Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonluk Türkiye’de Nasıldır? - 4  (Okunma sayısı 11833 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 09, 2009, 12:52:20 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Masonluğun Türkiye’deki tarihçesinin 1960’lı yıllarına geldiğimizde, şöyle bir varsayım yapmak gereğini duydum. Bu paylaşım sitesinin gerek üyeleri gerek izleyicileri, Türkiye’deki Masonluğun o tarihlerde bir bölünmeye uğramış olduğunu zaten biliyor.

Siz bilmiyor muydunuz?... O halde işte şimdi öğrenmiş oldunuz. Türkiye’de Masonluk 19960’lı yılların ortalarında bir bölünmeye uğradı. Aslında bu bağlamda “bölünme” terimini kullanmanın ne denli doğru olduğu da tartışılabilir.

Şimdi bundan sonraki olası sorulara ve bu sorulara verebileceğimiz özet yanıtlara geçelim.




Türk Masonluğu niçin ve nasıl bölünmüştür?


Türk Masonluğu’ndaki bölünmenin etkenleri olarak, 1964 ve 1965 yıllarında Türkiye Büyük Locası içinde geçmiş birtakım olaylar gösterilmiştir. Hatta kamuoyunda Türkiye’deki Masonluğun ikiye bölünmüş olmasının nedeni “O sırada politikaya atılmış olan Süleyman Demirel’e, mason olduğu halde Masonluk ile ilgisi olmadığına ilişkin gerçek dışı bir belge verilmiş olmasının sonucu” diye benimsenmiştir. Kuşkusuz bunda Masonluk ile yerel politika arasında birtakım bağlantılar kurmaya pek hevesli, özellikle antimasonik çevrelerin yaygaralarının da etkisi olmuştur. Doğrudan politik amaçlı girişimlerde bulunanların bar bar bağırışları da caba…

Fakat bu iş o kadar basit değildir. Süleyman Demirel’in eline öyle bir belge verilmiş olması, böylece o tarihte Adalet Partisi’nin genel başkanlığına seçilebilmesine çanak tutulması Türkiye’de Masonluğun bölünmesine neden olabilecek denli önemli bir etken değildir. Etkisi olmuştur kuşkusuz ama bunun Süleyman Demirel ile ilgisi yoktur. Kaldı ki Türk Masonluğu'nun bölünmesi o olayın üzerinden iki yıl kadar bir süre geçtikten sonra oluşmuş, bu süre boyunca daha birçok olay yaşanmış, asıl onlar bir bölünmeye yol açmıştır.

Bu bölünmenin temelinde, öteden beri “Liberal Masonluk” ya da “Özgürlükçü Masonluk” anlayışını benimsemiş olan Türk Masonluğu’nda bir değişim yaratmak, İngiltere Birleşik Büyük Locası ile dostluk ilişkileri kurarak Türk Masonluğu’nu âdeta bu büyük locanın güdümündeki “Anglosakson Masonluğu” ya da Anglo-Amerikan Masonluğu” topluluğuna katmak düşüncesi yatar. Bu eğilimdeki masonların büyük locanın yönetimini ellerinde tutmaları gerekmiş, o tarihlerde Türkiye'deki yüksek dereceleri yöneten Yüksek Şûra buna şiddetle direnmiş, birbirini izleyen birtakım olaylar doğmuştur. Özellikle büyük locanın genel kurul toplantılarında tartışmalar çıkmış, seçimler sorunlu bir tarzda sonuçlanmış, bazı localar masonik çalışmalar yapamaz olmuş, sürekli olarak öncelikle yönetsel konuların gündeme getirildiği huzursuz bir ortam doğmuştur.

Sonunda bir grup mason, kısaca Türkiye Büyük Locası olarak da anılan Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locası’ndan ayrılarak, “Türkiye Büyük Mason Mahfili” adı altında yeni bir büyük loca kurmuşlardır.

Ancak iş bu kadarla bitmemiş, Yüksek Şûra da bu yeni kuruluşu desteklemiştir.

O kadarla da kalmamış, ardından bu kez Yüksek Şûra’dan ayrılan kimi masonlar da, bir diğer Yüksek Şûra kurmuşlardır.

Dolayısıyla Türkiye’de simgesel derecelerde çalışmakta olan ve birbirine karşıt tutumlar takınan iki büyük loca, bir de Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin her biri asıl kendisinin geçerli (meşru) olduğunu savunan iki yüksek konseyi ortaya çıkınca, işte artık Türk Masonluğu’nun bölünmüş duruma geldiğinden söz edebiliriz. (Bunun tarihi 1968)


Liberal ya da özgürlükçü niteliğini sürdüren Yüksek Şûra sonraları “Türkiye Süprem Konseyi” adını kullanmayı benimsemiş, ayrılanların oluşturduğu ikincisi ise “Türkiye Yüksek Şûrası” adını kullanmaya başlamıştır.  Türkiye Büyük Mason Mahfili’nin adı ise 1992 yılında “Özgür Masonlar Büyük Locası” olarak değiştirilmiştir.


Bu isimler mason örgütlerinin derneklerine nasıl yansıyor?


Türkiye’deki mason dernekleri söz konusu olunca, bunların hepsinin de T.C. Dernekler Yasası’na uymak zorunda olduklarını göz önünde tutmalıyız.

Bu bağlamda 1982 yılı öncesinde yurdumuzdaki ulusal nitelikli herhangi bir dernek adının başına “Türk” ya da “Türkiye” sıfatlarını ekleyebiliyordu. Ancak o tarihte yasada yapılan bir değişiklikle bu kullanım kısıtlandı ve “kamu yararına çalışan dernekler” için Bakanlar Kurulu kararına bağlandı. Ondan sonra hangi iktidar döneminde ve hangi dernek için olursa olsun Bakanlar Kurulu bu izni vermekte hayli titiz davrandı. Böylece Türkiye’de bir “dernek” statüsünde olan pek az sayıda kuruluş adının başında bu sıfatları kullanabilir oldu. Dolayısıyla günümüzdeki durum şöyle:

Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası – (dernek adı aynı)
Özgür Masonlar Büyük Locası – Büyük Mason Mahfili Derneği
Süprem Konsey – Mason Derneği
Yüksek Şûra – Fikir ve Kültür Derneği



Bu yazdıklarımın hayli soru ürettireceğini biliyorum. Tartışmaya da yol açabilir. Ayrıntılara girmekten özellikle bu nedenle kaçındım; isteyen, merak eden sorar. Ben de bildiğim kadarıyla yanıtlarım. Eksiklerimi mason üyeler tamamlar; yanlışlarım olursa giderirler.

Ancak ricam bu tarihsel olguyla bağlantılı soruların (varsa, olursa) 1970 yılı öncesinde kalmasıdır. Çünkü Türk Masonluğu’nda 1970 yılı ve sonrası bir başka evre sayılır. Lütfen konu kapsamına bağlı kalalım ve sonrasına daha sonra bir başka başlık altında gelelim.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 09, 2009, 04:20:41 ös
Yanıtla #1
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

üretilebilecek pek çok soru var elbette ama herhalde ilk olarak sorulması gereken şudur; Felsefi derecelerde çalışmalar yapan Yüksek Şura'nın Büyük Loca seçimlerine müdahil olmak, seçimlerin yeniden tesisini istemek gibi bir hakkı var mıdır? Daha genelleştirerek soralım YŞ'nin BL üstünde bir vesayet yetkisi veya hiyerarşik bir üstünlüğü var mıdır? Buna bir cevap gelirse herhalde diğer soralara geçebiliriz.


Aralık 09, 2009, 04:42:52 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın SkullG cince bir soru yöneltmek peşinde; bunu duyumsayabiliyorum. Yukarıdaki ilk soruyu soruş amacı da o; bunu anlayabiliyorum.

Buradan, aslında bu konuları gayet iyi hatta belki benden de iyi bildiği anlaşılıyor. Fakaüt başlığı ben açmış olduğum için niyeti beni sorgulayarak istediği ayrıntıları dökmemi sağlamak.

Kaçmaya hiç de niyetim yok. Benim bu aşamaya kadar anlatmış olduklarımın iki amacı var: Biri konuyu açabilmek yani giriş yapmak, diğeri de ayrıntıları merak etmeyenleri sıkmamak için sadece bir özet vermekle yetinmek.

Bu gereksizce uzun açıklamadan sonra Sayın SkullG'nin sorusunun yanıtına gelelim:

HAYIR!




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 09, 2009, 05:24:20 ös
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Sn. ADAM,

Cevabınız için teşekkür ederim. Evet cevabını zaten beklemiyordum. O halde 02.05.1965 tarihli Konvan'dan sonra Yükse Sura HBA'sı tarafından TBL'e gönderilen durumun düzeltilmesini ister yazı aslında YS'nin yetkisi dahilinde olmayan bir konuya karışmasıdır diyebiliriz. Ama 1965-66 döneminde ve öncesinde türkiyede YS zaten devamlı olarak kendini bir anlamda BL'nin hamisi gibi görmemiş miydi?

Ben öncelikle ifade edeyim, bölünmenin tabii bir hal olduğunu düşünüyorum. Dünyanın heryerinde muntazam ve gayrı muntazam büyük localar var, Türkiye'de sadece tek bir locanın olması beklenemezdi elbette. Ama olayı bölünmenin ötesinde parçalanma haline getiren bir durum var bence burada. O yüzden YS'nin yetkisi dahilinde mi diye sordum.

Yüksek Şura sanki kendine bağlı bir Büyük Loca olması hayalindeymiş gibi, yeniden uyanış döneminde böyle bir izlenim ortaya çıkıyor. Nitekim 65 sonlarında Büyük Üstad ve Büyük Görevliler Kurulu istifa etmiş ve 5 Aralık'ta yeni Kurul seçilmişken YŞ'nin tutumunu devam ettiriyor olması da bunu kuvvetlendiren bir delil. Eğer sadece Mayıs 65'te Bü Üs'lığa seçilen Egeran Üstad'ın kişiliğinde bir sorun olsaydı bu devam ettirilmez ve niçin aralık sonuçlarını bize bildirmediniz denmezdi ve simgesel dereceleri ilgilendiren hususlarda cezai karar almaz veya aldığını varsayalım bunun yanlış olduğunu bildiren Büyük Loca yazısına karşı konkordatanın işlemez bir hale geldiğini ifade ederek feshine karar vermezdi. Çok daha ayrıntıya girmeyeyim. Hele bir Mayıs 1966 olayları var ki...

4 Haziran 66'da daha sonra ÖMBL olarak ismini değiştirecek olan TBMM (kısaltınca çok hoş duruyor :) ) kuruluyor. Şimdi TBMM'nin kuruluşu muntazam mıdır? Bir ülkede bir Büyük Loca var iken Yüksek Şuranın himayesinde ve onun patentiyle simgesel derecede Loca kurulabilir mi?  TBMM böyle tesis edilen 7 Locanın bir araya gelerek oluşturdukları bir Büyük Loca değil midir?

Devam edeyim sorularıma: Gerçekten sizin deyiminizle liberal-gelenekçi düşüncesinin oluşturduğu bir bölünme miydi bu? Yoksa şu söylediklerime göre bir ihtirasın ürünü müydü?

Sevgi ve Saygılarımla.


Aralık 09, 2009, 07:01:29 ös
Yanıtla #4
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın SkullG’nin bu bir yandan anlatıp bir yandan sorduklarını bu forum üyelerinden izleyenlerin ne kadarının anladığı konusunda doğrusu kuşkuluyum.

Bunları anlaşılır biçimde ortaya koyabilmek için aslında hayli uzun yazmak gerekir.

Ben şöyle özetle anlaşılır bir hale getireyim:

Sayın SkullG diyor ki, “Büyük Locada birtakım olayla olurken Yüksek Şûra’nın bu işe karışması, kendisini büyük locanın hamisi gibi görmesinden ileri gelmemiş miydi” (Oldu, değil mi?)

Yanıt: Evet, öyleydi. Zaten öteden beri Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin yüksek konseyleri, bu ritin derece dizgesi 1’den 33’e kadar olduğu için, her ne kadar bir büyük loca ile sözleşme yapıp simgesel derecelerin yönetimini bıraksalar da hep kendilerini ritin tümünün, dolayısıyla simgesel derecelerin de egemeni gibi görmüşlerdir. Bu iş Türkiye’de biraz daha belirgindir çünkü tarihte iki kez büyük loca oluşumuna aynı zamanda Yüksek Şûra üyesi olan masonlar yön vermiştir. Nitekim 1932 yılında, o tarihte Türkiye Yüksek Şûrası’nın Hâkim Büyük Amiri Servet Yesari, bir konuşmasında «Büyük Maşrıklar Yüksek Şûraüların zadeleridir.» diye bir lâf etmiş. İşte bu söz, yüksek konseylerin genel tutumunu yansıtmak bakımından güzel bir örnektir.

Sayın SkullG’nin Türkiye’de Masonluğun iki cepheye bölünmesinin zaten beklenir bir olgu olduğuna, öyle de olması gerektiği görüşüne katılırım. Türk Masonluğunda bunun sinyalleri daha 1957 yılında verilmişti. Ancak olay olması gerektiği gibi gerçekleşmedi. Şayet Büyük Loca’da 1965 olayları patlak vermesiydi, bölünme gene olacaktı fakat bambaşka bir şekilde… (Nasıl olacağını anlatmak elbette bir boş varsayımdır. Fakat istenirse bu bağlamda bir kurgu yapabilirim.)

Elbette 1966 yılında Yüksek Şûra, çizmeyi aşmıştır. Kendi işi olmayan işlere burnunu sokmuştur. Fakat burada sadece bir Yüksek Şûra – Büyük loca çekişmesi yoktur. İşin içinde politik görüşlere ve eski çekişmelere dayanan bireysel sorunlar da vardır. Bu konu Enver Necdet Egeran ile de doğrudan ilgilidir ama Masonluk ile ilgili değildir. (Bu ayrıntılar da anlatılmalı mı bilemem.)

Yüksek Şûra’nın konkordatonun (sözleşmenin) işlemez hale geldiğini ileri sürüşü ve bunu feshetmesi “abes ile iştigal” denilen olaydır. Çünkü Büyük Loca’da konkordato ile bağlantılı ya da konkordatoya aykırı hiçbir şey yapılmamıştır. Bu bağlamda şunu açıkça söyleyebilirim: Sayın SkullG’nin dediği gibi bir bölünme olacaktı ama bu bölünmeye Yüksek Şûra’nın kimi üyeleri neden olmuştur.

Türkiye Büyük mason mahfili’nin kuruluşuna gelince… Bu bağlamda düzensiz hiçbir oluşum yoktur; şayet o tarihte Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası ve ona bağlı localar düzenli idiyse… «O büyük loca düzensizdi.» denilecek olursa ortaya bambaşka bir durum çıkar. Düzenli olduğunu kabul edersek, düzenli locaların düzenli üyeleri kendi localarından ayrılıp yepyeni localar kurmuş, (bir loca komple kendi isteğiyle büyük locadan ayrılmış) bunlar da birleşip yeni bir büyük loca kurmuşlardır. Burada hiçbir düzensiz olgu yoktur. Olay, evrensel düzeyde genel kabul görmüş kurallara uygundur. İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın kurallarına uymaz; o ayrı. Ancak zaten o tarihte THKEMBL o kurallara uymuyordu ki… Yeni kurulan büyük loca yani Türkiye Büyük Mason Mahfili de başlangıçtaki çalışmalarında hiçbir kural, yöntem ve ritüel değişikliği yapmamıştır. Bir tek Yüksek Şûra ile bir sözleşme yapmıştır ki, işte o sözleşmenin bazı maddeleri bu yeni büyük loca açısından yürekler acısıdır ve değiştirilebilmeleri de çok yıllar sonra gerçekleşebilmiştir.

Bir ülkede bir büyük loca varken bir diğeri daha kurulabilir. Buna engel hiçbir masonik kural yoktur. Bir büyük loca bir yüksek konseyin koruması altında da kurulabilir ama yanlışı düzeltelim: Türkiye Büyük Mason Mahfili Yüksek Şûra’nın koruması altında kurulmamıştır. Sadece çalışmalarına onun binasında başlamıştır. Yüksek Şûra’dan patent falan da almamıştır. Sadece konkordato (sözleşme) yapılmıştır ama bu büyük locanın kuruluşundan sonradır. Aslında bir bakıma danışıklı dövüş gibi bir şeydir bu, ama kurallara aykırılığı yoktur. Kaldı ki konkordato da zorunlu değildir ama yapılması her iki tarafında işine gelmiştir.

Sayın SkullG’nin sorusuna yanıt: Hayır, bu olay liberal-gelenekçi düşüncenin oluşturduğu bir bölünme değildi. Zaten Türkiye Hür ve Kabul Edimleş Masonları Büyük Locası’nın tutumu da liberal ve özgürlükçüydü. «Bir ihtirasın ürünü müydü?» sorusunun yanıtı: EVET!

Yeter mi?... Daha da ayrıntılara girelim mi?

Sevgiler.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 09, 2009, 07:28:09 ös
Yanıtla #5
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Ben de bir yanlışımı düzeltmek için tekrar sorayım. TBMM'yi kuran Feza, Namık Kemal, Helikon, Ar, Nur, Özgür ve Murat Locaları nasıl kurulmuştur? Beratlarını hangi kuruluştan almışlardı. Ben Yüksek Şura diye biliyordum. Eğer yanlışsa düzeltirseniz sevinirim. Ben zaten TBMMnin YŞden patent aldığını söylemedim, TBMMyi kuran Locaların beratlarını YŞDen aldıklarını söyledim.

Dediğiniz gibi çok ayrıntı var. Anlaşılması için çok uzun yazılması gerekiyor. Ben de bildiklerimi en öz biçime indirgemeye çalışıyorum. Bu da doğal olarak kopukluklar ve izleyenler için belki de anlamsızlıklar oluşturuyor olabilir. Bu tabii benim bilgi birikimimle de ilgilidir mutlaka.

Peki her şey intizama uygun idiyse 67 kararındaki "harici aleme iade"nin gerekçesi neydi? Bu kişilerin düzen-dışı hareketleri sebebiyle harici aleme iade edilmemişler miydi?

Bir de 15günlük bir düzeltme yapayım. YŞ 9 Aralık 67'de reorganize edildiğine ve 15 Aralık 67de de bu duyurulduğuna göre 68 değil de Aralık 67de bölünme nihayetlenmiş diyebiliriz. Yanlış mı?

Yeter mi diye soruyorsunuz, bu konu çok su götürür. Fakat ayrıntıya girmenin bir yararı var mı bilemiyorum. Diğer arkadaşların katkılarını da gördükten sonra yetip yetmediğini anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Sevgi ve Saygılarımla.


Aralık 09, 2009, 10:47:58 ös
Yanıtla #6
  • Skoç Riti Masonu
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 102
  • Cinsiyet: Bay

Turkiye'de Yuksek derecelerin iki ayri kurulus tarafindan idare edildigini bilmiyordum; Yuksek Sura ve Suprem Konsey.

Bu iki olusumun yurtdisi iliskileri hakkinda bilgi vermeniz mumkun mudur? Rituel farkliliklari var midir?

Sevgiler, saygilar,

aashooter...
Masonry is not a secret society, it is a society with secrets...


Aralık 10, 2009, 08:07:28 öö
Yanıtla #7
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Önce Sayın SkullG'ye yanıt:


Konu kapsamı dışına çıkıyoruz elbette ama şunu söylemeliyim: Üstat derecesindeki yedi mason bir araya geldi mi, yeni bir loca kurabilirler. Bu, özgür ve bağımsız bir locadır ve herhangi bir mason kuruluşundan izin, patent, berat falan gibi şeyler almak zorunda değildir. Bu tür belgeler, kurulmuş olan o locanın "düzenli bir loca" olarak onaylanışı anlamındadır. Zorunlu değildir. Eğer kurulan özgür ve bağımsız loca bir kuruluşun bünyesine katılmak isterse ona başvurur; onay alırsa katılır.

Türkiye Büyük Mason Mahfili'nin kuruluşu ise bir katılma değildir. 7 locanın bir araya gelerek yeni bir büyük loca oluşturmasıdır. Bu 7 locaya berat ya da patent vermek gerekecek olursa, onu verecek olan da yeni büyük locadır. Bu yeni büyük loca Yüksek Şûra'dan patent almamıştır. Bu olguyu 1909 yılında Maşrıkı Alişi Osmanî'nin kuruluşu ile benzeştirebiliriz. O zaman da aynı şey olmuştu. Ancak 1948 yılından sonra 1954 yılına kadar olan dönemde simgesel locaların Yüksek Şûra'nın kanatları altında çalışmış olmaları olgusuyla benzeştiremeyiz.  Ancak 1954 yılında Yüksek Şûra'ya başlı olarak çalışmakta olan Ankara Granloju'nun localarının "Türkiye Büyük Locası" adı altında yeni bir büyük loca kurmaları, 1966 yılındaki olayın önceki benzeri sayılabilir.

Bu arada bir ayrıntı: Bu localardan İzmir'de bulunan bir loca kendi kararıyla ve tüm üyeleriyle birlikte THKEMBL'ndan ayrılmıştı. İstanbul'daki localardan biri de daha önce THKEMBL bünyesinde yeni bir loca olarak kurulmuş ancak bu kuruluş henüz büyük loca tarafından onaylanmamıştı.

Gelelim şu "harici âleme iade edilme" sözüne... İşte bu da bir çekişmedir. Büyük Loca yönetiminin kimi masonlarla olan çekişmesi ama olayın içinde bireysel bir sorun olduğu söylenemez. Ayrılanlar iki türlüydü: İstifa edenler ve bu basitçe uygar formaliteyi yerine getirme zahmetine katlanmadan çekip gidenler. Harici âleme iade edilen daha genel bir deyişle Masonluktan çıkarılmış sayılanlar işte o ikincilerdi.   Büyük Loca bunlarla niçin bu kadar çok uğraşıyordu? Çünkü bir tedinginliği vardı. O da o tarihlerde Yüksek Şûra'yı çok önemsiyordu. Bu işin ötesinde localarından çok boşalma olacağından çekiniyordu. Nitekim başka istifalar ve ve henüz düzenini korumakta gibi olan ama aslında çekip gitmiş olanlar da vardı. Bunlar ise ne Büyük Loca'da kalmak ne yeni kurulan örgüte katılmak istiyorlardı. Onlar için Masonluk bitmişti. Şayet Büyük Loca her şeye karşın büyük bir mason kitlesinin "Bekle gör!" tutumunu izleyerek kalacağına güvenle bakabilseydi, bu gibi işlere gereksinme duymazdı. Nitekim o da oldu ama hemen o sırada değil, ortalık durulduğunda.

Sayın SkullG hep yandaş terimler kullanıyor. Bunlardan biri de "Yüksek Şûra'nın reorganize edilmesi" deyişi. Öyle bir şey yok. Şöyle bir gerekçe ileri sürülür: "Bir Yüksek Şûra üyelerini alacağı düzenli bir büyük locaya gereksinme duyar.  Mevcut Yüksek Şûra bundan yoksun kalmıştır çünkü kurulmuş olan o yeni örgüt düzensizdir. Böylece kendi düzenini yitirmiştir." Belki tam değil ama buna benzer bir şey. Bu da yanlış. Bir Yüksek Şûra tapadan inme çalışır. EKEİR'nin yasaları uyarında geçerli bir örgüt olabilmesi için simgesel derecelerde çalışan bir büyük locaya gereksinme duymaz. Dolayısıyla, önceleri THKEMBL'na bağlı locaların üyesi olan yüksek dereceli masonlar Yüksek Şûra'ya bağlı birimlerde çalışmalarına devam ederken, Büyük Loca buna bir yasak getirmiştir. (Aslında şimdi ben de sormalıyım: buna hakkı var mıydı? Yetkisi var mıydı? Bir büyük loca üyelerinin bir başka kuruluşun toplantılarına katılmalarını yasaklayabilir mi?) Bilinmesi gereken şeylerden biri de şudur: Yüksek Şûra üyelerinin tümü 1966 olayları sırasında Yüksek Şûra'nın tutumunu onaylamakta değildi. Tıpkı Büyük Fransız Devrimi'nde masonlardan bir çoğunun cumhuriyetçi oluşunun yanı sıra bir bölümünün de kralcı oluşu gibi. Üstelik bir de Yüksek Şûra üyesi Ekrem Tok'a uzaklaştırma cezası verilince, iş çığrından çıktı. Yeni bir Yüksek Şûra kurmak için bir teki ayrılmış olsa bile yeterdi ama yanlış bilmiyorsam bu üyelerden 10'u ayrıldı. Neden bu işe "reorganize" nitealiğini verdiler? İşte o bu aynı başlık altında Sayın aashooter'in sorusuyla bağlantılı bir durum. Onu ayrıca yanıtlamak isterim.

Sayın SkullG'nin dediği üzere, gerek o gerek ben bu konular üzerinde yeterince bilgi sahibiyiz. Forum üyesi olan masonların kimileri de bu konuları bilir kuşkusuz ama ben bilmeyenler bile olduğu kanısındayım. Bilmemek ayıp değil; bilmiyorlaür diye masonluklarını sorgulamak gerekmez. Masonlaın pek çoğu bu tarihsel ayrntılarla hiç ilgilenmemştir. Bence ilgilenmeliydiler ama ilgilenmediler diye kimse onları kusurlu göremez. Dolayısıyla mason olmayan forum üyesi ve izleyicilerinin bu konuları anlayabilmesi çok daha zordur.

Elbette forum üyelerinden bilenlerin katkılarını da bekleriz.

Sevgiler.



               

   





   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 10, 2009, 08:27:13 öö
Yanıtla #8
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Şimdi de Sayın aashooter'e yanıt:

Tarih 1968: Türkiye'de iki ayrı yüksek derece örgütü kurulmuş durumda. Yüksek Şûra'nın tutumu öteden beri Güney Jüristiksiyonu ve onun paralelindeki yüksek konseyler ile ilişki kurmak tarzındaydı. (Şu güney jürisdiksiyonu terimini bilmeyenler beni bağşlasın ama bu başlık altında bunun anlatılması olanaklı değil; yeri de değil.) Ancak bu ilişkiler öyle çok güçlü değildi. Bu bağlamda yüksek konsey ileri gelenleri biraz gevşek davranmıştı. Bunu fırsat bilen yeni Yüksek Şûra sıkı bir çalışma yaptı ve bu gibi ilişkileri "reorganize" olduğu gerekçesiyle kurdu. Hatta o kadarla da kalmadı; Kuzey Jürisdiksiyonu paralelindeki yüksek konseylerla de ilişkiye geçti. Önceki Yüksek Şûra ise, uluslararası ilişkiler bakımından geride hatta boşta kaldığının farkına çok geç vardı. Neden sonra davrandı ve bu gibi ilişkileri tazeleme girişiminde bulundu ama dünya yüzündeki yüksek konseylerden birçoğu çoktan yeni kurulmuş olan ikinci Yüksek Şûra ile ilişki kurmuş durumdaydı. Dolayısıyla önceki Yüksek Şûra'nın bu ilişkileri pek sınırlı kaldı. Yeni Yüksek Şûra ise birbiriyle ilişkisi olmayan birtakım yüksek konseylerle de ikili ilişki kurdu.

Ritüellere gelince... Önceleri ikisi de aynıydı. Yüksek Şûra'nın ritüelleri, ufak tefek düzeltme ve güncellemeleri saymazsak hâlâ aynı. Fakat Süprem Konsey ritüellerini baştan sona değiştirdi. Gerçi ritin temel öğelerini dolayısıyla yüzeysel bakışta aslını korudu ama asıl kapsam ya da içbel öğreti bakımından büyük değişiklikler yaptı. Böyle değişiklikler dünya yüzündeki başka yüksek konseylerin ritüellerinde de görülür.

Sevgiler.





   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 10, 2009, 02:13:46 ös
Yanıtla #9
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay


Önce Sayın SkullG'ye yanıt:


 önceleri THKEMBL'na bağlı locaların üyesi olan yüksek dereceli masonlar Yüksek Şûra'ya bağlı birimlerde çalışmalarına devam ederken, Büyük Loca buna bir yasak getirmiştir. (Aslında şimdi ben de sormalıyım: buna hakkı var mıydı? Yetkisi var mıydı? Bir büyük loca üyelerinin bir başka kuruluşun toplantılarına katılmalarını yasaklayabilir mi?)

Yine yanlış bir bilgim var ise düzeltmek adına soruyorum. Nisan 66'dan evvel BL tarafından böyle bir karar alınmış mıydı?

Alınan kararın ayrıntısına girmeden evvel. BL tarafından alınan karar 9.4.66 tarihli YŞ HBA'nin "YŞ yakın zamanlardaki hadiselerden sonra bu ahitnameyi işlemez bir hale getirdiğinizi(...) tespit eylemiş ve feshine karar vermiştir" diye biten yazısından sonra alınmamış mıydı?

Sözleşmenin Yüksek Şura tarafından tek yanlı olarak feshine karar verilmesinden sonra Büyük Loca'nın nasıl bir karar alması beklenirdi?

22 Nisan 1966 tarihli Büyük Genel Kurul toplantısında; Yüksek Şura tarafından düzensiz kabul edilen simgesel localar kurulmadığı veya düzensizolarak kurulabilecek localar Yüksek Şura tarafından tanınmadığı sürece kardeşlerin YŞ atelyelerine devamında serbest olduklarına Büyük Loca tarafından oybirliği ile karar alınmamış mıydı? O zaman nasıl olur da YŞ atelyelerine devamı yasakladığı söylenebilir. Kararın devamında eğer böylesi bir hal vuku bulursa bu durumda keyfiyetin Büyük Görevliler Kurulunca incelenip gerekli kararın alınmasına yetki verilmiştir.

Tabi düzen noktasında farklı düşnüyor olabiliriz. Supreme Council ancak ve ancak düzenli bir Büyük Locaya kayıtlı bulunan ve Üstad derecesine sahip Masonları üye olarak kabul ettiği sürece düzenlidir. Aksi halde o da düzensiz hale gelir. Bir ülkede düzenli bir Büyük Loca var iken ona dayanmayan bir YŞ olamaz. YŞ tarafından TBMM'e bağlı Localara en kısa sürede geçmeleri istenen ve  YŞ'yı reorganize etme kararı alan 10 Genel Müfettişinde görüşüydü herhalde ki yeniden tesis işlemine girişmişlerdi.

Bu noktadan sonra düzensiz bir örgütle Masonik ilişki kurmanın üyelikten çıkarma ile cezalandırılacağının belirtilmesinde ne gibi bir sakınca olabilir. Düzensiz bir YŞ'nin toplantılarına katılmak elbetteki çıkarma cezasını gerektirmez mi? Eğer dediğiniz gibi bir karar var ise, ki ben bildiğim kararı yukarıda aktardım, bu durumda böyle bir duyuruyu yapmaya ve devam edenler var ise gerekli cezai işlemi uygulamaya yetkisi vardır diyebilirim. yoksa diyemez miyim :) ?

Sevgi ve Saygılarımla.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
10938 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2012, 03:58:28 ös
Gönderen: hypatia
10 Yanıt
9078 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 07, 2009, 04:59:51 ös
Gönderen: erdal
15 Yanıt
10611 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 07, 2009, 03:30:50 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3355 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2009, 03:34:37 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2980 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2009, 01:03:43 ös
Gönderen: ADAM
14 Yanıt
15185 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2010, 04:50:52 ös
Gönderen: Mustafa Kamil
0 Yanıt
7680 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 13, 2009, 03:20:26 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
6482 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 16, 2010, 04:59:51 ös
Gönderen: king76
11 Yanıt
10040 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2012, 11:46:01 öö
Gönderen: hypatia
25 Yanıt
21708 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2012, 09:52:24 öö
Gönderen: peacewings