Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MUSA İLE HAKİKATE DOĞRU(21)-MÜREBBİ KOLAYLIK GÖSTERENDİR-MASUM BİR CANA KIYMAK  (Okunma sayısı 2850 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 10, 2010, 03:55:45 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 439
  • Cinsiyet: Bay

MÜREBBÎ KOLAYLIK GÖSTERENDİR


İlm-i Ledün eğitimi kuru bilgi verme, spekülâsyonla yetinme yerine fiilî eğitimi esas alır. Bu fiilî eğitim ise metodu gereği hem öğrenen hem de öğreten için karşılıklı bir takım kurallar getirmektedir. İlm-i Ledün yolunda bu kuralların kristalleştiği en önemli sözcük “edeb” tir. Çünkü İlm-i Ledün terbiyesinin amacı taliplisini Hakk’a ve halka karşı hem zâhir hem de bâtın itibarıyla edepli hâle getirmektir. Bu nedenle olacak zerâfet ve nezaketin kaynağı olan bu anlayış sûfî literatüre “Edeb Yâ Hû!” olarak geçmiştir.

Bir İlm-i Ledün mürebbîsi, bu ilmin yanında taliplisine aynı zamanda edebi de öğretmek durumundadır. Bu açıdan mürebbîlik zor ve sorumluluk isteyen bir görevdir. İşte Hızır “bir mürebbînin nasıl olması gerektiğini” Hz. Mûsâ ile olan ilim arkadaşlığı süresince örnek davranışlarıyla ortaya koymuş ve bize şaşmaz kriterler bırakmıştır. Şüphesiz bu kriterlerin tamamını vermemiz mümkün değildir ama en azından Kehf/73. âyete kadar olan bölümde ön plana çıkan bâzı özellikleri şöyle sıralayabiliriz:


a) Hızır, temkin ve temyiz sâhibi bir mürebbîdir. Bu nedenle olacak ki, kendisinden İlm-i Ledün öğrenmek isteyen Hz. Mûsâ’yı hemen kabul etmemiş, O’nun bu konudaki yetenek ve edebinden emin olmak istemiştir.

b) Hızır, merhametli ve rikkatli bir mürebbîdir. Bu merhametinden kaynaklanan bir açık sözlülükle İlm-i Ledün yolunun ağır bir sorumluluk içerdiğini ve herkesin altından kolaylıkla kalkabileceği bir yol olmadığını daha işin başında Hz. Mûsâ’ya hatırlatmıştır.

c) Hızır, sabırlı bir mürebbîdir. İlm-i Ledün yolunun zorluklarını ve bu eğitim sürecinde nefsin insana oynayacağı oyunları bildiğinden Hz. Mûsâ’ya karşı sabırla muamele etmiş ve O’na da sabrı tavsiye etmiştir.

d) Hızır, tahkik ehli bir mürebbîdir. Bu yüzden İlm-i Ledün eğitiminin her safhasını idrâk içerisinde hazmederek öğrenmesi için Hz. Mûsâ’dan ilk olarak karşılaşacağı olaylarda, kendisine açıklamada bulununcaya soru sormamasını istemiştir.

e) Hızır, kusurları sırlayan ve zorluk çıkarmayan bir mürebbîdir. Uyarısına rağmen unutarak kendisine karşı çıkan Hz. Mûsâ’ya rıfk ile muamele etmiş, müsâmaha göstermiş, kusurunu sırlayarak O’na zorluk çıkarmamıştır.

Kehf/74. Âyeti “Böylece yeniden yola koyuldular;....” ifâdesi ile başlamaktadır. Demek ki Hızır, Hz. Mûsâ’nın bu davranışı üzerinde fazla durmamış, “kendimi kaybettim diye beni paylama ve beni yaptığım işten dolayı zora sokma” özrünü sessizlikle karşılamıştır. Bu da bize Hızır’ın “Settâr ve Kerîm” bir mürebbî olduğunu bir kez daha göstermektedir. Artık birinci tecrübe geride kalmıştır. Şimdi yolculuklarının ikinci perdesi başlamak üzeredir.

MASUM BİR CANA KIYMAK


Hz. Mûsâ ve Hızır gemi ile karşı kıyıya geçtiklerinde yeniden yola koyuldular. Ama bu yürüyüşleri uzun sürmedi. Kur'ân’ın anlatımıyla: “Sonunda genç bir çocuğa rastladılar ve (bilge kişi) onu öldürdü” (Kehf/74).


Âyette, Türkçe “genç bir çocuk” olarak tanımladığımız “gulâm” kelimesi çoğunlukla erginlik çağına (büluğ) girmeyenler için kullanılan bir deyimdir. Fakat bâzı müfessirler bu ifâdenin az da olsa genç delikanlılar içinde kullanıldığına işâret ederler. Belki bu görüşten kaynaklanmış olacak ki; Muhammed Esed, Kur'ân Mesajı adlı meal tefsirinde bu kelimenin karşılığını “genç bir adam” olarak açıklar. İster çocuk olsun, isterse genç delikanlı sonuç olarak değişmeyen gerçek, bu mâsum bir kişinin Hızır tarafından, görünüşte, sebepsiz olarak öldürülmesidir.

Hızır’ın bu davranışı bir kez daha Hz. Mûsâ’nın duygularını harekete geçirir ve birinci olaydan daha şiddetli bir şekilde tepkisini ortaya koyarak şöyle der: “Bir başka cana karşılık olmaksızın mâsum bir cana kıydın, öyle mi? Gerçekten, çok korkunç bir iş yaptın sen!” (Kehf/74). Hz. Mûsâ, bu sözleriyle Hızır’ın gerçekleştirmiş olduğu bu öldürme eylemini haksız bulduğunu ve onaylamadığını açıkça göstermiştir. Çünkü Hz. Mûsâ’nın şeriatinde bir kimsenin başkasını öldürmediği sürece yâni “kısas” sebebi olmaksızın öldürülmesi yasak kılındığı gibi, günah işlediğini görmediği ya da günah işleyecek yaşa gelmemiş henüz küçük bir can olarak gördüğü çocuğun öldürülmesi Hz. Mûsâ’nın içine sinmemiştir. Böylece ikinci tecrübede de “nuk-ran” ifâdesiyle Hızır’a kötü bir iş yaptığını söylemekten kaçınmamıştır.


Âyette Hz. Mûsâ’nın diliyle sıfat olarak geçen ve “mâsum bir can” olarak tercüme edilen sözün Arapça aslı “Nefsen zekiyyeten” ifâdesidir. Bu ifâde; günahlardan arınmış, uzaklaşmış, saf, temiz nefis demektir. Ne ilginçtir ki, tarîkat literatüründe de nefsin tezkiye yolu ile saflığa ulaşarak kazandığı mertebenin adı “Nefs-i Zekiyye”dir. Buna “Nefs-i Sâfiyye” veyâ “Nefs-i Kâmile” de denir. Bu nefis mertebesinin zikri Allah’ın “Yâ Kahhâr” esmâsıdır. Bu yaklaşım Hz. Mûsâ’nın sözüyle ddoğrudan doğruya bağlantılı olmasa da, dolaylı olarak insanın aklına şöyle bir çıkarım getirmektedir. Hızır’ın çocuğu öldürmesi gibi, nefsin de “Yâ Kahhâr” esmâsı ile kahredilip ortadan kaldırılması ancak “Nefs-i Zekiyye” de gerçekleşmektedir. Böylece nefis bu mertebede “mâsum bir cana” dönüşmekte, nefsin mâhiyeti rûha inkılâp etmektedir. Daha öz bir ifâde kullanırsak; “nefsen zekiyyeten” “ölmeden önce ölmenin” bir başka adıdır.

Hz. Mûsâ’nın ikinci kez ve birincisinden daha şiddetli olan itirazına Hızır yine aynı cevabı verir: “Ben sana, bana aslā katlanamayacağını söylememiş miydim?” (Kehf/75). Aslında Hızır’ın verdiği bu karşılık, Hz. Mûsâ’nın ilk itirazına verdiği karşılıktan önemli bir farkla ayrılmaktadır. Bu fark Kehf/72. âyette yer almayan “leke” yâni “sana” ifâdesidir. Âyette geçen “Sana” kelimesi ile Hz. Mûsâ’ya, kendisine yapılan nasihati terkettiği için kesin bir uyarı vardır. Uyarının arttırılması Hz. Mûsâ’nın ikinci kez ahdini bozmasından kaynaklanmıştır.

Hz. Mûsâ belki de bu ikinci tecrübeden sonra Hızır’la olan ilim arkadaşlığını sürdüremeyeceğini anlamıştır. Açıkça belli etmese bile, bu ayrılma kararının izlerini şu sözlerinde bulmak mümkündür: “Eğer bundan sonra, bir daha sana bir şey sorarsam, benimle arkadaşlık etme! Muhakkak o zaman tarafımdan bir özre ulaşmışsındır” (Kehf/ 76). Hz. Mûsâ’nın bu sözleri yeni ve son bir anlaşmanın işâretlerini taşımaktadır. Yâni, eğer bir defa daha sana arkadaşlık teklifinde bulunursam, artık benim arkadaşlığımı kabul etmemen için, senin yeterli özürün vardır. Çünkü sana, üçüncü kez muhâlefet etmiş olurum. Artık karar alınmış, geri dönülmeyen bir yola girilmiştir. “Kızan küser, payını keser” diye bir söz vardır. Hükmü koyan, sonucuna da râzı olmak durumundadır


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2410 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 01:46:46 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2969 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:38:15 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3610 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:39:04 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2462 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:04:37 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2762 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:05:19 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2920 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:08:09 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2657 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:02:45 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3172 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:07:11 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3535 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:08:11 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2287 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:17:45 ös
Gönderen: lucifer