Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Türkan Saylan Vefat Etti  (Okunma sayısı 8409 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 18, 2009, 07:40:01 ös
Yanıtla #10
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 211
  • Cinsiyet: Bayan

Sayın Isis ,

"Utanma" ve "yüz kızarması" gibi olgu ve kavramlar , bu nosyonlarını kaybetmemiş kişi ve kurumlar için geçerlidir bence . Dolayısıyla , bu büyük kayıpta da , bir mahcup olma durumu sergilenmeyeceğinden emin olabilirsiniz.

Türkan Hoca'nın , "yüzünden ölüm bakarken" bile annesinin dini ve Türkan Hoca' nın inanışı ve kökeniyle uğraşıldı bu ülkede ...Görün bakın cenazesinde saf bile tutarlar ....."Kızarabilmek" önemli meziyettir ; bir kez gitti mi bu özellik , artık bu kişilerle ilgili  hiçbir şey sizi şaşırtmaz ..

Ben küçük bir kızken , lüzumsuz veya önemsiz birşeye takılıp bunu sorun ettiğimde veya üzüldüğümde babam bana hep :"Hayatta telafisi mümkün olan şeyler için sakın üzülme , bu hakkını "telafisi olmayan" konulara sakla ." derdi.

İşte bugün bu "telafisi olmayan " kayıpla ve "tarifsiz şekilde üzgün olma hakkımı " kullanıyorum . .
Türkan Hoca ışıklar içinde yatsın ; üstüne yıldızlar yağsın ...
Quality has no fear of time ..


Mayıs 18, 2009, 07:44:23 ös
Yanıtla #11
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 562
  • Cinsiyet: Bay

Allah rahmet eylesin, terbiyesizce hakkında belden aşağı vurmaya çalışan tüm basın mensuplarına birer kilo kına göndermek isterdim...
Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo


Mayıs 18, 2009, 10:17:09 ös
Yanıtla #12
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Aydinliktan gelip, hayatinin her anini isik sacarak yasayan ve yine aydinligin kaynagina donen Turkan Saylan, en azindan cocuklar icin yaptiklarindan dolayi Allah'in yanindaki mustesna yerini almistir, eminim. Mekani cennet olsun...
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Mayıs 19, 2009, 04:44:25 ös
Yanıtla #13
  • Ziyaretçi

Değerli bir bilim insanı,değerli bir Atatürkçü,değerli bir yardımsever....
Uzatmak çok mümkün.Türkiye çok değerli bir aydınını  yitirmiştir.Çok üzgünüm.Hepimizin başı sağolsun.Mekanı cennet olsun


Mayıs 20, 2009, 12:33:50 öö
Yanıtla #14
  • Ziyaretçi

Vatanımıza bahşedilmiş bir görev insanını daha son yolculuğuna uğurladık. Başımız sağolsun.


Mayıs 24, 2009, 06:58:04 öö
Yanıtla #15
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

“Kirazın kurdu neden olur?”

Öğrencilik yıllarımda tıp dünyamızın efsaneleşmiş isimlerinden biriydi sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan. Fakülteye daha girmeden o efsaneleşmeyi hak eden adı çoktan yüreğime nakşetmişti. Lepra (cüzzam) ile verdiği savaştan ötürü toplumun tüm duyarlı kesimleri onu tanıyordu. O yıllarda sık sık bir yığın hükümet kurulup, dağılmaktaydı. Çalkantılı yıllardı. O ise her dönem Cüzzamla Savaş Bakanı olarak çalışmalarına devam ediyordu.

Bu son satırın neden olduğu  “Bakanlık değil, dernek başkanıydı. “ ya da “Öyle bir bakanlık hiç olmadı.”düzeltmelerinin zihinlerde yer arayışına hak veriyorum. Ama konuyu yakından izleyenler düzeltme yerine sanırım onay cümlelerini tercih edecekler. Çünkü sorunun o güne kadar asli sorumlusu sağlık bakanları, değil çözüm yolunda ilerleme, hastalığın dağılım ve sayısal verilerine dahi sahip değilken; Türkan Hocamız konuyu tam bir devlette devamlılık ilkesiyle ele almakla kalmamış adeta kişisel meselesi haline getirmişti. Cüzzamla Savaş Derneği tabelasının asıldığı bina gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin İstanbul’daki tek bakanlığıydı gibiydi o günlerde. O bakanlığın bakanı Muş,  Bingöl, Elazığ karış karış tüm sürgün yerlerini köy köy tarayıp, lepranın işgalini kırmak üzere yollara düşmüştü.

 O güne kadar birçok hekimin bile korkuyla yaklaştığı cüzzam hastalarına o ilaçları kendi eliyle vermekle kalmıyor öpüyor, okşuyor, kucaklaşıyordu.  Türkan Hoca için lepra tedavisinin akut bölümünde yer alan ilaç, sevgiydi. Devam tedavileri ise ilk ilaçla birlikte başta rifampisin ve diğer ilaçlardı.

 Rifampisin denilince hemen aklıma Türkan Hocam gelir. Derslerinde ” Lepraya karşı elimizdeki en etkin silah rifampisin. Ne olur onu lepra hastalarına bırakın. Sakın reçetenize yazmayın. Elimdeki tek silahı çapraz rezistansa (bakterinin ilaca direnç geliştirmesi) kurban etmeyin. Yalvarıyorum, sizlere.” Lepralı hastaları için yalvaran bir hekim kadar ve çocuklarını kollamaya çalışan bir annenin görüntüsünü taşırdı derslerde.

Belki lepralıları hastaları için yalvarışındaki anaçlık belki de hekimlik semalarına biz yavrularını uçurmaya çalışan bir beyaz güvercin yumuşaklığında öğreticiliğinden  ötürü müydü bilmem! Ancak benim için anne sesiyle verilen bir dersti dermatoloji. Bizim sınıf şanslıydı. O yıl, dişhekimliği fakültesi dermatoloji derslerine Türkan Hoca girecekti. Ben şanslıydım. Arkadaşlarım gibi ta beşinci sınıfın bir sömestrlik dersinde tanımamıştım, sevgili hocamı. Derse girdiğinde bana adımla hitap ediyordu. Fotoğraf sanatıyla haşır neşir olduğum yıllardı. Bu nedenle kendisiyle temasım Cüzzamla Savaş Derneğine fotoğraf alanında katkıda bulunmak üzere daha çiçeği burnunda bir öğrenciyken başlamıştı.   Asistanlarından Dr. Mustafa Sütlas ile çabalayıp duruyorduk. Fakat kendi adıma çok çarpıcı bir başarıya ulaşamadığım için hâlâ üzülürüm…  
Türkan Hoca’mdan sadece dermatoloji öğrenmiyorduk. Tıp etiği ve felsefesi de öğreniyorduk. Benim için birçok cümlesi sağlıklı limanlara rota çizmekteydi. Ondan öğrenip, şimdilerde genç meslektaşlarıma aktardığım bir öğüdü ise şöyleydi: “Kirazın kurdu neden olur? Hekimlik, bu soruya da yanıt verecek bir bütünlüktür. ”   Hiçbir bilgiye kayıtsız kalmamaktan öte sorgulayıcı ve merak edici bir kimliği de aşılıyordu derslerinde.
Türkan Hocamın bu öğüdü onun yaşam şekliydi. Lepra ile savaşta zafer sınırlarını çizip ve nöbeti devralacak kadroları yetiştirdiği an  “Cumhuriyetin kurdu neden olur ?” sorusuna arayıp buldu yanıt için kolları sıvama vakti gelmişti.   Cumhuriyetin kurdu eğitimsizlik özellikle de kadının eğitimsizliğiydi. Reçetesini yazacağı kâğıt, tüm Türkiye de örgütlenen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği idi. Türkan Hoca’ya kadar  “Eğitim şart” özetinden öteye gidilmemişti. O’ bir eylem insanıydı. Artık “Kimsesizlerin” Milli Eğitim Bakanıydı. Bu onun, ikinci İstanbul merkezli bakanlığıydı. Yine hükümetler gelip, geçecek o yine lepra savaşında olduğu gibi kimsesizlerin bakanlığını sürdürecekti.
Yine yollardaydı Türkan Saylan Hocamız. Eğitimsizliğin, demirden zulüm dağları ile çevirdiği genç kızlarımızı, o dağların arasından çıkartmak için “Bir ışıkta siz yakın ” dediğinde tıpkı Ergenekon destanındaki dağları eritip, Türklerin Ergenekon’dan çıkışını sağlayan demirci gibiydi. Sadece bir demirci mi? Kardelenler için bir Asena’ydı da. Ama gericiliğin sofrasında zıkkımlananlar, onun Kardelenler Projesini PKK ve misyonerlikle bağlantısı olduğunu iddia ederek son günlerinde bile sevgili Türkan Saylan hocamızı yıpratmaya çalışacaklardı. Çünkü O’ “Bir ışıkta siz yakın” derken; karanlıklarda kurulan o sofraların gün ışığına çıkması kaçınılmaz ve  “Allah ile aldatanların” saltanatı yıkılmaya mahkûmdu.
Atatürk’ün kızlarından Türkan Saylan’ın çabalarıyla kardelen kızlarımızın başı Atatürk Cumhuriyetinin aydınlık semalarına yükselirken her birinin yurdumun geleceğine bir güneş olarak saçtığı ışıkta karanlık sofraları kurup, kurulanların ellerindeki kir ve ihanet nasıl gün yüzüne çıkması nasıl bir kaçınılmazlıksa aydınlığın prensesine elbette karanlığın prenslerinin de düşman olması öylesine kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu…  
Cumhuriyetimizin “ At Kız”ı Türkan Saylan, aydınlık günlere doğru koşarken önünü ne on yedi yaşına basan kanseri ne gözaltılar ne Ergenekon davası ne hakkında atılan iftiralar kesebiliyordu.  O’  hastayken bile her engeli şahlanarak aşıyordu. Çünkü o bir çağdaş cumhuriyet ve aydınlık yeminlisiydi.
Bir hekim olarak son günlerini yaşadığı bilinci içinde “Şimdi ölme vakti değil!” derken üstesinden gelinecek görevlerimiz mi olduğunu mu hatırlatıyordu! Yoksa ilahi bir kudret mi bu sözü ettiriyordu! Tanrının ona ruhunu teslim etmek için Çanakkale Savaşında Tıbbiye Alaylarının şehit düştüğü gün ve saatleri, toprağına kavuşacağı gün için de Türk tarihine Samsun’dan doğacak bağımsızlık güneşinin doğduğu 19 Mayıs’ı mı nasip görmüştü?  Adının ölümsüzleştiği vakti önceden öğrenmiş bir ermiş gibiydi o sözleri söylerken Türkan Hocamız…  
Nazım Hikmet, Büyük Taarruzu anlattığı dizelerinde düşmanının üzerine“Bıraksalar /ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak /ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı. “ dediği Mustafa Kemal Paşa için ” Sarışın bir kurda benziyordu. /Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. “ benzetmesini yapar ya! İşte Türkan Hocamız da Kurtuluş Savaşımızın silahsız safhasının en önemli cephesi cumhuriyetçi eğitimin, başkomutanı olarak; çakmak çakmak, mavi gözleriyle kükreyen, kükredikçe karanlıkları yaran sarışın bir Asena gibiydi. Karanlıkları yararken geçtiği her yerde kardelen aklığında dantelâdan imzalar bırakan bir kuyruklu yıldız gibi gelip geçti yeryüzünden.
Yıllar öncesi kanser olduğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Birkaç yıl sonra karaciğerine metastaz olduğunu öğrendiğimde içim ezilmişti. Fakat sevgili hocam yine yollardaydı. Yaşadığımız kente de söyleşiye gelecekti. O sırada çocuklarım çok küçüktü. Üçünün ve annelerinin elinden tutup, elini öpmeye götürmüştüm, “torunlarınız, gelininiz ” diyerek.  Maksadım öncelikli olarak moral gücüne katkı sağlamaktı. Ama sadece bu kadar mıydı? Büyüyorlardı ve hala babaannelerinin elini öpmemişti çocuklarım. O gün çocuklarımın çok şey algıladığını sanmıyordum. Birkaç gün sonra on bir yaşını bitirecek oğlum, o günlerde henüz üç buçuk dört yaşında idi. Çok erken kalkma alışkanlığı nedeniyle sabah okula gitmeden eskiden çizgi filmlere şimdilerde TV haberlerine bir göz atar. Bu sabah (18.05.2009) anımsamadığı ancak bir kere elini öptüğünü bildiği babaannesinin Hakk’a yürüdüğünü ilk o öğrenerek, bizlere bildirirken çok üzgündü. Doğal olarak el öptüğü günü küçük ablası bile hayal meyal anımsarken o evimizde saygı, sevgi sözleriyle yaşayan bir ismi yitirmenin acısını derinden duyuyordu. Ancak küçücük yurtsever yüreğinde daha da yakıcı bir acıyı, yurt ve yeni açacak kardelen çiçeklerinin akıbeti adına sorduğu sorulardan duyduğu belliydi...    
 Sevgili Türkan Saylan Hocam, çocuklarım senin elini öpmek kıvancıyla yaşayacaklar, bugün bunu anladım.
 Ya omuz verdiğin kardelenler!... Onlar, seninle var olan, yüreklerinde bu kıvancı en coşkulu duyanlar olarak; bu kıvancı kurtuluş savaşımızın silahsız safhasının işaret fişeklerine dönüştürüp, aydınlanmanın savaşçılarına kahrettirme üzere “ İşte karanlıklar” diyecekler, sen ışıklar içinde yatarken.
Çok yorulmuştun rahat uyu sevgili Hocam.
Güle güle Türkan Annem.  
  
Dişhekimi
Yener ORUÇ
 18.05.2009


Mayıs 24, 2009, 02:58:55 ös
Yanıtla #16

Başımız Sağolsun.

Rahmet ve Saygı'yla Anıyorum.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
7883 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2008, 12:25:21 öö
Gönderen: tcorbaci
Bergman vefat etti

Başlatan Deadly Sinema

0 Yanıt
2432 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 31, 2007, 08:32:21 ös
Gönderen: Deadly
10 Yanıt
9103 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2013, 01:51:52 ös
Gönderen: NOSAM33
17 Yanıt
8490 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 11, 2009, 05:27:27 ös
Gönderen: ceycet
4 Yanıt
6435 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 13, 2009, 12:18:50 öö
Gönderen: Mozart
54 Yanıt
28591 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 08, 2011, 06:32:39 ös
Gönderen: Masor1976
2 Yanıt
3320 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2011, 03:45:38 ös
Gönderen: ruzber
7 Yanıt
8458 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2015, 11:19:00 öö
Gönderen: irukanji
1 Yanıt
1720 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 02, 2015, 01:15:45 öö
Gönderen: ruzber
4 Yanıt
2231 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 31, 2015, 03:07:28 öö
Gönderen: MEDUSA