Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Issızlığın Ortasında 15. Yıl ama Dimdik Ayakta, Ayaktalar!  (Okunma sayısı 15574 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 02, 2008, 02:01:32 ös
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

"döne döne semaha dönenler tutuştu önce
sonra türküler
sonra da şiir çığlıksız düştü türkülerin yanıbaşına.
sıvas, sıvas... yiğitlik midir emanet cana kıymak?
yiğitlik midir bir tutam ışığı
kör bıçakla güneşten koparıp karanlığa kurban etmek?
söyle hangi kitapta vardır elleri kolları bağlıyı yakmak?
var mıdır kardelen akında bir avuç inciyi
ateşe tutmak lo? "(1)

    * Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
    * Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
    * Gülender Akça - 25 yaşında
    * Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
    * Ahmet Alan - 22 yaşında
    * Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
    * Sehergül Ateş - 30 yaşında
    * Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
    * Erdal Ayrancı - 35 yaşında
    * Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
    * Belkıs Çakır- 18 yaşında
    * Serpil Canik - 19 yaşında
    * Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
    * Nesimi Çimen - 67 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
    * Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
    * Serkan Doğan - 19 yaşında
    * Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi
    * Murat Güneş Murat Gündüz - 22 yaşında
    * Gülsüm Karababa -22 yaşında
    * Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
    * Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
    * Koray Kaya - 12 yaşında
    * Menekşe Kaya - 17 yaşında
    * Handan Metin - 20 yaşında
    * Sait Metin - 23 yaşında
    * Huriye Özkan - 22 yaşında
    * Yeşim Özkan - 20 yaşında
    * Ahmet Öztürk - 21 yaşında
    * Ahmet Özyurt - 21 yaşında
    * Nurcan Şahin - 18 yaşında
    * Özlem Şahin - 17 yaşında
    * Asuman Sivri - 16 yaşında
    * Yasemin Sivri - 19 yaşında
    * Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
    * İnci Türk - 22 yaşında
    * Kenan Yılmaz - 21 yaşında

bu isimleri hatırladınız mı ? kimi 12sinde kimi 67sinde olan bu isimleri... hep 12sinde hep 67sinde olacak olan bu isimleri... onlar tam 15 yıl önce üç başlı irtica yılanının ateşlerinde can verdiler. "Kulağımızda hala onların sesi Hasret Nesimi Asım Bezirci"(2)



bu ateşi hatırladınız mı? O uğultulu ateşi, o kara dumanlar saçan önüne geleni yakan ateşi... gazaları mübarek oldu mu peki?

"birden bire
ateş ve duman
feryadı figan
sanki elele
geliyor habire
üstümüze,üstümüze

canlar sazlar
kan oldular
kesildi teller
durdu nefesler
ama hala
dimdik ayakta
ayaktalar

çığlık kalleş
sessizlik mi dost
ateş ve duman
hain düşman
ıssızlığın ortasında"(3)

2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak oteli tutusturalan perdelerler ve alt kattaki bulunan esyalarla birlikte yakildi. 33 konuk, 2 otel görevlisi yaşamını yitirdi.

"BİZ 35 CAN 35 ALEV DÖNECEĞİZ SİZLERE"(4)

www.youtube.com/watch?v=PDP7YOqhNi0


"yedi kova su yeterliydi
sivas'taki ateşi söndürmek içim
oysa her biri
devlet dairesindeki kovaların
üstünde yazılı
altı harfli bir sözcüktü yangın

g harfi boştur kovaların
ki okununca dolu olanları
ortaya çıkar
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: yan ın"(5)

"TARiH: 2 Temmuz 1993. Yer: Sivas/Madımak Oteli. Saat 13.30. Madımak Otelinin lobisi kalabalık. Lobidekiler, yarım saat sonra Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında Kültür Merkezinde başlayacak Arif Sağ konserine gitmek için son hazırlıklarını yapıyor.

Carina Thuijs, aynı odada kaldığı Yasemin ve Asuman Sivri kardeşleri bekliyor. Bu arada lobidekileri izliyor.

Herkesin kendisine gülümseyerek bakması çok hoşuna gidiyor. Hollandadaki çekingenliği üzerinden atmasına, insanlarla rahat diyalog kurmasına kendisi de şaşırıyor.

Oda arkadaşları Yasemin ve Asumanın merdivenlerden inişini görüyor; el sallıyor onlara.

Carina,
Leiden Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölümü son sınıf öğrencisiydi. Bitirme tezini, sınıf arkadaşı Maryze Schoneveld ile birlikte hazırlayacaklardı. Tezlerinin konusu: Türk kadınları arasındaki ilişkilerin nasıl yapılandığı; nelerle uğraştıkları ve aile içindeki rolleriydi.

Maryze, Hollandada yaşayan Türk kadınlarını; Carina ise Türkiyedeki kadınları araştıracak, sonra karşılaştırma yapacaklardı. Bu konuda kendilerine yardım edecek kişi aynı şehirde, Doetinchemde yaşayan bir Türk, Rahmi Sivri idi.

Rahmi Sivri, Carinayı Ankara Dikmende yaşayan akrabaları Sivri Ailesinin yanına gönderdi. Oteldeki Yasemin ve Asuman, bu ailenin kızlarıydı.

Yasemin Sivri, 18 yaşındaydı ve Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde okuyordu.

Asuman Sivri ise 16 yaşındaydı; lise 2. sınıfta öğrenciydi. ikisi de Pir Sultan Abdal Derneğinde görevliydi. Yasemin, derneğin kütüphane sorumlusu, Asuman ise semah ekibindendi.

Yasemin ve Asuman, "Sivasta su bulamazsın, aç kalırsın, yatacak kalacak yer bulamazsın" diyorlardı.

Carina, "Siz ne yerseniz ben de onu yerim, siz nerede kalırsanız ben de orada kalırım" diyordu sürekli.

SAAT 14.00

Carina;nın el salladığını gören Yasemin ve Asuman ona doğru yürüyor. Asuman telaşlı; Carinaya "Telefon geldi mi" diye soruyor. Hayır. Oysa ağabeyi Yalçın Sivri saat tam 14.00te arayacağını söylemişti. Yoksa haber tatsız mıydı; ondan mı aramıyordu? Yasemin kardeşini sakinleştiriyor: "Arar merak etme."

O sırada lobiye Aziz Nesin geliyor.

Herkes hazır; konsere giTlmek üzere otelin kapısına yöneliyorlar.

Dışarıdan slogan sesleri gelmeye başlıyor: "Müslüman Türkiye"... "Kahrolsun Laikler"...

Cuma namazından çıkan 500 kişilik grup taşlar sopalarla konserin yapılacağı Kültür Merkezine saldırmaya başlamıştı.

Konseri izlemeye gelenler karşılık verince çatışma çıkmış; polis grupları zor dağıtmıştı. Ancak, konsere gelenler dağıtılırken, saldırganların hedefinde Madımak Oteli vardı.

Oteldekiler dışarı çıkmıyor. Ortalığın sakinleşmesini bekliyor.

Konserin iptal edilmesi canlarını sıkıyor. Basın bildirisi hazırlayarak yasaklamayı kınamak istiyorlar. O sırada polis otelin önünü kuşatmaya alıyor. Kalabalık otelin önüne kadar geliyor.

SAAT 15.30

Carina ilk kez tedirgin oluyor. Çünkü sürekli gülen insanların yüzü ilk kez asılmaya başlıyor. Salonda gerginlik var.

Sorduğunda, "Türkiyede olur böyle şeyler, aldırma" diyor arkadaşları. "Birazdan biter."

Biteceğe pek benzemiyor. Saldırganlar otele girmeye çalışıyor. Yönetmen Erdal Ayrancı, Ozan Hasret Gültekin, Şehir Planlamacısı Muammer Çiçek, üniversite öğrencileri Serkan Doğan, Murat Gündüz, Ahmet Özyurt otelin giriş kapısına masa ve sandalyelerden barikat kurmaya başlıyor.

"Yaşlılar, çocuklar yukarıya çıksın!" deniliyor.

Carina, Yasemin ve Asumanla odasına çıkıyor. O sırada otele ilk taş atılıyor. Ardından yüzlercesi mermi gibi yağıyor. Odadan kaçıyorlar. Otelin tüm camları birkaç saniye içinde kırılıyor. Carina herkes gibi koridorda taşların durmasını bekliyor sessizce.

SAAT 16.30

400 yıl önce Pir Sultanı taşlayanlar, o gün dirilmişti sanki...

Bağırıyorlar: "Kanımız aksa da zafer islamın..."

Arif Sağ sürekli telefonla Ankarayı arıyor; yetkilileri haberdar ediyor. Yanıt hep aynı: Korkmayın, askerler geliyor!

Bir avuç polis, kalabalığı otele sokmamak için var gücüyle çabalıyor.

Barikatların arkasında bekleyenler, saldırırlarsa ne yapacaklarını konuşuyor. Herkesin elinde fırça sapı, süpürge sapı, sandalye ayağı var. Kimsenin aklından yangın geçmiyor...

SAAT 17.30

Carina, ekipteki kızlarla birlikte koridorda oturmayı sürdürüyor.

16 yaşındaki lise öğrencisi Özlem ve 17 yaşındaki üniversite öğrencisi Nurcan Şahin kardeşlerle sohbet ediyor.

Aynı anda Özlem, çantasından çıkardığı rengárenk iplerle üniversite öğrencisi 19 yaşındaki arkadaşı Handan Metinin saçını örmeye başlıyor.

12 yaşındaki Koray Kaya, başını ablası 17 yaşındaki Menekşe Kaya’nın dizine koymuş, hiç sesini çıkarmadan yatıyor. O sırada yanlarına karikatürist Asaf Koçak geliyor; mızıka çalıyor.

SAAT 18.30

Kalabalık yedi saattir otelinde önünde. Bir anlık öfke olamaz bu. Kime, neden bu kin?

Kültür Merkezi önündeki Ozanlar Anıtı yıkılarak otel önüne getiriliyor; parçalara ayrılıp otele fırlatılıyor.

Mustafa Kemalin "Cumhuriyeti biz burada kurduk" dediği kongre binasının önündeki büstü tahrip ediliyor.

SAAT 19.30

Kalabalık, içerdekilerin kellesini istiyor! Eşit olmayan bir savaş bu. Otelin lobisindeki telefon susmuyor. Olayların çıktığını öğrenen bazı aileler çocuklarını merak ediyor, çırpınıyor yavruları için.

Yalçın Sivri, saatlerdir aradığı otelin telefonunu nihayet düşürebiliyor. Kız kardeşi Asumanla konuşmak istediğini söylüyor."Biz aradığınızı söyleriz" diyor oteldekiler. Ağabey Yalçın, "Söyleyin kardeşime karnesini aldım; takdir almış" diyor.

Asumanın bütün gün beklediği haber nihayet gelmişti; sınıfını takdirle geçmişti.

Sevinçli haberi aldı mı, bilinmiyor.

Çünkü...

Saat tam 19.50de otelin elektrikleri kesiliyor...

Sonra... Duman kokusu...

Ardından... Kavurucu bir sıcaklık...

Ve alevler...

Gençlerin, çocukların çığlıkları yeri göğü inletiyor. Karanlığın içinde herkes bir yana savruluyor.

Carina, terasa ulaşmak isteyen semah grubunun arasında.

Carina ile birlikte o koridorda oturan semah grubunun gencecik kızları; Yasemin, Asuman, Belkıs, Handan, Gülsüm, Gülender, Huriye, inci, Menekşe, Nurcan, Özlem, Sehergül, Serpil, Yeşim... Hiçbiri kurtulamıyor.

Madımak Otelinin 109 ve 110 numaralı odaların pencerelerinden karşı binaya geçiş vardı. Buradan kaçan 31 kişi kurtuldu. Kendini eşiyle birlikte otelin boşluğuna atan Yazar Lütfiye Aydının trajik hikáyesi bugün hálá sürüyor...

ALEVLER giderek yükseliyor.

Herkes çığlık çığlığa can derdinde.

Lütfiye Aydın yangından kurtulmak için, eşi Avukat Cafer Can Aydınla birlikte kendini otelin apartman boşluğuna bırakıyor.

Bağırıyorlar. Bağırıyorlar.

Güçleri bitiyor. Dumandan zehirlenip bayılıyorlar...

itfaiye araçları otele ulaşmak istiyor. Göstericiler, araçların tekerleklerinin önüne yatarak engellemek istiyor.

Polis havaya ateş açıyor.

Yangın söndürme çalışmaları nihayet başlayabiliyor.

itfaiye yangını söndürürken, otel boşluğunun üzerindeki camlar patlıyor; kızgın camlar, yerde baygın yatan Lütfiye Aydının üzerine yağmur gibi yağıyor...

Gece 01.00. Yangın tamamen söndürülüyor.

Otelden 35 ölü çıkarılıyor.

Duvar dibinde olduğu için camların pek değmediği Cafer Can Aydın kendine gelir gibi oluyor. Güçlükle dışarı çıkıyor. Bir polis onu görüyor, "Başka yaşayanlar var mı" diyor.

Eşi Lütfiye Aydının adını söylüyor, bayılıyor.

Otel hálá tütüyor.

Ve otelden en son Lütfiye Aydın çıkarılıyor...

Polis, Lütfiye Aydının öldüğünü düşünüyor. Bir kamyonetin arkasına koyup hastane morguna kaldırıyor.

Cafer Can eşinin öldüğüne inanamıyor. Sabaha karşı morga gidiyor güç bela.

Doktordan rica ediyor; son kez bakması için. Doktor "Sivri bir şey var mı" diye soruyor. Kalemini veriyor. Kalem Lütfiye Aydının ayağına batırılıyor. Tepki veriyor; yaşıyor...

Aradan birkaç saniye geçiyor, Lütfiye Aydın sayıklıyor: "Ce... ce"

Eşi tamamlıyor: "Ceren... Ceren..."

Ceren kızlarının adı.

Cafer Can hem kızının adını "Ceren, Ceren" diye tekrarlıyor, hem de haykıra haykıra ağlıyor.

Lütfiye Aydın kurtulmuştu. Ama bu kurtuluş hiç de kolay olmayacaktı...

Lütfiye Aydının vücudu ağır derecede yanıktı.

Önce Sivasta tedavi görüyor; daha sonra Ankarada GATA Yanık Merkezinde.

Olaydan üç gün sonra 5 Temmuz günü gözünü GATA Yanık Merkezinde açıyor.

Ne güzel tesadüf; 5 Temmuz kızları Cerenin doğum günüydü; 17yi dolduruyordu.

O gün, 35 gün sürecek zorlu tedavi sürecine başlıyor doktorlar. Ölü derileri tek tek soyuluyor. Yatağı bir küvet oluyor.

Konuşmakta zorlanıyor. En yakınlarını dahi tanıyamıyor.

Cumhuriyet Pazar Bulmacası çözme alışkanlığı vardı. Hastanedeyken sürekli "Bana bulmacamı getirin" diyor. Nedense bir türlü getirilmiyor bulmaca. Sonunda bir gün getiriyorlar. Dünyalar onun oluyor. Kalemi eline alıyor ve öylece kalakalıyor. O da ne; harfler birbirine giriyor. Zorluyor zorluyor olmuyor. Okuyamıyor.

Gazeteyi neden getirmediklerini anlıyor...

Aylar sonra hastaneden taburcu oluyor.

Evine gelir gelmez, odasının perdelerini kapattırıyor. Günlerce çıkmadan o karanlık odada tek başına yaşıyor.

Eşi ve kızının büyük çabasıyla, günlerce verdikleri mücadele sonunda hayata dönüyor.

Edebiyat öğretmeni, Yazar Lütfiye Aydın, okuma yazmayı yeniden öğreniyor.

Zamanla, odasından, evinden çıkmaya başlıyor. Sokakta, haline bakıp soranlara, "Trafik kazası geçirdim" diyor. Yalan söylemiyor aslında; çünkü öyle biliyor. Ne Sivası, ne Madımak Otelini, ne de yangını hatırlıyor.

Bir gün odasından katıla katıla ağlama sesi geliyor.

Anımsıyor, tüm olup biteni...

Hemen bir daktilo istiyor; yazmak istiyor. Yazarsa belki arkadaşlarını, gencecik çocukları geri getireceğini düşünüyor. Oturup yazmaya başlıyor. Sekiz saat sürüyor yazması; yarım sayfa ancak yazabiliyor.

Pes etmiyor. Yazmayı bırakmıyor.

Lütfiye Aydın, bugün zor yazıyor ve güçlükle konuşuyor

Onun için Madımak yangını hálá sürüyor.

Ya sizin için..."(6)



"senin bu gafletten uyanman için,
otuzar otuzar yanman mı gerek ?"(7)



.....
1- Grup Yorum SİVAS, Hiç Durmadan Albümünden
2- Moğollar, ISSIZLIĞIN ORTASINDA, Moğollar'94 Albümünden
3- Grup Özgürlük, ONLARIN SESİ, Özgürlük Albümünden
4- Grup Dalga, 35 CAN, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek Albümünden
5- Sunay Akın, Sivas.
6- Hürriyet Gazetesi
7- Edip Akbayram, YANMAN MI GEREK

http://www.ktunnel.com/index.php/1010110A/243ddca2a7e62257457277283013d0844b40d594e114ac77dc5d000015f1bf780c27714be705394f16098 adresinden 2 temmuz belgeselini seyredebilirsiniz.
« Son Düzenleme: Temmuz 02, 2008, 02:49:57 ös Gönderen: skullG »


Temmuz 02, 2008, 02:26:26 ös
Yanıtla #1

Bu utanç dolu olayın yıldönümünü tüm foruma hatırlattığınız için Teşekkürler.

Saygılarımla,
Omnia mors aequat


Temmuz 02, 2008, 04:03:37 ös
Yanıtla #2

Türküler yanmaz

sivas ellerinde sazım çalınır
çamlı beller bölük bölük bölünür
yardan ayrılmışam bağrım delinir
katip arzu halim yaz şaha böyle
güzelim ey bidenem ey

güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
bir türkü çığlıkla ateşi düştü
kuytu bir köşede bir çiçek küstü
döktü yaprağını boynunu büktü

şu sivasın elinde sazım çalınmaz
güllerim yanmış yüreğim dayanmaz

kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
bilmez misinki türküler yanmaz
gün gelir sanma hesap sorulmaz
dayanır kapına pir sultan ölmez

şu sivasın elinde sazım çalınmaz
güllerim yanmış yüreğim dayanmaz



« Son Düzenleme: Temmuz 02, 2008, 04:14:54 ös Gönderen: V.I.T.R.I.O.L. »
Virtus junxit mors non separabit


Temmuz 02, 2008, 04:09:20 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Huzur icinde uyuyun...


Hic bri sey unutulmaz, yapilan her zerrenin hesabi bir gun mutlak gorulur yuce divanda...


Temmuz 05, 2008, 05:27:20 ös
Yanıtla #4
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Bugün 5 Temmuz...

yine 15 yıl önce bugün... yine 93 Temmuzu... 33 canımızı daha aldılar bizden... sorgusuz sualsiz aldılar...

Bölücü terör örgütü, sivas'ı bir ajite aracı olarak kullanmak için "sivasın öcünü almak" gibi bir gerekçeyle, bir dağ köyüne saldırdı... Başbağlar'a... Yüreğimizde bu kez iki kat acı hissettik.

3 günde 70 yurttaşımızı teröre kurban verdik... yandılar, kurşunlandılar, evsiz barksız bırakıldılar. Ama kanadımız kırılmadı. 93 Temmuzundaki provakasyon tutmadı. Sivasta kaybettiklerimiz kadar Başbağlarda kaybettiklerimizde kalbimizdeler. Ve şimdi madem ki bu toprağa aktı kanları onlar artık Vatandır.

Yüce Yaradan böylesi acıları bir daha yaşatmamasını dilerim.



KATLİAM NASIL GERÇEKLEŞTİ ?

Hedef seçilmiş, ekipler hazırlanmış ve hain plan uygulanmaya başlanmıştı.Köyün etrafı kuşatılmış, telefonları kesilmişti. Köyün in­sanlarının az sonra başlarına geleceklerden haberleri yok.Namaz vaktidir.Hoca güzel sesiyle ezan okumakta, köyün erkeklerinin bir bö­lümü cami avlusunda abdest alırken, bir bölümü de abdestlerini evlerinde almış, camiye doğru hareket etmekte.Köy sessiz; Hergünkinden daha sessiz.
Başbağlar köyünde bugün bir farklılık var.Hava diğer günler­den daha güzel.Dağlar bu şirin köye tebessüm ediyor adeta.Hocanın okuduğu ezanla, bir hüzün doluyor köyün insanlarına.Farkında olma­dan hoca ezanı bir hoş ve hüzünlü okuyor. Az sonra olacakları hissetmişçesine hoca ağlıyor adeta.
Başbağlar’ın insanları bugün suskun, konuşmuyor .Olacak bir-şeyler belli ki... Ancak korku yok kimsede.Gökyüzü tebessüm ediyor Başbağlar köyüne.Hocanın okuduğu ezan sesi bir anda kesili-yor.Köyde bir panik yaşanıyor ve hocanın sesi duyulmuyor artık.Az önceki duygusallık, bir anda, acıya ve çocukların ve kadınların bağı-rışmalarına bırakıyor yerini.
5 Temmuz 1993. Saat 20.30. Köyün etrafında ve içinde yüz ci­varında gözü dönmüş cani.Suçsuz, günahsız insanları öldürmeye ni­yet etmiş bir grup dağ eşkıyası.




HOCANIN SESİ DUYULMUYOR

Saat 20.30 sıralarında hoca elinde mikrofon, yüzü duvara dö­nük ezan okuyor.Hoca, arkasından gelenleri görmüyor.Ezan daha bitmeden hocanın ensesine bir tokat iniyor.Hoca arkasını dönünce, eli silahlı militanları görüyor.Ezan yarım kalmasın diye "Bırakın eza­nı tamamlayayım" dese de, dinletemiyor.Yaka paça sürükleniyor.Ay-nı anda camide mevcut bulunan cemaat de dışarı çıkarılıyor.



CAMİDE BULUNMAYAN ERKEKLER TESPİT EDİLİYOR

Caminin içinde olmayan köyün erkekleri tespit ediliyor.Falan fi­lanı getirin diye emirler yağıyor.Baskın yapanlar aradıkları insanları ismen biliyorlar.Sıradan bir baskın değil bu.M Hitanlar, evlere dağılıyor, kadın, erkek, çocuk hepsini dışarı çıkarıyorlar.Zaten Adil Hocanın okuduğu akşam ezanının birden bire yarıda kesilmesine köy hal­kı bir anlam verememişti.Köyün içinde bulunan militanlar, kısa süre­de köyde bulunan tüm insanları bir araya topluyorlar.



OLAYI YAŞAYANLAR ANLATIYOR

Katliamı yaşayanlardan E.A gördüklerini şöyle anlatıyor;
"Akşam namazına duracaktık ki torunum geldi.Anarşistlerin kö­yü bastığını söyledi.Ben de hemen kapıyı kapattım.Kapıyı kapatır­ken, beni gördüler.Gelip kapıyı açmamı istediler.Ama ben kapıyı aç­madım.Döndü gittiler.Biz namazımızı kılıp dua etmeye başladık.Pencereden baktım ki komşunun kapısını kırıp evdeki erkeği dı­şarı çıkardılar.Bir adamı başına diktiler.Tüfeği dayadılar ve bekleme­ye başladılar.Birkaç kişi geldi, bizim kapıyı kırıp içeri girdiler ve evde erkek olup olmadığını sordular.Erkeklerin evde olmadığını söyleyin­ce, evin içine girdiler.O sırada yanımda bulunan parayı onlara doğru uzattım, belki parayı alır da bir şey yapmadan çekip giderler diye.Pa­rayı aldılar, tüfeğin ucuyla beni, gelinimi, torunumu iterek dışarı çık­mamızı istediler.Çıkarken geri döndüm ki odaya bomba koyuyorlar.Dışarı çıktıktan sonra evi ateşe verdiler.Beni götürürlerken itti ve kaktılar.Hasta ve yaşlı olduğumu söyledimse de beni sürüklediler.Kadınların toplandığı yere götürdüler.Etrafımıza bomba koydular.Bir taraftan evleri ve arabaları yaktılar.İçlerinde bayan olan terö­rist ziynet eşyalarımı istedi.Olmadığını söyleyince "Siz İstanbul Karagümrükten geliyorsunuz, sizin altınınız olmaz mı ? " dedi.



KATLİAMI GERÇEKLEŞTİRENLER KÖYÜ İYİ BİLİYORLARDI

Baskın sıradan bir baskın değil.Sanki katliamı gerçekleştiren­ler daha önce köye birkaç defa gelmişler. Öyle ki köyün tüm mahalle­lerini ve köyde yaşayanları biliyor, ne tesadüf ki İstanbuldan köye ta­til için gelen misafirlerin bile bulundukları evler tespit edilebiliyor.Ve siz İstanbul Karagümrükten geldiniz ifadesini kullanabiliyorlar.Köyde bulunan kadınlardan F.P. yaşadıklarını ağlayarak şöyle anlatıyor;
"Militanlar, kapının önünden ismen çağırıyorlardı köyün insan­larını.Selim Pato, sen gel dediler.Görümcemin oğluna, Recep sen de gel, dediler. Doğru camiye dediler.Ben içeride pencerenin önünde oturmuş dinliyordum. Birkaç militan sokaklara dizildi. A.C’yi çağırdı.
Bu adam yanımızdaki ilçenin köyünde oturuyordu.Bizde tırpan yapı­yordu. Onu görünce hayrete düştüm.Daha sonradan biz kadın ve ço­cukları da topladılar. Derenin yanında toplandık.Başımıza bir kız, bir erkek militan koydular.Erkekleri de öbür tarafa topladılar."
Kanlı bir katliama Başbağlar köyü sahne oluyordu artık.Bu dağ köyünde yaşayan insanlar, üstelik çoğu da yaşlı, suçsuz, günahsız olmalarına rağmen, hain kurşunlara hedef oluyorlardı.Artık köyde ya­nan evlerin alevi ve kurşun sesleri duyuluyordu.Köy sakinlerinden G.D. "Biz kadınları topladıkları yerde havaya uçuracaklarmış, Allah kurtardı bizi, dereye topladıklarında yanımıza bir şey koydular.Biz tel­siz var sanıyoruz.Ne konuştuğumuzu dinlemek için telsiz koydular sanıyoruz. Aramızda sessiz sessiz konuşuyoruz. Meğer bombaymış.Dereden çıkmışız, bomba patlamış." Köyün erkekleri öte tarafta kurşuna dizilirken, kadınlar ve çocuklar dere kenarında, yanlarına konan bombadan habersiz, militanlar köyü terk ettikten sonra dere­den ayrılıyorlar.Ayrılmasalar, köydeki erkeklerin akıbetine kadın ve çocuklar da uğrayacaktı.Militanlar, sloganlar atarak kanlı eylemlerini gerçekleştirdiler.Kadınların ve çocukların ağlaşmaları ve köyün ta­mamen yanması onlara adeta büyük bir zevk veriyordu.



BİR DAHA OKULA GİTMEYECEKSİNİZ

Kanlı katliamın gözü yaşlı tanıklarından N.L. " Köye geldiler silahlı silahlı adamlar.Sırtlarında bombalar vardı.Gözümün önünde silahlarını ateşlediler.33 kişiyi kurşuna dizdiler.Ben onların yanında duruyordum.Hepsi sizin gibi bizim gibi konuşuyorlardı.Benim yanım­da bir tane çocuk vardı.Çocukları tutuyorlardı "Bir daha okula gitme­yeceksiniz." diyorlardı.Ben dedim ki: Oğlum niye okula gitmesinler ki? Birisi elini benim omuzuma dayadı." Konuşma sen ne anlarsın?" dedi.Köyü üç dört defa dolaştılar kim var kim yok topladılar.Allah kimseye göstermesin, göz önünde insanların öldürülmesi çok acılı bir durum."
Katliamı gerçekleştirenler köydeki insanları toplarken: "Size bir şey yapmayacağız, sadece konuşacağız." diyorlardı.Ancak mili­tanların hareketleri ve gözlerindeki ifade durumun hiçte öyle olmaya­cağını gösteriyordu.
Militanlar, köyde gerçekleştirdikleri katliamda kinlerini yenememiş olacaklar ki, köydeki evleri, araçları ateşe verdiler.Evlerin yanında bulunan ahırlardaki hayvanlar da çıkan yangınlarda diri diri yandılar.



KONUŞMA YAPACAĞIZ

Başbağlar köyünün muhtarı: "Militanlar camiye girdiklerinde sanki beni tanıyorlarmış gibi yanıma geldiler.Daha önce teröristle karşılaşmadığım için çok korktum.Benim yanıma geldiler.Tehditler yağdırıp bütün köyü yakacaklarını; ancak kimseyi öldürmeyecekleri­ni söyleyerek bu eylemin amacının T.C. "ye bir uyarı niteliğinde oldu­ğunu belirttiler.Daha sonra erkekleri köyün dışına çıkardılar ateşe başladılar.Ben arka sıralarda olduğum için biri göğsümden ikiside bacağımdan üç kurşun yedim.Ölmüş gibi yaptım canımı kurtardım." diye anlattı olayı.
Yine köyün erkeklerinden yaralı olarak kurtulan S.A. :" Cami­de namaz kılıyorduk/İkisi kadın çok sayıda militan namaz ortasında ellerinde silahlarla camiye girip namazı bozdular.Daha sonra bizi si­lah zoruyla dışarı çıkardılar.Bize : "Korkmayın sizi öldürmeyeceğiz" dediler. Daha sonra bizi köyün yüz metre dışındaki kavaklık bir yere topladılar.Burda yaklaşık bir saat propaganda yaptılar."Hükümet ku­racağız, T.C. sizi ve bizi Türk-Kürt-Alevi-Sünni demeden katlediyor. Hesap sormaya geldik.Birbirinize sarılın" dediler.Daha sonra militan­ların lideri olan kişi telsiz görüşmesi yaptı ve ateş serbest diye bağır­dı.Otomatik silahlarla üzerimize ateş açtılar.Aramızda sağ kalanları ayrıca yakından ateş ederek öldürdüler.Ben kenarda kalmıştım.Ölü numarası yaptım.Sırtımdan iki kurşun yedim."
Silah sesleri dağlarda yankılanıyor.Köyün tüm erkeklerini bir araya toplayan teröristler bir buçuk saat propagandadan sonra elin­deki makineli tüfeklerle ölüm kustular.Şehit olan masum insanların feryatları ve atılan kurşunların çıkardığı gürültü Munzur Dağlarında yankılanıyordu.Ne çareki Başbağlar’dan çıkan feryat seslerini kimse duyamıyordu. Katliam sonrasında şehitlerin üzerinde ve etrafında tam beş yüz elli mermi kovanı bulundu.Kanlı baskının bilançosu: Yirmi dokuz kişi kurşunlanarak şehit edilmiş, biri çocuk biri kadın, dört ki­şi de evlerinin içinde diri diri yakılarak şehid edilmiştir.Köyde bulunan tüm evler ve araçlar yakılmış. Başbağlar köyü büyük bir ızdırapla sabahı beklemektedir.

GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER

Militanlar topluca geldikleri köyden istediklerini elde ettikten sonra gittiler.Başbağlar köyü karanlıktır artık.Gökyüzü Başbağlar’a ağlıyor.Birkaç saat önce ne ezanı okuyan hoca, ne ezanın okunduğu cami, ne de camideki cemaatten eser kalmamıştır.
Şimdi Başbağlar’da yaşlı ninelerin ve çocukların feryat ve fi­ganları duyuluyor.Militanlar köyü terk ederken Şehitlerin yanlarına bir bildiri bıraktılar.Bu bildiriyle ülkemizdeki Alevi-Sünni çatışmasını çıkarmaya çalıştılar.Söz konusu bildiride bu katliamın Sivas olaylarına misilleme olduğu belirtiliyordu.



KATLİAM SONRASI KÖYE BIRAKILAN BİLDİRİ

Kamuoyuna duyurulur;

" *** top yekun savaş ilan ettiği ve ulusal kurtuluş müca­delemizin çok önemli aşamalar kaydettiği bu dönemde sömürgeci, faşist ***’nin yurtsever halkımız üzerindeki katliamları en vahşi biçimde sürdürülmektedir.Her alanda bir çıkmazla karşı karşı­ya olan sömürgeci ***., Kürt halkını çağdışı baskı, işkence ve zulüm uygulamalarıyla yıldırmaya, durdurmaya, pasifleştirmeye çalışırken, katliam uygulamalarına Sivasta bir yenisini daha ekledi.

2 Temmuz günü 40’a yakın insanımızın ölümü 60’a yakınının da yaralanmasıyla sonuçlanan olay, *** bilinçli bir provokasyo­nunun ürünüdür.Ve bunun sorumlusu devlettir.Geçmişte Maraşta, Çorum’da, Sivasta sahte bir Alevilik-Sünnilik çelişkisi yaratarak halkı­mızı birbirine düşüren ve katleden devlet, bugün de benzer çelişkileri hortlatarak mücadelemizi bastırmak istiyor. Bu olay geleneksel Osmanlı Politikasının bir devamıdır. Mücadelemizin *** toprakları olan Sivas’a kadar yayılmasını önleyemeyen faşist ***, bu durumu hazmedememiş, çeşitli tahrik ve provokasyonlarla burada yaşayan Alevi Kürt halkımıza gözdağı vererek pasivize etmeyi ve sindirmeyi amaçlıyor

Ancak şu çok iyi bilinmeli ki halkımız artık sahipsiz değildir.Halkımız artık kendisine yapılan bu katliamlara karşı sessiz kalmıyor.Sivastaki halkımıza karşı girişilen bu katliama da gereken ce­vabı verecektir.En ağır biçimde bunun hesabını soracaktır.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.Sivas’ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde kalmayacaktır.Eğer bu yönelimlerini *** sür­dürürse en ağır şekilde bunun karşılığı verilecektir.Atacağı yanlış bir adımın bedeli çok ağır ödetilecektir.Bu hiçbir zaman unutulmasın.Bu eylem *** eğer savaşı kurallarına göre oynamaz, sivil halkımız üzerine katliam provasını sürdürürse çok daha kötü sonuç­lar doğabilir. Ve bunun tek sorumlusu da *** olacaktır.

Yaşasın ***-Yaşasın ***.Yaşasın ***. Kahrolsun sömürgecilik emperyalizm ve ha­in işbirlikçiler.Katliamlar halkımızı yıldıramaz."


[*** kimi yerlerdeki ifadeler tarafımca kaldırılmıştır. skullG]

Bu bildirinin bırakılması kafalarda soru işareti bırakmıştır. Zira terör örgütü gerçekleştirdiği çoğu katliamlarda bildiri bırakma ihtiyacı duymamıştır. Kitabın başında da belirttiğimiz gibi Başbağlar köyünü basanların hedefi, 2 Temmuzda meydana gelen Sivas olaylarını ba­hane göstererek ülkede Alevi Sünni çatışması meydana getirmektir.



VAHŞET

30 erkeğin 27’ si hain kurşunlara hedef olup can verirken 5 ki­şi de evlerinde diri diri yakıldı. Ölenlerin yüzleri tanınmaz haldeydi. Kiminin kafatası parçalanmış , kimisinin de bağırsakları vücudundan dışarı çıkmıştı. Diğer tarafta tutulan kadınlar sabahın olmasıyla er­keklerini aramaya çıktılar. Köyün yüz metre ilerisinde, köyün tüm er­keklerinin parçalanmış vücutlarıyla karşılaştılar.

Başbağlar katliamından 14 saat sonra güvenlik kuvvetleri Başbağlılar köyüne ulaşabildiler. Başbağlar katliamında şehit olan 32 kişi Kemaliye’ nin Başpınar nahiyesinde toprağa verildi . Yine aynı gün köyün imamı Adil Torun, Erzincan merkezinde toprağa verildi. Köyde bulunan kadınlar ve çocuklar İstanbul ’daki akrabalarının ya­nına gönderildi.
« Son Düzenleme: Temmuz 05, 2008, 05:38:59 ös Gönderen: skullG »


Temmuz 05, 2008, 06:12:11 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Huzur icinde uyuyun...

Insan kanina girenler neyin altina girdiklerini bilmiyorlar henuz...



Temmuz 01, 2009, 12:27:13 ös
Yanıtla #6
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay



16. YILINDA UNUTMADIK... UNUTTURMAYACAĞIZ!!!



Sivası unutma şiiri

-Asım ve Metin Ağabey ile
Behçet?in anısına-



riyakar ve yalancıdır şarap aşkları
oralarda güneşe bırakılmış bir avuç kar gibi erirler
biz o vakitlerde şiir söyleriz
ama yiter
ışıkta
gündüzleri bileylenen bıçakların kıvılcımları

*
biz
dolu
vakitlerde
şiir
söyleriz

okursunuz
boş vakitlerde
yanarak biz, gülerek siz

öle öle geçeriz ıslıkla geçtiğiniz durakları...

*
sonra boşanır zembereğinden bütün zamanlar
şiir söyleriz
asıl şimdi eşkiyadır, tedbil gezer şiirimiz!

a yazacağız
z
a
l ama
a belli ki
c bu nispette
a h
ğ e
ı p
z y(anacağız!)

Yılmaz Odabaşı





Temmuz 02, 2009, 02:19:54 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Bugün Sivas Katliamının 16. Yıl Dönümü.Yine Unutmadık ve Unutmayacağız.Tarihimize Kara bir leke olan bu haince onursuz saldırının 16.yılı.Hala daha tüylerimizi ürperten,midemizi bulandıran bu saldırının hain sahiplerinin bir bölümü bulunamamaktadır.Bu bizlerin içini sızlatmaktadır.Yr yarıldı Yerin dibine girdiler diyeceğim ama onları toprak bile kabul etmez.
Bugüne kadar Bu millet ne illetler gördü.Menemen'de Kubilay'ı,Sivas'ta 33 canı,Uğur Mumcuları,Üçokları,Kışlalıları Katledenler inanıyorum ki döktükleri kanda birgün boğulacaklardır.
Hep Umut ediyoruz tekrarlanmaması için.Her ateş düştüğünde yalvarıyoruz gerekli önlemler alınması için ama İrtica bitmiyor,bitmiyor.Biz de bitmiyoruz.Aksine daha çok baplanıyoruz Çağdaş,Demokratik,Laik ve Sosyal Hayata.
İnsanın kanını donduran bu hain saldırıların sorumluları bulunmalı ve en ağır cezalar ile cezalandırılmalıdır.Her nekadar acımızı hafifletmese de kafamızda ki yeni soru işaretlerini bir nebze azaltacaktır.
Işığı görmeyen bu Körler,kendi karanlıklarında mutlaka kaybolacak ve birgün herkes kardeşçe,insanca,insan onurunun ışığında yaşayacaktır.Unutmayacağız,Unutturmayacağız


Temmuz 02, 2009, 02:38:24 ös
Yanıtla #8

Saygilarimi sunuyorum ozanlarimiza yazarlarimiza,insanlik tarihinde onarilmasi mümkün olmayacak kara bir leke olarak yer ediyor bu olay,bilinclenmenin öneminide vurguluyor kanimca...
Bir güzel söz söyleme sanati varsa;birde güzel dinleme ve anlama sanati vardir..


Temmuz 02, 2009, 03:02:42 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Düşüncelere ateş tesir etmez. Kahinatı dolaşır, yine gelir karanlığın üzerine doğar güneş gibi.

Madımak otelinde katledilen aydınlarımız huzur içinde uyusunlar..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
9557 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 31, 2009, 04:03:40 öö
Gönderen: mengin
3 Yanıt
2484 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 22, 2015, 05:11:07 ös
Gönderen: NOSAM33