Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MOSES MENDELSSOHN  (Okunma sayısı 3781 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 03, 2007, 10:10:25 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

On yedinci yüzyılda başta Baruch Spinoza olmak üzere çeşitli düşünürlerce ele alınan mantıkla sorgulama esasları, bir sonraki yüzyılda da entelektüel yaşama hükmetmeye devam eder. Aydınlanma çağında politik ve dini yenilikçiler, sorgulamanın her alanında mantık prensiplerini kullanmakta ısrar eder. Rasyonalizmin ruhu Fransa’dan Avrupa’ya, oradan da Amerika Birleşik Devletleri’ne yayılır. Almanya’da, Yahudi düşünür Moses Mendelssohn Yahudi hayatı ve düşüncesinde bir devrim yaratır. 1729’da Dessau’da doğan Mendelssohn, çocukluğunda, kambur olmasına neden olan bir hastalık geçirir.

Bir Tora yazıcısının oğlu olarak, Dessau hahamı David Fraenkel’den geleneksel Yahudilik eğitimi alır. Daha sonra Israel M.Zamosz, Abraham Kisch ve A.S. Gumpertz gibi seküler öğretmenlerden sıkı bir eğitim aldığı Berlin’e yerleşir. Bu dönemde, Almaya’daki aydınlanmış hoşgörün en önemli destekleyicilerinden olan edebiyat eleştirmeni Gotthold Ephraim ile arkadaş olur. 1750’de Mendelssohn, bir ipek fabrikasının sahibi olan Isaac Bernhard’ın evinde öğretmenlik yapar; dört sene sonra şirketin belge sorumlusu ve daha sonra da ortağı olur. 1786’daki ölümüne kadar edebi çalışmaları yanında tüccar olarak çalışır.

İlk başta Mendelssohn birkaç felsefi çalışmasını yayımlar. 1763’te Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi’nce felsefi çalışmalarından dolayı birincilikle ödüllendirilir. Daha sonraki felsefi çalışmaları arasında Phaedo (1767) ve Sabah Saatleri (1785) sayılabilir. 1769’da Yahudi inancı hakkında bir tartışmaya katılır ve daha sonra ortaya çıkan tüm çalışmaları daha çok Yahudilikle ilgili konular etrafında gelişir. Yahudi yaşamının modernizasyonu için Mendelssohn, Tora’yı Almanca’ya çevirir. Böylece Yahudiler’in yaşadıkları ülkenin dilini ve Kutsal Kitap üzerine hem Yahudi alimlerine ait, hem de modern düşüncenin ürettiği yorumları okuyabilmelerini amaçlar.

Mendelssohn’la dost olmadan önce Lessing, olağanüstü niteliklere sahip bir Yahudi hakkında bir oyun yazar- Lessing ve başka bir çok kişi için Mendelssohn işte böyle bir kişiyi temsil eder. Lessing’in yardımıyla Mendelssohn, Tanrı’nın Varlığı ve yaradılış konularını inceleyen bir dizi felsefi deneme yayımlar,insan mantığının kapasitesinin Tanrı gerçeğini, ölümsüzlüğü ve ilahiyeti idrak edebilmek için yeterli olduğunda ısrar eder. Kariyerinin doruğunda Mendelssohn’a, Hıristiyan apolojist John Casper Lavater Yahudiliğin Hıristiyanlıktan üstün olup olmadı hakkında soru sorarak sıkıştırır. 1769’da Yahudilikle ilgilenmeye başlar ve 1783’te Yahudi inancı hakkındaki en önemli eseri “Jerusalem or On Religios Power and Judaism”i yayımlar.

Bu çalışmasında Mendelssohn, hiçbir dini kurumun baskı kurmaması gerektiğini söyler. Ne kilise ne de devlet’in bireylere dini baskı yapma hakkı yoktur. Yahudi yasasını baskıyı yasaklayıp yasaklamadığını sorgulayan Mendelssohn, Yahudi düşüncesinin zorlayıcı dogmalara sahip olmadığını savunur:

“İsraelliler ilahi bir yasaya sahiptir- kanunlar, emirler, davranış kuralları, geçici ve sonsuz kurtuluşa ulaşabilmeleri için takip etmeleri gereken Tanrı’nın istekleri ve ne yapmaları gerektiği hakkındaki yasalar. Moşe, mucizevi ve olağanüstü bir biçimde onlara bu yasa ve emirleri bildirdi ama dogmalar, kurtuluşla ilgili teklifler veya mantığın bariz prensiplerini değil. Tanrı bunları bizlere ve diğer insanlara doğa ve olaylar yoluyla sürekli bildirir. Ama yazılı ya da sözlü biçimde değil. (Mendelssohn, 1969, 61).

Mendelssohn’un doğal din ile Yahudi inancı arasında yaptığı ayrım üç tip gerçeğe dayanır:
1.Mantıklı olarak zorunlu olan gerçek;
2.Belirsiz nedenlere dayalı olan gerçekler; doğa yasaları gibi;
3.Tarihte yer alan zamansal gerçekler.

Bununla ilgili olarak şunları yazar:

“Tanrı insanın belli bir gerçeği anlamasını istediğinde, insanın bilgeliği , kişiye bu amaç için en gerekli araçları sağlar. Bu zorunlu bir gerçekse Tanrı insanı ihtiyacı olan mantık derecesine ulaştırır. İnsana bir doğa yasası gösterilecekse, Tanrı’nın bilgeliği , o insanın yeterli gözlemi yapabilmesi olanak tanıyan kapasiteyi de verir. Ya da gelecekle ilgili tarihi bir geçekse, Tanrı’nın bilgeliği anlatıcının güvenilirliğini şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde bunu ortaya çıkarır.” (Mendelssohn, 64-5).

Mendelssohn’a göre, bütün insanların kapasitesi dini gerçekleri keşfetmeye yeterlidir. Ancak Yahudilik, açıklanmış bir yasa sistemine sahip olmakla diğer dinlerden farklıdır. Yahudiler, Tanrı’nın insanlığı ödüllendiren veya cezalandıran, sonsuz, zorunlu ve her şeye kadir bir varlık olduğunu duymamışlardır. Bu seçilmiş İnsanlara mitsvalar, yani emriler verilmiştir:

“O büyük günde Sina’da duyulan ses ‘Ben, Tanrınız sonsuzum, zorunlu hakim olanım, her yerde olan ve her şeye kadirim, insanları gelecekte yaptıklarına göre ödüllendiririm.” dememiştir. Bu, Yahudiliğin değil, insanlığın evrensel dinidir. Ve- insanın sahip olmaması durumunda ne mutlu ne de bilge olamayacağı - böyle bir evrensel din Sina’da alınmamıştır ve alınamazdı da. Bu sonsuz gerçeklerin geçerli olduğuna ikna olmak için kimin gök gürlemelerine ve borazanlara ihtiyacı vardı ki?” (Mendelssohn, 68-9).

Sina Dağı’nda Yahudiler tarihi bir gerçeği duydular: “ Ben seni Mısır’dan çıkartan Tanrı’yım.”- Bütün Yahudi ulusunu bağlayan yasayı tanıtan cümle.

Mendelssohn’a göre, törensel kuralların amacı bütün halkları etik tektanrıcılık inancı altında toplamaktır:

“Ve şimdi, Yahudilikteki törensel yasaların amacını hakkındaki hipotezimi açıklayabilirim. Atalarımız Avraam ,Yitshak ve Yaakov Sonsuz Olan’a bağlı kaldılar ve saf dini kavramları , aileleri ve kendilerinden sonra gelenler için putperest düşüncelerden uzak tuttular. Ve şimdi onların soyu, İlahi Olan tarafından , yasası ve kurallarıyla, emirleriyle , yaşam ve talihlerindeki her türlü değişiklikleriyle , Tanrı hakkındaki büyük ve değişmez fikirleri , insanlığa anlatmaları ve öğretmeleri için seçilmiştir. Bu ulusun amacı hiç durmadan bu fikirleri diğer uluslara öğretmek, açıklamak ve korumak için mücadele etmektir.” (Mendelssohn, 89).

Ancak bu evrensel misyona rağmen Yahudiler , yaşadıkları ülkelerin kültürlerinden kendilerini soyutlayamaz. Onlar, dinlerine bağlı kalmalı ama aynı zamanda sosyal hayata katılmalıdır:

“Yaşadığınız ülkenin anayasasına uyun ama atalarınızın dinine sıkı sıkı bağlanın. Bu iki yükü de taşıyabildiğiniz kadar taşıyın. Doğrudur, bir yandan insanlar sosyal hayatın yükünü çekmenizi, sadık kaldığınız diniz yüzünden zorlaştırıyor, öte yandan da zamanımızın iklimi dinimizin gerekliliklerini, olması gerektiğinden daha zorlu hale getiriyor. Yine de bunları koruyun: Yasa Koyucunuzun çok önceden dediği gibi, İlahi Takdir’in size verdiği yerde durun.” (Mendelssohn, 104-5)

Jerusalem’in sonunda Mendelssohn, bütün dini geleneklerin bireyselliği konusunu tartışır. Bütün dinlerin tek bir evrensel amaçta birleşmeleri gerektiği fikrine karşı çıkar ve farklı dinlerin olmasının zorunlu olduğunu savunur. Mendelssohn’a göre, insan aklı , büyün insanların Tanrı’nın doğası ve dünyadaki eylemleri hakkındaki evrensel gerçekleri anlamaları için araçtır. Bu anlamda, bütün dinlerin Tanrı gerçeğini, İlahi Takdir’i ve ruhun ölümsüzlüğünü keşfetme kapasiteleri vardır. Ancak Yahudilik söz konusu olduğunda, Yahudi halkı, ritüelik ve ahlaki yasaları içeren ilahi bir vahiy alan halktır. Bu doğaüstü özel durum , Yahudiliği diğer dinlerden ayırır ve ulusu tüm insanlık için devam ettirecekleri bir misyonla görevlendirir.



Referanslar / Mendelssohn’un Önemli eserleri:

Moses Mendelssohn; Judaism and Other Writings, New York, 1969

Moses Mendelssohn; Moses Mendelssohn: Selections from his Writings ( Çeviri E. Jospe), New York, 1975



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
2840 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2007, 10:25:49 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
2572 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2007, 10:38:02 ös
Gönderen: shemuel
3 Yanıt
3100 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 06, 2011, 09:55:02 ös
Gönderen: shakespeare