TÜRKİYE’DE ÖTEKİ OLMAK
Posted on 04/02/2012
Giderek muhafazakarlaşıyor, dindarlaşıyoruz.
Sosyal yönden 10 yıl önceki durumumuzla bugünkü durumumuz aynı değil. 20 yıl önceki durumumuz da 10 yıl önceki ile aynı değildi.
Bu değişimin en iyi farkına varanlar yurt dışında yaşayıp da 5-10 senede bir gelenler. Özellikle türbanlı, çarşaflı görünümünün aşırı ölçüde yükseldiğini gözlemliyorlar.
Toplumdaki bu değişim, değerlere bakış açısını da değiştiriyor, kültürümüzü ve yaşam tarzımızı etkiliyor.
Bu durumdan en çok etkilenenler de “ötekiler” oluyor. Çünkü onlara bakış daha da olumsuzlaşıyor.
Kim bu ötekiler? Yani, toplumun dışladığı, kendinden görmediği kesimler hangileri?
Ötekileri tanımlamak için kullanacağımız en doğru ifade herhalde “Etnik, dinsel, cinsel, siyasal kimliğini gizlemek zorunda kalanlar” olur.
Ötekilerin kimisi gizlemese de geneli güvenliği için, dışlanmamak için buna mecbur kalır.
Bir kısım ötekilerin ise gizlenme olanağı yoktur. Örneğin açık giyinenler, mini etekliler gibi ya da Romanlar-Çingeneler gibi..
- Ateistler-Dinsizler
- Gayrimüslimler: Ermeniler, Rum’lar, Yahudiler
- Sosyalistler-Komünistler
- Eşcinseller
- Çingeneler
- Aleviler, Süryaniler, Yezidiler
- Mini etekliler, nikahsız yaşayanlar
Hatta bu listeye Kürtleri de ekleyebiliriz.
Ötekiler, sadece devletten, hükümetlerden baskı görmemiş. Siyasal iktidarlar, devlet kurumları, Emniyet ötekileri ezdiği, hor gördüğü, 2. sınıf muamelesi yaptığı gibi asıl baskıyı halkın çoğunluğundan görmüş. Çevresinden, komşularından, okuldaki arkadaşlarından, askerlikte, iş hayatında hep farklı davranıldığını ve bunun olumsuz yönde olduğunu görmüş.
Öteki olmak yada olmamak ötekilerin elinde olan birşey değil. Ayrıca kendi tercihleri olan konularda çoğunluktan olmak zorunda da değiller.
Örneğin bir Ermeni vatandaşın çoğunluk olan Türklerden olması olanaksız olduğu gibi, olması da gerekmiyor. Türk nasıl Türklüğünden memnunsa o da Ermeniliğinden memnundur.
Ya da bir sosyalist, çoğunluk gibi milliyetçi muhafazakar olmak zorunda değildir. O dünya görüşünün de, sahip olduğu ideolojinin de doğru olduğunu düşünmektedir ve başka bir düşünceye zorlanamaz. Ama ne var ki bu sahip olunan kimlikler onu yaşamda türlü olumsuzluklarla karşı karşıya getirir. En azından fırsat eşitsizliği yaratır.
Ötekileri anlayabilmek için empati yapmak, kendini onların yerine koyup yaşadıkları zorlukları algılayabilmek gerekir.
Toplumun empati yapabilir düzeye gelmesi, ötekilerin sorunları için atılmış bir adım olacaktır ama ne yazık ki empatiden uzak bir toplumuz.
Farklılıkları zenginlik olarak görmek ve sahiplenmeyi bir yana bırakalım, hoşgörü ve anlayışla yaklaşmaktan bile yoksunuz.
Ve siyasi egemenlerin göstermelik el uzatmalarıyla çözülecek bir sorun da değildir bu. İçten, samimi ve geçici olmayan bir kucaklaşma gereklidir ki maalesef buna çok uzağız.
Ötekilikten daha beter durumu da var. Ötekinin ötekisi olmak.
Örneğin hem gayrimüslim, hem ateist, hem komünist hem de eşcinsel olmak gibi.
Böylesinin işi bütün ötekilerden zor. Böyle bir durumda herhalde bu ülke yaşanılmaz olurdu.
Aşağıdaki dörtlük Serkan Engin tarafından çeşitli dillerde ötekiler için yazılmış. Ben 4 dili veriyorum:
BÜTÜN ÖTEKİLER BENİM
Alevi Eşcinsel bir Zenciyim
Ateist Travesti bir Mohikanım
Dersimli bir Laz, Lazistanlı bir Kürdüm
Berlinli bir Pigme, Kongolu bir Germenim
Serkan Engin
Ê DIN GÎ EZIM
Ez reşike kî êlevî û hevgayim
Ez Mohîkane kî travestî û bê xudê me
Laz e kî ji Dersime, Kirmance kî ji Lazîstane me
Pîgme kî ji Berlînê, Germene kî jî Kongolê me
MTEL MANJURAPE MA VORE
Alevi, bozobiç´i ar Afrikanuri vore
Ateisti, travesti ar Mohik´ani vore
Dersimuri ar Lazi, Lazonanuri ar kyurdi vore
Berlinuri ar P´igme, K´ongonuri ar Almani vore
YES YEM POLOR AYLERI
Alevi yem, miyaseragan u sevamort
Anhavad serapoğ mı, Mohigan mı
Dersimi meç Laz mın yem, Lezkileri yergırum Kurt mı
Berlinzi Pigme mın yem, Kongoyum Germen mı
—–
Genele egemen olanlar, lokalde “öteki” durumuna düşebilirler.
Şu 1-2 yıl öncesine kadar türbanlıların üniversitelerde “ötekiler” olması gibi.
Vatanı olmayanlar, dünyanın her yerinde ötekiydi. Örneğin Yahudiler. Çingeneler ise hala her yerde öteki durumundalar.
Siyasi olarak tek parti döneminde Kemalist milliyetçiliğin dışında kalanlar ötekilerken, çok partili dönemde önce milliyetçi muhafazakarların, sonra Türk-İslamcıların dışındakiler öteki konumdaydı.
Şimdi ise İslamcı muhafazakarların dışındakiler öteki durumunda.
İnsanları birbirinden uzaklaştıran, azınlıkları ötekileştiren başlıca 2 unsur vardır.
Din ve etnisite.
Dinin ürünü olan dincilik ve etnisitenin ürünü olan milliyetçilik, kendilerinden farklı olanı ötekileştirir.
İkisi bir olduğunda ötekileştirme daha da keskinleşir.
Türkiye devriminin ilk yıllarında ve devrimin şuuruyla birlik anlayışı vardı. O nedenle anayasada ırkçılık yasaklandı, tüm vatandaşların sınıfsız-imtiyazsız eşit olduğu ilkesiyle yola çıkıldı.
Ne var ki teorik olarak benimsenenler, pratikte uygulanamadı. Çünkü tabandan tavana gelişimin-değişimin düşüncesi değildi bu ve toplumun yapısı o düzeyde değildi. Hatta yönetici kadrolar, mebuslar, valiler, kaymakamlar, nahiye müdürleri bile bu anlayıştan uzaktı ve yasayla-zorlamayla ayrımcılığın engellenmesi mümkün değildi.
Nitekim kısa süre içinde özellikle gerici feodal isyanlardan sonra topluma 3 farklı yapı olarak bakılmaya başlandı.
1- Müslüman olanlar ve Türkçe konuşanlar
2- Müslüman olanlar ama Türkçe konuşmayanlar
3- Gayrimüslimler ve Türkçe konuşmayanlar
Bu sıralamada 2.ciler Kürtlerdi, 3.ler ise Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler. En fazla öteki olanlar tabi 3. sıradakilerdi.
Ancak çok partili döneme geçildikten sonra, bilhassa 70′li yıllarda aynı Osmanlı’da olduğu gibi, 1. sıralama içinde yer alan Aleviler 3. sıradakiler kadar ötekileştirildi.
Tek partili dönemde sadece Dersim Alevileri 3. sırada görülürken, bu defa tamamı 3. sıraya ötelenmiştiler.
Tabi bu kategorize resmi olarak yapılmasa da, uygulamada böyleydi. Kimi zaman baskılara ve asimilasyon teşebbüslerine, kimi zaman ise katliamlara kadar varan olaylara dönüştü.
Örneğin 1928′de İstanbul’da talebe cemiyetleri “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyası başlattı ve azınlıklara baskıya dönüştü. 1934′de Atsızcıların başlattığı Trakya olaylarıyla Yahudiler bu bölgeden göç etmek zorunda kaldılar. 2. Dünya Savaşından sonra başlatılan Varlık vergisinde yapılan yanlışlar, ödeme gücü olmayan azınlıkları çok olumsuz etkiledi. DP döneminde 6-7 Eylül olaylarında Rum ve Ermenilerin dükkanları yağmalandı, tahrip edildi.
DP döneminde zirveye çıkan bir başka ötekileştirme ise solcular,sosyalistler içindi. Öyle ki 6-7 Eylül olaylarının failleri olarak bile onlar tutuklandılar. Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo gibi dönemin ünlü solcuları hapse atıldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın klişeleşmiş sözü “Bu kış komünizm gelebilir” diyerek komünist avına çıkıldı, sol üzerinde terör estirildi. Komünist olmayanlar bile sırf muhalif oldukları için komünist diye fişlendi, tutuklandı.
Yine DP döneminde başlayan Kıbrıs meselesinden dolayı azınlıklar üzerindeki baskılar, 74′deki Kıbrıs müdahalesinden sonra yükselen milliyetçi hareketler nedeniyle azınlıkların büyük oranda göçüne neden oldu.
Ötekiler kiliseye giderken tedirgin oldular. Kapıları çalındığında kim o derken kaygı duydular hep.
Bazıları çocuklarına 2. isim verdi. Evdeki ismi Aida ise sokaktaki ismi Ayla oldu belki.
Onlar çocuklarının eve dönüşünü daha fazla merak ederek beklediler daima.
Hele askere gönderdikleri oğullarını herkesten çok korkuyla uğurladılar, şafaklarını korkuyla saydılar.
Ermeni Garabet ve Ani Balıkçı ailesi de bu hisleri yaşadı oğulları Sevag’ın askerliğinin bitimine 18 gün kalana kadar.
O kalan 18. günde aldıkları acı haberle yıkıldılar. Günlerden 24 Nisan’dı. Üstelik Paskalya bayramlarıydı.
Sevag Balıkçı’nın askerliğini yaptığı Batman’da arkadaşıyla şakalaşırken kaza kurşunuyla öldüğü söylendi.
Önce bu kaza bilgisine inandılar. Ama içlerini hep kurt kemirdi. “Acaba başka birşey mi?” diye düşündüler hep.
Mahkeme Sevag’ı vuran er Kıvanç Ağaoğlu’nu tutuksuz yargıladı.
Daha önce kaza olduğuna tanıklık eden Halil Ekşi ifadesini değiştirdi ve Kıvanç’ın hedef alarak Sevag’a ateş ettiğini anlattı.
Önceki ifadesine kendisini Ağaoğlu ailesinin zorladığını, korktuğu için öyle ifade verdiğini belirtti.
Buna rağmen mahkeme tutuksuz yargılamanın devamında karar kıldı. Sonraki celse 13 Şubat’ta.
Sevag’ın ailesi çocuklarının neden öldürüldüğünü öğrenmek istiyor. Ermeni olduğu için mi öldürüldüğü de merakları arasında.
Bunu düşünmeden edemiyorlar. Çünkü hayatları öteki olarak yaşamakla geçmiş.
Sevag ötekiyse sen kimsin?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?”
(Ahmet Arif -Anadolu şiirinden)
Serdar Kaangil