Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Friedrich Wilhelm Nietzsche  (Okunma sayısı 4845 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 26, 2007, 02:13:11 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

15 Ekim 1844′te Leipzig’e yakın Roecken kasabasında dünyaya geldi. İlkokulu bitirdikten sonra, Fichte’nin, Schelling’in yetişmiş olduğu ünlü Pforta kolejine verildi. Disiplinli öğrenim yıllarında Nietzsche, Yunanca ve Latinceyi iyi derecede öğrendi. 1864′te Bonn Üniversitesi’ne girdi. Klasik diller öğrencisi olarak öyle başarılıydı ki, daha mezun olmadan Basel’de kendisine filoloji profesörlüğü önerildi. Nietzsche, bu öneriyi kabul etti. Sağlığı hiçbir zaman iyi olmayan filozof birkaç kez hastalık izni aldıktan sonra, 1879′da istifaya mecbur kaldı. Sonra İsviçre tedavi merkezlerinde yaşadı. 1888′de akıl sağlığı bozuldu ve 1900 yılında ölene değin düzelmedi.

Sonrasız Döngü Tasarımı
Suut Kemal Yetkin’in yorumuyla… < < Nedir bu sonrasız dönüş? 1881 yılı ağustos ayında, Sils Maria'da bulunduğu sırada kafasında bir alev gibi yükselen bu düşünceyi kendisi "Sen Bilgi"de şöyle anlatır: "Eğer bir şeytan, gündüz veya gece, yalnızlığının en yalnızlığında yanına sokulup da deseydi sana: Şimdi şu yaşadığın ve yaşamış bulunduğun hayatı bir kez daha ve sayısızca tekrar tekrar yeniden yaşayacaksın ve bu yaşayışta hiçbir yenilik olmayacak. Ama her acı ve sevinç, her düşünce ve her özlem, yaşamının en küçük ve en büyük her şeyi senin için yeniden dönüp gelecek, aynı sırada ve aynı düzende ve şu örümcek de ağaçlar arasından görülen şu ay ışığı da, yaşadığın şu an da yeniden gelecek. Tükenmek bilmeyen varlık kum saatinin altı üstüne gelecek - Sen de birlikte, ey tozların tozu! Filozof bu düşünceyi, çağdaş felsefenin kutsal kitabı sayılan "Zerdüşt Böyle Diyordu"sunda daha canlı ve daha renkli olarak şöyle anlatır: "Şu kapıya bak, cüce! İki yüzü var, iki yol birleşiyor burada. Daha hiç kimse sonuna kadar izlemedi onları. Arkamızdaki şu uzun yol bir sonrasızlık kadar sürer; önümüzdeki şu uzun yol da baska bir sonrasızlık! Birbirine karşıttır bunlar. Ve işte burada, şu kapıda karşılaşırlar. Kapının adı yukarısında yazılı, "an" derler ona. Ama biri çıkıp da bu yollardan birini tutsaydı, daima daha uzağa giderek, inanır mıydın bu yolların birbirine ters düşeceğine? Cüce, yukarıdan bakarak: - Doğru olan her şey yalan söyler, diye mırıldandı. Her gerçeklik eğiktir, zamanın kendisi bile bir çemberdir. Yürümesini bilen her insanın, daha önce geçmiş olması gerekmez mi bu yoldan? Gelebilen her şeyin daha önce gelmiş ve geçmiş olması gerekmez mi?" Öyle ya, evreni meydana getiren güçlerin toplamı ne azalıyor, ne çoğalıyor. Azalsaydı, bugüne kadar nice zamanlar geçtiğine göre, bu güç toplamının çoktan azalmış olması gerekirdi. Onun çoğalması da düşünülemez; çünkü dünyanın dışında, rastlantı olarak gelip ona eklenecek bir şey de yoktur. Öyleyse, dünyadaki güç niceliğinin belirli ve değişmez olduğu gerçektir. Madem ki, zaman sınırsız ve güçlerin toplamı belirlidir; zorunlu olarak öyle bir an gelecektir ki, bu güçlerin meydana getirecegi bireşimler ne kadar değişik olursa olsun, kör ve doğal bir oyun, eskiden gerçekleşmis olan bireşimleri tekrar meydana getirecektir. Evrensel evrim, sonsuzca aynı evreleri yeniden getirecek ve sonrasız olarak aynı yollardan geçecektir. Demek ki, şimdi var olan bir şey, önceleri de vardi. Varlığın çerçevesi içinde daima aynı biçimler görünüyor. Öyleyse neye yarar yaşamak! Madem ki, her şey önceden olduğu gibi gelecektir, madem ki hareketlerimizin her biri evrensel mekanizmanin bir parçasıdır, ve madem ki hareketlerimiz vaktiyle tekrar etmiş olduğumuz aynı hareketlerdir ve tekrar göründüğüm zaman, onları tekrarlayıp duracağım, çaba neye yarar?...


Temmuz 26, 2007, 02:17:06 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Üstinsan Tasarımı
< < Gerçekten orada gördüğüm şeyin bir benzerini daha hiçbir yerde görmemiştim. Gördüğüm; yerde kıvranan, hırıldayan, kasılmış, perişan yüzlü genç bir çobandı; kocaman kara bir yılan sarkıyordu ağzından. Bir insan yüzünde böylesine bir iğrenme, böylesine renk solduran büyük bir korku hiç görmemistim. Yılanın boğazına aktığı sırada belki de uyuyordu çoban. Şimdi de çıkmıyor oradan. Elimle yılanı çekmeye koyuldum, boşuna çekiyordum. Onu bulunduğu yerden söküp atamıyordum. O zaman bir haykırıştır koptu içimden: "ısır! Durma, ısır onu! Başını, başını ısır! ". İşte, böyle haykırdılar. Ben de korkum, nefretim, tiksintim, merhametim, bütün iyim ve kötüm tek bir ses halinde. Ey beni çevreleyen yiğit insanlar, atılgan ve gözüpek arayıcılar, ve kim olursanız olunuz, kurnaz yelkenlerle bilinmeyen denizlere açılan sizler! Sizler ki, bilmece çözmekte ustasınız, çözün bakayım o gördügüm bilmeceyi, ve yorumlayın bana, en yalnız kisinin gördüğünü! Çünkü o görülen, olacağı önceden bir görüştü. O zaman simge olarak gördüğüm neydi? Çoban ve bir gün gelecek olan kimdir? Boğazına yılan giren çoban kimdir? Boğazı böyle en kara ve en korkulu şeylerin salgınına uğrayacak olan adam kimdir? Haykırışıma uyanan çoban, dişlerini bütün gücü ile batırdı ve uzağa tükürdü yılanın başını; ve bir sıçrayışta ayakta buldu kendini. Artık ne insan, ne de çobandı o! -biçimi değismis, başı ışıkla taçlanmıştı; gülüyordu. Yeryüzünde onun gibi gülen bir kimse daha görmedim. >> Bu güç dolu yaşama nasıl varmalı? Bu soruyu cevaplandırmak için, Nietzsche’nin ahlak görüşü üzerinde durmak gerekir. Filozof, bütün ahlak sistemlerini gözden geçirdikten sonra, birbirine karşıt iki ahlak örneği görüyor. Efendi ahlakı (Herren moral) ve Köle ahlakı (Heerden moral). Bu iki örneğe Avrupa uygarlığının başlangıcında rastlanır. Savasçı bir ulus, barışçı bir ulusa saldırır ve onu boyunduruğu altına alır. Güçlü bir insan gördüklerine değer biçmeyi düşünmez. Yalnızca kendine yarayanı iyi, zarar vereni kötü bulur. Başka bir deyişle, doğal eğilimlerimizin özgürce gelişmesine, genişlemesine yardım eden her şey iyidir, engel olan kötüdür. Zaten bir yaşamın iyi olup olmadığı hakkında bir yargıda bulunmak için başvurulacak ölçü de budur. Bu bakımdan, yaşamı kısırlaştıran, daraltan her şeye hayır, onu daha yoğunlastıran, daha güzelleştiren her şeye evet demek gerekir. Güçlü insan, zaferlerin insani, kendisine eşit olanları iyi, kendisine boyun eğenleri kötü sayar. Efendi ahlakı, güçlüler ahlaki zayıfları, korkakları insandan saymaz. Bu ahlak serttir, insafsızdır. Kölelerin ahlaki bambaşkadır. Üstünlerin varlıklarını dolduran gurur, sevinç ve yaşam coşkunluğuna karşılık, yenilgiye uğrayanların, kölelerin içlerinde kötümserlik duygusundan ve üstünlere karşı mayalanan nefretten başka bir şey yoktur. Geleceğin insanı, geleneksel ahlaktan kendisini kurtaran insandır. Böylece, bugüne kadar sayılan ve uyulan bütün ahlak kuralları; bir yıkma coşkunluğu içinde yok olacak, iyi ve kötü arasındakı ayrım da ortadan kalkacaktır. İyi ne? Kötü ne? Bunlar mutlak anlamı olmayan terimlerdir; efendilerle köleler arasında çok ayrıksı bir değer almaktadır. Kendi kendine var olan değişmez bir değer yoktur. Sert olalım, kıyıcı olalım, ama yalniz başkalarına değil; kendimize de böyle davranalım. Çünkü sorun, insanlığın geleceğidir. Bu felsefe, sistemli bir tüm olmaktan uzaktır. Bunu herkesten iyi kendisi bilmektedir. Nitekim: “yazdıklarıma her zaman bütün hayatımı ve kişiliğimi koydum, sırf düşünce sorunlarının ne olacağını bilmem” derken; o andaki tutkusunun kendisine yol gösterdiğini ve esin verdiğini söylemek istemiştir. Bu yüzden düşüncelerinde çelişkiler görenlere karşı Nietzsche’nin cevabı kesindir: “En bilge insan, çelişkilerle en zengin olan kimsedir.” >>

Üstinsan ve Sonrasız Döngü Tasarımlari Arasındaki Tutar(sız)lık
George Simmel ilk kez 1907′de yayımlanan çalışması “Schopenhauer ve Nietzsche” adlı kitabında, “üstinsanın görevinin sonsuzluğu”nun, sonrasız döngü düşüncesinde önkoşul olarak varsayılan “kozmik dönemlerin sonluluğuyla bağdaştırılamayacağı”nı öne sürer. Simmel, bunu şöyle ortaya koyar: “İnsanlık, her döneminde, yalnızca sürekli olarak yinelenebilecek sınırlı sayıda evrim biçimleriyle donatılabilir; oysa üstinsan ideali, geleceğe doğru yönelen düz bir evrim çizgisi talep eder.” Başka bir deyişle, ebedi dönüş öğretisi döngüsel veya çevrimsel bir zaman görüşünü önvarsayarken, üstinsan ideali doğrusal bir zaman anlayışı gerektiriyor gibidir. Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün bu iki temel öğretisinin birbiriyle bağdaşmadığı görüşü, üstinsan ve sonrasız döngünün “mantıksal bağdaşmazlık paradigması” olduğunu öne süren Erich Heller tarafından, yakın bir tarihte güçlü bir şekilde dile getirilmiştir. Üstinsan öğretisi bizi, yeni ve özgün bir şeyi yaratmaya teşvik etmek için tasarlanmışken; sonrasız döngü öğretisi, daha önce var olmamış hiçbir şeyin var olamayacağını öğretirken, Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt’te, kitaba adını veren kahramanın ağzından “bugüne kadar asla bir üstinsan olmamıştır” der. Heller’e göre, Zerdüşt, tüm dürüstlüğüyle, “asla bir üstinsanın var olmayacağını” ilan etmek zorundadır. Heller şöyle der: “Yaşamdan bu görkemli kopuş beklentisi, daha doğrusu yeni bir gelişme olanağı, en baştan hüsrana uğramış görünüyor; ve umutsuzca yinelenen bir erke kümeleri döngüsüne ebediyen yakalanmış olan dünya da, en kasvetli ebediyete mahkum edilmiş bir halde bulunuyor.” Belki de, Nietzsche’nin yeni bir insanlık görüşünü temsil etmesi açısından üstinsan idealinin tutarlığını sorgulayan en güçlü eleştiri, Maudemarie Clark’in yakın tarihli bir çalışmasında bulunabilir. Clark, üstinsan idealinin Nietzsche/Zerdüşt’ün kendi intikam ihtiyacını dışavurduğunu öne sürer. Ama ne var ki, sonrasız döngü düşüncesi, üstinsan idealinin anlamını aşındırır. Nihai biçimde dönüş düşüncesi Zerdüşt’e, kendisinin en fazla hor gördüğü ve küçümseme hissettiği insan tipinin, yani küçük insanın bile tekrar tekrar döneceği dersini verir. Bu nedenle Clark, ebedi dönüşün, üstinsanın yaratılması ve küçük insanın alt edilmesi olanağıyla bağdaştırılamayacağının açık olduğunu öne sürer. Laurence Lampert, üstinsan öğretisini Nietzsche’nin düşüncesinin merkezine yerleştiren her yorumun yanlış olduğuna, çünkü öğretiye, Zerdüşt’ün alt etmeyi istediği, zamanın eskatalojik ifası nosyonunu dayattığına inanır. Lampert, Nietzsche’nin Zerdüşt’ünün İranlı peygamber Zerdüşt’ün insanlığa miras bıraktığı şeyi; yani, fani var oluşun “ezeli ve ebedi yok oluşunun veya ezeli ve ebedi mutluluğunun karar baglanacağı, gelecekteki bir Kıyamet Günü’nün ezici ağırlığı altında” yaşanmasını ve sürdürülmesini maddesel olarak zorunlu kılan, kehanete dayalı bir dini alaşağı ettigini öne sürer.

Aforizmalar
Hiç kimse bir şeyden -kitaplar da giriyor giriyor bunun içine- bildiğinden çoğunu çıkarıp alamaz.
Ümit, kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.
Hep öğrenci kalan insan, öğretmenine borcunu kötü ödüyor demektir.
En kaba söz, en kaba mektup bile şu smaktan daha bir iyi yüreklice, daha bir dürüstçedir.
… başarıya varamayan bir şeyi, başarıya varmadığı için bir kat daha saygın tutmak …
Bir şey bizi öldürmezse, mutlaka daha güçlü kılar.
Avda. - Birisi hoş hakikatleri ele geçirmek için avdadır, öbürü - hoş olmayanları. Ama birinci de avdan çok avlanmaktan hoşlanıyor.



Temmuz 26, 2007, 02:21:36 öö
Yanıtla #2

Ustada saygılar..."Yükseldikçe uçma bilmeyenlere daha küçük görünmemiz kaçınılmazdır."
ars longa, vita brevis...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
90 Dakikada NIETZSCHE

Başlatan SublimePrince Felsefi Sorular

8 Yanıt
9434 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 04, 2007, 10:16:26 öö
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2440 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2007, 04:48:24 ös
Gönderen: MYSTICPROVOCATEUR
0 Yanıt
1962 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2008, 12:29:38 ös
Gönderen: bugfree
0 Yanıt
4454 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2010, 08:40:01 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
13117 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 17, 2010, 02:23:35 öö
Gönderen: scherif
0 Yanıt
5672 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2011, 12:11:25 öö
Gönderen: scherif
0 Yanıt
3369 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2011, 10:40:16 ös
Gönderen: AQUA
2 Yanıt
8816 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 02, 2011, 11:36:49 ös
Gönderen: popperist
1 Yanıt
3108 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 12, 2014, 12:18:47 öö
Gönderen: Gezdirici
4 Yanıt
3432 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 30, 2015, 11:21:44 öö
Gönderen: ARARAT