Bilimin “Evrim Teorisi” neden dinle çatış(tırıl)ır!
Bilimin Yanlışı
Evrim teorisyenleri teorilerinin ortaya konulması için bir Tanrı’ya gerek duymazlar ve oluşun tamamen kendiliğinden, “başlangıçtaki var olan kuralların” bir doğal sonucu olarak ortaya çıktığını öne sürerler. Evrim teorisinin içine rastlantı konulması ve bu rastlantının herhangi bir “üstün varlık” olmadan kendiliğinden meydana gelmesi bir Yaratıcıyı dışarıda bırakır.
Aslında bilim evrim teorisi hakkında konuşurken, bir yaratıcının varlığı ya da yokluğunu iddia etmeden evrimi anlatır. Ancak, evrim teorisini bazı kişilerce, yaratıcıyı dışlama ideolojisinin bir destekçisi olarak da ele alınmaktadır. Dışlanan bir yaratıcı durumunda, evrim teorisi umurlarında olmayan kişilerce önemsenir hale gelir. Tanrıyı dışlamak isteyenlerce teori, evrim teorisi değil, yaratıcıyı dışlamaya katkı teorisi haline gelir. Bu nedenle de yaratıcı görüş yanlılarınca, teorinin doğru olup olmadığına bakılmaksızın, sadece bir yaratıcıya gerek duyulmadığı için reddedilir. Ancak, bilim insanlarınca Tanrısız evrim teosisini öne sürmek ya da vurgulamak, tamamen ideolojik bir yaklaşımdır. Gerçekte bilim bir Yaratıcı’nın olduğu ya da olmadığı hakkında hiç bir kanıt öne süremez. Çünkü, “Tanrı” bilimin araştırma ve ilgi alanına girmez! Tanrı kavramı tamamen bir inanç ve kabul işidir.
Yerini Kaybeden İnsan
Dini bakış açısı ile, insan türünün ve diğer türlerin evrimleşerek ortaya çıkması, bir değersizleştirme ve aşağılama olarak görüldüğünden evrime otomatik olarak karşı çıkılır. İnsan var olduğundan beri, kendini evrenin ya da diğer canlı varlıkların merkezine koymuştur. Bunu hem din, hem de bir zamanlar bilim yapmıştır. Bütün büyük dinler insanı en üstün varlık olarak görür ve diğer var olan her şeyin kendileri için yaratıldığını kabul ederler. Buna benzer olarak, bilim de, din gibi, insanı uzun zaman evrenin merkezine yerleştirmiş ve orada tutmuştur. 1500 yılına kadar evrenin merkezinde dünya vardı ve Güneş bile insanın yaşadığı dünyanın çevresinde dönüyordu. Ancak, 1540 yılında Nikolas Kopernikus (1473-1543) çok çekingen bir tavırla, Güneş’i merkeze yerleştirdi ve dünyayı da çevresinde dönen sıradan bir gezegen haline getirdi. Ancak bu fikirlerini açıklamak için epey korku yaşadı. Çünkü, o zamana kadar hem geçerli bilim hem de dine göre “üzerindeki insanlarla birlikte dünya evrenin merkeziydi.” Ancak, zamanla artan bilgilerimizle anladık ki, insanın yaşadığı dünya ve galaksi içindeki yeri kısmen özelikle arz etse de, benzer özellikte bölgeler evrende bulmak mümkündü. İnsanın yaşadığı yer seçilmemişti.
Diğer bir değersizleştirme de, Charles Darwin zamanından kalan ama modern evrim anlayışında yeri olmayan insanın maymundan türediği şeklinde evrim anlayışının bazı bilim insanları tarafından ya da evrim teorisinin tepki çekmesi için karşı tarafça öne sürülmesidir. Oysa, modern evrim anlayışı, basitçe aşamalı olarak bir canlı gelişiminden (evrim) ve insanın diğer primatlarla (kuyruksuz maymunlarla) aynı soy ağacından olmasından oluşur. Maymundan dönüşü modern bilimsel evrim anlayışı kabul etmez. Bu da bilimin temizleyemediği bir yanlıştır ve evrim teorisine karşı çıkışın önemli nedenidir.
Bilim insanın seçilmiş bir varlık olduğunu kabul etmese de dinsel yaklaşımla insan halen “Tanrı’nın seçkin” kuludur. Dolayısı ile evrim teorisi insanı küçümseyen ve insanı maymunlardan aynı soy ağacına bağlayan bir yaklaşım olduğundan, dinsel bakış açısı ile bu bilimsel terori kabul edilemezdir.
İsra 70. Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde bineklere yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
Ancak, Kur’an-ı Kerim insanın bazı durumlarda çok aşağılara indirilebileceğine dikkati çeker ve seçkinliğin aslında her zaman sahibi olunan bir üstünlük değildir.
Tin 4-5. Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık. Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/aşağıların en aşağısına çevirip attık.