Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: PROTESTANLIK  (Okunma sayısı 3650 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 22, 2008, 04:00:52 ös

PROTESTANLIK

 

Hristiyanlığın en büyük üç mezhebinden biri XVI.yy.da Martin Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde Katolik Kilisesi'ne ve Papa'nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketi'nin sonucunda doğmuştur (1529). Protestanlar akla büyük yer vererek yerleşmiş kaideleri protesto ettikleri için bu adı almışlardır. Papazlara ihtiyaç duymaksızın İncil'i okuyabildikleri için Protestanlığa İncil kilisesi de denilmiştir. Çünkü onlar İncil'i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Protestanlık, diğer hristiyan mezheplerinden bazı farklılıklar arzeder. Bunların Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Bir tek mezhep yerine çeşitli mezhepler halinde faaliyet gösterirler. Kiliselerinde resim, heykel ve tasvir bulundurmazlar. Katoliklerin aksine Protestan râhipleri evlenebilir. İncil'i kendi dillerinde okuyabilmek de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katoliklerle Ortodokslar ise İncili Yunanca ve Lâtince okumak zorundadırlar. Protestanlıkta azizlere de inanılmaz.

Katolik kilisesi, Ortaçağ'ın sonlarına doğru, putperestlik ve Musevilik'ten birtakım ilkeleri Hristiyanlığa katmak isteyince, Katolikliğe karşı zaten mevcut olan tepki bir kat daha artarak dinde yenileşme hareketi gündeme gelmiştir. Bu hareketin başında bulunan M. Luther, J. Calvin ve Zwingle, Katolikliği yeniden gözden geçirdiler ve inancı esas aldılar. Onlara göre halen mevcut olan Hristiyanlık, Hz. İsa'nın tebliğ ettiği dinden çok farklıdır. Çünkü Papalık, Hristiyanlığın aslında olmayan birçok ilkeleri dine eklemiştir. Râhiplerin günah bağışlamaları, para karşılığında Cennet'ten yer almak imkânı, vatandaşı inleten birtakım ağır vergilerin konulması, İncili yalnız ruhbân olanların okuyabileceği vb. hep Hz. İsa'nın dinine sonradan ilâve edilmiş hususlardır. M. Luther'in öncülüğünde girişilen Reform Hareketi'yle Hristiyanlık saf şekline getirilmeğe çalışılmıştır. Reform Hareketi tam anlamıyla hedefine ulaşamamakla beraber yine de başarılı olmuştur. Ancak zamanla Reform önderleri arasında çıkan bir takım fıkir ayrılıkları, Protestanlığın da bir elden yönetimini güçleştirmiş; Anglikanizm ve Serbest Protestanlık mezhepleri fikir ayrılıklarından sonra teşekkül etmiştir. Daha çok İngiltere'de yayılan Anglikanizm, Katolikliğe en yakın mezheplerden biridir. Erasmus ve Castellion gibi hümanistlere bağlanan Serbest Protestanlık, Katolik mezhebinden oldukça farklı doktrinler ihtiva etmektedir.

Protestanlık XVI.yy.da Avrupa ve diğer kıtalarda, daha çok Katolikler arasında yayılma imkânı bulmuş; Ortodokslar arasında ise aynı şansa sahip olamamıştır. Bundan dolayı da Katolikler arasında fazlaca taraftar bulabilmiştir. Müntesiplerinin sayısı çok olmamakla beraber, Protestanlık bu gün dünyanın en büyük Hristiyan mezheplerinden biridir. Protestanlık daha çok Cermen ırklarınca (Almanlar, İngilizler, Flamanlar, İskandinavlar) kabul edilmiş; diğer ülkelere de bu kavimler tarafından götürülmüştür. Fransızlar, Macarlar, Çekler ve Lehler gibi bazı Katolik milletler arasında az nisbette yayılmasına karşılık; İtalyanlar, Portekizliler, Avusturyalılar arasında hemen hemen hiç taraftar bulamamıştır. Bununla beraber Anglo-Saksonlar, İskandinavyalılar ve Kuzey Almanların büyük bir ekseriyeti Protestanlığı kabul etmiştir (O. Simmel R. Stühlin, Christliche Religion, Hamburg 1957, s. 256).

Protestanlığın kurucusu sayıları M. Luther'e tâbi olanlara Lüteryen veya Reforme denir. Alman, İskandinav ve Baltık ülkeleri bu mezhebe bağlıdır. Protestanlığın ikinci büyük adamı J. Calvin'in yolundan gidenlere Kalvinist denir. İskoçlar, İsviçrelilerden bazıları ve Hollandalılar bu mezhebe bağlıdır. İngilizlerin büyük bir ekseriyeti Anglikan'dır. İngiltere'de mezhebin başı hükümdardır. Yetkisini iki başpiskopos vasıtasıyla kullanır. Evangelistler daha çok Federal Almanya'da bulunmaktadır.

Protestanlık insanoğlunun kurtuluşunu yalnız ve sadece Allah'ın inayetinde görür. Bundan dolayıdır ki, bir hristiyanın selâmete ermesi, o kişinin dine bağlılığında, yaptığı işlerde veya faziletlerinde aranmaz. Günahkâr bir insanın kendi gayretiyle kurtuluşa ermesi mümkün olmadığı gibi, günah çıkarma da zorunlu değildir. Hiç kimse Allah adına günah bağışlayamaz. Kişinin kurtuluşu ve mutluluğu ancak Allah'ın karşılıksız lütuf ve inayetiyle mümkündür. İnsan, Allah'ın bu inayetini kazanabilmeleri için ne kadar gayret sarfederse etsin, önemli değildir. Protestanlara göre insanların Allah'a ulaşmalarında hiç bir kilise görevlisine ihtiyaçları yoktur. Ancak hemen belirtelim ki, bu sözlere bakarak Protestan Kilisesinin dini görevleri hiçe saydığı sonucu çıkarılmamalıdır. Protestanlık da Aziz Pavlus'un öğretisine sadık kalarak dinin emir ve yasaklarına harfiyyen uymayı Hristiyanlığın temel unsurlarından biri sayar. Protestanlık'ta insanın Allah'a karşı olan şükranı, Allah'ın insana karşı beslediği sevginin bir görüntüsü kabul edilir. Bu bakımdan insan Allah'ı sevdiği kadar, O'nun yarattığı kulları da sevmelidir (Mey. Lar. X, 345).

Reform döneminde doğan yeni kiliseler için Protestan adının kullanılması bir hayli zor olmuştur. Reformcu Hristiyanlığın birçok çeşidini ihtiva ettiği ve Katolikliğe karşı çıktığı için Ortodoks olmayan bütün akımlar Protestan terimiyle ifade edilmiştir. Ancak XlX.yy.da ortaya çıkan Oxford Hareketi, İngiltere Kilisesine bağlı din adamı ve kilise üyelerinin "Protestan" adını almasını reddetmiştir. Bununla beraber Reform ilkelerini benimsemiş kiliseler günümüzde de "Protestan" adıyla anılmaktadır.

Reform dönemindeki Protestanlığın temel öğretileri şöyle özetlenebilir: İman ve kilise düzeni konularında mukaddes metinler üstündür; arınma yalnız iman vasıtasıyla mümkündür; bütün inananlar din adamı sayılır. Ayinler konusunda Protestanlar arasında daima görüş ayrılıkları olmakla beraber, dua ve ayinleri her milletin kendi diliyle yapması prensibi genel ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün Protestan kiliseleri, yalnızca İncilde yer aldığı öne sürülen Vaftiz ve Komünyon ayinlerini, eski şekliyle ve büyük bir titizlikle devam ettirmektedirler.

Protestanlık tarihi bir süreçten sonra bu günkü halini almıştır. XVII.yy. boyunca öğreti düzeyinde kaldığı için Protestanlığa bu açıdan "Skolastik dönem Protestanlığı" denilmiştir. Bu dönemin tesirleri Lutherci kiliselerde XIX.yy. başlarına kadar sürmüştür. Skolastik Kalvencilik özellikle İsviçre ve Hollanda'da etkili olmuş, aynı akım İngilterede Presbiteryenlik, Amerika'da Püritenlik şeklinde yaygınlaşmıştır. XVIII.ve XIX.yy.larda Protestan dünyasında "Kaynağa Dönüş" akımları gelişmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda "İsanın izleyicileri" vb. yeni kilise cemiyetleri teşekkül etmiştir. Kaynağa dönüşte Karl Barth gibi düşünürlerin büyük rolü olmakla beraber, burada en büyük âmil, Kitab-ı Mukaddes'in hem özü, hem de sözüyle yazılmaz olduğu öğretisinin Protestan cemaatlerince benimsenmesidir (Ana Brit. XVIII, 175).

Dini coğrafya açısından Protestanlığın kıtalar arası dağılımdaki yeri Katoçklik'ten hemen sonradır. Dünyada en fazla Protestan Kuzey Amerika'da bulunmakta; ikinci sırada Avrupa ülkeleri gelmektedir. Protestanlık Kuzey Amerika ile Okyanusya'da en büyük din durumundadır (Yeni Türk Ansk. VIII; 3126. Dünyanın en büyük, protestan cemaatleri sırası ile ABD, İngiltere, Federal Almanya, Nijerya, Güney Afrika Birliği, Kanada, Avustralya, Brezilya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Endonezyadır.

Osman CİLACI

 
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Mart 22, 2008, 04:03:24 ös
Yanıtla #1

Özet: Protestan teolojisi iyi davranışlar ve dinsel kurallar olmaksızın günahlardan sadece imanla aklanma doktrinini içermektedir. Bu doktrin katı bir kaderciliğe neden olmuş ve Protestanları dünyevi yaşamlarında dinsel sorumsuzluğa yöneltmiştir. Dinsel sorumsuzluk ise antinomianizm olarak bilinen ahlak kurallarına karşı olmak ya da ahlaki aldırmazlıkla takip edilmiştir. Dolayısıyla dünya, Protestanlığın dinsel sorumsuzluğunun ve katı kaderci anlayışının ahlaki tehdidi altındadır.
Giriş
Yeryüzünde varlık göstermiş olan bütün dinler, içerdikleri mesajlarıyla, daha çok “öte” dünyaya yönelik bir kurtuluş vaadi aşırlar. Bu kurtuluş vaadinin gerçekleşmesi için de bu dinin bağlılarının yükümlü oldukları belli başlı davranış düzenlemeleri sunulmuştur. Bu davranışlar Tanrı ile kulları arasındaki iletişimi ifade eden ibadetler ile insanlar arasındaki düzen ve hoşgörüyü sağlayan ahlak ilkeleri olarak nitelenebilir. Çoğunlukla da dünyevi davranışları düzenleyen ahlak ilkeleri, aynı zamanda dinsel kurtuluşa katkı yapan faktörler olarak değer bulmaktadır. Dinlerin içerdiği dünyevi ahlaklılık ile dinsel kurtuluş çabaları, hem erdemli bir toplum oluşturmak hem de bağlılarına ebedi yaşam sağlamak gibi çok önemli bir işlevi yerine getiren ayrılmaz iki unsur olarak görülmektedir. Dinlerin pek çoğu için geçerli olan bu dinsel ahlak anlayışı, Hıristiyanlık içinde yer alan Protestanlık düşüncesinde önemli bir farklılık göstermektedir. Hıristiyanları Katolik Kilisesi’nin bağnazlığından ve egemenliğinden kurtarıp Tanrı’nın rahmetiyle buluşturma ve dinsel kurtuluşa ulaştırma gayretinde olan Protestanlık, bu şekilde Tanrı ile kulları arasındaki aracı kurumu ortadan kaldırmış ve onları Tanrı ile karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle, kalplerinde Tanrı’nın rahmetini taşıyan imanlı insanlar olarak Protestanların, barış ve sükun içerisinde yaşayan ve diğerlerine de güven veren hoşgörülü bir toplum oluşturmaları gerektiği düşünülebilir. Ancak Protestanlığın, dünyevi bir ahlakiliği önermesini gerektirecek bağlayıcı bir öğretiden yoksun olan, hatta, böylesi bir bağlayıcılığı gereksiz gören öğretileri nedeniyle, çok geçmeden bu inancın bağlılarına dünyevi anlamda bir ahlaklılık hedefi sunmadığı anlaşılmıştır. Bu durum Protestan ahlakının dinsel temellerinden yoksunluğunu ifade etmektedir.

Protestan Reform Teolojisi

Hıristiyanlık tarihinin 16. yüzyılı “dinsel reformasyon çağı” olarak nitelenmektedir. Yüzyılların ürünü olan önemli bir teolojik geleneğe dayanan Ortaçağ Roma Katolik Kilisesi, ilahi kurtuluşa ulaşmak için Hıristiyan bireylerden erdemli bir yaşam sürmelerini, iyi davranışlarda bulunmalarını ve Tanrı’ya dua etmelerini istemiştir. Ancak Katolik Kilisesi’nin ilahi kurtuluş için gerekli gördüğü bu yaşam tarzı ve ibadet uygulamaları zamanla büyük bir din sömürüsüne yol açmıştır. Papalık ve ruhban sınıfının, Hıristiyan halkın kendi kişisel gayretleriyle ilahi kurtuluşa ulaşabilme çabasına katkı sağlamak gerekçesiyle, onların bu niyetlerini kendi çıkarları yönünde istismar ettiklerine ilişkin önemli tarihsel örnekler bulunmaktadır. Katolik Kilisesi, Hıristiyanların günahlarının affı için yükümlü oldukları dua ve ibadetler yerine, onların günahlarını belirli bir maddi bedel karşılığında bağışlamaya başlamıştır. Hıristiyanlık tarihinde “endüljans” adıyla ünlenen bu uygulama, Protestan reformunun en önemli nedenlerinden birisi sayılmaktadır. Çünkü Protestanlık, Hıristiyanları Katolik Kilisesi formundaki devasa bir dinsel istismar ve sömürü kurumundan kurtarmış ve Tanrı ile kulları arasındaki ilişkiyi yeniden sağlayarak Hıristiyan bilincini kilisenin manevi esrarından özgürleştirmiştir. Bu şekilde, manevi sınırlarından bağımsızlaşan akıl “asıl” işlevine kavuşmuş ve kendi dünyasını “yaratmanın” peşine düşmüştür.
İnsan benliğini sınırlayan, onun doğal aklını mahkum eden ve Tanrı ile kulları arasında kutsal bir aracı sıfatıyla dünyevi yaşamın her alanını kuşatmış olan Katolik Kilisesi’nin otoritesini sarsan Protestan reformunun, bu süreçte kullandığı en temel doktrin, dinsel kurtuluşun insani bir katkı olmaksızın Tanrı’nın rahmetiyle lütfedilen imana bağlı olduğudur. İnsanların yapması gereken ise, yeryüzünde günah korkusu olmaksızın mutlu ve umutlu bir şekilde yaşamalarıdır. Bu yaşam, dünyaya sıkıca bağlanmayı gerektiren kapitalist düşüncenin yine Protestanlık tarafından kutsallaştırılması ile anlamını kazanmış olmaktadır. İnsanlara dünyevi anlamda dinden bağımsız olarak sunulan bu geniş özgürlük alanı nedeniyle Protestan teoloji, modern kuramların göz ardı edemeyeceği öğretileri içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, günümüzde modern medeniyet adıyla varlık bulan insani “yaratım”ın temellerinde Protestanlığın teolojik ilhamı kendini kolaylıkla göstermektedir. Modern medeniyete temel sağlayan Protestan teolojinin, en önemli yaklaşımının insani bilinci manevi sınırlarından kurtarıp dünyevi yaşama hasretmiş olmasına karşın, özellikle Protestan inancına sahip toplumların modern medeniyetin en düşük ahlaki düzeyinde olduğunu görmek zor değildir. Dünyevi tasarruflarda insan bilinci ve onurunu oldukça yücelten ve bu yönüyle “Aydınlanma” nın yolunu ışıtan Protestan inancının, bağlıları arasında sıradan bir dinsel öğretinin dahi gerektirdiği sosyal erdemlilik ve adalet duygusunu geliştirememiş olduğu pek yaygın bir kanaat, hatta tecrübedir. Bu nedenle Protestanlık, aynı dünyayı paylaştığımız mensuplarına, en azından dünyevi anlamda ahlaklılığı öneren dinsel bir bağlayıcılık sağlayabilmesi konusunda önemli şüpheler içermektedir.
Doktrinleri itibarıyla ele alındığında Protestan reformu, öncelikle Katolik Kilisesi’nin Hıristiyanların günahlarının affı için onlara yüklediği ve daha sonra istismar ettiği ağır ibadet ve dinsel yükümlülükleri şiddetle reddetmiştir. Bunların yerine, kişisel erdem ve iyi davranışlar (sâlih amel) olmaksızın “sadece imanla aklanma” öğretisini tesis edilmiştir. Bu öğreti, eylemsiz bir iman anlayışı ile birlikte Protestan teolojinin katı kadercilik inancının kaynağını oluşturmaktadır. Bu da imanın zihinsel bir tasdik konusu olmadığı, imanın Tanrı tarafından insanın kalbine “dışarıdan” lütfedildiği, Tanrı’nın insanların kurtuluşuna ilişkin kararlarını çok önceden vermesi nedeniyle iyi davranışların ilahi kurtuluş açısından bir anlamı olmadığı gibi Protestan doktrinlerini ortaya çıkarmıştır. Bu doktrinler, Protestan inancına sahip olan insanların bu dünyada imanlı olmak ve kurtuluşlarını ümit etmekten başka dinsel bir sorumluluk içinde olmadıklarını ifade etmektedir.
Temelleri 5. yüzyılda ünlü Hıristiyan teologu Augustine tarafından atılan ve insanların kaderlerinin Tanrı tarafından çok önceden belirlendiği ilkesine dayalı Protestan kader anlayışı doğrultusunda, Hıristiyanın bu dünya yaşamındaki mutluluğu, o insanın Tanrı’nın rahmetine sahip olması, dolayısıyla kurtuluşa yakın olduğunun işareti olarak düşünülmüştür. Nitekim teolojik metinleri bağlamında ele alındığında, Protestan teolojinin dinsel gerekçelere dayalı dünyevi bir tutum belirlemediği ve bu nedenle din temelli ahlaki bir sınırlılık geliştirmediği görülmektedir. Din sadece öte dünyaya dönük olan bir kurtuluş şerididir; dünya ise sadece dünyaya ait irade ve kuramlarla sürdürülmelidir. Reformasyonun öncülerinden olan Martin Luther, John Calvin ile birlikte, dinsel anlamda dünyevi eylemsizliği ve kader anlayışını şekillendiren Protestan liderlerdendir. Bu nedenle, özellikle Lutheran teoloji, dinsel ile dünyevi olanı birbirinden katı bir şekilde ayırmış ve dünyevi yaşamın evlilikten eğitime, sanattan siyasete kadar bütün alanlarını dinden uzak bir dünyevi alan içine yerleştirmiştir. Bunun sonucu olarak da, dünyevi yaşamda dinsel gerekçeli ahlaki düşünceye ve buna ilişkin yaptırım kurumuna sahip olmaması, Protestanlığın önemli sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Protestan düşüncenin dine dayalı dünyevi davranışları yadırgayan ve dinsel anlamda dünyevi erdemliliğe değer vermeyen yaklaşımının önemli bir dünyevi ahlak sorununu doğurduğu henüz reform çağında fark edilmişti. Protestan ahlakiliğinin teolojisinden kaynaklanan önemli sorunlar içerdiğine ilk dikkat çeken kişi ise Lutheran Protestanlığın etkin reformcularından olan ve reform tarihi araştırmalarında yakın zamana kadar göz ardı edilen Philip Melanchthon’dur.
Protestanlığın “sadece imanla aklanma”, “hukuk ve İncil ayırımı” ve “iyi davranışların aklanma sürecindeki dinsel etkinsizliği” doktrinleri, aslında Protestan teolojinin katı kaderciliğinin temellerini oluşturmuştur. Bu durum, dinsel olarak insanın davranışlarından sorumlu olmaması ve olan her şeyin Tanrı’nın ilahi yazgısı bağlamında gerçekleştiği sonucunu doğurmuştur. Elbette bu anlayış, dinsel açıdan aklın ve insani yeteneklerin âtıl hale getirilmesine ve bireysel sorumsuzluğa yol açmıştır. İnanç boyutunu bir yana bırakacak olursak, bu anlayış en azından dünyevi anlamda önemli bir ahlak sorununa neden olmuştur. Nitekim modern toplumu oluşturan etkenlerden önemli birisi olan Protestanlığın ortaya çıkışı ile dünyada yaşanan şiddet ve adaletsizliklerin azalması biryana, artarak sürmesi Protestanlığın dünyevi ilişkilerde bireylerin davranışlarının dinsel bir ölçütten yoksun bırakan öğretileri arasında ilişki kurmak pek de zor görünmemektedir. Çünkü aynı zamanda Tanrı krallığının üyesi olan evangelik Hıristiyan, dinsel amaçları doğrultusunda ya da dinsel gerekçelerle, en azından dünyevi anlamda olumlu tutum ve davranışlar sergilemek zorunda değildir. Zira onu bu dünyada olumlu bir yaşantı içine yönlendirecek dinsel bir vaadin telkininden uzaktır. Olan her şeyin ilahi yazgıyla olduğu inancı ile birleşen bu düşünce, Protestan toplumun ahlak sorununun temelini oluşturduğu veya Protestan ahlakiliğinin dinsel temellerden yoksun olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Diğer bir deyişle, Protestan inancına sahip olanların dünyevi ilişkilerde erdemli ve ahlaklı olmaları konusunda dinsel bir bağlayıcılık söz konusu değildir. Çünkü Protestanlık sırf Tanrı’yı hoşnut etmeye ve dinsel beklentilere yönelik erdemlilikleri Tanrı’nın dikkate almadığını savunmaktadır. Dünyevi ilişkilerin düzenlenmesinde ise sadece seküler idareciler ve yasalar yetkilidir.
Lutheran konfesyon metinlerinde yer alan dinsel hukukun ahlaki etkisini sağlayacak olan “hukukun üçüncü kullanımı” konusunda da teolojik birliğin sağlanamadığı görülmektedir. Bu durumda, Protestan Hıristiyanların katı kaderci doktrinleri ve dinsel anlamda tutum ve davranışlarından sorumlu olmamaları, ahlaki sorunlar kadar sosyal adaletsizlik ve güvensizlik ortamlarına yol açıcı bir potansiyeli içerdiği söylenebilir. Nitekim Lutheran inançların etkili olduğu Almanya ile özdeşleşen Nazi tecrübesi ve yaşanan dünya savaşı sonrasında, Luther’in insanın fiillerinden dinsel açıdan sorumsuzluluğu öğretisi, Protestan teologlar arasında ahlak bağlamında yoğun olarak tartışılmaktadır. Özellikle Nazi rejimi sırasında Luther’in dünyevi olarak bağlayıcı dinsel temelli bir ahlak manzumesi önermemesi ve bu düzenlemeyi siyasal otoriteye bırakması nedeniyle pek çok Lutheran din adamının Nazi ideolojisi yanında yer aldığı için oldukça yoğun eleştiriler dile getirilmektedir.50 Ernst Troeltsch’e göre Luther, Hıristiyan ahlakiliğini iki ölçüte dayandırmıştır. Bunlardan ilki, özel ve bireysel ahlakilik “mutlak” bir sevgi kuralına bağlanmıştır. Bu kural “sadece imanla aklanma” öğretisini içeren dinsel bir temele oturmaktadır. Genel ve toplumsal ahlaklılık ise “göreceli” bir adalet kuralına bağlanmıştır.

Kaynakça
Calvin, John, “III: 21, Of The Eternal Election, by Which God has Predestinated
Some to Salvation and Others to Destruction”, Institutes of the Christian
Religion, [Christian Classics Etheral Library, 2000], 1999 Hanry
Plantinga.
Daniel-Rops, H., The Protestant Reformation, London: J. M. Dent & Sons Ltd,
1961.
Documents from the History of Lutheranism 1517-1750, ed. Eric Lund,
Minneapolis: Fortress Press, 2002.
Engels, Friedrich, “The Marxist Conception of the Peasants’ Revolt”, Problems
in European Civilization: Reformation and Authority, The Meaning of the
Peasants’ Revolt, ed. Kyle C. Sessions, Lexington: D. C. Heath and
Company, 1968.
Holborn, Hajo, A History of Modern Germany: The Reformation, New Jersey:
Princeton University Press, , 1959.
Klassen, Peter, “The Role of Masses in Shaping the Reformation”, Problems in
Civilization: The Reformation, ed. Peter J. Klassen, California: Forum
Press, 1985.
Kolb, Robert, Lutherʹs Heirs Define His Legacy, Studies on Lutheran
Confessionalization, Hampshire: Variorum, 1996.
Lazareth, William H., Christians in Society: Luther, the Bible and Social Ethics,
Minneapolis: Fortress Press, 2001.
Lohse, Bernhard, Martin Luther’s Theology: Its Historical and Systematic
Development, tr., ed. Roy A. Harrisville, Minneapolis: Fortress Press,
1999.
Luther, Martin, Luther’s Works, ed. J. J. Pelikan, H. C. Oswald & H. T. Lehmann,
Saint Louis, Concordia Publishing House, 1999.
Melanchthon, Philip, Loci communes, 1521; lateinisch und deutsch. Übers. und
mit kommentiered anm. vers. Von Horst Georg Pöhlmann. Hrsg. vom
Lutherischen Kirchenamt der VELKD. Gütersloh: Gütersloher Verl.-
Haus Mohn, 1993.
, Loci Communes, 1543, St. Luis: Concordia Publishing House, 1992.
Murray, Scott R., Law, Life, and the Living God: The Third Use of the Law in Modern
American Lutheranism, Saint Luise: Concordia Publishing House, 2002.
Ökten, Kaan H., Reformasyon Dönemi Siyasal ve Dinsal Düşünce Tarihine Giriş,
İstanbul: Alfa, 2003.
Readon, Bernard M. G., Religious Thought in the Reformation, New York:
Longman, 1981.
The Book of Concord: The Confessions of the Evangelical Lutheran Church, tr. ve ed.
Theodore G. Tappert, Philadelphia: Fortress Press, 1959.
Wiener, Peter F., Martin Luther: Hitler’s Spritual Ancestor, Cranford: American
Atheist Press, 1999.
Witte, John, Law and Protestantism: The Legal Teachings of the Lutheran
Reformation, Cambridge: Cambridge University Press, 2002.

editor @ Kasım 28, 2006

הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Mart 22, 2008, 04:07:49 ös
Yanıtla #2

31 Ekim 1517

 

Hakikat aşkıyla ve hakikatin temellerini açığa çıkarma arzusuyla saygıdeğer Papaz

Martin Luther (serbest sanatlar ve kutsal teoloji Magister’i ve de aynı yerde üniversite

profesörü) önderliğinde Wittenberg’de aşağıdaki önermeler hakkında bir münazara

yapılacaktır. Bu yüzden şahsen Wittenberg’e gelip de sözlü olarak tartışamayacak

olanların fikirlerini yazılı olarak sunmalarını rica etmektedir. Rabbimiz İsa Mesih adına.

Amin.

 

1.Rabbimiz ve Efendimiz İsa Mesih “Tövbe Edin”

(Matta 4:17: “İsa vazedip: Tövbe edin, çünkü göklerin melekutu yakındır, demeğe o vakitten başladı.”hakkı kullanabilir.

 Buna rağmen suçları affetme hakkı olmadığı düşünülürse, suç tamamıyla affedilmiş sayılmayacaktır.)

diye buyurduğunda, inananların tüm

hayatının tövbe olması gerektiğini istemiştir.

2. Bu söz, rahiplerce icra edilen sakramental tövbe, yani günah çıkarma ve kefaret

ödeme olarak anlaşılamaz.

3. Bununla beraber sadece içsel tövbe demek de değildir. Hayır, bedene dışsal olarak

çeşitli ıstıraplar vermeyen, nefsi köreltmeye yaramayan içsel tövbeler yoktur.

4. O halde [günahın] cezası, insanın kendi kendini yargılaması devam ettiği sürece

bitmeyecektir. Zira bu, hakiki içsel tövbedir ve göklerin melekutuna kavuşmamıza

dek sürecektir.

5. Papa ya şahsen ya da Kilise Kanunu’nun otoritesiyle verdiği cezaların dışındakileri

bağışlayamaz ya da bunları bağışlamak istemez.

6. Papa suçları bağışlarken bunların Tanrı tarafından bağışlandığını ilan edip buna

şahadet etmesi gerekir ve sadece kendi affetme yetkisi dahilindeki hallerde bu

Matta 4:17: “İsa vazedip: Tövbe edin, çünkü göklerin melekutu yakındır, demeğe o vakitten başladı.”

hakkı kullanabilir. Buna rağmen suçları affetme hakkı olmadığı düşünülürse, suç

tamamıyla affedilmiş sayılmayacaktır.

7. Tanrı suçu bağışlarken, kişiyi hem her şeyde mütevazı kılar ve hem de onu kendi

vekili olan rahibin hükmü altına alır.

8. Tövbe usullerine dair Kilise Kanunları sadece yaşayan insanlar için bağlayıcıdır, söz

konusu Kanunlar’a göre hiçbir şey ölmüşlere tatbik edilemez.

9. O halde Papa’nın şahsında teveccüh eden Kutsal Ruh bize karşı müşfiktir, çünkü

saldığı fermanlarda Papa, ölümden ve zorunlu hallerden her seferinde imtina eder.

10. Ölmekte olanların durumunda Araf için de Kanuni kefaret (“Kilise Kanunu” anlamında.) buyuran rahiplerin

yaptıkları bu yüzden cahilce ve fenadır.

11. Kanuni cezanın Araf cezasına dönüştürülmesi fikri, apaçık biçimde görülebileceği

üzere, piskopozlar uyurken ekilip yeşeren yaban dikeni gibidir.

12. Eskiden Kanuni cezalar, hakiki pişmanlığın göstergesi olarak Absolüsyon’dan (“Absolüsyon”: Günahtan bağışlanma sakramenti.)

Esasen, ruhun cismani sınırlarından “mezun” olma işlemi

anlamındadır.

sonra değil önce verilirdi.

13. Ölmekte olanlar bütün cezalardan ölüm dolayısıyla kurtulmuşlardır. Kanuni

kurallara göre onlar, artık ölmüş kabul edilir ve bu nedenle bütün cezalardan

hukuken serbest kalırlar.

14. Ölmekte olanların kusurlu ruh hali ile kusurlu Tanrı aşkı, zorunlu olarak beraberinde

büyük bir korku getirir. Tanrı aşkı ne kadar az ve ruh hali ne kadar kusurlu ise,

korku da o kadar büyük olur.

15. Bu korku ve dehşet, Araf cezasını oluşturmak açısından (başka şeyler hakkında

hiçbir şey söylemiyoruz) tek başına yeterlidir, çünkü bu, ümitsizliğin dehşetine çok

yakındır.

16. Cehennem, Araf ve Cennet arasındaki fark ümitsizlik, yarı ümitsizlik ile güven ve

selamet arasındaki fark kadar birbirinden ayrı gibi.

17. Araf’taki ruhların dehşetin azalmasına ve Tanrı aşkının artmasına ihtiyaç duydukları

açıktır.

18. Ayrıca ne akıl, ne de Kutsal Kitap delilleri onların mükafat kazanabilme ya da Tanrı

aşklarının artabilmesi halinin dışında olduğunu ispat edemeyeceği de aşikardır.

19. Onların ya da en azından bazılarının, kendi selametlerinden emin oldukları ya da

bunun teminat altında olduğunu düşündükleri halde, biz bu hallerden çok emin

olsak da bu hallerin ispat edilemeyeceği aşikardır.

20. Buna göre, bütün cezaların tam bağışlanmasından söz eden Papa, gerçekte bütün

cezaları değil kendisinin hükmettiği cezaları bağışladığını demek istemektedir.

21. Buna göre, Papa’nın bağışlamasıyla bir insanın bütün cezalardan kurtulduğunu ve

selamete erdiğini söyleyen Endüljans vaizleri yanılgı içindedir.

22. Zira Papa, Kanun’a göre bu hayatta ödenmesi gereken hiçbir cezayı Araf’taki ruhlar

için bağışlayamaz.

23. Eğer birinin bütün cezalarını bağışlamak mümkün olsaydı, bunu ancak en

mükemmel insanlar için yapmak mümkün oldurdu, yani en azlar için.

24. Ayrım yapmaksızın ve büyük bir şatafatla yürütülen cezadan kurtulma vaatleri,

insanların büyük bir kısmının mecburen aldatılması anla.ına gelir.

25. Papa’nın Araf üzerinde sahip olduğu kudret, herhangi bir piskopozun ya da papazın

özel olarak kendi piskopozluk bölgesindeki ya da cemaati dahilindeki kudretinden

hiçbir farkı yoktur.

26. Papa, anahtarların gücüyle değil de (ki bu konuda o bu güce sahip değildir),

başkası adına yalvararak [Araf’taki] ruhların bağışlanmasını dilediğinde doğru

yapmış olur.

27. Paranın para kutusuna atılmasıyla birlikte ruhun daha o an [Araf’tan] uçup

kurtulduğu sadece bir insan öğretisidir.

28. Paranın para kutusuna atılmasıyla, ancak kârın ve hırsın artacağı kesindir, ama

Kilise’nin başkası adına yalvarmasının bir netice vermesi sadece Tanrı lütfuna

kalmıştır.

29. Araf’taki bütün ruhların oradan parayla kurtulmak istediğini kim bilebilir ki? Örneğin

Aziz Severinus ile Paskalis’in bunu istemedikleri rivayet edilir.

30. Hiç kimse kendi pişmanlığında samimi olup olmadığını bilemez, tam bağışlanmaya

kavuşup kavuşmadığını ise hiç bilemez.

31. Gerçekten tövbekar olan insan çok nadirdir, aynı şekilde gerçekten ve samimiyetle

Endüljans satın alan insan da çok nadirdir.

32. Bağışlanma belgelerine sahip oldukları için kendi selametlerinden emin olanlar,

bunu onlara öğreten üstatlarla birlikte ebediyete kadar mahkum olacaklardır.

33. Papa’nın bağışlanma belgelerinin Tanrı ile insanı uzlaştıran, Tanrı’nın paha biçilemez

bir armağanı olduğunu söyleyenlere karşı ne kadar tetikte olunsa azdır.

34. Zira bu Endüljans lütufları, sakramental kefaretin cezalarıyla ilgilidir, bunlar ise

insanlar tarafından tayin edilmiştir.

35. Araf’tan ruh satın alıp kurtarmak ya da günah çıkarma belgeleri satın almak

isteyenler için pişmanlık beyanının gerekli olmadığını vaazedenler, Hıristiyanca

öğretiyor değildirler.

36. Her hakiki tövbekar Hıristiyan, bağışlanma belgeleri olmadan da cezadan ve suçtan

tamamıyla bağışlanma hakkına sahiptir.

37. Ölü ya da canlı her hakiki Hıristiyan, Mesih’in ve Kilise’nin bütün hayırlarından

payını alır. Bu ona Tanrı tarafından verilmiştir, bağışlanma belgesi olmasa bile.

38. Yine de Papa aracılığıyla bahşedilen bağışlanmalar ve [Kilise’nin rahmet hazinesine]

katılmalar, daha önce de söylediğim gibi, Tanrısal bağışlanmanın ifşaası oldukları

için hiçbir şekilde küçümsenmemelidir.

39. En alim teologlar için bile, halkın karşısında bir yandan Endüljansların bolluğunu,

diğer yandan da pişmanlığın samimiyetini salık vermeleri çok zor olacaktır.

40. Hakiki pişmanlık, cezayı arar ve sever. Fakat Endüljansların bolluğu, sadece

cezaların gevşekliğine ve cezalardan nefret edilmesine, en azından nefret etmek için

[bir vesile oluşturmasına] sebep olur.

41. Papa’nın bağışlamaları dikkatli biçimde vaazedilmelidir, zira aksi halde halk, yanlış

yola saparak, sevginin diğer hayır eserlerine nispetle Endüljansı tercih etmeyi

düşünebilir.

42. Hıristiyanlara; Endüljans satın almanın, diğer merhamet işleri ile hiçbir şekilde

karıştırılmaması gerektiğinin Papa’nın da görüşü olduğu öğretilmelidir.

43. Hıristiyanlara; fakirlere hibe ya da muhtaçlara yardım etmekle, bağışlanma belgesi

satın almaktan daha hayırlı bir şey yaptığı öğretilmelidir.

44. Sevgi, sevginin eserleriyle büyür ve insan böylece hayra erişir. Fakat bağışlanma

belgeleriyle insanlar hayra erişmez, sadece cezadan kısmen serbest kalır.

45. Hıristiyanlara; muhtaç birisini görmezlikten gelerek parasını bağışlanma belgesi

satın almak için harcayanların, Papa’nın Endüljansını değil, Tanrı’nın gazabını satın

almış oldukları öğretilmelidir.

46. Hıristiyanlara; ihtiyaçlarından fazlasına sahip olanlar hariç, aileleri için hayati

öneme sahip olan para ve eşyayı kendilerine ayırmaları ve bunları kesinlikle

bağışlanma belgeleri için harcamamaları öğretilmelidir.

47. Hıristiyanlara; bağışlanma belgelerini satın almanın, bir Tanrı emri değil, serbest

iradenin bir kararı olduğu öğretilmelidir.

48. Hıristiyanlara; bağışlanma belgeleri bahşeden Papa’nın aslında, bu Endüljansların

getirdiği paradan ziyade dualara ihtiyaç duyduğu, bu yüzden de esasen bu duaları

arzuladığı [ve beklediği] öğretilmelidir.

49. Hıristiyanlara; bütün güvenlerini emanet etmedikçe Papa’nın bahşettiği bağışlanma

belgelerinin yararlı, fakat bu belgeler dolayısıyla Tanrı korukularını kaybetmelerinin

ise tamamıyla zararlı olduğu öğretilmelidir.

50. Hıristiyanlara; Papa’nın, Endüljans vaizlerinin kullandığı cebir ve zordan haberi

olsaydı Aziz Petros Kilisesi’ni Mesih’in kuzularının deri, et ve kemikleri üzerine inşa

etmektense onun yanıp kül olmasını yeğleyeceği öğretilmelidir.

51. Hıristiyanlara; Papa’nın asıl arzu ve görevinin, bazı Endüljans avcılarının zorla para

topladıkları pek çok insana zati parasından vermek olduğu, Aziz Petros Kilisesi’ni

bile bu amaç için satıp elde edeceği parayı o muhtaçlara vermek isteyeceği

öğretilmelidir.

52. Bağışlanma belgelerinin selameti güvenceye aldığı beyhude bir düşüncedir, aracılar

ve hatta bizzat Papa ruhunu bu Endüljans için kefil etse bile.

53. Çevre kiliselerde bağışlanma belgelerinin vaaz edilebilmesi için Kilise’de Tanrı

Kelamı’nın susması için uğraşanlar Mesih ve Papa düşmanlarıdır.

54. Aynı vaaz süresi içinde Kelam’a ayrıldığı kadar veya ondan daha fazla bir süreyi

bağışlanma belgelerine ayırmak Tanrı Kelamı’na haksızlık etmektir.

55. Bağışlanma belgesi, ki bu çok küçük bir şeydir, tek bir çanla, tek bir alay ve

seremoni ile kutlanıyorsa; İncil’in, ki bu en büyük olandır, yüz çanla, yüz alayla ve

yüz seremoniyle vaaz edilmesi gerektiği Papa’nın tartışmasız görüşüdür.

56. Papa’nın Endüljansı ihsan ettiği Kilise’nin Rahmet Hazineleri, Mesih halkı tarafından

yeterince bilinmediği gibi, bu Hazinelerin içeriği dahi isimlendirilmemiştir.

57. Hazinelerin fani şeylerden meydana gelmediği aşikardır, zira aksi takdirde vaizlerin

çoğu bu hazineleri bu kadar bol elle dağıtmaz, onları ellerinde biriktirip artırmaya

çalışırlardı.

58. Ayrıca bu Hazineler, Mesih ya da Azizlerin fazilet ve kazanımlarından da meydana

gelmemiştir, zira Papa olmadan bile bu Hazineler kendiliğinden içsel insana inayet,

dışsal insana ise dert, ölüm ve cehennem sağlamaktadır.

59. Aziz Laurentius Kilise Hazinesinin fakirlere ait olduğunu söylerken, bu ifadeyi

çağının anlayışı içinde kullanmıştır.

60. Bu Hazinenin Mesih’in fazileti aracılığıyla armağan edilmiş olan Kilise Anahtarları

olduğunu söylersek cüret etmiş olmayız.

61. Çünkü kendisine tahsis edilmiş olan cezaların ve belirli hallerin affedilmesi için

Papa’nın bizzatihi yeterli ve yetkin olduğu açıktır.

62. Kilise’nin hakiki Hazinesi Tanrı’nın ihtişam ve inayetine dair En Kutsal İncil’dir.

63. Fakat bu Hazine, birinciyi sonuncu yaptığı için doğal olarak çoğunluğun nefretini

kazanmıştır.

64. Öte yandan sonuncuyu birinci yapan Endüljans hazinesi doğal olarak en çok kabul

görendir.

65. Bu yüzden İncil’in Hazineleri geçmişte zenginliğin sahiplerini (“Tanrı sevgisi ve iman sahibi” anlamında.)

avlamak için

kullanılmış ağlardır.

66. Endüljans hazineleri ise, zenginlik sahiplerini (“Mal ve mülk sahibi” anlamında.)

avlamak için kullanılan ağlardır.

67. Vaizlerin büyük bir çığırkanlıkla Endüljansın en büyük lütuf olduğunu dile

getirmeleri gerçekten de bir lütuf, zira bu iyi bir kazanç kapısı.

68. Fakat gerçekte bunlar, Tanrı’nın inayeti ve Haç’ın takvası ile karşılaştırıldığında en

küçük olanlardır.

69. Piskopoz ve papazların Papa’nın Endüljans Komiserleri’ne büyük bir saygıyla izin

verme zorunluluğu vardır.

70. Fakat bundan da fazla olarak, gözlerini daha da çok keskinleştirmek ve kullaklarını

daha da çok açmak zorundadırlar, ki bu Komiserler, Papa’nın vekilliğini vaaz

edecekleri yere kendi saçmalıklarını vaaz etmesinler.

71. Papalığın bağışlanma belgelerinin hakikatine karşı gelenler aforoz edilsin ve

lanetlensinler.

72. Fakat Endüljans vaizlerinin haddini bilmezliğine ve küstahlığına karşı muhafızlık

edenlere kutlu olsun.

73. Papa, bağışlanma belgelerinin ticaretinde çeşitli hileler yapanlara karşı haklı

biçimde hiddetlenip onları aforoz etmektedir.

74. Fakat Papa, bağışlanma belgelerini bahane ederek kutsal sevgi ve hakikatte hile

yapmaya kalkışanlara karşı daha da çok hiddetlenme isteğindedir.

75. Papa’nın Endüljanslarının, Tanrı Doğuran’a (“Tanrı Doğuran” Meryem (theotokhos) anlamındadır.)

karşı bir tecavüzü bile (ki bu

imkansızdır) affedecek kadar güçlü olduğunu sanmak delilikten başka bir şey

değildir.

76. Biz ise buna karşılık, Papa’nın Endüljansının, en küçük bir affedilebilir günahı bile

bizzatihi suçu açısından kaldıramadığını söylüyoruz.

77. Denmektedir ki, Aziz Petros şimdi Papa olsaydı daha fazla inayet ihsan etmesi

mümkün olamazdı. Bu, Aziz Petros’a ve Papa’ya karşı bir küfürdür.

78. Biz ise buna karşılık, mevcut Papa’nın ve genel olarak bütün Papaların daha da

büyük inayetleri tasarruflarında bulundurduklarını söylüyoruz. Bu inayet İncil’dir:

Korintoslular’a Birinci Mektup 12’de yazılmış olduğu üzere: “Şifa veren ruhsal

bağışlar ve yetenekler”

(Korintoslulara Birinci Mektup: “Ruhsal bağışlar çeşit çeşittir, ama onları sağlayan Ruh aynıdır.” (12:4). “Yine

aynı Ruh aracılığıyla birine iman, o tek Ruh’la başkasına hastaları iyi etmek için ruhsal bağışlar verilir. Birine

mucizeler oluşturan güçlü işler, başkasına peygamberlik, başkasına ruhları ayırt edebilme yeteneği, başkasına

çeşitli diller, başkasına da yabancı dilleri çevirme yeteneği verilir. Bunların tümünü tek ve aynı Ruh etkiler;

istemi uyarınca herkese ayrı ayrı dağıtır.” (12:9-11).)

vs.

79. [Endüljans vaizlerince tertip edilip Kilise’lere yerleştirilen] Papalık armasıyla tezyin

edilerek öncelikli bir yere asılmış olan bir Endüljans Haçının Mesih Haç’ı ile eşit

değerde olduğunu söylemek küfürdür.

80. Böyle şeylerin halk arasında yayılmasına neden olan vaazlara izin veren piskopoz,

papaz ve teologlar mutlaka hesap vereceklerdir.

81. Bu küstah Endüljans vaazları yüzünden okumuş adamların bile, Papa’nın saygısına

karşı iftirada bulunanları engellemeleri ve hatta Laik’lerin kurnaz şüphelerinden

kurtarmaları zorlaştırmaktadır.

82. Örneğin:

(Burada söz konusu iftiralara ve “kurnaz şüpheler”e örnekler vermektedir.)

Kilise’yi inşa etmek için kullandığı hayırsız para uğruna, yani çok da

geçerli olmayan bir nedenle, sonsuz sayıda ruhu selamete kavuşturduğuna göre,

kutsal sevgi aşkına ve Araf’taki ruhların acil ihtiyaçları dikkate alındığında, yani

gerçekten geçerli bir nedenle, Papa niçin Araf’ı bütün ruhlardan boşaltmıyor?

83. Yahut: Endüljans’la selamete kavuşmuş olanlar için dua etmek yanlışsa eğer,

ölmüşlerin cenaze törenlerine ve seneyi devriye törenlerine niçin devam ediliyor?

Ayrıca ölmüşler adına kurulan vakıfların iade edilmesine ya da kapatılmasına izin

verilmiyor?

84. Yahut: Tanrı ve Papa karşısındaki bu yeni dindarlık nasıl bir şeydir ki, kafir ve

düşman bir adama Tanrı dostu bir inananın ruhunu Araf’tan satın alarak onu

kurtarma izni veriliyor da, bu inanan ve mahbubun ruhu kendi ihtiyacı dolayısıyla

saf sevgi aşkına serbest bırakılmıyor?

85. Yahut: Fiilen ve kullanılmaya kullanılmaya bizzatihi iptal edilmiş sayılan Kilise’nin

Tövbe Kanunları niçin kaldırılmıyor da, hala Endüljansların ihsan edilmesi

neticesinde para karşılığında bunlardan doğan cezalardan (sanki bu Kanun daha

geçerliymişçesine) bağışlanma sağlanıyor?

86. Yahut: Şimdiki zenginliği en zengin para babalarından daha çok olan Papa, sadece

Aziz Petros Kilisesi’ni fakir inananların parası yerine kendi parasıyla inşa ettirmiyor?

87. Yahut: Papa zaten tam tövbe ederek tüm günahlarının cezalarından bağışlanmaya

ve kutsal Hazineden tam paydaşlığa hak kazanmış olanların nesini bağışlamakta

veya neyin paydaşlığını ihsan etmektedir?

88. Yahut: Papa şimdi tek bir defa yaptığını günde yüz defa yapsa ve her inanana bu

bağışlanmaları ve paydaşlıkları ihsan etse, Kilise’ye bundan daha büyük bir kutsiyet

gelebilir miydi?

89. Papa bağışlanma belgelerini para kazanmak için değil de ruhları selamete

kavuşturmak için ihsan ettiğinden, aynı etkiye sahip oldukları halde bundan önce

ihsan edilmiş olan Endüljansları ve bağışlanma belgelerini niçin iptal etmektedir?

90. Laik’lerin bu hoş olmayan argümanlarını ve şüphelerini sadece cebren bastırmak ve

makul argümanlar göstermeden bunlardan kaçınmak, Kilise’yi ve Papa’yı

düşmanlarının alay konusu haline getirmekte, Hıristiyanların ise mutsuz olmasına

neden olmaktadır.

91. Bu halde bağışlanmalar Papa’nın ruhuna ve düşüncesine uygun biçimde vaaz

edilseydi eğer, bütün bu şüpheler kolayca çözümlenecek, hatta ortaya bile

çıkmayacaktı.

92. O zaman şu [yalancı] peygamberlere lanet olsun ki, Hıristiyanlara “Barış, Barış”

derler de aslında barış değildir.

93. Öte yandan şu [gerçek] peygamberlere kutlu olsun ki, Hıristiyanlara “Haç, Haç”

derler de aslında [dert olup taşınması gereken] bir haç değildir.

94. Hıristiyanların cezalar, ölümler ve cehennemden geçerek başları olan Mesih’i takip

etme hususunda gayretkeş olmaları öğütlenmeli;

95. ve yalancı bir ruhani teminatla kendilerini teselli edecekleri yerde pek çok ıstırap

yaşayarak Göklerin Melekutu’na varmaları hususundan emin olmaları gerektiği

söylenmelidir.

הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.