Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: LANGUEDOC’TAKİ ALTIN – 3 (SON)  (Okunma sayısı 2549 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 06, 2010, 09:52:34 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Basit olaylara birtakım olmayacak yorumlar karıştırılıp bunların “gerçek” diye gösterilmesine çalışıldığını ileri sürenlere göre; Bérenger Saunière, boyundan büyük işlere giriştiğinde, “Rennes-la Château Olayları” yazı dizimde sözünü ettiğim Önceki Carcassone Piskoposu Félix Arsène Billard, politik eğilimi nedeniyle buna göz yummuştu. Fakat ölüp de yeni piskopos buna son verince, Bérenger, hiç olmazsa başlatmış olduğu işleri bitirebilmek için kredi kullanmak zorunda kalmıştı. Nitekim “Crédit Foncier de France” adlı finans kurumunun, villayı ipotek alarak Marie Dénarnaud adına kredi açmış olduğu belgelenmiştir.

Ancak o paranın Berenger’e yetmediği, tefecilerden de para aldığı ortaya çıkmaktadır. Anlaşılan o ki, borçlarını ödeyemeden ölmüştür. Bankadan alınan krediyi faiziyle birlikte ödemek de, kâğıt üzerinde asıl borçlu durumda görünen Marie Dénarnaud’a kalmıştır. Tefecilerin durumunu bilmiyoruz; anlaşılan onlara olan borcun tümü kapatılamamış.

«Madem öyledir, niçin sonradan birtakım alacaklılar belirip ilgililerden paralarını istememiş?» diye sorulabilir.

Kimden isteyebilirlerdi ki?... Devletten mi?... Piskoposluktan mı?... Yoksa Bérenger’in can yoldaşı olduğu için Marie’den mi?... Üstelik kim bir rahibe borç verdikten sonra ödenmemiş alacağının peşine düşer? Kim tefecilik yaptığını söyler?

Diyelim ki alacaklılardan biri bunu yaptı... Ona şu kadar borç vermiş olduğunu nasıl kanıtlar?... Elinde bir senet ya da herhangi bir belge var mı?... Bir rahibe borç para verilirken karşılığında belge istenir mi? Bir belge bulunsa bile bu ne ölçüde geçerli olur?

Buna karşın, bilinen bir başka şey daha var: Bérenger öldükten sonra Marie Dénarnaud, sadece bankadan alınan krediyi ödemekle kalmadı. Kendi üzerine satın alınmış diğer bazı mülkü de “yok pahasına” denilebilecek ucuz bir fiyatla elden çıkardı. Kimilerine göre; böylece Bérenger’in borçlarını kapatmıştı.

Bir de şu soru akılları kurcalıyor: «Marie, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ister istemez yığınla banknot yakmamış mıydı?»

Villanın bahçesinde çuvallar dolusu kâğıt yaktığı söyleniyor. Bunların o tarihteki yüksek enflâsyon nedeniyle değerini yitirmiş banknotlar olduğunu ileri süren Marie değil, başkaları. Sonradan Marie, Bérenger’in binlerce mektup biriktirdiğini, kendisinin bunları yıllarca sakladığını, bir gün sıkılıp yaktığını söylemiş.

Bérenger Saunière’in ya da Johann Salvator’un Carcassonne Piskoposu Félix Arsène Billard’a rüşvet vermiş olduğuna ilişkin anlatılanların da “boş bir iddia” olduğu hatta böylece adının kötüye çıkarıldığı da ileri sürülür. Dendiğine göre; Félix Arsène Billard, 1891 yılında bir mirasa kondu. Bu ona Cumhuriyetçilerin karşıtı olup, Kralcıları desteklemesinden ötürü verilmişti.; miras sözü uydurma. Chambord kontesinin Bérenger’e para gönderişi gibi... Belki de ikisi birbiriyle bağlantılı.

Ancak Félix Arsène Billard’ın da piskopos oluşuna karşın ne denli “tam bir Katolik” olduğu tartışmalıdır. Öyle olsaydı, kendine özgü farklı düşünceleri bulunmasaydı, Bérenger’in yaptığı kilise dekorasyonunu yadırgaması hatta karşı çıkması gerekirdi. Oysa kiliseyi vaftiz ederek hizmete açmıştı. Elbette bu törende, köylünün gözünü boyamak için Katolik ritüeline uyulmuştu.

O törene piskoposun Marsilya’da satın almış bulunduğu kilisenin başına getirdiği rahip R. P. Mercier de katılmıştı. Bu kişinin St. Lazarus Tarikatı’nın etkin üyelerinden biri olduğu biliniyor. (St. Lazarus Tarikatı aslında bir Katolik tarikatı gibi görünmesine karşın, Katolik dogmalarına karşı olan bir tarikat.)

Bérenger, her ikisinin anısına bir tür anıt yaptırıp kilisenin bahçesine diktirmişti. Bunun üzerine de, “çarmıha gerili İsa heykeli” koydurmuştu. Öyleydi ama bu çarmıh, her yerde görülenlerden değildi. Tam ortasına, “ışık saçan yürek” biçiminde bir figür yerleştirilmişti. Kimileri bunu Masonluktaki “gül-haç” ile bağdaştırmaya, böylece Bérenger’in Masonluk ya da Rozkrua Tarikatı ile de bağlantısı bulunduğunu göstermeye kalkışmışsa da, bence bu pek yanlış bir tutum. Bu figür, öteden beri Fransa’da Katolik karşı devrimciler tarafından bir amblem olarak kullanılmaktaydı.





19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında, Fransa’da Cumhuriyetçiler, üst üste yapılan iki seçimden daha başarıyla çıktı. Parlamentodaki koltuklarının sayısı %70 dolayından aşağı düşmüyordu. Buna güvenerek, 1905 yılında devlet ile din işlerini birbirinden kesinlikle ayırdılar.

Vatikan, buna karşı çok sert bir tepki gösterdi... Papa 9. Pius, üst üste yayımladığı iki bildirgeyle Fransız hükümetini resmen protesto etti. Belki de bunun etkisiyle Cumhuriyetçilerin 1906 yılı seçimlerinde aldığı oy sayısı bir miktar azaldı ama bundan sonra uzun süre Fransa’nın iç politika sahnesinde pek bir değişiklik olmadı. Vatikan bar bar bağırmayı sürdürdü ama boşuna.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Bérenger’in Rennes-la-Château’daki Tour Magdala adlı mini şatosunda ağırladığı kişilerin gündeme getirdiği başlıca konu para falan değil, iç politikaydı. Hazır çıkmış olan savaştan yararlanarak, Cumhuriyetçilerin iktidardan nasıl düşürülebileceği tasarlanıyordu.

Kimine göre, zaten Vatikan’ın Bérenger’e sonradan destek verişinin nedeni buydu. Rennes-la-Château’da, sanki Fransa’daki muhalefet cephesinin bir kolu gibi yapılan toplantıları Vatikan da dolaylı olarak izliyordu. Bundan ötürü yeni Carcassonne piskoposundan Bérenger’in görevine iade edilmesini istemişti.

Bérenger bir piyondu. Satranç tahtasının üzerinde unutulmuş gibi duruyor, zamanı geldiğinde ileri sürülüyordu.

Görülüyor ki Languedoc’taki Rennes-la-Château köyü ve çevresinde yalnızca yaklaşık yüz yıl gibi yakın bir geçmişte değil, tarih boyunca ilginç birtakım olaylar yaşandığı yadsınamaz.

Yüzyıllar boyunca burada geçen her olayın ardında bir iş var. Altın ya da hazine belki de bunun göstermelik bir yanından başka bir şey değil. Fakat bunlara ilişkin olmak üzere kimilerinin “pek romantik” olarak niteleyip karşı çıktığı anlatımların ille de gerçek olmayıp, en azından kuşkuyla karşılanmasını haklı görmemek de olanaksız. O romantik anlatımlara karşı çıkanlar, bunların hepsini baştan sona uydurma, özellikle Prieuré de Sion yandaşlarının bir düzmecesi olarak nitelendiriyor. İşin içine karışan iç politikayla bağlantılı girişimleri bunlarla bağdaştırıyor. Çünkü Prieuré de Sion adlı örgüt ya da organizasyon da Fransa’da Cumhuriyetçilere karşıydı.

Ancak, yukarıdaki gibi anlatımları “pek romantik” bularak bunların birer kurgu, spekülasyon hatta komplo teorisinden başka bir şey olamayacağını ileri sürenlere şu sorulabilir:

Ya doğruysa!



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
13 Yanıt
10807 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 09, 2019, 08:24:49 öö
Gönderen: ADAM
7 Yanıt
7621 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 12:36:24 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4716 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2010, 11:44:36 öö
Gönderen: Mozart
0 Yanıt
4903 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2010, 11:12:24 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3740 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2010, 05:15:01 ös
Gönderen: Asi
0 Yanıt
2212 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 09:42:06 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2378 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2010, 10:00:55 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2946 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2010, 08:35:43 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4609 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2010, 05:19:39 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
7291 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 24, 2010, 02:48:12 ös
Gönderen: ADAM