Başka çalışmalara geçeceğimizden, artık bunu bitirelim…
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Aydınlar, çeşitli dönemlerde ve toplumlarda farklı özellikler göstermişlerdir. Başlıca ortak özellikleri toplumdaki yenilikleri sağlayan bir kesim olmalarıdır. Bu kesim, toplumun çeşitli tabakalarına yayılmış ilim adamları, din adamları, sanatçılar, yöneticiler, elitler gibi bulundukları sahalar ve kurumlarla birlikte anılan alt gruplardan oluşmaktadır (akademik entelektüeller, sanatçı entelektüeller gibi).
Aydın, bir bakıma sosyal değişmenin de gerçek üreticisidirler. Ancak, ele alınan anlamdaki aydınlar sınıfının öneminin giderek azaldığını düşünenler de vardır. Onlara göre dünya çatışmacı grupların ve birbirine muhalif organizasyonların olmadığı bir topluma doğru gitmektedir. Böyle bir toplumda, ideoloji üreten entelektüellerden ziyade uzmanlara daha çok ihtiyaç vardır. Mevcut mekanizmanın daha da geliştirilmesinde bürokratlar, uzmanlar, sosyal mühendisler önem kazanmaktadırlar.
Aydın, bilen, bilme aracılığıyla fark edebilen ve bu farkındalık doğrultusunda yaşamında bir duruş alabilen kişidir. “Farkındalık” konumuna rağmen bu farkındalığa hiçbir sonuç bağlamayan dahası, bu farkındalıktan doğal olarak kaynaklanan hiçbir yükümlülüğü üstlenmeyen, dolayısıyla her tür politik tutumun ötesinde ve üzerinde (!) kalan, kalmayı yeğleyen, böyle bir tavrın gerekçesi olarak da sanatçılığını, yazarlığını, düşünürlüğü, yansızlığını vb. gerekçe gösteren omurgasızlardan aydın değil, fakat ancak kaypak, dönek, düşünsel bağlamda ne idüğü belirsiz ve puslu kişilikler çıkabilir. Çünkü düşünsel duruşsuzluk, örnek alınabilecek değil, fakat ancak sürüngen yaradılışlı olanlara yakıştırılabilecek bir durumdur!
Buraya kadar söylenenlerden sonra, “aydın” tanımını son tahlilde şöyle yapabiliriz: “Eleştirel (kuşkucu), araştırıcı aklı, yerleşik bilgi ve inançların önüne koyan; bilgilerini senteze ulaştırabilen ve bunları insanlığın yararına eyleme dönüştürme sorumluluğunu taşıyan ve gerçekleştirmeye çalışan kişi...”
Türkiye’de bu yönlerde düşünen, çalışan, üreten çok sayıda aydınımız olduğuna katılmamak elde değil. Bu konuda en önemli sorunlarımız olarak;
• Dağınıklığımız,
• Örgütsüzlüğümüz,
• Düşüncelerimizi eyleme dönüştürmeye yeterince birikimli ya da istekli olmayışımız,
• En kötüsü de, karşılıklı hoşgörüsüzlüğümüzdür.
Bunları aşabilmek için ise, öncü olduğunu düşünen “aydın”lara ve MASONlara yine fazlasıyla ihtiyacımız olacaktır.
Son söz olarak, Robert Maynard’ın beğendiğim bir özdeyişi ile konuyu sonlandırmak istiyorum: “Taze çay içmek istiyorsanız eğer, fincanınızdaki eski çaydan kurtulmanız gerekir... Kafanız da o fincan gibidir. Kapasitesi sınırlıdır ve dünya ile ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorsanız, bunu alması için önyargılarınızdan kurtulmanız, kafanızı dogma ve boş inançlardan boşaltmanız gerekir.” Robert Maynard Pirsing
Güzel bir yazı dizisiydi. Yararlandık. Düşünce evrenimiz biraz daha genişledi.
Teşekkürler Sayın adını vermediğimiz aydın mason yazar.