Geçtiğimiz günlerde üniversite mezunu, 30’lu yaşlarının başında bir gençle tanıştım. Yabancı bir deniz nakliye firmasında çalışmış. Çalıştığı firma dünyanın en büyük birkaç firmasından biri.
Kabotaj hakkına sahip olmamızın çok kötü olduğunu, eskiden çalıştığı firmanın işlerini hep aksattığını söyledi. “Ama bu anlamsız kural artık kalkacak. Biz çok bastırdık. Neredeyse sonuca ulaşıldı” dedi.
Eski bir milli yüzücüyüm. Pek çok kez Türkiye şampiyonu oldum, rekorlar kırdım. Avrupa’daki turnuvalarda madalyalar kazandım. Bunların hiç biri bir 1 Temmuz günü Kabotaj Bayramı yarışmalarında ilk kez çıktığım birincilik kürsüsünün bana yaşattığı heyecanı yaşatmadı. Ödülüm “deri görünümlü” plastik bir yüzme çantasıydı.
Bahsini ettiğim üniversiteli gencin sözlerini duyunca içim burkuldu. Kabotaj Bayramı’nı ilk kez küçücükken coşkuyla kutlamıştım. O zamandan bu yana 1 Temmuz’u hiç unutmadım. Şimdi bu gençler kabotaj hakkının yabancı firmalara ayak bağı olan bir saçmalık olduğunu düşünüyor. Şu soruları neden soramadıklarını hiç anlayamıyorum:
1) Ülkemizde bir gün Türkler’e ait bir tane gemi kalmazsa ve savaş çıkarsa 1. Dünya Savaşı’nda aç kalan ulusumuzu bu kez ne kurtaracak?
2) Yabancı nakliye firmaları “geçen defa çok ayıp ettik, bu kez yiyecekleri bedavadan taşıyalım” mı diyecekler?
3) Liberalizmin en ateşli savunucusu ABD, geçtiğimiz birkaç yıl içinde Çin ve Arap kaynaklı sermayenin ABD için stratejik önem aredebilecek bazı şirketlerini almasına izin vermedi?
4) Renault üretiminin önemli bir bölümünü Bursa’ya kaydırmak isteyince Sarkozy neden işi gücü bırakıp Renault’nun genel müdürünü aradı?
5) “Her ülke en verimli, en rekabetçi olabileceği işlere girmeli, diğerlerini daha iyi yapanlara bırakmalı” palavrasına inanmak için bir neden var mı? Örneğin kabotaj hakkını kaybeden Türk gemiciler “biz en iyisi nanoteknoloji işine girelim” deyip orada müthiş paralar mı kazanacaklar?
6) “Görünmez el, en iyi fiyatı verenin malının halka ulaşmasını sağlar” palavrasına inanıp her işimizi bütün dünyaya mı açmalıyız?
7) Öyle ise neden Doha’da bir türlü anlaşma sağlanamıyor?
Öyle ise Fransa neden şu tarım sübvansiyonlarından bir türlü vazgeçemiyor? Bıraksın Fransızlar’a şarabı “görünmez el” satsın.
9) Öyle ise ABD neden tekstilde ona mal satan ihracatçılara kafasına estiği gibi kota koyuyor? Neden Honda, Honda’yı Honda olarak ABD’ye yeterince satamadığı için Acura diye başka bir marka çıkarıyor?
10) Kabotaj hakkını eline geçiren yabancı firmalar şirketlerini Türk işçilerle mi dolduracaklar? Hayırsa işsiz kalan Türk işçiler ne olacaklar?
11) “Onlar da en verimli olacakları alanlarda çalışsınlar” palavrası doğru ise ABD ve AB neden bana kapılarını ardına kadar açmıyorlar? Ben onların yetişmiş elemanlarından daha kalifiye bir beyaz yakalı çalışanım. ABD’nin en iyi üniversitelerinden birinde yüksek lisans yapan burslu Amerikalı öğrencilerin çoğundan daha yüksek İngilizce (tekrar ediyorum: İngilizce) puanlarıyla burs aldım. Ben daha iyiysem neden kapılar ardına kadar açılmıyor?
12) Batılı ülkeler sık sık “Türkiye bizim için çok önemli bir Pazar” diyorlar. Haklılar çünkü burada 70 milyon insan var, kendi ülkelerinde Bakırköy’ün nüfusu kadar insan ancak var ve her gün azalıyor. Malını bize satmaktan başka çaresi olmayan alıcıya neden “kardeşim malını satacaksan benim gemimle taşırsın, yersen” diyemiyoruz? Eli güçlü alıcının satıcıya “sen nasıl istersen öyle olsun” dediği nerede görülmüş bir hadise?
13) “Türkiye’yi dünyaya kapıyorsunuz geri kafalılar. Bize böyle mal satamazsınız.” diyen aklı evvellere neden “Tamam, sizinle ticareti kestik. Siz bize satmayın, biz de size satmayalım.” Diyemiyoruz? Böyle bir şeyin onlar için nasıl bir kabus olabileceğini anlamak neden bu kadar zor?
14) (En matrağını en sona sakladım) Kabotajın çalıştıkları firmaya ayak bağı olduğuna inanan gençler yarın bir gün “cost cutting” kendi kapılarına dayandığında o firmanın yöneticilerinin “Sen üzülme, Hollanda’ya gel biz sana başka iş bakarız” diyeceklerini mi sanıyorlar?
Bir düzineden fazla soru olmuş. Yazsam daha bir düzine yazarım. Ama siz ne dediğimi anladınız. Neden üniversiteli kimi arkadaşlar bakkalın düşüneceğini düşünemiyorlar?