Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: O S H O ve A Ş K  (Okunma sayısı 2545 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 22, 2009, 10:59:29 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Aşk yegâne dindir, yegâne Tanrı’dır. Yaşanması, anlaşılması gereken yegâne gizemdir. Aşk anlaşıldığında sen tüm ermişleri ve dünyanın tüm mistiklerini anlamış olacaksın. O zor bir şey değildir. O senin kalp atışın ya da nefesin kadar basittir. O sana gelir, o sana toplum tarafından verilmez. Ve vurgulamak istediğim nokta budur: Aşk senin doğumunla birlikte gelir. Ancak elbette ki o, diğer her şey kadar gelişmemiştir. Çocuğun büyümesi gerekir.

Toplum bu boşluğun avantajını kullanır. Çocuğun sevgisinin gelişmesi zamanla olacaktır; bu sırada toplum çocuğun zihnini yanlış sevgi fikirleri ile koşullamaya devam eder durur. Sen aşkın dünyasını keşfetmeye hazır olduğunda aşk ile ilgili o kadar çok pislikle dolmuş hale gelirsin ki hakiki olanı bulabilmek ve sahte olandan kurtulmak için fazla bir umudun kalmaz.

Örneğin her yerdeki çocukların hepsine bin bir yöntemle aşkın sonsuza dek sürdüğü söylenmiştir: Bir kimseyi bir kez sevdiğinde o kişiyi her zaman seversin. Eğer bir kişiyi seversen ve sonradan sevmediğini hissedersen, bu sadece senin o kişiyi en baştan hiç sevmediğin anlamına gelir. Şimdi, bu çok tehlikeli bir fikirdir. Bu sana kalıcı bir aşk fikri verir. Ve hayatta hiçbir şey kalıcı değildir. Çiçekler sabahleyin açar ve akşam olurken onlar göçmüştür.

Hayat sürekli bir akıştır; her şey değişiyor, hareket ediyor. Hiçbir şey sabit değil, hiçbir şey kalıcı değil. Senin tüm yaşamını mahvedecek olan kalıcı bir aşk anlayışı sana verilmiştir. Zavallı kadından kalıcı aşk bekleyeceksin ve kadın senden kalıcı aşk talep edecek.

Aşk ikincil hale gelecektir, kalıcılık öncelikli hale gelecektir. Ve aşk öylesine narin bir çiçektir ki onu kalıcı olmaya zorlayamazsın. Plastik çiçeklerin olabilir, insanların sahip olduğu şey budur: Evlilik, aileleri, çocukları, akrabaları, her şey plastiktir. Plastiğin son derece ruhsal bir yanı vardır: O kalıcıdır. Senin yaşamının belirsizliği kadar gerçek aşk da belirsizdir. Yarın burada olacağını söyleyemezsin. Bir sonraki an dahi hayatta olacağını söyleyemezsin. Yaşamın sürekli olarak değişiyor; çocukluktan gençliğe, orta yaştan yaşlılığa, ölüme, o sürekli değişiyor.

Gerçek bir aşk da değişecektir.

Eğer aydınlanmış isen senin aşkın yaşamın sıradan kanunlarının ötesine geçmiş olabilir. O ne değişkendir ne de kalıcıdır; o sadece olduğu gibidir. Onun artık senin nasıl sevdiğinle bir alakası yoktur; sen aşkın kendisi olmuşsundur. Dolayısıyla sen ne yaparsan sevgi doludur. Sen sevgi olarak özel bir şey yapmazsın, sen ne yaparsan sevgin onun aracılığıyla akmaya başlar. Ancak aydınlanmadan önce senin sevgin diğer her şey ile aynı olacaktır; o değişecektir.

Onun değişeceğini, eşinin ara sıra başka birisi ile ilgilenebileceğini ve onun varlığının istediği yönde gitmesi için izin vermen ve özen göstermen ve sevgi dolu olman ve anlayışlı olman gerektiğini anlayabilirsen; eşine onu sevdiğini kanıtlamak için bu bir şanstır. Onu seviyorsun; o başka birisini seviyor bile olsa bu konu dışıdır. Anlayış ile birlikte senin aşkının yaşam boyu süren bir şey olması mümkündür. Ama unutma o kalıcı olmayacaktır. Onun inişleri ve çıkışları olacaktır, onda değişimler olacaktır.

Anlaması çok basittir. Sevmeye başladığında sen çok gençtin, hiç tecrüben yoktu; olgun bir insan haline geldiğinde aşkın nasıl kalabilir? Senin aşkın da olgunluğa erişecektir. Ve sen yaşlandığında aşkının farklı bir tadı olacaktır. Aşk sürekli değişecektir ve arada sırada aşkın bir değişiklik fırsatına ihtiyacı olacaktır. Sağlıklı bir toplumda ona şans tanımak mümkün olacaktır ama yine de o kişi ile ilişki bozulmayacaktır.

Ancak hayatta pek çok kez âşıkları değiştirmen de mümkündür. Bunun hiçbir zararı yoktur. Aslında hayatında pek çok kez âşıklarını değiştirerek sen zenginleşeceksin. Ve şayet benim aşk hakkında söylediklerimin peşinden bütün dünya giderse bütün dünya zenginleşecektir.

Ancak yanlış bir fikir tüm olasılığı yok etmiştir. Eşin birisine baktığında, sadece baktığı anda, onun gözleri onun cezp edildiğini gösterdiğinde sen çıldırırsın. Şunu anlamak zorundasın ki eğer bir erkek sokaktaki güzel kadınlara, filmlerdeki güzel aktrislere ilgisini kaybederse, senin istediğin şey budur; sen onun senin dışındaki hiçbir şeyle ilgilenmemesini istersin. Ancak sen insan psikolojisini anlamıyorsun. Eğer o sokaktaki, filmlerdeki kadınlarla ilgilenmezse seninle niye ilgilensin? Onun kadınlara olan ilgisi, sana olan ilgisinin, senin aşkının sürebileceğinin ve ilerleyebileceğinin hâlâ olası olduğunun garantisidir.

Ancak biz tam zıddını yapıyoruz. Erkekler kendileri dışındaki hiç kimse ile kadınlarının ilgilenmemesini ayarlamaya çalışıyorlar; onlar kadının yegâne odağı, tüm konsantrasyonu olmalıdırlar. Kadın da aynı şeyi istiyor. Her ikisi birbirini çıldırtıyor. Bir kişi üzerine konsantre olmanın seni delirtmesi kaçınılmazdır.

Daha hafif bir yaşam için, daha eğlenceli bir yaşam için esnek olman gerekir. Şunu anlamak zorundasın ki özgürlük en yüksek değerdir. Ve şayet aşk sana özgürlük tanımıyorsa o aşk değildir.

Özgürlük bir kriterdir: Sana özgürlük tanıyan herhangi bir şey doğrudur ve senin özgürlüğünü yok eden herhangi bir şey yanlıştır. Yaşamının bu küçücük kriterini anımsayabilirsen yavaş yavaş her şey —ilişkilerin, meditasyonların, yaratıcılığın, neysen o— ile ilgili olarak doğru yola girmeye başlayacaksın.

Eski kavramları, çirkin kavramları bırakmak. Örneğin Hindistan’da, milyonlarca kadın kocalarıyla birlikte ölü yakma odunlarında canlı canlı yakılmıştır. Bu kocanın o kadar çok sahiplendiğini gösterir ki sadece kendisi canlı iken kadına sahip olmayı istemekle kalmayıp öldükten sonra ne olacağından da endişelenmektedir. O zaman bir şey yapamayacaktır bu yüzden onu da yanında götürmek daha iyidir.

Ve bunun sadece kadınlara uygulandığını görebilirsin: On bin yıldır tek bir erkek dahi ölü yakma ateşine atlamamıştır. Bu ne anlama gelir? Bu sadece kadınların erkekleri sevdiği, erkeklerin kadınları sevmediği anlamına mı gelir? Kadının kendine ait bir hayatı olmadığı anlamına mı gelir? Sadece kocasının hayatı onun hayatıdır. Koca öldüğünde onun da ölmesi mi gerekir?

Böylesi saçma sapan fikirler senin kafana yerleştirilmiştir. Sürekli olarak temizlik yapmak zorundasın. Ne zaman kafanda bir takım saçmalıklar görürsen onu temizle, fırlat at. Şayet sen aklında net ve temiz olursan yaşamında ortaya çıkacak her türlü soruna çözümler bulabileceksin.



A L I N T I
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Aralık 22, 2009, 11:04:55 öö
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Ben genellikle alıntılara pek dokunmam ama burada çeviri yapılırken "aşk" yerine "sevgi" kullanılmış olsaydı acaba daha anlamlı olmaz mıydı?
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Aralık 22, 2009, 11:12:21 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Herhalde sevginin yoğunluğuna vurgu yapılmak istenmiş sayın ADAM.

Bizdeki tasavvuf anlayışında da aynı tercihin kabul gördüğününe rastlıyoruz.Aslında "sevgi"daha kapsamlı bir anlayışı barındırsa da;"Aşk"daha doyurucu olarak algılanıyor olsa gerek...


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Aralık 23, 2009, 03:04:34 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Osho"yu 7-8 sene evvel okumustum, sonradan Hindistanlilarin yakistirmalarini duydugumda bayagi ilginc gelmisti marjinal yapisi... Guzel bir hatirlatma oldu bana sn Adam, tesekkurler paylasim icin...

saygilar