Mason atölyeleri birer göldür. Bütün iklimlerin saf ve serin, gürültülü ve ateşli menbalarından akıp gelen fikir ırmakları oraya gürültüsüz ve iddiasız dökülürler. Her mason dilediği ve beğendiği ırmaktan istediği kadar içer; fakat bu hareket o kadar namahsus kalır ki ne içtiğini ve ne kadar içtiğini kimse anlayamaz.
Kimi bilgeler vardır, Yunus Emre gibi, başkalarının ciltlerce yazıp da dile getiremediklerini sade ve iddiasız beş on kelime ile zihinlere nakşediverirler. Çıraklar da sıkıştılar mı ustalarının bu sözlerinden alıntılar yapıverirler. Ben de bütün bu ifade etmeye çalıştıklarımı bir çırpıda dile getiriveren bir alıntı ile devam etmek istiyorum bu bahse:
(http://33.media.tumblr.com/3e8322778c50c9c6d4baffa3b05d9433/tumblr_ncau2p8RiV1t0pm12o1_500.gif)
''Masonluk her türlü dinî inanca, samimi ve ahlâka aykırı olmamak şartı ile çeşitli düşünce ve kanılara açık bir teşekküldür. Ancak bunların hiçbirini telkin etmez, serbest bırakır.
Kendi felsefesine gelince, panteist olduğu kadar materyalisttir de. Bu iki unsur, tam bir ahenk içerisinde, ritüel, sembol ve alegorilerde ifadesini bulmaktadır. Bütün bunlar, madde ve mânâ olarak önce buhar olur, sonra yoğunlaşır ve bir ırmak hâline gelir. Her susayan bu ırmaktan susuzluğunu giderir.
Asırlardan beri aynı akan bu suyun kabına göre renk ve şekil alması tabiidir. Kimine göre o su H₂O'dur, kimine göre ise Âlem-i Gayb'den Âlem-i Şuhud'a gelerek arifin gönlüne akmaktadır.
Son söz, nasıl zevk ederseniz öyledir.''
Remzi Sanver'in 'Işığı Arayanların Hikâyesi' kitabından alıntıdır.