Fransa Kralı 4. Philippe, hem çok haris, hem gözü doymaz hem de kendini dev aynasında gören entrikacı bir kraldı. Tapınakçıları tarifsiz ölçüde kıskanıyordu. Bir ekonomik dar boğaza düşmüş, kurtulabilmek için onlardan borç almak zorunda kalmıştı. Bunu kendine bir türlü yediremiyordu. Nasıl olurdu da bu şövalyeler ona bile kredi açabilecek ölçüde zengin olabilirdi? Üstelik hazineleri de Paris’teydi yani burnunun dibinde.
Buna karşın, sarayının güvenliğini yeterli bulmadığı için olsa gerek, krallığın tüm mücevheratını onlara emanet etmişti. Her yerde, Tapınak Şövalyelerinden hiç kimseye hiçbir kötülük gelmeyeceğini söyler dururdu. Öyle derdi ama Avrupa’daki tüm kral ve prenslerin toplam gelirinden fazla para kazanan, üstelik kazançlarının pek azını harcayıp, çoğunu hep biriktirmiş olan Tapınakçıların hazinesine konmak, yaşamındaki en büyük, hatta belki de başlıca emeldi.
Daha geçenlerde, karısı Jeanne de Navarre ile aralarında neredeyse kavga çıkacaktı. Kadının tutturmuştu Aragon Kraliçesi Blanche’ın gerdanlığındaki taştan daha büyük bir taşı olan gerdanlık yaptırması için. Madem en büyük kral kocasıydı, o da en büyük taşlı gerdanlığı takmalıydı.
Philippe yenilmişti. Sırf karısı ile Avrupa’nın diğer soylu hanımlarına da en büyük kral olduğunu gösterebilmek amacıyla, Hindistan’da bulunabilecek en büyük yakut hangisi ise buldurup getirtti. Öyle bir gerdanlık yaptırdı ki, sadece bu takının bedeli neredeyse Fransa’nın bir yıllık bütçesine eş değerdi. Karısının kaprisi nedeniyle har vurup harman savurmak zorunda kalmış, sonra da ülkenin ekonomik durumunu nasıl düzelteceğini kara kara düşünmeye başlamıştı. Bunun çaresi Tapınakçıların hazinesini ele geçirmekteydi. Uykuları kaçıyordu... O hazinenin değerini şöyle üstünkörü bir hesaplamaya kalkıştığında, beyni zonkluyordu.
Jeanne de Navarre, kocasının Tapınakçıların hazinesini ele geçirmek istediğini biliyordu. Onu bu tutkudan caydırabilmek için çok uğraşmıştı ama nafile!... Ne zaman aralarında bu konu açılsa, Philippe ona, kendi işine bakmasını söylerdi.
Aslında Fransa kraliçesinin sorunu Tapınakçılar ile değil, Navarre ailesinin genel çıkarlarıyla bağlantılıydı. Kraldan kendisi için çok şey isterdi ama politikayla hiç ilgilenmeyen, sırf şıklık düşkünü bir kadın değildi. Gerçi Philippe öyle sanırdı; çünkü onun gözünde kadını koyabileceği başka bir yer yoktu. Oysa Jeanne, sarayda bir gizli istihbarat sistemi kurmuştu. Bunun amacı, üç yüz yıldan beri Fransa’da “kral ailesi” olmayı sürdüren Capet hanedanını tahttan devirme yolunu arayanlara, sarayda olup bitenlere ilişkin bilgi iletmekti. Navarre ailesi de Capet hanedanının egemenliğine son vermek isteyenler arasındaydı. Fransa’da krallık ailesi ne kadar zayıflarsa, bu durum diğerlerinin o kadar çok işine gelirdi.
Madem öyleydi, o zaman Jeanne de Navarre niçin Fransa kralı ile evlenmiş, üstelik sırf evlenmekle de kalmayıp ona altı çocuk doğurmuştu ki?
İşin orası politika... Avrupa’nın soylu aileleri arasında böyle evlilik ilişkileri hep kurulurdu.
İşte o istihbarat düzenini yürütenlerin, Tapınakçılar ile de sıkı ve sürekli bir bağlantısı vardı. Tarikatın üst düzey yönetimi, sarayda olup bitenlerden günü gününe haber alırdı.
* * * * * *
Philippe, ülkenin her yanına bir buyruk göndermişti. Bunun ekindeki mühürlü zarf, 13 Ekim 1307 Cuma günü sabahı açılıp, gereği yapılacaktı. Gereği de şuydu: Tapınakçılar tutuklanacak, karargâh ve belgelerine el konacaktı.
Jeanne de Navarre o tarihten önce ölmüş olmasına karşın, sarayda kurulmuş istihbarat sisteminin işlerliği devam ediyordu. Dolayısıyla, Tapınakçılar, Fransa kralının kendilerine yönelik operasyonunu, çok önceden haber aldı.
Bunun üzerine, tarikatın o tarihteki büyük üstadı Jacques de Molay, örgütüne şifreli bir talimat gönderdi. Şövalyelerin sakin olup bu operasyondan hiç haberleri yokmuş gibi davranmasını, kralın askerlerine karşı direniş göstermemelerini bildirdi.
Ancak, ne olur ne olmaz!... Karargâhlarda ve şövalyelerin üstünde bulunan tüm belgeler, hemen ortadan kaldırılacaktı.
Büyük üstadın talimatına uyuldu. Tarikatın belgeleri yakılıp yok edildi. Tapınakçılar bekleyişe geçti.
Philippe, Tapınakçıların tutuklanacağı tarihten on gün önce çok işine yarayacağını umduğu bir fırsat daha yakaladı. Torunu olmuştu. Elbette vaftiz töreni yapılacaktı. Bunu özellikle biraz geciktirdi; tutuklama tarihinden bir gün öncesine aldırdı. Eğer düşündüğünü gerçekleştirebilecek olursa, kendisini yeryüzünün en mutlu adamı sayabilirdi.
Jacques de Molay’ı bu tören için Paris’e davet etti. Üstelik öyle gelişigüzel değil; “vaftiz babası” olmak üzere.
* * * * * *
Tapınakçıların büyük üstadı, Fransa kralının davetini içeren mektubu şövalyeleri ile toplantı halindeyken aldı. Zarfı hepsinin önünde açtı. «Fransa kralının çevirmeye çalıştığı şu numaraya bakın!» diyerek kahkahayı patlattı. «Sanki çocuk kandırıyor.»
Normandiya bölgesinden de sorumlu olan yardımcısı Geoffroy de Charnay’a görüşünü sordu.
Geoffroy, herhangi bir işe girişmeden önce her şeyi titizlikle gözden geçiren, ince eleyip sık dokuyan, ağır davranan bir tipti ama Jacques bundan pek yakınmazdı. Ayrıntılara önem vermeden, ötesinde nasıl sonuçlar doğabileceğini bakmadan ani karar vermesinden ötürü sonra pişman olabileceği birçok konu çıkmıştı. Geoffroy, biraz düşündükten sonra ona farklı bir tutum önermiş, böylece onu yanlış bir karar vermekten korumuştu. Jacques de Molay, bu nedenle önce ona sorardı ki, kendisi karar aşamasına gelinceye kadar iyice düşünsün.
Geoffroy, her zaman olduğu gibi, ortaya çıkan bu durumu büyük üstat gibi gülerek karşılamadı. Ciddiye aldı. «Belli ki seni tuzağa düşürmeye çalışıyor.» dedi.
«Orasını anlamayacak ne var?... Elbette öyle. Beni Paris’te yakalamak niyetinde. Fakat baksana, bir de yanıt istiyor. Sence ne yapalım? Ne diyelim?»
Geoffroy, «Ne yapılacağına büyük üstat karar verir. Bize de karara uymak ve gereğini yapmak düşer.» diye yanıtladı.
Jacques «Haklısın!» dedikten sonra, bir kahkaha daha attı. «Hatta gelin şu zıvanadan çıkmış olan kralın işini biraz daha kolaylaştıralım. Hep birlikte gidelim.»
Geoffroy «Büyük üstat bilir.» demekle yetindi.
Gideceklerdi… Nasıl olsa tüm belgeler ortadan kaldırılmış olacaktı. Philippe hiçbir şey elde edemezdi.
Sonrası "Açılamaz Kasa" adlı bölümde.