Çok teşekkür ederim, sevgili Mozart, o dost(!) ben oluyorum galiba.
Ben öyle anladığını zannetmektense anlamamış birisi olmayı yeğlerim.
Şimdi doğrudur ki Düstur: Üçüncü Tertip Cilt 5'te yayımlanan Lozan Barış Antlaşmasının Fasıl III'ün başlığı Akalliyetlerin Himayesi'dir (fransızca metinde Protection des Minorités).
Lakin FASIL III yalnızca gayrimüslimlerin - azınlıkların haklarını değil aynı zamanda tüm türk uyruklarının haklarını da belirtir nitelikte ve içeriktedir.
Örneğin 38. maddenin 1 fıkrasına göre "
Türkiye hükümeti tevellüt, milliyet, lisan, ırk veya din tefrik etmeksizin Türkiye ahalisinin kâffesine hayat ve hürriyetlerince himayei tamme ve kâmile bahşetmeği taahhüt eder" (
ingilizce metin : The Turkish Government undertakes to assure full and complete protection of life and liberty to ali inhabitants of Turkey without distinction of birth, nationality, language, race or religion ) Yani günümüz Türkçesiyle ifade edersek Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olma, dil, soy ya da din ayirimi yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak saglamayı yükümlenir.
Yine 38/2'de Türkiyenin bütün ahalisi diye başlar (ingilizce metin All inhabitants of Turkey diye başlıyor. Fransızca metin Tous les habitants de la Turquie diyor) Ve ibadet özgürlüğünü güvencelendiriyor.
39. maddenin 2. fıkrası da aynı ifadelerle başlar ve türkiyede oturan herkesin kanun önünde eşit olduğunu söyler.
39/3 hiçbir Türk tebaasından (any Turkish national) söz açarak siyasal haklarını güvencelendirir.
39/4 Herhangi bir türk uyruğunun dilediği bir dili kullanması önünde engel koyulamayacağından bahseder. (No restrictions shall be imposed on the free use by any Turkish national of any language...)
Görüldüğü üzere her ne kadar bölüm başlığı azınlıkların korunması olsa da 38 ve 39. maddeler yalnızca gayrimüslim azınlığın değil TÜM YURTTAŞLARIN bazı temel HAKLARINI koruma altına almıştır.
39/4'ün devamındaki fıkra olan 39/son'da ise "Lisanı resmi mevcut olmakla beraber, Türkçeden gayri lisan ile mütekellim bulunan Türk Tebaasına mehakim huzurunda kendi lisanlarını şifahi surette istimal edebilmeleri zımmında teshilâtı münasibe ibraz olunacaktır." (Notwithstanding the existence of the official language, adequate facilities shall be given to Turkish nationals of non-Turkish speech for the oral use of their own language before the Courts.)
Buradan da görüleceği üzere 39. maddenin bu fıkrasında azınlıklardan ya da gayrimüslimlerden bahsedilmekte Türkçeden baska bir dil konusan Türk uyruklarının bu dil ile mahkeme önünde sözlü olarak konuşabilecekleri açık bir biçimde ifade edilmektedir.
"Türkiye, 38 nci Maddeden 44 ncü Maddeye kadar olan Maddelerin kapsadigi hükümlerin temel yasalar olarak taninmasini ve hiç bir kanunun, hiç bir yönetmeligin (tüzügün) ve hiç bir resmi islemin bu hükümlere aykiri ya da bunlarla çelisir olmamasini ve hiç bir kanun, hiç bir yönetmelik (tüzük) ve hiç bir resim islemin söz konusu hükümlerden üstün sayilmamasini..." Lozan Anlaşmasının 37. maddesi ile yükümlenmiştir. (Turkey undertakes that the stipulations contained in Articles 38 to 44 shall be recognised as fundamental laws, and that no law, no regulation, nor official action shall conflict or interfere with these stipulations, nor shall any law, regulation, nor official action prevail over them.)
T.C.'nin kurucu belgeleri arasında yer alan Lozan Barış Antlaşması (Bu kelamı biz söyesek belki anlaşılmaz diyerek odatv'ye atıf yapma gereği duyuyorum. bunun için bkz.
http://www.odatv.com/n.php?n=erdogan-lozani-nasil-unuttu-2407101200 sayfası) olduğuna göre 37. madde ile yükleniler yükümlülük Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek bağlar.
Bu durumda okuduğunu anlamayan galiba Baskın Hoca değil...
Gelelim KCK davasındaki duruma... AİHS 6/3-e sanığın duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanacağını belirtir yine CMK 202 "Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir" der. KCK davasında sanıklar -en azından pek çoğu- Türkçe konuşabilmekte ve anlayabilmektedir.
Bu noktada Lozan 39/son "Türkçeden baska bir dil konusan Türk uyrukları"ndan bahsetmekle birlikte bunu Türkçe'yi hiç bilmeyen biçiminde yorumlayabileceğimiz gibi Türkçe bilmekle beraber anadili Türkçe olmayan olarak da yorumlayabiliriz.
SAnık eğer Türkçe'yi tam olarak anlayamadığını ya da konuşamadığını bu yüzden savunmasını Türkçe yapması durumunda kendini sözsel olarak kifayetli bir biçimde ifade edemeyeceğini ileri sürüyorsa bu durumda mahkemenin bir tercüman ataması gereklidir.
Türkiyenin henüz taraf olmadığı Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri şartının yargı kurumları ilgili 9. maddesinin ilk fıkrası yargıcın yargıyı uygun şekilde yürütmesini engelleyeceği şeklinde düşünmemesi şartına yer vererek a bendinde ceza yargılamalarında (i) taraflardan birinin isteği üzerine davayı bölgesel dillerde yürütmeyi sağlamayı sözleşmeci ülkenin taahhüt ettiğini düzenlemektedir. Yine 1998 Şubat tarihli AGİT Oslo Tavsiyelerinin Yargı Makamları ile ilgili bölümünde 18 ve 19. maddelerde hukuksal süreçte ve yargılama süreçlerinde kişilerin kendilerini anadillerinde ifade etme hakkının olması gerektiğini vurgulamıştır.
Mahkeme tarafından verilen karar, kanımca mevzuata ve uygulamaya aykırılık teşkil etmemekle birlikte Baskın Hocanın görüşleri de cehalet gibi bir ifadeye mahkum edilemez.
Aktardığınız yazı da mutabık olabileceğim tek husus galiba sizin ilk yorumunuzda ki konunun mizah bölümünde de açılabileceğidir. Ancak yine Baskın Hoca hakkında mizahın akıllı adam işi olduğu için "bu adam"ın mizah bölümüne yakışmadığı sebebiyle burada paylaştığınıza dair vurguya katılamayacağım. Bence konuyu burada açmanız doğrudur. Çünkü bu haberi yapanlar ne yazık ki sizin de ifade ettiğiniz gerekçe ile mizah bölümüne yakışmayacaklardır.
Ben bir internet sayfasında yayınlanan yazıyı değil, kendi yazdığım bu yazıyı kabul etmeniz ümidiyle şahsınıza engin sevgimle hediye ediyorum.
Saygılarımla.