Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Felsefe => Felsefi Sorular => Konuyu başlatan: Anatolic - Ağustos 13, 2009, 10:49:37 öö

Başlık: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Anatolic - Ağustos 13, 2009, 10:49:37 öö
Bu dünyada sonlu olmanin verdigi rahatsizlik insanlari devamli bir arayis
icine sokmustur. Ilk önce kendilerinin yerlerini tespit etmis ve sonralari
nasil bir hayat sürdürecekleri veya sürdürülmesi gerektigi üzerine fikir
yürütmüslerdir. Dinin bu konuda getirdigi cözümlerle felsefenin bu konular
üzerine getirdigi cözümler arasinda fark vardir.

Pekala siz kendinizi bu dünyanin neresinde görüyorsunuz ve nasil bir hayat sürdürmek istiyorsunuz?
Mutlulugun sirlari sizce nelerdir? Kendi deneyimleriniz baskalarina örnek olabilir mi,
yoksa herkes kendi deneyimini kendisi mi yapmalidir?
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: KUZEYDOĞU - Ağustos 13, 2009, 11:05:55 öö
Bence mutluluğun sırrı başkalarını mutlu etmektir.
Herkes kendi deneyimini bu konuda kendi yapmalıdır.
Bir lösemili çocuğu güldürmenin hazzını yaşamalı derim ben.

Sevgiler,saygılar.

p.s.:''çocuklar öl(dürül)mesin şeker de yiyebilsinler...
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: ceycet - Ağustos 13, 2009, 11:15:00 öö

Sayın Anatolıc;

Uzun zamandır temas edilmeyen,aslında sitenin kullanım amaçlarına gayet uygun bir konu açmanız nedeniyle şahsım adına size teşekkür ederim.

Bence;bu dünyanın sonlu olduğuna dair kabul görmüş yerleşik inanç mutluluğun önündeki en büyük engeldir zaten.Herşey bu dünyada olup bitecekse,bu da sınırlı bir zamanı içeriyorsa,mutluluğun beslenebileceği "umut"u,ufkumuzda barındırabilmek oldukça zorlaşıyor;hele ki o nu şekillendirebilmek neredeyse imkansız.

Alma arzusunun,bizleri götürebileceğini sandığımız "haz" lar,almayı arzuladığımızı elde ettiğimiz an da yok oluyor.Bizler birşeyleri ıskalıyoruz....Bazı şeyleri göremiyoruz...Yoksa,Tanrı,mutlaka fıtratımıza kalıcı mutluluğu kodlamış olmalı.Sevgi buna çaredir diye düşünenler,ençok sevdiklerin de bile bu kalıcılığı ölümsüzlüğü yaşayamıyor.Gerçek sevgi ve gerçek mutluluk,bizim sınırlı algılarımızın dışında,ama mutlak "var"olarak keşfedilmeyi ve tadılmayı bekliyor;buna erişebilenlerin de olduğuna inanan ben,bunu bulabilmek adına toplayabildiğim tüm enerjimi rastgele harcamaktan yoruldum.

Bu serüvende başkalarını örnek almak olası ve kolaylaştırıcı olsada,herkes kendi özgün deneyimini yaşabilirse,o bildiğimiz "tek" liğe ve özgürlüğe ulaşabilir sanırım.Çünkü ben,algılayabildiğim her nesnenin,sadece benim için "var"olması gerektiğini,ancak bu yoldan,kendisinden türediğime inandığım,yüceler yücesi,"tek"olan,Tanrısal ruh a temas edbileceğimi düşünüyor ve buna inanıyorum.

Bu yolculukta ısrarlı olan herkesin,çıldırmanın eşiğinde olsa da, çıldırmadan mutlak ve kalıcı "haz"zı yakalamasını,muhafaza etmesini,bu yolla sonsuzluğu idrak etmesini temenni ediyor,herkese


saygılar sunuyorum.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: oasis - Ağustos 13, 2009, 11:33:34 öö
Kişi bu dünyanın sonlu olduğuna inanıyorsa bu zaman ve mekanda yaşamı son bulana kadar kendini ve çevresini geliştirmeye adayabilmeli.Kendini adadıkça ve kendinden verdikçe bu dünyadan alışları o derece artacaktır.Yaydığı verici enerjisiyle zaten inandığı gibi bu dünyadan göçüp gittiğinde de yaşamı boyunca mutluluğu yaşayacaktır.

Yok eğer kişi bu dünyadan sonraki varoluşada inanıyorsa hem kendi inancı doğrultusunda geleceğini garanti altına almak hemde manevi olarak kendini rahatlatmak amacıyla yol göstericilerinin ve aklın yardımıyla içsel olarak mutluluğu yaşayarak çevresine de yayabilir.

Ama kişi sadece ve sadece hiç bir çıkar ve menfaat beklemeden sadece kendi varlık bilincine vararak kendini ve Yüce Yaradanı bulmuşsa zaten o kişi için nerede ve hangi zaman boyutunda olursa olsun mutluluğu yakalayamamak gibi bir endişe yoktur.

Nede olsa insanca olan karşılıksız almak yerine,İnsan üstüce olan karşılıksız vermeyi er veye geç zamanı gelince hepimiz öğreneceğiz ama burda ama başka bir yerde.......

Işık ve Sevgiyle kalın.......
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: hiram - Ağustos 13, 2009, 11:43:57 öö
Bence mutlu olmanın sırrı sürekli kendinden aşağıda olan insanlara bakmaktır. Onların durumunu gördüğümüz de kendi durumumuza bakıp mutlu olabiliriz ya da bir şeye hayatımızı adamalı ve zevk alarak o işi yapmalıyız insan o zaman da mutlu olabilir....
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: hiram - Ağustos 13, 2009, 11:46:14 öö
Ayrıca herkesin farklı deneyimleri olacaktır elbet ama aynı dünya da yaşadığımızdan olsa gerek deneyimlerimiz birbirimize faydalı olabilir başkalarına bakmalı onları örnek almalı ama kendi yolumuzu çizebilmeliyiz. Ben kendimi dünyanın merkezinde görüyorum. Ben dünyayım çünkü ben olmadığım taktir de dünya da olmayacak ben var olduğum sürece var bu dünya ben yoksam o da yok.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: baris - Ağustos 13, 2009, 11:48:58 öö
Mutlu olmak için her nekadar gerçek olsa da bu dünyada sonlu olmayı aklımızın bir köşesinden çıkararak mutlu olabiliriz.İnsanları rahatsız eden sonluluk,sürekli bir hızlanmanın,kaygının,umutsuzluğun ve haliyle mutsuzluluğun mimarıdır.Bu bireyin direkt düşünce sistemi ile de ilgilidir.Sonlu olmanın kabulunu içinde benimsemiş birey,sonluluğu aklından çıkarmış ve yaşamın ona doğurabileceği her şarttan haz alacak ve neticelerinde mutlu olacaktır.
Yanlış veya hata yapmış bir insan bile tahammülü gelişmiş olmak kaidesi ile mutlu olabilir.Şöyle ki;hatasının farkına vararak hatasından dönebilmiş olmanın mutluluğunu yaşar.
Dinsel ve felsefi olarak ayrılan bu mutluluk,dinsel olarak O Dine inanlar için aynı;felsefi olarak değerlendiren bireyler içinse farklı tanım içermektedir.
Dinsel olarak mutluluk O Dine vakıf olan Kitaplarda tanımlanmaktadır ki Dinler kendisine inananlardan kendi gerekliliklerini yaparak mutlu olabileceklerini ve ödüllendirileceklerini söyler.Kurallarını yorumlamak elinizde olmakla birlikte aslında dinin öngördükleri kurallar biçiminde verilmiştir.Felsefi olarak bunu tam tersinden düşünebiliriz.Felsefe araştırmanın evidir.Kurallar bütünü değildir.Her kapının arkasında bir kapı mutlaka vardır.
Ben kendimi bu dünyanın en ucra bir köşesinde görüyorum.Bu hayattan beklentim yaşadığım süreç içerisinde,ruhum bedenimden ayrılmadığı süreç içerisinde iyi olan,doğru olanı yaşamak,insanlarla barışık,çevresine örnek,toplumsal yaşamında erdemli olabilmektir.Tabi süreç ilerledikçe,hayat şartları ve yaşam sıtandartları değiştikçe bizlerde değişiyoruz.Değişime ayak uydurmamak mümkün değildir.
Birey merkezde kendinden başlayarak mutlu olmalıdır düşüncesi ile beni mutlu eden;Önce iyi bir birey olmak,Ailemde yaşayan tüm büyük bireyler için iyi ve hayırlı bir evlat olmak,Evli olduğum için eşime iyi bir Eş olmak,Ticaret yaptığım için işimde başarılı olmak,Yaşadığım için Yaşadığım Topluma faydalı olmaktır Sayın Anatolic...

Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: MASON - Ağustos 13, 2009, 12:04:19 ös
Sayin Uyeler,

Yapilan bir istatistige gore Dunyanin en mutlu insanlari (manual labor) basit iscilik yapan insanlardir. Ornegin bir ciftci yada balikci. Bunun en buyuk nedeni ise beklentilerin az olmasindan kaynaklanan az gelir ile mutlu olabilme ozelligidir. Sosyal acidan bu kisiler ve bu hayatlar topluma buyuk fayda saglamazlar. Fakat gereklilikleride tartisilmazdir.

Materyal acidan bakildiginda insan kendini mutlu etmek istedigi zaman hep ayni faaliyetleri uygular. Ibadet, yardim, spor, dinlenmek, yeni bilgiler ogrenmek, sakalasmak, dans etmek, vs.

Mutluluktan daha onemli gordugum bir konu ise huzurdur. Huzur, mutluluktan daha zor, daha kalicidir. Oncelikle gonulde baslayan huzur, kendine guven ve Tanriya inanc ile birlestirildiginde daimi mutluluk saglar.

Saygi ve Sevgilerimle
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: martı - Ağustos 13, 2009, 12:24:33 ös
       Bu dünyanın bir kuantum teorisinden daha çok bir bumerang teorisiyle yürüdüğüne inandığımdan,çevrendekileri ve evreni mutlu etmeye çalışırsan sen de mutluluğa kavuşursun.Bumerang teoremine göre evrene ne verirsen onu alırsın.Başkalarının deneyimlerinden yararlanılacağına da inanmıyorum;her insan kendi deneyimini kendisi yaşar.

        Huzur,belki daha değerli olabilir Sn Mason'un dediği gibi ama benim için mutluluğun tanımı başarıdır.Çünkü başarı maddi ve manevi mutluluğu aynı anda yaşatabilen ender şeylerden.Bu yüzden huzuru ancak emekliliğimden sonra isteyebilirim heralde :)

Saygılar...
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 13, 2009, 01:05:27 ös
Bunun en buyuk nedeni ise beklentilerin az olmasindan kaynaklanan az gelir ile mutlu olabilme ozelligidir.

Saygıdeğer Mason'un bu anlamlı düşüncesine dayanarak kendi yaşantımda gözlemleyebildiğim bir durumu izah etmek istiyorum. Çünkü hakikaten de kişileri en büyük hayal kırıklığına uğratan faktörlerden birinin '' beklentiler '' olduğunu idrak edebildikten sonra kendi hayatımda birçok şeyin  otomotikman değiştiğini farkettim ve en büyük korkum olan hayal kırıklığına uğramanın üstesinden bu sayede gelebildim, diyebilirim.

Beklentilerimi en aza indirgeyerek daha mutlu ve huzurlu yaşadığımı anladım. Bu, gerçekten benim için inanılmaz bir sevinç kaynağı teşkil etti. Böylelikle mutlu ve huzurlu olmanın sırrını bir şekilde çözdüğüme, çözümleyebildiğime inanıyorum.   

Saygılar,  
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: sun - Ağustos 13, 2009, 03:33:16 ös
Başkaları için yaşayan mutludur.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: popperist - Ağustos 13, 2009, 09:10:03 ös
Soru her yerde karşılaşılan bir soru. Kadim bir soru. En eskilerin sorusu ve hala güncel.

Beni daha çok sevindiren de buradaki yanıtlar. Herkes soruyu ciddiyetle cevaplamış. Bu da buraya üye olurken beklediğim bir ortamdı. Bu yüzden üyelere teşekkürler.

Burada izin verirseniz, kendi anladığım kadarıyla verilen cevapların ana temalarını özetlemek istiyorum.

Anatolic, "bu dünyanın sonlu olması"nı temel almış. İnsanların kendilerini tanımladıkları yere göre mutluluğu aramaya başladıklarını söylemiş. Doğrudur. İnsanların kendilerini tanımlaması, "insan" mefhumunu tanımlamaktır. Onun ne olduğu, nereden geldiği, niçin var olduğu, nereye gideceği gibi sorulara verilen yanıtlar, insanın kendi yerini tespit için sorduğu sorulardır. Dine inanmak, bu sorulara gayet net yanıtlar verir. Dini, bir spekülasyon veya kesinliği tam olarak bilinmeyen bir şey olarak gören Aydınlanma sonrası filozofları ise, insan tanımındaki bu sorulara tam olarak yanıt vermiş değildir. Daha doğrusu herkesin ve her felsefi akımın kendine uygun bir insan tanımı vardır ve bu tanımdan yola çıkarak bir mutluluk felsefesi oluşturmuşlardır. Ancak bunlar görecelidir. Varoluşçuluk, tüm enerjisini insana yönelttiğinden belki bu konuda biraz daha gelişmiştir diyebiliriz. Ben, bireyciliğe odaklanan seküler felsefelerin, toplumculuğa odaklanandan daha fazla mutluluk getirirdiğini gördüm. Bu nedenle liberalizmin, sosyalizmden daha çok kişisel mutluluk sağladığını söyleyebilirim. Ancak bu mutluluk bazen değişiyor, ve "başkalarının mutsuzluğu pahasına mutluluğa" yani vahşi kapitalizme olanak tanıyabiliyor. Bu nedenle toplumsal adaletin muhakkak sağlanması gerekir.

Meriçcan, mutluluğu "başkalarını mutlu etmekte" görüyor. Ben yukarıda söylediğim gibi, başkalarına odaklanan "toplumsal" felsefelerin mutluluk getirmediğini görüyorum. Bu çeşit mutluluk anlayışı, biraz daha sistemleştirilip, bir siyaset felsefesi haline geldiğinde mutluluğu bırakın, mutsuzluk getiriyor. Bence insan, kendini mutlu etmeye uğraşmalı, bunun metodlarını saptamalı, ancak bu arada kesinlikle başkalarına zarar vermemelidir. Bu nedenle bu düşüncenin "etik felsefesi"nde kalması ve kesinlikle siyaset felsefesine girmemesi gerekir. Örneğin, lösemili çocukları birey, kendisi isterse sevindirmelidir. Fakirlere yardıma bireyin kendisi karar vermelidir. Ancak şöyle bir tehlike var; Bu düşünce biraz ilerletilip "yahu hepimiz rastgele yardım edeceğimize biz devlete vergi ödeyelim, devletimiz de lösemililere ve fakirlere yardım etsin" denilebilir ve böyle oluyor da. Bu hiçbir şekilde mutluluk sağlamaz. Sosyal yardımlaşma kişiye vicdani tatmin sağlar. Ben de bunu savunurum. Ancak bu yardımlaşma sivil toplumun eliyle olmalı. Devlet tekeli olmamalı.

Ceycet, mutlu olmak için hayatın sonlu olduğuna inanmamak gerektiğini söylemiş. Ben de buna kişisel olarak katılıyorum. Ancak günümüz ana akım seküler felsefeleri, hayatın sonlu olduğu konusunda bir görüş birliği içindeler. Bu, gerçekten mutluluğu alıp götüren bir şey. Ama yanılıyor olabilirim. Çünkü hayatın sonlu olduğuna inanan ateist arkadaşlarım var, ve izlenimlediğim kadarıyla gerçekten mutlular. Peki bunun sırrı ne? Bunun yanıtını Hiram adlı üye vermiş; "Başarı". Evet, bir ateist, ancak başarılıysa mutlu olabiliyor. Başarısızsa, bir ateistin mutlu olması mantıksal olarak düşünülemez. Siz de dikkat edin, bir insan ateistse ve aynı zamanda başarılıysa, o insan mutlu olabiliyor. Ancak bu başarının getirdiği geçici tatmin duygusu mu? Yoksa huzur mu? MASON arkadaşımız da bu konunun önemine vurgu yapmış. Dünyanın sonlu olduğuna inanan ateist mutlu olabilir, ama nihayetinde onu bir huzursuzluk bekler. O, bu huzursuzluğu hissetmemek için, sürekli başarmak, sürekli koşmak, sürekli pedala basmak zorundadır. Bir anlık durgunluk, ateistte bir bunalım yaratır. Bence kendileri, zorunlu olarak durgunluk dönemine girecekleri hayatlarının son çeyreğinde bu gerçeği anlayacaklar.

Oasis her olasılığı düşünmüş;

1. Kişi ateistse, kendine ve başkalarına yardım ederek mutlu olur.
2. Kişi Yaradana inanıyorsa, onun varlığının gereklerine uyarak ve onun varlığının farkında olarak mutlu olabilir.

Oasis, bence bu iki varlık düşüncesinde de ortak olan bir tema bulmuş; "karşılıksız vermek". Bu da birinci maddeyi sosyalist felsefeye ikincisini de altruist  (özgeci) din felsefesine karşılık getiriyor.

Ben ikinci maddeye katılıyorum. Ancak birinci olasılıkta, "kişi kendini geliştirmeli" ve "başkalarına vermeli" anlayışının sonuncusuna pek katılmıyorum. Eğer ben ateizme inanabilseydim, evvela kendime odaklanırdım. Tabii ki başkalarına da verirdim. Ancak Oasis'den farklı olarak "karşılıklı olmak kaydıyla" verirdim. Çalışmayan, hak etmeyen, asalak olarak yaşayan bir tembele, ancak hak ettiği kadarını verirdim.

Barış, mutlu olmak için "sonluluk" duygusundan uzaklaşmamız gerektiğini ima etmiş. Ben buna katılmıyorum. Bu aslında seküler bir görüştür, ve Epikürcü bir anlayıştır. Epikür de ölüm kaygısının insanı sürekli mutsuzlaştıracağını söylemiş, mutlu olmak için bu kaygının atlatılması gerektiğini belirtmiş ve bu kaygının gereksizliği için şöyle demişti "Ben varken ölüm yok, ölüm geldiğinde de ben yokum (ölümü ve ölmüş olduğumu hissetmeyeceğim, artık "hiç" olduğumu dahi bilmeyeceğim)".

Bir insan kendini buna inandırabiliyorsa ne ala, ben kendimi buna inandıramıyorum. Ölüm bir realitedir ve insan ölüm düşüncesini görmezden gelerek hayatını kuramaz. Kursa bile hayat enerjisinin kaybolacağı yaşlılık zamanında bu kaygı kendini iyiden iyiye belli edecektir.

Barış, daha sonra yazısının son iki paragrafında Hiram adlı üyenin dediğinin benzerini söylemiş. Ailevi ilişkilerde, toplumsal ilişkilerde, iş ilişkilerinde, akademik ilişkide bütünüyle "iyi ve erdemli" olabilmek. Bunun adı zaten Hiram'ın sözünü ettiği "başarı"dır. Bu insana mutluluk verir. Ancak dediğim gibi, bunun mutluluk vermesi için sürekli başarmak ve sürekli koşuşturmak gerekir. İnsan hayatının durgunlaşacağı son dönemde, veya başa gelen bir kazadan sonra örneğin ellerin kesilmesi gerektiği bir durumda, "başarı" temasıyla yola çıkan insan artık mutlu olamaz. Kilit nokta Mason'un dediği Huzurdur aslında. Yanlış anlaşılmak istemem.Başarmak çok mühim bir iştir. Bunu kesinlikle küçümsemiyorum. Benim söylediğim sadece şu; "sürekli mutluluk (huzur) için başarmak bir gerekliliktir. Ancak yeterli değildir"


Martı ve Alaaddin, özünde aynı şeyi söylemiş "Başkaları için yaşa ve mutlu ol". Bumerang metaforuyla da anlatılmak istenen iyi teşbihlenmiş. Bu, defalarca söylediğim bir sosyalist mutluluk anlayışıdır. Başkaları için yaşamak, çok müphem bir kavram. Başkalarına, eğer bana bir katkı sağlayacaksa vermek gerekir. Bu görüşümü burada çok iyi anlatamadım. Ama benim özünde "altruist (özgeci) düşünce"ye karşı olduğumu söyleyebilirm. Altruistler, "ne olursa olsun, kendine çalışma, başkalarına çalış. Kendine çalışırsan bencil olursun, bencillik de kötüdür" derler. Bu kişinin kendini intihar etmesine benzer. Bu düşünceyi ilerde başka bir başlık altında açıklayabilrim.

Isabell, "beklentilere" odaklanmış. Beklentileri aza indirmek gerektiğini söylemiş. Ama bu, sonu kinizme varan ve her başarısızlıkta beklentiyi aşağıya çekip, Sinoplu Diyojen gibi bir fıçı içinde yaşamaktan mutluluk duyduracak bir yaşama vardırır. Bilmiyorum, belki mutluluk veriyordur. Ama bu bir tükeniş felsefesi. İnsan üretmelidir, başarmalıdır. Ancak bu sayede "hak edene" yardım edecek bir potansiyele kavuşmuş olur. Sinoplu Diyojen, muhtemelen bir kadını mutlu edemeyeceği için hiç evlenmemişti de. Böyle bir yaşama tam olarak yaşam denir mi? İnsan beklentilerine kavuşmak için çaba sarfetmelidir. Çaba sarfetmekten kaçınarak, beklentileri azaltmak, bence tozu halının altına süpürerek mutlu olmaya benzer. Kendimizi kandırmayalım, bence böyle bir mutluluk, tam olarak mutluluk sayılmaz.

Ben kendi mutluluk anlayışımı sanırım burada özetledim. Ama toparlamak isterim.

Bence mutluluk, insanın kendi koyduğu hedeflere ulaştığında duyduğu bir olumluluk duygusudur. Mutluluk, oturduğun yerde elde edilemez. Bunun için çalışmak, çabalamak, gelişmek lazımdır. Ancak sadece bu da yetmez. Huzur için, evrendeki sistemin kendi kendine olmadığını dürüstçe itiraf etmek, ve bir yaratıcının varlığını inkardan uzaklaşmak gerekir.






Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 13, 2009, 09:50:36 ös
Isabell, "beklentilere" odaklanmış. Beklentileri aza indirmek gerektiğini söylemiş. Ama bu, sonu kinizme varan ve her başarısızlıkta beklentiyi aşağıya çekip, Sinoplu Diyojen gibi bir fıçı içinde yaşamaktan mutluluk duyduracak bir yaşama vardırır. Bilmiyorum, belki mutluluk veriyordur. Ama bu bir tükeniş felsefesi. İnsan üretmelidir, başarmalıdır. Ancak bu sayede "hak edene" yardım edecek bir potansiyele kavuşmuş olur. Sinoplu Diyojen, muhtemelen bir kadını mutlu edemeyeceği için hiç evlenmemişti de. Böyle bir yaşama tam olarak yaşam denir mi? İnsan beklentilerine kavuşmak için çaba sarfetmelidir. Çaba sarfetmekten kaçınarak, beklentileri azaltmak, bence tozu halının altına süpürerek mutlu olmaya benzer. Kendimizi kandırmayalım, bence böyle bir mutluluk, tam olarak mutluluk sayılmaz.

Sevgili Poperrist; sanırım Mutluluğu 'beklentiler' üzerine temellendirmeye çalışıyormuşum gibi hem bir görünüm hem de bir yanlış anlama doğdu. Tabi bunda Sizin suçunuz var demiyorum, özür diliyorum. Buna ben mahal verdiğim için açıkçası yorumunuzu dikkatli bir şekilde okuduğumda maalesef bir hayli yanlışlığın ortaya çıktığını da Sayenizde anlamış bulunuyorum ve bundan dolayı hemen düzeltme yapmak istedim.

Söylediğiniz gibi Insanoğlunun beklenti olmadan yaşaması mümkün değildir ve hayatı risk almadan da monotonca yaşamaya dönüşür ki bu da her durumda birey için yaşanılmayacak bir kısır döngüye yol açar. Elbette bunun gerçekleşmesini hiç kimsenin, en az benim kadar isteyeceğini düşünmüyorum. Bundan dolayıdır ki beklentiler kuramını izin verirseniz hemen daha detaylı açma fikrindeyim. Söylemek istediğim şuydu;

Beklentilerin, kendi yaşamım içersinde dahil olmak üzere tüm yaşamlarda bazan büyük hayal kırıklığına uğrattığı bir gerçektir, bunu kimse yadsıyamaz. Ancak koşulların elverdiği sürece bunları yemeğimize nasıl ki tadını daha lezzetli alabilmemiz için birkaç baharat ya da tuz misali bir ekleme yapıyorsak kendi zevkimize göre, aynı şekilde kendi hayatımıza da uyarlabildiğimiz durumda daha başarılı olunabilineceğini düşünüyordum. Açıkçası ben, beklentiler hiç olmamalı demiyorum. Ama her halukarda yukardaki yazımda yanlışlıkla böyle bir ifadenin oluşması yönünde daha ağırlıklı bir düşünceye mahal vermişsem yaptığım bu yanlışlıktan ötürü özürlerimi tekraren sunmakta yarar görüyorum.

Bu arada hayatta her zmaan için başarılı olmak adına zorlu bir çabanın da kişiyi oldukça mutsuz kılacağını da düşünmeden edemiyorum çünkü kişi, kendini sürekli olarak bir alanda başarılı olmaya adamış ve hep bu amaçla hayatını devam ettiriyorsa bir yere odaklanmış demektir.  Böyle bir durumda ise kişi, hayatın diğer yönlerinden tamamiyle mahrum ya da geri bırakılacaktır. Onun için ben, kendi yaşamım üzerinde yapmaya çalıştığım şey, olabildiğince kendimi kısmi ya da yeterli olarak her alanda yetiştirmeye ve bazı önemli hususlarda temkinli olmaya adadım. Bazan önemli derecede risk almadan önce kaybettiklerimi düşünerek ölçüp, tartıp o şekilde adım atmışımdır. Yani bunu neden açıkladım çünkü hayatta her zaman için yapılması gereken sürekli olarak gelişim, ilerleyiş ve kendini olabildiğinde yetiştirmektir. Saygı ve Sevgi bağlamında hareket etmek, başkalarını kendin gibi düşünerek yaşamak ve özgürlüğünü başkalarının haklarını kısıtlamayacak derecede kullanmaktır. Bunu yapabilen Insanların zaten kendi hayatlarında huzurlu olduklarını anladım. Kendi yaşamıma uyarladığımda ise aynısını bizzat yaşayarak gördüm. Biraz uzun oldu ama Sevgili Poperrist; kendimi ifade etmeye çalışmamın asıl nedeni doğru olarak anlaşılmaktır. Yanlış anlaşılmak ve hep öyle algılanmak istemediğim içindir. Son olarak bir de şunu ilave etmek istiyorum. Hayatı tamamen 'Bilgi ve Inanç ' üzerine temellendirmeye karar verdiğim günden itibaren bunun önemini de tamamen anlayarak yoluma bu şekilde devam ettim:)  

Saygılar,
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: sun - Ağustos 13, 2009, 11:11:59 ös
Sn popperist psikiyatrist misiniz ? :D Ayrıca üşenmeyip benim cevabıma da yorum yazdığınız için teşekkürler.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Isis - Ağustos 14, 2009, 12:47:55 öö
Mutlu olmak oldukca kaygan bir zeminde seyiriyor . Cok mutluyken nerden geldigi belli olmayan bir anda sizi utandiracak ve dolayisi ile moralinizi bozacak bir hadisenin vaki olmamasi icten degil. Bu acidan, mutlulugun ana kaynagi bence hayata hangi vetireden baktigimizla dogrudan alakali diye dusunuyorum. Misalen bende olan maddi manevi elementler kendimi mutlu etmeye yetiyor sukurler olsun.Yani dunya cennetinde mutlu olmak gibi bir sey sanirim. Kendime disardan bakarak sunu rahatlikla ifade edebilirim ki, cogu zaman mutluluga ve huzura sahip bir insanim. Bu demek degil ki hic menfi hadiselerle karsilasmadim. Bilakis cocuklugumdan beri basimdan musibetler yagmur gibi dokuldu. Fakat hep gokler otesinin tesellileriyle ebedi bir karamsarliga dusmedim ve  bu beni simartmadi. Yani surekli bir teselli beklentisinde olmadim. Fakat zamanla hayat tarzim haline geldi.  

Ne yazikki bu ozelligimin fazlaca dikkat cekmesinden olsa gerek gecmiste karsilastigim bazi insanlar tarafindan envai cesit entrikalara malzeme oldum. O yuzden icten gulumsememi yabancisi oldugum insanlara karsi ozellikle kadinlara karsi kapadim. Oldukca zor bir insan oluverdim.. Ister istemez uzun vadede tanisiklik uzre olacagim herkesi karsimdakine hissettirmeden test eder hale geldim. Yine gulumsuyorum ama vizeli. Bu ozelligim asik suratli oldugum anlamina gelmiyor tabiki.

Bununla birlikte mutluluktan ayri olarak, kainat ve ozellikle insana dair cozemedigim bazi "neden ve nicin" sorulari var. Sorularimin cevaplarini bulsam da bulmasam da bu bende olan mutlulugu etkilemeyecek. Yine mutluluktan ayri olarak kismen eksik gibiyim. Bunu da ayakkabimin diger ciftini bir gun giyince ikmal olacak diye yorumluyorum.  


Mutlu geceler..
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 14, 2009, 05:41:26 ös
Sn popperist psikiyatrist misiniz ? :D Ayrıca üşenmeyip benim cevabıma da yorum yazdığınız için teşekkürler.

Onu bilemem ama Sevgili Aladdin; ne açıdan bakarak böyle bir yakıştırmayı yaptığınızı doğrusu pek anlayabilmiş değilim fakat Sevgili Popperist'in gayet güzel bir analiz etme yeteneğinin de bulunduğunu ben de dahil olmak üzere diğer Arkadaşların düşünceleri doğrultusunda yorum yapması aynı zamanda bir düşünür olduğunu da göstermekte, bence bu açıdan baktığımızda şahsen Arkadaşımızı takdir etmeden geçemiyorum. Bu arada kimsenin avukatlığını yapmıyorum ama belki bi şekilde söz bana da düşmez çünkü kendisine atfedilen ya da yöneltilen açıklamalar karşısında kendi savunmalarını rahatlıkla yapabilecek düzeyde olduklarına inanıyorum desem de bazan kendimi tutamıyorum :(

Neyse Sevgili Aladdin'in de yorum biçimini de görmek bence pek de kötü olmaz, diye düşünüyorum:) Şunu söylemekte yarar görüyorum artık 3. boyut kapsamında yer almayacağımız için kendimizi bir üst boyuta hazırlayarak Ruhsal Bilgiler açısından daha da güçlü tumamız gerekmekte çünkü her boyutun belirli bir kapasitesi ve evrimi söz konusu olacağı için gerçi Alaaddin kardeşin sanırım bu konuda pek bir sorunu olmadığı için açıklamalarımı belki garipseyebilir ama her boyutun kişiliğini ve evrimine uygun olamayanların ne yazıkki bulundukları boyutta kalmaya mahkum kaldıklarını zaten birçoğumuz biliyordur. Neyse daha fazla açıklamasını yapmak isterdim ama söylediğim gibi karmaşık bilinçler arasında yeralmamız bizlere tek tip bir bakış açısından uzak tutmaya sevketmektedir.

Saygılar,
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: popperist - Ağustos 14, 2009, 11:08:29 ös
Sevgili Isabell, beklentiler konusunda sizi yanlış anlamış olabilirim. Aslında doğru anladım, fakat bu düşüncenin varacağı sonuçları ortaya çıkarınca, siz söylediğinizi biraz daha yumuşatmak zorunda kalmış olabilirsiniz. Bu da doğaldır. Ayrıca özür dilemişsiniz, bana bir kötülük yapmadığınıza göre özür dilemenize de gerek yoktu.

Beklentiler tabii ki önemlidir. Ben sizin deyiminizi felsefi bir koda indirgedim. Antik yunan felsefesindeki "kinizm" akımına oldukça uygun düşen bir düşüncenin bir mottosuydu "beklentileri aza indirmek". Aslında onların mottosu insanın hayattan hiçbir beklentisi olmaması idi. Ben bu düşünceyle biraz haşır neşir olduğumdan, sizin söyleminizi de bu kategori içinde değerlendirdim. Diyojen felsefesi, insanın bir şey üretmediği bir felsefedir, ve beklentileri aza indirgemek, kinizmin onaylayacağı bir görüştür. Ben ilk mesajınızda söyleminizi bu görüşe indirgedim (tıpkı diğer arkadaşlara yaptığım gibi).

Ancak ikinci mesajınız, sizi daha iyi anlamama neden oldu. Tabii ki, bu görüşün uzayacağı nihai noktaları gördüğünde, insan beklentileri aza indirme düşüncesinden hoşlanmaz. Bunu siz de gördünüz ve konuyu biraz daha açtınız. İyi de oldu.

Beklentilerin hiçliğe varacak kadar inmemesi, sadece insanın hayatın realitelerine uygun beklentiler içinde olması gerektiğini söylemişsiniz. Bu rasyonel bir düşüncedir.

Şu söze bir bakın;

"Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme huzurunu, değiştirebileceklerimi değiştirme cesaretini ve ikisi arasındaki farkı bilme akıllılığını ihsan et." Reinhold Niebuhr

Beklentiler derken sizin tam olarak kastettiğiniz buydu sanırım. Bu tam anlamıyla olgun bir düşüncedir.

Eğer insanın beklentileri arasında realiteye, hayata, yaşama uygun olmayan, olamayacak olan şeyler varsa o insan mutlu olamaz. Çünkü bu beklentiler realiteye uymaz. Bu insan ne kadar çabalarsa çabalasın, tüm ömrünü boşa harcamış olur ve mutluluk bulamaz.

Eğer insanın beklentileri realiteye uygunsa, gerçekten bu beklentiler gerçekleştirilebilir şeyler ise, insan bu beklentilerini gerçekleştirmek için çabalar, ve çabasının hakkını alır.

Bu iki tür beklenti arasındaki farkı bilmek ise, işte bu bilgeliktir.

Çoğu insan, kendini değiştirmeden başkalarını değiştirmeye heveslenir, kendini değiştirmeden dünyayı değiştirmeye, kendi hayatını saçma ideolojilere adamaya heveslenir. Bunlar realiteye uygun olmayan şeylerdir. Bu insan başarısızlığa mahkumdur. Diğer bir kısım ise, metodoloji bilir, neyin nasıl işlediğini keşfeder ve hayata uygun hedeflere odaklanır. O insan dünyayı bile değiştirebilir. Çünkü beklentisi, hayat dinamiklerine uygundur.

Tabi bunları lafta söylemek kolay. İşin zor kısmı bu iki tür beklenti arasındaki farkı bilebilmekte. Ben bu gerçeklerin farkındayım, ancak hala ikisi arasındaki farkı tam olarak bilemiyorum. Ben de hatalar yapıyorum. Bunun için düşünmeye zaman ayırmak gerekir. Bilgelik, insanın kendini ve içinde yaşadığı evreni iyi anlamasıyla, sınırları ve olanaklılıkları bilmesiyle elde edilen bir şeydir. Ama çoğu insan bu konuda toydur.

Beklenti konusu bu yüzden önemlidir. Düşünmeyen bir insanın tüm hayatını bir hiç uğruna harcaması işten bile değildir. Ve bu, çok az gördüğümüz bir şey de değil.

Sayın Alaaddin, psikiyatrist değilim :) Ama "insan"ın ne olduğunun tam olarak anlaşılması gerektiğine inanırım. Bu yüzden psikolojiyi biraz fazla önemserim.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: ceycet - Ağustos 15, 2009, 11:50:51 öö
Sayın popperist;

Teşrifinizin,siteninin seviyesini tetikleyeceği,yazdığınız birkaç mesajdan anlaşılmakta ve bu, benim ve benim gibi düşünenler adına  oldukça memnuniyet verici.Farkındalığınızın,site üyesi arkadaşların ortalamasının üst sınırına yakın olduğunun idrakin de olarak,yazılarınızı gayet özenle takip etmeye ve kendi çapımda manalar yüklemeye çalışıyorum.

Değiştiremeyeceklerimiz için huzur istediğimiz Tanrı'dan,bir anlamda kabullenmelerimizi arttırmasını,realiteyi idrak etmemizi sağlamasını,hayallerimizi ve hedeflerimizi buna göre şekillendirebilme basiretini ihsan etmesini talep ediyoruz.Ben,zaten realiteyi kabullenmenin,huzur için mutlak bir erdem olduğunu,bizi huzura götürecek kabullenmemiz gereken realitenin ilk sırasında da da "ruhun ölümsüzlüğüne"dair bir kabullenmenin bulunması gerektiğini,bu aşamayı alt edebilenlerin,huzur için gerekli diğer kabullenmelerle çok daha rahat ve güvenli yüzleşebileceğini düşünüyorum.

Realitenin kabullenebilmesi serüveninde bizleri en çok zorlayacak olgunun,değiştirilemeyecek olanlarla,değiştirilebilecekler arasındaki farkın idraki olduğunun da bilincindeyim;bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.Değiştirilemeyeceklerin kabulü için gereken huzur un önündeki en büyük engellerin ise,"nefs"imizin ve kişiliğimizin oluşturduğu" eşik"lerden müteşekkül  olduğunu,bunlarla başetmeyi öğrenmedikçe de bu yolda mesafe kat etmenin ve gerçek anlamda kabullenmelerin kabullenebilmesinin mümkün olamayacağına inanıyorum.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 01:23:04 ös
Sevgili Isabell, beklentiler konusunda sizi yanlış anlamış olabilirim. Aslında doğru anladım, fakat bu düşüncenin varacağı sonuçları ortaya çıkarınca, siz söylediğinizi biraz daha yumuşatmak zorunda kalmış olabilirsiniz. Bu da doğaldır. Ayrıca özür dilemişsiniz, bana bir kötülük yapmadığınıza göre özür dilemenize de gerek yoktu.

Çok doğru, haklısınız. Ilk başta böyle bir düşünceye kapılmıştım ve daha detaylarını karşımda görünce fikrimin -biraz olsun- yanlış olduğuna kanaat getirdim. Yani Sizin söyleminizle derhal yumuşatma yoluna başvurdum:)


Beklentiler tabii ki önemlidir. Ben sizin deyiminizi felsefi bir koda indirgedim. Antik yunan felsefesindeki "kinizm" akımına oldukça uygun düşen bir düşüncenin bir mottosuydu "beklentileri aza indirmek". Aslında onların mottosu insanın hayattan hiçbir beklentisi olmaması idi. Ben bu düşünceyle biraz haşır neşir olduğumdan, sizin söyleminizi de bu kategori içinde değerlendirdim. Diyojen felsefesi, insanın bir şey üretmediği bir felsefedir, ve beklentileri aza indirgemek, kinizmin onaylayacağı bir görüştür. Ben ilk mesajınızda söyleminizi bu görüşe indirgedim (tıpkı diğer arkadaşlara yaptığım gibi).

Tamamen haklısınız ve olayı Felsefi açıdan ele almanız, güzel bir bağdaşlık kurmanız beni tamamiyle rahatlattı diyebilirim. Çünkü benim de herşeyi bilmediğim açık ve nettir. Bu vesileyle de birbirimizden fikir almak ve bildiklerimizi biraz daha genişletmek, bilmediklerimize açıklık getirebilmek benim için o kadar mükemmell bir duygu ki Sizin görüşlerinize hürmet duyuyor ve bu sayede yanlışlıklarımı telafi yoluna gitmeye yöneltmeniz benim için aynı zamanda olumlu bir durumdur da..

Doğrusu yukarıda kurduğunuz bu güzel bağ kapsamında düşüncelerimde birazcık açıklık ve en azından hemfikir olduğum bir görüşte beni ılımlı olmaya sevketti. Size nasıl Teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Ayrıca derin bir Bilgi anlayışına sahip olmanız beni gerçekten çok Sevindirdi. Bilgi açlığımı doyurmak için Bilgi'nin peşinde nasıl koştuğum ve dindiğim Bilgilerin bana ne kadar çok yarar getirdiğini hesaba kattığımda ise Sizin gibi Bilgili bir Insan'a her zaman Saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Lütfen bunu abartılı olarak görmeyin, çünkü öyle bir yaşam modundayız ki Bilgiden yoksun insanlarla neredeyse iletişimim çok zayıf denilebilir. Onlardan alacağım birşey yoksa onlara verebileceğim hiçbirşey de yok demektir. Bunu bencillik bağlamında düşünmeyiniz. Malum bilgiden yoksun insanların ne kadar çok bencilliklerinin kölesi oldukları ve art niyet taşıdıkları, etrafına sahip oldukları kıskançlık, hırs, kin ve nefret duygularıyla hareket ederek zarar verdikleri, bu sebeple de bu gibi seviyelerini koruyamayanlardan neden uzak durduğum bu sayede anlaşılabilinir, diye düşünüyorum.

    

"Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme huzurunu, değiştirebileceklerimi değiştirme cesaretini ve ikisi arasındaki farkı bilme akıllılığını ihsan et."


Açıkçası düşüncelerimin temelinde tamamiyle bu Görüş'ün yattığını ifade etmek isterim. Her zaman için bu Görüş doğrultusunda hareket ettiğimi ve karlı çıktığımı anladığımı, bunun dışında hareket ettiğimde ise tamamen zararlı çıktığımı, edindiğim hayat tecrübeleri sayesinde anlamış bulunuyorum. Daha öğrenecek çok şeyin olduğunu ise Sizin vazsıtanızla anladığımı bilmek bana daha çok huzur verdi, inanın:)

Benimle bu güzel Fikirlerinizi paylaştığınız için kendi adıma sonsuz Teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygılar ve Hürmetler..  

Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 01:37:25 ös
Eğer insanın beklentileri arasında realiteye, hayata, yaşama uygun olmayan, olamayacak olan şeyler varsa o insan mutlu olamaz. Çünkü bu beklentiler realiteye uymaz. Bu insan ne kadar çabalarsa çabalasın, tüm ömrünü boşa harcamış olur ve mutluluk bulamaz.

Eğer insanın beklentileri realiteye uygunsa, gerçekten bu beklentiler gerçekleştirilebilir şeyler ise, insan bu beklentilerini gerçekleştirmek için çabalar, ve çabasının hakkını alır.


Işte uzun zamandır üzerinde durduğum ve beni çok şeyi anlamaya, idrak etmeye yönelten bu iki durum arasındaki farkı görmeye çalışmamdır. Dünya yüzeyinde bahsettiğiniz bu iki düşünce kapsamında düşünecek olursak birinci tercih doğrultusunda hareket edenlerin ikinci tercih doğrultusunda hareket edenlere göre daha zararlı çıktığı ve hayatını neyin üzerine kurduysa tıpkı bir çürük temel gibi kurmuş olduğu binanın hızla çökmesi misali hem büyük bir şaşkınlığa uğradıkları hem de hayatını geçeliliği olmayan boş şeylerle geçirmiş olmanın vermiş olduğu üzüntüyle birlikte pişmanlık duyduğu hayatın her alanında kendini büyük ölçüde hissettirip anlaşılmayı kolaylaştırmaktadır.


Çoğu insan, kendini değiştirmeden başkalarını değiştirmeye heveslenir, kendini değiştirmeden dünyayı değiştirmeye, kendi hayatını saçma ideolojilere adamaya heveslenir. Bunlar realiteye uygun olmayan şeylerdir. Bu insan başarısızlığa mahkumdur. Diğer bir kısım ise, metodoloji bilir, neyin nasıl işlediğini keşfeder ve hayata uygun hedeflere odaklanır. O insan dünyayı bile değiştirebilir. Çünkü beklentisi, hayat dinamiklerine uygundur.


Maalesef, hayatta en çok yapılan en büyük olumsuzluklardan biri olarak gördüğüm bu durumun hiçkimseye bir yarar getiremeyeceği görüşüne sahip olunmasını istediğim belki de en büyük dileklerimden bir tanesidir. Hiç kimse hiçbirşeyi kendi istekleri doğrultusunda değiştiremez. Bunda tıpkı bir babanın evladını olduğu gibi kabul etmek yerine sürekli olarak kendi hakimiyeti kapsamında değiştirmek, emellerine ugyun bir köle durumuna getirmek ya da istediği koşullarda yaşamasını sağlamaya benzer. Oysaki burada yapılan en büyük yanlış kişinin ne yaşayacağı, ne tür durumlarla karşılaşacağı ve en önemlisi de hayati tecrübelerden yoksun kalmasına neden olarak ona aslında en büyük haksızlığı yaptığının farkına varılması gereklidir. Bu durumda yapılması gereken herkesi kendi haline bırakıp ama yaşam deneyimlerinden faydalanmak isteyenlere 'Bilgi isteyene verilir' misali yardımcı olmaktan da geri durmamalıyız.

Derin ve ayrıntılı bir bakış açısına sahip olmanız ve bu özelliği faydalı bir kullanımda kendi yaşamınızda hem özünüzü hem de çevrenizdeki Insanları aydınlatmanız sebebiyle Sizi bir kez daha Takdir etmeme izin verin..

   '' Bahçede yetişen serayla tarlada yetişen meyvanın tadı asla bir olmaz '' .

Saygılarımla,    
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 01:58:52 ös
Bilgelik, insanın kendini ve içinde yaşadığı evreni iyi anlamasıyla, sınırları ve olanaklılıkları bilmesiyle elde edilen bir şeydir.

Zaten yazınızın özünü bu düşünce vermektedir Sevgili Popperist; sınırlarımızı bilerek bu doğrultuda hareket etmemiz, bize tanınan olanakları en iyi biçimde kullanmaya çalışmamız, bize olabildiğince rahat ortamlar sunmaktadır. Asla bundan kastım geniş imkanlara sahip olma isteği değildir çünkü insanoğlu neyi bildiğini öğrendikten sonra ne yapma bilinciyle hareket ettiğinde elindeki kısıtlı imkanlar dahi olsa onu en iyi biçimde değerlendirip çok güzel imkanları yaratabilir düşüncesindeyim, oysa bazılarımıza verilen çok geniş imkanlar ne yazıkki ya bu düşünce yoluyla hareket etmeleri sayesinde ya da elindekilerin değerini bilmeden yaşayarak çok çabuk kaybetmelerine yol açarak- bazılarının ise bunları kendini geliştirme - Insanlığa yarar getirme biçiminde kullanmayıp başkalarının üzerinde kötü emellerini gerçekleştirme yoluyla davranmaları kendilerine çok şeyi kaybettirdiği asıl kötülüğü de bu sayede kendilerine yaptıklarını farketmeleri kaybedilmesi sonucunda anlaşıldığında ortaya çıkmaktadır.

Demem şudur ki, ne yaparsak yapalım ister bu yaşamda ya da diğer yaşantılarda bulunalım, özellikle bu dünya planında yaşamanın ne kadar önemli olduğunu da vurgulamak istiyorum: şuanki bulunduğumuz boyut itibariyle bir imtihan ve sınanma özelliğini taşıması nedeniyle özünde Evrim ve Tekamül'ü içeren bir yaşam şeklinin de varolması, kişinin neleri kazanabileceği, neleri kaybedebileceği gerek kendi yaşamlarımızda gerekse başka yaşamlarda görüebildiğimiz üzere ve bunların hepsine direkt ( yaşanılan )  ve dolaylı ( başkalarının yaşadıkları ) 'deneyim ve tecrübe' dediğimiz bu güzel durumla birçok şeyi irdeleyebildiğimiz, üzerinde durup düşündüğümüz anda bizlere birçok alternatifler sunan, neyi ne şekilde yapmamız gerektiği hususunda bizleri yönlendiren bir tür çalışma mekazizması gibi bir sistem dahilinde yürütümesi neredeyse doğayla bütünleşmiş derecede dünyayı kapsayan bir metot şekli olarak algıladığım tuhaf bir döngünün olduğunu bu şekilde anlayabildim. Ama görünen odur ki, bunun her zaman için fayda getirdiğini, etme bulması dünyası olarak gördüğümüz ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmaması işleyen bu çok güzel evrim sistemi sayesinde oluştuğunu farkettim. Sistem o kadar çok güzel ayarlanmış ki kişinin ne yaptığı ve ne yapabilecekleriyle ölçülen ve karşısına aynı şeyleri ister iyi anlamda ister kötü anlamda karşısına çıkartan ve bir sınav mahiyetinde sunup, kişiyi bu şekilde bir eğitime tabi tutulmasından kaynaklanıyor, düşüncesindeyim. Bana göre yapılması gereken şu, bulunduğumuz boyutun iyisiyle kötüsüyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla herşeyi yaşayarak tabi yaşamamız gerekenleri kastediyorum ( buradan asla kendi yaşadıklaırmızın ya da yaşamamız gerekenlerin dışına çıkarak zamanımızı boş ve geçerliliği olmayan şeylerle uğraşmamız gerektiği yönünde bi durumun anlaşılmasını istemem ) bundan iyi ya da kötü anlamda bir ders çıkarıp, hatalarımızın farkına vararak neyin faydalı neyin boş neyin bizleri ilerteci faktörleri içerdiğini anlamamız ve idrak etmemizdir. Unutulmamalıdır ki, sınav kağıdımızı doğru seçenekleriyle işaretlememiz hem bir zaman kaybına mahal vermicek biçimde teşkil etmekte hem de daha üst sınıflara geçmemizde bize bir hayli kolaylık ve avantaj sağlamaktadır, diye düşünüyorum.    
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: popperist - Ağustos 15, 2009, 02:48:34 ös
Sayın Isabell ve Ceycet, inceliğiniz için ben de size teşekkür ederim. En çok zorlandığım şeylerden biri de bir tebriğe layıkıyla karşılık vermektir. Ben bunu pek beceremiyorum, ama anlaşılmak güzel bir şey.

Alıntı
Realitenin kabullenebilmesi serüveninde bizleri en çok zorlayacak olgunun,değiştirilemeyecek olanlarla,değiştirilebilecekler arasındaki farkın idraki olduğunun da bilincindeyim;bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.Değiştirilemeyeceklerin kabulü için gereken huzur un önündeki en büyük engellerin ise,"nefs"imizin ve kişiliğimizin oluşturduğu" eşik"lerden müteşekkül  olduğunu,bunlarla başetmeyi öğrenmedikçe de bu yolda mesafe kat etmenin ve gerçek anlamda kabullenmelerin kabullenebilmesinin mümkün olamayacağına inanıyorum.

Değiştirilemeyecekler arasına, evrendeki kanunlar ve insanın kanunları girer. Yer çekimi kanununu görmezden gelerek, aya gidemezdik. Birinci kısım, yani "evrendeki kanunlar" kısmı, çok rahat anlaşılır. Bu, fen bilimlerinin alanına giren bir şey, ancak bir çılgın bu kanunları göreceli görebilir. İkincisi, insanın kanunlarıdır. Bu, insanın dünyanın neresinde olursa olsun değişmeyecek eğilim ve karakterine işaret eder. Tabii sağlıklı bir insanın. Bu kanunlar arasında en üstünü ve zaten hepsinin kapsayıcısı "yaşama arzusu"dur. Yani insanın hayatına verdiği önem. Birincisine fen bilimleri dedik, bu kanunların keşfi çok zahmetli olsa da, bir kere bulundu mu artık kolay kolay değişmez. Ancak ikincisi, sosyal bilimlerin alanına girdiğinden, insanlar bu kanunlar hakkında ihtilaf içinde olabiliyorlar. Birinin kabul ettiğini, diğeri kabul etmeyebiliyor. İnsana dair bir başka kanun, insanın "öz saygı" ihtiyacı içinde olmasıdır. Bu ihtiyaç çok kutsal bir ihtiyaçtır ve insanı bir şeyler üretmeye, çalışmaya sevk eder. Bir diğeri "tutarlılık ihtiyacı"dır. Çelişkiye düşmek, çağın insanının en büyük korkusu olmalıdır. (Olmalıdır diyorum, çünkü herkes bunun farkında değil. İnsanlar daha çok, çelişkiye düştüklerinde, çeliştiklerini inkar etme yoluna gidiyorlar. Bunun da bir çok sebebi var. Başka bir başlığın konusu olabilir).

Nefis derken Ceycet, bunu olumsuz bir ima olarak algıladım. Nefis, bizim islam kültüründe, ve batıda anlamını sonradan bulduğu karşılığı olarak "ego" yine batıda, genellikle "kötü, kaka, pis" bir şey olarak değerlendirilir. Ben, bunun doğru olmadığına inanıyorum. İnsanın nefsi, onun aslında arzularıdır. Ama insanlar düşünmeden bu arzularını tatmin yoluna gittiklerinde ortaya gerçekten iğrenç şeyler çıkıyor ve insanlık sürekli bunları gözleyerek, nefsin, veya egonun kötü olduğuna kanaat getiriyor. Kibir mesela, bir nefis dürtüsüdür. Hangi insan tabiatından kaynaklanır? Bence yukarıda söylediğim "öz saygı arama" dürtüsünden. İnsan, kendini değerli görmek ister. İnsan, onay arama peşindedir. Ben bu onay arama dürtümü, kendimi değerli hissetme dürtümü, ortaya bir şeyler koyarak tatmin etmeliyim. Ortaya hiçbir şey koymadan bu arzuyu doyurmak kötülük doğururken, ortaya bir şeyler koyarak bu arzuyu tatmin etmek meşru bir nefis tatminidir. Burada bir ölçü var. Yine seks arzusu, insanın temel bir eğilimidir. Peki kötü müdür? değildir. Ama bunu meşru olmayan yollarla doyurmaya çalışmak, insanı çürütür. Seks arzusu, eğer olumlu yollarla tatmin edilebilirse, insana öz güven ve haz verecektir. Ancak, salt seks yapmak için değersiz kişilerle bunu yapmak, insana sadece haz duygusu verir, öz güven vermez. Seks, aslında iki insanın birbirine sunduğu bir hediyedir. Bir ticaret ilişkisidir. Bazı insanlar vardır, küçük bir tanışıklıktan sonra cinsel ilişkiye girmekte bir sakınca görmezler. Bu, bence biraz ucuza yapılmış bir alışveriştir. Bu tür alışkanlıklar, insanı sürekli meşgul eder. Ayn Rand'dan aktarayım;

"
Seks çok ciddi bir ilişki sonucu ortaya çıkmalıdır.Çünkü seks:İnsanın kendine olan saygısının ve kendine biçtiği değerin ifadesidir.
Seçici ve ayrımcı olan bir seks hayatının düşkünlük olmadığını söyleyebilirim. Düşkünlük hafif ve üstünkörü ele alınan bir eylemi niteler. Ben seksin insan hayatının en önemli unsurlarından biri olduğunu ve hiç bir zaman hafif ve üstünkörü bir tavırla ele alınmaması gerektiğini savunuyorum. Cinsel ilişki insanoğlunun sahip olduğu en yüksek değerlere dayanarak yapıldığı zaman uygundur. Seks karşı tarafın sahip olduğu değerlere verilen bir karşılıktan başka bir şey olmamalıdır. Bu yüzden önüne gelenle girilen ilişkileri ahlaksız olarak nitelendiriyorum. Seksin kendisi kötü olduğu için değil, tersine seks çok iyi ve önemli olduğu için.
Seks insanın kendine olan saygısının ve kendine biçtiği değerin ifadesidir. Fakat kendini değerli bulmayan bir erkek bu ilişkiyi tersine çevirmeye çalışır. Kendine olan saygısını cinsel fetihlerinin ona kazandırmasını bekler; ki bu imkansızdır. Kendi değerini onu değerli bulan kadınların sayısından anlayamaz. Buna rağmen bu umutsuz uğraşıda ısrar eder. Öncelikle, insanoğlunun güdüleri yoktur. Fiziksel olarak seks sadece bir kapasitedir. Fakat insanın bu kapasiteyi nasıl kullanacağı ve kimi çekici bulacağı kendi ahlaki değer standartlarıyla ilgili bir şeydir. Tercihlerini kontrol eden, bilinçli veya bilinçsiz olarak sahip olduğu önkabullerine bağlıdır. Bu şekilde kişisel felsefesi cinsel hayatını yönlendirir.

Kendinden tiksinen insan, özsaygısını cinsel serüvenlerden kazanmaya çalışır.


Buda yapılamaz, çünkü seks bir neden değildir, insanın kendi değerleriyle ilgili kanaatinin bir etkisi ve ifadesidir. (Yani seks, bir insanın diğer bir insana verebileceği en büyük değerlerinden birisidir demek istiyor. Neden değil, sonuçtur. popperist).

Bana bir erkeğin neyi çekici bulduğunu söyleyin, bende size o adamın tüm hayat felsefesini söyleyeyim. Bana onun hangi kadınla yattığını gösterin, size o kişinin kendini nasıl değerlendirdiğini bir bir sayayım.

Kendi değerinden emin olan ve bundan gurur duyan adam, bulabildiği en yüksek kadın tipini isteyecektir.
Beğeneceği kadın güçlü olacak, fethetmesi zor bir kadın olacaktır, çünkü ancak bir roman kahramanını fethettiği zaman bunu bir başarı sayabilecektir, beyinsiz bir sürtüğü fethetmeyi başarı saymayacaktır. Onun aradığı, kendi değerini bulmak değil, kendi değerini ifade etmektir. Zihnin standartlarıyla bedeninin arzuları arasında hiçbir çelişki yoktur.


Oysa: Aklı olmayan bir vücudu fethetmekte ne şeref var ki? " Ayn Rand (kısaltıldı).

Ayn Rand, insanın nefsinin, insanın kanunları olduğunu, ancak düşünmeyle bunların meşru yollarla tatmin edilmesini iddia etmiştir. Kibir duygusu, aslında insanın öz saygı duyma ihtiyacının çarpık bir ürünüdür. Kibir duyan insan, üretmediği halde, başarmadığı halde kendine saygı duyulmasını, kendini diğerlerinden üstün görülmesini isteyen insandır. Ancak gurur duyan insan, üretir ve haklı olarak gurur duyar. Ve gurur duymasına başka insanlar mani olamaz. İsterse tüm insanlık ona karşı çıksın, eğer doğru yaptığına inanıyorsa, o insan o gururu haklı bir şekilde duyacaktır. Ama kibirlenen insan, en ufak bir eleştiride, kendisinin adam yerine konmadığının farkına varır ve o ortamdan uzaklaşır. Sonucunda dalkavuklardan müteşekkil bir çevre yaratır. Haliyle bu çevre de onu mutlu edemez.

Benim söylemek istediğim, nefsimizin kötü olarak algılanmaması gerektiğidir. Yani onu değiştirilemeyecek şeylerin önündeki engel olarak görmemeliyiz. Nefsin bizzat kendisi bize mutlu olmanın ip uçlarını gösterir. Ancak bunu meşru yollarla hak ederek yaparsak öz saygı, illegal yollarla yaparsak da huzursuzluk buluruz.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: popperist - Ağustos 15, 2009, 02:59:17 ös
Sevgili Isabell şu alıntınız üzerinde durmak istiyorum

Alıntı
Demem şudur ki, ne yaparsa yapalım ister bu evrende ister diğer evrenlerde yaşayalım, özellikle bu dünya planında yaşamanın ne kadar önemli olduğunu da vurgulamak isterim: şuanki bulunduğumuz boyut itibariyle bir imtihan ve sınanma özelliğini taşıması nedeniyle özünde Evrim ve Tekamül'ü içeren bir yaşam şeklinin de varolması, kişinin neleri kazanabileceği, neleri kaybedebileceği gerek kendi yaşamlarımızda gerekse başka yaşamlarda görüebildiğimiz üzere ve bunların hepsine direkt ( yaşanılan )  ve dolaylı ( başkalarının yaşadıkları ) 'deneyim ve tecrübe' dediğimiz bu güzel durumla birçok şeyi irdeleyebildiğimiz, üzerinde durup düşündüğümüz anda bizlere birçok alternatifler sunan, neyi ne şekilde yapmamız gerektiği hususunda bizleri yönlendiren bir tür çalışma mekazizması gibi bir sistem dahilinde yürütümesi neredeyse doğayla bütünleşmiş derecede dünyayı kapsayan bir metot şekli olarak algıladığım tuhaf bir döngünün olduğunu bu şekilde anlayabildim. Ama görünen odur ki, bunun her zaman için fayda getirdiğini, etme bulması dünyası olarak gördüğümüz ve kimsenin yaptığının yanına kar kalmaması işleyen bu çok güzel evrim sistemi sayesinde oluştuğunu farkettim. Sistem o kadar çok güzel ayarlanmış ki kişinin ne yaptığı ve ne yapabilecekleriyle ölçülen ve karşısına aynı şeyleri ister iyi anlamda ister kötü anlamda karşısına çıkartan ve bir sınav mahiyetinde sunup, kişiyi bu şekilde bir eğitime tabi tutulmasından kaynaklanıyor, düşüncesindeyim. Bana göre yapılması gereken şu, bulunduğumuz boyutun iyisiyle kötüsüyle, olumlu ve olumsuz yanlarıyla herşeyi yaşayarak tabi yaşamamız gerekenleri kastediyorum ( buradan asla kendi yaşadıklaırmızın ya da yaşamamız gerekenlerin dışına çıkarak zamanımızı boş ve geçerliliği olmayan şeyler uğraşmamız gerektiği yönünde bi durumun anlaşılmasını istemem ) bundan iyi ya da kötü anlamda bir ders çıkarıp, hatalarımızın farkına vararak neyin faydalı neyin boş neyin bizleri ilerteci faktörleri içerdiğini anlamamız ve idrak etmemizdir. Unutulmamalıdır ki, sınav kağıdımızı doğru seçenekleriyle işaretlememiz hem bir zaman kaybına mahal vermicek biçimde teşkil etmekte hem de daha üst sınıflara geçmemizde bize bir hayli kolaylık ve avantaj sağlamaktadır, diye düşünüyorum.


Hayatın bir mekanizması olduğunun farkına varmak önemli bir görüştür. Bugün, post modernistler, hayatın bir anlamı olmadığı, onun temel doğruları olmadığı yolunda görüşler sunuyorlar. Yaptıkları sanat da buna uyuyor. Ben Picasso'yu hiç sevemedim. Çünkü resimlerini sanki bir insan için değilmiş de, bir uzaylı için yapmış gibi. Aslında Picasso'nun bir suçu yok. Çağın irrasyonelist felsefeleri bu tür ürünleri öne çıkarıyor. Aynı şekilde yıkıcılığı öne çıkarak metal müzik de böyledir. Bunlar size verebileceğim örneklerden bir kaçı. Çağın post modern felsefesi, sizin "hayatta da bir mantık var, bir düzen var" dediğiniz yerde, "hayatta hiç mantık yok, düzen de yok" diye diretiyor. Her insanın ortak paydası, asgari müştereği olan "mantık"ı bile, "diyalektik mantık"la değiştiriyorlar.

Hayatta bir düzen vardır.

Başarı için gerekli şartlar bellidir.

Kendi boyutumuz derken kastettiğiniz, insanın şu anki durumu ve şu anki kapasitesi olsa gerek. Doğrudur, insanın yegane amacı, dün olduğundan biraz daha farklı olup gelişmek olmaldır. Bu konuda kendi tecrübelerinden ve başkalarının tecrübelerinden yararlanabilir. Ama çağın irrasyonel felsefesi ne diyor biliyor musunuz? "genel geçer bir doğru yoktur. Her insan kendine yararı olan bir şeyi yapar. Başkalarının tecrübelerinden ders çıkarılmaz, çünkü onun neden bunu yaptığı bilinmez."

Çağımızın sıradan insanı da, bu akımı bilmese de bu akıma uygun davranıyor. Onların en çok kullandıkları söz şudur "Bu sana göre doğru olabilir, ama bana göre doğru değil". "Bence bu böyle, bilmiyorum" "O da onun kendi düşüncesi, kim karşı çıkabilir ki?". Böyle bir şey olmaz. Asgari müşterek "mantık"sa, her eylem mantıkla eleştirilebilir, herkesin içinde bulunduğu durum tarif edilebilir. Bunlar, sorumluluklardan kaçan insanın sözleridir. Bunlar çağın sıradan insanının sözleri. Onlar çağın akımından etkilenmediklerine göre, çağın akımı bu insanlardan etkilendi denilebilir.

Teşekkürler.


Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 03:19:28 ös
Kesinlikle tüm söylediklerine katılıyorum. Cinsellik konusunda benim de sahip olduğum birtakım düşünceler yeralmaktadır. Açıkçası cinselliğin her önüne gelenle yaşanması Senin de söylediğin gibi ucuz bir yaşam tablosunun sergilenmesine yol açar. Zaten her alanda olduğu gibi cinsel yaşamda da bir imtihana tabi tutulmuyor muyuz? Acaba kişi sırf zevk için düşük kadınlarla ya da olgun olmayıp düşük seviyede bulunan erkeklerle mi beraber oluyor yoksa her halukarda kendi yaşamının basitleşmemesi ve seviyesini koruyabilmesi için ne şekilde davranılıyor, bunun bir şekilde terst edilmesi gereklidir, düşünceisnden hareketle gidişatı gereği tutunduğu tavırların bireyi daha ileriye yoksa geriye mi götürdüğü sonuçları bağlamında bir analiz etme, durum hakkında fikir sahibi olmak gibi benzeri tepitlerde bulunulmak adına yapıldığı birçoğmuzca belki bilinmektedir.

Burada önemli olan gerçekten kendi zevki için kendini tatmin etmek adına düştüğü durumlardır. Bunun daha detaylı açılımı ise belki bazılarımızca bu çok önemli hassas olan konunun tartışılması sakıncalı olabilir düşüncesinde olduğumdan olaya bilinçli olarak yaklaşanların ne söylemek istediğimi mantıklı bir şekilde almalarını temkinli bir şekilde ifade etmek durumundayım. Şahsen ben, belki çoğumuca gülünç karşılanabilir ama bekaretin kutsallığına inandığım için, kutsa saydığım evlilik öncesinde yaşanılmaması gerektiğine inananlardanım. Bunu kendi yaşamıma uyarlayarak daha çok kendimi cinsel anlamda değil de açlığımın tamamiyle bilgi ve gelişim arzusunda olduğumu farkettim. Bunun içinse cinselliği yaşamımın dışında tutmayı yeğledim. Elbetteki hepimiz biyolojik olarak çeşitli ihtiyaçlarımız bulunmakta ve doyum sağlamamamız gerekli olduğundan bunların önemini yadsımam imkansızdır ama söylediğim gibi seviyeli ve olgunlar üzerine basa basa yineliyorum kutsal saydığım evlilik alanında yaşanmalı diye düşünüyorum. Ucuz etin yava olur belki biraz benzetmeyi başaramadım ama kişinin öz saygısı bağlamında kendisini düşüren de yücelten de olumlu ve yüksek kaliteli bir cinsel anlayışa sahip olunmaktan geçtiğini biliyorum.

Bizler, bulunduğumuz boyutta her çeşit doyumu sağlamamız adına tüm zevkleri yeterli ama aç gözlü olmadan, gerektiği kadar ama haddimizi aşmadan, kendi ihtiyaçlarımızı yüksek kalitede gidermeye çalışmak adına başkalarının hakkına zarar vermeden sırf kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak içinse başkalarını kendi zevklerimize alet etmeyerek olabildiğince sınırlarımızı zorlamadan deyim yerindeyse bir göz dönmüşlüğ halini almadan karşılamak bence yapılması gereken en önemli saygı uyandırıcı ahlaki davranışlar olarak nitelendirmekte ve görmekteyim.

Burada iki sonuç vardır:

Birincisi bulunulan boyutun bir üst aşamasını yapmak adına  kendi önceliğine sıra vermeksizin başkalarını kendi zevkleriyle ortak tutarak aynı ölçüde ve seviyede paylaşma yoluna gidilir ki bu tamamen bireyin lehine olan artı puan kazandıracak tutumdur.

İkincisi ise, pek hoş karşılanmayan ama yine de istemeden de olsa belirtmek zorunda kaldığım, kendi zevk ve ihtiyaçlarına koşulsuz şartsız boyun eğdirme yöntemini uygulayanlardır ne yazıkki hele bunun en acımasızı şüphesiz ki cinsel yaşamlarda kendini açıkça göstermektedir. Burada kadınları düşük ve hayvani içgüdüleriyle kullanarak bir aşağılama yöntemine başvuruluyor aynı zamanda bu dürtülere sahip olanların ( ahlaki ve seviyeli saygın yaşamlarda bulunmayı hak etmediklerinden kaynaklandığını belirtmeliyim ) ne kadar bu olumsuz yöntemle kendi hissiyatlarını doyurma peşindelerse de riayet gereği pek bir işe yaramadığın- yarayamayacağını da ifade etmek isterim. Çünkü burada yapılan hareketin davranışın olumsuzluğudur. Elbetteki hepimiz bedenli olarak yaşamakta zorunlu olduğumuz dünyamızda kendi bedensel ihtiyaçlarımızı öyle ya da böyle karşılamamız gerekmektedir ama önemli olan işin kolay tarafına kaçınmayarak !! Bunu Hakederek ' Haketmek için Çalışarak 'Kendi emeğimizle, kendi çabamızla Kazanmamızdır!

Açıkçası güzel yorumlarına ortak olmak benim için de ayrı bir gurur vericidir Sevgili Popperist:)

Saygılarımla       
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 03:29:07 ös
Kendi boyutumuz derken kastettiğiniz, insanın şu anki durumu ve şu anki kapasitesi olsa gerek. Doğrudur, insanın yegane amacı, dün olduğundan biraz daha farklı olup gelişmek olmaldır. Bu konuda kendi tecrübelerinden ve başkalarının tecrübelerinden yararlanabilir. Ama çağın irrasyonel felsefesi ne diyor biliyor musunuz? "genel geçer bir doğru yoktur. Her insan kendine yararı olan bir şeyi yapar. Başkalarının tecrübelerinden ders çıkarılmaz, çünkü onun neden bunu yaptığı bilinmez."

Aynen..

Bunların farkındayım Sevgili Popperist; tabiki bu gibi çelişkili kuramlar yeryüzünde olacaktır. Nasıl ki birbirimizden farklı olarak yaşayan ya da bilgi sahibi olanlar adı altında farklı bilinçler yeralıyorsa aynı şekilde felsefi ve sosyal anlamda değişik içerikler sunan birtakım öğretiler de mevcut olmak zorunda.. Bu hayatın bir getirisidir aslında.. Herkese farklı açıdan bakmayı - bakabilmeyi öğütlüyor. Kişinin bu durumlar kasrşısında hangisini kolaylıkla kabullenir, hangisini reddeder, hangisine daha yatkındır, hangisine uzak biçimde ... bu sayede kişinin ya da Insanların bilgi seviyesi ölçüldüğü ve algı kapasitelerinin belirlendiğini unutmayalım..

Mesela aynı olaya farklı bireyler farklı tepkiler gösterebilmekte ya da ortak konuda değişik bakış açıları ve bunun beraberinde sahip olunan bilgilerin çeşitliliği ve değişikliği normaldir. Önemli olan, ne olursak olalım, nerede yaşıyor veya hangi yaşantı çeşidinde bulunuyorsak farklılıkları her zaman için söylediğim ve yinelediğim kabullenmek ama bunlar karşısında ise ister olumlu ister şiddet ya da baskı içeren negatif pozisyonların oluşması halinde ise fikrini özgürce mantıklı bir şekilde dile getirmek olmaldır. Çünkü ortak bir dünyamız söz konusuysa hepimizin de söyleyeceği - bu ister bilgin anlamında ister bilgisiz anlamında olsun farketmez- bir söz hakkına sahip olduğumuzdur.

:) Rica ederim.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 04:37:29 ös
Burada birşeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum Sevgili Poperrist; izninle,

Şimdi yukardaki bir önckei yazımda değindiğim bazı hususlar yer almakta.. Bakınız kendimce oluşturduğum bir yaşam şeklim vardır ve bazılarını kendimce uygun görmediğim için kendimi korumak adına aldığım birtakım tedbirler ve önlemler sayesinde bir yaşam felsefesi oluşturdum kendimce.. Ama başkalarına göre belki güzel belki de değildir. Bu tamamen bireyin kendi inisiyatifine bağlıdır. Bunu burada söylemekteki amacım asla bir kıyaslama yapmak değildir. Lütfen böyle anlaşılmasını istemiyorum. Hayat içersinde kendine bir şekilde yol tutmuş olan herkese saygım sonsuz. Yaşamını başka seçenekler dahilinde yaşayan bu olumlu ya da olumsuz anlamda olsun benim yadırgadığım ya da eleştirdiğim değil. Sadece dünya yüzeyinde yeralmış olan yaşamların çeşitliliği bağlamında düşünmek istedim ve bu şekilde yazdım. Hatta herkesin kendi seçimleri doğrultusunda yaşamaları gerekliliğine inanıyorum; ister olumlu ister olumsuz olsun. Bu, beni hiç mi hiç ilgilendirmemekte..

Neden bu açıklamayı yapmak istedim çünkü en başta kendime karşı bir sorumluluğum bulunmakta ben de zaman zaman böyle davranarak durumun çeşitli anlaşılmalara sebebiyet vermemesi açısından mutlak surette açıklanması gerekliliğine inanıyorum. Burada asla kimse tarafından yadırganmak için ya da kabul görülme hissiyatını taşımıyorum. Sadece kendi yaşantımda yoluma devam ederken hani bir söz misali vardır '' büyük lokma ye ama büyük söz konuşma diye '' işte bundan çok korkarım ben.

Şu düşündecen hareketle söylemimi oluşturdum: yeryüzünde aşağı seviye olduğu gibi üst seviye de bulunmakta, bununla birlikte kirlilik olduğu kadar temizlik de olmalı. Bu, hayatın bir kuramıdır. Gerçek asla gözardı edilemez. Vahşi insanlar da bulunuyor aynı zamanda üst ve saygın kişilikte olanlar da.. Yaşamını kendi istekleri doğrultusunda kullananlar da mevcut, bunu aksine yaşamını bilim, din, sosyal ya da ve benzeri alanlarda gelişim sergileyenler de mevcutttur. Yani hayatını kendi için yaşayanlarla, Insanlık ve Dünya için yaşayanlar da bulunmakta.. Evlenen insanlar da oluyor hayatı boyunca hiç evlenmeyenler de.. Cinsel yaşamı kendilerine odak kurmuş insanların mevcut olduğu gibi cinsellikten uzak yaşam biçimini benimseyenler de muhhakkak dünyamızda yeralmaktalar.. Bedensel ve zihinsel özürlüler de var bunun aksinde bedenen ve zihnen çok sağlıklı olanlar da.. Yani anlatmak istediğim bizler, sadece hayatın bir parçasıyız. Belki bu dünyaya gelmeden kendi yaşam programlarımızı biz kendimiz seçmiş olabiliriz ya da Yaratıcının bizim için uygun gördüğü ve tekamül adına daha kolaylıkla yaşanılması için bizlere sunulan büyük şans da olabilir. Fiziken özürlü olan, kendi yaşamında başkaları tarafından sürekli olarak aşağılanması sonucunda elde etmek istediği bir hayat tecrübesi için bunu isteyerek seçmiş olanlara vardır. Ama asıl günahı ona sırf bedensel engelli olduğu için aşağılayan ve derin bir üzüntü duymasına sebep olanlar işliyordur ki onların da hiç akıllarına gelmez zaten belirli bir seviyede olanların doğaya - insana olan tavrıyla düşük frekanslıların tavırları arasında muhakkaki dağ gibi fark vardır. Üzüntü duyan kişi belki daha ileri safhalara ulaşırken aşağılama ya da olumsuz tavırlar sergileyelenleri ise daha aşağı durumlara çeken hayati fonksiyonlardır. İşte bahsetmek istediğim buydu:)     

Buna biraz açıklık getirmek istiyorum Sevgili Poperrist; şimdi neden bazı durumlarda hemen açıklama yapma gereksinimini duymamı anladın mı:) Hayat gerçekten çok zor ve hayatın üstesinden gelmek de.. açıklamamdan önce  Sana birşey anlatmak istiyorum: benimle pek iyi geçinemeyen ve neredeyse aramızın hiç olmadığı aynı kurumda çalıştığımız bir erkek arkadaş vardı ve ben herkese aynı eşit ölçüde davranırken tabiki sınırlı ve seviyeyi maksimum derecede tutmak adına bazılarının göstermiş oldukları tavırlar karşısında açıkçası geri durma pozisyona girdiğimden genelde konuşmama taraftarı oluyorum. Bu sebeple de kişiden uzak bir şekilde hareket ederek daha çok beni menfaatsiz, karşılıksız bir dost gözüyle bakanlarla samimiyetim olduğundan bunu pek de tahammül edemeyen kişiye ben bundan tam 5 yıl önce ki o zamanlarda malum her geçen sene, eğer bunu dikkatli ve kendi gelişimin için kullanabilirsen daha fazla olguşabilme şansına sahip oluyorsun, ona karşı söylemesi çok ayıp ama bunun bedelini anında gördüğüm için belirtmek istedim aynı zamanda bir günah çıkartma gibi de düşünebilirsiniz. Kendisi fazla kilolu olduğu için ben onu bu yoldan etkisiz hale getirmek istedim. Ama kişi bunu gerçekten haketmişti fakat hakettiği ölçüde başka şekilde davranmaların olduğunu hayat içersinde bilmiyordum ve bunu yeni öğrendim. Neyse sadede geleyim onu kilodan dolayı bu yönteme başvurduğum için hala hala büyük pişmanlıklar içersindeyim ama aldığım bu hayat dersi sayesinde belki daha çok zarar göreceğim büyük pişmanlıklardan ve en önemlisi de bağışlanamayacak hataları yapmama engel olduğu için şükrediyorum fakat bir daha tekrarlanmamasına itina gösterdim. Öyle bir an geldi ki tahmin edemeyeceğim ve hiç aklıma gelmeyeceğini sandığım bir şekilde hızla bir kilo almaya başladığımı farkettim. İnan bana bu kiloları vermek benim için gerçekten çok zor oldu. Tamam bir obez olmadım ama sonuçta 51 kiloyken birdenbire 60 kiloya varmak çok korkunç bir olaydır.Bir an için kendini öyle birşeyin içersinde buluyorsun ki, bu tamamen bir yanılsama ya da yanıltma programı diye düşünüyorum, aklına bunun aksi olması bile gelmemekle birlikte senin de onun durumuna düşeceğin sana imkansız gibi geliyor ama elimdekilerin değerini bilip de bunu başkalarına bir böbürlenme aracı olarak görürsem elimden de çok güzel birşekilde alınabileceğini anladım. Bu sayede elindekileri kaybetmemek adına buna daha fazla layık olmak için elverdiğince tevazuyu elden bırakmayarak bunları olumlu yolda ya da yönde kullanmaktır, kullanabilmeyi öğrenmektir. Bunu neden anlattım çünkü demin yaşamlarını düşük kalitede sergileyenleri asla ama asla yadırgamadığımı, onları hiçbirşekilde eleştirmediğimi en önemlisi de aşağılamadığımı ifade etmek isterim. Çünkü bugün bana bu yaşam tarzında böyle davranmamı gerektiren birtakım zorlayıcı imkanlar varsa ( buna imkan diyorum çünkü şartların insanları geliştirici yönünde olması onun için her zaman bir cevherdir, diye düşünüyorum ) başkalarına bu hak ya da olanak  sunulmamışsa bu olayın bizi onlardan üst tuttuğu anlamına asla gelmez, gelmeyeceği gibi bizi de seçici yapmaz. Neden çünkü buna layık olmadığımız zamanda ise onların durumuna pekala düşebiliriz:)

İşte bundan dolayı her zaman için temkinli davrandığımı ve özellikle de başkalarını incelerken eksik ya da fazla yanlarımı düşünmeden sadece kendi evrimim için gereken neyse onları yapıp, yürüdğüm hayat yolunda kendim için eksik kalanları ( başkalarıyla kıyaslayacak şekilde ortaya çıkan eksikler değil, evrim ve tekamül için tamamlanması gereken eksikleri kastediyorum ) tamamlayıp, bunu haketmeyi istiyorum ve tabiki layığıyla..

Saygılar,      
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: ceycet - Ağustos 15, 2009, 06:16:10 ös
sayın poplerist;

"Nefs"i tam olarak engel gibi algılamak ve kötü görmek,fıtratımıza işlenmiş bütün işlevler için olduğu gibi onun içinde mümkün olmamalıdır.Nets e şifrelenen içgüdüler,bizim hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli olanlardır.Ancak;toplumsal kabul ün araçları olarak,aşırı kullanılmaya başlandığında kişilik bozukluklarının oluşmasına,bu bozuklukların da hayatımızı yönlendirmesine sebep olmaktadırlar.Toplumun onayını alma,kabulünü elde etme adına,bizi yönlendiren içgüdülerimizin sınırını da belirleyen oluşturabileceğimiz ve kendimiz ile ilgili kabullenmeleri içinde barındıran inanç olmalıdır.Kendini tanıyan ve bu tanıma uygun sınırlarını kabullenebilmeyi başarabilen insanın "nefs"i "nefis"haline gelir ki,bu seviyeyi yakalamış "beşer",sizin tabirinizle "ego"nun kendisine karşı kullanmayı planladığı tüm araçları kontrol edebilecek olgunluğa erişmiş durumdadır diye düşünüyorum.


Saygılarımla
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 07:47:36 ös

"Nefs"i tam olarak engel gibi algılamak ve kötü görmek,fıtratımıza işlenmiş bütün işlevler için olduğu gibi onun içinde mümkün olmamalıdır.Nets e şifrelenen içgüdüler,bizim hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli olanlardır.Ancak;toplumsal kabul ün araçları olarak,aşırı kullanılmaya başlandığında kişilik bozukluklarının oluşmasına,bu bozuklukların da hayatımızı yönlendirmesine sebep olmaktadırlar.Toplumun onayını alma,kabulünü elde etme adına,bizi yönlendiren içgüdülerimizin sınırını da belirleyen oluşturabileceğimiz ve kendimiz ile ilgili kabullenmeleri içinde barındıran inanç olmalıdır.Kendini tanıyan ve bu tanıma uygun sınırlarını kabullenebilmeyi başarabilen insanın "nefs"i "nefis"haline gelir ki,bu seviyeyi yakalamış "beşer",sizin tabirinizle "ego"nun kendisine karşı kullanmayı planladığı tüm araçları kontrol edebilecek olgunluğa erişmiş durumdadır diye düşünüyorum.


Gayet güzel ve mantlıklı bir şekilde açıklama yapmışsınız Sevgili Ceycet; gerçi Sevgili Poperrist'e hitaben yazmışsınız ama aynı görüşte olduğum için katılmadan edemedim:)

O zaman yazınızdan şöyle bir anlam çıkmıyor mu Sevgili Ceycet; içgüdülerimizi tamamiyle toplumsal etkenler paralelinde kontrol altına almak, alabilmeyi başarmak! Kısacası egomuzu sosyal koşullar içersinde frenleyebilmek. Egonun ya da içdülerin hiçbirbiçimde bastırılmasına müsaade etmeden bunları rahatlıkla belki de zor koşullar altında aşabiliriz, diye düşünüyorum. Tamamen kendini aşmışlık, aşılmış biri olmak için öncelikle bizde mevcut olan tüm herşeyi açığa çıkarmak ve bunu yaşayarak kazanma programı dahilinde yürütmek gerekiyor. Fikirlerim bazan yanlış çıkarımlara yol açabilir o yüzden eleştirilmeyi hakediyorum demektir ama böyle durumlarda sessiz kalmak yerine  doğruları tartışmak bir paylaşım kurmanın güzelliğine her geçen gün daha fazla inanıyorum.

Ben bir de kısaca reenkarnasyona da değinmek istiyorum. Bazılarımız bu konuda daha fazla deneyimli olurlarken, bazılarımız da enkarne olayını hala bağdaştıramamış ve bu sebeple de varlığından habersiz olduğundan doğal olarak olayı inkar etme tarfına yöneleceğinden hiç kuşkum yok.

Reenkarnasyon olayında bilindiği üzere yine 'Evrim' üzerine değinecem. Eksikleri tamamlayabilmek için bulunulan yaşam içersinde buna gerek doğal gerekse de olağandışı sebepler yüzünden böyle bir engelle karşılaşmışsa yeniden bedenlenmek üzere tekrar dünyaya gönderilmekte ya da gelebilmektedir. Ancak geçmiş yaşamlarından asla hatırlamama ya da anımsayamama durumu bireyin beyin kapasitesinin kaldıramayacağı düşünüldüğünden hafızadan silinerek yeniden başlamış gibi böyle bir uygulama gerçekleştirilmektedir. O yüzden geçmiş yaşamlarımızda kimdik, neydik bilemeyiz ama kaldığımız yerden devam ederek şuanki bulunduğumuz yaşamda ekslikliklerimizi tamamlama yoluna gidebiliriz. Bunun için geçmişte bir  * olan kişi edindiği hayat tecrübesinden dolayı bir sonraki yaşantısında önemli bir Fizikçi, Biliamadamı ya da bir  Düşünür olabilmektedir. O yüzden fahişeleri aşağılamak yerine onları anlamaya çalışmak bence en güzeli olur diye düşünüyorum. Dışlamak ve onları aşağılamak çok kolaydır ama onları Topluma kazandırmak ise başlı başına bir sorundur ve kimse işin bu tarafına seçkinler hariç tabiki yönelmezler. Mümkün olduğunca kime karşı nasıl davranırsak davranalım sorun onların ne olduğu ve nasıl durumda bulundukları değil, bizlerin onlara karşı tavırlarımızın ne olduğudur. Işte evrimeleşen Insan, bunları değerlendirerek hal ve hareketlerini kontorl altına alıp Insana Saygı Allah'a Saygı şeklinde bir anlayışla hareket eder. Kendisini hangi şekilde evrimini tamamlayacaksa ona programlayan insanoğlu böylelikle geldiği yaşam ebadında eğer tabiki bunun bilincine varırsa rahat ve huzurlu bir şekilde yoluna devam edecektir. Farkına varamayan insanların ise ne yazıkki geçmişte belirli bir seviyeye gelmiş olmasına rağmen bulunduğu yaşam formunda karşılaştığı olumsuz olaylar karşısında bir çıkmaza girerek önemli bir bunalım geçirdikleri de gözlenilen yaşamsal durumlarda rahatlıkla ortaya çıkabilmektedir. Bazılarımız, olumsuz olaylar karşısında kendimizi mutsuz kılarak bunu ben ne yaparak hakettim diye düşüneceğine benim ne suçum vardı diyerek hareket ederse elbetteki işin içinden kolaylıkla çıkamaz. Oysaki bazı bilimsel açıklamalarda deniliyor ki, kişi dünyaya gelmeden önce anne- babasını bile kendisi belirlemektedir. Öyleyse kendimizi mutsuz hissettiğimiz anlarda hep bir başkalarını suçlama tarafına gidersek o halde nasıl Bilgi yoluyla tekamülümüzü tamamlar, nasıl evrimleşebiliriz? Işte dünyamızda şuanda olduğu gibi önemli derecede çalkantılar seyretmektedir. Asıl problem; neyi nerde aradığımız değil, kendimizde arayıp bulmamız hayat içersinde kendimize fazlasıyla önem vererek - tabi büyüklenme bağlamında kastetmiyorum - bu dünyada bulunuş sebebimizi anlayıp, bulmak ve idrak etmektir. Farkına varmamız gerekenin en önemli faktörü bu, olsa gerek.. Bilinçlenmek.

Kendimizde ya da başkalarında kusur bulmaya çalışmak yerine olduğu gibi kabul etmek ve bu bilinçle hareket etmek inanın bize çok şey kazandıracaktır. Aksi durumda ise birbirimizi çekiştirerek, kıskanarak birbirimizin kuyusunu kazarak olmadık şeyler uğraşmak kendimizden çok şey kaybettirecektir. Öyle bir plan içersindeyiz ki bu dünyaya ister normal ister Tanrı tarafından görevlendirilmiş olarak gelelim taşıdığımız kişilik gereği bazı hasletlere değilsek otomotikman discalifiye edilebilmeteyiz. Bu bir Kuraldır ve Kurala göre riayet edilir. Aksi halde belirtilmiş olan Evrimsel Sistem nasıl çalışabilirdi ki.. Dünya gezegeninde öylesine bulunmadığımız bir gerçekse o zaman neye dayanarak hala birbirimize kötü davranmakta ısrarcıyız ki.. ve en kötüsü de kendimizde göremediğimiz kusurları rahatlıkla başkalarına yükleyebiliyoruz. Maalesef! 

Saygılarımla,      
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: ceycet - Ağustos 15, 2009, 08:14:49 ös
sayın Sevil;

Hayallerimizi ve hedeflerimizi sorguladığımız da;yapmak için çaba sarfettiğimiz her uğraşın,içinde olmayı arzuladığımız her statünün temelin de,toplumun takdirini,beğenisini kazanma arzusu olduğunu kolaylıkla fark ederiz.Bizi buraya sürükleyen"nefs"imize kodlanmış içgüdülerdir.Bu arzu çoğu beşer de neredeyse hastalık seviyesindedir.Tekamüle odaklı ekolleri irdelediğimiz de,tamamına yakını,bizlere,nefsimizi kontrol altına alabilmeyi öğrenmenin yollarını keşfetmeyi öğütler.Ancak bu yolla,gerçek ve kalıcı huzuru elde edceğimizi,bu dünyada cennet halini yaşamaya başlayacağımızı biliriz.Buna bir anlam da;özümüze dönmek,ışığa veya Tanrı'ya ulaşmakta diyebiliriz.Bu sürecin ilk aşaması da ancak realiteyi kabullenebilmenin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olur."Değiştirilemeyeceklerin kabulü"nün kabullenebilinmesi bazı akıl hastalıklarının da tedavisinin ana tema sını oluşturur.Kalıcı huzuru ve ruhsal gelişim sürecini hedefleyenler,bu kabule odaklandıklarında kendileri ile giriştikleri kavganın,kazanan tarafı olma yolunda ilk adımı atmış olacaklardır.


Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: Prenses Isabella - Ağustos 15, 2009, 08:26:51 ös
sayın Sevil;

Hayallerimizi ve hedeflerimizi sorguladığımız da;yapmak için çaba sarfettiğimiz her uğraşın,içinde olmayı arzuladığımız her statünün temelin de,toplumun takdirini,beğenisini kazanma arzusu olduğunu kolaylıkla fark ederiz.Bizi buraya sürükleyen"nefs"imize kodlanmış içgüdülerdir.Bu arzu çoğu beşer de neredeyse hastalık seviyesindedir.Tekamüle odaklı ekolleri irdelediğimiz de,tamamına yakını,bizlere,nefsimizi kontrol altına alabilmeyi öğrenmenin yollarını keşfetmeyi öğütler.Ancak bu yolla,gerçek ve kalıcı huzuru elde edceğimizi,bu dünyada cennet halini yaşamaya başlayacağımızı biliriz.Buna bir anlam da;özümüze dönmek,ışığa veya Tanrı'ya ulaşmakta diyebiliriz.Bu sürecin ilk aşaması da ancak realiteyi kabullenebilmenin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olur."Değiştirilemeyeceklerin kabulü"nün kabullenebilinmesi bazı akıl hastalıklarının da tedavisinin ana tema sını oluşturur.Kalıcı huzuru ve ruhsal gelişim sürecini hedefleyenler,bu kabule odaklandıklarında kendileri ile giriştikleri kavganın,kazanan tarafı olma yolunda ilk adımı atmış olacaklardır.


Kesinlikle Sevgili Ceycet; haklısınız. Çoğunlukla egomuzun insanoğlunu sırt üstü yatırdığını ve kazanmanın neredeyse bazan çok az nispette başarılabilindiğini gözlemleyebiliyoruz. Kendisiyle barışık olanların yaşamının huzurlu ve mutlu olmasının sebebinde bu etken yer almıyor mu zaten? Kişi sürekli olarak kendi yaşamına odaklanarak başkalarını da bu yolla anlamaya çalışmasıyla birçok zorlukları söylediğiniz gibi Dünyamızda yeralan birçok spritik ve öğretici kuruluşlar sayesinde 'Bilgi' yoluyla aşılabilinmektedir. Dünyamızda yeralan bu kuruluşların önemi gerçekten çok büyük. Önemi asla yadsınamaz. Elde edilen bilgilerin bir neslin devamı niteliğinde nesilden nesile aktarılması özellikle Kutsal Öğretilerin aslıyla hiç bozulmamış şekliyle devam edilmesi Insanlık yolunda gösterilmiş en büyük başarılardandır. Bunun için de kişi, toplum ve dünya genelinde evreni anlama bilincine ulaşarak adeta kendini terbiye etme yoluna gidilmektedir. Nefs hakimiyeti bu anlamda çok önemlidir. Nefsini yenmek başlı başlına zorlu bir iştir. Işte Evrime neden gereksinim duyulduğu da bu sayede açığa çıkmıyor mu Sevgili Ceycet?

Inanın evrim ve tekamül üzerinde birçok tespitlerim yeraldı. Araştırma sonucunda birçok şeyi elde ettim. Insana karşı hoşgörülü olmak için bu seviyeye gelmenin ne kadar zor bir süreçten gerçirilmesi gerektiğini farkettiğimde adeta beynimden vurulmuşa döndüm diyebilirim. Çünkü evrimin insanoğlunu ilerletici ve gelişimini sağlaması için dünya planında kişiye yaşam moduyla birçok şeyin yaşatılarak kendisini adapte edip, uyum sağlama yeteneğini kazanmasını bile sağlıyor. Daha bilmediğimiz Evrimin birçok özelliğinin de olduğu! Burada akla hemen şu soru gelmektedir:

Dünyamızda Evrime Insanoğlu için neden gereksinim duyulduğudur? Bu soruyu cevaplandırabildiğimizde ise sonuçları ve ayrıntıları pekala idrak edebiliriz.

Sevgiler,   
Başlık: Ynt: Mutlu olmanin sirlari nelerdir?
Gönderen: ozkann - Eylül 16, 2009, 11:34:10 ös
Kimler ne zaman mutlu hissediyor merakı ile başladığım kısa araştırma da karşılaştığım
bazı kaynaklardaki mutluluk anlarını ve tariflerini paylaşmak isterim.

Adolf Hitler-Kavgam (Anlaşma ve savaşma üzerine)

Hiçbir zaman memur olmama kararım kesindi.  Bu karar beni mutlu yaşatmaya yetiyordu.  (babasına rağmen!)
Mimari sahadaki çalışmam benim için bir gerçek çalışma değil,sanki mutluluktu.

...gün gazeteleri dört gözle bekliyor, resmi savaş bildirilerini dikkatli okuyordum. Bukahramanlar savaşına uzaktan da olsa şahit olduğum için çok mutluydum

O da cepheye geç ulaşmak korkusu. Bu durum,çok kere beni rahat etmekten alıkoyuyordu. Nihayet mutlu gün geldi. Görevimizi yapmak üzere Münih'i terk ettik.

Cepheye dönmekten mutluluk duyuyordum.

...ilgili antlaşma yapmış olması,üzülecek bir olaydı Avusturya ve hatta Osmanlılarla antlaşma yapmakta hiç mutluluk duyulacak bir şeyyoktu.

Nihayet Davves Plânı 'm, bize bir mutluluk ve Locamo Barış Anlaşması'nı da bir bâşarıymış gibi gös­teren ruhi durum bu şekilde meydana geldi.
----

Mevlana'ya göre 'kendisinden kurtulan , diriye ulaşan adam mutludur'
Varlığını başkaları için harcayan padişah mutludur.
Peygamber " Ne mutlu o adama ki dünyadan gitti de ondan iyi bir iş kaldı" demiştir. İhsan sahibi öldü ama ihsanı ölmedi ki...
Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü...
Elbette şeb i aruz ile mutluluğu son noktaya ulaşır. Ama yaşarken ki mutluluk ile ilgili tarifleri de düşünmeye değer.
----------

Mutluluk yorumları üzerine Tolstoy kitaplarının hepsi çok büyük bir kaynak.

Tolstoy-Muhammed kitabı

Sokrates: "Maddî hayat bir derttir ve yalandır. Bu yüzden maddî hayatın yok edilmesi bir mutluluktur ve biz bunu dilemeliyiz." der.

Schopenhauer: "Hayat, olması gereken bir şeydir ama bir derttir; hiçliğe geçiş ise hayattaki tek mutluluktur." der.

Hz. Süleyman: "Dünyadaki her şey: delilik ve bilgelik,zenginlik ve yoksulluk, sevinç ve acı; bunların hepsi boştur,hiçtir. İnsan ölüp gider ve ardında hiçbir şey kalmaz. Ve bu saçmadır." der.

Buda: "Istırabın, acının, güçten düşmenin, ihtiyarlığın ve ölümün kaçınılmazlığının bilinciyle yaşanmaz. İnsan kendini hayattan, hayatın her imkânından kurtarmak zorundadır." der.

Bunda yanılma yok; her şey boş ve ölüm yaşamdan çok daha iyi. İnsanın yaşamdan kendini mutlaka kurtarması gerek. Hiç doğmamış olana ise ne mutlu.
----

Hz Süleyman'ın bahsettiği boşluğa Adolf Hitler sonunda düşmüştür, malumunuz yıkılabilir kişisel mutluluklar peşinde koşan bu insan intihar etmiştir.

Ve sadece yaşayıp ölmenin saçmalığına dur demenin yolu acaba Mevlana'nın peygamberden alıntı yaptığı gibi
insan ölür ama ihsanı yaşarı yaşam düsturu edinmek midir?

Peki arkanda ihsan bırakma isteği Buda nın kendisini hayattan tamamen kurtarmanın mutluluk olduğu tanımıyla çelişir mi?

Adolf Hitler de kendince arkasında bir ihsan(ona göre) bırakmak istememiş midir?

Sorular çok ama kendi mutluluk arayışıma cevaplar için kitaplara bakmak doğru yol mudur ?

Düşünmeye ve içe bakmaya sevkeden bir konu.
Baktıkça da soru çıkıyor..