Bazı mason kuruluşlarına göre; herhangi bir loca, kuruluşundan hemen sonra hatta kuruluşu sırasında, düzenli bir büyük locadan patent (berat) almak zorundadır. Bir locanın düzenli olduğunu ancak düzenli bir büyük loca, o locayı kendisine bağlayarak onaylayabilir.
Kimilerine göre ise; bir locanın düzenli olabilmesi için ille de bir büyük locaya bağlanmış olması zorunlu değildir. Localar, hiçbir büyük locaya bağlanmadan, “bağımsız” olarak da çalışabilir. Masonluğun tarihçesinde buna çok rastlanmıştır. Ancak bu tür localar, Masonlukta “bağımsız loca” diye bir olguyu benimsemeye yanaşmayanlarca düzensiz sayılmıştır.
Nitekim Operatif Masonluk denilen eski inşaatçılık mesleği ve zanaatının dönemindeki kural ve yöntemlere bakılacak olursa, şöyle bir olgu görülür: Her loca kendi başına kurulur ve bağımsız olarak çalışır. Bir ülkedeki locaların ileri gelenleri, ortak sorunlarını görüşmek, bilgi alış verişi yapmak için zaman zaman (genellikle yılda bir) toplanabilir. Fakat locaları bir araya getiren, aynı çatı altında toplayan bir örgüt oluşturulamaz.
Bu açıdan bakıldığında, çağımızdaki Masonluğun ilk örgütü olan Londra Büyük Locası’nın kurulması geleneksel yönteme aykırıdır. Londra Büyük Locası’nın sadece kuruluş ve örgütlenme tarzı değil, daha birçok özelliği Operatif Masonlukta öteden beri benimsenmiş yöntemlere aykırıdır. Fakat bu aykırılık, günümüzdeki Masonluğun değil, Operatif Masonluğun yöntemlerine göredir.
Böyle olunca, zihnimize şöyle bir soru takılabilir: «Madem ki öyledir; nasıl oluyor da çağımızda Operatif Masonluk döneminden kalma geleneklerin hiç değiştirilmeksizin olduğu gibi korunarak bunlara uyulması gerektiği savunuluyor?»
Bu, yanıtlanması olanaklı fakat pek kolay olmayan bir sorudur. Bunun için, 18. yüzyılın ilk çeyreğindeki İngiliz Masonluğu ile aynı yüzyıl içinde Masonluğun bir yandan İngiltere’de, diğer yandan Kıta Avrupası’ndaki gelişimini, sonra da günümüzde Anglosakson Masonluğu olarak da anılan topluluğun tarihsel oluşumunu incelemek gerekir. Ancak dikkat: 18. yüzyılın ilk çeyreğindeki İngiliz Masonluğu ile günümüzdeki Anglosakson Masonluğu’nu aynı kefeye koymak doğru olmaz. Hatta Anglosakson Masonluğu’na karşıt bir kanat olarak nitelenebilecek Liberal ya da Özgürlükçü Masonluğun, Londra Büyük Locası’nın ortaya koymuş olduğu kural, ilke ve yöntemlere Anglosakson Masonluğu’ndan daha yakın olduğu bile söylenebilir.
Bir de şu soru var: «Operatif Masonluk döneminde localar neden bir araya gelerek çağımızdaki büyük localara benzer örgütler oluşturmamış?»
Buna izin verilmemiş, olanak bile tanınmamış… Orta Çağ öncesindeki meslek ve sanat kuruluşları olan kolejlerin (collegia), kendi aralarındaki kardeşlik bağları ile nasıl bir güç oluşturdukları unutulmamış da ondan...
Yüzyıllar boyunca insanların kafası öylesine bir işlenmiş ki, özgür düşüncelerini üretebilmeleri öylesine engellenmiş ki, geleneksel yapıcılık mesleği ve zanaatını yürüten masonlar bile localarının birbirlerinden ayrı, bağımsız çalışmasının en iyi ve en doğru yöntem olduğuna inanmış. Bu işlerine de gelmemiş değil. Arada sırada meslekî sorunlarını görüşmek için bir araya gelmenin dışında bir ortak örgüt kurmanın yararlarını düşünmemişler bile.
Bu durum, 17. yüzyıl ortalarında ekonomik sıkıntılarla karşılaşmaya başlamalarına kadar böyle sürmüş. Ondan sonra, günümüzdeki meslek odalarına, özellikle sendikalara benzer birtakım örgütlenmeler bazısı açıkça bazısı gizliden gizliye başlarken, birçokları bu gibi girişimleri olumlu karşılamak bir yana dursun, meslekte yüzyıllarca korunmuş olan töreye aykırı bulmuş.
Çok mu uzattım… Peki, izleyen bölümde konumuza dönelim…