Savaş karşıtlığını bir türlü anlamam. Çünkü savaş, başlı başına kötü bir şey değildir. Üstelik savaş karşıtı olmak da mümkün değildir.
Bir soruyla açıklayayım: Savaş karşıtı biri, kendi ülkesine saldırı olduğunda "savunma" için savaşa katılabilir mi?
Yanıt evetse, o kişi zaten savaş karşıtı değildir. Çünkü savaşıyordur. Bu duruma şöyle bir itiraz gelebilir; "Hayır, o hâlâ bir savaş karşıtıdır, çünkü saldırmak için savaşmaz, sadece savunmak için savaşır." Bu tür bir yaklaşımı da ben anlamıyorum. Bu zaten her insanın evrensel ahlak yasasında yazılı olan bir şeydir. Hangi manyak, sırf saldırı için, kötülük için, yıkım için olan bir savaşı destekler? Her savaşan bir "savunma" savaşı verir. Veya verdiğini sanır. Sanısı doğrudur veya yanlıştır, fakat her savaş, daima bir savunma savaşıdır. Her savaş bir savunma savaşı olduğu için de, savaş karşıtı birinin savunma savaşına karşı olması, eşyanın tabiatı gereği imkansızdır. Çünkü savaşmazsa, savaşmadığı şey, kendini yok edecektir. Adeta fizik kanunları onu savaşmaya zorlar.
"Ben sadece yıkmak için geldim ve yıktım" diyen, ve bütün sebebi bundan ibaret olan savaşlar da vardır. Fakat günümüzde kimse savaşını, baştan yanlış olan bu argüman üzerine kurmaz. Herkes "kendini savunduğunu" söyler.
Dolayısıyla ortada bir savaş varsa, mutlaka bir "savunma" da vardır. Pasifizm kesinlikle mümkün değildir.
O savaştan kaçmak mümkün değildir. Size biri yumruk atarsa, siz de atarsınız. Atmazsanız, ölümünüz sadece bir zaman meselesi olur. Hatanızı, varoluşunuzun yok olmasıyla ödersiniz. Doğa sizi sistemden hemen ayıklar.
Dolayısıyla, "savaş karşıtlığı" yanlış kullanılan bir deyimdir. Bunun doğru kullanımının "adaletsiz savaşa karşılık" olduğuna inanıyorum. Hiçbir insan, aslında bir araç olan "savaş"a karşıt olamaz. Fakat herhangi bir savaşın GEREKÇESİNE karşı olabilir. Hırsızlığa karşı olabilir. Adaletsizliğe karşı olabilir. Yalana karşı olabilir. Ve gerekçesinin bunlardan biri olduğunu düşündüğü bir savaşa destek vermeyebilir. Fakat bunun adı savaş karşıtlığı değil, adaletsizliğe karşı olmaktır. Dürüst olmaktır.
Bunları göz ardı edip, savaşmayı doğrudan kaba kuvvet olarak algılamanın, gerekçesi son derece haklı olan savaşların kaybedilmesine katkı yapacağını düşünüyorum. Savaş, sadece bir araçtır. O araç doğru kullanıldığında o savaşa katılır, o araç kötülük için kullanıldığında da bu kötülüğe alet olmamak için o savaştan çekilirsiniz.
Fakat sorun şurada ki, kimse yoğurdum ekşi demez. Savaşların adil olup olmadığına kişi kendisi karar verecektir. Sırf ülkesinin savaşı olduğu için, bir savaşa katılmak doğru değildir. O savaşa destek verip vermemeyi kişi kendisi değerlendirecektir. Ortadoğu petrollerine gözünü dikmiş emperyalist bir devletin, nükleer silah gibi bir gerekçeyle birtakım ülkeleri tehdit edip oraları işgal etmesi, doğrudan bir adaletsiz savaşa örnektir. Bu savaşı başlatan ülkenin vatandaşlarının buna destek vermemesi gerekirdi. Fakat bu benim olduğum yerden böyle görünüyor. O ülkenin insanı gerçekten nükleer silaha sahip olmayı kendisi için bir tehdit görebilir ve bunu engellemek için savaşı destekleyebilir. Fakat bu durumda, nükleer silahı olan her devletle savaşması gerekmektedir. Belki aslında o kişi bunu da istiyordur. Veya tamamen bambaşka gerekçelerle o savaşa destek veriyordur. Sonsuz neden sıralayabiliriz o insanın savaşı desteklemesi kararına. Fakat tüm bunlar daima savunma altında toplanır.
Bu yüzden, kardeş olan iki mason da birbirine silah çekebilir. Çünkü ikisi de kendisini haklı görmektedir.
Saygılar