Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Halil Cibran- Ermiş  (Okunma sayısı 10295 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 27, 2011, 06:46:43 ös
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay




Halil Cibran- Ermiş



1. Aşka Dair
2. Evliliğe Dair
3. Çocuklara Dair
4. Vermek Üzerine
5. Yemeye ve İçmeye Dair
6. Çalışmaya Dair
7.Sevinç ve Kedere Dair
8. Evlere Dair
9. Giysilere Dair
10. Almaya ve Satmaya Dair
11. Suç ve Cezaya Dair
12. Yasalara Dair
13. Özgürlüğe Dair
14. Akıl ve Tutkuya Dair
15. Acıya Dair
16. Kendini Bilmeye Dair
17. Öğretmeye Dair
18. Dostluğa Dair
19. Konuşmaya Dair
20. Zamana Dair
21. İyiye ve Kötüye Dair
22. Duaya Dair
23. Zevke Dair
24. Güzelliğe Dair
25. Dine Dair
26. Ölüme Dair

Aşka Dair

Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin,
Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun,
Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da.
Ve aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın,
Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgarı gibi darmadağın etse de düşlerinizi sesiyle.

Çünkü aşk hem taç olur başınıza hem çarmıha gerer sizi. Hem besler büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı
İnip sonra aşağı, sarsar toprağa tutunmuş köklerinizi.

Mısır demetleri gibi derer aşk sizi.
Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır.
Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir.
Apak edinceye kadar öğütür sizi.
Yumuşayana kadar yoğurur;
Ve sonra sizi atar kutsal ateşine, Tanrı’nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.

Aşk bütün bunları yüreğinizin sırlarına ermeniz ve bu bilgiyle Hayat’ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.

Fakat eğer korkularınız içinde, sadece aşkın huzurunu ve hazzını aramaksa muradınız,
O zaman çıplaklığınızı örtüp aşkın döven yerinden çıkın daha iyi,
Girin güleceğiniz ama doyasıya gülemeyeceğiniz, ağlayacağınız ama bütün gözyaşlarınızı dökemeyeceğiniz o mevsimsiz dünyaya.

Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz.
Ne sahip olur aşk ne de kendine sahip olunsun ister.
Çünkü aşka aşk yeter.

Sevdiğiniz zaman ‘Tanrı yüreğimde’ değil, ‘Ben Tanrı’nın yüreğindeyim’ demelisiniz.
Ve aşka rota çizebileceğinizi sanmayın, çünkü, sizi layık bulursa eğer rotanızı aşk çizer.

Aşkın kendini tamama erdirmekten başka bir tutkusu yoktur.
Fakat aşıksanız ve tutkularınız olacaksa mutlaka, şunlar olsun tutkularınız:

Erimek ve akan bir dere olmak ezgisini geceye söyleyen.
Tanımak aşırı muhabbetin sızısını.
Yaralanmak kendi aşk idrakinizle;
Ve kan ağlamak isteyerek ve sevinçle.
Şafak vakti kanatlanmış bir yürekle uyanmak ve minnet duymak aşkla dolu yeni bir güne;
Öğleyin dinlenmek ve aşkın coşkusunu düşünmek derin derin
Akşamleyin eve şükranla dönmek;
Ve sonra da uyumak yüreğinizde sevgiliye bir dua ve dudaklarınızda bir şükran şarkısıyla.



Evliliğe Dair

Birlikte doğdunuz ve sonsuza kadar birlikte olacaksınız.
Ölümün ak kanatları ömrünüzü savurduğunda birlikte olacaksınız.
Evet, Tanrı’nın sessiz belleğinde bile birlikte olacaksınız.
Fakat mesafeler bırakın birlikteliğinizde,
Ve bırakın göklerin rüzgarları dans etsin aranızda.

Birbirinizi sevin fakat aşkı pranga eylemeyin:
Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.
Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin.
Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin.
Şarkı söyleyin ve dans edin birlikte ve eğlenin, fakat birer başınıza olun ikiniz de,
Aynı müzikle titreseler de ayrı ayrı duran telleri gibi lavtanın..

Yüreklerinizi verin fakat teslim etmeyin birbirinizin eline.
Çünkü bir tek Hayat avucunda tutabilir yüreklerinizi.
Ve birlikte durun ama yapışmayın birbirinize:
Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları
Ve birbirinin gölgesinde büyümez meşeyle selvi.




Çocuklara Dair

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil.
Onlar Hayat’ın kendine duyduğu hasretin oğulları ve kızları.
Onlar sizinle gelirler ama sizden değil.
Sizinle birlikte olsalar da size ait değil.

Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil,
Çünkü kendi düşünceleri var onların.
Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil,
Çünkü ruhları geleceğin evinde yaşar; düşlerinizde bile gidemezsiniz oraya.
Onlar gibi olmaya çabalayabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın.
Çünkü geri geri gitmez yaşam, dün ile oyalanmaz.

Sizler yaysınız ve çocuklarınız bu yaylardan fırlatılan canlı oklar.
Okçu sonsuzluk yolundaki hedefi görür ve okları tez gitsin, ırak gitsin diye var gücüyle gerer sizi O.
Okçunun elinde gerilmek size mutluluk versin
Çünkü O dengeli yayı da sever, uçan oku sevdiği kadar.

 


Vermek Üzerine

Malınızdan mülkünüzden verirken pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız.
Gerçekten vermek kendinden vermektir.
Çünkü mal mülk, bir gün gerekir endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir ki?
Ve yarın, yarın ne getirir, kutsal kente giden hacıların peşine düşmüşken, iz tutmaz kumlara kemikler gömen aşırı tedbirli köpeğe?
Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir?
Kuyunuz suyla doluyken susuz kalmaktan korkmak, asıl giderilemez susuzluk değil midir?

Çok şeye sahip olup çok azını verenler vardır –bunu şan olsun diye yaparlar ve bu gizli arzu hediyeleriniz yoz eder.
Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır.
Bunlar yaşama ve yaşamın cömertçe verilmiş bir ödül olduğuna inananlardır ve onların sandığı hiç boş kalmaz.
Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür.
Ve acıyla verenler vardır ve o acı onları arındırır.

Ve veren ve verirken acıyı bilmeyen, sevinç aramayan, faziletli olmayı düşünmeden verenler vardır;
Şu vadideki mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verirler.
Tanrı böylelerinin elleri aracılığıyla konuşur ve onların gözlerinden dünyaya gülümser.

İstenince vermek iyidir fakat istenmeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir;
Ve eli açık olanlar için, alacak olanı aramak vermekten daha büyük bir sevinçtir.
Sanki alıkoyabileceğiniz bir şey var mı?
Tüm sahip olduklarınız bir gün verilecek;
Öyleyse şimdiden verin de, size ait olsun verme mevsimi, mirasçılarınıza kalmasın.

‘Veririm ama sadece hak edenlere’ dersiniz sık sık.
Ne meyve bahçenizdeki ağaçlar böyle der ne de çayırlarınızdaki sürüler.
Onlar yaşayabilmek için verir, çünkü vermekten kaçınmak yok olmaktır.
Günler ve geceler bahşedilmeye değer bulunmuş olan, sizin vereceklerinizi almaya da layıktır kuşkusuz.
Ve hayat ummanından içmeyi hak etmiş olan, sizin küçük derenizden tasını doldurmayı hak eder.
Ve bir şeyleri alma cesaretinden ve güveninden, hatta hayırseverliğinden büyük fazilet var mıdır?
Önünüzde göğüslerini bağırlarını yırtıp itibarlarından soyunmaya, böylece size çırılçıplak değerlerini ve gizlisi saklısı kalmamış gururlarını sergilemeye kim adına zorlayabilirsiniz insanları?

Siz önce bakın, veren olmaya ve vermenin aracı olmaya layık mısınız bakalım.
Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur – kendini bağışın kaynağı olarak gören sizler sadece birer tanıksınız.
Ve siz alanlar – ve hepiniz alıcısınız- minnetin ağırlığını yüklenmeyin, yoksa kendinize ve verene boyunduruk takmış olursunuz.
Tam tersine verenle birlikte hediyelerinin üzerinde yükselin kanatlanırcasına;
Çünkü borcunuz konusunda aşırı titizlik, anası eli açık toprak ve babası Tanrı olanın cömertliğinden kuşku duymak demektir.



Yemeye ve İçmeye Dair

Keşke toprağın rayihasıyla yaşayıp, yerin üstündeki bitkiler gibi ışıkla beslenebilseydiniz.
Fakat değil mi ki yemek için öldürmek, susuzluğunuzu gidermek için yeni doğandan ana sütünü çalmak zorundasınız, o halde yiyip içmenizi bir tapınma eylemine çevirin.
Ve sofranız bir sunak olsun, o sunakta ormanların ve ovaların saf ve masumları, insanın içindeki daha saf ve masum olana kurban edilsin.

Bir hayvanı öldürdüğünüz zaman gönlünüzde ona deyin ki:
‘Seni öldüren o güç beni de öldürendir ve ben de tüketileceğim.
Çünkü seni benim elime teslim eden yasa, beni de daha güçlü bir ele teslim edecek.
Senin kanın ve benim kanım cennet ağacını besleyen özsudan başka bir şey değildir.’


Ve dişlerinizle bir elmayı parçalarken ona gönlünüzde deyin ki:
‘Tohumların benim bedenimde yaşayacak
Ve senin geleceğinin tomurcukları benim yüreğimde çiçek açacak,
Rayihan benim nefesim olacak,
Ve birlikte sevineceğiz bütün mevsimlerde.’

Ve sonbaharda bağlarınızı bozup cendere için üzüm toplarken, gönlünüzde deyin ki:
‘Ben de bir bağım ve benim meyvelerim de cendere için toplanacak,
Ve taze şarap gibi sonsuzluk küplerinde saklanacağım’
Ve kışın, şarap alırken, her tas için yüreğinizden bir şarkı geçsin
Ve o şarkıda hazan günlerinin, bağın ve üzüm cenderesinin anısına yer olsun.




Çalışmaya Dair
Yeryüzüne ve yeryüzünün ruhuna ayak uydurmak için çalışırsınız.
Çünkü boş gezmek, mevsimlere yabancı düşmek, sonsuzluğa doğru görkemle ve gururlu bir tevekkülle yürüyen hayat kafilesinin dışında kalmaktır.

Çalışırken bir ney olursunuz, saatlerin fısıltısı müziğe dönüşür neyin yüreğinde.
Tüm varlıklar uyum içinde bir ağızdan şarkı söylerken dilsiz ve sessiz bir kamış olmayı isteyecek çıkar mı aranızda?

Size hep işin bir lanet ve çalışmanın talihsizlik olduğu söylendi.
Fakat ben size diyorum ki, çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün, daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştirmiş oluyorsunuz,
Ve çalışmayı sürdürmekle aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz,
Ve hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına erdem demektir.

Fakat eğer ıstırap çekip dururken, doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur, yazılanı ancak alın terinizle silebilirsiniz.

Sizlere hayatın karanlık olduğu da söylendi ve sizler bezginlik içinde bezginlerin söylediklerini tekrarlıyorsunuz.
Ve ben diyorum ki hayat gerçekten karanlıktır, dürtü olmadığı zaman,
Ve tüm dürtüler kördür, bilgi olmadığı zaman,
Ve tüm bilgiler boşunadır, aşk olmadığı zaman;
Ve aşk ile çalışınca kendinizi nefsinize ve birbirinize ve Tanrı’ya bağlarsınız.

Peki aşk ile çalışmak nedir?
Kumaşı yüreğinizden çekilmiş ipliklerle dokumaktır, sevgiliniz giyecekmişcesine.
Evi muhabbetle inşa etmektir, sevgiliniz oturacakmışcasına.
Tohumları sevecenlikle ekmek ve hasatı sevinçle kaldırmaktır, mahsülü sevgiliniz yiyecekmişcesine.
Yaptığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmak,
Ve bütün kutlu ölülerin çevrenizde durup sizi izlediğini bilmektir.

Uykunuzda konuşur gibi şunları söylediğinizi çokça duydum: ‘ Mermeri işleyen ve taşta ruhunun şeklini yakalayan, toprağı sürenden daha soyludur. Ve gökkuşağını yakalayıp insanın sureti olarak kumaşa yerleştiren, ayağımıza giydiğimiz sandaletleri yapandan daha değerlidir.’
Fakat ben, uykuda değil, öğle güneşinin tüm uyanıklığı içinde derim ki, yel, dev meşelerle en çelimsiz otlarla konuştuğundan daha tarlı dille konuşmaz; Ve aşkıyla rüzgarın sesini daha da tatlı bir şarkı haline getirenden yücesi yoktur.

İş, gözle görülür kılınmış aşktır.
Eğer aşkla çalışamıyor ve hoşnutsuzluktan başka bir şey duyamıyorsanız, işinizi bırakıp tapınak kapısında oturmak ve sevinçle çalışanların sadakalarını almak yeğdir.
Çünkü gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ancak yarısı gider açlığınızın.
Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar.
Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.


HALİL CİBRAN


ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
9 Yanıt
5771 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 29, 2007, 12:17:33 öö
Gönderen: SublimePrince
0 Yanıt
4675 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2009, 02:57:30 ös
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
2695 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 07, 2010, 10:26:46 öö
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
7793 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2011, 10:33:03 öö
Gönderen: Rohani
3 Yanıt
3631 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 18, 2012, 12:36:02 öö
Gönderen: Dor
1 Yanıt
3569 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2013, 11:51:41 ös
Gönderen: Melina