Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Orta Çağda Yahudiler Üzerindeki Baskılar - 3  (Okunma sayısı 3520 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 09, 2010, 11:03:50 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Orta Çağda Avrupa’dan doğuya toplam 8 Haçlı Seferi yapılmıştır. Aslında bunlardan ilk dördü önemli olanlarıdır; sonrakileri pek esamisi okunmaz.

İşin ilginç yanlarından biri şu ki, her ne kadar bu Haclı Seferleri öncelikle Müslümanlar üzerine düzenlendiyse de, her biri için Katolik Kilisesi tarafından yapılan çağrı üzerine Avrupa’daki Yahurdi karşıtı duygular kaynamaya başlar. İlk iki sefere katılmayan İngiltere için söz konusu olmayan bu durum, İngiltere Kralı Richard’ın (Aslan yürekli Rişar) 3. Haçlı Seferine önder olarak katılmasıyla değişiverir.  Gerçi Richard’ın tahtta oturmuş olduğu süreye bakılarak ne kadar “İngiltere kralı” olduğu tartışılır ama bu tartışmayı 3. Haçlı Seferi’nden öncesi için değil, sonrası için yapmak daha doğrudur.

1189 yılında Richard’ın taç giyme törenine davet edilen zengin Yahudiler, halkın saldırısına uğradı. Bunu Londra’daki Yahudilere karşı düzenlenen bir başka saldırı izledi. Ertesi yıl Paskalya yaklaşırken, İngiltere’de de planlı programlı katliamlar patlak verdi.

İngiltere’nin kuzeyindeki York kentinde oluşan kıyımda, varlıklı Yahudi aileler, şatoya sığınmalarına karşın katledildi. Bu kıyım sonrasında York Yahudi toplumu uzunca bir süre için tarihsel kayıtlardan silindi gitti. Hıristiyan tarihçilerin bu kıyım ile bağlantılı anlatımları, saldırının öncelikli nedeninin bazı lordların Yahudi bankerlere olan borçlarını silme niyeti olduğunu belirtir. Yahudilerin yanı sıra Hıristiyan olmakla birlikte tefecilik eden bankerleri de katledip, borç senetlerini yok ederek kendilerini düze çıkarmışlar.

Zaten bu iş hep öyle… Tarih boyunca Yahudiler katledilirken, onların yanı sıra birtakım başkaları da kim vurduya gidivermiştir.

İngiliz tarihçilerden Richard B. Dobson, “The Jews of Medieval York and the Massacre of March 1190” (Orta Çağ York Yahudileri ve Mart 1190 Katliamı) başlıklı çalışmasında, York’taki katliamın, krallık otoritesinin sınırını aşmasına karşı büyüyen ve 1215 yılında Magna Carta’nın imzalanmasıyla sonuçlanan bir baron ayaklanmasının öncüsü olduğunu ileri sürer. Ona göre; York’ta Yahudileri kuşatıp öldüren soylular, krala olan kızgınlıklarını Yahudileri ortadan kaldırarak belirtmiş.

İngiltere’deki kimi soylular, uyruklarından daha fazla gelir elde etmek isteyen kralın Yahudi tefeciliğini desteklediğini ve Yahudilerin onun piyonları olduğuna inanıyordu. York’ta başlayan olaylar hızla yaygınlaştı ve sıra daha önce sözünü etmiş olduğum Norwichli Yahudi kurbanlara geldi. Bu olaylar, Avrupa’daki Yahudiliğin ezilmesi bakımından âdeta bir mihenk noktası oldu.

1215 yılında “Magna Carta” adlı bildirge ile feodal lord ve baronlara birtakım haklar tanıyan Kral John (Richard’ın kardeşi), kentlerde, özellikle de Londra’da yaşayan halka ve tüccarlara da bazı haklar tanımıştı. Bu bağlamda, özgür kişiler haksız yere tutuklanmayacak, onlara hapis ve sürgün cezası verilemeyecekti. İngiltere’de yaşayan tüm insanlar kralın mülkü olduğu için, baronlar ve lordlar kralın bilgisi dışında bu kişiler üzerinde baskı uygulamayacaktı. (Buraya bir not eklemek isterim: Londra’da bir yılı aşan bir süre yaşamış olan bir kişi, daha önce köle olsa bile özgür olma hakkını elde ederdi.)

Kral John, York Valisi’ne gönderdiği bir yönege ile Yahudilerinin güvenliğinin sağlanmasını ve “kentin aptal insanları” tarafından yöneltilebilecek kötülüklere karşı korunmalarını buyurmuştu. Kral, “Bir köpeği bile korumamız altına alsak, güvenliğini sağlamak için titizlikle uğraşırdık.” diye başlayan bu yönergesinde şöyle demişti: ‘‘Aynı şekilde, kentinizde oturmakta olan Yahudilerin güvenliğini size emanet ediyoruz. Onlara kötülük yapmak isteyenlere karşı onları her zaman koruyun; yardım edin. Tanrı göstermesin, sizin yüzünüzden başlarına bir şey gelirse, elleriniz onların kanıyla lekelenecektir. Çünkü, çok iyi biliyoruz ki bu kötülükler, kentin kötü insanlarının başının altından çıkmaktadır. Aklı başında olan insanlar ise, kendilerini kontrol altında tutmanın yanı sıra, serserileri de dizgin altında tutmak zorundadır.’’

Yahudilere karşı saldırıları Krallığa saldırı olarak kabul edileceğini öne süren bu bildirge, politik çevrelerce, geçmişte bazı İngiliz kentlerini kasıp kavuran Yahudi karşıtı hareketlerin yinelenmesine karşı bir önlem olarak algılandı. Nitekim Yahudiler de “Kralın malı” değil miydi? Kıta Avrupası’nda moda olan saray serfliği uygulaması, sonunda İngiltere’ye de uzanmıştı.

İngiltere’de, Yahudileri korumak adına böyle birtakım önlemler alınırken, Kıta Avrupası’nda koşullar sürekli olarak Yahudilerin aleyhine gelişmekteydi. 1243 yılında Berlin’e yakın bir yerde Yahudiler, kutsanmış olduğu söylenen bir ekmeği çalıp, kirli amaçlar için kullanmakla suçlandı. Hıristiyanlar ekmek parçasının gerçekten İsa’nın bedeni olduğuna inanıyordu. Bundan ötürü, tıpkı daha önce Hıristiyan gençlerini kaçırarak öldürdükleri gibi, bu ekmeğin de Yahudiler tarafından çalınarak işkence edildiğini ve bu vesileyle İsa’nın acılarını yeniden yaşattıklarına inanıyorlardı. Hayal gücüne dayalı böyle bir ilk adım atıldıktan sonra, bunun zehirleyici bir mantıkla devamı kolaydı.

Orta Çağda çok sayıda öykü oluşturulmuştur: Bunlarda, genellikle adı Abraham olarak verilen bir Yahudi bir kiliseden ekmek çalar. Bıçağını çıkarıp ekmeğe saplar. Ekmekten kan akmaya başlar. Abraham ekmeği parçalara böler ve işkence etmeleri için başka Yahudilere gönderir.

Binlerce Yahudi sırf bu türden saçmasapan öykülerin sonucunda katledilmeseydi, belki de bunlar birer gülmece niteliği taşıyabilirdi. Ancak 1243 yılından sonra bu “çalınmış ve içinden kan akan kutsal ekmek” öyküleri tüm Kıta Avrupası’nı sardı. Mahkemelerdeki duruşmalara göre; o “can çekişen ekmek” mucizeler yaratıyormuş; havalanıyormuş, depremlere neden oluyormuş, sakatları iyileştiren bir kelebeğe dönüşüyormuş, melekler ve güvercinler gibi uçuyormuş ya da hepsinden yaygın olarak acı içinde haykırıp çocuk gibi ağlıyormuş.

Bu tür iddialar hiçbir zaman, hiçbir şekilde kanıtlanamadı ama kanıtlanmalarına gerek de görülmedi. Aslında, halkın bu türlü bağnaz düşünceler içinde debelenmesi, yöneticilere büyük bir yarar, olağanüstü çıkarlar sağlıyordu.

1230’da Norwich’teki Yahudiler, beş yaşındaki bir Hıristiyan çocuğu zorla sünnet etmekle suçlandı. Elbette suçu bulundular ve hapsedilerek ağır bir para cezasına da çarptırıldılar. Ancak bu kent halkının Yahudilere karşı şiddetli bir saldırıya geçmesini engellemedi. Üstelik bu konu bir türlü unutulamadı. 1240 yılında birçok Yahudi bu olayla ilgili oldukları iddiasıyla asılarak idam edildi.

Kıta Avrupası’nın hemen her kent ve kasabasında Yahudiler, sadece kutsal ekmekleri çalmakla değil, kuyuları zehirlemekle de suçlandı. 1348 yılında Papa 6. Clementhus, yayınlattığı bir bülten ile bu iddiaları yalanlayarak, tüm olanlardan ötürü Yahudilerin değil, Şeytan’ın suçlanması gerektiğini söyleyerek, Yahudilerin toplumun diğer üyeleri kadar acı çektiklerini belirtti. Papaya kalırsa; ekmeğin kutsallığı ve mucizeler yaratması doğruydu ama onu Yahudiler değil Şeytan çalıyordu.

Tüm bu suçlamaların arka planında hep Yahudilerin Hıristiyanlara faizle borç para vermesi yatıyordu. Güney Fransa’da 13. yüzyıldan kalma birtakım belgelere göre; Yahudilerden borç alanların %65’i köylülerdi. Ancak önemli din kuruluşları ile üst düzey soyluların da borç para konusunda Yahudilerden yararlandığı anlaşılıyor. Buna karşın İngiltere dahil her yerde en çok borç alanlar, geliri kısıtlı kırsal kesimdi yani Yahudi karşıtı karmaşası yaratmaya en yatkın sınıf. Buna karşılık unvan ve prestij sahibi, ancak parasız ve topraklarını kaybetmek üzere olan bir soylu ise bilgisiz halk katmanlarını ayaklandırabilecek en uygun kişilerdi.

Orta Çağın toplumsal düzeninin bir sonucu olarak krallar ve feodal beyler, geniş ve etkin Yahudi topluluklarından büyük oranda yararlandı. 12. yüzyılda İngiltere’de kralların zengin Yahudi bankerlerle çok kârlı işler yaptığı biliniyor. Yahudiler, kentlerde banka işleten özel bir maliye bile kurmuştu. Bu sistem, iki Yahudi ile iki Hıristiyan tarafından işletilirdi. Kral, Yahudilerin yaptığı tüm bankacılık işlemlerinden belli oranda bir pay aldığından, kimin hangi Yahudiye ne kadar borcu olduğunun bilinmesi gerekirdi. Sonunda bu işten en çok yararlanan kral oluyor.

Orta Çağda İngiltere’nin en başarılı Yahudi finans uzmanı Lincolnlu Aaron 1186 yılında ölünce, ardında kalmış olan mülk ile ilgilenmek üzere özel bir maliyeci atandı. Zaman zaman Yahudi tarihini süsleyen bazı akıl almaz rastlantılardan biri de, Aaron’un, o zamanlar için dehşetli bir tutar olan 6.400 markı, aşırı tutucu Sistersiyen tarikatının geniş yayılma programını teşvik amacıyla onlara ipotek karşılığı borç vermesiydi. Borçların tahsilatını yapmak krala miras kaldı.

Beklenmedik zamanlarda gelen bu paralar daha sık aralarla elde edilseydi, kuşkusuz İngiltere kralları Yahudilerin kendi ülkelerindeki varlığını sürekli olarak korurdu.

Ancak 13. yüzyıl başlarında, Magna Carta’nın oluşturucularından biri olan Canterbury Başpiskoposu Stephan Langrton, Yahudilere ekonomik boykotlar düzenlemeye girişti. Bunun sonucunda İngiltere’deki Yahudiler ekonomik çöküntüye sürüklendi. Krala 30 bin markı aşkın para ödediği söylenen bir başka banker olan Yorklu Aaron, 1268 yılında yoksulluk içinde öldü.

Doymak bilmez bir para hırsı olan Kral 1. Edward’ın egemenlik döneminde bu çöküş hızlandı. Yahudilerin borç para verme işleri büyük ölçüde, ilk Hıristiyan bankerler olan Kudüs’teki Tapınak Şövalyeleri’nin Avrupa’daki şubelerince devralındı. Yahudilerin etkinlikleri, küçük çapta borç vermekle, madeni para bozmakla ve rehin işleriyle sınırlandırıldı.

Yahudilerin düzenli bir biçimde sömürülmesi, Kral Edward’a göre artık hiç de kazançlı değildi. Hatta bir ara tüm Yahudileri öldürtüp mallarına el koymayı bile düşünmüştü. 1275 yılında yayımladığı Yahudi karşıtı bir buyrukla faizi yasa dışı ilan etti. Üç yıl sonra da İngiltere’deki kimi ileri gelen Yahudiler tutuklanarak, “Londra Kulesi” (London Tower) olarak anılan ünlü hapishaneye yerleştirildi.

Kral Edward, Yahudi mallarına el koyunca ortaya çıkan rakam, onu daha ileriye gitmeye heveslendirdi. Bir sonraki aşamada Yahudiler, madeni para sahtekârlığı yapmakla suçlandı. 1280’li yılların sonlarına doğru kral, kuzeni Salernolu Charles’a rüşvet vermek için yüksek tutarda nakit paraya gereksinme duydu. Gascony Yahudilerinin mallarına el koyarak onları kovdu. Ertesi yıl, tefeciliği yasa dışı yollarla devam ettiğini ileri sürerek, Yahudileri İngiltere’den tümüyle kovup, mallarını ele geçirdi.

İşte bu tarihten sonra İngiltere’deki Yahudi toplumu yarı yarıya azalmış ve kovulacak topu topu 2.500 kişi kalmıştı. 5 bin kişilik Yahudi nüfusun krallık gelirinin %20’sini sağladığı İngiltere’de, bu tarihten sonra büyük bir ekonomik çöküntü baş gösterdi. Çünkü Yahudilerin mallarına ve paralarına el koyup onları kovmak iyiydi ama bu sadece o sıralarda geçerli olan bir geçici çözüm oluyordu.

Şunu da unutmayalım: Orta Çağda Yahudileri acımasızca sömürdükten sonra onları ülkeden kovan İngilizler, 18. yüzyılın sonlarında ülke sınırlarını onlara ardına kadar açacak, dünyanın en büyük bankerleri, İngiliz Yahudileri arasından çıkacaktır.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2770 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2010, 01:29:45 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2539 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2010, 08:53:42 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3816 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 01:01:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3243 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 03:28:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4791 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2552 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 06, 2010, 01:48:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2492 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 07, 2010, 09:58:39 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2299 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 10, 2010, 11:38:22 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2774 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 11, 2010, 01:02:02 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3187 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 12, 2010, 02:33:24 ös
Gönderen: ceycet