Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kadın’ın Bitmeyen Çilesi - 19  (Okunma sayısı 2920 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 14, 2012, 03:13:34 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



İlgilenip de okuyanlar için: Bana göre bu iş giderek sertleşmeye başlıyor…



Helen Uygarlığında Kadınlar



-   Antik Çağ Helen uygarlığında kadınların konumu ve kadın özgürlüğüyle ilgili çalışmalar, Batılı araştırmacılarca uzun yıllar geri plana atılmıştır. Günümüz araştırmacılarının bu konudaki çalışmaları, Antik Helen uygarlığının bu yönünü artık gün ışığına çıkarmıştır. Kadın hak ve özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin araştırmalar, Antik Helen dünyasındaki cinsellik anlayışının incelenmesini de gerektirmiştir. Yansız bir inceleme, Batı uygarlığının kendisine çıkış yeri olarak seçtiği Antik Helen kültürünün gerek kadına bakış açısının gerekse ahlâk anlayışının, çağdaş anlayışa -hele Türk toplumundaki anlayışa- ne denli ters düştüğünü gözler önüne serer.
-   Sokrates, günümüze kadar gelmiş olan diyaloglarında incelikle, «Kadınlar hiçbir şekilde erkeklerden aşağı değildir.» demişti. Sonra da, yarattığı şaşkınlığı ortadan kaldırmak için şu sözleri eklemişti: «Gereksinmeleri olan tek şey, biraz daha fiziksel güç ve zihinsel enerjidir.»
-   Aslında bu sözleriyle hayli cömert davranıyordu. Çünkü Helenlerin kadınlar hakkındaki düşünceleri hiç de hoş değildi ve uzun dönemler boyunca bu duyguları pek değişmedi.
-   Atinalıların kadın konusundaki tutumlarının oğlancılıkla bağlantısı hâlâ tartışmalıdır. Kimi akademisyenler, oğlancılığı bu konu ile tümüyle ilgisiz buluyor. Kimileri de, daha oğlancılığın adının duyulmasından çok önce toplumda kadınların horlandığını savunuyor. Helen erkeklerinin kadınları asla hor görmediğini öne sürenler de var.
-   Ancak, yazılı kanıtların çokluğu kadınların aşağı konumda bulunduğunu düşündürmekte ve bir kurama göre de bunun nedeni İ.Ö. ikinci bin yıl sonunda Helen Yarımadası’na akmaya başlayan Dorlar’ın istilasıdır. Tarihsel bulgular, Dorlar’ın yerleştikleri yörelerde kadınlara Atina’ya oranla daha özenli bir davranış gösterdiğini gösteriyor. Dolayısıyla, bu sav pek de ikna edici bir nitelik taşımıyor.
-   Atina’da erkekler “agora” adı verilen açık alanlarda ve “gymnasion” olarak anılan spor alanı gibi yerlerde bir araya gelirdi. Etimolojisi bakımından gymnasion, “çırılçıplakların yeri” anlamına gelir. Özgür kadınlar yani köle olmayanlar ise evden pek seyrek çıkar, çocuk ve kölelerini yönetirlerdi. Sitenin birer özgür vatandaşı sayılmalarına karşın, tıpkı köleler gibi siyasal haklara sahip değildiler.
-   Atina’da köleci bir erkek demokrasisi egemenliği vardı. Kadını âdeta köle haline getirmenin Batı dünyasındaki ilk örneği, Roma İmparatorluğu’ndan önce Helen uygarlığında görülmüştür.
-   Helen uygarlıklarında ev mimarisi ve yaşamı haremlik-selâmlığını andıran bir düzendeydi. Kadın kendi evinde sokağa uzak bölümde, dışarıyla ilişkisi olmayan ve akraba bile olsa erkeklerin girmesi yasak yerlerde yaşardı. Evin üst katında olduğu varsayılan, kadınların yaşadığı bölüme “gyneaikeion” denirdi.
-   Erkeklerin yaşadığı, konukların ağırlandığı, çoğu kez ayrı bir girişi olan bölüm de “andron” olarak anılırdı.
-   Atina ve diğer Helen kentlerinde genç kızlara yalnızca el işi ve dokumacılık öğretilir, pek azı okuyup yazma öğrenebilirdi. Evlilikleri bile aile büyüklerince ayarlanırdı. Kadın kocasıyla pek ender olarak yemek yiyebilirdi. Kocanın konukları varsa asla onlarla birlikte olamazdı. Evin dışına çıktığı zamanlarda da kendisine mutlak eşlik edilirdi. Bir yere giderken yanına üçten fazla giysi, bir “obol”dan fazla değerde yiyecek ve içecek -günümüz koşullarıyla bir sandviç ve bir bardak süte karşılık geliyor- alması yasaktı. Dışarıya hava karardıktan sonra çıkıyorsa, feneri yanan bir arabaya binmek zorundaydı.
-   Kadının, kocasından ya da erkek akrabasından başka erkekler tanıması alışıldık bir durum değildi. Plutarkhos, bir rakibinin, ağız kokusu nedeniyle alay ettiği Hieron’un öyküsünü şöyle aktarır:
-   “.......... Hieron hiddetle eve giderek karısına, neden bunu kendisine söylemediğini sorar. Kadın safça, «Tüm erkekler böyle kokar sandım.» diye yanıt verir.”
-   Koca, karısını hiçbir neden göstermeden boşayabilirdi ve kadın mucize eseri zina yapmayı başarabilmişse(!) boşanması yasal olarak zorunluydu. Kadın ise ancak aşırı tahrik nedeniyle boşanabilirdi ve kocanın homoseksüel oluşu ya da zina yapması geçerli neden sayılmazdı.
-   Burada bir paragraf açarak bir noktayı belirtmekte yarar var. Zinanın erkek için kabul edilebilir, kadın için kabul edilemez olduğu görüşü neredeyse günümüze dek varlığını korumuştur. Örneğin, İngiliz kadınlarının kocalarını yalnızca zina nedeniyle boşama hakkını kazanabilmeleri 1923 yılını bulmuştur. Bunun temelinde, Antik Helen uygarlığından kalma bir geleneğin Batı toplumlarında kural edinilmiş olması yatar.
-   Kadının Helen uygarlıklarındaki durumu ile bağlantılı olmak üzere karşıt düşüncede olanlara kalırsa, durum göründüğü kadar kötü değildir. Kadınların birtakım yasal yoksunlukları olsa bile, tiyatroya gitmelerine, heykeltraş atölyelerini ziyaret etmelerine, hatta birkaç gün uzaklaşarak, erkeklerinin sayısız erotik olayın yaşandığını var saydığı, yalnızca kadınlara açık Thesmophoria şenliklerine katılmalarına izin verildiği savunulur.
-   Euripides, -Sophokles tragedyalarında onu kadınlardan nefret eden, yatakta ise kadınlara bayılan biri olarak anlatmıştır- Helen kadınlarının sürekli olarak başka kadınları dedikodu yapma amacıyla evlerine kabul ettiklerinden yakınır.
-   Bir fahişeyle ilgili bir davada savcı, görevli halk jürisine -kuşkusuz tüm jüri üyeler erkektir- şunları anımsatır:
-   “Bu kadını beraat ettirirseniz, eve gittiğinizde karılarınıza ve kızlarınıza ne diyeceksiniz? Onlara, davanın ayrıntılarını anlatacak ve suçlamanın nasıl dikkatle ve bütünüyle kanıtlandığını söyleyeceksiniz. Sözlerinizi bitirdiğinizde size, «Ya siz ne yaptınız?» diyecekler. Siz de «Onu beraat ettirdik.» diyeceksiniz. O zaman kıyamet kopacak!”
-   Helen uygarlığında kadının durumuyla ilgili olarak ortaya konulan her iki tarafın da kanıtları, Helenli kadınların Babilli, Mısırlı ve İbrani çağdaşlarıyla aynı yasal ve toplumsal konumda olduklarını gösteriyor.
-   Helenler siyaset, felsefe ve sanatta gök cisimleri müziği için yeni bir orkestrasyon yaratmaktaydılar ama dünyevî düzeyde yeryüzünün çamuruna saplanıp kalmışlardı.
-   Aralarından kimileri bağımsız ruha sahip olsa da, İ.Ö. birinci bin yılda, her yerde olduğu gibi Helen dünyasında da kadın bir “mal” sayılırdı. Helenlere göre kadın, -yaşı ya da medenî durumu ne olursa olsun- bir “gyne” idi; yani “çocuk taşıyıcısı”. (Jinekoloji, jinekolog sözcükleri buradan gelir.)
-   Ancak görünüşe bakılırsa, eski denkleme yeni bir öğe daha eklemişlerdi. Babil ve Mısır’da dişi cinsiyetle ilgili göndermelerde sıklıkla şikâyetçi bir ton görülmesine, İbranilerin maceracı kadınlardan -sadakatsiz eş ve aşüftelerden- âdeta nefret etmesine karşın, İ.Ö. 3. yüzyıla kadar Helen erkekleri tüm kadınları akılsız, aşırı şehvetli ve ahlâk açısından kusurlu olmakla suçlamıştır.
-   Kadınların, eğitimden yoksun oldukları daha doğrusu bırakıldıkları için “akılsız”, kocalarının kendileriyle pek ender yatmalarından yakındıkları için “şehvet düşkünü”, geçim için para kazanmak yerine zamanlarını felsefe yaparak harcayan kocalarını eleştirmeye kalkıştıkları için “ahlâksal açıdan kusurlu oldukları” sonucuna varılmıştı. Ev içi uyum, Helen yaşamının özelliklerinden biri değildi. Hem bunun önemi de yoktu.
-   Helen trajedilerinin aşırı uçtaki karakterlerinden çoğu kadındır. Kocasını öldüren Klytaimestra, erkek kardeşini parçalayan ve sonradan kendi çocukla-rını da öldüren Medeia, kocasına iftira edişinin ardından intihar eden Phaidra ve anne katilinin suç ortağı olan Elektra gibi...Mitolojik kadın kahramanlar bile kusurlu yaratılmıştır. Tanrıça Afrodit güzeldir, çekicidir ama hafifmeşreptir. Troia’ya kaçan Helena da öyle...Sadık Penelopeia kendisi kadar sadık olmayan kocası Odysseus’u bitmez tükenmez yolculukların ardından karşıladığı zaman, geride öylesine irade gösterdiği 20 yıl bırakmıştı ki, hiçbir mantık sahibi Helenli, evliliklerinin devamında mutluluğu bulacaklarını olası görmezdi.
-   Bir Helen erkeği için evlilik, yapılması gerekli bir “toplumsal görev” olarak kabul edilirdi. İ.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan ve Helenlerin büyük saygı gösterdiği ozan Hesiodos, evlenmenin neden gerekli olduğunu şöyle açıklardı:
-   «Evlenmeyi yadsıyarak kadınların bize verdikleri acılardan kaçan erkek, yaşlılık günlerinin sefaletinde bir destek -çocuk- bulamayacaktır...Diğer taraftan, yazgısında evlenmek olan, belki iyi ve mantıklı bir kadın bulabilir. Yine de, tüm yaşamı boyunca kötülüğün iyiliğe baskın geleceğini görecektir... Evlilik için en iyi yaş, erkeklerde 30, kadınlarda 16’dır ve en iyisi, kadını satın almaktır...Onunla ister evlenir bir arada olur, istersen gerektiğinde ona saban sürdürebilirsin.»
-   Helenli kocalar, evliliği sadece bir toplumsal görev olarak üstlendiğinden, evlilik yaşamı hiçbir romantik yön taşımazdı. Nitekim Sokrates’ın bir diyalogunda yeni evlenmiş Iskhomakhos, 14 yaşındaki karısına şöyle der:
-   «Yatağımı paylaşması için kolayca senden başkasını bulabilirdik ve senin de bunu gayet iyi bildiğine eminim. Fakat konuyu düşündükten sonra, ben kendi çıkarlarımı ve ailen de kendi çıkarlarını gözeterek ve evin yönetimi, çocukların bakımı konusunda tüm olası adayları gözden geçirdikten sonra, seni ve aileni kendim seçtim. Hiç kuşkusuz, en az bunun kadar iyi olan pek çok seçenek arasından.»
-   Atinalıların “iyi eş” konusundaki düşünceleri İbraniler ile neredeyse tıpatıp aynıdır: Bakire ve ciddi olacak; yün eğirme, dokuma, terzilikte becerili olacak; hizmetçilere kendilerine uygun işleri vermeyi bilecek; kocasının parası ve mülkü konusunda tutumlu davranacak; çocuk doğuracak ve evi akıllıca yönetecek...İvedilikle bir varis doğurması gerekiyorsa, konu çözülene dek kocasıyla ayda en az üç kez ilişki kuracak...
-   Helenlerde kadının, yabancıların gözünden korunacak biçimde örtünmeden ve yanında harem ağası ya da yakını olan bir erkek olmadan sokağa çıkamadığını söylemiştik. Sakız Adası’nda, Herodotos döneminde (İ.Ö.484-424), köle erkeklerin hadımlaştırıldığı ünlü bir merkez açılmış, hadımlaştırma ve hadımların pazarlanması büyük gelir getiren bir ticaret dalı haline gelmişti.
-   Günümüzde politik bir sorun haline gelmiş ne örtünme ne de harem geleneği İslâm ve Müslüman Doğu’ya özgüdür. Bunlar, bütün Doğu Akdeniz yöresindeki kültürleri etkilemiş bir ataerkil geleneğin mirası ve kalıntılarıdır.
-   Batılıların Türklere mal ettiği harem ve hadımlaştırma, Antik Helen ve Roma’ya dayanan bir uygulamadır. Türkler haremi, onu Bizans kanalıyla alan Araplardan, Osmanlılar döneminde ise doğrudan Bizans’ tan öğrenmiştir.
-   Antik Helenlerde kadın, aile içinde kocasınca sürekli aşağılanan bir “nesne” gibidir. Bir erkeğin eşine sadık kalması, erkeğin onuruna zarar veren bir olaydır. Bu nedenle erkek için evlilik dışı ilişki meşru kılınmıştır. Bu durum, buna bir karşı tepki olarak kadınlar arasında cinsel ilişkilerin yani lezbiyenliğin yayılmasına, erkeklerin de fahişelerle yaşamasına yol açmıştır. Antik Helen kentlerinde fahişelik büyük bir sanayi haline gelmiş, eşcinsellik olağanüstü düzeyde yayılmıştır. Antik Helen düşünürleri, eşcinselliği kabul edip olumlu karşılamakla kalmıyor, bu tür ilişkilerden gurur duyuyordu. Çünkü onlara göre asıl doyum kaynağı kadın değil, erkekti.
-   Atina demokrasisi, kadınları kölelerle bir tutardı. Baba, kızını istediği adama satabilirdi. Kadın, erkeğin kendisi için verdiği kararlara uymak zorundaydı; uymazsa, aşağılanan bir şekilde nitelenmeyi hak etmiş olurdu.
-   Koca, karısını değiştirmek ya da başkasına vermek hakkına sahipti. Doğurmayan bir kadını kovmamak, tanrılara karşı gelme sayılır ve kusur kimde olursa olsun kadın evden kovulurdu.
-   Çok eşlilik yaygın ve geçerli ilişki türüydü.
-   Koca, karısına düşüncelerini açmaz, onun herhangi bir konudaki düşüncesini öğrenmek gereğini bile duymazdı. Çünkü kadın, düşüncesine başvurulacak akılda biri sayılmazdı. Evlilikte asıl önemli olan sevgi ve saygı değil, erkeğin isteklerinin yerine gelmesiydi. Atina’da evlilik, Sophokles’in deyimiyle  “bir alış veriş” idi. Helen ailesinde mutlak hale gelen erkek üstünlüğü, karı-koca ilişkisini önemli oranda köle ilişkisine dönüştürmüştü. Ünlü ozan Hesiodos, Helen ailesinin temelinin, “kadın ile sabana koşulan öküz” tarafından oluştuğunu söylerdi.
-   Aileyi, sınırsız yetkilerle tam bir despot gibi yöneten erkek egemenliği için, Aristoteles şöyle diyordu:
-   «Erkek yaradılıştan üstündür. Doğal olarak daha güçlü, daha akılcı ve inişli çıkışlı duygulara daha az eğilimlidir. Bu doğal yeti, erkeğin ölçülü ve akılcı kararlar alabilme yeteneğinde kendini gösterir. Kadın ondan aşağıdır; duygusallıkları ve mükemmel olmayışları nedeniyle eksik ve istikrarsız bir muhakeme yetisine sahiptirler. Erkek haklı olarak buyurur; kadın ise boyun eğer. Bu kaçınılması olanaksız bir yasadır.»
-   İ.Ö. 6. yüzyıldaki Solon Yasaları ile kadınların tüm günlük yaşamları, ne yiyip ne içebileceklerine kadar belirlenmiş, ortada görünmemelerinin daha hayırlı olacağı görüşü kurala bağlanmıştı. Antik Ege dünyasında evlilik öncesi bekâret de önemliydi. Tecavüze uğramış bir Atinalı genç kız, ancak köle olarak satılabilir ya da hiç evlendirilmeksizin evde tutulabilirdi. Özgür kadınların bile mahkemede tanıklık yapma hakkı yoktu.
-   İ.Ö. 5. ve 4. yüzyıl Atina’sında kadın, -konumu ve yaşı ne olursa olsun- yaşamı boyunca kendisini hukuk karşısında temsil eden bir erkek vasinin,         -Helence karşılığıyla bir “kyrios”un- yasal denetimi altındaydı. Ne evlilik, ne boşanma ne de mülkiyet konusunda bağımsız söz hakkına sahipti.
-   Sparta’da ise kadınlar göreli bir özgürlüğe sahipti. Burası sürekli savaş içinde olan bir askerî toplum olduğu için, ileride savaşçı olacak erkekler doğuracak kız çocuklarının özellikle bedensel eğitimine çok önem verilirdi. Sparta’da ev işleri köle ve alt sınıf kadınlarına bırakılırken, vatandaş kadınlar jimnastik, müzik, ev yönetimi ve çocuk eğitiminde yetkinleştirilirdi. Ancak, kadınların toplum yaşamı bakımından rol ve görevleri ile özgürlük sınırlarının belirleyicisi devlet olduğu için, buradaki kadın özgürlüğü de görelidir.
-   Zaman dilimlerinin farklılığı bir yana bırakılırsa, Helen erkekleri iki bin yıldan fazla bir süre sonra «Bir kadın yalnızca bir kadındır ama iyi bir puro içilir.» diye bir lâf edecek olan Rudyard Kipling’e yürekten katılırlardı.
-   Hem kadınlara hem de evliliğe karşı genel dirençleri, -olasılıkla, tarihte ilk kez- bekâr kadın fazlalığı yaratmıştı. Dengenin düzeltilmesine katkıda bulunan kız çocuk katli geleneği olmasa, Helen tarihi boyunca iz bırakmış olan savaşlardaki yüksek erkek ölümü oranı bu sorunu daha da ağırlaştırabilirdi. Sparta’da erkek çocuk katli de yaygındı. Spartalılar, niceliğin yanı sıra niteliği de kontrol altına almayı amaçlardı. Sparta toplumu, öjeni saplantısının görüldüğü yani sağlıklı nesil yetiştirmeyi aşırı önemli bulan ilk toplumdu. Kız ya da erkek, tüm çocuklar daha birkaç günlük iken resmî olarak incelenir, zayıf, cılız ya da özürlü olanlar Taygetos Dağı eteklerinde ölüme terk edilirdi.

­  ­   ­

-   İ.Ö. 9. yüzyıl ortalarından 8. yüzyıl sonuna dek, özellikle Atina, Dor istilaları sonucunda kente akan göçler nedeniyle aşırı bir nüfus yüklendi. İ.Ö. 750 yılı dolayında başlayan yurt dışı sömürgeleştirme akını, nüfusun düşmesine katkıda bulundu ama nüfusu kabul edilebilir bir düzeye indirme yönündeki bir tür yarı bilinçli girişimin sonucunda hem oğlancılığın hem de erkeklerin kadınlara karşı kuşkularının artmış olması olasıdır.
-   Sonraları, Aristoteles, Girit’te nüfus kontrol etmenin bir yolu olarak, oğlancılığa devlet tarafından bir düzenleme getirildiğini belirtti. Kendisi de aile üyesi sayısının yasal yollarla kısıtlanmasını savunuyordu. Bu konuda kendince çözüm de üretmişti: Gebeliği önlemek için sedir yağı, kurşun merhemi ya da sığla yağı ile karıştırılmış zeytinyağı öneriyordu.
-   Görünüşe bakılırsa, Atinalı eşlerin kürtaj ya da gebelikten korunma konusunda öneriye gereksinmesi yoktu. Kocalarıyla ilişkileri zaten ender ve çoğunlukla meyvesizdi. Kadınlar, tüm duygusal dürtülerini varsa oğullarına yöneltip, bir yetişkinin belki anlayabileceği ama çocuğun anlayamayacağı bir biçimde onu kimi zaman putlaştırıp, kimi zaman aşağılayarak, bu durumun sürmesine katkıda bulunmuş olabilir. Sonuçta, kuşaklar boyunca erkek çocuklar, kadınların ne yapacağının kestirilemeyeceğine ve en iyi yolun, olanak varsa onlardan kaçınmak olacağına inanarak büyüdü.
-   Plutarkhos, evlilik kavramları kocanın erkek arkadaşlarıyla birlikte yaşaması ve ender olarak gizlice karısını ziyarete gitmesi olan Spartalılar’a gülmekteydi. Ona göre, kimi zaman Spartalı bir koca, karısını gün ışığında hiç görmeden çocuk sahibi olabilirdi.
-   Ancak aynı durum belki Atinalılar için de geçerliydi. Hem Sparta hem Atina’da, belki yaşamları kayıtlara girmemiş olan en yoksul sınıflar dışında, neredeyse hiç büyük aile görülmüyordu. Sonunda Helen uygarlığının görkemli çağlarını sona erdirecek olan da vatandaş sayısının çokluğu değil, azlığı sorunu oldu.
-   Köle emeğine dayanan ve kadınlara siyasal hak tanımayan Antik Çağ Helen anlayışı, bu konudaki etkisini Batı dünyasında bugüne dek sürdürmüştür. Kölelik ancak 19. yüzyılda kalkmış, kadınlara siyasal temsil hakkı ise 20. yüzyılda tanınmıştır.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2739 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 04, 2012, 04:37:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2508 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2012, 03:59:08 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5673 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2012, 04:38:38 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
3349 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 26, 2012, 08:46:04 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2869 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 15, 2012, 03:30:46 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2309 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 17, 2012, 05:04:47 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3508 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 18, 2012, 01:29:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2106 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2012, 05:43:19 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
2806 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 01, 2012, 10:44:09 öö
Gönderen: enelsır
0 Yanıt
2668 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2012, 05:23:35 ös
Gönderen: ADAM