Masonlar.org - Harici Forumu

Mason ve Masonluk Nedir? => Ezoterizm => Konuyu başlatan: ceycet - Aralık 14, 2010, 10:19:12 öö

Başlık: BİREYLERİN DÖNÜŞÜM SÜRECİ
Gönderen: ceycet - Aralık 14, 2010, 10:19:12 öö

(Bu yazı Nil Gün’ün Kasım 2010’da Kuraldışı Yayıncılık’tan çıkan “GELECEĞİ HATIRLAMAK”  kitabının İlk Söz bölümünden alıntıdır.)



Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren insanlık daha önce olmadığı boyutta bir evrim sıçraması yaşıyor. Bu dönüşüm bilinç boyutunda gerçekleşiyor ve biz bu sürecin içinde yer alıyoruz.

Bu dönemde bireylerin dönüşümü bir süreç içinde gerçekleşiyor.

Yola devam edilirse dönüşüme yol açan değişim, insanın dünyayı eski algılayışını, eski önem verdiği şeyleri sarsan bir şey ile başlar. Bu şey, kişinin sıkıntıdan, meraktan ya da çaresizlikten dolayı okuduğu bir kitap, yeni tanıştığı bir kişinin verdiği ilham, katıldığı bir eğitim, her şeye sahip olduğu halde yaşanan mutsuzluğun getirdiği bir doyumsuzluk hali içinde gidilen bir seminer, izlenilen bir TV programı, Batı tıbbının sınırlılığı içinde hastalığına çare bulamayıp yeni yolları arayışı gibi çeşitli biçimlerde olabilir.

İçinde bulunduğumuz dönemde ansızın mistik ya da psişik bir deneyim yaşayan insanların sayısı da artıyor. İnsanlar bu deneyimi ne açıklayabiliyorlar ne de yadsıyabiliyorlar. Normal bilinçlerinin ötesinde yaşadıkları bu deneyim ile algılama güçlerinin arttığının, farklı realitelerin olabileceğinin farkına varıyorlar.

Bireylerin dönüşüm süreci dört basamakta gerçekleşiyor. Giriş dönemi, araştırma ve arayış dönemi, bütünleşme dönemi ve verme dönemi.


1. Giriş Dönemi:

Dönüşümün başlangıç noktası genellikle bir süre yol alınıp geriye bakıldığında fark edilir.

Başlangıç noktasındaki deneyim hangi şekilde olursa olsun, kişi, hayatın daha anlamlı, daha zengin, daha gerçek bir boyutu olduğunu sezinlemeye başlar. Bir an için bile olsa yaşamış olduğu o boyut her ne ise, onu tekrar yakalama arayışına girer.

Bu arayışta daha az ciddi olanlar ise başlangıç kapısına yakın bir yerde takılıp kalıyorlar. Takıldıkları yer, ne yazık ki parapsikoloji, okültizm, metafizik, kanal bilgi gibi yeni boyutun bir parçası olan ama şarlatanlığa da en müsait olan yerler oluyor.

Bu noktada takılıp kalan insanlar, kendileriyle yüzleşme sürecinden geçme zahmetine girmeksizin, her gün yeni metotları türeyen birtakım spiritüel ve “özel” uygulamalarla istedikleri her şeye hiç çaba göstermeden sahip olacaklarına inanıyorlar. Ait oldukları spiritüel grup ya da dernek veya takip etmeyi seçtikleri guru onları “özel” kılmaya yetiyor. Bu yöntem ya da kişi her dertlerine deva olacak sanıyorlar.

Kolaycı zihin, çıkarcı zihinlerin kurbanı olur.

Bazıları ise daha derinlere dalıp çıkamamaktan korkuyor.

Her şeyi kontrol etme ihtiyacı çok güçlü olan kişiler ise çok boyutlu realiteye girmekten korkuyor, alışageldikleri siyah beyaz, doğru yanlış olarak bildikleri dünyalarına geri dönüyorlar. Eski inanç sistemleriyle çelişkiye düşmelerine rağmen yaşamış oldukları deneyimleri bastırma ya da yok sayma yolunu seçiyorlar.

Bazıları eleştirilme korkusu yaşıyor. Aile, iş ve sosyal ortamdaki arkadaşlarının, onları aptalca şeylerle uğraşıyor hatta deliriyor, diye tanımlamasından endişe duyuyorlar. Ya da yaşadıkları bireysel deneyimin bencillik veya gerçeklerden kaçış yolu olarak algılanmasından çekiniyorlar.

Kimileri de kendilerine güvenemediği için yaşadıklarına bile güvenemiyor.

“Ya yaşadığım kendi hayal ürünüm ise?”

Bilme korkusu, aslında bildiklerini uygulama korkusundan kaynaklanır. Çünkü bilgi sorumluluk getirir.

Öyle ya; ya öğrendiklerimizin ışığında hayatta gerçekten istediğimiz şeyler, istediğimizi sandığımız şeylerden tamamen farklı ise? En kötüsü de ya bu yeni deneyimden hoşlanırsak, bu yolda yürümeyi seçersek? O zaman öz disiplin kazanma yetimizi de geliştirmemiz gerekir. Ama bildiğimiz bir şey varsa, bu yolu seçersek hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağıdır.

Homo Sapiens denilen insan türü, kendisine yararlı olacak şeylerden korkan ama aynı şeylere de açlık duyan bir varlık. Çünkü korktuğu şey de, açlık duyduğu şey de içinde.

Hem kendisi olmaktan korkuyor hem de kendisi olmanın açlığını duyuyor.

Derin algılama anlarında, bazı insanlar kendi realitelerini yaratmada bilincin rolünün farkına varıyorlar.

Farkına vardıkları bir başka şey de yaşadıkları ama tanımlayamadıkları bu yoğun deneyimlerin, mistisizm kitaplarında ve kuantum fiziğin büyülü dünyasında anlatılanlarla benzerlik göstermesi oluyor.

Başlangıç noktasından sonra ilerlemeyi seçen insan, ikinci döneme adımını atıyor.

 

2. Araştırma (Arayış) Dönemi:

Bulmaya değecek bir şeyin var olduğunu sezen kişi bazen kendini zorlayarak bazen de coşkuyla arayışa giriyor. Atılan ilk ciddi adım, ne kadar küçük olursa olsun bireyi güçlendiricidir ve önemlidir.

Kendini arayan insan, böylece kendi olma iznini kendisine vermiş oluyor. Bu izin de içsel bilgilerle teması başlatıyor. Çünkü sıkı sıkıya sarıldığımız eski inanç sistemini serbest bıraktığımızda, değişim başlıyor.

Her şeyin en doğrusunu bilen, egolarıyla dopdolu kişilerde yeni bakış açıları, yeni farkındalıklar kazanmaya yer yoktur. Yeniye yer açmak için önce eskinin boşaltılması gerekir.

Bu dönemde bir taraftan yeni deneyimin peşinden giderken, diğer taraftan günlük hayatımızı eski bildiğimiz yolda sürdürmeye çalışırız.

Yeni yolculuğumuzda tanıştığımız kişilerle deneyimlerimizi karşılaştırmaya çalışır, “Acaba doğru şeyleri mi yapıyorum, yeterince hızlı yol alıyor muyum?” diye kendimizi sorgularız.

Bu dönemde kimi insan değişik yöntemleri araştırır, değişik kaynaklardan bilgi ve eğitim alır. Amacı bilgisini ve farkındalığını çoğaltarak kendini geliştirmek ve tanımaktır.

Bazı insanlar da alışveriş tutkunları gibi, birçok değişik teknikleri dener, birçok değişik öğretmenin peşinden gider.

Bazı insanlar ise bir o yana bir bu yana savrulur. Son karşılaştıkları metot ya da öğretmen her şeyin cevabıdır. “Tüm diğer metotlar” ve öğretmenler ise yanlış ya da eksiktir. Son öğretmen ya da metot daima en iyi olandır; bir sonraki öğretmene veya metoda kadar.

 

3. Bütünleşme Dönemi:

Birçok deneyimden, birçok öğretmenden, birçok yöntemden geçmiş olan kişi, favori öğretmenleri ve öğretileri olmakla birlikte “İçindeki Guru”ya güvenmeyi öğrenmiştir artık.

Bütünleşme döneminin ilk evrelerinde kişi yeni algılamaları, düşünceleri ile eski alışkanlıkları arasında çelişki yaşar. Teori-pratik uyuşmazlığının acısını ve bazen mutsuzluğunu hisseder. Durumları değiştirmek yerine adapte olmaya yani dönüşüm yerine reform yapmaya çalışır.

Bir an coşkuyu yaşar bir an yalnızlığı. Çünkü kariyeri, ilişkileri, amaçları ve değerleri hâlâ eski listeye aittir. Ama kendisi yenidir. Eskiye ait ve gelişimine engel olan şeyleri hem değiştirmek ister hem de yalnızlık korkusu yaşar.

Oysa yolunda cesaretle ilerlese yeni arkadaşlıklar, yeni imkânlar, yeni ödüller onu beklemektedir.

Bu dönemde sezgiler anlayışın çok önünde gittiği için kişi sağ beynini sol beyniyle anlamaya çalışır.

Bilinç boyutları üzerinde onu bilgilendirecek her konuya yönelir; felsefe, psikoloji, kuantum fizik, beyin ve zihin üzerine araştırmalar gibi.

Bu noktaya gelindiğinde, dış çevreden alınacak onaylanmanın ya da kendini haklı çıkarmanın önemi azalmıştır artık.

Kişi kendisini yeniden gözden geçirir. Bu öz değerlendirmeden daha emin olma, daha güçlü olma ve amaçlarının yerli yerine oturmasının ona kazandırdığı özgüven ve özsaygıyla çıkar.

 

Özetle;

•  Giriş döneminde, kişi, bilmenin diğer yolları da olduğunu keşfeder.

•  Arayış döneminde, diğer bilme yollarına kendisini ulaştıracak sistemleri bulur.

•  Bütünleşme döneminde, eski alışkanlıklarının, amaç ve stratejilerinin, yeni düşünceleriyle uyuşmadığını görmüş ve kendi sezgilerinin rehberliğine büyük ölçüde güvenmeyi öğrenmiştir artık.

Artık son evreye hazırdır.

 

4. Verme Dönemi:

Bu evrede kişi kazandığı içsel gücünü, hem kendisini doyuma ulaştırmada hem de başkalarına hizmet yolunda kullanır.

Eğer yeni düşünceleri kendisini daha doyumlu bir insan haline getirmişse, neden benzer düşüncede olan insanlarla sinerjetik enerji oluşturup toplumun dönüşümüne yardımcı olmasın?

Önceleri, bu dönüşümle ilgili düşüncelerini hem kendisine açıklayabilmek hem de yakın aile, arkadaş çevresini bu sürece çekmek için paylaşır.

Artık dönüşümün toplumsal boyutları kişinin zihninde daha açıklık kazanmıştır.

Dönüşümü mümkün kılacak çalışmanın, hazır olmayan ya da ilgilenmeyen kişilere empoze etmekle yapılamayacağını anlamıştır artık. Hedefi, dönüşüme açlık duyan kişilerdir. Bu kişilere katalizör olmayı hedefler.

Neandertal ve Cro Magnon insanının değil de Homo Sapiens’in bugüne dek gelmesindeki temel faktör yiyeceği paylaşmayı bilmesi ve sosyal uyum gösterebilme yeteneği idi.

Homo Sapiens, yirminci yüzyılda vahşi kapitalizm ormanında bu yeteneğini kaybetti. İşte bu aynı yetenek, Homo Novus denilen yeni insanı, Homo Sapiens’ten ayıracaktır.

Bu kitapta Homo Sapiens’ten Homo Novus’a geçiş sürecine tanık olacak, her birimizin pozitif geleceği inşa etmek için ne kadar önemli olduğunun farkında olacaksınız.

Bu kitap herkes için değil. (Ahhhh!) Meraklı, çevreye duyarlı, sorgulayan, bütünü görebilen, çıkış yolu arayan insanlar için.

Türkiye’de sayımızın ne olduğunu çok merak ediyorum doğrusu.

 

Şimdi hikâyemiz başlıyor. Hepimizin hikâyesi.