Türkiye’deki bu “düzensiz sayma olayı” gerçekten çok ilginç… Civciv kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş benzeri…
Osmanlı Devleti’nde zamanında birtakım localar kurulmuş. Bunlar, bu coğrafyaya göre yabancı obediyanslara bağlı localar. Bu locaların üyeleri arasında Türkler de var ve zamanla sayıları artıyor. Hiç Türk üyesi olmayan localar da var elbette. Sonra bir ulusallık eğilimi baş gösteriyor. Türk masonlar kendi ulusal obediyanslarını kurma özleminde. Bunun gerçekleşme tarihi 1909.
Sonra… Burada Türk Masonluğu’nun tarihini baştan sona anlatacak değilim. 1950’li yılların ikinci yarısına yani diyelim ki Türkiye Büyük Locası’nın yeniden kuruluşuna kadar hiç kimse ne locasının ne de büyük locanın düzensizliğinden söz etmekte değil. Ancak işte o tarihte kıpırtılar başlıyor. Acaba neden dersiniz? Neden daha önce yıllar boyu değil de o tarihlerde? 1950’li yılların özelliği nedir? (Bu sorunun yanıtına lütfen uluslar arası ilişkiler ve ekonomik politika açısından bakın.)
1964 yılında Türk Masonluğu’nda patlayan bir olay var. Bilinen olay. Ancak çoğu kişinin sandığının hatta ileri sürdüğünün aksine, o olayın Türk Masonluğu’nun bölünüşüyle doğrudan bağlantısı yok. Fakat ben burada şimdi Türk Masonluğu’nun 1966 yılında niçin ve nasıl bölündüğünü de anlatacak değilim. O konu bununla bağlantılıdır ama ayrıdır.
İşte aynı sıralarda büyük locanın bir genel kurul toplantısında, âdet yerini bulsun diye bir konsekrasyon töreni düzenleniyor. Şimdi bu konsekrasyon yapılıp, bunun yapılmış olduğu mabet Aziz Yahya’ya ithaf edildi diye, o anda “pat” Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locası birdenbire düzene kavuşuverdi. Bununla birlikte “pat” bu büyük locayı oluşturan tüm localar Anglosekson Masonluğumnun ilkeleri otomatikman benimsedi ve düzene kavuştu. Aynı anda “pat” tüm masonlar daha önce bir Ulu Yaradan’ın varlığına (ayrıntısını geçelim) inanmakta olsa da olmasa da şimdi inanıverdi ve onlar da düzenli oldu. Fakat işte bu andan önce bunların hepsi düzensizdi ne yazık ki…
Oldu mu?
Oldu diyorsanız oldu.
Ancak bunlar yetmedi İngiltere Birleşik Büyük Locası’na… Zorlayacaktı biraz Türkiye’deki masonları. Görsünlerdi bugüne kadar etmiş oldukları yanlışın cezasını. Bir menşe kanıtlasınlardı bakalım Tanıma Koşulları’na uygun olarak.
İşte o zaman Resne bulundu. Türk Masonluğu Resne Locası’ndan doğmuştu.
Oldu mu?
Oldu diyorsanız oldu.
İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın nutku tutuldu. Türkiye’deki masonlar aslında İngilizlerin kendileri için büyük bir tören düzenlemesini bekliyordu. Umutları kursaklarında kaldı. İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın Büyük Sekreteri iki satırlık bir tanıma mektubu gönderdi. Koskoca Kent Dükü Prens Edward bir de bununla uğraşacak değildi ya!
Oldu mu?
Oldu.
Şimdi bu arada oluşan birtakım olaylar nedeniyle büyük locadan ayrılıp kendilerine Masonluğun evrensel kurallarına ve yöntemlerine uygun olarak localar kuranların hepsi –kendileri de locaları da- düzensizdi; bir araya gelip kurdukları bir yeni büyük loca da düzensizdi. Çünkü düzenli olmak sadece yönetimine âdeta el konulmuş durumda olan büyük locanın hakkıydı, henüz o İngiltere Birleşik büyük Locası sorunu çözümlenememiş olsa da…
Merak ettiğim bir şey var… Acaba aynı sıralarda bir grup mason daha hatta belki iki locanın bütünü büyük locadan ayrılıp, tıpkı 1910’lu yıllarda Fransa’da olduğu gibi Türkiye Ulusal Büyük Locası’nı kursaydı, İngiltere Birleşik Büyük Locası da o örgütü düzenli olarak tanısaydı, nice olurdu Türkiye’deki Masonluğun halleri? Şimdi kim düzenli (muntazam), kim düzensiz (gayri muntazam) olurdu?
Düzenli Masonluk İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın tekelinde mi?
Şimdi bunun ardından bir de şu Yüksek Şûra/Süprem Konsey sorunu var değil mi?
Tamam, ona da bakarız ama şimdilik buyursun düzenli bir obediyansın düzenli localarının düzenli üyesi olan masonlardan isteyenler, şu soruya yanıt versin verebilirlerse:
Masonluktaki düzen (intizam), dünya yüzünde adı ya da sanı belli birtakım kimselerin tekelinde ya da tröstü altında mı?