Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TASAVVUFUN BAŞLANGICI VE SONRASI  (Okunma sayısı 6333 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 11, 2010, 09:18:46 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Yaygın görüşe göre İslam tasavvufu Hz. Muhammed ve onun sofasında topladığı yakınları, başka bir deyişle ezoterik çalışmalar için en uygun ve olgun bulduğu kişiler ile yaptığı sohbetlerle başlamıştır. Yeni dinin ilkelerine ve kurallarına göre, bir yandan dışarıdaki toplum ve insan ilişkilerine yeni bir düzen getirilirken, diğer taraftan da içerdeki bu kişilere egzoterik dinin ezoterik yönü ve hedefi ile kutsal kitabın ezoterik anlamı ve uygulamaları açıklanmıştır.
 
Bu uygulamaların hedefi hiç kuşkusuz ki başka disiplinlerde de “Nirvana” “Yeniden Doğuş” “Aydınlanma” “Kalp Gözünün Açılması” “Arınma” ve “Kavuşma” gibi değişik adlarla tanımlanan ezoterik dönüşümün yeni din içinde de gerçekleştirilmesiydi. Hz. Muhammed’in ilk vahyini 40 yaşında aldığı ve 53 yaşında da Tanrı katına yükseldiği, yani mirac ettiği söylendiğine göre, bu dönüşüm sürecinin onun bizzat kendisi için 13 yıl sürmüş olabileceği söylenebilir.
Böylece Hz. Muhammed ile başlayan bu ezoterik dönüşümü yaşamış insanlar zinciri (Velayet), bir görüşe göre sadece Hz. Ali, başka bir görüşe göre de Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir ve onların ardılları ile günümüze kadar sürmüştür.

İslam dininin dört halife dönemi ve sonrasındaki siyasal nedenlerden dolayı ilk ezoterik okulları oluşturan çekirdek ya da çekirdeklerin Arap yarımadasından Orta Asya’ya taşınmak zorunda kaldıklarını ve oradan da Anadolu’ya gelmiş olduklarını ileri süren görüşler de vardır. Böylece, özellikle onikinci ve onüçüncü yüzyıllardan sonra İslam ezoterik anlayışının en önemli merkezi Anadolu olmuştur. Tarih boyunca, bütün bu değişik coğrafya ve kültürler içinde başka başka görünüşlere bürünen ezoterik okullar dışta da toplumsal birer kuruma dönüşen “yolları” (tarikat) oluşturmuş ve sonunda bugüne kadar gelinmiştir.

Yalnız burada hemen belirtmek gerekir ki, bazı gizemcilere göre, temelde Ortaçağa ait toplumsal bir kurum olan tarikatların dönemi günümüzden 100 yıldan daha fazla bir zaman önce çoktan kapanmış ve ezoterik disiplinler açısından artık bireysel döneme geçilmiştir. Yani, içinde bulunduğumuz dönemde, ezoterik eğitim artık kitlesel düzeyde değil, bireysel düzeyde, teke tek verilmektedir. Bu görüşe göre günümüzde hâlâ varlıklarını biçimsel olarak sürdüren yolların ise hemen hepsinin içi boşalmış ve birer Ortaçağ kalıntısına dönüşmüştür. Bunların biçimsel olarak bile geleneği sürdürdüğü kuşkuludur.

Başlarında ezoterik bir dönüşüm geçirmemiş kişiler bulunmaktadır. Ezoterik disiplinin gereklerini bırakmışlar ve dıştaki dine ait siyasal akımlara dönüşmüşlerdir.


Ezoterik bakışa göre “insan” büyük evren ve bir bütün, dışımızdaki evren ise küçük evren ve parçalardır. İnsanın, aslında büyük evren ve bir bütün olduğu ve Tanrısallığı içinde barındırdığı görüşünden hareket etmeyen hiçbir bakış açısı, ezoterik bakış açısı olarak kabul edilemez.

Ezoterik çalışmanın hedefi ise kişiyi şimdi içinde bulunduğu, kendisini dıştaki parçalar ile özdeşleştirdiği durumdan kurtararak kendi bütünselliğine döndürmek ve böylece evrensel bilinci, Tanrısal bilinci deneyimleyebilmek için bir olasılık yaratmaktır.
Kutsal kitaplar, Tanrı’nın insanı kendi biçiminde, en güzel biçimde yaratmış olduğunu ve ona ruhundan üflediğini söylemektedir. Bu nedenle de Tanrı’nın evi insandır; ama bu bakış, insanın Tanrı olduğu anlamına gelmez. Nasıl aynadaki görüntü kendi başına varolamazsa, insan da aynı biçimde Tanrı olmadan kendi başına varolamaz.

Tanrı’nın insanda olduğu gerçeği ve insanın bunu deneyimleyebilmesi için gerekli duyu organları ve beyin işlevleri, günlük bilinç içinde perdelenir, örtülür (Küfr) ve bizler bundan habersiz, adeta bir uyku içinde yaşarız. Yapmamız gereken de bu perdeyi ortadan kaldırarak öznel bilincimize ölmek, böylece nesnel bilince doğmak ve bütünselliği, evrensel bilinci deneyimlemektir, ki bu, “Ölmeden önce ölmek” olarak adlandırılır. Böylece kişi, sözcüklerin ezoterik anlamıyla örtülülük (küfr) durumundan, yani kâfirlikten, açıklık, içi dışı bir olma (müminlik) durumuna geçmiş olur. “Ölmeden önce ölmek” biyolojik ölümden önce deneyimlenmesi gereken bir durumdur, ki buna “Yeniden Doğmak” ya da “Uyanmak” da denir.

Kişinin, biyolojik ölümü gerçekleşmeden önce, “Uyanma” deneyimi yaşanmazsa, yani ezoterik dönüşüm tamamlanmazsa, ölümden sonra bilinç devam ettiğinden dolayı, kişi, perdesinin kalınlığı oranında kendisini çeşitli sorunlar içinde bulur. Diğer tarafta, bu tanımıyla “uyanma” ya da ezoterik dönüşümün, bu çalışmaları yapan herkeste gerçekleşeceği gibi bir kesinlik de bulunmadığı için, kişi yaşarken en azından bu yönde bir çaba göstermelidir ki biyolojik ölüm sırasında perdesi ince olsun ve ölüm sonrası birçok sorun ile karşılaşmasın.


Yaygın olarak kabul görmüş bir sınıflamaya göre kişi, dört kapısız kapıdan geçerek ezoterik bilgiye ulaşır. Bu kapıların her birinden diğerine geçmek için kendi bulunduğu yerin koşullarını yerine getirmiş olması ve orayı gerektiği gibi bilmiş olması gerekir.

Bu bağlamda, İslam tasavvufu üç değişik bilgi biçimi tanımlayarak yola çıkar:
1) Duyarak Bilmek: Futbolun adını bile duymamış bir kişi düşünelim. Bu kişinin bir arkadaşı başka bir ülkeye gider ve ona bir mektup yazarak bu futbol oyununu ve kurallarını ona uzun uzun anlatır.

2) Görerek Bilmek: Bu kişinin arkadaşı kendi ülkesine dönerken beraberinde futbol ile ilgili fotoğraflar ve filmler getirir ve bu kişiye gösterir ve futbolun kurallarını öğretir.

3) Olarak Bilmek: Bu kişi de futbolun oynandığı o ülkeye giderek kendisi de futbol oynamayı öğrenir ve bir futbolcu olarak sahalara çıkar.

Görüldüğü gibi, bu sınıflamadaki ilk iki bilgi biçimi egzoterik, sonuncusu ise “olmak” yolu ile elde edilen doğrudan bilgidir, ki ezoterik yaklaşımın konu ettiği de bu bilgi türüdür.
Böylece kişi, “duyarak”, “görerek” ve “olarak” aşağıdaki kapısız kapılardan geçmelidir:

1) Toplum Yasaları: Ezoterik bilgiyi isteyen kişinin diğer insanlarla ilişkisinde evrensel hukuk yasalarına göre bir terslik bulunmamalıdır. Yani, adam öldürme, hırsızlık, başkasının hakkını yemek vs. Hz. Musa’nın getirdiği belirtilen “10 Emir”deki suçlarla ilgili görülecek bir hesabı bulunmamalıdır. Dinsel bir terim kullanacak olursak, büyük günahlar işlemekten uzak olması ya da sonradan uzaklaşmış olması gerekir > Şeriat.

2) Yol: Kişi, ezoterik dönüşümü bizzat yaşayarak kılavuzluk yapabilme niteliği kazanmış birisini bularak onun verdiği eğitimi almaya başlar. Eskiden bu çalışmaların bir bölümü, toplu olarak tekkelerde yapılırdı. Bu eğitim, genel dinsel bir uygulama ile başlayabileceği gibi, kişiye özel, esnek bir özellik de taşıyabilir > Tarikat.

3) Doğaüstü Deneyimler: Kişi bu çalışmalarda derinleştikçe, birtakım doğaüstü deneyimler yaşamaya başlayabilir ki burası, Okült Bilgi ile Ezoterik Bilgi’nin bir bakıma kesişebileceği bir yerdir. Ne var ki kişi arınma sürecini daha tamamlamadığı için bu evrede ortaya çıkabilecek doğaüstü deneyimler genellikle ezoterik disiplinler tarafından istenmez ve öğrencinin bunların içinden hızla geçmesi ya da geçirilmesi gerekir. Öğrenci buraya takılırsa, ezoterik bilgiye ulaşabilmesi olanaksız derecede zorlaşacaktır > Marifet.

4) Ölmeden Önce Ölmek: Kişi arınma basamaklarını tamamlayarak ezoterik dönüşümü gerçekleştirmiş, hakikat ile arasındaki perdeden kurtulmuş ve adeta yeniden doğmuş, öznel dünyadan nesnel dünyaya gelmiştir > Hakikat .
Ezoterizme göre ancak bu dönüşümü tamamlamış bir kişi, hayvansal sıfatları üzerinde egemenlik kazanabilmiş ve “Olgunlaşmış İnsan / İnsan-ı Kâmil” olmuştur; geri kalan büyük çoğunluk ise, bu sürecin ister ayrımında olsun ister olmasın, bunu evetlesin ya da evetlemesin, insanlaşma sürecinin daha henüz başlangıcındadır.


İnsanın tek başına “Büyük Evren” ve bir bütün olduğu gerçeği tüm ezoterik anlamlandırmaların çıkış noktasıdır ve kutsal kitaplar da dahil olmak üzere her şey buna göre yorumlanır.
Örneğin, iki denizin arasında bir perdenin bulunduğu ve birisinin suyunun tatlı, diğerininkinin de acı ya da tuzlu olduğu ve bu iki denizin suyunun birbirine karışmadıklarını söyleyen bir Kur’an ayeti vardır. Kaptan Cousteau, Cebelitarık Boğazı’nda böyle bir durumu keşfettiği zaman, egzoterik din anlayışı bu buluşu, sözü geçen ayetin dış dünyadaki bir kanıtı olarak görmüştür. Oysa ki, ezoterik anlamlandırmaya göre tüm kutsal kitapların sadece dışta değil, tek bir insan üzerinde ve içte değerlendirilmesi ile de farklı derinliklerdeki anlam katmanlarına ulaşılır, ki ezoterik bilginin dışta gösterilen kaynak yerlerinden birisi de burasıdır.

Tek bir insanın biyolojik yapısı ele alındığında, tuzlu olan kan ile tatlı olan beyin-omurilik sıvısı arasında bir kan-beyin seddi vardır ki bunlar da asla birbirlerine karışmazlar.
Büyük gizemcilerden Niyazi-i Mısri de İrfan Sofraları adlı yapıtında aynı ayetin başka bir ezoterik anlamını göstermekte, sadece dışta yaşayan kişiler (suyu acı olan deniz) ile hakikate ulaşmış kişilerin (suyu tatlı olan deniz) bir arada yaşadıklarını, ama Tanrı’nın bu iki topluluk arasına bir sed çektiğini ve hakikate ulaşanların asla dışta yaşayanlara doğrudan karışmadıkları yönünde bir yorum yapmaktadır.

Bu anlamlandırma biçimine göre, başka bir örnek olarak Hz. Musa, Yahudi kavmi ve Firavun arasında geçen olaylara bakacak olursak, kişi (ego) kendi iç hakikatine (Hz. Musa’ya) uyarak Firavunun (nefsin / bedenin sonsuz isteklerinin) zulmünden kavmini (bedenini ve psikolojisini) kurtarmalıdır; “Vadedilmiş Topraklar” da dünya coğrafyası üzerindeki belirli bir yer değil, ezoterik dönüşümü tamamlamış kişinin kendi içinde açılacak olan hakikat alanıdır. Hz. İsa bunu Göklerin Krallığı olarak adlandırmakta ve bunun dışta değil, içte olduğunu bizzat kendisi dile getirmektedir.

Dıştaki dine ait çevreler için günümüzün popüler konularından olan ve İslami çevreler tarafından da tartışılmaya başlanan Hz. İsa’nın ikinci gelişi sorununa yine ezoterik açıdan bakılırsa, dıştaki bu bekleyiş ve belirsizliğin, bir bilgi ve anlayış eksikliğinden kaynaklandığı görülür. Göklerin krallığının dışta değil, içte olduğunu ve dünyanın sonuna kadar insanlarla birlikte olacağını Hz. İsa’nın zaten kendisi bizzat söylemişken, tarihsel Hz. İsa’nın dışta tekrar ortaya çıkmasının ne anlamı olabilir? Böyle bir şey gerçekleşse bile yinelenecek olan, tarihte olmuş olan değil midir? Ayrıca, kendisi zaten bu dünyayı terk etmemiştir ki tekrar gelsin! Ama, bunu söylemek ne anlama gelir?

Ezoterik okumaya göre, Hz. İsa’nın ikinci gelişini kişi kendisi üzerinde, bireysel düzlemde anlamalıdır. Hz. Muhammed’in deyişiyle kişinin “ölmeden önce ölmesi” ya da Hz. İsa’nın deyişiyle “yeniden doğması”, yani herkese açık olan “İsalık” makamını ve bilincini ezoterik dönüşüm içinde deneyimlemesi sonucunda Hz. İsa o kişi için gelmiş olur, ki ikinci gelişin gerçek anlamı da budur.

Yukarıda verilen bu örneklerden kolayca anlaşılacağı gibi ezoterik disiplinler bütün kutsal kitapları ve özellikle de Kur’an’ı Kerim’i, en azından yedi değişik okunuş üzerine gelmiş olduğunun söylenmesinden de hareketle, egzoterik anlayıştan farklı bir referans dizgesine göre yorumlamakta ve değerlendirmektedir.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 11, 2010, 11:47:53 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Tasavvuf felsefesinin oluşumun da,Platon'un hakkını da ödememiz lazım.

Kimileri bilmeseler,kimileri inkar da etseler,benim görüşüme göre tasavvufun babası Platon'dur.

Sadece Platon'mu derseniz...

Tabiki değil.Babası olanın,anası,amcası,dedesi,halası vs.vs. de vardır.Bunlara;Sokrates'i,Pitagoras'ı,eski Mısır misterlerini,Hermetizm'i,Hinduizm'i,Kabala'yı,Babil külliyatını,Antik gizem okullarını,Panteizm'i vb.dahil etmezsekte haksızlık olur.

Bu bakış açısı,Tasavvuf ve benzeri öğretilerin tohumlarının binlerce yıl önce ekilmiş olduğunu görmemize yardımcı olur.


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
4309 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 18, 2007, 01:00:50 ös
Gönderen: Genius Loci
0 Yanıt
4770 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 31, 2009, 01:57:02 öö
Gönderen: mengin
1 Yanıt
3399 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 04, 2009, 08:08:10 ös
Gönderen: Veritas
3 Yanıt
5051 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 18, 2009, 09:15:11 öö
Gönderen: concordia
0 Yanıt
3452 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2009, 03:57:21 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4499 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2010, 12:15:18 ös
Gönderen: Prometheus