Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Mişna ve Talmud'un Tamamlanması  (Okunma sayısı 6690 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2007, 10:13:45 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Adrianus’un zulümleri sırasında çeşitli zamanlarda bilgeler saklanmak zorunda kaldı, buna rağmen M.S. 122 yılında Uşa’da yeniden toplanmayı başardılar ve bir sessizlik döneminde, M.S. 158 yılında Yavne’ye yerleştiler. Rabiler bu kadar çok zulüm ve huzursuzluğun ortasında, Yahudi halkı Yisrael ülkesinden kaçarken rabinik gücün merkezini daha uzun süre canlı tutamayacaklarını biliyordu. Yine de bu büyük kaos dönemlerinde rabilerin en mükemmel olanlarından bazıları şöhrete ulaşmayı başardı. Aralarında sayabileceklerimiz: Rabi Akiva (bir önceki bölümde ele almıştık) Rabi Akiva’nın baş öğrencisi Rabi Meir, aynı zamanda efsanevi Bruria’nın kocası Rabi Şimon Bar Yohay, Kabala’nın merkezi metni Zohar’ın yazarı Rabi Şimon Bar Yohay’ın oğlu Rabi Eliezer Rabi Şimon Ben Gamliel II, Hilel hanedanından ve Kral David’in direkt olarak soyundan gelen. YEUDA HA NASİ Yükselecek ve şöhrete kavuşacak bir kişi daha vardı. Rabi Şimon Ben Gamliel II’nin oğlu Rabi Yeuda HaNasi (yani “Prens” Yeuda). Kaos zamanında rabiler daha önce yapılmamış bir şeyi yapmak zorunda olduklarına karar verdi: Sözlü Kanunu yazmak. Bu zaman dönemini anlamada kesinlikle temel bir şahsiyet ve Yahudi tarihinin en büyük kişilerinden biridir. Öylesine büyüktü ki Yahudi bilginler şimdi onu şefkatle sadece Ribi diye anar. Benzersiz bir yetenekler kombinasyonuna sahipti: hem büyük bir Tora bilgini, hem de kuvvetli bir liderdi. Bu da ona bu kaotik zamanda Yahudi halkına öncülük etme gücünü verdi. Ayrıca son derece varlıklı bir kişiydi, bu sayede sadece Yisrael ülkesindeki Yahudilere karşı değil, Romalı makamlar nezdinde de yapılması gerekenleri yapacak konuma geliyordu. Nispeten sessiz bir dönemde Rabi Yeuda HaNasi Adrianus’u izleyen Roma imparatorları ile, özellikle de Markus Aurelius ile dost olmayı başardı. Tarihçi Rabi Berel Wein Echoes of Glory (sh.224) adlı kitabında şöyle yazar: “Parta savaşı sırasında, büyük şans eseri, Markus Aurelius Rabi (Yeuda HaNasi) ile karşılaştı; dost, hatta sırdaş oldular... Markus Aurelius Yehuda’da dostuna devlet politikası konularında olduğu kadar, kişisel konularda da danıştı... “Markus Aurelius’un, M.S. 180 yılında ölümü ile sona eren hükümdarlığı sırasında Roma ile Yahudiler arasındaki ilişki doruğa ulaştı. Rabi’nin (Yeuda HaNasi) liderliğindeki Yahudiler bu mutlu huzur dönemini köşede bekleyen karanlık günlerin mücadelesine hazırlanmak için kullanacaktı.” Mişna bu zamanda –M.S. yaklaşık 177-200 yıllarında- doğdu. MİŞNA Mişna Nedir? Geçen bölümlerde Yahudi halkının Sinay Dağı’nda Yazılı ve Sözlü Tora’yı aldığını anlatmıştık. Sözlü Tora, yazılı kanunların nasıl uygulanacağının ve takip edileceğinin sözlü açıklamasıydı. Sözlü Tora nesilden nesle geçti ama hiçbir zaman yazılmadı. Neden? Çünkü Sözlü Tora’nın akışkan olması gerekiyordu. Prensipler aynı kalıyordu ama uygulamanın her türden yeni koşula uyarlanması lazımdı. Bu sistem olağanüstü iyi çalıştı, merkezi otorite –Sanhedrin- de öyle, aktarma zinciri ise hiç kesintiye uğramadı (yani öğretmenler bilgeliklerini gelecek kuşak öğrencilere aktarmakta özgürdü). Ne var ki Bet-Amikdaş’ın yıkılmasından sonra Sanhedrin defalarca yok edilmeye çalışıldı, öğretmenler de gizlenmek zorunda kaldı. Rabi Yeuda HaNasi işlerin kısa zamanda düzelmeyeceğini anladı. Bet-Amikdaş’ın kendi döneminde, hatta gelecek birçok nesil sırasında da yeniden inşa edilmeyeceğini gördü. Sürekli zulümler ve çok zor yaşama koşulları yüzünden Yahudilerin ülkeden kaçtığını gördü. Merkezi otoritenin her zamankinden zayıf olduğunu ve bütünüyle sona erebileceğini (ki 4. yüzyılda olan budur) de gördü. Aktarma zincirinin hiçbir zaman kırılmaması için Sözlü Tora’yı yazma zamanının geldiğine karar verdi. Bu devasa bir işti . Rabi Yeuda HaNasi bütün anılarını toplamak için mümkün olduğunda çok rabi’ye başvurdu. Sinay Dağı’nda Moşe’ye kadar izlenebilecek kanuni geleneklerle ilgili bütün bildiklerini sordu. Bütün bu hatırlananları derledi, düzenledi, sonucunda da Mişna ortaya çıktı. (Mişna sözcüğü “tekrar” demek çünkü tekrarlayarak öğrenilirdi; mişna genişletildiğinde “öğrenmek” anlamına gelir.) YAHUDİ KANUNUNUN ALTI KATEGORISI Mişna, Yahudi kanununun altı temel alanını ele alan altı temel bölüme ayrılmıştı: Zeraim, sözcük anlamı “tohum”, bütün zirai kuralları, yiyecekle ilgili kanunları ve kutsamaları kapsar. Moed, sözcük anlamı “bayram” Şabat ve diğer Yahudi bayramlarının ritüellerini ele alır. Naşim, sözcük anlamı “kadınlar”, erkekle kadın arasındaki bütün konuları, evlilik, boşanma, vb. inceler. Nezikin, sözcük anlamı “zararlar”, medeni kanunu ve ceza kanununu kapsar. Kodaşim, sözcük anlamı “kutsal şeyler”, Bet-Amikdaş kanunları ile ilgilidir. Taarot, sözcük anlamı “saf şeyler”, ruhani temizlik ve kirlilik kanunlarını konu alır. Rabi Yeuda HaNasi Mişna’yı, M.S. 219 yılında Galile’deki Tsipori şehrinde tamamladı. Arkeolojik açıdan çok ilginç olan bu siti bugün hâlâ ziyaret edebilirsiniz. Bet Şearim adlı yerde arkeologlar bir dağın eteğinde bir dizi yeraltı mezarı buldu. Hatta dönemin birçok büyük bilgininin mezarının yanı sıra, üzerinde ismini taşıyan onun mezarını da buldular. TALMUD’UN YAZILMASI Rabi Yeuda HaNasi Mişna’yı bitirir bitirmez rabiler bunun yeterli olmadığını fark etti. Steno tarzında, yer yer de şifreli yazılmıştı çünkü okuyacak kişinin konuyu çok iyi bildiği varsayılmıştı. Böylece Mişna hakkında tartışmaya başladılar ve bu tartışmaların özünü yazmaya koyuldular. O zamanlar Yahudi nüfusun önemli bir kısmı Roma İmparatorluğu’nun sınırları dışında bulunan Babil’de yaşadığından, oradaki rabiler tartışmalarını bir araya topladı ve ortaya Talmud Bavli, ya da Babil Talmud’u çıktı. Yisrael toprağında ayrı tartışmalar yer aldı, bunların da sonucu Talmud Yeruşalmi, ya da Yeruşalayim Tamud’u idi. (Aslında Yeruşalayim Talmud’u Yeruşalayim’de değil, Sanhedrin’in bulunduğu Tiberya’da yazılmıştı ama Sanhedrin’in asıl yuvasına saygı göstergesi olarak Yeruşalayim Talmud’u diye adlandırıldı). Yeruşalayim Talmud’u Babil Talmud’undan çok daha kısa, anlaşılması çok daha zordu çünkü düzenlenmesi çok daha aceleye gelmişti. Yisrael’deki durum, çok daha istikrarlı olan Babil’dekinden çok daha kötüydü. (Günümüzde yeşiva’da Talmud’u öğrenen Yahudi öğrenciler başlıca olarak Babil Talmud’unu kullanır). Talmud, Mişna’da yorumlanan Yahudi kanunu ayrıntılarının yalnızca bir uygulanışından fazlasıdır. Tüm Yahudi varlığının ansiklopedisidir. Talmud aynı zamanda çok sayıda agadata da içerir, bunlar Yahudi dünya görüşündeki birçok konuyu resmetmeye yönelik öykülerdir. Bu öyküler birçok konuda zengin bilgiler içerir. Ne arasanız bulabilirsiniz. Bu bilgiler Yahudi halkı için hayati önem taşıyordu çünkü Yahudi kanunu Tora’daki bir cümleyi okuyup onu kelimesi kelimesine hiçbir zaman uygulamamıştı. Örneğin “göze göz, dişe diş.” Yahudi kanunu eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin demiyordu. İki kör kişinin ortaya çıkmasının kime ne yararı olacaktı? Bu her zaman iki seviyede anlaşılıyordu: 1) adaletin orantılı olması gerektiği (bir göz için bir hayat değil) ve 2) bir gözün değerine karşılık bir gözün değeri, yani maddi hasarlar için. Böylece Talmud hem yazılı, hem de sözlü geleneği bir arada sunuyordu. Talmud’u okumak çok sayıda argümanı okumak demektir. Her sayfada rabiler tartışır gibidir. Bu tür bir tartışmaya –amacı gerçeğin özüne ulaşmak olan- pilput denir. Bu sözcük yeşiva dünyasının dışında olumsuz bir çağrışıma sahiptir çünkü bu tartışmaları okuyan eğitimsiz kişinin gözünde rabiler sadece kılı kırk yarmaktadır. Bazı argümanlar ise gerçek yaşamda hiçbir temele dayanmamaktadır. Ama öyle değil. Rabilerin gündelik yaşamda hiçbir uygulaması olmayacak konular hakkında tartışmasının nedeni gerçeğe soyut bir şekilde ulaşmak, prensibi ortaya çıkarmaya çalışmaktı. Bu rabiler gerçeğin ne olduğunu anlamak ve doğru olanı yapmakla ilgileniyordu. Gerçek Yahudiliğin özüdür, en yüce gerçek de Tanrı’dır. Dikkat çekilmesi gereken bir başka önemli nokta da rabilerin hiçbir zaman büyük konular hakkında tartışmadıklarıdır. Domuz yemek ya da yememek, Şabat günü ateş yakılabilir mi yakılamaz mı gibi tek bir tartışma dahi bulamazsınız. Bu konu verilmiş ve tamamıyla kabul edilmiştir. Sadece küçük hususlar tartışma konusudur. Bu rabiler gerçeğin özüne ulaşarak belirlenen prensiplerin günün birinde çok daha ileri düzeyde anlamlar kazanacağını bilecek kadar bilge idi. GEMARA Bugün Talmud sayfasına bakacak olursanız, Mişna’nın İbranice metninin sayfanın ortasında yer aldığını görürsünüz. Mişna’nın İbranicesinin arasına Aramica açıklamalar serpiştirilmiştir. Buna Gemara denir. Aramice Gemara sözcüğü “gelenek” demektir. İbranice ise “tamamlamak” anlamına gelir. Gerçekten de Gemara, Mişna konusundaki çeşitli rabinik tartışmaların derlenmesi olup Mişna’yı tamamlar. Mişna ve Gemara metinleri, daha ileriki bir dönemin metin ve yorumları katmanları ile örtülüdür. Mişna metni yaklaşık M.Ö. 100 ile M.S.200 yıllarında yaşamış rabilerin deyişlerini içermektedir. Bu rabilere Tanaim, “öğretmenler” denir. Bu gruba Rabi Şimon Ben Zakay, Şimon Bar Yohay, Rabi Akiva ve tabii Rabi Yauda HaNasi gibi büyükler dahildir. (Gemara’da hepsi isimlerinden önce Ribi unvanını taşır). Gemara metni ise yaklaşık M.S. 200 ile M.S. 500 yılına kadar yaşamış olan rabilerin deyişlerini içerir. Bu rabilere Amoraim, “açıklayıcılar, ya da “yorumcular” denir. Bu gruba Rav Aşi, Rav Yohanan, vb. dahildir. (Amoraim’lerin isimleri o kadar ünlü değildir ama hepsi Rav ile başlar). Bugünkü Talmud’un çevre metni Rişonim’i, yani “ilkleri” de içerir: Şulhan Aruh olarak bilinen Yahudi kanunun 16. yüzyıldaki yazarı Rabi Yosef Caro’dan önce gelen rabinik otoriler. Rişonim’lerin en önde gelenleri arasında Raşi, öğrencileri ve soyundan gelenler, Tosafos’un baş yazarları olan Maimonides ve Nahmanides de yer alır. Bu rabilerin katkılarını ileride tartışacağız. Rabi Yeuda HaNasi ve onu izleyenlerin eserinin ne kadar önemli olduğu, bir sonraki yüz yıl içinde, Yahudi halkının dini bir başka tehditle karşı karşıya kaldığında çok daha açıklık kazanacaktır. Roma İmparatorluğu’nun, bütün halkının Hıristiyan dinini kabul etmesine karar verdiği zaman.. 




Nisan 26, 2007, 10:15:16 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Geçen bölümü tamamlarken 3. yüzyılda, Talmud’un oluşturan Mişna ile Germara’nın yazılışında kalmıştık. Şimdi Roma İmparatorluğu’nun Yahudiliği kabul etmek üzere olduğu dönemdeyiz... Yahudilerin üzerinde çok kötü bir etkisi olacak olan bir hamle. Yine de bu öyküyü anlatmadan önce 1. yüzyıla, Bet-Amikdaş’ı hâlâ ayakta olduğu zamanda geri dönmeliyiz. Hatırlayacağınız gibi Roma’nın istilasından, özellikle de bilgelerin Kral Büyük Herod tarafından zulme uğratılmasından ardından Yahudi halkı karmaşa içerisine girmişti. Kısa zaman sonra milliyetçi duygular uyanacak, Büyük İsyan başlayacak ve Yahudiler hem Romalılara, hem de birbirlerine karşı savaşacaktı. Bu gergin ortamda Yahudiler, Roma boyunduruğunu atmalarına yardım edecek bir liderin özlemini çekerken, daha sonra Hıristiyanlığa dönüşecek olanın tohumları atılmaya başlanmıştı. MESİH Yahudiler bir kurtarıcının özlemi çekerken, Mesih’in özlemini çekerler. Mesihlik kavramının Hıristiyanlık tarafından icat edilmediğini bilmeliyiz. Bu eski bir Yahudi fikridir: Yahudiliğin içindeki “inancın 13 prensibi”nden biri. İşaya, Miha, Zefanya ve Ezekyel dahil, peygamberlerin çeşitli kitaplarından defalarca kaydedilmiştir. (Gerçekten de Yahudi tarihi boyunca güçlü liderler ortaya çıktı ve bir süreliğine Mesih sanıldılar. Ama Mesihsel kehanetleri yerine getirmeyince –dünyaya barışı getirmek, vb.- Mesih olmadıkları açıkça anlaşıldı.) Mesih sözcüğü, İbranice “meshetmek” anlamına gelen maşhah sözcüğünden gelir. Dolayısıyla Maşiah, Tanrı’nın “Meshedilmiş Olan’ıdır. Örneğin Şemuel’in Kitabı David’in kral meshedilişini böyle anlatır: Şemuel boynuz şeklindeki yağ kabını aldı ve ağabeylerinin arasında onu (David) meshetti ve o günden itibaren Tanrı’nın ruhu David’in üzerinde kaldı. (1 Şemuel 16:13) Yahudiliğin Mesih tanımı, Kral David’in soyundan gelen, Tora bilgisi olan, tüm Yahudi halkını sürgünden Yisrael toprağına geri getirebilecek liderlik yeteneği olan Yahudi bir liderdir (hiç kuşkusuz bir insan). Bet-Amikdaş’ı yeniden inşa edecek, dünyaya barış getirecek ve bütün dünyayı tek Tanrı fikrine yükseltecek. (Bu noktaların yukarıdaki sıralama ile Yahudi kaynaklarında nasıl yer aldığı için bakınız: Devarim 17:15; Bamidbar 24:17; Bereşit 49:10; Chronicles 17:11; Mezmurlar 89:29-39; Yeremya 33:17; 2 Şemuel 7:12-16; İşaya 27:12-13; İşaya 11:12; Miha 4:1; İşaya 2:4; İşaya 11:6; Miha 4:3; İşaya 11:9; İşaya 40:5; Zefanya 3:9; Ezekyel 37:24-28). Bu konudaki kehaneti belki de en tanınmış olanı Peygamber İşaya, Yahudiliğin Mesihsel Vizyonunu bu sözcüklerle tanımlar: Gelecek günlerde Tanrı’nın Evi’nin Tepesi dağların üzerinde sağlam duracak ve tepelerin üzerinde yükselecek. Ve bütün uluslar oraya akacak. Ve birçok halk gidip diyecek ki: “Gelin, Tanrı’nın Tepesi’ne çıkalım, Yaakov’un Tanrısının evine ki bize Kendi tarzlarını öğretsin ve O’nun yolunda yürüyebilelim .” (İşaya 2:3) Ve kılıçlarını sabanlara, mızraklarını oraklara dönüştürecekler; ulus ulusa karşı kılıcını kaldırmayacak. Kimse bir daha savaşmayı öğrenmeyecek... (İşaya 2:4) (O zaman) kurt kuzu ile, leopar oğlakla beraber yaşayacak, buzağı ile yırtıcı hayvanlar birlikte olacak ve küçük bir çocuk onları güdecek. (İşaya 11:6) Yahudi halkını kurtaracak bir kişi kavramı, Yahudi dünya görüşünün temel, felsefi bir parçası olduğundan, kurtarılma beklentisinin her zaman kriz zamanlarında ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Gerçekten de bilgeler Mesih’in 9 Av’da doğacağını söyler: Yahudi halkının başına en büyük felaketlerin geldiği, Yahudi takvimindeki en kötü tarihte. Ezekyel Kitabı örneğin, Gog ile Magog’un Savaşı’nda (tüm ulusların Yahudilere karşı birleştiği korkunç bir savaş) nihai bir sonuçtan söz eder. Olası bir senaryoya göre bu, Mesih’in gelip son kurtuluşu getireceği zamandır. Bu yüzden zaman çok kötüleşince Yahudi halkı nihai sonucun geldiğini düşünme eğilimindedir. İşler bundan kötüye gidemez. O halde Mesih köşede bekliyor olmalı. KARANLIK ZAMANLAR Roma işgali Yahudi tarihinde böylesine karanlık bir zamandı. Rabinik bilgelerin en parlakları Herod tarafından öldürülmüştü. Bet-Amikdaş hiyerarşisi yoldan çıkmıştı. Yahudiler üç büyük gruba bölünmüştü: 1. Varlıklı Sadusiler; Sözlü Kanunu reddediyor, Roma’ya sadakat yemini ediyorlardı; 2. Fanatik Zilotlar: Roma’ya karşı intihar savaşı yapmaya hazırlardı; ve 3. Ana görüşü savunan Farisi çoğunluk: hâlâ Tora’ya ve Sözlü Kanuna sadık, arada sıkışmışlardı. Şiddetli bir Antisemitizm ile Yahudilere karşı acımasız bir zulmün görüldüğü bu kaotik zamanda, üyeleri Apokalips’in (kıyametin) yakın olduğuna inanan birtakım hizip mezhepler ortaya çıktı. Vatandaşlık haklarından mahrum edilenler arasında taraftar bulan bu mezhepler, iyi ile kötü arasındaki nihai savaşın yakında yer alacağını, ardından da insanlığın Mesih tarafından kurtarılacağını vaaz etti. Ölüdeniz Kültü (modern zamanlarda Ölüdeniz rulolarının bulunmasıyla ün kazanan ve Essenler ile bir ilişkisinin olması muhtemel olan) bu mezheplerden biriydi ama birçoğu daha vardı. Bu mezheplerin öğretileri Yahudiler arasında önemli bir yer edinmedi. Yahudiler yabancı dinleri reddettiği gibi, Yahudiliğin içsel çalışmaları ile oynanmasını de reddetti. Ne var ki bu karışık zamanda Yahudiler her zamankinden hassastı. Ülke karizmatik iyileştirici ve vaizlerle doluydu, insanlar da bölünme ve acı dolu yılların sona erdiğini duyma umuduyla onları izliyordu. Bunların en efsanevi olanı Yeoşua idi ki daha sonra tarihte Christ -Mesih’in Yunanca’sı- diye adlandırıldı. Erken Hıristiyanlığı İsa ile başlatmak bu yazı dizisinin kapsamı dışındadır. Halen bu konuda yayımlanmış yaklaşık 2.700 kitap vardır. Son yıllarda yazılmış olanlarından birçoğu tarihi İsa ile efsanevi İsa konusu ile, neyi söyleyip neyi söylemediğini ve onun hakkında kesin olarak neyin söylenebileceğini tartışır. Tarihi olarak konuşacak olursak bilinen çok az şey var. Talmud’da rabilerin tasvip etmediği çeşitli kişiler hakkında birçok atıf vardır. Bazıları bu atıfların İsa ile ilgili olduğunu düşünür. En yakın olasılık Yeşu HaNotsri’dir ama Yahudi kronolojisine göre bu şahıs Yeşua Ben Perahya’nın Sanhedrin’in başında olduğu (M.Ö. yaklaşık 150) zamanda yaşamıştır, dolayısıyla Hıristiyan kronolojisine göre İsa’dan 200 yıl öncesine dayanmaktadır. Eğer İsa yaşadığı zamanda öylesine etkili olsaydı, çağdaşı tarihçi Josephus’un ona önemli yer ayırması gerekirdi. Ne var ki Josephus bu konuda sessiz kalmaktadır. Neredeyse tüm bilginler İsa ile ilgili oldukları düşünülen birkaç atfın, metinleri kilise kütüphaneleri için kopya eden Hıristiyan keşişler tarafından daha sonra eklendiği fikrindedir. Kesinlikle söyleyebileceğimiz en iyi şey, Hıristiyan aleminin İsa’nın Tora’yı bilen, “Moşe’nin Kanunlarına” uyan, emirlerinden birçoğunu öğreten ama bazılarından sapan bir Yahudi olduğu kabul ettiğidir. En ünlü öğretilerinden biri Yahudiliğin ürünü olan ve Tora’da yer alan iki deyişten ibaret olup, döneminin rabinik öğretilerini yansıtır. En büyük emrin hangisi olduğu sorulduğunda İsa, Matta İncili’nde yazıldığı gibi, şöyle yanıt verir: “Tanrı’nı bütün kalbi ve bütün ruhun ve bütün zihninle sev. Bu ilk ve en büyük emirdir. İkincisi de buna benzer. Komşunu kendin gibi sev. Bütün kanun ve peygamberler bu iki emre bağlıdır.” “Tanrı’nın bütün kalbin, ve bütün ruhun ve bütün gücünle sev” Devarim 6:5’te yer alır. “Komşunu kendin gibi sev” ise Vayikra 19:18’dedir. Bu öğretiler İsa’dan 1.300 yıl kadar öncesine dayanır. İsa’nın öğretilerini kaydettiği söylenen İnciller, ölümünden (ki Hıristiyan kaynaklar M.S. 35 yılını, ya da Bet-Amikdaş’ın yıkılmasından 35 yıl öncesi olarak vermektedir) uzun yıllar sonra Yunanca yazılmıştır. İSA’NIN YAHUDİ TAKİPÇİLERİ İsa mezhebinin üyeleri, İsa’nın Mesih olduğuna inanan dindar Yahudilerdi. Hem Yahudi olup, hem de İsa’nın “tanrı” olduğuna inanmaları mümkün değildi çünkü bu inanç Yahudilerin gözünde tam bir putperestlik olurdu. Bu, tanrıların insan şekli aldığı ve insanlarla ilişkiye girdiği Greko-Romen putperest inanışlarına daha yakın gelirdi. (Gerçekten de “Tanrı’nın oğlu” kavramı Hıristiyan teolojisinde daha sonra ortaya çıkar ama İnciller peygamberlerin yazılarından alınan ve Mesih’i kasteden “İnsan oğlu” terimini çok kullanır.) Her durumda İsa’nın Yisrael ülkesindeki mezhebi kısa ömürlü oldu. Bar Kohba İsyanı’nın başarısızlığa uğramasını takiben Yahudilerin Romalılar tarafından kovulmasından sonra İsa’nın Yahudi takipçileri Essenler, Sadusiler ve Zilotlar gibi ortadan kayboldu. (Farisiler kısmen liderleri Rabi Yohanan ben Zakay’ın vizyonu sayesinde hayatta kaldı.) O halde bütün Hıristiyanlar nereden geldi? Hıristiyanlık nereden çıktı? Yanıtı için sahneye İsa’nın ölümünden sonra çıkan ve İsa’nın mesajını dünyaya yaydığı, -hatta Hıristiyanlığı pagan dünya için şekillendirdiği- neredeyse her tarihçi tarafından kabul edilen bir başka renkli kişiliğe bakmalıyız. Bu kişi bir Yahudi idi. Başta Şaul olarak biliniyordu. Hıristiyanlıkla “Aziz Paul” olarak ünlü oldu. 



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2410 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2014, 08:09:02 ös
Gönderen: MEDUSA
0 Yanıt
2659 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2014, 08:19:00 ös
Gönderen: MEDUSA
0 Yanıt
3572 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2014, 08:23:25 ös
Gönderen: MEDUSA
1 Yanıt
2448 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2014, 05:51:25 ös
Gönderen: Spock