Talmud'u okumak istememe neden olan kısım;
"...Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin, çünkü Tanrı gözyaşlarını sayar!
Kadın erkeğin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı, öyle olsaydı ezilirdi; üstün olmasın diye başından da yaratılmadı.
Ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye; kolun biraz altından korunsun diye; kalp hizasından sevilsin diye..."
Şu aralar Edouard Schure'nin "Büyük İnisiyeler" eserini okuyorum, çok da ilginç bir anımda karşıma çıkmıştı. Kitap tarih boyunca yaşamış büyük erginlenmişlerden bahsediyor; Ramayana destanının kahramanı Rama'dan başlıyor, Krişna, Orpheus, Pythagoras, İsa gibi karakterlere kadar gidiyor. Henüz başlarında kadın sosyal statüsünün evrimiyle ilgili güzel saptamalarda bulunmuş. Şu an alıntı yapamayacağım, sadece tavsiye ediyorum.
Sıra kendi fikrimde;
Er-Rahim... Esma'ül Hüsna (Güzel İsimler)dan bir tanesi değil mi? Besmele'de sayılan iki isimden biri, "Rahman ve Rahim olan"...
Her kadında bir tane "rahim" olması, her birimizin madde dünyada ilk korunduğu yer... Erkeğin şımarıklığını sorguluyorum, daha nereye kadar? Dünya'dan Tanrı'ya uzanan bir fallik şımarıklık değil miydi Babil Kulesi? Biz ve bizim güdükleşmiş memelerimizin yanında, yavrusunu beslemek için süt üreten kadın değil mi bizi "memeli" yapan? Hangi birinizin göbek deliği yok? Bir zamanlar karnımızın ortasından bağlıydık annemize, ciğerlerimiz hava görmeden bizi 9 ay yaşatan o kadınlara. 9 ay boyunca cinsel çekiciliğinin çoğunu götürdüğümüz, tekmeler attığımız, yediklerine ortak olduğumuz kadınlara.
Sevgili Shemuel sizin yazılarınızı takip ediyorum. Anarşist bir yapınız olduğu aşikar, size hak vermiyorum sanmayın. Chuck Palahniuk'un isyankarlığı var sizde, siz tam da Dövüş Kulübü'nde yazdığı gibi "anneleri tarafından erkeklik güdüsünün bastırıldığı erkekliğe nefret duyan" bir insansınız ve ben de bu gruba dahilim. Pek çok erkek çocuğu yaşadığımız çağda anneleri tarafından "aman baban gibi olma" argümanlarıyla büyüdü. Babalarımız bize olmamamız gereken, annelerimizi anlamayan insanlar gibi gösterildi. Bu çağda babalar, oğullarıyla ava gitmiyor pek...
Fakat kadını bu hale kim getirdi? Dede Korkut'ta "Uruz"un hikayesini hatırlıyorum şu an... Oğlunu ve kocasını kurtarmak için 40 güzel kızla beraber Salur Kazan'a yardım eden Boyu Uzun Burla Hatun'u düşünüyorum. Anası babası tarafından Deli Dumrul'a verilmeyen hayatı seve seve feda eden ve ismini hatırlayamadığım o kadını... Kanturalı'nın kendisi kadar -hatta ondan fazla- savaşçı ve "övünmek erkek işidir" diyen kadını Selcan Hatun'u, onun fırlattığı ucu demirsiz oku.
Massagetler'in kraliçesi, Darius'a dünyayı dar eden Tomris; Roma'ya baş kaldıran Arap kahramanı Zenobia (Zeyneb); sevgilisi ünlü korsan Calico Jack'e "eğer bir erkek gibi savaşsaydın, şimdi bir köpek gibi asılıyor olmazdın" diyen kadın korsan Anne Bonnet; gencecik yaşında Fransa Kralı'na taç giydiren Jeanne d'Arc...
Kösem Sultan'ları, Safiye Sultan'ları karşıma getirebilirsiniz belki bir anti-tez olarak. Oysa ben bu durumdan sadece bir kadının asla köleleştirilmemesi gerektiğini, esas tehlikenin o zaman başladığını çıkarırım. Eğer kadına, özlük hakkı olan seçme hakkını vermezseniz; doğasında ki en baskın bu güdüyü törpülerseniz işte ondan sonra size söz hakkı düşmez.
Sakın benim çok modernist, çok açık görüşlü bir adam olduğumu da düşünmeyin. Tam tersine bir durum söz konusu bende. Fakat günümüzün iğrenç ve yapmacık maçoluğu da değil. Bir nevi "babadan görülenin uygulanması". Günümüzde kaç tane erkek, gerçekten bir erkek gibi davranıyor? Y kromozomunun X'e nazaran daha küçük ve daha problemli olduğunu okumuştum bir yerde. Hilkatimizin kadından ne üstün, ne de aşağı olduğuna inanıyorum. Mesele de işte bu ya... İşte haklar da tam burada başlıyor...
Sözlerimi haddim olmayarak Nazım Hikmet'le noktalasam olur mu acaba?
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız...