Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Ankara Nostaljisi  (Okunma sayısı 9102 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 03, 2011, 03:05:11 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bugün biraz nostaljik takıldım.

Birkaç gün önce bir arkadaşım bana dolaylı olarak az sonra aşağıda vereceğim yazıyı gönderdi. Bu yazıyı yazan, benim bir okul arkadaşım. Bizim dönemimizde Ortaokul ve Lisede satranç oynayan pek ender çıkardı. İşte bu arkadaşım sık sık satranç oynadığımız kişilerdendi.

Aşağıdaki yazısına ekleyecek o kadar çok şeyim olabilir ki... Ancak o işte bu kadarını yazmış; böyle çalaklavye bu kadarı gelmiş aklına anlaşılan.

Niçin yazmış olduğunu da bilemem.

Bu yazı çoğu pek genç olan bu forum üyelerine ne anlatır; onu da bilemem. Bu nostaljiyi kavrayabilmek için 1950'li yılların sonu ve 1960'lı yılların başında Ankara'yı, o kentin gençliğini bilmek gerek. Yazıda geçen bir çok şey çoğu gününümüz Ankaralısı için bile pek anlamsız olabilir.

Neden bu yazıyı forumun bu bölümüne aktarrıyorum?... Eh, 50 yıldan fazla öncesi artık tarih sayılmaz mı? Ankara Tarihi'nden bir kesit...



Ankara’lı olmak  

Sıhhıye’de otururduk, Dikmen’e gece yatısına giderdik. Sıhhiye’den ailecek bisikletlere biner Bahçelievler’e babamın dayısına giderdik. Babam beni bisikletin önüne oturturdu. Bir gün ayaklarım bisikletin tekerleğindeki tellerin arasına girdi; bisiklet havalandı, takla atarak düştük. Elimde ekmek vardı, pislendi. Okul servisleri yoktu. Babam sabahları bindiği taksiyle okula bırakırdı. Kolejde okuyordum, buz gibi kışlar olurdu, mektebin arkasından geçen İncesu deresi buz tutardı; üzerinde yürüyerek elimizde okul çantalarımız akşam eve dönerdik. Kışın çok kar yağar trafik tıkanmazdı. Hiç de üşümezdik. Bize ‘dereceye bakın eksi onbeş olursa evde kalın, okula gelmeyin’ denmişti. Kolejin karşısındaki tepeden kızakla kayardık.  Öğlenleri Kızılay’a giden yolun başındaki bakkaldan yarım ekmekle ağdaya  benzer bir şey ya da helva alır yerdik. Goralı Sandviç yeni açılmıştı. Sucuklu tost hayatımıza yeni girmişti. Sinemalarda öpüşme sahnelerinde herkes ıslıklar çalar naralar atardı. Bu da pek normal karşılanırdı. Gişe önlerinde kuyruk olmazdı; kaos içerisinde kuvvetli ve becerikli olan biletini önce alırdı. Resim sergi salonu iki taneydi Biri Helikon diğeri de devletin. Resim satmak için sergi açılmazdı. Halkın beğenisine sunmak ve kendini göstermek için açılırdı. O zamanlar zenginlikle değil yaptıklarınla övünürdün. TED Kolejinde öğretmenlerimizin çoğu yabancıydı. İngiliz, İskoç, İrlandalı, Kanadalı, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli, Pakistanlı... Macarların, isimlerini daha hala ezbere sayabildiğim o ünlü yenilmez futbol takımına Ankara Karması 4-1 yenilmişti de zafer çığlıkları atarak bayram yapmıştık. Çünkü İzmir’de İzmir Karmasıyla daha önce yaptıkları maçı 7-0 gibi bir skorla almışlardı Macarlar. Ankara Karmasının  antrenörü, Kolejdeki şu bizim jimnastik hocamız Ahmet Beydi (Kalas Ahmet). Ahmet Hoca birden milli kahraman oluverdi. Biz bu takıma İstanbul’da Lefter’i falan koyduk mu daha iyi netice alırız, dedik. Nitekim Macarları İstanbul’da milli takım olarak 3-1 yendik.
 
Şimdiki Kızılay binasının yanında Özen Pastanesi vardı. Çok nezih bir yerdi. Bazen öğleyin orada yerdik. Ben dört porsiyon pilav yerdim arka arkaya. Sakarya caddesinin başında Missuri meyhanesi vardı. Zemini topraktı. Ucuz şarap sunardı: Çubuk şarabı... Konyak yoktu; kanyak vardı. Viski gibi buz ve sodayla içerdik. Missuri meyhanesinde  kanyak ve  pilaki ısmarlamıştık bir gün! O meyhanedeki bir anım da şöyle: Yanımızdaki masada Anadolu kökenli, Hukuk Fakültesinde okuyan çocuklar oturuyordu. Onlarla zaman içerisinde sohbete daldık. Çocuklar bize ‘Hadi sizinle yumruk yumruğa, tekme tokat güzel bir dövüşelim’ dediler. ‘Niye?’ diye sorduğumuzda, ‘Sizi çok sevdik, dövüşürsek daha bir kaynaşırız, dost oluruz, birbirimizi unutmayız.’ Dediler.
 
Okulda bir tek Nahit’in arabası vardı. Üstü açık iki kişlik bir spor araba;MG. Bir tek de Nahit’in teybi vardı; Grundig. Tabii en popüler arkadaşımız oydu. TED’de bizden birkaç sınıf büyük ağabeylerimiz bize hocalarımız gibi davranırlardı. Cezaya falan kaldırırlar hatta döverlerdi. Tarık, Miray, Kerman gibi çok popüler ağabeylerdi bunlar. Komşumuz olan Sağlık Okulu öğrencileri bize ‘Tarık’ın çocukları bunlar!’ diye pek iltifat ederlerdi. Miray’ın fiyakasını bir gün yatılı okuyan bir Adanalı bozmuştu!...
 
TED Başkanı Mümtaz Tarhan sonradan İstanbul valisi de oldu. Kızlarla erkekler ayrı binalarda okuyorduk. Mümtaz Bey için bu bile yeterli olmamıştı ki kızlar bizi görmesin diye sınıflarının camlarını beyaza boyatmıştı. Askerlik hocamız, ‘Kızlarla nasıl konuşursunuz yahu, yarın onların hepsi anne olacak!’ diyerek azarlamıştı bizi. ‘Düşman, düşman’ diye tavanı gösterirlerdi. Yani Rusya’yı!... Üç beş sanatçının peşine düşülür komünist diye içeri atılırlardı. Gizli polisler çoğunlukla sanatçıların uğrak yerlerini gözlerlerdi. Zavallı, kendilerine bakacak hali olmayan sanatçıların ihtilal yapmasından korkulurdu. Komünist ülke sefaretlerinin davetlerine gidenler mimlenirlerdi. Nazım Hikmet’i anmak suçtu. Bazı şiirleri el yazısıyla elden ele geçmekten aslından biraz bozunmuş olarak gizlice dolaşır dururdu.  ‘Komünizm güzel ama insan tabiatına aykırı, olmaz’ denirdi. Türklerin hemen komünist oluverecekleri düşünülür, çok korkulurdu.
 
‘555K’ olayında Adnan Menderes’in boğazına sarılmıştı biri. 555K parolasının anlamı, ‘beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay’da’ idi. Saat beş oldu mu zaten daireler tatil olur herkes Kızılay meydanına doluşurdu bir şey olur beklentisiyle. Aslında olacak olan o ‘bir şey olur’ düşüncesiyle oraya gelen kalabalıktı. 555K’da belki yüzbin kişi doluşmuştu meydana, ta Sıhhıye’ye kadar. Menderes vatan hainiydi. Niçin, şimdiki aklımızla anlamak imkansız. İki büyük aşk yaşamıştı Menderes...
 
O zamanlar Ankara Bakanlıklarda biterdi.  Sonradan Kavaklıdere ve 14 Mayıs Evleri (şimdiki Gazi Osman Paşa; 27 Mayıs ihtilalindan sonra adı değişti) mahalleleri meydana getirildi.  555K olaylarında ‘Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu, kahrolası diktatörler bu dünya size kalır mı’ sözleriyle Plevne marşı söylenirdi hep bir ağızdan. 14 Mayıs Evleri (Demokrat Partinin seçim kazanma tarihi) işte böyle isim değiştirdi. Bu dünya sonra kimselere kalmadı. Ankara’nın en popüler ve sembol olmuş mekanlarının başında Piknik gelirdi. Burada şipşak servis yapılır rakı haricinde çeşitli içkiler bulunurdu. Arjantin bira çok revaçtaydı. Biz daha çok votka bira karışık içerdik. Ya da votka limon. Yanında patates kızartması. Missuri meyhanesinin yanında Sergen Pastanesi vardı, onun yanında Tarhan Kitabevi. Sinemalarımız Büyük Sinema (Bulvarda), Ulus Sineması (Kızılay binasının karşısında) ve Sıhhıye’de, Necatibey caddesinin başında Ankara Sinemasıydı. Her hafta bir film gelirdi. Film aralarında frigo buz ve gazoz satılırdı. Herkes çekirdek yerdi, kabuklar yere atılırdı. Popcorn nedir bilmezdik. Ankara, Amerikalı asker ve subaylarla doluydu. Onlarla ahbaplık kuran bazı arkadaşlar Amerikalıların PX mağazalarından don, gömlek getirir sınıfta satarlardı. PX’den alış veriş yapabilmek büyük bir ayrıcalıktı. Bir Amerikalı çavuş Türkiye’den ayrılırken ‘Amerika’ya kapağı bir atayım, oh diyeceğim, önümde Coca Colam Türkiye’nin haline ağlayacağım’ diye bizimle dalga geçmişti. Coca Cola bizim için hayaldi. Ne menem bir şey olduğunu çoğumuz bilmiyorduk bile.
 
Gençlik Parkı nezih bir yerdi. İstanbul’dan yazın tiyatrolar turneye gelirdi. Muammer Karaca filan... Ağustos ayında geceleri kazak giyerek seyrederdik. Geceleri, Gar Gazinosu, Hotel Balin Roof, Hotel Barıkan, İntim Pavyon, Bomonti gibi yerlere giderdik. Sahne alan artist kızlarla dans etmek için firsat kollardık. Daha sonra Bakanlıkların ilerisinde sokak içinde trompetçi İlhan Feyman’ın yeri açılmıştı. İşte oralarda eğlenirdik. Bulvar boyunca Paris usulü bulvar kafeleri piyasaya çıktı sonraları. İlk örneği Milka’ydı. Milk shake’iyle ünlüydü. Akşam piyasa yürüyüşleri Kzılay kaldırımlarından bu kafelerin önündeki kaldırımlara kaydı. Buralarda pek çok aşklar yaşandı, pek çok gönüller kırıldı. Ardından Kalem gibi meyhaneler açıldı. Caz müziği pek tanınmıyordu. Öncülüğünü büyük bir feragat ve emekle baterist Erol Pekcan yürütmüş hatta bir de kulüp açmıştı. Ben de tüm caz kültür ve bilgimi onunla yaptığım özel sohbetlerden aldım. Ruhu şad olsun. TED Kolejinde Şükrü Arseven adındaki müzik öğretmenimiz içindeki idealizm ateşiyle yanıp tutuşarak bize klasik batı müziği sevgisini bir daha çıkmamacasına aşıladı. Şimdiki Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde cumartesi günleri öğleden sonra Üniversite Konserleri olurdu. Bizi bu konserlere alıştırdı. Resim hocalarımız da üşenmezler ısrarla sergilere götürürlerdi bizi. Zamanın ünlü ressamları Eşref Üren, Turgut Zaim, Orhan Arel, Cemal Bingöl, İsmail Altınok, Esat Subaşı’nın resimleriyle büyüdük. Eşref Üren, hocamız oldu. Derslerde biz çalışırken o sırayla birimizi tahtaya kaldırır ve karikatürümüzü yapardı resim defterlerimize. Ne oldu o karikatürler? Hepsi yitti gitti.
 
Kavaklıdere’de şimdiki Karum ve Sheraton’un olduğu yerde Kavaklıdere şaraplarının bağları vardı. Çankaya’ya çıkan yokuşun (şimdiki Cinnah caddesi) kenarlarında da köyler vardı. Öte tarafta, Seyran Bağlarında Ankara biterdi. Alabildiğine dağ taştı ötesi. Gazanfer Bilge otobüsleri onbeş liraya (şimdiki onbeş kuruş herhalde) İstanbul’a adam taşırdı. Tuzla Piyade okulunda askerliğimi yaparken anayola çıkar beş on dakikaya kalmaz bir Gazanfer Bilge çıkagelir el salladığımı görür dururdu. Ver elini Ankara....
 
Ne günlerdi.
 
 
30 nisan ankara
monad balkan

 


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 03, 2011, 03:17:44 ös
Yanıtla #1

Çok yaşayın Sn. Adam,

Ben bu güzelliğin biraz sonrasına yetiştim. Ankara'nın yazıda anlatılan halinin çok da değişmemiş zamanlarını yaşadım. Bu satırları okurken de burnumun direği sızladı, eskilerin tabiriyle. Şimdi bu laf bile değişmiş, kötü koku zannediyor zamaneler...

Yaşlanıyor muyum nedir, inanılmaz dokundu bana bu yazı. O günlerin özlemi sanırım. Bir daha geri gelmeyecek tanıdıklar, akrabalar... Ve çok uzakta kalan pırıl pırıl, aydınlık bir Ankara. Atamın Ankarası...

Çok özledim çok...
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


Ağustos 03, 2011, 03:30:10 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Ayşe Kulin...

O ilkokulda sınıf arkadaşımız; sonra İstanbul'a gitti.

Hayat ve Hüzün adlı iki yeni kitabı var. Bunların ilkinde Ankara'nın aynı çevresinin on yıl kadar daha öncesini anlatır kendine özgü o güzelim üslubuyla.

Bana da Sayın Mustafa Kemal'in bir deyişi dokundu şu an: Atamın Ankarası...

Tüm deliliğimize karşın, özellikle Ankara Koleji - Atatürk Lisesi (Erkek ve kız ayrı) çekişmelerine, her alanda yarışmalarına karşın biz de Atamızın Başkent gençliğiydik.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 03, 2011, 03:58:59 ös
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

Bir kitapta okumuştum eski belediye başkanı Nevzat tandoğan ile ilgili bir yazıydı.Ankaranın ilk yılları Ankaraya asfalt yeni döşeniyor Nevzat tandoğan belediye başkanı garibim halk asfalt bilmez tabi,çamurlu ayakkabısı ile asfalta basar bunu gören başkan derhal köylüyü yakalatır önce eşek sudan gelene kadar dövdürür sonrada ankaranın dışınaizbe bir yere atarlar adamı çok gülmüştüm okuyunca paylaşayım istedim hatta biraz daha fazlasını alıntı yapacağım.


O'nun,
 
 
"Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm yararlı bir şeyse onu da biz getiririz, size ne oluyor?"

sözü tarihe geçmiş önemli sözlerindendir. 3 Mayıs 1944 yılında tutuklanıp huzuruna çıkarılan Osman Yüksel Serdengeçti’ye

 
"Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek."

dediği iddia edilmiştir. [1]


Pardon Nevzat tandoğan vali idi.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Ağustos 03, 2011, 04:55:17 ös
Yanıtla #4
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Nevzat Tandoğan'ın Ankara Valisi olduğu, o tarihteki sistem uyarınca belediye başkanlığığnı da bir arada yürüttüğü dönemde, hakkında heam olumlu hem olumsuz çok şey söylenmiştir. Astığı astık, kestiği kestik bir tutumu olduğu ve bundan ötürü çıok kişiyi mağdur ettiği bilinmeyen şeyler değildir. Ben onları görmedim; yaşım yetmez o kadarına ama anlatılanları bilirim. Örneğin haddinden fazla içip, sarhoş olup, olay çıkarırsan, işin içine öyle yasal birtakım işlemler falan girmez, kendini Ankara'nın 20 km dışında buluverirmişsin. Kente dönmek için en elverişli yöntem yürümek; bu da yaklaşık 4 saat tutar. Sonra tam girerken yakalanıp bir dünya sorgudan geçermişsin girebilmek için.

Bunun gibi şeyleri anlatırdı büyüklerimiz ve çok sert disipliniyle kenti her bakımdan temiz tuttuğu için sitayişle söz ederlerdi ondan.

Ancak madalyonun bir de öteki yüzüne bakalım... Nevzat Tandoığan'ın mason olduğunu herkes bilir. Sayın Karahan'ın özetle belirttiği tarzda, çok eleştirilen sözlerinin ve uygulamalarının olduğu da bilinir. Bir vali-belediye başkanı olmanın çük ötesinde sanki bir Ankara Başbakanı tavıırları takındığı da anlatlır. Tüm bunların mason kimliğiyle nasıl bağdaştırılabileceği de sorgulanabilir.

Ancak sanırım Ankaralılar konuya öyle bakmazdı. Onun ölümünden sonra Ankara'nın her bakımdan kirlenmeye yüz tuttuğu söylenmiştir.



   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 03, 2011, 05:35:04 ös
Yanıtla #5

Nevzat Tandoğan Kardeşimize soyadı, çok erken saatlerde kalkıp işe başladığı için bizzat Atatürk tarafından verilmiştir.

Yaptığım araştırmada, Sn. karahan tarafından aktarılan alıntıya sıkça rastladım. Ne hikmetse hep "belirli" dünya görüşüne sahip kişilerce dile getirilen bu anektodun "şahidi" maalesef yoktur. Tek parti dönemi bürokratlarında görülen katı tutumu bilinir, ama bu alıntı bence yakıştırmadır. Üstelik amacı sadece Tandoğan'ı kötülemek olan bir yakıştırma.

Nevzat Tandoğan döneminde neler yapılmış, bir de ona bakalım mı?

14 Haziran 1929 tarihinde Ankara’ya vali olarak atandı. Aynı zamanda Belediye Başkanlığı görevini de yürüttü. 17 yıl süren valiliği sırasında bir şehrin Başkent’e dönüşmesi için gayret gösterdi. Bu dönem içerisinde; şehrin modern bir şekilde gelişmesine öncülük etti. İçme suyunu temin etmek için Çubuk Barajı yapıldı. Elektrik, havagazı, su ve otomatik telefon tesisatı kuruldu. Otobüs İdaresi kurularak, semtler arasında otobüs ve troleybüs seferleri muntazam işlemeye başladı. Yapı Kooperatifleri kurularak Ankara Bahçelievler'e kavuştu. Ulus'tan Çankaya'ya doğru devam eden Atatürk Bulvarı'na “akasya ağaçları” dikildi. Çankaya Köşkü ve çevresine kesintisiz içme suyu temin edildi. İl Merkezinde ve ilçelerde her dereceden okullar, ilçeleri il merkezine bağlayan şoseler, Ankara Stadyumu, Hipodrumu ve Poligonu, Özel İdare Çarşısı, Özel İdare İşhanı, Gençlik Parkı, Kızılay Güven Parkı ve Anıtı, Sebze Hali, Belediye Hastanesi yapıldı, Ankara İtfaiyesi, bütün üniteleriyle kurulup geliştirildi.

Böyle bir insanı kötülemek lazım tabi ki... Neyine gerek senin hizmet...

Saygılarımla.

not: sözüm Sn. karahan'a değil, yıllardır bu ve bunun gibi yalanlarla Cumhuriyet'in aydın evlatlarını itibarsızlaştırmaya çalışan habis zihniyetedir. Durmaksızın yollarına bugün de devam ettikleri açıktır.
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


Ağustos 03, 2011, 11:05:29 ös
Yanıtla #6
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 243

Ben 1 yil, o da ilcesinde, askerlik yapmak disinda Ankara'yla tanisikligi olmayan biri olarak dahi bu yazidaki duygu ve hasreti paylasabildim. Basta yazari ve Sayin ADAM olmak uzere bu basliktaki herkese tesekkur ederim. Galiba gurbet ve Masonluk beni duygusal bir adam yapti onceden boyle degildim cunku.

Ankarali olan anneme okutayim bir de bunu,zira tastamam onun zamanini anlatiyor.

Elinize, gonlunuze saglik.

Eureka
The mason square doth clear the air of folly and deception
The rule is straight, the angle clear, for greatness has direction


Ağustos 03, 2011, 11:28:46 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Ankaralıyım diyebilmek, aslında cumhuriyet çocuğuyum diyebilmektir.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
20 Yanıt
10315 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 15, 2007, 02:29:23 ös
Gönderen: paragon
5 Yanıt
7500 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2007, 12:33:32 öö
Gönderen: Supeluta
13 Yanıt
37007 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 10, 2011, 09:37:02 öö
Gönderen: papoose
0 Yanıt
3610 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 23, 2011, 03:58:19 ös
Gönderen: kmldmn
1 Yanıt
3117 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 24, 2013, 12:47:41 ös
Gönderen: karahan
4 Yanıt
4560 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 31, 2013, 10:14:24 öö
Gönderen: Spock
0 Yanıt
2077 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 11, 2015, 02:02:47 öö
Gönderen: Kağan