Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ERGENEKON  (Okunma sayısı 20385 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 19, 2008, 12:40:56 öö
Yanıtla #20
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1091
  • Cinsiyet: Bay

Nasıl oluyor bu peki ? Bir örnek verebilir misin ? Bu bünye nasıl ters tepki veriyor ? Ayrıca liberalizm denilince ilk akla devletten  işsizlere maaş verilmesi olmamalı ki bunuda savunmuyorum.
''Kızıl elmada buluşalım''


Temmuz 19, 2008, 12:58:55 öö
Yanıtla #21
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay

Negatif gelir vergisinden mi bahsediyoruz , Karma ekonomik sistemden mi, sosyal devletten mi,

walla kusura bakma ama soru Gavurdağı Salatası gibi... 
Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır.
  Moliere


Temmuz 30, 2008, 10:11:47 öö
Yanıtla #22
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

“Ergenekon” İddianamesini Çürütüyoruz: VARAN-I   
 
İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey:
ERGENEKON BELGESİNİ FETHULLAHÇI GLADYO YAZDI
   
 
 
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, bugün (28 Temmuz 2008) Ankara'da bir basın toplantısı yaparak İddianamede "Ergenekon" örgütünün varlığına temel "kanıt" olarak ileri sürülen “Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul 29 Ekim 1999” isimli doküman hakkında açıklamalrda bulundu. Özbey özetle şunları söyledi;

İDDİANAMENİN TEMELİ “ERGENEKON” DOKÜMANI
Ergenekon İddianamesi’nin temel dayanağı “Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi, İstanbul 29 Ekim 1999” isimli “Ergenekon” dokümanıdır.

İddianamenin 56. sayfasında “Ergenekon” dokümanı “örgütün amaçlarını, hedeflerini, yöntemlerini, prensiplerini, yapılanmasını, örgüt mensuplarının profillerini, örgütün gelir kaynaklarını ve yönetim kadrolarını ayrıntısıyla düzenleyen bir belge” olarak tarif edilmektedir.

İddianamede, “Ergenekon Terör Örgütünün” varlığının temel “kanıtı” olarak bu doküman gösterilmiştir.

İddianamede Tuncay Güney’in 2001 yılında dolandırıcılık suçundan gözaltına alındığı sırada verdiği ifadeye dayanılarak bu dokümanın “Veli Küçük’ün talimatıyla Doğu Perinçek, Hasan Yalçın, Deniz Bilge ve Emekli Albay Suphi Karaman ile birlikte Bilecik’te hazırlandığı” iddia edilmektedir.

Oysa Sayın Perinçek 1990’lardan itibaren Devlet koruması altındadır. Gittiği yerler bellidir. Bilecik’te böyle bir buluşma ve toplantı olmamıştır.

Yine iddianamenin 56. sayfasında devamla “dokümanın son sayfasında yazı metninin bittiği yerde ‘en içten saygı ve şükranlarımızla’ yazısının hemen altına ‘Strateji Grubu’ yazıldığı, fakat bu yazının üzerinin mavi tükenmez kalemle karalandığı, Doğu Perinçek’ten ele geçirilen belgenin bu kısmının aynı şekilde karalanmış fakat fotokopi olduğu, dolayısıyla Perinçek’te ele geçirilen Ergenekon belgelerinin Veli Küçük’ten fotokopi çekilmek suretiyle çoğaltıldığı ve asıl belgenin Veli Küçük’te ele geçen belge olduğu” ileri sürülmektedir.

Savcı Öz’e göre, belgeyi kaleme alan Sayın Perinçek’tir. Ama her nasılsa Sayın Perinçek kendi yazdığı belgenin bir nüshasını muhafaza etmek yerine, Veli Küçük’ten imzası karalanmış bir fotokopisini almaktadır. Bu akıl fukarası açıklamaya ancak tertipçiler inanır.

Yine iddianamenin 56 ve 172. sayfalarında bu dokümanın “sadece örgütün yönetici kadrosunda yer alan Veli Küçük, Doğu Perinçek ve örgüt üyesi Tuncay Güney’den elde edildiği” belirtilmektedir.

Oysa “sadece Perinçek, Küçük ve Güney’de ele geçirildiği” iddia edilen bu belgeden çok önce haberdar olan ve de gazetelerinde yayımlayanlar vardır! Öte yandan iddianamesinde Tuncay Güney’den “örgüt üyesi” olarak söz eden Savcı Öz’ün, onun hakkında dava açmaması anlamlıdır. Anlaşılan Savcı Öz, kanunsuzluğunu burada da sürdürerek, “örgüt üyesi” dediği sahte haham Tuncay’ı sanık olmaktan kurtarmıştır.

İddianamede, Sayın Doğu Perinçek’in “ERGENEKON” örgütünün kurucusu ve yöneticisi olduğunun “kanıtı” olarak bu dokümanı yazması ve kendisinde bulunması gösterilmektedir. Savcı Öz’e soruyoruz; 2000’lerin başlarında bu belgenin elinde bulunduğunu açıklayan ve yayımlayanlara ne yapacaksınız?

BELGE DOĞU PERİNÇEK’E NASIL ULAŞTI?
Sayın Doğu Perinçek, bu belgeden ilk kez Mayıs 2006 sonlarına doğru, Sayın Yavuz Donat’ın daveti üzerine Sabah gazetesi Ankara Bürosu’na yaptığı ziyaret sırasında kendisiyle röportaj yapan Aslı Aydıntaşbaş’ın belgeyi göstererek, sorduğu soru ile haberdar olmuştur. Bu ziyaret sona ererken Aslı Hanım belgenin bir fotokopisini Sayın Perinçek’e vermiştir.

Bunu Sayın Aslı Aydıntaşbaş, 1 Haziran 2006 tarihinde Sabah gazetesinde yayımlanan köşe yazısında şöyle anlatmıştır: “Perinçek’e, devleti koruma amacıyla kurulduğu iddia edilen ‘Ergenekon’ yapılanmasının iç tüzüğü niteliğindeki belgeyi gösteriyoruz. Bir baskında ele geçen belge Danıştay saldırısı sonrasında yeniden incelemeye alındı. Doğu Perinçek, okuma gözlüklerini çıkarıp, belgeyi okumaya başlıyor. O okurken ben atlıyorum: ‘Bazıları bunu sizin yazdığınızı söylüyor’. Dikkatle okuduğu metinden başını kaldırıp ‘Hayır… Ama belli ki benim söylemlerimden etkilenmiş’ diyor. ‘Örneğin bakın burada Türkiye’de Kurtuluş Savaşını 1914’de başlatıp, 1922’de bitiren bir tek ben varım. Ancak ben hiçbir zaman Atatürk için ‘Ulu Önder’ ifadesini kullanmam. Yer yer benden etkilendikleri ortada… Ama ben yazmadım… Ben böyle bir örgütün ne tüzüğünü yazarım, ne emrine girerim. (…) Böyle bir yapıya gidilmesi son derece tehlikeli sonuçlar doğurur.’…”

BELGEYİ 2000 YILINDAN ÖNCE ELİNDE BULUNDURAN
FEHMİ KORU DA “ERGENEKON” ŞÜPHELİSİDİR
“Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi” adlı dokümandan ilk söz eden Fehmi Koru’dur. Fehmi Koru, “Taha Kıvanç” imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında bu belgeyi çok önceden bildiğini açıklamıştır. Koru, “Hayaller gerçek galiba” başlıklı yazısında“Sanki ben çıkarmışım gibi, dün bütün gün ‘Bu Ergenekon da nereden çıktı?’ sorusuna cevap vermek zorunda kaldım… ‘Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, ‘devleti yapılandırma’ amaçlı bir örgüt” demektedir. Koru yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmektedir.
Belge, 2001 yılından önce Koru’nun elindedir. Sayın Perinçek’te bulunduğu iddia edilen belge altındaki isim-imza karalanmış ve fotokopi iken; belge aslı imzalı halde Fehmi Koru’nun elindedir.

Amerikan cephesinin Türkiye düşmanı faaliyetlerini çok iyi bilen Fehmi Koru’nun, “Ergenekon operasyonuna 5 Kasım 2007 günü Beyaz Saray’da yapılan Bush-Tayyip görüşmesinde karar verildi” yazısı bu noktada çok anlamlıdır. (Yeni Şafak 1 Şubat 2008)

2455 sayfalık “rekor” iddianame yazacak kadar “becerikli” olan Savcı Öz, her ne hikmetse tertibe medya cephesinden en büyük desteği veren Fehmi Koru’nun bu “önemli” bilgisinden yararlanmayı ihmal ediyor, belgenin bütün basının elinde olduğunu, yayımlandığını bilmiyor…

Öte yandan 2006 yılında Aslı Aydıntaşbaş tarafından verilen bu belge fotokopisi elinde bulundu diyerek Sayın Perinçek’i örgüt kurucusu ve yöneticisi ilan eden Savcı Öz, belgenin imzalı aslını elinde bulundurduğunu 2001 yılında açıklayan Fehmi Koru’yu da şüpheliler listesine almaya gerek duymuyor.

HAKKINDA BÜTÜN DETAYLARI BİLEN SAVCI ÖZ,
“BİR NUMARA”YI NEDEN BULMAK İSTEMİYOR!
Medya var gücüyle “Ergenekon Örgütü”nün “BİR NUMARASI”nı aramaktadır. Kamuoyu da bu sorunun yanıtını merakla beklemektedir.

Savcı Öz, “BİR NUMARA”yı bilmektedir.

İddianamenin 911. sayfasında “Bir Numara”; “60-65 yaşlarında, sarı saçlı, göçmen tipli, saçları seyrek, sert mizaçlı, bıyıksız, sakalsız, nizami her gün tıraş olan, Dikmen Öveçlerde bir apartmanın giriş katında oturan, iki kızı olan, bir kızının üniversitede, diğerinin Dikmen’de lise ikinci sınıfta okuyan…” bir kişi olarak tarif edilmektedir. Bu tarifin sahibi “Ergenekon” hakkında uydurma kitaplar yazan ve dolandırıcılık suçundan tutuklanmış olan “tanık” Zihni Çakır’dır. Çakır, bu beyanını hayali bir şahsın anlatımına dayandırmaktadı r.

Savcı Öz, “sadece ayakkabı numarasını tespit edemediği” ancak hakkında bu kadar ayrıntılı bilgi sahibi olduğu bir kişiyi her ne hikmetse bulmak diye bir sorunu yok. Çünkü biliyor ki; ne “Ergenekon” diye bir örgüt, ne de bir numara var!
Nitekim Fehmi Koru, bugün (28 Temmuz 2008) Star gazetesinde yayımlanan röportajında tertibin çöktüğünü görmüş olacak ki; “BİR NUMARA ZATEN YOKTU!” diyor. Anlaşılan Fehmi Koru, Gladyo’nun psikolojik savaş gemisini ilk terk eden olma hazırlığındadır.

GERÇEK “BİR NUMARA”NIN ADRESİ BELLİDİR
ABD güdümlü AKP iktidarı, Cumhuriyeti yıkma misyonunun karşısına dikilen İşçi Partisi’ni ve Türk Ordusu’nu yıllardan beri hedef tahtasına koymuştur. Amerikancı Gladyo, senaryoyu daha 2001 yılında yazmıştır. 2001 yılında tutturulamayan Ergenekon Operasyonu 2008’de yeniden tezgâha konulmuştur.

Kriz derindir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) karaya oturmuştur.

İşçi Partisi, ABD’nin ve AB’nin Türkiye’yi hedef alan uygulamalarına karşı direnmenin odağıdır.

Türkiye’yi, İşçi Partisi’ni ve Türk Ordusu’nu hedef alanlar, amaçlarına ulaşabilecekleri kuvvet ve imkânlardan yoksundurlar; perişan olacaklardır.

Cumhuriyeti yıkmaya kalkanlar, yıkılmaya koşmaktadırlar.

SüperNATO, İtalya’daki adıyla Gladyo, bir NATO gerçeğidir. ABD, NATO ülkelerini bu yasa dışı ve gizli örgütle denetler, hatta yönetir. Bu örgütü Türkiye’ye anlatan, öğreten, içini dışını ortaya seren, bu uğurda şehitler vermiş olan Parti, İşçi Partisi’dir.

Bugün Ergenekon tertibini yürüten örgüt, aynı örgüttür. İster “Kontrgerilla” ister “Gladyo” adını verin, NATO içindeki isimlendirmeyle, işte o, SüperNATO’dur.
“Ergenekon terör örgütü” yoktur. Türkiye’nin başına bela olan SüperNATO örgütü Gladyo vardır.

Türkiye’nin bağımsız ve demokratik bir ülke haline gelmesi için devletin içinden de, toplumun içinden de bu örgütün KÖKÜNÜN KAZINMASI şarttır.

Bu örgütü ABD güdümlü adreslerde, BOP Eşbaşkanlığı ekseninde bulabilirsiniz.
Aranan “Bir numara” da işte bu örgütün içindedir; yurtsever kurum ve örgütlerde değil!


hurriyet


Ağustos 21, 2008, 02:49:12 ös
Yanıtla #23
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli albay Arif Doğan, resmi makamlarca yıllardır reddedilen JİTEM'e 8 yıl başkanlık yaptığını açıkladı.

Terör örgütü Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen emekli albay Arif Doğan, 1971 yılında Trabzon gizli istihbarat amirliğine tayin olduğunu, 1983 yılında Jandarma Genel Komutanlığı'nda görevliyken JİTEM diye adlandırılan Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı'nı kurduğunu ve 8 yıl başkanlık ettiğini söyledi.

Doğan'ın İstanbul Çavuşbaşı'nda 200 YTL'ye kiraladığı deposunda ele geçen kayıt cihazları, telsizler ve uydu iletişim cihazlarının yanı sıra bir de çok sayıda kaset ele geçtiği ortaya çıktı. Doğan, mühimmatın ve evrakların kendine ait olduğunu söylerken, 47 adet video, ses ve mikro kasetleri hatırlayamadığını, içeriğini bilmediğini söyledi. Doğan'a, depoda 2 adet kaleşnikof, 2 adet tabanca, 3 adet av tüfeği, 650 gram esrar, 1 adet dürbün, 1 adet tarihi eser niteliğinde heykel, uydu iletişim cihazı, 47 adet kaset bulunduğu hatırlatılarak bu malzemeler ve deponun kendisine ait olup olmadığı soruldu.

Depodakiler rütbeli istihbaratçıların

Deponun kendisine ait olduğunu anlatan JİTEM'ci albay, "Depo'da ele geçirilen malzemeler ben ve benimle birlikte Jandarma İstihbarat Grubunda görev yapan bazı rütbelilere aitti. Örneğin Cem Ersever gibi. Keleşnikoflardan biri bana aittir. Bu tüfeği bana Rahmetli Korgeneral Hulusi Sayın vermişti. Ancak diğerini Cem Ersever koymuş olabilir. İkinci Kaleşnikofun kime ait olduğunu bilmiyorum" dedi. Arif Doğan, "Tabancalardan biri de bana aitti. Onu da Hulusi Sayın vermişti. Ancak ikincisi Cem Ersever'in arkadaşlarından birine ait olabilir. Av tüfekleri bana aittir" dedi.

Uyuşturucu yemleme amaçlıymış!

Depoda ele geçirilen 650 gram esrarın da kendisine ait olduğunu ifadesinde kabul eden JİTEM'ci Albay Arif Doğan, aramada el konulan esrarı, görevdeyken uyuşturucu mücadelesinde yemleme olarak kullanmak üzere aldıklarını söyledi. Doğan uyuşturucunun depoda unutulduğunu savundu. Albay Doğan, aramada el konulan tarihi eser niteliğindeki heykeli ise ABD'deki kızının hesabına gönderilen havalede olduğu gibi hatırlayamadığını söyledi.

8 ayrı hat kullanıyor

Doğan'ın görüşmelerinde ise çok sayıda telefon hattı kullandığı anlaşıldı. Kendisine ait 8 ayrı cep telefonu hattı kullandığını söyleyen Albay arif Doğan, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ü 1990 yılından beri tanıdığını anlattı. Jandarma İstihbarat Gurup komutanlığı görevini 1990 yılında Veli Küçük'e devrettiğini söyleyen Arif Doğan, "Daha sonra kendisi general olduğundan gerek telefonla, gerekse yüz yüze görevle alakalı ve jandarma teşkilatı ile alakalı görüşmelerimiz ve yorumlarımız olmuştur" şeklinde konuştu.

Peker'le abi kardeş gibiyiz

Arif Doğan'a, organize suç örgütü ele başı Sedat Peker'le samimi ilişkisi de soruldu. Peker'i 1984 yılından beri tanıdığını söyleyen emekli Albay Arif Doğan, Sedat Peker'le abi kardeş gibi görüşmeleri de olduğunu anlattı. Doğan, "Peker'in şu anda Kandıra Cezaevi'nde olduğunu biliyorum" dedi.

Eruygur albayı yakın korumaya almış

Albay Doğan'a, Ergenekon soruşturmasına tutuklanarak cezaevine gönderilen Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'la ilgili sorular yöneltildi. Eruygur'un elini öptüğünü söyleyen Doğan, "Eruygur Paşa benim özel koruma kararımla ilgilendi. Ben de elini öptüm. Teşekkür ettim" dedi. Albay doğan, 1998 yılında DYP'den milletvekili adayı olduğunu ancak kazanamadığını söyledi.

Güneydoğu'da pek çok faili meçhul cinayete adı karışan PKK itirafçısı Adil Timurtaş'ı tanıdığını söyleyen Arif Doğan, "Kendisini ben emekli olduktan sonra tanıdım. Şu anda cezaevinde olduğunu biliyorum" dedi.

zaman


Ağustos 29, 2008, 02:53:22 ös
Yanıtla #24
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662





Balbay'ın Ergenekon'dan tutuklanması için dua ettim

Mustafa Balbay’ın, 12 Eylül’de gözaltındaki TKP’liler aleyhine muhbirlik yaptığı iddia ediliyor. Arkadaşları, emniyetten ‘elini kolunu sallayarak çıkan’ Balbay’a hâlâ çok kızgın. Onun Ergenekon’dan tutuklanmayışına üzülmeye varan bir kızgınlık...

Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ergenekon Operasyonu’nda gözaltına alındığında eski bir dava arkadaşı tutuklanması için dua ediyordu. Çünkü, yıllar önce ‘iki yoldaş’ arasında geçen acı bir hatıra canlanmıştı zihninde... Olay, 12 Eylül darbesinden sonraki bunalımlı günlere dayanıyor. O dönemde genç bir muhabir olan Balbay, yasadışı Türkiye Komünist Partisi’nde (TKP) birlikte çalıştığı arkadaşlarını ispiyonlamıştı. Genç gazeteci, İzmir Emniyet Müdürlüğü’nden ‘elini kolunu sallayarak çıkarken, arkadaşlarını uzun yıllar sürecek zulüm ve işkenceler’le baş başa bırakmıştı.

Avukat Dr. Bülent Tokuçoğlu ‘yoldaşı’ Balbay’dan gördüğü ihaneti Aksiyon’a anlattı. Tokuçoğlu ispiyonlandığı günden sonra geçen 26 yılda yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Biz devlet düşmanı haline getirilirken, bu tür arkadaşlar devletin derini ile işbirliği yapıyormuş”

Tokuçoğlu, Balbay Cumhuriyet’e geçtikten sonra gözaltında yaşadıklarını başta gazetenin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk ve yöneticilerinden Hikmet Çetinkaya olmak üzere önde gelen yazarlarına mektupla anlatmış. Tabîî ki bu durum Balbay’ın yükselişine engel olamamış. Tokuçoğlu, ‘kimi kime şikayet ettiklerinin Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıktığını’ belirtiyor: “Genç subaylar tedirgin’ haberini yazan, 27 Nisan e- muhtırasını savunan Balbay, bize zaten yeterli ipucunu veriyordu…” Ergenokon operasyonunda gözaltına alınan Balbay’ın ‘susma hakkını kullanması’na da çok içerlemiş Tokuçoğlu. Balbay’a “12 Eylül’de susma hakkın yok muydu ?” diye soruyor. Tokuçoğlu’na gözaltı günlerini ve Ergenekon’la ilgili bugünkü gelişmeleri sorduk.

-12 Eylül 1980 öncesinde Mustafa Balbay ile hangi örgütte faaliyet gösteriyordunuz?

TKP ekseninde İlerici Gençler Derneği (İGD) denilen bir örgüt vardı. İzmir’de Balbay ile örgüt içerisinde birlikte çalışıyorduk. TKP’ye gizli üye olmuştuk. Hücre tipi bir örgütlenme yöntemimiz vardı. Her hücre üçer kişiden oluşurdu. Birbirimizi kod adlarımızla tanırdık. Gençlik Örgüt

lenmesi Hücresi’nde; ben, Balbay ve Mustafa Atılgan isminde bir arkadaşımız vardı. Balbay, Basın Yayın Yüksekokulu’nda okuyordu. Başarılı bir öğrenciydi. Okulu birincilikle bitirmişti. Milliyet Gazetesi’nde çalışıyordu. Mart 1982’de bizim fraksiyonumuza yönelik operasyon oldu. 32 gün İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün siyasi olaylara bakan birinci şubesindeydik. İşkence ve kötü muamele ile karşılaştık.

-Balbayı neden suçluyorsunuz?

Günler süren işkenceye rağmen arkadaşlarımı korumak adına ben konuşmadım. Birgün sevgili muhabir arkadaşımız Balbay’ı getirdiler. ‘Seni yüzleştireceğiz’ dediler. ‘Kabul etmiyorum’ dedim. Sorgu odasına alındım. Balbay’ a sordular: “Anlat bakalım, Bülent Tokuçoğlu nasıl bir adam”. Balbay, örgüt kod adımı söyledi. “Sağ yanağında yara izi var.” diye tarif etti. Arkasından nerede, nasıl örgütlenme yaptığımızı, benim ona örgüt sorumlusu olarak yayınları verdiğimi söyledi.

Ben yaşımın küçük olduğunu, onun sorumlusu olamayacağımı söyledim. “Ben o zaman partinin yayınlarını taşıyan elemanıyım, yayınları getirip, götürüyordum.” diyecek oldum. Balbay “Hayır, Bülent Tokuçoğlu, şu kod isimle benim sorumlumdu.” dedi. Bu ifade daha fazla ceza almama sebep olacak cinstendi. Kendi ‘ihbarcı konunumu’nu güçlendirmek için altını çizerek, örgütlenme sorumlusu olarak görevimi detaylarıyla anlatıyordu.

-Balbay da gözaltına alındı mı? Hakkında herhangi bir soruşturma yürütüldü mü?

İfadesi sonrasında elini kolunu sallayarak emniyet müdürlüğünden çıktı. Birkaç kişinin daha aleyhinde ifade verdiğini biliyoruz. Hakkında dava açılmaksızın serbest bırakıldı. ‘Bu bir anlaşma’ diye düşündük. O zaman torpilliler vardı. Ellerini kollarını sallayarak çıktılar. Tek örnek o değildi çünkü. Devletle işbirliği hep aklımızda kaldı.

-Bu ihbardan sonra neler yaşadınız?

Onun verdiği ifadelere dayanan iddialarla tutuklanmak üzere Ege Ordu Komutanlığı’na sevk edildim. Ondan sonra Şirinyer Askerî Cezaevi’nde 4 ay tutuklu kaldım. Hakkımızdaki dava yıllarca devam etti. 141. madde, 1. ve 5. maddeden. ‘Terör örgütü üye ve yöneticiliği’ iddiasıyla... Arkadaş (Balbay) hakkında böyle bir dava açılmadı.

Bir yıl sonra içerdeyken hukuk fakültesini kazandım. Sınava birinci şubede girdim. Tutuklandığımda bir avukat göndermişlerdi. O avukat, ‘Eğer örgüt üyeliğini kabul ederseniz o zaman 5 ile 8 yıl arası ceza alırsınız. İnfazı yarı yarıya düşer, yaş küçüklüğü öne sürülerek az yatarsınız. Aksi takdirde yönetici olarak 8 - 15 yıl yatarsınız, sizin yöneticilikten kurtulmanız için böyle bir olanak var’ demişti. İzmir Atatürk Lisesi’nden Fen Bölümü mezunu olmakla birlikle, ‘böyle avukatlar varsa, ben hukuk tercih edeyim’ dedim.

Şimdi artık AB süreci içinde bu örgütlenme özgürlükleri devlet tarafından tanındı. Özal döneminde, 141. ve 142. maddeler kaldırıldı. Dava beraatle sonuçlandı. Her ne kadar askeri mahkemede yargılansak da poliste alınan ifadelerde zorlama olduğu için geçerli olmadığına hükmedildi.

-Daha sonra bu ‘ihaneti’ duyurmak için ne yaptınız?

Balbay, 1985’de Cumhuriyet’e geçti. Biz bu süreci, gazetenin yazarlarından Mustafa Ekmekçi, Hikmet Çetinkaya, Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’a mektuplar yazarak bildirdik. Çetinkaya, o zaman Ege bölge sorumlusuydu. Dedik ki, ‘Bu vatandaş geçmişinde pek temiz işler yapmadı, Cumhuriyet Gazetesi o zaman 12 Eylül karşıtı bir muhalefet yapıyor. ‘Yakışmaz.’ dedik. Fakat öğrendik ki, Hikmet Çetinkaya da 12 Mart’ta muhbirlik yapmış. Bunların da devletle işbirlikleri var. Zaten Selçuk’un ne olduğu Ergenekon dosyasında ortaya çıktı.

-’Kimi kime şikayet etmişiz’ dediniz mi?

Cumhuriyet’in devletin bir yapılanması içinde olduğunu düşünmüyoruz o dönemde. ‘12 Eylül’e muhalefet yapan sol bir gazete’ diye kabul ediyoruz. ‘Ulusalcı, milliyetçi, devletçi’ bir yapıda olduğu daha sonra ortaya çıktı. Balbay, 27 Nisan e- muhtırasını savundu.’ Genç subaylar rahatsız’ gibi haberleri bize ipuçları veriyordu. Bütün bunlar bir şeyin ifadesi aslında. Kimi kime şikayet ettiğimiz ortaya çıktı. Biz Balbay’ı onlara şikayet ediyoruz. Bu adam devletle polisle işbirliği yaptı. Arkadaşlarını sattı. Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınınca ‘Terör yaralısıyım’ dedi; ama 12 Eylül’ün terörüyle bizleri yaralayan kendisiydi. 12 Eylül en büyük terör bu ülkede. Belki ülkeyi 40- 50 yıl geri götürdü. Bu terörle işbirliği yapıp bizleri yaraladı... Şimdi kahraman olmaya çalışıyor. 12 Eylül’de arkadaşlarına sahip çıkacaktı. Muhbirlik yapmayacaktı. Arkadaş yükselmek istiyormuş. Bir yere gelebilmenin bedeli Türkiye’de sadece çalışmakla olmuyor. Bu sorgulamaları yapmak durumunda kaldık. Arkadaş Ergenekon operasyonunda gözaltına alınınca Emniyet’te susma hakkını kullandı. Benim en çok zoruma giden şey budur. 12 Eylül’de ‘faşist darbe, cunta’ diyorduk. O darbeyle işbirliği yaparak konuştun. ‘O zaman susma hakkı yok muydu?’ diye sorarlar adama.

BU SENARYOYU BALBAY SÜRDÜRECEK!

-Balbay gözaltına alınca neler hissettiniz ?

Hiçbir insanın gözaltında kalmasını, tutuklanmasını, zor duruma düşmesini istemem. Ama hayatımda ilk kez, Balbay’ın tutuklanmasını istedim. Neden? Sadece, 26 yıl sonra da olsa yaptığının karşılığını görsün. En azından ‘suçlar cezasız kalmasın’ diye düşündüm. Ama orada da bir hayal kırıklığı var. Mustafa Balbay’ın, İlhan Selçuk’un bu yapılarla güçlü bir işbirliği var ki; paşalar gidiyor, bunlar gitmiyor. Bunlar herhalde orgenerallerin de üstünde bir yerlerde. Yapılanmada ‘gözden çıkarılamayacak yer’deler diye düşünüyorum. Bu işin hakikaten ideolojisti, propagandisti bunlar ki, bırakılıyorlar. ‘Feda edilemeyecek kaleler’ herhalde.

Bu senaryoyu kimler sürdürür. Cüneyt Arcayürek, yaşından dolayı sürdüremez herhalde; ama Balbay sürdürür. Yerine geçtiği Uğur Mumcu gibi bir terör kurbanının köşesinde yazıyor. Kendini kahramanlaştırmaya çalışıyor. Gözaltına alınınca ‘polisler koluma girdi’ diye espri yaptı. Dizlerinin bağı çözülecekti de onun için girdiler. Bütün bu senaryonun içinde Balbay’a gözdağı verildi. Belki ilişkilerinde ileri gitti. Büyükelçilerle, generallerle görüşüyor. Biçilen rolün dışına çıktı ise biraz da ‘haddini bil’ denmiştir.

-Ortaya çıkan bu gerçeklere rağmen sol kesim niye Cumhuriyet Gazetesi ve Balbay’ı dışlamıyor ?

Bu anlayış, ‘Türkiye’de devlet biziz’ diyor. Cumhuriyet, II. Dünya Savaşı’nda Nazilerle anlaşan, İnönü’nün anlaşmalarına onay veren bir yapı. İdris Küçükömer’in ‘Türkiye’de sağcılar solcu, solcular sağcı’ diye bir sözü var. Ne hazindir ki, Demokrat Parti, ‘Yeter söz milletin’ diyor. CHP, ‘Ben devletim’ diyor. Cumhuriyet de ‘ben devletin sahibiyim’ diyor. Bu yüzyıllık bir aldatmaca. ‘Halk bizim için var’ diyen bir yapı. Cumhuriyet, bu işin resmi ideolojisini hayata geçiren bir gazete. Yıllardır, bu gazeteyi okumuyorum. Babam okur, bana uzattığında bile elime almıyorum. ‘Resmî ideolojinin bir propaganda aracı’ haline geldiği tescillenmiştir artık. Zaten Ergenekon İddianamesi’nde İlhan Selçuk’un da Balbay hakkında şüpheleri olduğu ortaya çıktı. Selçuk’un, ‘Bu Balbay gemi azıya aldı, buna bir şey düşünmek lazım... Yok efendim konaklar alıyor, yok otomobiller alıyor.’ şeklindeki ifadeleri basına yansıdı. Sormak lazım, ‘Balbay bu varlığı nasıl elde etti?’

BELİRSİZLİKLER YERİNİ BERRAKLIĞA BIRAKIYOR

-Yaşadığınız ihanet Ergenekon’u daha iyi anlamanıza yardımcı oldu mu?

Darbelerle ve militarizm ile hesaplaşma ne kadar olursa başımızın üstünde yeri var. Bu, bir başlangıç olabilmeli. Bir adımdır. Tabiî ki bu Dolmabahçe’de AK Parti ile Genelkurmay’ın uzlaşması olabilir. ‘Bir yere kadar mıntıka temizliği’ gibi yorumlanabilir. Ama ben yine de olumlu bakıyorum. Bu operasyon olmasaydı bunlar tartışılmayacaktı. 12 Eylül ile hesaplaşma süreci yaşanamayacaktı. Şimdi en azından ‘12 Eylül darbecileri de yargılansın’ diyen sol bir ses çıkmaya başladı. Bunun için bile önemli.

Gladyo’nun kuruluşu, Ecevit’in ‘kontrgerilla’ diye üzerine gitmek istediği; ama gidemediği yapılanmanın uzantısı. İzliyoruz, dehşet içinde kalıyoruz. Hepimizin hayatını birileri yazıyor, oynatıyor. Biz sadece ‘figüranlar’ olarak ses çıkartan, muhalif olan ya da olmayan, bir araya gelip Cumhuriyet mitingleri düzenleyen kitleler oluyoruz. Berbat şeyler bunlar. Atatürkçü Düşünce Derneği ile Ergenekoncular örgütledi. Bunların doğru olmadığını seziyorduk. Anlatmaya çalışıyorduk, çevremize. Bazı insanlar da ‘kitle neredeyse biz de orada olmalıyız’ diyorlardı. Neye karşı mücadele. Ortalık bundan sonra fludan berraklığa doğru gidiyor. Balbay’ın ispiyonunu yaşamış olmam bugünkü gelişmeleri ve Ergenekon gibi yapılanmaları daha iyi anlamamı sağladı. Buradan faşizan kafalarla hesaplaşmanın yolunu açmak gerekiyor. Ufuk Uras’ın TBMM’de verdiği Meclis Araştırma Komisyonu teklifinin kabul edilmesi gerekiyor. AK Parti, sermayenin etkisinden kendini kurtarıp, bu adımı atmalıdır. Eğer burada durursa, bir gün gelir bu yapı, onu yıkar.

ADD TOPLANTILARININ ‘SEVİLEN SANATÇISI’ OLDU

12 Eylül’de gördüğünüz işkencenin etkilerini üzerinizden atabildiniz mi?

Günlerce hem işkence gördük, hem de sesleri, iniltileri duyduk.

Psikolojisi bozulanlar oldu. Hepimiz paranoya yaşadık. ‘Polis takip eder mi, ihbar olur mu?’ diye. Rehabilitasyonu yıllarca sürdü. Belki hâlâ bunları yaşıyoruz. Çeyrek asırı geçen bir süreç. Yaşam değişti, pozisyonlar değişti. Biz bir vatandaş olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Bir iki defa buraya geldi. Benden kaçtı Balbay. ‘ADD Toplantıları’nın sevilen sanatçısı’ oldu. Balbay’ın dilinin kıvraklığı bir zamanlar kendisiyle birlikte yola çıktığı arkadaşlarının zararına oldu. Ondan sonra da hangi vicdanla nasıl yaşadı bilmiyorum açıkçası. Biz kendi arkadaş gruplarımızla görüşüyoruz. 8 yıl, 15 yıl hapis cezası alanlar oldu. Biz ‘devlet düşmanı’ haline getirilerken, arkadaş devletle işbirliği yaptı. O zamanda devlet ‘yürü ya kulum’ diyor. Arkadaş, derin devlet ile iç içe oldu. Ben inandığım uğurda siyaset yapmaya devam ettim. ‘Başka bir dünya mümkün’ dedim.



BEBEĞİ ÖLÜMLE TEHDİT EDENLER BALBAY’I BIRAKTI

Mart 1982’de TKP’ye yönelik operasyonda (İzmir) gözaltına alınan diğer bir isim Rauf Cankurtaran’dı. Onun da Balbay’a söyleyecekleri var. Öncelikle şeffaf bir ortamda yüzleşme çağrısı yapıyor: “1982 Mart’ında gözaltına alınmadın mı? İsmini de veriyorum. Komiser Erol Partal ile anlaşmadın mı? Her ortamda yüzleşmeye hazırım.”

Cankurtaran, operasyonda, Bülent Tokuçoğu, Hüseyin Atılgan, Ferruh Erkem, İrfan Yay’ın da aralarında olduğu yaklaşık 30 kişinin yakalandığını anlatıyor. Bunlardan sadece Balbay’ın, TKP fraksiyonuna işkence yapan Erol Partal ile anlaşarak dışarı çıktığını, hakkında hiçbir soruşturma yapılmadığını ifade ediyor.

Ferruh Erkem’in eşi Nalan Erkem’in lohusa hâlde sorguya alındığını ve ‘bebeklerini öldürmekle tehdit edildiğini’ hatırlatan Cankurtaran, “Bebeği bile öldürmekle tehdit eden gözü dönmüşler Balbay’ı neden bıraktı?” diye soruyor. Ferruh Erkem’in de yıllarca hapis yattığına dikkat çekiyor.

Cankurtaran, İlerici Gençler Derneği’ni güçlendirmek için Ziraat Fakültesi’ne girmiş. Hapis cezası alınca eğitimi yarım kalmış. Hapishaneden çıktıktan sonra ‘baba mesleği’ ayakkabıcılığa dönmüş. 12 Eylül’le ilgili ise sadece tek bir cümle sarf ediyor: “Bizim kuşağın hayatını değiştirdi.”

aksiyon


Ocak 18, 2009, 04:00:44 ös
Yanıtla #25
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662


Amerikan Basini, Obama'nin Ergenekon Konusu Nedeniyle TR'ye Mudahale Etmesini Istiyor..!

Bu da Amerikan mahalle baskisi..



THERE WAS panic last week on the Istanbul stock market, and for good reason. The investors' anxiety was caused not by subprime mortgages or the global credit crunch but by something more political and parochial: fears of a coup to overthrow the moderately Islamist governing party.

 
President-elect Barack Obama and his foreign-policy advisors should be as worried about Turkey's stability as investors in the Istanbul market. Turkey under the Justice and Development Party (AKP) has become a builder of bridges, mediating indirect peace talks between Syria and Israel and offering to serve as a go-between for US-Iranian or Arab-Iranian dialogue.

The immediate cause for concern about Turkey was a wave of arrests last Wednesday in connection with an investigation of an ultra-nationalist group called Ergenekon. Eighty-six alleged members are currently standing trial for plotting to overthrow the AKP government. Last week's raids swept up 37 suspects, among them three retired generals, two serving officers, and secular academics, politicians, and journalists.

The army chief of staff held crisis meetings Thursday with Prime Minister Recep Tayyip Erdogan and President Abdullah Gul. Gul then had his own talk with the interior minister. Another top military official spoke with the police chief of Istanbul. Given that the military toppled four governments in the last 50 years, Turks have reason to suspect that the army's complaint to the civilian government about the recent arrests contained threats of a fifth military coup.

American officials should be counseling Turkey's leaders to resolve their differences peaceably. There is trouble enough awaiting the new Obama team without a military putsch or civil war in Turkey.


http://www.boston.com/bostonglobe/editorial_opinion/editorials/articles/2009/01/14/turkish_affright/?p1=Well_MostPop_Emailed6


Ocak 22, 2009, 10:51:40 öö
Yanıtla #26
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 879
  • Cinsiyet: Bay

benım merak ettıgım konu bu iceri alınanlar masonmu masonlukla bir baglantısı varmı bu davanın??


Şubat 02, 2009, 05:35:39 ös
Yanıtla #27
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Ordu kumandanı, Perşembe başbakan Recep Tayyip Erdogan ve Başkan Abdullah Gul'la kriz toplantılarını tuttu. Gul'un sonra, iç bakanla onun kendi konuşması vardı. Istanbul'un polis şefiyle başka bir en üst askeri resmi tekerlek parmaklığı. Askeriyenin, son 50 yılda dört hükümeti devirdiği verilmiş, Türkler'in, yeni olmuş tutuklamaların hakkında sivil hükümetine ordunun şikayetinin, beşinci askeri bir başarılı hareketin tehditlerini içerdiğinden şüphelenmesi için sebebi var.
Amerikalı memurlar, barışseverce onların farklarına karar vermek için Türkiye'nin liderlerini öneriyor olmalıydı. Askeri bir darbe olmadan yeni Obama takımını beklemek için sıkıntı yeterli vardır, veya Türkiye'de iç savaş.

http://www.boston.com/bostonglobe/editorial_opinion/editorials/articles/2009/01/14/turkish_affright/?p1=Well_MostPop_Emailed6

Hey kuş sevgili Kırlangıç yoksa sendemi Ergenekoncusun acaba Tuncay Güneyle bağlantın varmı ;D


Şubat 02, 2009, 06:47:20 ös
Yanıtla #28
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Sevgili Maldow,

Her olayin altinda Masonlari aramayiniz, forumda her acilan konunun Masonluk ile ilgisi yoktur. Ve lutfen Masonlari iyice anlayiniz. O zaman soracaginiz neredeyse tum bu tip sorularin yanitlarini kendiniz vermis olacaksiniz.

Sevgi ve Saygilarimla,
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Şubat 02, 2009, 08:53:06 ös
Yanıtla #29
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 879
  • Cinsiyet: Bay

Sevgili Maldow,


Kusura bakmayın ama ismimi surekli yanlıs yazıyorsunuz


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Ergenekon surecinde Masonluk ???

Başlatan bilmeliyimgalilei « 1 2 » Guncel Konular

17 Yanıt
12931 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 20, 2008, 09:31:53 öö
Gönderen: Prenses Isabella
6 Yanıt
5497 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2011, 09:03:25 ös
Gönderen: ARCHITECT
1 Yanıt
3047 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 14, 2009, 01:32:20 ös
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
3467 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2009, 11:50:03 öö
Gönderen: karahan
0 Yanıt
1945 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2013, 10:06:56 öö
Gönderen: Etimolog