Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Biyoloji - Canlı bilimi => Konuyu başlatan: agnusdei - Aralık 23, 2011, 12:16:28 öö

Başlık: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 23, 2011, 12:16:28 öö
İlk insan’dan bu yana ne kadar zaman geçmiştir? Ve bu hususta ileri sürülen yüz binler yıllık tarihler, ne derece doğrudur?
Bugünkü kabule göre, dünya 5 milyar yıl önce sıcak ve yoğun bir gaz kümesi idi. 4 milyar yıl önce ise, koyu bir ateş topu halinde bulunuyordu. Hayat ise, tek hücrelilerin ortaya çıktığı 1 milyar yıl öncesine dayanıyor.

Bu tahmin, çağlar boyunca zamanın hep aynı aktığı ve sabit kaldığı düşünülerek yapılıyor. Halbuki zamanın değişken bir boyut olduğu ve onun, atomda, ışınlarda, olayların başında ve sonunda farklı bir seyir takip ettiği anlaşıldı. Bu durum, bir ırmağın yeryüzü şartlarına göre aynı hızlarda seyretmemesine benziyordu.

Zaman, mesela, ilk çağlarda genişleme gösterip durgun akabildiği gibi, asrımızdaki şekliyle de daha hızlı bir seyir takip edebiliyor. İlk çağlardaki iri hayvan ve bitkilerin, şimdikilere oranla on kat daha fazla yaşadıklarına bakılacak olursa, o çağlarda zamanın on kat daha yavaş aktığı söylenebilir. Bu durumda yaş hesaplamalarını, şimdiki zaman akışına göre yaklaşık (1/10) onda bir ölçüsünde küçültmek mantıklı olur. Buna göre Güneş Sisteminin 4 milyar değil 400 milyon, hayat başlangıcının 1 milyar yıl değil 100 milyon yıl önce ortaya çıktığı ve 100 bin yıl olduğu farz edilen insanlık tarihinin 10 bin yıl olduğu sonucu ortaya çıkar.

Cisimler hızlandığında ve ışık hızına yaklaştığında, mutlak sandığımız değerlerin bir bir değiştiğini gözleriz. Mesela ışık hızına çok yaklaşan birinin zamandaki seyri, bize göre 14 defa daha yavaştır. Yani o kişi 1 yıl yaşadığında, biz 14 yaş almış oluruz. Bu hızda seyreden birinin sadece zamanı değil, boyu da değişikliğe uğrayarak yarıya iner. Ağırlığı ise üç misli artar. Diğer bir ifadeyle, ağırlığı 70 kg’dan 210 kg’a yükselen o kişinin elindeki metre yarı yarıya kısalmış, kolundaki saat ise yerdeki bir insana göre 14 defa daha yavaşlamıştır. O kişinin böyle bir saatle kainatın geçmişini ve insanlığın tarihini ölçmesi halinde ulaştığı sonuçlar doğru olabilir mi? Aynı şekilde yerdeki biri de, enerji dünyasını normal saat ve cetvelle ölçmeye teşebbüs ederse başarı elde edebilir mi? Maddi alemin çapını, kütle hesabını ve zamanını bu ölçülerle incelersek doğru sonuçlara ulaşamayız. Aynı hesaplamayı, enerji dünyasında yaşayan enerji-varlık cinlerden biri yapmaya kalkışsa, enerjinin ölçüleriyle maddi dünyayı ölçmeye çalışsa, doğru sonuçlar elde edemeyecektir.
Radyoaktif elementler, “yarı ömür” denen sırlı bir olayla, belli bir zaman sonra, esrarını bilemediğimiz bir şekilde enerji denen mahiyete çevrilir. Mesela 1 kg. Uranyum, 1620 sene sonra yarım kiloya iner. Bu süre Uranyumun yarı ömrüdür. Maddenin bir şekli ve boyutu varken onun hamuru ve aslı olan enerjinin, boyutsuz ve zamansız dünyasının sırlarına henüz vakıf değiliz. Bildiğimiz bir şey, enerjinin ışık hızında olduğu ve maddeden tamamen farklı özellikler sergilediğidir.

Radyoaktif elementlerin belli bir zaman sonra yarıya inmesi, canlıların özellikle yakın geçmişleri ile ilgili ipuçları vermektedir. Ne var ki, biz, hesaplamaları hep madde konusuyla ele alıyoruz. Bu hesabı enerjinin ölçülerine göre yaparsak: Yani neredeyse ışık hızı dediğimiz ışık hızının %99 küsuru ile ele alırsak (Elektron gibi birçok atomaltı ve kozmik parçacıklar bu hızda seyrederler. Tabii ki bu hızda parçacık değil ışın halindedirler), hesaplarımızda düzeltme yapmak zorunda kalır ve kainatın yaşının 16-20 milyar yıl değil, bunun on dörtte biri olduğu sonucuyla karşılaşırız. Dünyanın yaşı ise 4 milyar yıl yerine 300 milyon yıl bulunur. 100 bin yıl önce ortaya çıktığına inandığımız insanlık tarihi ise, aniden 7000 yıla iniverir.

Bu anlatılanları destekleyen meselenin bir başka yönü de, ivmeli bir artış gösteren dünyanın şu andaki nüfus miktarıdır. Eğer insanlık tarihinin 15 bin yıldan bu yana devam ettiği ve bu tarih boyunca ortalama ömrün hep 70 yıl olduğu kabul edilirse, dünya nüfusu yapılan hesaplamalara göre şimdi 1 trilyon civarında olmalıydı. Şu andaki teorik anlayışa göre yüz binler yıl olduğu ileri sürülen insanlık tarihinin 15 bin yıldan daha kısa olması gerekiyor. Bu da kafi gelmemekte, atalarımızın ilk zamanlar 600-1000 yıl gibi daha uzun ömürlü olduklarını kabul etmek durumundayız. 100 sene sonra dünya nüfusunun ne kadar olacağını tahmin edebileceğimiz gibi, aynı tahmini geriye doğru gittiğimizde, İsa döneminde dünya nüfusunun 250 milyon kadar olduğu hesaplanıyor (Miller, C.Tyler. “Living In the Environment” Kaliforniya A.B.D. 1975). Dünya nüfusuna tesir eden veba gibi salgınlar ve savaşlarda ölenlerin ancak nüfusun yüzde bir buçuğuna tekabül ettiği kabul ediliyor. Bu durumda insanlığın ömrünün yüz binler yıl olduğu iddiası da geçerliliğini kaybediyor. Sadece nüfus artış hızı bile insanlığın ömrünün 10 bin yılı geçemeyeceğini gösteriyor.

Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Barbaros - Aralık 23, 2011, 01:47:09 öö
Geçen gün bu konuyu düşünüyordum. Eski insanlar nasıl söylendiği gibi asırlarca yaşadıklarını düşündüm durdum. Ve şu kanıya vardım. O insanlar asırlarca yaşamıyordu :) Fakat o dönemler zaman yavaş ilerliyordu(insan algısına göre). Yada şöyle diyebiliriz ki, zaman doğru ilerliyordu. Şuan ise hızlı ilerliyor. Bin yıllar önce yaşayan bir insana göre şuan 23 değil sanırım ortalama 100 yaşındayım. O zaman ki 100 yaşındaki insan ise bu zamana göre 23 yaşında gibi oluyor. Ben böyle düşünüyorum. Ve insanlık tarihinin başlangıcını da 10 bin yılı geçtiğini düşünmüyorum. Hiç yoktan bizim yapı ve algı jenerasyonuna sahip insan yapısı 5-10 bin yılı geçmiyordur. Daha eskiden ne vardı. Kimsenin bildiği yok. Bu konuda ne dinler ne de bilim bir yanıt veremez. Çünkü o zamanlar, bu algılara haiz ortamdan daha farklı bir düzen söz konusuydu. Bilinmezlik.  ???
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Aralık 23, 2011, 11:50:48 öö

Çok önemli bir şey nasıl olur da bu yazıda atlanmış anlayamadım. Zamanın hızını etkileyen şeyler vardır geçmiş zamanlarda böyle bir etki nereden ortaya çıkıyor. Yani Evren bundan 3-5 milyar yıl önce çok çok yavaş mı hareket ediyordu? Yada ışık hızının yarısından fazla hızla mı hareket ediyordu? Hayır, böyle bir şey çok saçma olurdu, çünkü kütle değişmedi, evreni oluşturan 4 kuvvet değişmedi. Bu 4 kuvvetten birisi olan radyasyonu, hala uzaydan, milyarlarca ışık yılı uzaklıklardan alıyoruz. Demek ki radyasyon o zamanda varmış. Ayrıca böyle hızla hareket eden gezegenlerin kütleleri değişeceği için çekim güçleri de değişecektir. O zaman varolan evrendeki madde yapısı bu gün bildiğimizden daha değişik olurdu. Ne değişti bir kaç milyar yılda ki günümüz halini aldı?
Aynı madde miktarı, aynı enerjiler içinde hızın değişmesi hangi akla uygun? Böyle bir hız ve kütle yapısı ancak evrenin başlangıç anının bir saniyesi içinde mevcut olabilir. O an da hız çok fazla, kütle çok fazla, ve her şey çok fazla olabilir. Zaten bu yüzden Bigbang'in ilk saniyesi incelenmektedir. Hawking de bir çok bilim adamı da bunu inceler. Sonraki bir kaç bin yıla hiç bakmazlar, merak dahi etmezler.

Üstelik böyle bir şey söz konusu olsa bile, denklemin iki tarafı da değişmeyeceği için bize hiç bir şey katmaz. Yani zaman yavaştı, ömürler daha uzundu demekle şimdi ki yaşam süresinin yakınlarına geliriz.


Bir diğer konu da, Neden nüfus artmadı?
Bu gün doğada ki kaplan sayısına, ceylan sayısına bakarsak bundan bir kaç milyon yıl önceki nüfuslarının çok farklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır ve asla. 
Yapılan bir deneyde bir kafeste 10 fare vardır ve her gün 20 kg yiyecek konulur. Bu yiyecek çok fazladır ve fare sayısında artış başlamıştır. Fare sayısı 300 olunca nüfus artışı durmuştur. Sonra her gün yiyecek 0.5 kg eksiltilmiş, fare sayısı bu yiyecek miktarına göre düşmüştür.
Tarımla stoklar şişmiş, yiyecek bollaşmıştır. Bu üretim nüfusun artışıyla sürekli artış göstermeye başlamıştır. Gerisini zaten biliyorsunuz, bu gün hala devam etmektedir. Nüfus tarımla patlama yapmıştır. Bu yüzden sürekli nüfusumuz yarı zamanda kendini ikiye katlamaktadır.
Var olan kıtlıkların sebebi ise yiyeceğin azlığı değil eşit dağılmamasıdır.
İsa nın döneminde 250 milyon olduğu sanılan nüfus 1500 yıl sonra kendini ikiye katlamış, sonraki ikiye katlaması 600 yılı bulmuş ve en son ikiye katlaması 15 yıl almıştır. Tarımdaki üretimin ve teknolojini artması, petrolün sağladığı enerji buna sebep olmuştur, nüfus da bu üretim miktarını takip etmiştir. Hangi insan çıkıp da matematik ile, orantı ile nüfusun artışını bu yazıda ki gibi söyleyebilir bilemiyorum. Sanırım bilgi ve mantık yürütme konusunda inanılmaz eksikleri olan birisi.
 
Yani atalarımız milyonlarca yıl doğayla birlikte, iç içe yaşamış ve ona uymuştur. Nüfusu da bu yüzden fütursuzca artmamıştır.

Bu yazı bilimsellikten çok uzak geldi bana.

Belki böyle bir yazı dincilerin kitaplarındaki büyük boşluğu kapatmak için işine yarayabilir. Kitaplardaki bir kaç bin yıllık insanlık ömrü maalesef komediden öteye gitmiyor. Üstelik insanlığın bir kaç milyon yıla dayanması onların ne kadar çok sonra ortaya çıktığını ve pek de işe yarmadığını ispatlıyor. 


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: ADAM - Aralık 23, 2011, 12:21:06 ös

Sayın agnusdei’nin bu yazısı, bilimsel bir bakış açısıyla yapılmış mantıklı bir irdeleme…

Sayın Prometheus’un eleştirilerinin haklı yönü var.

Ben bir başka açıdan katkıda bulunmak isterim: Sayın agnusdei’nin aktarımındaki irdelemede önemli bir etkenin göz önüne alınmamış olduğu gibi bir izlenim edindim. Bilmem yanılıyor muyum?

Bu irdeleme, sanki yeryüzünün koşulları, -özellikle jeoloji, radyoloji, klimatoloji ve benzeri etkenler bakımından- bugünkü durum nasılsa bundan binlerce yıl öncesinde de hep öyleymiş, hiçbir şey olmamış ve hiçbir değişim oluşmamış gibi düşünülmüş. Bir diğer deyişle, -konuyu salt insan açısından ele alırsak- insanın yeryüzünde primatlar sonrası var olan atası günümüze kadar hiçbir farklılaşma göstermeden, hiçbir afete uğramadan hiçbir mutasyon geçirmeden gelmiş gibi..

Bu bağlamda bilinen bilimsel bilgi demetinden bir küçük özet alalım:

Dünya, bir uzay cismi olarak evrensel kaynaklardan sürekli olarak değişik güç ve frekanslarda radyasyon, bir diğer deyişle kozmik enerji alıyor. Bunun önlenebilmesi ve kesintiye uğraması söz konusu değil; sadece yoğunluğu ve içeriği değişime uğrayabiliyor.

Radyasyonun ölçü birimlerinden biri de Röntgendir. Yeryüzüne uzaydan her yıl ortalama 0,03 Röntgen gücünde kozmik enerji düşüyor.

Önce bu bilimsel bilginin doğru olup olmadığı üzerinde durulmalı. Doğru ise, şu sözü edilen 0,03 değerine bir bakılmalı.

Bu ne zamandan beri böyle?... Arada hiç çok yükseldiği olmuş mu? Orta Çağ dediğimiz 500-1500 yılları arasında daha mı yüksekti acaba? Çünkü o sıralarda ortalama insan ömrünün çok daha kısa olduğunu biliyoruz. Buna karşılık M.Ö. 3. bin yıl dolaylarında acaba çok daha mı uzundu? Çünkü Tevrat’taki anlatıma bakarsak, insanoğlunun eski ataları yüzlerce yıl yaşarmış.

Bilimsel bulgulara göre; yeryüzü daha önce en az bir kez yaklaşık iki bin Röntgen, dört kez ortalama bin Röntgen, en azından on kez kadar da yaklaşık beş yüz röntgen gücünde kozmik enerji bombardımanı altında kalmış. Nitekim bundan ötürü küremizde jeolojik dönemlerin hemen hemen kesinlikle belirgin sınırları var. Bu sınırların oluşumunda, dünyanın soğumasının ve magmadaki değişimin yanı sıra bu kozmik enerji alımının da etkisi var.

Dünyamıza çarpan meteorları da bu çerçevede düşünebiliriz.

Bunun daha da ayrıntılarına girmeden bu kadarıyla yetinmek istiyorum. Çünkü lise düzeyinde öğrenim görmüş bir kişi olarak bu kadarını anlayabiliyorum. Ötesi aklımı karıştırıyor; zor geliyor. Anlayamayınca okumaktan, incelemekten vazgeçiyorum.

Elbette bu konuyu benden iyi bilenler aslında böyle şeylerin olmadığını, bunların palavra olduğunu, dünyanın ekseninin ekliptik düzleme göre öteden beri zaten 23 derece eğik olduğunu, bunun sonradan oluşmadığını, sonradan oluşmuş olsa bile o tarihlerde dünya yüzünde henüz canlı, hele hele insan olmadığını söyleyebilir.

Ben o kadar iyi bilmiyorum. İyi bilenler benim söylediğimdeki yanlışı düzeltsin.

Aşırı doz radyasyon canlı bedeni üzerinde nasıl bir etki yaratır?

Ben tıp doktoru değilim. Bu konuda bir şey söyleyemem. Ancak bildiğim kadarıyla bir yıl içinde üç kez rasyoskopi cihazına girerseniz, bu elbette bir hastalığın teşhisi için gerekmiştir, -geçmiş olsun- ama radyoskopinin çekildiği alana göre 60-70 Röntgen dolayında radyasyon almış olursunuz ve bunun önemli ölçüde yan etkileri vardır.

Tek kalemde ya da birikmiş 200-700 Röntgen gücündeki bir radyasyon dozu, çoğu canlılar için öldürücüdür.

Bu nedenledir ki, tarih öncesi dönemlerde küremiz, en az 15 kez üzerinde bulunan çoğu canlı türlerinin tümüyle ortadan kalkmış olması gereken ölçüde yüksek radyasyon ortamlarında kalmıştır. Zaten tarih öncesi çağlarda var olduğu sonradan bilimsel araştırmalarla anlaşılmış çeşitli canlı türlerinin, herhangi bir biyolojik değişime hatta mutasyona bile uğramadan soylarının birdenbire sona ermiş olması bu kozmik olaylara bağlanmaktadır.

Kozmik afetlerin bazılarında yerküre, parçalanma hatta belki uzaya dağılma tehlikesi geçirmiştir. Yer kabuğu hayli başkalaşmış, kıtalar yer değiştirmiş, bunların bazısı atmosferden bakıldığında yok olmuş, zaten atmosferin kompozisyonu da değişmiş, eski kıtaların yerlerine yenileri yükselerek oluşmuştur. Önceleri pek az olan mevsim farkları sonradan giderek belirginleşmiştir.

Günümüzde halkımızın büyük bir çoğunluğu deprem korkusuyla yaşıyor. Japonlar hiç de korkmuyor çünkü her gün depremle iç içe yaşıyorlar; buna göre yaşam eğitimi alıyorlar. Biz öyle bir yaşam eğitimi alacak yere önce uzmanların önerilerine biraz kulak versek ne iyi olacak. Antik Çağ öncesi insanı ise, dünyanın birçok bölgesinde çok daha sık ve çok daha şiddetli depremlerle iç içeydi. Doğal bir olaydı bu; kafa yormaya bile değmezdi. Aşırı yağış, fırtına ve bora, volkan püskürmesi gibi yaşamı zora sokan olayları çok daha fazla önemserdi.

Ya radyasyon?... Olasıdır ki onun pek farkında değil di insan.

Bu kısa süre içinde aşırı radyasyon olaylarının (bombardıman) en yakın tarihli olanlarından pek önemli birinin günümüzden 11-13 bin yıl kadar önce yani ortalamasını alırsak M.Ö. 8 bin dolaylarında oluştuğu hesaplanmıştır. (Paskalya Adası’ndaki megalitlerin bu tarihten daha eski olduğu belirtiliyor ama kesin bir tarih verilemiyor bildiğimce.)

Bundan daha da yakın tarihli bir diğerinin M.Ö. 4 bin dolaylarında oluştuğu belirtiliyor.

Bu böyle olunca, Tevrat başlangıçlı dinsel kaynaklardaki başlangıcın niçin o tarihe denk düştüğü üzerine bir yarı-bilimsel yorum yapılabilir: Anlaşılan, o sıralarda yeryüzü olağanüstü önemli bir olay, bir değişim yaşamış.

Bütün bunlar böyle olunca, Sayın agnusdei’nin, bunların kaynağından asıl ve tam bilgileri alarak hesaplamasında bir düzeltme yapması gerekebilir.

Şöyle ki, diğer birçok canlı türü gibi insanın da büyük çoğunluğunun yeryüzünden yok olduğu, ancak kimilerinin yeraltında mağara derinliklerinde olağan insan ömrünün çok üzerinde uzun süreler boyunca korunarak yaşadıktan sonra yeniden yüzeye çıkabildiği, birçok yerde bilgiye ve uygarlığa neredeyse sıfırdan yeniden başlamak zorunda kalındığı, bunun yeryüzünün ayrı noktalarında ayrı tarihlerde ve birbirinden farklı biçimlerde oluştuğu göz önünde tutulmalıdır gibime geliyor.

Yanılıyor muyum?



Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 23, 2011, 02:39:04 ös
Sayın Prometheus,

Görüşlerinizi ve yorumlarınızı seviyor olmam, sıklıkla olmasa bile, sizi eleştirirken bir kırgınlığa neden olmamalıdır.

Dikkatinizi çekmedi sanırım, ben Dünyanın yaşı, Hayvanlar dünyasının yaşı ya da Evrenin yaşı diye bir başlık açmadım! “İnsanlığın yaşı” dedim. E tabi, her hangi bir sebepten dolayı, direkt ya da dolaylı bir biçimde Maymunlarla ilişkilendirilmeyen bir İnsan ırkının yaşından söz ediyorum! Her ne kadar ortak kabul gören bir “İnsan” tanımı yok ise de, en azından kafa tasının içinde taşıdığı ve gizemi halen bile çözülemeyen Beyne sahip İnsan ırkından söz ediyorum.

Ben Dinci değilim! Hatta, bir Dinim bile yok, yani Dinsizim. Ne dinlerin uyduruklarıyla şekillendirdikleri bir Evren modeli, ne de hadsiz maymuncuların zırvalıkları beni asla etkileyememiştir. Görebildiğimiz (uzaylılar hariç) canlılarla ilgili bir fikir yürütmemiz gerektiği zaman, bazılarımız hemen Bilim’e sarılırız. Güzel, kılavuzumuz “Bilim” olsun tabi, ama hangi Bilim? 21. Asırda, uzayın derinliklerine, uzaylılardan mesaj alma amaçlı ve yakıtı hiç tükenmeyen kapsüller yapıp gönderebilen modern insan ırkı, neden 16,17,18,19 yy döneminde yaşamış ve Nano teknoloji’yi bile hayal  edemeyen birkaç diktatör zihniyetli adamın ismini yaşatmak zorunda kalalım?

“Uzaylılara inanıyorum, ama cinlere(boyut dışı varlıklar) inanmıyorum” çok fazla çelişik ve çok fazla şartlandırma görüyorum!

Ya Evrimcisin, ya Dinci… Bunun ortası yok değil mi? Ben ikisini de kabul etmiyorum olamaz mı?

Saygılarımla.


Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 23, 2011, 05:51:28 ös
Sayın ADAM,

1: Dünyamız, geçmişi belli olmayan bir tarihten beri kozmik ışınlara maruz kalıyor-kalıyordur.
2: Maruz kaldığımız kozmik ışınların cinsi, miktarı, süresi, canlılar üzerindeki tepkimeleri ya da formüler denkleminin ne olduğunu biz bilemeyiz, çünkü BİLMEMELİYİZ.
3: Gezegenimize Meteorların ya da tanımlanamayan çeşitli gök cisimlerinin düşmesi doğrudur.
4: Farklı elementlerin tepkimeleri sonucu yayılan radyasyonun canlılar üzerinde yaptığı etkiler değişkenlik gösterir.
5: Kozmik afetlerin sonucunda, yerküremiz uzaya dağılma tehlikesi GEÇİRMEMİŞTİR.
6: Gezegenimiz, 11,13,20. beklide 50 yıl önce bir kozmik ışımaya maruz kalmıştır. Olabilir.
7: Abraham ya da Tevrat "Baz"lı bir başlangıç hiçbir zaman mantıklı GELMEDİ bana.

"Şöyle ki, diğer birçok canlı türü gibi insanın da büyük çoğunluğunun yeryüzünden yok olduğu, ancak kimilerinin yeraltında mağara derinliklerinde olağan insan ömrünün çok üzerinde uzun süreler boyunca korunarak yaşadıktan sonra yeniden yüzeye çıkabildiği, birçok yerde bilgiye ve uygarlığa neredeyse sıfırdan yeniden başlamak zorunda kalındığı, bunun yeryüzünün ayrı noktalarında ayrı tarihlerde ve birbirinden farklı biçimlerde oluştuğu göz önünde tutulmalıdır gibime geliyor.Yanılıyor muyum?"

Sayın Adam, Üstadım, İnsan beynine sadece “Organ” muamelesi yaparsak, güçsüzleri, ya da beyinsel olarak Evrimini tamamlayamamış toplumların, birilerine kölelik yapmasında ne gibi bir sakınca olabilir? Buna neden Mani olunsun ki?

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Aralık 23, 2011, 09:39:44 ös
Birincisi ve en önemlisi; Sayın ADAM'ın masonluk harici bilgi içeren bir konuda yorum yapması bu yazıyı devam ettirme isteği doğurdu :)

Konuya gelince, Sayın ADAM hayatın belli dönemlerde tamamen sıfırlandığı ancak yaşamın yolunu bulduğu izlenimine kapıldım. Ki bu sadece bu başlıkla alakalı değildir.
Oysa hayır. yaşam bir şekilde hiç son bulmadı. Yeryüzünde veya evrende nefesin kesildiği tek bir an dahi bulunmadı(oksijen olmasa bile).

Radyasyon bir çok enerji türünden sadece biridir. Daha derinlere inersek, nötrinoları görürüz. Tam bir bombardıman, her saniye evrenden, güneşten ve bir çok süpernovadan gelen nötrünolar yeryüzünün içinden geçmektedir. Milyonlarca nötrinoyu 10m kalınlığındaki kurşun bir duvardan geçirsek sadece bir tanesinin yönünü değiştirebilir (durdurmadığını bilelim). Serbest radikallerin aslında bu nötrinolar yüzünden olduğunu bilirseniz, yaşlanmayı sağlayan bozukluklarında nasıl giderileceğini bilirsiniz. Çünkü nötrinolar serbest radikallere sebep verirler. Konu çok bilimsel veya teknik kelimelere kaçmış olabilir. Kusuruma bakmayın. :)

Şu bir gerçek ki, insanımsılar tam 4 milyon yıldır var. Bizde onbin türünden sadece bir tanesiyiz. Biz insanlık değiliz sadece tek bir türüyüz. Kendimizi illa sınıflandıracaksak işimiz çok zor, çünkü bize benzer türlerin sayısı çok fazla. Bazıları tükrük dolu borazan gibi öterler, neden günümüzdeki maymunlar insan değil diye. Ne diyeyim ki şimdi onlara? Binlerce tür vardı, birisi diğerlerinden daha farklı davrandı, bak hiç bir türü diğerinin aynısı değil mi diyeyim? Neden maymun var ve neden şempanze var?
Neden hep şempanze olmamış?
Anlatamazsın...

Sayın ADAM'ın belki bilmediği bir şey var(yada duymadığı), bu gün 40 derece asitte yaşayan canlılar var. Yani bir gezegen düşünün 40 derece asit denizi ile kaplı. Yaşam yine mümkün.
Radyasyon etkisi nötrino etkisi kadar olmasa bile bir bozunmaya sebep olur. Bizim türümüzün hepsini yok edecek radyasyona binlerce yıl maruz kalsak bile bir böcek türü yine hayatta kalacaktır.
Sonuç olarak, biz evrenin tek yaşayan türü, tek inanan türü, tek hakim türü, tek sorgulayan türü değiliz.
Canlı olmak için bizim gibi olmaya gerek yok, yaşamak için kaşımızın gözümüzün olmasına gerek yok. Hayat sadece, et ve kemikten bile olmayabilir.

Devam edecek...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Alşah - Aralık 24, 2011, 12:50:33 öö
       Sayın agnusdei'nin başlattığı bu konu gerçekten çok ilginç. Tam bir bilim kurgu türü. Yanlız sayın agnusdei'nin, hayatın başlangıcı ve insanlık tarihi hakkında ileri sürdüğü tarihsel  düşüncelere ben de pek katılmıyorum. Zira; bilim adamlarınca evrenin varoluşunun 14-15 milyar yıl öncesi, yaşamım 10, insan neslinin ise 4,5-5 milyar yıl öncesi başladığı yolunda bir birlerini destekleyen araştırma ve tespitleri var. İnsanlık tarihinin  10 bin yıl önce başlaması gibi bir şey olabilir mi? Daha geçenlerde Cin'de bulunan  bir insan cesedinin 45 bin yıl öncesine ait olabileceği bilim adamlarınca açıklandı. 10 bin yıllık insanlık tarihi olsa olsa Sümer medeniyetlerinin başlangıcını kapsayacak bir tarih olabilir.
       Sayın agnusdei, 10 bin yıllık bir tarihi şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Bir de en azından (evreni hariç tutarak) sadece dünyamızın coğrafi  yapısını gözünüzün önüne getirin. Kıtaların oluşumunu, coğrafi engebelerin, buzulların  oluşumunu v.s. biraz detaylı incelediğiniz takdirde sanırım siz de o tezin pek sağlıklı olmadığına karar vereceksiniz.
       NASA ve COBE uyduları ekiplerince yapılan araştırmalarda, özetle; (gökbilimcilerin , gözlenebilir  evrenin en hücra köşelerine gittikçe daha derin biçimde inceleme imkanının çıktığı, 2000  yılının Mayıs ayında bir gözlem raporunda  yeni bulunmuş bir galaksi -şimdiye kadar gözlenebilmiş en uzak galaksi-izlenebilmiş ,bunun  galaksi oluşumunun en erken dönemine Büyük Patlamadan sonraki ilk milyar yıla ait olduğu ) belirtilmiştir. Yani bu güne kadar yaşamın başlaması ve insanlık tarihi hakkında sayın agnusdei'nin ileri sürdüğü görüşlerin doğru olabileceğini düşünmüyorum.
       Diğer taraftan sayın Prometheus ve sayın ADAM'ın  hem yaşamın başlangıcı ve hem de insanlık tarihi  hakkındaki anlatıları bilim adamlarının anlatılarına çok daha uygun düştüğü kanaatindeyim.
        Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: ADAM - Aralık 24, 2011, 09:18:08 öö

Bu işin özetinde şöyle bir değerlendirme yapılabilir:

Bu bağlamda bilime, bilimsel bilgiye, bilimsel yönteme güvenmek gerek. Bilim bugün henüz her şeli açıklayamamış durumdadır. Gelecekte daha çok şey açıklayacak, insanın ufuklarını açacak ama gene tüm sorulara yanıt getirmiş olmayacaktır. Bilimin bulgularını insanın akıl süzgecinden geçirerek değerlendirmesi gekir. O zaman dogmaların ve kör inançların onu hiçbir yere götürmeyeceğini anlayacaktır. Bundan sonra yaşamını düzenlerken ona bilgi ile yoğrulmuş erdemleri yön vermelidir. Bu yolda ilerlediğinde, içinde yaşadığı ve bir öğesi oldduğu bu evrende sadece özdeksel değerlerin değil tinsel değerlerinde çok önemli ve gerekli olduğunu görerek değerlendirmesini ona göre yapmalıdır.

Böylece korkarım Masonluğun benimsediği ve önerdiği yönteme geldik.

Yok hayır, öyle değil... Bilimsel yöntem akıl ve bilgelik yolu bu. Masonluk ile bağlantılı olmayabilirdi. Ancak şu bir rastlantı mı acaba: Masonlukta önerilen yol da bu.

 
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Aralık 24, 2011, 10:42:48 öö
Sayın ADAM işi dolaştırıp döndürüp istediği yere bağlamış :)
Bu masonluğun değil insanlığın benimsediği bir yöntemdir. Her kes mason değildir, hatta onlar çok çok azdır. Bu erdemler sadece onlara ait de değildir. Onlar en ileri gidenlerde değildir. Onlar kendi içlerindedir.
Neyse konuya döneyim. :)
Sayın Alşah, o çok uzak, oluşum halindeki galaksilere biz Kuasar diyoruz. Bunu çok kişi bilmez. Görüntüleri bize 10 milyardan fazla zaman öncesinden gelmektedir. Neyse konu bu da değil :)

Şimdiki şartlar geçmişte değişmedi, zaman daha hızlı akmıyordu, varoluş başka bir şekilde değildi. İnsanlık gerçekten daha uzun yaşıyordu. Bu gün insan bedeni ortalama 190 yıl yaşayabilecek yapıya sahiptir. Ancak biz kendimizi çaktırmadan zehirliyoruz.

Söylediğim bir çok şey bana ait değildir. Okuduklarım, duyduklarım ve özellikle sıkı bir süzgeçten geçirdikten sonra kullandığım bilimsel verilere ait şeylerdir. Ben avcı ve toplayıcıyım. :)

İnsanın yaşı için kıvırmalara yüz verecek değilim. Atmalara tutmalara dikkat edecek de değilim. Her şey ortada ve çok mantıklı. İnsanlık yada insanımsılar yaklaşık 4 milyon yıldır var ve bunu kafasına koyamayanlar beni ilgilendirmiyor.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 24, 2011, 01:16:29 ös
Beyin bildiğini okur
Bilim dünyasından gelen son bilgiye bakılırsa kendimizi boşu boşuna strese sokuyoruz. Biz ‘ne yapmalıyım’ diye kara kara düşünürken aslında beynimiz çoktan ne yapacağımızı belirliyor.

Çoğu zaman hayatta belli kararları vermek zordur. Bir düşünün, otobüs kalkmak üzere… Ve binip giderseniz hayatınız değişecek… Ya da eliniz ‘gönder’ tuşunda birine manidar bir mesaj atıp atmamanın tereddütünü yaşarken… ‘O anda bir karar verme sıkıntısı’ hayatımızda defalarca karşımıza dikiliyor. Oysa bilim dünyasından gelen son bilgiye bakılırsa kendimizi boşu boşuna strese sokuyoruz. Biz ‘ne yapmalıyım’ diye kara kara düşünürken aslında beynimiz çoktan ne yapacağımızı belirliyor. Yani parmağınız ‘gönder’ tuşunda gezinirken beyin çoktan parmağa bas komutunu göndermiş oluyor!

Berlin’deki Bernstein Beyin Araştırmaları Merkezi (Bernstein Center for Computational Neuroscience)’nden nörolog John-Dylan Haynes ve ekibinin geçen aylarda prestijli bilim dergisi Nature’da yayınlanan araştırmasının ortaya koyduğu gerçek şu: Düşüncenin hareket hızı 10 saniye. Yani biz daha ne yapacağınızı, ne karar alacağımızı bilmezken aslında beyin çoktan kararı verip seçimini yapıyor. Yaptığımız anlık hareketleri bile beyin 10 saniye öncesinden belirlemiş oluyor ve vücut fonksiyonlarına gereken emri veriyor. Kısacası seçimlerimiz biz daha farkına varmadan 10 saniye öncesinden beynimizce belirleniyor!

ÖZGÜR İRADE YOK MU?

Nörolog John-Dylan Haynes, “yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuç; bilincin, sadece buzdağının görünen kısmı olduğunu gösterdi” diyor. Buna göre insanın beyni ve sinir sistemi içinde bulunduğu dünyayı algılayıp algıladıklarından öğrenip önemli deneyimleri hatırlayıp bunlar doğrultusunda geleceğe yönelik planını yapıyor ve seçimini bunların hepsinin analizini yaparak belirliyor. Yani siz ne kadar düşünseniz de deneyimlerinden yola çıkan beyniniz bildiğini okuyor!

Bir insanın bilinçli olarak bir karar vermesinden önce beyinde neler olup bittiğini bulabilmek için Haynes ve ekibi bazı deneylere imza attı. Bu deneylerden en net sonuç vereninde ise 21-30 yaşları arasında yedi kadın ve yedi erkekten oluşan 14 deneğin karar verme aşamasında beyinlerindeki aktivite fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRı) tekniği ile incelendi. Deneyde bu 14 gönüllüden biri sağ ellerinin, diğeri sol ellerinin altında bulunan iki düğmeden birine kararları doğrultusunda basması isteniyordu. Ancak beyin görüntüleri beynin düşünce ve bilinç ile ilişkili korteks bölgesinde, hafızamızı, konuşma yeteneğimizi, mantığımızı ve bilicimizi organize eden beyin hücrelerinde denek kararını verip düğmeye basmadan 7 saniye önce bir aktivite meydana geldiğini ortaya koyuyordu. Yani beyin kişi kararını vermeden 10 saniye önce hangi elin düğmeye basacağına dair emri veriyordu. Bu bulgunun anlamı ise şu: Seçim yapıldığı düşünülen an, aslında sadece hissettirilen bir algıdan ibaretti, seçim bundan 10 saniye önce beyin tarafından çoktan yapılmıştı.

Hatta deneyi yürüten bilim adamları, beyin hareketleri doğrultusunda denekler daha kararını vermeden önce hangi düğmeye basacaklarını yüzde 70 oranında tahmin etmeyi bile başardı!

“Bu çok tuhaf bir durum” diyor Dr. Haynes; “Görünüşe göre verdiğimiz kararlar, bilinçlilik halimiz devreye girmeden uzun süre önce belirleniyor.” Haynes sözlerini şu çarpıcı ifadeyle tamamlıyor: “Bu araştırma sonuçları, bizim ‘özgür irade’ anlayışımıza da şüphe düşürüyor. Hatta beyin hareketlerini izleyerek insanların niyetilerini önceden bilebilmeyi dahi mümkün hale getiriyor!"

İÇİNDEKİ SESİ DİNLE

Aslında Dr. Haynes’in araştırması bu konudaki ilk çalışma değil. 1980’lerin başında, Amerikalı nörolog Benjamin Libet parmakları hareket ettirme ‘kararı’ üzerine yaptığı bir araştırma ile bu bulguyu ilk kez gündeme taşıyıp büyük tartışmalar yaratmıştı. Deneklerden, seçtikleri bir parmağı kaldırmalarını isteyen Libet, bu arada deneklerin beyinlerinde oluşan sinyalleri inceledi. Parmağı hareket ettirmenin karar anı, beyinden emir yollanması anı ve parmağın hareket anlarını not eden Libet son derece ilginç bir gerçekle karşılaştı: Karar anından önce, parmağı hareket ettirmek için beyinde ilgili hücreler harekete geçiyordu. Aslında parmağımızı hareket ettirme emri, biz kararı vermeden önce veriliyordu. Ancak ondan sonra bize bu kararımız bir his olarak yaşatılıyordu. Haynes’in yeni araştırması ise Libet’in tezini doğrulayıp bir adım da öteye taşıyor. Beynin karar alma mekanizması üzerine farklı bilim adamları tarafından yürütülen yeni araştırmalar da başka çarpıcı bilgiler ortaya koyuyor. Örneğin Amsterdam Üniversitesi’nden psikolog Ap Dijksterhuis’un yaptığı yeni bir araştırma, üzerinde fazla uzun düşünmeden alınan kararlar ve yapılan seçimlerin daha doğru ve iyi sonuç verdiğini ortaya koyuyor. Hollandalı araştırmacıların elde ettiği bilgilere bakılırsa, hangi otomobili satın alacağı, hangi evi tutacağı gibi insanların günlük hayatta üzerine uzun uzun düşündüğü seçimlerde, kişiler karar almaya yoğunlaşmak yerine dikkatleri dağıldığında daha isabetli seçimi yapıyor. Dr. Dijksterhuis araştırmasıyla ilgili şu yorumu yapıyor: “Bir karar almadan önce konuyu bilinçli biçimde ele almak, üzerine uzun uzun ve enine boyuna düşünmek en doğrusudur diyenler kesinlikle yanılıyor!” Çünkü bu konuda yapılan büyün bu araştırmalar sonuç itibarıyla aynı şeyi söylüyor: Yaptığımız seçimlerin büyük bölümüne aslında bilincimiz değil beyin hücrelerimiz karar veriyor. Dr. Haynes “Bu bulgulara rağmen özgür iradeyi yok sayamayız, çünkü insan her an kararını değiştirme şansına sahiptir” dese de görünen o ki, en doğru kararları biz değil beynimiz veriyor. Bu durumda zor kararlar alırken belki de yapmamız gereken en doğru şey üzerine fazla düşünüp strese girmek yerine sadece içimizdeki sesi dinleyip harekete geçmek!








Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 24, 2011, 01:31:08 ös
Hadlerini bilip beklemek yerine hala ahkam kesip Tanrıcılık oynamaları gerçekten çıldırtıyor insanı...

İnsanın kuyruk sokumundan yola çıkarak, maymunlarla akrabalaştırlıması da ancak Hitler ya da Darwin gibi bir Maymun soyuna yakışırdı zaten...

 Peki ya Beyin? Kafaları sadece fiziksel çalışıyor değilmi...


Türkler, yarı Maymun aşağılık bir ırktır. Charles Darwin.

Doğru mu söylemiş yoksa bu Hadsiz adam?

Dinciler de aynen böyledirler işte... Herşeyi bilirler, herşeye verecek bir cevapları vardır, ama aslında hiçbirşey bilmezler...

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: popperist - Aralık 24, 2011, 02:45:43 ös
İnsanımsıları bilemem ama bildiğimiz anlamda aklını kullanan insanın, yani homo sapiens'in ortaya çıkışı için 200 bin yıl öncesine işaret ediliyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Human (http://en.wikipedia.org/wiki/Human)

İnsan dediğimiz zaman aklını kullanan insanı ele alıyorsak eğer, bu insanlardan kalan materyallere bakmak gerek. Günümüzden 400 bin yıl evvelinden kalma küçük bir heykelcik var (Venus of Tan Tan) Fakat tartışmalar bunun doğal coğrafi koşullarda oluştuğuna yönelik:

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/3047383.stm (http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/3047383.stm)

250 bin yıl önce yapıldığı saptanan, fakat gerçekten bir insan ürünü olup olmadığı bilinmeyen, Golan tepelerinde bulunan bir başka obje, Venus of Berekhat Ram;

http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Berekhat_Ram (http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Berekhat_Ram)

Bundan 80 bin yıl öncesine tarihlenen ve bilinçli, amaçlı bir canlı tarafından yapıldığı düşünülen, ve Güney Afrika'da bir mağarada bulunan el aletleri:

http://en.wikipedia.org/wiki/Blombos_cave (http://en.wikipedia.org/wiki/Blombos_cave)

Yakınlaşınca 35 bin yıl önceden kaldığı saptanan, fakat yine de tesadüfi sonuçların ürünü olup olmadığı konusunda kuşkulanılan, neanderthal yapımı olduğu sanılan bir obje (maske) ortaya çıkıyor:

http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/3256228.stm (http://news.bbc.co.uk/2/hi/science/nature/3256228.stm)


Bir insan tarafından yapıldığından kesinlikle şüphe edilmeyen en eski obje ise bundan 40 bin yıl öncesine tarihlenen ve yine Ana tanrıça inancı ve onun kozmik eşdeğeri venüs ile ilişkilendirilen, Almanya'da bulunan bir obje:

http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Hohle_Fels (http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Hohle_Fels)

30 bin yıl öncesinde Güney Fransa'da bulunan bir Chauvet mağarasındaki hayvan çizimleri;

http://en.wikipedia.org/wiki/Chauvet_Cave (http://en.wikipedia.org/wiki/Chauvet_Cave)

22 bin yıl öncesine trihlenen, Avusturya'da bulunmuş, ve yine Venüs ile Ana tanrıça tapımının işaretlerini veren bir obje daha;

http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Willendorf (http://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Willendorf)

Yani, alet yapan canlıların elinden çıkmış olduğuna şüphe edilmeyen objelerin tarihleri bizi ortalama 50 bin yıl öncesine götürüyor.

Saygılar.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 24, 2011, 03:16:19 ös
Sayın Popperist, Süveyş kanalında da Firavunun cesedi(sözde) bulundu!  Ne dersin, Dinler haklı çıksın mı?

Çeşitli objeler, çeşitli kimyasal ya da radyoaktif tepkimelere maruz bırakıldıklarında, Karbon testinden istenilen sonuçların alındığını biliyoruz değil mi?

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: BULGARIA - Aralık 24, 2011, 03:24:45 ös
Hadlerini bilip beklemek yerine hala ahkam kesip Tanrıcılık oynamaları gerçekten çıldırtıyor insanı...

İnsanın kuyruk sokumundan yola çıkarak, maymunlarla akrabalaştırlıması da ancak Hitler ya da Darwin gibi bir Maymun soyuna yakışırdı zaten...

 Peki ya Beyin? Kafaları sadece fiziksel çalışıyor değilmi...


Türkler, yarı Maymun aşağılık bir ırktır. Charles Darwin.

Doğru mu söylemiş yoksa bu Hadsiz adam?

Dinciler de aynen böyledirler işte... Herşeyi bilirler, herşeye verecek bir cevapları vardır, ama aslında hiçbirşey bilmezler...

Saygılarımla.

Konu ile alakasız birşey söylemek durumundayım,bağışlayın konuyu açan forum üyesindende özür diliyorum.

Sayın agnusdei.

Düşünceleriniz düşüncelerimle çok uyuşuyor.Sadece üslubunuz çok sert.Bunu neden mi yazdım ? Yani ben tam olarak düşüncelerimi paylaşamıyorum,paylaşmıyorum.Ama siz benim dinciler ve yobazlar hakkındaki düşüncelerimi dile getirmekte sıkıntı çekmiyorsunuz.Sizin gibi düşünceleri hatta belki de daha fazlasını taşıdığımı bilin istedim.


Saygılar.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 24, 2011, 03:37:17 ös
Hadlerini bilip beklemek yerine hala ahkam kesip Tanrıcılık oynamaları gerçekten çıldırtıyor insanı...

İnsanın kuyruk sokumundan yola çıkarak, maymunlarla akrabalaştırlıması da ancak Hitler ya da Darwin gibi bir Maymun soyuna yakışırdı zaten...

 Peki ya Beyin? Kafaları sadece fiziksel çalışıyor değilmi...


Türkler, yarı Maymun aşağılık bir ırktır. Charles Darwin.

Doğru mu söylemiş yoksa bu Hadsiz adam?

Dinciler de aynen böyledirler işte... Herşeyi bilirler, herşeye verecek bir cevapları vardır, ama aslında hiçbirşey bilmezler...

Saygılarımla.

Konu ile alakasız birşey söylemek durumundayım,bağışlayın konuyu açan forum üyesindende özür diliyorum.

Sayın agnusdei.

Düşünceleriniz düşüncelerimle çok uyuşuyor.Sadece üslubunuz çok sert.Bunu neden mi yazdım ? Yani ben tam olarak düşüncelerimi paylaşamıyorum,paylaşmıyorum.Ama siz benim dinciler ve yobazlar hakkındaki düşüncelerimi dile getirmekte sıkıntı çekmiyorsunuz.Sizin gibi düşünceleri hatta belki de daha fazlasını taşıdığımı bilin istedim.


Saygılar.
Üslubum konusunda haklısınız Sayın Bulgaria. Umarım, yobazlara karşı gösterdiğiniz aşırı sevgiyi bir gün Maymunuslara karşı da gösterirsiniz. Çok Teşekkürler.

Saygılarımla.

Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: popperist - Aralık 24, 2011, 04:16:35 ös
Sayın Popperist, Süveyş kanalında da Firavunun cesedi(sözde) bulundu!  Ne dersin, Dinler haklı çıksın mı?

Çeşitli objeler, çeşitli kimyasal ya da radyoaktif tepkimelere maruz bırakıldıklarında, Karbon testinden istenilen sonuçların alındığını biliyoruz değil mi?

Saygılarımla.

Bunlar saygın üniversitelerin arkeoloji bölümlerinin kaynak olarak gösterildiği, konusu itibariyle de çoğu kez popüler bilimin konusu olduğu için ilgi çekmiş, üzerinde pek çok araştırma yapılmış bilgiler Sayın Agnusdei. Bu araştırmaları yapan akademisyenlerin din veya tanrı ile ilgili mistik inançlarını veya inançsızlıklarını desteklemek için, araştırmalarını bozacaklarını düşünmüyorum. Bunlar başka insanların, basit insanların işi. Çünkü her türlü yorumda "din" görmek, "tanrı" görmek "teizm-ateizm" ikilisini görmek patolojik ve tek boyutlu olduğu için de obsesif bir durum.

Saygılar
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: karahan - Aralık 24, 2011, 06:53:40 ös
Hadlerini bilip beklemek yerine hala ahkam kesip Tanrıcılık oynamaları gerçekten çıldırtıyor insanı...

İnsanın kuyruk sokumundan yola çıkarak, maymunlarla akrabalaştırlıması da ancak Hitler ya da Darwin gibi bir Maymun soyuna yakışırdı zaten...

 Peki ya Beyin? Kafaları sadece fiziksel çalışıyor değilmi...


Türkler, yarı Maymun aşağılık bir ırktır. Charles Darwin.

Doğru mu söylemiş yoksa bu Hadsiz adam?

Dinciler de aynen böyledirler işte... Herşeyi bilirler, herşeye verecek bir cevapları vardır, ama aslında hiçbirşey bilmezler...

Saygılarımla.


kuyruk sokumundan yola çıkılarak deyimi ile tam olarak neyi kast ediliyor anlayamadın sn.agnusdei

çok önemli bir veriyi hangi anlamı ile kullandığını tam anlayamadım kuyruk sokumu sn.nusret kayanın şahsi sitesinde tam anlatımı var o konuyu okuyunca insanında aynı bitkiler gibi bir gelişim gösterdiğini ve bununda kökümüzün kuyruk sokumu olduğu kanısına vardım ben tabiş okuduğumu yanlış anlamadı isem.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 24, 2011, 09:38:45 ös

Nebraska adamı Maymunus İnsanusu da O çok saygın Üniversiteler doğrulamıştı değil mi S.n Popperist?

Üç beş tane Pipolu ne oldum delisi arkeolog’un zırvalıklarını eleştirmek neyin basitliği oluyor?

Aynaya baktıklarında Maymun sureti görmeleri onların sorunudur, ama kalkıp hadleri olmayan işlere burunlarını sokmasınlar efendim! “Dedelerimiz Maymundu” diyorlar, İnsan haklarından Demokrasiden söz ediyorlar. Bırak ozaman güçlüler güçsüzleri yok etsin olmazmı?

Tarihin çeşitli dönemlerinde Türkiye'de, bir kaç kırmızı kapaklı kitap okuduktan sonra "herşeyi bilen adam" moduna girenlere benziyorlar...

Bu arada, Darwin’in “Türkler, evrimini tamamlamamış aşağı bir ırktır” Zırvalığına bir şey yazan yok, neden acaba!

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Aralık 25, 2011, 12:14:31 öö


Neandertaller genellikle elleri sopalı, kaba canlılar şeklinde tasvir edildiler. “Şefkatin Tarih Öncesi” adlı yeni kitapsa farklı bir bakış açısı sunuyor.

Neandertaller, onlarca yıldır ilkelliğin sembolik tasvirini oluşturdular. Artık yaşamayan bu en yakın akrabalarımız, hantal yapıları nedeniyle duygusallıkla özdeşleşmekten de bir hayli uzaktılar. Antropologların duyurduğu son bulgularsa Neandertel entellektüelliğine dair ipuçları ortaya koyuyor. Üstelik sadece alet kullanmakta ve avlanmada değil, duygusal anlamda da.
İngiltere York Üniversitesi’nden arkeolog Penny Spikins, geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Şefkatin Tarih Öncesi” (The Prehistory of Compassion) adlı kitabında, Neandertallerin sahip oldukları şefkat duygusunun bugün yaşayan insanınkiyle birebir örtüşüp örtüşmediğini bilmediklerini fakat, en genel anlamda onların da diğer bireylerin hislerini anlayabildiklerini ve buna uyan davranışlar sergilediklerini belirtiyor.

Spikins’e göre Neandertaller, karşısındakinin üzgün olduğunu anlıyor ve daha iyi hissedebilmesi için çaba sarfediyorlardı. Bununla birlikte, grup içindeki zor durumda olan bireylere bakma davranışı da oldukça gelişmişti. Bulunan bazı Neandertal iskeletlerinin üzerlerinde rastlanan izler, bunlardan bazılarının uzun süreli sakatlıklar yaşadıklarını ortaya çıkarmış. Özellikle bacak kemiklerinde görülen bozukluklar, bu bireylerin ölümlerinden çok öncesinde travma geçirmiş olmalarına karşın hayatlarını bir şekilde devam ettirebildiklerini ortaya koyuyor. Kemik üzerindeki çoğu izler ancak bakım görme halinde hayatta kalabilmeyi olanaklı kılacak kadar ciddi. Üstelik bu bakım bir değil, bir kaç kişi tarafından üstlenilmiş gibi görünüyor.

Konuya ilişkin olarak incelenen bir diğer Neandertal iskeletiyse doğuştan beyin anomalisine sahip bir çocuğa ait. 5-6 yaşlarında öldüğü tespit edilen çocuğun, doğuştan getirdiği bu özel duruma karşın içinde bulunduğu grup tarafından ölüme terkedilmeyerek bakım gördüğü belirlenmiş. Bir başka iskelet örneğiyse bir bacağı ve kolu deformasyona uğramış olan kör bir Neandertale ait. Bu birey de aldığı yardım sayesinde yaklaşık 20 yıl boyunca hayatta kalabilmeyi başarmış.

Fosil kanıtlara dayanılarak insan duygusallığının gelişim aşamaları, uzmanlarca dört ana basamağa ayrılmış:

Birinci basamak: (6 milyon yıl önce) İnsan ve şempanzenin ortak atasının, ilk defa diğer bireyler için ilkel bir empati duygusu geliştirmesi. Örneğin, diğerlerinin rahat geçebilmeleri için bir dal parçasını kenara çekmek gibi basit yardımların ortaya çıkışı.

İkinci basamak: (1.8 milyon yıl önce) Şefkat duygusunun rasyonel bir düşünce tarzıyla düzenlenmeye başlaması. Homo erectus gruplarında hasta bireylerin bakım görmesi.

Üçüncü basamak: (500.000 yıl önce) Homo heidelbergensis and Neandertallerde, birlikte avlanma ve uzun süren ergenlik dönemine bağlı olarak gelişen bağlılık. İhtiyacı olanlara uzun yıllara varan bakım gösterme ve yardım.

Dördüncü basamak: (120.000 yıl önce) Modern insanın, insan dışında hayvanlara ve diğer bazı nesnelere karşı duygu geliştirmesi.

Bilimciler, şefkat duygusunun büyük oranda birlikte avlanmanın sonucunda gelişmiş olduğuna kanaat getiriyorlar. Bugüne kadar keşfedilmiş olan Neandertal iskeletlerinin bir çoğunda ölümü takiben gömülmeye yönelik izlerin varlığı da kanıtlanmış durumda.


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: popperist - Aralık 25, 2011, 01:45:38 öö
Sayın Agnusdei,

İnsanın nasıl ortaya çıktığı gibi bir soru sorulduğunda, bu soruya verilecek yanıtın bir akademi kürsüsünden olup olmaması doğruluğu ve kesinliği için tam bir taahhüt içermese de, en azından verilen cevabın saygınlığına baktığımızda bir önem arzediyor.

Sizin yazınızı da okuduğumda bunu yadırgamadım. Bilim felsefecisi Paul Feyerabend bu yazdıklarınızı görseydi, sizin alnınızdan öperdi. Çünkü o da bilimin adeta bir "çağdaş tapınak" haline getirildiğini, bir paradigmaya dönüştüğünü, bilimin büyük sorular hakkında, hele hele doğrulanamayan alanlarında verdiği teorik cevapların resmi görüş olmasını sevmiyordu. Konu insan olunca bu konu daha da belirginleşiyor.

Fakat ne kadar Feyerabend böyle de dese, bilim insanın ta tek hücreli canlılardan yavaş yavaş evrimleşen canlılardan olduğunu söylemek ZORUNDADIR.

Zorundadır çünkü bunun başka bir yolu, bilimsel açıdan mümkün değildir. Evrim, bilimadamının önündeki yegane mantıklı teori olmak zorundadır. Gerçek nedir, nasıldır filmi geri sarıp incelemek mümkün değil. Ancak bilimadamı buna bu şekilde cevap vermek zorundadır. İnsan, maymunla ortak atadan gelmiştir demek zorundadır. Çünkü başka bir seçenek seküler dünyanın seküler biliminde mümkün değildir. Ya bu konuda suskun kalmalıdır, ya da tek mantıklı teori olan evrimi kaçınılmaz olarak öne sürmelidir.

Bundan başka neden insanın maymunun da ortak atası olan başka bir canlıdan evrimleşmiş olabileceği tezine karşı çıktığınızı tam olarak anlamadım. Bunun bir açıklaması başka bir inancınız olması olabilir. Bilinen İbrahimi dinlere inanmadığınızı kendiniz de söylemişsiniz. Peki sizin bu konudaki görüşünüz nedir? Yani metafizik bir inancınız da yokken, neden bilim adamının zorunlu açıklaması olan evrime katılmıyorsunuz?

Darwin, Türkleri daha aşağı bir canlı olarak görmüş. Olabilir. Buna ne diyeceğiz, ne demeliyiz ki? Adamın kendi düşüncesi. Alınalım mı, gücenelim mi? Buna gerek yok. Tarihte o kadar çok hata yapmış başka insanlar, bilim adamları vb. var ki, sıra Darwin'in bu görüşüne biraz zor gelir.

Saygılar

 

Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: agnusdei - Aralık 25, 2011, 08:44:50 ös


Neandertaller genellikle elleri sopalı, kaba canlılar şeklinde tasvir edildiler. “Şefkatin Tarih Öncesi” adlı yeni kitapsa farklı bir bakış açısı sunuyor.

Neandertaller, onlarca yıldır ilkelliğin sembolik tasvirini oluşturdular. Artık yaşamayan bu en yakın akrabalarımız, hantal yapıları nedeniyle duygusallıkla özdeşleşmekten de bir hayli uzaktılar. Antropologların duyurduğu son bulgularsa Neandertel entellektüelliğine dair ipuçları ortaya koyuyor. Üstelik sadece alet kullanmakta ve avlanmada değil, duygusal anlamda da.
İngiltere York Üniversitesi’nden arkeolog Penny Spikins, geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Şefkatin Tarih Öncesi” (The Prehistory of Compassion) adlı kitabında, Neandertallerin sahip oldukları şefkat duygusunun bugün yaşayan insanınkiyle birebir örtüşüp örtüşmediğini bilmediklerini fakat, en genel anlamda onların da diğer bireylerin hislerini anlayabildiklerini ve buna uyan davranışlar sergilediklerini belirtiyor.

Spikins’e göre Neandertaller, karşısındakinin üzgün olduğunu anlıyor ve daha iyi hissedebilmesi için çaba sarfediyorlardı. Bununla birlikte, grup içindeki zor durumda olan bireylere bakma davranışı da oldukça gelişmişti. Bulunan bazı Neandertal iskeletlerinin üzerlerinde rastlanan izler, bunlardan bazılarının uzun süreli sakatlıklar yaşadıklarını ortaya çıkarmış. Özellikle bacak kemiklerinde görülen bozukluklar, bu bireylerin ölümlerinden çok öncesinde travma geçirmiş olmalarına karşın hayatlarını bir şekilde devam ettirebildiklerini ortaya koyuyor. Kemik üzerindeki çoğu izler ancak bakım görme halinde hayatta kalabilmeyi olanaklı kılacak kadar ciddi. Üstelik bu bakım bir değil, bir kaç kişi tarafından üstlenilmiş gibi görünüyor.

Konuya ilişkin olarak incelenen bir diğer Neandertal iskeletiyse doğuştan beyin anomalisine sahip bir çocuğa ait. 5-6 yaşlarında öldüğü tespit edilen çocuğun, doğuştan getirdiği bu özel duruma karşın içinde bulunduğu grup tarafından ölüme terkedilmeyerek bakım gördüğü belirlenmiş. Bir başka iskelet örneğiyse bir bacağı ve kolu deformasyona uğramış olan kör bir Neandertale ait. Bu birey de aldığı yardım sayesinde yaklaşık 20 yıl boyunca hayatta kalabilmeyi başarmış.

Fosil kanıtlara dayanılarak insan duygusallığının gelişim aşamaları, uzmanlarca dört ana basamağa ayrılmış:

Birinci basamak: (6 milyon yıl önce) İnsan ve şempanzenin ortak atasının, ilk defa diğer bireyler için ilkel bir empati duygusu geliştirmesi. Örneğin, diğerlerinin rahat geçebilmeleri için bir dal parçasını kenara çekmek gibi basit yardımların ortaya çıkışı.

İkinci basamak: (1.8 milyon yıl önce) Şefkat duygusunun rasyonel bir düşünce tarzıyla düzenlenmeye başlaması. Homo erectus gruplarında hasta bireylerin bakım görmesi.

Üçüncü basamak: (500.000 yıl önce) Homo heidelbergensis and Neandertallerde, birlikte avlanma ve uzun süren ergenlik dönemine bağlı olarak gelişen bağlılık. İhtiyacı olanlara uzun yıllara varan bakım gösterme ve yardım.

Dördüncü basamak: (120.000 yıl önce) Modern insanın, insan dışında hayvanlara ve diğer bazı nesnelere karşı duygu geliştirmesi.

Bilimciler, şefkat duygusunun büyük oranda birlikte avlanmanın sonucunda gelişmiş olduğuna kanaat getiriyorlar. Bugüne kadar keşfedilmiş olan Neandertal iskeletlerinin bir çoğunda ölümü takiben gömülmeye yönelik izlerin varlığı da kanıtlanmış durumda.


Saygılarımla...

Bu yazdıklarınız neyi kanıtlıyor S.n Prometheus? Maymun, Goril, Şempanze... Nedir yani bu şimdi anlamadım! Ne Bilimi ne şefkati? Hangi Bilimciler, Ağızlarında Pipo olan çok az bilmiş Bilimciler mi yazmışlar bunları?

Saygılarımla. İnsanus...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Şubat 06, 2012, 12:08:50 öö
Kimseyi beğenmeyen, ancak kendine tapan insan elbette ki daha çok şey bildiğini sanacak. Cahil insanın anlamaması ve karşı çıkması ebette normaldir. Bütün bunlara karşı çıkacak bilimsel bir araştırma varsa oturur tartışırım.
Bana inanan insan değil, bilen insan lazım.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Hacamat - Şubat 06, 2012, 12:35:09 öö
kime ne insanlığın yaşı
taşı sırtında koca taşı
yada salla kafanı al maaşı
beceriyorsan, sırtını kaşı
yada bi güzellik yap, al kaşı
bizene,bizene  yahu insanlığın yaşı...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: 418 - Şubat 06, 2012, 10:35:25 öö
Merhabalar,

yazıları okuduktan sonra katılım yapmadan edemedim,
Sn. ADAM'a şu konuda katılıyorum eskiden insanların fazla yaşadığı hakkında bulgular bulunmakta tevrat vs.. gibi bu mümkündür ,
eski insanlar bizim gibi TV,bilgisayar oynama şansı bulunmuyordu onlarda ne yapsın geceleri yıldızları izliyordu doğa olaylarını merakla bakıyor çünkü tarım işi ile uğraşıyor doğa şartları çok önemlidir ekim ayı haricinde eğer farklı bir ayda ekerse beklediği sonuca ulaşamıyordu... geceleri insanoğlu aya baktığında ayın karanlık yüzünde değişimler olduğunu gözlemledi , belki TV,bilgisayardan aya bakmak aklımıza gelmesede en azından romantik ortamlarda deniz kenarında aya bakmışızdır  yada gece yürürken gözünüz bir şekilde takılmıştır, aydaki farklılığı gözlemleme şansımız olmuştur fakat akşamları yapacak pek birşeyi olmayan eski insanlar ayın ve güneşin (gölge vs..) şekillerine göre ekinlerini ekmeye karar verdiler bu şekilde daha verimli sonuçlar aldılar çünkü, ay,tarih vs..  çok önem teşkil ediyordu
sonra şunu düşündüler, gökyüzündeki hareketler ekinlerini etkiliyorsa peki insanları doğdukları aylar kişiliğinde etkilerde bulunabilirmiydi acaba ?? bunu düşündüler ve burçlar ortaya çıktı :)
yani insanlık tarihinde yıllar önemli bir yer teşkil etmekteydi hemen hemen çoğu kabilenin takvimi vardı yıl dönümlerini hatta güneş tutulmasını gözlemlediler ve hesaplama şansı oldu, tabiki bu gözlemleride yazılı hale getirdiler bir şekilde...
eğer bu tarz bir eski kayıtta insanların uzun yaşadığı yazılı ise doğru olmaması için bir neden yoktur
işin radyasyon kısmına gelelim ,
yüksek dozda radyasyonun ölümcül etkileri vardır doğrudur ışıma söz konusu olduğu için hücre yapısını bozabilir fakat radyasyon içimizdede vardır dağda taşta heryerde hemen  hemen çok düşük olduğu için oranı herhangi bir etkide bulunmaz hatta mikropları öldürücü etkiside vardır , yüksek dozda radyasyon etkisi altına girmiş medeniyet bulup incelemeklazım tabiki , bu soruya cevap verebilmek için nükleer felaket yaşamış bir ülke aklıma geldi  japonya felaketi 2 kez yaşamış bir ülke atom bombası vs..
dünyadaki uzun yaşamın en fazla olduğu ülkede japonyadır... radyasyonun ölümcül etkileri olduğu bir gerçektir fakat japonyanın durumu dikkat çekicidir...
dünyamız az yada çok radyasyonla karşı karşıyadı dünyamızı çevreliyen gaz tabakası şuankinden farklı olduğunuda unutmamalıyız dünyamız eskiden nasıl bir etkileşim içersindeydi bilemeyiz ama yaşam süresini doğrudan etkilediğini düşünmek doğru olması muhtemeldir,
Radyasyona diğer insanlara göre fazla uğramış japon halkı neden uzun yaşamaktadır ?
demekki çevresel faktörler önem teşkil etmektedir yaşam süresinde ....
dünyaya canlıların gelişi bilimsel gizemini korumaktadır , bazı bilim adamları dünyaya canlıların dünya dışından getirilmiş olabileceğini düşünüyor uzaylılar gibi...
kutsal kitaplarda zaten canlının dünya dışı varlıkların melekler ve tanrı tarafından getirildiğini idda etmektedir ilginç bir paralellik...
dünyadaki bulunan kayıtlar  vs.. dünyadaki insan yaşamının çok eskilere dayandığını söylemektedir bu nederece doğrudur %100 olarak bilemeyiz dünyaya sonradan gelsek bile bir evrim sürecinden yani dünyaya uyum sürecinden geçtiğimizde aşikar buna evrim diyoruz, evrimleşmenin bir türüde insan yaşamında olması muhtemeldir şartlara göre yaşam süremizinde evrimleşmesi mümkündür...
kutsal kabul edilen kitaplar çağlar boyunca korunarak inanılarak saklanması güvenilir bir kaynak ve verileme deposu olarak dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum...

Saygılarımla,
418
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Şubat 06, 2012, 07:08:07 ös
Sayın 418 kutsal kitapların en eskisi 5.000 yıla dayanmaktadır. Eğer semavi dinlerden öncekileri de katıyorsanız bu 7.000 yıla kadar uzar. İnsanlığın tarım keşfi ise bundan 10.000 yıl öncesine dayanır. Ancak burada kastettiğimiz Yaklaşık 4 milyon yıllık insan tarihi. Yani tarımın ve soytarıların olmadığı devasa bir zaman dilimi.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: 418 - Şubat 06, 2012, 07:19:43 ös
Sn. Prometheus,

Sadece semavi dinlere bağlamanız ne derece doğru bir yaklaşım bilemem hepsini birer kaynak olarak kabul etmek kötü değildir , ayrıca o kitaplarda sadece 5000 yıl önce yaşananlar anlatılmamaktadır daha eskiye dayalı olaylar yer almaktadır
sadece kutsal olarak kabul eden kayıtlar değil bazı kabilelerin kayıtlarındada ilginç bulgular vardır büyük bir doğa olayından bahseder...
bunları görmezden gelmek ne derece doğrudur ?
kaldıki dünyada bir çok ilginç yok oluş hikayesi vardır birden bire örnek olarak dinazorlar...
size farklı bir örnek vereyim,

Dogonlar , sirius c yi 5000 senedir ne olduğunu bilen ilkel bir kabiledir günümüzdeki keşfi 1995'e dayanmaktadır
bu adamların kendi efsaneleri ama astronomları şaşırtan bir efsane...


Saygılarımla,
418
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: karahan - Şubat 06, 2012, 07:29:21 ös
DİNLERE GÖRE DÜNYANIN VE İNSANLIĞIN YAŞI

Jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, dünya’nın yaşının yaklaşık 4,567 milyar yıl (4,567×109 yıl) olduğuna karar verilmiştir.

Kısaca 4,5 milyar yıl diyelim.Bilime göre modern insanın yaşı ise 150-200.000 yıl civarında.
Bakalım dinlere göre dünya ve insanlığın yaşı kaç?


Kitab-ı Mukaddes’ten dünyanın ve insanlığın yaşı çıkarılabiliyor. Nuh’a kadar olan sıralama verilmiş. Nuh’tan Adem’e kadar olan süre de kuşaklardan tahmini olarak ortaya çıkarılabiliyor.

Tevrat’ta yazılı olan bu tarihlere Kur’an’da itiraz edilmediğine göre, Tevrat tasdik edildiğine göre Kur’an’da bu süreci kabul ediyor demektir.

Nitekim hadislerde de bu yönde bilgiler mevcut.

Adem’den kıyamete kadar dünyanın ve insanlığın ömrü 7000 yıldır.
Kenzu’l-Ummal, h.no: 16459.

Tezkiretu’l-Mevduat, I/223.
Sahavî, el-Makasıdu’l-hasene (Deylemi’den naklen), I/693, h.no: 1243.

Munavî Feyzu’l-Kadir, III/547; h.no: 4278 (Deylemi’den naklen).
Bayezid Bistamî, Miftahu’l-Cifr adlı eserinde, Sabiler ve diğer üç semavî dinin mensuplarının dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğunda ittifak ettiklerini, söyler. (a.g.e.)

Hadise göre Muhammed “Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim.” diyor.
Diğer bir hadisinde ise “Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek.” demiş.

Muhammed’den günümüze yaklaşık 1430 sene geçmiş zaten.
Yani İslam’a göre Kıyamete 60-70 yıl var.

Bu konuda Museviler kesin tarih dahi verirler:
Adem ve Havva’nın dünyaya geliş tarihi M.Ö. 3761′dir.

http://www.sevivon.com/tarih/tarih.asp (http://www.sevivon.com/tarih/tarih.asp)
Musevilere göre kıyametin tarihi 7000-3761 = 3239 olur.
Yani 3239 – 2008 = 1231 yıl sonra.

Bir kesin tarihte Nurculardan:

Said Nursi, dünyanın yaşının 7000 sene olduğunu yazar. Hatta bunu ayet sayısı ile ilişkilendirir. 6236 ayet sayısı Said Nursi’ye göre 6666’dır. 7000 seneden fetret devri çıkarıldığında 6666 sene kalırmış.

Said Nursi’ye göre, Risale-i Nur’un hizmeti hicri 1542’ye kadar sürecek, 1545’de ise kıyamet kopacaktır. (Kastamonu Lahikası sa.33)

Kur’an’da ne zaman kopacağını yalnızca Allah’ın bildiği söylenen kıyametin tarihini Said Nursi de bilmekte, ne hikmetse.

Hicri 1545 2120 yılına denk geliyor. Demek ki insanlığın yaşı M.S. 2120 yıl, M.Ö. ise 4880 yılmış. Yani Nurculara göre kıyamete 111 yıl kaldı.

saygılar
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: karahan - Şubat 06, 2012, 07:30:14 ös





(Bu yazı aylık Popüler Bilim ve Yeni Dünya Dergilerinde, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nin Ağustos 1998'de güncellenen web sitesinde, aylık SignGraphic dergisinin Nisan/Mayıs-1999 sayısında ve 21 Aralık 1999 sayılı Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Altmış iki yaşında kemik kanserinden ölen, 20. yüzyılın en popüler bilim adamlarından ünlü astronom ve biyolog Carl Edward Sagan'a göre; eskiden Samanyolu, şimdi ise Gökada ya da Galaksi tabiri ile bilinen sistemde tam 400 milyar güneş mevcut. Gökadamız, diğer Galaksilere nisbetle orta boy büyüklükte sayılıyor. Ondan daha da büyükleri mevcut. Güneş sisteminin içinde bulunduğu Galaksi, merkezinden ise otuz iki bin ışık yılı uzaklıkta...
Gökadamız, Andromeda ve Güney üçgeni sarmallarıyla beraber yanlarına otuza yakın Gökadayı da katarak yerel Gökadalar takımını meydana getirmektedir.

Her bir Gökadada milyarlarca yıldızın uydularıyla beraber olduğu düşünüldüğünde, insanoğlu mantığın ve aklın ulaşamayacağı rakamlar ve büyüklüklerle karşılaşmış oluyor.

Sagan, son kitabı "Soluk Mavi Nokta"da, sınırları bilinmeyen evrende, galaksiler arasında ve güneş sisteminde dünyamızın yerini, uzaktan soluk mavi nokta olarak dahi fark edilemeyen ve matematiksel bir bütünlük ifade etmeyen toz tanesi (1) olarak kabul etmekte. Bu akıl almaz uzantı içinde Güneş Sistemimizin varoluş tarihi ile ilgili bilgiler ise kısaca şöyle:

Evrenin genişlemesini, bir balonun küçülmesindeki ya da film makinasındaki gibi geriye saran bilimadamları, kainatın 15 milyar yıl önce yüksek sıcaklık ve yoğunluktaki bir yapıdan patlama ile doğduğunu saptadılar. Ünlü Gökbilimci Hobble; "Eğer kainat giderek büyümekte ise, insan ister istemez bu tarifi mümkün olmayan kütlenin bir zamanlar çok küçük miktarda olduğu kanaatine varıyor. Büyük patlamanın başladığı öyle bir an var ki, o an kainatın doğumu olmaktadır" diyor.

"Big bang"i açıklamaya yardımcı olan başka bir gözlem de, 15 milyar yıl sonra, uzayın en ufak noktasında var olan kozmik ışınlar oldu. Kısa dalga boyu radyo ya da mikrodalgalar şeklinde yayılan bu ışınlar, bilimadamlarına evrenin doğuşu hakkında önemli ipuçları verdi... Dahi bilimadamı Hawking, yeni kitabında evrenin büyük patlamadan önce bir bezelye tanesi kadar olduğu görünüşü yansıtıyor. Bize göre ise Evren bir tek Big Bang ile sınırlı olmayıp sonsuz big-bang'lar ile, yani 'boom' larla var olmuştur. Dolayısıyla kainat sonsuz ve sınırsız bir şekilde mevcuttur. Dünyamız insanından öncesine ait notlar bunlar. Güneş'ten 149 milyon 596 bin km. uzaklıktaki Dünya, Radyoaktif ölçümlere göre tam 4.6 milyar yaşında. Bu aynı zamanda sonu Pluto olan Gezegenlerin de yaşıdır.

Evet; Belirli ritimlerle dönüşler neticesinde, yani Dünya kendi ekseni etrafında dönüşüyle, gündüz gece kavramlarını ortaya koyarken Güneş etrafındaki turuyla da seneyi oluşturuyor. Astronomi yönünden sonsuzluğa varan ölçülere ve süreye karşılık, zaman da izafiliğini koruyor. Ve biz asla zamanın neresinde olduğunu saptayamıyoruz. Yaşantımızdaki süre "zamandan ve mekandan" münezzeh yaratıcı güç tarafından globalleştirilmiş bir sınır ve bir kesit olacak hale getirilerek bizlere sunulmuş; "Asr" kavramıyla...

Dünya şu anda orta yaş grubunda sayılır. Güneş bir yıldız olarak daha sonraki evresinde, merkezindeki hidrojenini yakarak bitirecek, yapısı değişmeye genişlemeye başlayacak ve Dünyayı yutacaktır. Şu andaki hidrojen yakıtı yarıda olduğuna göre, büyüyüp bir "süper nova" haline dönüşmesine, kısaca ölümüne 4.5 milyar yıl daha var. Bu aynı zamanda dünyanın da ölümüdür. İnsanın Arz'da yani dünyada ne zaman ortaya çıktığı, hayat bulduğu kesin bilinemiyor. Yapılan tespitler, araştırmalar insanlık tarihinin 200 milyon yıl önceye gittiğini vurgulamakta.

19. yüzyılın ortasından itibaren insanın doğa üstü güçlerce yaratılmadığı, yaşamının diğer canlılar gibi belirli sürecin, yani Evrensel bir oluşumun tabii sonucu olduğu bilimsel verilerle anlaşıldı. Yani insan, evrimleşme sonucu, maden, nebat, hayvan ve insan dizilimiyle var olmuştur. Çeşitli fikirler arasında, insanın maymundan türemiş olduğu gerçeği "Darwinizm görüşü"ne pek itibar edilmemiştir. Aşamalar incelendiğinde, onun bir Homo erectus (dik yürüyen), Homo faber (alet yapan), Homo lingua (konuşan, dili olan), Homo symbolicus (soyutlayabilen), Homo Curiosus (araştıran) ve nihayet bir Homo Sapiens (akıl sahibi) olduğunu görüyoruz. İnsana özgü tüm bu özelliklerin, hiçbir primatta bulunmamasıdır.

Bu evrim süresinde, kayda değer bir şey de, bundan tam 75 milyon yıl önce yaşamış, sonra yok olmuş bir dinazor neslinin olması. Bunlar da Dünyamız sonrasına ait olan bilgiler. İşin ilginç yönü "Kozmik takvim denilen" bu sürede insan yaşamının ne kadar yer tuttuğudur. Dilerseniz bunu da matematiksel işlemlerle saptayalım. Evrenin varolduğu kabul edilen Big-Bang anından, yaşadığımız şu ana kadar geçen 15 milyar dünya yılı, bir "Kozmik Yıl"dır. Güneş, dünya senesiyle 4,5 milyar, kendi senesine göre ise, henüz 8 yaşında bulunmaktadır.

Çünkü, içinde yer aldığı Samanyolu Galaksinin merkezine, bugüne kadar ancak 8 tur atabilmiştir. Güneş'in bir turu, Dünya yılıyla 255 milyon yıldır. (Hesaplamalar sonucunda 2.040 milyon yaşında olması gerekir. Bu rakama, termonükleer tepkimelerle geçen süre ve proto gezegen devresi dahil edildiğinde, Güneşin yaşı 4.500 milyon yıl olmaktadır.) Şimdi, bu astronomik veriler ışığında hesaplayalım. Evrenimizin yaşı varsayılan 15 milyar dünya yılını 12 ay olarak düşünürsek, 4.500 milyon yaşında olan Güneş'in yaşı, 3.6 ay (yaklaşık 4 ay) eder!.. İnsanın dünya üzerindeki varoluş süresini, 200 milyon yıl, 15 milyar dünya yılını da 8766 saat (365 gün x 24 saat= 8760+6= 8766) olarak kabul ettiğimizde, 200 milyon yıldır varolan insanoğlunun kozmik takvime nisbetle, dünya üzerindeki hayatiyeti 5 gün gibi bir süreye sığmaktadır. Buna benzer bir hesaplama ile ortalama 70 yaş ömrü olan bir insanın yine kozmik takvime göre dünya yaşamı 8.6 sn., bilemediniz 9 sn. civarındadır. Ve bizler, hayatımıza bitmez tükenmez bir kavga ve ego ile insanlık onur şeref ve haysiyetine yakışmayacak bir şekilde sıradan, şartlanmaların oluşturduğu değer yargıları ve yorumlarla devam ederken, hiç diyebileceğimiz bir süreye sığan yaşantımızın saliselelerle ifade edilebilecek kesitlerini, nasıl ve ne yönde değerlendirebileceğimizi tekrar gözden geçirelim.

Doğru olan da budur.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Masor1976 - Şubat 07, 2012, 01:10:27 öö
Astronominin örneğin bir galakside milyarlarca  güneşten daha büyük yıldız sistemleri olduğu ve galaksinin de bir nokta kadar küçük olduğu akıl almaz ölçülerde büyük hacimli bir sistemin parçası olduğu gibi ilginç tezleri var.

Benim anlayamadığım insanoğlu dünya dışına cihaz yollayamıyor, dürbünle de nereye kadar görebilir?. Aya gidiş yalanıyla alakalı bir belgeselde Rus astronotlara göre dünyadan belli bir mesafeden fazla uzaklaşabilen bir cihaz yapılabilmesi imkansız dünyayı koruyan bir kalkandan bahsediliyor ne içeri ne dışarı girip çıkabilecek dayanıklılıkta bir metalin var olmadığı söyleniyor.. Amerikalıların ekstra başarabildikleri tek şey uzaya yollanan uyduların dünyaya geri düşmesini başarmaları.  Bu yüzden çin rus vb. ülkelerin yolladığı uydular yüzünden dünya çevresinin uydu çöplüğüne döneceği vurgulanıyor. Hadi diyelim ki NASA marsa vb. cihaz yollasa da  milyarlarca galaksiden oluşan bu sistemi görebilmesi için gereken zamanın trilyonlarca yıllık bir yolculuk sonrası olabileceği söylenebilir. Merak ettiğim şey bu verilerin gerçeklik değeri nedir? Bana astronomi fazlasıyla afaki geliyor. Eğer metafizik varlıklarla veya Tanrıyla haberleşen insanların kaleme aldığı veriler olduğu söylense bir nebze mantıklı durabilir aksi taktirde fiziksel ilimlerle bu verilere nasıl ulaşıldığına benim aklım ermiyor.

Benzer şekilde dünyanın yaşı, kendi etrafında dönme hızı, ayın dönme hızı hatta gezegenlerin dönme hızları, bir kuyruklu yıldızın x yılda ve saatiyle net zamanı verilerek dünyanın x km mesafesinden geçeceği  vb. bilgileri nasıl elde edebilirler?

Benzer şekilde bulunan bir kemik parçasının kaç yüz yıl önce yaşadığını anlamaları vb. bilimsel verileri de inandırıcı bulmuyorum. Resmi tarih gibi bu tarz ilim dalları da  uyduruk olabilirler.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Prometheus - Şubat 07, 2012, 06:27:20 öö
Öncelikle sayın karahan'a emeği için teşekkür etmek istiyorum. Evet dinlerin belirttikleri "insanlığın yaşı" komedi seviyesinde kalmaktadır. Zaten onları da kıstas alamayız.
Bilimsel olarak insanlığın yaşı -net bir şekilde- yaklaşık 4 milyon yıla dayanmaktadır. Ayrıca astronomi ile insanlığın yaşının bir kıyası da doğru bir iştir. Bir piyango gibi ortaya çıkmadığımızı bilmemize yardım eder.

Sayın 418, BU gün Afrika'da Mubutiler gündüz vakti gezegenlerin yerlerini doğru olarak gösterebilmektedirler. Aynı şekilde Sirius'u da görebilmeleri mümkün(hele de geceleri). İnsanın evrimini illa ileri gidecek diye görmemiz doğru değildir, yaşadığımız şartlar yumuşadıkça daha pasif bir bedene sahip olmuş olabiliriz.
Yani çok eski zamanlarda uygar toplumların(Neye göre olduğu önemli aslında) yaşadığını söyleyebilmek çok zordur. Benim bu konuda aklıma takılan sadece çok eski zamana ait olduğu sanılan Çin de ki bir alüminyum parçasıdır. Çünkü alüminyumu elde etmek ağır sanayi işidir.

Sayın Masor1976, Bahsettiğiniz konuda çok spekülasyon olsa da, mantık böyle bir şeyi kabul etmiyor. Dünyanın koruma kalkanı olmuş olsa ve dışına çıkılamayacak olsa, bir çok gök taşı ve uyduyu gözlemleyebiliyoruz, işlenmiş(güçlendirilmiş) maden olmamalarına rağmen belli bir yapıları var. Hem üstelik nasıl bir koruma kalkanı ki maddenin yapısını bile koruyabiliyor. Yada maddenin yapısını bozup, değiştirecek nasıl bir güç var uzayda? Yani ben böyle bir iddiayı doğru bulmuyorum. Dünyada ki malzemeler le Dünyanın benzeri bir koruma mutlaka yapılabilir zaten. Gerekirse manyetik alan bile yapmak zor bir şey değil.
Ayrıca uzak mesafeleri gözleyebilmek içi illa göz gerekmiyor, bunun bir çok yolu var. Yani sadece ışıktan faydalanılmıyor.

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: 418 - Şubat 07, 2012, 10:09:55 öö
Sn. Prometheus

şekli verme amacımda bu yüzden zaten sirius c şekilde gözüküyor yani 1995 teleskopla bile zor keşvedilen bir keşif çıplak gözle keşfetmek ne kadar kolay olur astronomları şaşırtan konu bu...
yıldızlar bildiğiniz gibi ışık saçar sirius c bu ışıkta çıplak gözle görmek mümkün değil dünyanın ne tarafına giderseniz gidin...

Saygılarımla,
418
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Lord_7 - Kasım 14, 2012, 11:36:55 ös
Ben zaman akis hizi bing bang den günümüze kadar degisim gösterdigi ve halada degisecegi kanatindeyim bir cok makale ve iki üc kitap okudum Quantum mekanizmasi hakkinda anlamadigim tek sey zamanin dogrusunun mekan dogrusunu evirdigi kavrami sanirim bunu kitapdan degilde akademik düzeyde bilgi sahibi olan birisinin bana anlatmasi ile ögrenebilecegim.neyse simdiki önerme cikarim kendime aittir hic bir yerde okumadim sayet böyle bir bilgi bir yerlerde varsa da sevinirim söyle ki,hawking big bang den sonraki ilk 1 sn de bu günki uzay  volum nun 70% tamamlandigi seklinde ifadesi orgin olarak olirsak yani ilk 1 sn de inanilmayacak derece hiz li ki bu hiz isik hizinin(C) C üssü n ki n =milyar milyar oldugu anlasilir ve bu hiz in 0 dan baslayarak 1 sn sonunda yine ivmeli(a) olarak a üssü n =milyar milyar artan bu ivme ile hizlandigi gercegi, bu günki Quantum un aciklamasinin imkansiz oldugu bu olgunun daha farkli bir disiple izah edilebilecegi mümkündür diye düsünüyorum.neyse su ilk sn yi gecelim ve asil konumuza dönersek bugun uzak gezegenlerden gelen isik süzmelerinden (fotonlardan veya electromagnetic dalga) belirli intervalde frekansinin degismesi evrenin gelislemesine hizi ile degisti bugun bilinen bir konu ayni zamanda yine frekans degisi ile evrenin ivmesinin azalarak da olsa hala ivmeli bir artisla devam ettigide de günümüz bilinen konulardir.

yanliz benim önermem su ki, evrende hareketsiz sabit bir nokta veya sabit hizla istedigi herhangi bir yöne haret eden yine bir nokta icin zamanin akisi(fizik i zaman olgusu)  su an icin evrenin azalan ivme ile hizlanmasi veya gecmiste da artan ivme ile hizlanamasi ile dogru orantili diyorum;(gerek klasik fizik de ve gerekse quantum da zaman hiz ile her zaman ters orantilidir) yani evren genislemesi bir anda dursun ayni anda  zaman donar ve haliyle istisnasiz hersey durur,yani bing bang den sonraki milyar veya bir kac milyar yil artan ivme ile evren hizlandigi bilinen gercegini,benim önermemle tersden okursak eskiden zamanin akis hizi günümüzden daha hizlidir ,günümüz de ise bu hiz gecmise nazaran daha düsük olmasi nedeniyle zaman gecmise nazaran daha yavas gecmektedir.bu önermede bing bang den sonraki milyar yilar icinde ki zaman akisi günümüzdeki zaman akisinin ne oranda degistigi akademik düzeyde hesaplama gerekiyor ben bir fizikci degilim.bir diger önermemde zamanin sifir oldugu nokta yani zamansiz olan tek mekan ise uzayi bir balona benzetirsek,balonun disina cikilmasidir. Saygilar, yazim hatalari varsa özür hala 11 inch ekrana sahip bir laptop yazmaya devam ediyorum.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: BlueRay - Ağustos 10, 2015, 06:13:52 ös
insan irkinin ömrünü 10 bin yıla sigdirmaya çalışmak başarısız bi çalışma olmuş, Karekok almak gibi, önce hızlı ve büyük rakamlar ardından küçülen ve değeri düşen rakamlarla tarihi eşleştirmek aslında mantıklı. ama 10 bin yıl biraz az bir değer, 21 asırda insanda gözle görülür değişim yokken.


Saygilar
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Hacamat - Ağustos 11, 2015, 03:58:37 ös
Kabaca bir hesap yaparsak.
Dünyaya uyumsuz yaşamak zorunda olan insan.
Zorla dünyayı kendisine uyumlu hale getirmesi (Dünyaya evrim geçirtmesi) 10 bin yıĺ yeterli bir süre diye düşünüyorum.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: karahan - Ağustos 11, 2015, 04:51:30 ös
Ortalama ömrü 70 yıl olan biz insanların cevabını net verebileceği bir soru değil.
Bu konuda 2 yazı yayınlamışım biri dini diğeri bilimsel olay ortada dileyen dilediğine inanır.

Hz.isaya sormuşlar sonumuz nasıl olacak?
hz.isa cevap vermiş başlangıcı bilmiyoruzki sonunu bilelim.

Aslında bu soruyada verilebilecek en iyi cevap bu.

karahan
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: Hacamat - Ağustos 11, 2015, 11:55:43 ös
Gelin 10 binde anlaşalım. Hem söylemeside kolay.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: asimov - Ağustos 12, 2015, 03:25:46 öö
Bu başlık yeni dikkatimi çekti.
Bazıları bu konuda dini referans alan yazılar yazmış, bazıları da semt pazarındaki gibi pazarlığa girişmiş, orta yolu bulmuş.

İnsanın yaşı konusuna nereden baktığınıza bağlı olarak, verilecek yaşlar(tarihler) belli ölçüde spekülasyon içerebilir.

Neden mi?

1- Kime insan diyorsunuz?

İki ayağı üzerinde durana mı? (Yaklaşık 3.5 milyon yıl)
Ateşi kullanan ve alet yapabilene mi? (2.5milyon-1.5 milyon aralığı)
Mağara duvarına resimler yapana mı? (50 bin-35 bin yıl aralığı)
Taş anıtlar dikebilene mi? (yaklaşık 12 bin yıl)

vs vs...

2- Bu soruya kim, nasıl yanıt veriyor?

Din: Geçiniz öyle nesilleri, peygamberleri saymakla bu iş olmuyor. 200 yıl önce bitti bu dogmalar. Adem ilk peygamber ise ve yaklaşık 6-7 bin  yıl  önce yaşadıysa, Göbeklitepe'yi kim inşa etti? Bu hesapla dünya üzerinde 10 bin yıldan daha eski  hiçbir insan iskeleti ve insana ait yapı ve eserin olmaması gerekirdi.

Bilim: Bilimin bu konuda verebileceği yanıt paleontoloji, arkeoloji, jeoloji gibi disiplinlerde mutlak ve göreli yaş şeklinde olur. 20 yüzyılın ortalarına kadar kesin yaşlar verilemezken bugün sayısı onbeşi geçen yönemle mutlak yaş tespiti yapılabiliyor. Dolayısıyla bilimsel yanlışlık olasılığı her zaman olmakla birlikte, insana ait olabilecek bütün yaşlar 10 bin yıldan fazladır.
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: ARARAT - Ağustos 14, 2015, 05:42:26 ös
Ortalama ömrü 70 yıl olan biz insanların cevabını net verebileceği bir soru değil.
Bu konuda 2 yazı yayınlamışım biri dini diğeri bilimsel olay ortada dileyen dilediğine inanır.

Hz.isaya sormuşlar sonumuz nasıl olacak?
hz.isa cevap vermiş başlangıcı bilmiyoruzki sonunu bilelim.

Aslında bu soruyada verilebilecek en iyi cevap bu.

karahan


Sayın Karahan paylaşımı bence en mantıklısı, Ockham'lı William dediği gibi "her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit açıklama doğruya en yatkın olandır"
Başlık: Ynt: İnsanlığın yaşı
Gönderen: asimov - Ağustos 14, 2015, 08:53:05 ös
1- Her şey birbirine eşit değil. Dinsel olan dogma içerir. Bilimsel olan  ise yanlışlanabilir.

2- Kişisel kabullenmelere göre gerçeğe ulaşamazsınız. Bu kabullenmeleriniz ancak sizin doğrularınız olur.