Bugün, ülkemizdeki bazı bilim insaları ve evrim teorisinden haberdar kişiler bir ikilem arasında kalmaktadırlar: “Dine inanıyorsan evrim teorisine inanmayacaksın, evrim teorisine inanıyorsan Tanrı’ya inanmayacaksın.” Dini inancı olan kişilerin kafalarına sürekli olarak, evrim terosinin dine inanan kişinin kabul edebileceği bir şey olmadığı pompalanmakta ve ikilemde kalan bazı kişler, insan üretisi olan bilimi (ve evrim teorsini) tercih etmekten ziyade, Tanrı üretisi olan dini kabul etmek uğruna bilimden vazgeçmekte ve ona güvenlerini kaybetmektedirler. Hatta bilimin yöntemlerini buradan yola çıkarak toptan eleştirmektedirler. Bu gidişin, nihai doğurduğu sonuç ise “Bilim güvenilmezliği, dinle çatışmasıdır. Dolayısı ile din ve din adamları ne diyorsa biz ona inanalım. Çünkü, o Tanrı bilgisidir” noktasına varıştır. Bir süre sonra, bu anlayış, kişisel bir bakış açısı olmaktan çıkmakta, okulda öğretmenlerin, milli eğitim bakanlığının ve ardından hükümetlerin, ve genel olarak da yüksek din kurumlarının politikası haline gelmektdir. Hatta eli kalem tutan ve öğretim üyesi ve bilim insanı olarak bilinen kişiler bile bu tutumun içinde olabilmektedirler. Sonuç, bilimle çatışan eğitmenler, üniversite öğretim üyleri, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığıdır! Hatta hatta ülkenin bilimsel kurumu TÜBİTAK’tır! Bu durumda kimseyi suçlamamak lazım. Kendinizi o insanların yerine koyun: bir elinize Tanrı’yı diğer elinize bilimi varselerdi, siz hangisini seçerdiniz?
Bu yazıda yanıtı aranan sorular şunlardır: Bu saldırı ya da karşı çıkışın kaynakları kesin midir? Kur’an bu bakış açısında bir yanıt veriyor mu? İnsanları din ya da bilim arasında bir tercih yapmaya zorlamak zorunlu mudur? İslam dinine ve Tanrı’ya inanan biri aynı zamanda “bilimin evrim teorisine” inanabilir mi?
“Dönüşümler yoluyla hayvan dünyası çok genişlemiş, sayıları çoğalmış ve oluşum basamağında insana dek varmıştır. Düşünce ve kavrayış sahibi insana kadar ulaşmıştır. ‘Düşünen insan’ aşamasına yükselme ‘duyu ve kavrama’ güçlerinin birlikte bulunduğu zamandır. ...Bu aşamadaki hayvan, kendisinden sonra daha üst aşamada bulunan düşünen insanın ilkel biçimidir. Görebildiğimiz varlıklar içindeki gelişim ve oluşumların en son ulaştığı aşama budur.”
İbn-i Haldun (1332-1406), Mukaddime, Önsöz kısmı
Charles Darwin, Doğal Ayıklama Yoluyla Türlerin Kökeni’ni 1859’da yazdı.
Bilim ve Din Nedir?
Genel olarka kabul edilen bilimin, dinsel ve politik görüşlerle karıştırılmamasıdır. Politik görüşler bizi çevreleyen dünyanın maddesel geröekliğine yöneltmişken, dinsel görüşler maddesel dünyanın dışında kalan şeyleri konu edinir. Bilim insnları, hiç bir zaman özel bir takım öğretilere güvenmemeli, kendi düşünme yöntemlerini özel bir felsefeyle sınırlandırmamalıdır. Bilimci, bilgilerin dayandığı temellerin yeni yeni tecrübelerle daima değişebileceğini her zaman hesaplamalı ve değişime hazır olmalıdır. Edinilen veya kabul edilen ideoloji’leri bir kenara bırakmalı ve bilimi onların üzerinde görmelidir. Dolayısıyla bir bilim insanı ideoloji’leri bir kenara koyup idea (düşünce)’leri ele almalıdır.
Bilim gerçekte laik ve apolitik bir etkinliktir. Bilim, maddi evreni anlamak için oluşturulmuştur. Ancak, bilimin laik olması, mutlaka Tanrı’nın varlığını reddettiği anlamına gelmez. Bu sadece, bilimsel gerçeklerin geçerliliğinin, her ne şekilde olursa olsun, herhangi bir ruhani otoriteye bağlı olmadığı anlamına gelir. Bilim için gözlem, deney ve mantık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleyen tek hakemdir. Buna rağmen bir bilim insanı herhangi bir dine inanabilir ve dini gereklerini sonuna kadar yerine getirebilir. Hem Galileo hem de Newton dindar Hıristiyanlardı. Daha yakın zamanda ise, elektromanyetik ve zayıf kuvveti birleştirmeleri nedeni ile Müslüman fizikçi Abdüsselam’a, dini inancı olmayan Steven Weinberg’e ve Sheldon Glashow’a Nobel ödülü verildi (1979). Oysa, her ikisinin arasında çok derin inançsal uçurum vardı. Biri evereni yaratan bir Tanrı’ya inanırken, diğerinin hiçte böyle bir inancı yoktu. Buna karşın, tamı tamına aynı fizik kuramına, aynı zamanda ulaştılar. Bundan farklı bir örnek te, derin dini inancı olan sinir bilimin babası sayılabilecek John Carew Eccles ve ateist bir felsefeci olan Karl Popper’in tartışmaları çok seviyeli ve yeni ufuklar getirici olmuştur. Buna karşın, her ikisinin de ortak yönü evrime inanmalarıydı. Aslında, bilimin ve dinin gerçek anlamına ulaşmış insanlar için bunda garip olan hiç bir şey yoktur, çünkü bilim tek doğru yoldur. Bilim insanları bir kuramı sevip sevmediklerine göre değil, kuramın deneye uygun olarak ön görülerde bulunup bulunmadığına bakarlar. Bir kuramın, dinsel ve ideolojik olarak hoşa gidip gitmemesi veya kolay anlaşılıp anlaşılmaması, hatta sağduyu bakımından çok makul olmaması sorun oluşturmaz.