığınızın farkındayım ben sadece  mülakatı yorumladım.Muazzez hn.o kitabını bende okudum sanırım sümerleri herşeyin merkezine oturtuyor ve sadece o pencereden bakıyor o yüzden katılmadığım ayrıştığım birçok fikri var bu konuda.

Ama Muazzez hn.için şunu demeli bence müthiş araştırmacı ve meraklı lakin herhangi bir akademik bir kariyeri olmadan bunları yapıyor olsada tebrik etmek lazım bence öncüdür bu konularda bir çok insana.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ekim 26, 2011, 01:13:54 öö
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 187
  • Cinsiyet: Bay

Muazzez Hanım tabletler üzerinde yaptığı çalışmalarla değer kazanmış ve yaptığı çalışmalara değer katmış olabilir.

Konunun çok iyi uzmanıda olabilir.Ancak bir bilim insanından beklenilen inanç etkisinden uzak bir şekilde olayları değerlendirmektir.

İlk olarak Muazzez Hanımın yöntemini eleştirmek istiyorum.Muazzez hanımın temel düşüncesi şudur : İki olay,durum ... birbirine benzerse olayın kahramanları ya aynı kişilerdir yada biri diğerinden almıştır.(Almıştır = Sahiplenmiştir).

Ayrıca olayları değerlendirirken Sümer tabletlerinde bahsedilenlerin salt doğru olduğu kabul edinilip ilerleniyor.

Bu yöntem ve son bahsettiğim varsayımın üzerine hangi düşünce yada doğru bilgi olarak alabileceğimiz bir önerme kurulabilir ?-
Hiçbir şey kurulamaz çünkü bu temel sağlam değildir.Akla mantığa uygun değildir çünkü kestirimci olup ve tüm olasılıkları göz önüne alan bir düünüş değildir.Adeta olasılıklardan bir tanesi ele alınmıştır.Buda bilimden söz ediyorsak eğer yanlıştır.

Yani Muazzez Hanımın fikirlerinle hareket edersek sözcük seslerinin benzerliği ile tüm dünya milletleri Türk milletinden oluverir. Ki burada da Türk olma durumunun bilimsel bilgiyi yorumlamada kullanmadan kurtulamamanın bir sancısı vardır.

Halbuki aslında herşey Muazzez Hanımın çalışmalarıda dahil olmak üzere insanlığın ortak birliğine milletlerin,ırkların sınırlarının yavaş yavaş şekillenmeye başladığı dönemleri ifade ediyor bence.Din konusunda aslında tek bir inanç olarak bakılmasının daha mantıklı görüyorum.

Sevgi ve saygılarımla
« Son Düzenleme: Ekim 26, 2011, 01:19:23 öö Gönderen: neumann »


Ekim 27, 2011, 12:44:57 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

         Anladığım kadarı ile  sayın karahan ve sayın neumann, sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendinin eserlerini yeterli bulmayıp kendisini eleştirmektedirler. Doğrusu bu oldukça dikkatimi çekti. Sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendi eserlerinde Sümer kültürünü, yaşayışını, inançlarını, yargı sistemini ve medeniyette geldikleri noktaları en ince detaylarına kadar incelemiş ve bu bilgileri insanlığa kazandırmış bir bilim insanıdır. Dilimize çevirdiği binlerce tablette yer alan bilgi ve anlatılar, binlerce yıl sonra bu gün bile kutsal olarak kabul edilen kitaplardaki inançlarla bire bir örtüşmektedir. Özellikle felsefi anlamda değerlendirildiğinde dinlerin bile ilk çıkışının Sümer'lere dayandığı anlaşılacaktır.
         Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendiyi eleştirirken hangi bilimsel verilerle eleştirdiğinizin açıklanması gerekir.
         Hem din konusunun bir inanç olduğunu söylemek ve hem de mantıklı olmaya davet etmek, bence en büyük mantıksızlıktır.
         Bilimselliği kabul edilmiş bir olgu karşısında bunun yanlış olduğunu söylemenin mantığını anlamış değilim.
         Bence sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendiyi mantıksızca eleştirme yerine, onun eserlerinden feyz alınması daha doğru olacaktır.
          Lütfen ön yargısız olalım.
          Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Ekim 27, 2011, 10:32:41 öö
Yanıtla #6
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 187
  • Cinsiyet: Bay

Alıntı
Anladığım kadarı ile  sayın karahan ve sayın neumann, sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendinin eserlerini yeterli bulmayıp kendisini eleştirmektedirler

Bir eseri,bir düşünceyi eleştrimek için o konuda yazılan eser sayısının fazlalığı ölçüt değildir.Bir insanın görüşleri eleştirilirken de yazdığı eser sayısı ölçüt değildir. Ayrıca eserlerinin yeterli olup olmadığı hakkında bir görüş bildirmediğimi hatrılatmak isterim.(Aslında sayın alşah ve diğer forum üyeleri sizlerin çoğundan gördüğüm kadarıyla yazılanlardan kendi bakış açınıza göre bir durumu alıp bunun doğru olduğunu düşünüyorsunuz diğer olabilecekleri dışlayarak.Hayrettir ki Muazzez hanımın düşünce profilide birebir bu profildedir.)

Alıntı
Sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendi eserlerinde Sümer kültürünü, yaşayışını, inançlarını, yargı sistemini ve medeniyette geldikleri noktaları en ince detaylarına kadar incelemiş ve bu bilgileri insanlığa kazandırmış bir bilim insanıdır.

Evet haklısınız Sayın Alşah.Bende size katılıyorum.Yaptığı çalışmalar önemlidir.Benim yaptığğı çalışmalara bir sözüm yok.

Benim eleştirim bu bilgileri yorumlaması ile ilgili.Ben yorumuna ve düşünüşüne eleştiri getiriyorum.Bence sayın ÇIĞ ın bakış açısı çok dar görüşlü (bunu hakaret olarak algılamayın lütfen) birazda kendi inancının etkisiyle yorumladığını düşünüyorum.

Alıntı
Dilimize çevirdiği binlerce tablette yer alan bilgi ve anlatılar, binlerce yıl sonra bu gün bile kutsal olarak kabul edilen kitaplardaki inançlarla bire bir örtüşmektedir.
Birebir örtüşmektemidir ? İlginç. O zaman İlgili olaylarda Tevratta ve Kurandaki anlatılanlarda birebir örtüşmektedir ? Sizin düşüncenizin bir parçasıda bu.Ama biliyoruz ki Kuranda ve Tevratta farklılıklar vardır.Şimdi Sayın Alşah diyecekki bana dediğinizi kendiniz yapıyorsunuz.Sümer tabletleri parça parça ve ayrık Kuran ve Tevrattaki olayları alma olasılığı yok mu ? diyebilir.Evet var.O zaman birebir örtüşen nedir?Sümer tabletlerinin bahsettiği olaylar din kitaplarındaki olaylarla benzerlik taşımaktadır.Bu cümle gerçekleri ortaya koymada daha doğru.(Bilimsel bilgiden bahsediyorsak bilimsel bilgide kişisel yargılar olamaz)

Alıntı
Özellikle felsefi anlamda değerlendirildiğinde dinlerin bile ilk çıkışının Sümer'lere dayandığı anlaşılacaktır.
İşte burası tam olarak herşeyi ifade ediyor.Sayın Alşah üzgünüm ama sizde inançlarınızla hareket ediyorsunuz.
1-Felsefi düşünce kişiden kişiye değişir.Bilimsel bilgiyle felsefe olmaz.Bilimsel bilgi gerçek bilgidir yada nedenseldir.Daha doğrusu bir yöntemi vardır.Bilimsel bilgi üzerine inşa edilecek bilginin yöntemli olmasını gerektirir. Ama biri çıkarda ben düşünürüm derse... Düşünsün.
2-Düşüncesel anlamda dediklerinizi yorumlarsam dediklerinizin doğru olması için [a) Sümerler tabletlerinde yazılan kesin bilgidir.b) Bahsedilen olay kesinlikle dinsel metinlerde bahsedilen olaydır.] - Bana bu iki yargının kesin olarak doğru olduğunu kanıtlamadığınız sürece anlaşılacaktır gibi kesinlik ifade eden kelimeleri kullanmanızı durdurmanızı öneriyorum.( Derseniz ki ben felsefe yapıyorum.O zaman bu sizin düşüncenizdir başkasının düşüncesininde böyle olması gerektiğin söyleyen bir felsefe olmaz )
Alıntı
Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendiyi eleştirirken hangi bilimsel verilerle eleştirdiğinizin açıklanması gerekir.
Sayın alşah anlamak için yazdıklarımı okursanız göreceksiniz ki benim eleştiri tabanım bilimsel veride değil.Bilimsel verinin yorumlanmasında.
Bu yorumları kesin olarak ifade ettiğiniz sürece bu bilimsel bilgi olur.Benim eleştirimde işte bu noktada.Bilimsel bilgilerin yorumlanmasında tüm olabilecek olasılıkların göz önüne alınmadan bir kestirim yapılması.

Alıntı
Hem din konusunun bir inanç olduğunu söylemek ve hem de mantıklı olmaya davet etmek, bence en büyük mantıksızlıktır.
Bu cümleden nedemek istendiğini bile anlamadım.Anlaşılıyorki Sayın Alşah bana karşı bir önyargı içinde.Anlamaya çalıştığım kadarıyla cevap üreteyim.Benim mantıklı olmamız gerektiğini söylediğim kısım bilimsel bilgiden başka bilimsel bilgi elde ederken tüm olasılıkları düşünmemiz gerektiğini söylüyorum.Şimdi ortada onca olasılık dururken kendi inançlarınızı okşuyor diye bir olasılığı doğru ilan edip herkesinde bu olasılığı görüp ufkunu beynini açması gibi sözcükler kullanarak o olasılığın kesin olduğunu ileri sürmek bilimsel olduğunu ileri sürmek mantıksızlıktır.

Alıntı
Bilimselliği kabul edilmiş bir olgu karşısında bunun yanlış olduğunu söylemenin mantığını anlamış değilim.
Ben Sümer tabletleri yanlış çevrildi gibi bir cümlemi kullandım? Ben böyle bir cümleyi kullanmadıysam bu dediğinizi hakaret olarak sayarım.
Bilimsellik benim değerlerimden bir tanesidir.Bu söylediklerinizi okurken gerçekten yazdıklarımı okumadığınızı anlıyorum.
Alıntı
Bence sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendiyi mantıksızca eleştirme yerine, onun eserlerinden feyz alınması daha doğru olacaktır.
Ben muazzez hanımın yazdıklarınıda bilimsel bilgi dediklerimizide dogmalaştıracak değilim.Siz dogma olarak alıp feyz almak istiyoranız alın efendim. Bilimselliğe en büyük hakaret bilimsel bilginin ve bu bilgiye emekverenlerin dogmalaştırılmasıdır ayrıca.

Alıntı
  Lütfen ön yargısız olalım.
Evet özellikle bu sizin için geçerli.Bir insan kendinin önyargısız olup olmadığınıda önyargısız biçimde ele elmalı.

Saygılarımla.



Ekim 27, 2011, 03:27:26 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

        Sayın neumann, öncelikle bir konuyu açıklama ihtiyacı hissettiğimi bildirmek isterim,  o da şu; ben Muazzez İlmiye ÇIĞ hanımefendiyi savunabilecek durumda ve bilgi birikiminde değilim. Yazacaklarım nacizane tamamen kendi görüş ve düşüncelerimden ibarettir.
        Öncelikle 26.10.2011- 01:13:54  itibariyle yazdığınız yazıdan bazı alıntılar yapacağım izninizle. Diyorsunuz ki,
        1-  " Muazzez Hanım tabletler üzerinde yaptığı çalışmalarla değer kazanmış ve yaptığı çalışmalara değer katmış olabilir."
                Bu ifadenizi açarsak, Muazzez Hanım'ın Sümer'ler üzerindeki çalışmaları ile değer kazandığı ve bu konuda yapılan çalışmalara değer katmış olabileceği anlaşılıyor mu?  anlaşılmıyor mu? Evet  öyle  anlaşılıyor diyor iseniz, bu ifadeniz KÜÇÜMSEME içeriyor mu? içermiyor mu? .  İçeriyor ise,  Sümer'lerle ilgili Türk ve Dünya literatürüne kazanımlar sağlayan diğer Sümerologlerı lütfen açıklarmısınız. İçermiyor ise "OLABİLİR" sözünüzü nasıl açıklayacaksınız.
         2-" Konunun çok iyi uzmanıda olabilir.Ancak bir bilim insanından beklenen inanç etkisinden uzak bir şekilde olayları değerlendirmektir".
               Muazzez İlmiye Hanımefendi  yukarıdaki söyleşinin hangi bölümünde inancını ifade eder bir cümle kullanmıştır ?.
         3-" İlk olarak Muazzez Hanımın yöntemini eleştirmek istiyorum. Muazzez Hanımın temel düşüncesi şudur : İki olay, durum...bir birine benzerse olayın kahramanları ya aynı kişilerdir yada biri diğerinden almıştır.(Almıştır=Sahiplenmiştir)".
              Tabiiki herkes eleştirilebilir ve herkes ta eleştirme hakına sahiptir. Ancak, eleştiri dayanaktan yoksun olmamalıdır. Şöyle ki, Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin okuduğum bütün kitaplarında hiç bir zaman iki olayı bir birinle  karşılaştırmadığını,  bilakis konu ile ilgili  bölgedeki bütün medeniyetleri, konu ile ilgili mevcut kitapları en ince detaylarına kadar kıyaslamalar yolu ile irdelediğini gördüm. Şimdi size soruyorum, yukarıdaki söyleşinin neresinde veya Muazzez İlmiye Çığ Hanımefendinin hangi eserinde salt iki olayın karşılaştırılarak bir sonuca gidildiğini gördünüz?
          4- " Ayrıca olayları değerlendirirken Sümer tablatlerinden bahsedilenlerin salt doğru olduğu kabul edilip ilerleniyor".
               Bu ifadeniz doğru değil çünkü, bölgede yapılan aramalarda ortaya çıkan Asur ve Babil yazıtlarının da incelendiğini biliyor musunuz? Ayrıca , Sümer tabletlerinin yalanlandığına dair bir bilginiz mi var?
          5- "Yani Muazzez Hanımın fikirlerinden hareket edersek sözcük seslerin benzerliği ile tüm dünya milletleri Türk milletinden oluverirki buradada Türk olma durumunun bilimsel bilgiyi yorumlamada kullanmadan kurtulmamanın bir sancısı vardır."
               Kendiniz de ifade ediyorsunuz. (sözcük seslerin benzerliği) Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendi, ne yukarıdaki söyleşide ve nede her hangi bir kitabında bu konuda kesin bir ifade kullanmamış, sözcük seslerinin sadece benzerliğinden söz etmiştir. Bu ifadeden hareketle bütün dünya halklarının Türk oluşu şeklinde anlaşılması bence doğru bir yaklaşım değildir.
           6-" Din konusunda aslında tek bir inanç olarak bakılmasının daha mantıklı görüyorum".
                 Bu ifadeniz doğru ama maalesef  anlatılarınızla tamamen tezat oluşturmaktadır.  Zira Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin araştırmalarının  tamamen bilimsel değer ifade etmesine karşın sizin  sadece inancın ön planda tutulmasının mantıklı oluşunu kabul etmenizi anlamış değilim.

                 Sayın naumann,  ikinci olarak şahsımı eleştiren 27.10.2011-10:32:41 itibariyle yazdığınız yazınıza değinmeyceğim. Bu yazınızın sadece beni itham ettiğiniz "Evet özellikle bu sizin için geçerli. Bir insan kendinin önyargısız olup olmadığınıda önyargıaız biçimde ele almalı"  sözünüze değineceğim.
                 Şahsen bir konuda yorum yapmadan önce konunun bilimselliğinin taşıdığı öneme, bu konudaki olgulara  bakarak düşüncelerimi ifade etmeye çalışırım. Burada da öyle yaptığımı zannediyorum. Hiç bir bilimsel dayanak göstermeden "eleştiriyorum, karşıyım " gibi ifadeleriniz nedeniyle önceden bir hüküm vermiş olduğunuzu düşünüyorum.
                 Saygılar-sevgiler.
 
"Vur ama dinle beni"


Ekim 27, 2011, 04:48:18 ös
Yanıtla #8
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay


Kuran İncil TevratHanifler (ibrahimi’ler)Sümer Mitolojisi Şeklinde bir sıralama yapabiliriz bu, gayet mantıklı ve de bilimseldir…  Ama, özellikle Muhammed tarafından yazdırıldığı düşünülen Bir kitap nasıl oldu da bu kadar taraftar toplayabildi? Aradan 14 Asır geçmesine rağmen, uzay çağında yaşayan insanların zihninde nasıl bu kadar Diri kalabildi. Nasıl kalabiliyor? 1.3 Milyar İnsan’dan söz ediyoruz!
 
Bu sayının en az birkaç yüz milyonu her gün beş defa Kabe’ye secde ediyor. Sabahın köründen başlamak suretiyle beş defa Ezan Dinliyorlar. Dahası, Ezan sesi duyulduğu zaman Müzik sesi kısılır. Saygı gösterilir. Ayrıca, sıralasak, günlerce sürecek etkiler…
 
Peki…14 Asır önce Muhammed tarafından yazdırılan bir kitap bunları nasıl başarıyor?
Acaba, Şimdilerde çeşitli isimlerle adlandırdığımız bazı tarikat, cemaat vb gibi oluşumlar ta, O zamandan mı vardı. Hz Muhammed tek başına değimliydi yoksa.

Tekrar ve daha net soruyorum: Yukarıda verdiğim sıralamaya göre tek bir kişi tarafından yazdırıldığı iddia edilen bir kitap, nasıl olurda 14 Asır sonrasında bile, hem de teknoloji çağında yaşayan 1.3 Milyar İnsanı secde ettirebiliyor? 

Bu kadar etkiyi neye borçludur bu Kitap?

Yazmadıklarım, yazamadıklarım da yazdıklarımda saklıdır. Konuya vakıf olanlar mutlaka göreceklerdir…

Saygılarımla.

Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


Ekim 27, 2011, 06:10:20 ös
Yanıtla #9
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 187
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Alşah ayrıntı istemiş anladığım kadarsa.Elimden geldiği kadar anlatmaya çalışayım sayın Alşah.Ama öncelikle son mesajdaki görüşlerinizi irdeleyelim.

Alıntı
bu ifadeniz KÜÇÜMSEME içeriyor mu? içermiyor mu? .  İçeriyor ise,  Sümer'lerle ilgili Türk ve Dünya literatürüne kazanımlar sağlayan diğer Sümerologlerı lütfen açıklarmısınız. İçermiyor ise "OLABİLİR" sözünüzü nasıl açıklayacaksınız.

Türk ve dünya tarihinde kaç sümerolog olduğunu bilip bilmediğimi soruyorsanız bilmiyorum.Bilmediğim içinde bunu saklayacak yada utanacak değilim.Gelelim küçümseme meselesine bu ifadeler Muazez hanımı küçümsemek amacıyla yazılmadı ayrıca bu ifadelerden küçümseme anlamını çıkarmak olaylara bir yanı ile bakmanın diğer bir örneğide olabilir.Belkide bana göstermiş olduğunuz önyargıda olabilir.Neyse konu ne siz nede benim.Artık sen mi ben mi kelimelerinden sıkıldım.Ancak şunu belirtmeliyim burada kullanılan ifade bu konuda çalışmaları olduğundan dolayı muazzez hanımın eleştiri kalesi içerisinde olup eleştirel düşünceyi yasaklayan bir kral olamayacağının bir ifadesidir.Yani daha açık ifadelerle önemli çalışmalar yapmış olması benim eleştirebilmemi engelleyemez.(Tabiki sizinde ve herkesinde)

Alıntı
Muazzez İlmiye Hanımefendi  yukarıdaki söyleşinin hangi bölümünde inancını ifade eder bir cümle kullanmıştır ?

Cevap :
Ben inancını ifade ettiğini de söylemedim sayın Alşah .Sadece inancı etkisinde bilimsel bilgileri yorumluyor dedim.Ama illaki neye inanmadığının inancını istiyorsanız aşağıdaki cümlelerden çıkartabilirsiniz.
Sayın Çığ :
Alıntı
Çünkü örneğin Tevrat’ı da Allah yazdırdı diyorlar, peki neden ona ayrı, Kuran’a ayrı karma karışık yazdırsın? Ama dediğim gibi Muhammed çok akıllı bir adam ve şair aynı zamanda. Karşılaştığı olaylara anında şiirsel bir dille yanıt veriyor. Bunları da - biliyorsunuz ki etrafında her zaman hafızlarla dolaşıyor, onlara yazdırıyor. Tabii yazı bilse, kendisi yazar diye düşünüyorum. Okumayı biliyor olabilir ama yazmayı bilip bilmediğinden emin değilim. Mesela deniyor ki bazı şeyleri taş üzerine, bazılarını ise deri üzerine yazdırmış. Sonra Kuran yazılmaya başlanınca bunlardan yararlanılmış, daha sonra bunlar atılmış. Aklında tutanlar da yavaş yavaş savaşlar sırasında ölmeye başlayınca, Kuran’ı yazmaya karar veriyorlar. Muhammed’den aktaranların etrafındaki hafızların kendilerinden bir şey katmayacakları nereden belli bunlara? Unuttukları yerleri kendi bilgileriyle doldurmadıklarını nereden bilelim? Yani Tanrısal bile olduklarını kabul etsek, bunları ezberleyen insanlar 14-15 yıl unutmadan nasıl akıllarında tutsunlar? Tabi bu nedenle Kuran’da bir sürü tutarsızlıklar görüyoruz. Örneğin, bir yerde şarap içmeyin deniyor, başka bir yerde namaza gidemeyecek kadar içmeyin deniyor. Bazı yorumcular bu çelişkileri şöyle açıklamaya çalışıyorlar: “Allah insanları yavaş yavaş bir noktaya getirmeye çalışıyor”.

Sonra kainatı yaratan büyük Allah durdu durdu da neden okuma yazma bilmeyen bir adama bunları anlattı?

Yahudiler okuma yazma biliyorlardı ama, Tevrat’ta geçen olaylar da yeryüzünde yaşanan en acımasız şeyler. Orada yazılı olan kötülüklerin Allah tarafından söylenmesi imkânsız. Ensest var, cinayet var, tecavüz var… İlk okuduğumda öyle itici gelmişti ki: Süleyman’ın oğlu babasına kızıyor ve onun bütün odalıklarını koyuyor dama ve bütün halkın önünde onlarla seks yapıyor! Bir Tanrının bunları söylemesi düşünülebilir mi? Mesela Kuran’da şöyle ibareler var: “Ben istediğimi Müslüman yaparım, istediğimi yapmam”. Peki neden?

Alıntı
Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin okuduğum bütün kitaplarında hiç bir zaman iki olayı bir birinle  karşılaştırmadığını,  bilakis konu ile ilgili  bölgedeki bütün medeniyetleri, konu ile ilgili mevcut kitapları en ince detaylarına kadar kıyaslamalar yolu ile irdelediğini gördüm. Şimdi size soruyorum, yukarıdaki söyleşinin neresinde veya Muazzez İlmiye Çığ Hanımefendinin hangi eserinde salt iki olayın karşılaştırılarak bir sonuca gidildiğini gördünüz?

Sayın Alşah ben iki olay az daha çok olayla karşılaştırmalı gibi bir eleştiri getirmiyorum.Tamamen kullanılan yönyemle ilgili eleştiri getiriyorum.Kullanılan yöntem nedir olayları karşılaştırmak iki olur üçü olur önemli değil.Karşılaştırılan olaylar benzer ifede taşıyorsa aynı olaydır demek yanlış.Bunu demek istiyorum.Ben eleştirilerimi ayrıntılı açıklayacağım o zaman daha iyi anlayacaksınız.

   
Alıntı
Bu ifadeniz doğru değil çünkü, bölgede yapılan aramalarda ortaya çıkan Asur ve Babil yazıtlarının da incelendiğini biliyor musunuz? Ayrıca , Sümer tabletlerinin yalanlandığına dair bir bilginiz mi var?

Ben tabletler yalan söylüyor demedim ki.Asur ve babil tabletleride aynı sümerliler gibi bazı tarifler yapabilir.Sorun yöntemde YÖNTEMDE.

Alıntı
       Kendiniz de ifade ediyorsunuz. (sözcük seslerin benzerliği) Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendi, ne yukarıdaki söyleşide ve nede her hangi bir kitabında bu konuda kesin bir ifade kullanmamış, sözcük seslerinin sadece benzerliğinden söz etmiştir. Bu ifadeden hareketle bütün dünya halklarının Türk oluşu şeklinde anlaşılması bence doğru bir yaklaşım değildir.

Bencede doğru bir yaklaşım değil zaten sayın hanımefendinin düşüncesi o yönde.Ve aynı düşünüş tarzını dinlerede uygulamakta.

Alıntı
   Bu ifadeniz doğru ama maalesef  anlatılarınızla tamamen tezat oluşturmaktadır.  Zira Muazzez İlmiye ÇIĞ Hanımefendinin araştırmalarının  tamamen bilimsel değer ifade etmesine karşın sizin  sadece inancın ön planda tutulmasının mantıklı oluşunu kabul etmenizi anlamış değilim.

:) Sayın Alşah ben mi kendimi anlatamıyorum.Yoksa ben farklı bir gezegeden mi geldim:) Kendimden şüphelenmeye başladım şimdi.

Alıntı
Şahsen bir konuda yorum yapmadan önce konunun bilimselliğinin taşıdığı öneme, bu konudaki olgulara  bakarak düşüncelerimi ifade etmeye çalışırım. Burada da öyle yaptığımı zannediyorum. Hiç bir bilimsel dayanak göstermeden "eleştiriyorum, karşıyım " gibi ifadeleriniz nedeniyle önceden bir hüküm vermiş olduğunuzu düşünüyorum.
Benim karşı çıktığım YÖNTEMDİR.YÖNTEM YANLIŞ UYGULAnMIŞTIR sayın ÇIĞ ın düşüncelerinde hangi yöntemin yanlış olduğunuda belirttim. Bunu yazıyı okuyan herkesin görebileceğini düşünerek açıkça belirtmedim.Madem istiyorsunuz bu işsizlikle yaparım ne olacak ki.Madem bir forum üyesi görüşlerime değer verip ayrıntı istemiş memnuniyetle yaparım.

Bugün içerisinde yazacağım ayrıntılı.

Kalın sağlıcakla.

Saygılarımla.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3454 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 08, 2015, 06:51:50 öö
Gönderen: Robert Langdon
1 Yanıt
2750 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 12, 2014, 09:50:46 öö
Gönderen: hypatia
17 Yanıt
8412 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 05, 2015, 01:31:19 ös
Gönderen: MEDUSA
0 Yanıt
2391 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 13, 2015, 12:16:16 ös
Gönderen: Risus