Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tutkularımızla,boş inançlarımızla savaşabiliyormuyuz?  (Okunma sayısı 7165 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 03, 2011, 09:21:03 ös
  • Ziyaretçi

Sevgili dostlar,
Yaşam bütünüyle bir evrim sürecidir, bu süreçte bizim ilerlememize engel olanlar ise  yaşadığımız toplumdan edindiğimiz bir takım duygularımızdır.

Bazılarını paylaşmak gerekir ise;
Tutku : ( Kısaca) Bir insanın isteme,duyma ve düşünmesine egemen olan güçlü eğilimdir. Tutku, insanın yoğunlaştığı amaç yada nesne dışında yer alanları görmesine engel olan kısaca körleşmeyi ifade eder.
               

Boş İnanç: Kaynakları bilimsel temele dayanmayan, dar,biçimci inanma, batıl itikat anlamını taşır.


İki kavram hakkında sayfalarca yazılar yazılabilir ve örnekler verilebilir, bunların sizlerin katkıları ile gelişeceğini düşünüyorum, fakat daha önce soracağım soru ,
acaba hepimizde var olan tutkularımızla ve boş inançlarımızla savaşabiliyormuyuz, bunların farkına varabiliyormuyuz, bunlarla nasıl savaşabiliriz,
yada şunu da düşünebilirsiniz, bunlar toplumun çimentosudur, toplumu bir arada tutar, bizi bağlar.

 ? ? ?

Sevgi ve Saygılarımla,






« Son Düzenleme: Ağustos 03, 2011, 09:24:44 ös Gönderen: Siempre »


Ağustos 03, 2011, 11:12:39 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

  Sn. Siempre
   İnsan doğasını anlamak adına güzel bir soru sormuşsunuz. Peki ben de bir soru sorayım. Bir kişiye "Yahu sen bağnaz mısın?" diye sorsanız "Evet!" cevabını alabilir misiniz? Ben zannetmiyorum. Bence bunun gibi bir şey sizin sorunuz da. Ama yersiz bir soru olduğunu söylemiyorum asla. Yanlış anlamayın lütfen.
   Ben yine de kendi adıma cevap vereyim.
   Tutkularımızdan vazgeçebiliyor muyuz diye sormuşsunuz. "Ben olsam tutkularımızdan vazgeçmeli miyiz?" diye sorardım. Öyleyse ikisine de kendi doğam çerçevesinde yanıt vereyim. Evet, tutkularımdan vazgeçebileceğimi düşünüyorum. Ama burda ortaya bir sorun çıkıyor. Bir şeyleri istiyorum. Amaçsız, gereksiz ve hiç bir şekilde mantık çerçevesi içerisinde değil. İstediğim şeyler öyle büyük şeyler değil. Sıradan şeyler. Diğer insanları ilgilendiren şeyler değil. Onları kısıtlayacak şeyler değil. Veya onlara zarar verecek... Daha sonra düşünüyorum. "Saçmalıyor muyum?" diye. Sonra diyorum ki "Evet, tam olarak saçmalıyorsun!" Sonra ise birdenbire o isteklerim sönüveriyor. Tutkularım uçup gidiyor. Peki, bu kadar mı? İşte öyle olmuyor. Sizin sorduğunuz soru da burada devreye giriyor. Onları unutabiliyor muyum? Onlardan tamamen kopabiliyor muyum? Evet, kopabiliyorum. Kendimi o tutkulardan olabildiğince uzaklaştırıyorum. Ve karşıma bir sorun çıkıyor. Eski neşemi kaybediyorum. Alışkanlıklarım değişiyor. Zannetmeyin ki dünyayı ele geçirmeyi planlıyorum, arzuluyorum. Sadece ufak tefek şeyler. Ama insanoğlunun elinde olmuyor. Adı üstünde tutku. Hiç bir mantığa dayanmadan sadece istenen şeyler. Neyse... Daha sonra düşünüyorum. "Evet, mantıklı olanı yaptım. Ama doğru olanı mı yaptım?"
   Her zaman mantıklı olanı yapmak mıdır doğru olanı yapmak?
   Daha sonra "Hayır!" diyorum. Böyle böyle olacaksa ne anlamı var mantıklı olanı yapmanın. Bu "Mantıksız." Aslında yine mantık çerçevesinde tartıyorum olayları. Mantıklı olanı yapmanın "mantıksız" olduğu kurcalıyor aklımı. Daha sonra "Evet!" diyorum. "Sanırım böyle olacaksa yanlış yapyorum. Tutkularımın peşinden gitmeliyim." (Bazen öyle bir bahsediyorum ki tutkularımdan ben bile okurken insanlığın en büyük işlerini yapacağımı sanıyorum. Ama hayır. Zaten tutkunun da anlamı bu değil midir? Küçük şeyleri büyütmek, büyütmek, büyütmek...)
   Ve yapıyorum da. Tutukualrımı gerçekleştiremesem bile deniyorum.
   Ve sonuç: Mutlu oluyorum.
   Ve bir çok insana olduğu gibi... Bir çok insanın geçtiği evrelerden geçerek...
   Yani aslında tutkulardan vazgeçmek mantıklı gibi gözükse de bazen doğru olan mutlu olacağın şeyi yapmaktır. Mantıklı olan şeyi değil.
   Benim sorum şu Sn. Siempre.
   "Tutkularımızdan vazgeçmeli miyiz?"
   Ben zannetmiyorum.
   Ve umarım tutkudan bahsimiz aynı "tutku"dur. Sizin sorunuzu umarım yanlış anlamamışımdır.
   Ayrıca sanırsam yukarıda "mantık" meselesini biraz karıştırdım. Artık idare edin.
   Kör inançlara gelince. En başta da değindiğim gibi bence bunu anlayamayız. Evet, benim de bazı konularda inançlarımda ilgili düşüncelerim var ama onlara kör inanç hiç bir zaman diyemiyorum. Zaten onlara kör inanç dediğimde onlar benim inançlarım olmaktan çıkar. Bugüne kadar bir çok inandığım (belki de körü körüne) şeyden vazgeçtim. Daha mantıklı olanlarını buldum. Değiştirdim. Ama bu yine bütün kör inançlarımı görebildiğim anlamına gelmez. (Aslında "kör inançlarım" diye bir terim olamaz. Onlara kör dendiği vakit yukarıda da söylediğim gibi artık onlar o insana ait değildir.) Ve hatta bilmiyorum görebiliyor muyum? Bence insan kendisi için bunun yanıtını veremez.
   Şöyle bir şey. Orada olup olmadığını bilmediğiniz bir şeyi görüp göremediğinizi bilebilir misiniz?
   "Göremiyorsam yoktur." cevabı yanlış olur. Ya var da sen göremiyorsan?
   Bu yüzden bu soruya cevap verilemez diye düşünüyorum.
   Konuyu fazla dağıttım. Kusura bakmayın. İşte bazen boş vaktim olunca öyle yazıp duruyorum.
   Saygılarımla...
                                                                                                                                MMT
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


Ağustos 03, 2011, 11:51:55 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sayın MMT,
Öncelikle yazdıklarımda bilinçli olarak çok fazla detay vermedim, zira düşüncelerinize ön yargı yüklemek istemedim, zira amacım, sizlerinde katkıları ile fikirleri ortak payda da buluşturmaya çalışmaktı,

Sorduğunuz soruya gelince : (  "Tutkularımızdan vazgeçmeli miyiz?"
   Ben zannetmiyorum.)
Eğer sizin tutkunuz, sizde :

-İradenizi ve yargılarınızı aşıyor, sizde güçlü bir coşku ve ihtiras yaratıyorsa
-Güçlü istek ve eğiliminiz var ise
-Aşırı düşkünlük yaratıyor ise
O zaman şöyle diyebiliriz, tutku ölçüsüzlük içerir. Peki, tutkunun iyisi - kötüsü olabilirmi ?
Benim düşünceme göre : Tutku, bilimden ve mantıktan arındırılmış olduğu için, kötüdür.
Boş inançlarla olan bakış açınızı çok beğendim, kesinlikle haklısınız; fakat demeden geçemeyeceğim.
Zira, İnsan kendisini geliştirir ( en azından geliştirmelidir) bu bir süreçtir, bu süreçte kendimize kattığımız her bilgi,  bizi değiştirir ve olgunlaştırır. Bu aşama bizim, göremediklerimizi , görmemezi sağlar.
Bu süreç tek başına yaşanmaz, etkileşimde bulunduğumuz , çevre bizi ya göremediklerimizi görmemize yardımcı olur, yada göremediklerimizi onlarda göremediği için, bizim alışagelmişlerimizi doğru kabul etmeye devam ederiz.







Ağustos 04, 2011, 09:29:59 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Siempre güzel bir başlık açmış.

Aslında bu başlıktaki konuları ayırıp güzel iki başlık açsa çok daha iyi olurdu bence çünkü tutku ile boş inanç biraz zor bağdaşır aynı başlık altında. Böyle olunca buraya birkaç kavram daha sokulabilirdi.

Fakat Sayın Siempre öyle yapmış; bir şey diyemeyiz. Ben kendimce ikiye ayırmayı yeğlerim. Burada kısaca ele alacağım kavram “tutku”.  Ötekini ayrıca düşünmek isterim.

Sayın MMT ile birlikte konu üzerindeki tartıma pek düzeyli gidiyor. Benimki pişmiş aşa su katmak gibi olabilir.

Şu “tutku” kavramı üzerinde durmak istiyorum. Sayın Siempre uzun bir tanım yapmış. Ben sözcüğün tanımını masonik sözlükten alayım; şöyle: Bir şeyin elde edilmesi ya da bir amaca ulaşılması için şiddetli ve sürekli istek.

Acaba bu tanım üzerinde Sayın Siempre ile uyuşabilir miyiz? Tartışmaya katkı vermiş olan Sayın MMT de katılır mı? Siz, şu ana kadar sadece okumuş ve hiçbir şey dememiş olanlar… Siz de katılır mısınız?

Katıldığınızı, en azından “Olabilir.” dediğinizi varsayıp devam edeyim.

Bence bu olumlu ve yararlı da olabilir, olumsuz ve yararsız da, kötü ve zararlı da.

Başka şeylere bakmaktansa masonlara bakalım da masonları da alabilelim bu tartışmanın içine, elbette katılmak isterlerse.

Tüm insanların ve tüm toplamların her bakımdan özgürlüğünü sağlamak… Bunun için çalışmak, didişmek.

Bu bir tutkudur.

Masonluğun amaçlarına ve ilkelerine (bence) uygun bir tutkudur.

Bu tutkuya, olumsuz, yararsız, kötü, zararlı diyebilir misiniz?

Bu kadar uzaklara da gitmeyelim.

Bireyin kendini birçok bakımdan boyunduruğa vurulmuş, tutsak edilmiş görmesi ve sonra tüm bu zincir ve tutsaklık bağlarından kurtularak özgürlüğünü elde etmek için savaşması, saltık özgürlüğe varmayı tutku edinmesi…

Olamaz mı?

Keşke olsa!... Keşke her insan böyle bir tutku edinse.

Buna olumsuz diyebilir miyiz?

Belki şöyle diyenler olabilir: «Bu tutku değildir. Sadece bir emel sayılabilir.»

Doğru, sonuç ve hedef emeldir. Ona ulaşabilmek için hırsla uğraşmak, didişmek, onu yediğin ekmeğin içtiğin suyun gibi yaşamının cayılamaz bir öğesi haline getirmek tutkudur.

Olumsuz mudur?

Bunun kapsamına kör inançlarla savaşmak da girer. Kişinin gerek kinde tör inançlarıyla gerekse toplumda yaygınlaşmış kör inançlarla savaşması da bir tutku düzeyine getirilebilir.

Nitekim bir masondan böyle bir tutku edinmesi beklenir.

Yanlış mı? Olumsuz mu? Kötü mü?

Şöyle bir toparlama yapayım; hepimiz rahatlayalım:

Bireysel ya da boyutu belli bir topluluğa özgü bir amaca yönelen, başkalarından üstün olmayı ve onları ezmeyi öngören, parasal bir güç ya da mevki elde etmeye yönelen, salt bireysel düzeyde kalarak sadece bireysel doyum ve mutluluk sağlayan tutkular olumsuzdur; zararlı ve kötü olabilir. Fakat topluma ve insanlığa yarar sağlamayı öngören, öncelikli tutan, insanı ve toplumu özgürlüğe, barışa, toplu refah ve mutluluğa, giderek evrime yöneltmeyi emel edinmiş türden tutkular olumludur; yararlı ve iyidir.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 04, 2011, 12:11:05 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

   Sn. Siempre
   Eğer "tutku"yu insanda hırs ve ihtiras yaratan, insanın iradesini ve yargılarını aşan bir düşkünlük olarak tanımlayacak olursak, ben yine de böyle bir tutkunun varlığını savunurum.
   Çünkü tutku, insanı insan yapan etmendir. İnsan ihtiraslarıyla, çekinceleriyle, hırslarıyla, sevgisiyle, gülüşüyle, ağlayışıyla (...) her şeyiyle insandır. Bunların hiç birini bir kenara atamayız.
   Bunlardan bir tanesinin olmadığını düşünebilir misiniz? Ben böyle bir insan olabileceğini zannetmiyorum. Ve tutkularından arınmış bir insan da olabileceğini zannetmiyorum.
   Dikkat ederseniz yazımın başında, sizin "Eğer sizin tutkunuz, sizde" diye başlayan cümlenizden yazmadığım bir yer var. Burayı özellikle yazmadım.
   "Tutku ölçüsüzlük içerir."
   Evet, işte çeliştiğimiz nokta burası bence. Bütün tutkular ölçüsüzlük içermek zorunda mıdır?
   Bütün tutkular kötü müdür?
   Sn. ADAM'ın dediği gibi dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapmak masonların tutkusudur. Bu onların hem emelleri hem tutkularıdır. Masonlar hırslıdır, dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapmak için. Masonlar belki de hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri bir tutkunun peşindeler.
   Bu bir insanın iradesini aşmaz mı?
   Bir mason düşünün. Sürekli çalışan, sürekli okuyan... Nerede olursa olsun, ne zaman olursa olsun ,olur ya, işini gücünü bırakıp loca toplantılarına katılan bir mason...
   Bu bir düşkünlük değil midir?
   Burada "Fakat!" demek zorundayım. Fakat bu tutku ölçüsüzlük içerdiği vakit her şey bambaşka oluverir. Bu konuda size katılıyorum Sn Siempre.
   Bana kalırsa ölçüsüz her şey zararlıdır. Tabii tutkular da.
   Ama tutkusuz insanların yaşadığ bir toplum düşünebilir misiniz? Yazımın başında da değindiğim gibi bir insan her şeyiyle insandır. Ondan ufak da olsa bir özelliği çekip çıkarırsanız o insan belki de insan özelliğini yitirir.
   Toparlayayım Sn. Siempre.
   Ölçüsüz bir "tutku" insanlığa ve insana zarar verir. Fakat "tutku"suz bir toplum düşünülemez.
   Bu bir çelişki midir? Bence hayır.
   Wright kardeşlerin bir tutkusu vardı. Adı "uçmak" olan. Evet, belki o zamanlar için pek mantıklı değildi. Aslında altında bilimsel temeller yattığını da iddia etmek yanlış olurdu. Kimse inanmıyordu. Özellikle de adı "bisikletçi" olan iki gence. Çünkü o zamanlar için "uçmak" da ne demekti? Hem de devasa bir makinenin içine binip? Olacak şey değildi. Oturup bisiklet tamir etselerdi ya.
   Ama oldu. Bu tutkularını gerçekleştirdiler.
   Sn. ADAM'ın dediği gibi topluma ve insanlığa yarar sağlamayı öngören bir tutkuydu bu.
   Ve Sn. ADAM.
   Konuyu büyük bir beceriyle biraz da olsa masonluğa bağladınız. Sizi tebrik ederim.
   Yazınızın büyük bir çoğunluğuna katılıyorum. Tek bir noktası hariç. Son paragrafınızdan bence "salt bireysel düzeyde kalarak sadece bireysel doyum ve mutluluk sağlayan" kelimelerini çıkarmalısınız. Çünkü insanın sadece kendisini hedef alan tutkuları vardır. Ve kimseye zarar vermeden, vaktini boşa da harcayacak olsa, hiç bir işe yaramayacak da olsa insanın mutlu olmaya hakkı vardır ve mutluluktan daha güzel bir şey olamaz. Nasıl mutlu olunacağı herkese göre değişir. Kimisi zengin olmak ister, kimisi iş yerinde patron olmak ister, kimisi ülkeyi ele geçirmek... Ama ben bunlardan bahsetmiyorum. Ben kimseyi ilgilendirmeyen, insanın zamanını boşa harcayan, kimseye zarar vermeyen küçük ama güçlü tutkulardan bahsediyorum. Bu tutkuların peşinde koşmak insanın hakkıdır. Çünkü mutlu olacaktır.
   Zaten tüm insanlar sonunda mutlu olmak için yaşamıyor mu?
   Saygılarımla...
                                                                                                                                               MMT
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


Ağustos 04, 2011, 12:44:57 ös
Yanıtla #5

Tutku tanımında bir sorun var. Tutku, burada negatif anlamda kullanılmış. Türkçe'de "tutku" genelde olumlu çağrışımlarla kullanılır. Bir şeyi elde etmek için diğer şeyleri görememek anlamında bir tutku, herhalde ihtiras veya takıntı vb. kelimelerle anlatılabilir. Her neyse, burada sorun diğer faktörleri göremememize neden olacak bir irrasyonel arzu ise, bu durumun adı hakkında tartışmayı yapmak gereksiz oluyor.

İnsanı körleştiren bir arzu. Sonucu herhalde zararla biter. Veya zaten sonuca ulaşılamaz. İnsanın yaşarken önüne gelen seçenekler arasından seçim yaparak ilerlemesi sonucu bir çok şeyden de geri kaldığı malumdur. A veya B veya C vb.. arasından şimdilik bir tanesini seçecek ve diğerlerinden mahrum kalacaksınızdır. Her seçim, aynı zamanda göreceli bir mahrumiyettir ki bunun adı ekonomide güzel bir kavramla ifade edilir; "fırsat maliyeti". Yani siz ekonomik çabalarınızı bir yere kanalize edersiniz, ve diğer alanlardan uzaklaşırsınız. Bu hayatın doğasında olan bir şey. Aynı anda iki yerde birden olamaz, iki şeyi birden yapamazsınız.

Sorun, bu iki veya daha fazla şey içinden, en uygununu seçmek işinde başlıyor.

Kimilerinin tutkusu, yanlış oluyor. Öyle bir bedel ödüyorlar ki, adeta tüm hayatlarını boşa geçirmiş olduklarını anlıyorlar. Mesela yanlış bir idealin peşinden gitmek, veya yeteri kadar sorgulanmamış bir fikre takılmak. Kimileri para tutkusuyla hayatta bir çok insan kaybedebiliyor. Para kazanıyor fakat huzur bulamıyor. Burada huzur ile para arasında seçimde bir dengesizlik söz konusu ve bunun sebebi de para tutkusudur. Kimilerinin tutkusu da hayatta nispeten çok şey kaybettirmiyor. Hatta eğlendiriyor. Her türlü sanatsal uğraşı, sporu, her türlü hobiyi bu açıdan ele alabiliriz. Bunlar profesyonellerce yapılmadıktan sonra nakite çevrilemeyen şeylerdir. Kimine kaybettirir ama eğlendirir, kimine hem eğlendirir hem kazandırır, kiminin ise düpedüz sağlığını bozar. Bir başka durum da "tutkusuzluk". Yani hiç bir yola başkoymamak. Ki bence insanların %90'ı bu gruptadır. Bu yüzden tutkunun sadece kendisi bile insanı mutlu edebilir. Fakat kötü ise, bir süreliğine.

Bu konuda çok sevdiğim bir söz;

"Tanrım; Değiştiremeyeceğim şeyler için huzur, değiştirebileceklerim için cesaret ve ikisi arasındaki farkı anlamam için akıl ver." Reinhold Niebuhr

İşte insan değiştiremeyeceği şeyin ardından giderse tutkusu kendisinin düşmanı olur. Körlüğü ve sorgulamadan bağlanışı onun sonu olur. Ve herhalde boş inançlarla tutkuların bağlandığı nokta da burasıdır. Kötü tutku, sorgulamamaktan, yeteri kadar tartmamaktan doğar, bu da boş inanca çok benzeyen bir durumdur.  İnsan değiştirebilecekleri için çalışmalıdır. Tabi bu ayrımı da harekete geçmeden evvel bir süre okumakla, kendi kendine eğitimle, öğrenmekle olur. Kötü tutkuların reçetesi, sorgulayıcı düşünmedir.

Saygılar.
« Son Düzenleme: Ağustos 04, 2011, 12:48:00 ös Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 04, 2011, 01:23:10 ös
Yanıtla #6
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Popperist'in katılmış olması ne güzel. (Bu ne biçim askerlik!) Onun hiçbir görüşü, hiçbir değerlendirmesi göz ardı edilemez. Dediklerine katılırım.

Sayın MMT'nin dediklerine de bir diyesim olamaz.

Diyesimizin pek olamayışı aslında belki hepemizin de iyi niyetli oluşundan ileri geliyor.

Sayın MMT'nin istediği, benim deyişim ile bağlantılı düzeltmeyi de, "başkalarının zararına olmadığı sürece" eklemesiyle korursak, herhalde uyuşmaya varırız.

Forumda birbirini bütünleyici, uzlaşmacı tutumlu tartışmalara çok gereksinmemiz var son zamanlarda.

 

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 04, 2011, 03:32:52 ös
Yanıtla #7
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

   Evet, aranan kelimeler bulunuyor gibi. Sn. popperist sanırsam aranan kelimeleri bulmuş durumda.
   Aslında bu konuda hepimiz uyuşuyor gibiyiz. Sadece tanımlarımızda biraz pürüz çıkıyor o kadar.
   Sn. ADAM'a da Sn. popperist'e de  katıldığımı belirtmek isterim.
   Saygılarımla...
                                                                                                                                           MMT
   
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


Ağustos 04, 2011, 06:37:31 ös
Yanıtla #8
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Aynı başlığın ikinci bölümüne gelelim: Kör inanç.

Kimileri “boş inanç” diyor. Bilirsiniz ben pek Türkçe yandaşıyımdır. Fakat bu ikisini de beğenemiyorum nedense; “batıl” bana daha elverişli geliyor. Batı dillerinde süperstisyon kavramının karşılığı olabilecek sözcüklerde inanç kavramının yeri yok. Çünkü batıl aslında öyle pek bir inanç değil; daha çok bir saplantı. Bilimsel verilerle ve akıl ilkeleriyle bağdaşmayan bir saplantı.

Batılda iki olgu var; Neden ve sonuç.

Aslında neden var da sonuç ortada yok; sonucun beklentisi var sadece. Benzer nedenler üzerine küçük bir yüzdeyle gerçekleştiği görülmüş, büyük bir yüzdeyle ise gerçekleşeceği söylenen bir sonucun beklentisi.

Bu, bilim dışı bir kurgu. Çünkü o neden ile sonuç arasındaki ilişkinin yani bilimsel yasanın ne olduğu bilinmiyor. Hatta böyle bir yasanın olup olmadığı bile belli değil.

Bu sadece akıl ve bilimin karşıtı olmakla kalmıyor çoğu kez: gerçeklerin araştırılmasına, insanın evrim yolunda ilerlemesine de engel oluyor.

Nedir bunun kökeninde yatan?

Öncelikle bilgisizlik yani cehalet… Ancak bu yeterli değil. Ona bir de güçsüzlük ve güvensizlikten doğan korku ekleniyor. Bir kişinin batılın gerektirdiği şekilde davranması, aksi durumda başına çok kötü şeylerin geleceğinden korkmasından hatta her an bunu beklemesinden kaynaklanıyor.

Bu böyle olmasına böyle de, gelin görün ki bugün batıl olarak nitelenen saplantılardan bazılarının tarihsel kökeni araştırılacak olursa, bambaşka bir durum ile karşılaşma olanağı var.

İşin içinde iki etken var. Bunlardan biri doğrudan okült, öteki dolaylı okült.

Okült, ilke olarak bilim dışı ama bir zamanlar bilim dışı olan, okült sayılan çok şey bugün bilim içi oldu.

Tıp doktorları bilir. Tıp tarihi ilke olarak ikiye ayrılır. Pasteur’den önce ve sonra diye. Kuduz aşısı nedeniyle ez kalsın cadı diye yakacaklardı onu. Batıl olan hangisi?

Eski çağlarda birtakım bilgeler, insanların iyiliği için onlara bazı öğütler vermiş. Bunların çoğu bilgiye, deneyime ve akıl yolu ile yapılmış değerlendirmelere dayanıyor. Fakat bunlara uyması, bunları uygulaması beklenen kişilerin bilgisizliği, bunların ardındaki bilimsel gerçeklerin öğrenilip yaşatılmasına olanak vermemiş. Sonra bunlar birtakım varsayımsal nedenlere bağlanmış hatta dinsel inançlarla bağdaştırılmalarına da girişilmiş çünkü öylesi daha etkili sonuç veriyor. Asal gerekçeler unutulmuş, bunların yerine varsayımlar konulmuş. Sonra onlar da unutulup gitmiş, elde ne temeli ne de dayanağı olan bir saplantı kalmış.

Ancak şimdi ben bir bebeğin nazardan korunması için onun giysisinin bir köşesine nazar boncuğu bağladığımda beni bir batıla inanmış olmakla suçlarsanız, size gülerim. Çok meraklıysanız, size o nazar boncuğunun bebeği nazardan nasıl koruduğunu anlatırım.

Şimdi Ağustos ayındayız. Denize giriyorsanız Sam Yeli’nden korunmak için mayonuzun altına bir küçük demir çubuk bağlamanızı öneririm. Siz buna batıl deyip de geçtiğinizde. Sam Yeli çarmış olarak ve tedavi edilemeyecek cilt bozukluğuna yakalandığınızda gelip bana ağlamayın. Çok meraklıysanız, bunun da gerekçesi var.

Duvara dayanmış merdivenin altından geçmeyin. Başınıza bir uğursuzluk değil ama kaza gelebilir.

Çocuğu olsun diye Bilmemne Baba’nın Türbesi’ne giderek çapıt bağlayan gelini engellemeyin. Elbette kocasını bir ürologa gidip muayene olması için ikna edebilirsen çok daha iyi.

Siz batıl mı arıyorsunuz?... En başta gelen batıl, bir bakıma duadır; inanılmadan, içten gelmeden, gerçekten istemeden, usul yerini bulsun ve belki Tanrı benim günahlarımı bağışlar diye edilen dua. Ancak öteki türlüsü batıl değildir. Hatta bir ara bir başka başlık altında Sayın Ceycet toplu dua diye bir şey olmadığını söylemişti ki, vardır, üstelik bireysel duadan çok daha etkilidir aynı koşulla. Nitekim o içten gelme, gerçekten inanma ve isteme olmadığı içindi ki, bireyseli gibi toplusu da batıl olur duanın.

Şunu da bilelim: Toplumlarda batılın artması, halkın bilgisizliğinden bağımlı oluşundan yararlanan çıkar çevrelerinin işine gelir. Batıl ne kadar yaygın olursa, aklını ve gücünü kendi yararına kullanmayı başaran bir kişinin o toplum üzerinde egemenlik sağlaması, âdeta pençesine aldığı toplumu bireysel tutkularıyla çıkarları uğruna kullanması o ölçüde kolaylaşır.

Dolayısıyla batıl, bir bakıma, insanın hakkı olan özgürlüğü terk etmesi  demektir.

Dolayısıyla batıl, olumsuz tutkuların doyuma ulaştırılabilmesi yolunda bir araç olarak kullanılır.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 04, 2011, 08:36:35 ös
Yanıtla #9
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 243

Bireysel ya da boyutu belli bir topluluğa özgü bir amaca yönelen, başkalarından üstün olmayı ve onları ezmeyi öngören, parasal bir güç ya da mevki elde etmeye yönelen, salt bireysel düzeyde kalarak sadece bireysel doyum ve mutluluk sağlayan tutkular olumsuzdur; zararlı ve kötü olabilir. Fakat topluma ve insanlığa yarar sağlamayı öngören, öncelikli tutan, insanı ve toplumu özgürlüğe, barışa, toplu refah ve mutluluğa, giderek evrime yöneltmeyi emel edinmiş türden tutkular olumludur; yararlı ve iyidir.

Sayin ADAM'in yazisina tam katilmistim ki, toparlamak adina bu paragrafi verince kendisine aslinda katilmadigimi farkettim.

Tutku, cok karmasik ve kendi icinde de zaman icinde farkliliklar gosteren bir kavram. Insanin itici guclerinden biri ve o ates olmasaydi bugun, farkli bir dunyada yasiyor olurduk.

Sayin ADAM, tutkuyu ya bencil amaclara yoneliktir ve olumsuzdur, ya da insanligin iyiligi icindir ve olumludur diye ikiye ayirmis. Bu is kanimca bu kadar basit degildir.

Daha cesit cesit tutkular var, ve aslinda hicbir gercek tutku (idealize edilmis degil de, bugun insanlarin icinde olan reel tutku) tek sekilli degil.

Ornegin, ben 10 yasimdan beri ayni meslegi yapiyorum. Bu meslegi cogu zaman sosyal yasantim pahasina yaptim, hatta bazen kendi sagligimin bile onune koyacak bir hevesle yaptigim oldu. Yani tutku derecesinde calistim.

Simdi dusunuyorum. Gecen uzun yillarda, bu isi salt para ve mevki icin yaptigim zamanlar oldugu gibi, gercekten insanligin refahi icin didindigim zamanlar da oldu. Ama tutkumun amaci bunlarin ikisi de degil. Ben cogunlukla, sadece sevdigim icin, icimden geldigi icin yaptim. Yani tutkumun bir amaci yoktu. Tabii bu kisisel tatmindir dolayisiyla olumsuzdur diye gorulebilir. Ancak yaptigim seyler sayesinde bugun yasayan insanlarin buyuk cogunlugunun gunluk isleri ciddi anlamda kolaylasti. Fakat benim boyle bir amacim hic olmadi. Buna ne demeli?

Kisacasi, "Ya toplum icin ya hic" yaklasiminin insan dogasina dair kacirdigi cok onemli bir nokta var.

Kor inanc kismi daha kolay, onun hakkinda bu baslikta yazilanlara ekleyecek birseyim yok.

Sevgi ve Saygilarimla,
Eureka
The mason square doth clear the air of folly and deception
The rule is straight, the angle clear, for greatness has direction