Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: REFORM’UN ARKA YÜZÜ - 4  (Okunma sayısı 3672 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 23, 2010, 08:25:08 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Kimileri Hıristiyanlıktaki Reform olayını bir özgür düşünce atılımı, din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması olarak niteliyor.

Bence yanlış… Protestanlığın iki öncüsünden ne Martin Luther ne de Jean Calvin düşünce ve inanç özgürlüğünün sınırsız olmasını, herkesin istediğine inanabileceğini ve gerçeğe kendi dilediği yoldan gidebileceğini kabul etmişlerdir. Yok öyle şey. Protestanlar da Katolikler gibi gerçeğe ancak tanrısal bir esinlenme yoluyla erişilebileceğini ileri sürer. Tek bir farkla: Onlar bu yolun Kilise’nin dogmalarında değil, Kutsal Kitap’ın kapsamında bulunacağını öngörmüşlerdir.

Kilise’ye karşı Kutsal Kitap!... Belki «Ne fark var?» diyeceksiniz. Çok fark var. Çünkü Kilise Kutsal Kitap’ı özgün olarak bırakmamıştır ki. Onu âdeta bir yana, onun yerine kendi dogmalarını yerleştirerek öncelikli kılıp, tek geçerli olarak nitelendirmiştir. Nitekim bu nedenle de Kutsal Kitap’ın halkların diline çevrilmesini de engellemiştir; anlamasınlar diye…

Kimileri de Reform olayının Batı dünyasında dinsel inanç bakımdan bir tolerans ortamı doğurduğunu ileri sürer.

Bence bu Protestanlıktan yana çıkarak ortaya konulan destek görüşü de yanlış. Katolik inancına karşı Protestan inancının savunulmasını hoş görelim; ona bir diyecek yok. Ancak bunun gerekçesi olarak dinsel inançlarda tolerans getirdiğini söylemek doğru değil. Lutherciler de Calvinciler de kendi benimsedikleri tarzdaki Hıristiyan inancını savunmak için Katolikler yaptığını yapmaktan geri kalmamışlardır. Onlar da silaha sarılmış güç kullanmışlardır. Zayıf durumda iken güçlülerden tolerans bekleyenler, güç elde edince toleransı kendi sözlüklerinden çıkarmıştır; tıpkı ilk Hıristiyanların paganlara yaptığı gibi.

İsviçre’de Cenevre dışında Calvinciler kovuşturulurken; Jean Calvin, Hıristiyanlıktaki teslise karşı çıkan Michel Servetus’u ateşte attırıp yaktırırken bir an bile düşünmemiştir. Alınyazısı görüşüne karşı çıkan Jérome Bolsec’i sürdürmüştür. Düşünce özgürlüğünü savunan Sébastien Castellion’u susturmuştur. 1572 yılında Fransa’da yapılan Saint-Bartélémy katliamında, Protestanlara fırsat verilseydi, onlar da Katoliklerin yaptığı boğazlamanın benzerini yapacaktı.

Luther ve Calvin, hiçbir dönemde vicdan ve inanç özgürlüğünden yana olmamıştır. Çünkü böyle bir özgürlük onların okuduğu kutsal metinlere uymuyordu. Başlangıçta baskıya karşı çıkmaları, kendi başlarına da bunların gelebileceği korkusundan doğmuştu. Güçlenip yeterince yandaş kazanınca önceki düşünce ve vaazlarını yadsıyarak, devletin inancı korumaktan başka bir amacı olmadığını ileri sürdüler. Az önce de değinmiş olduğum gibi; Benzer davranışlar Orta Çağ başlarında da görülmüştü. Pagan imparatorlardan tolerans bekleyen Hıristiyanlar, egemen duruma geçer geçmez tüm Pagan inançlıları gibi Hıristiyanlığı da kendilerine göre yorumlayanlara göz açtırmamışlardı.

“Kurtuluş yalnızca bizim inancımızdadır”

Kurtulacaklarının ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Bir “kurtuluş” edebiyatıdır gidiyor. Demek ki hepsi tutsak bu kurtuluş arayanların. Kendi kafalarına tutsak olduklarını anlamıyorlar bir türlü ne yazık ki. Kurtuluş dedikleri de ancak kendi kafalarının içinde olsa gerek.

İşte bu “kurtuluş” kaygısı, Katolikleri de Protestanları da aynı kefeye koymuştur.

Protestan mezhepleri inanç ya da vicdan özgürlüğüne karşı oldukları kadar aydınlanmaya da karşıydılar. Bilim Kutsal Kitap ile uyuşmazlığa düşünce, Papa gibi Luther’den de güler yüz görememişti. Ancak Reform, bu bağlamda şöyle bir yarar sağladı: Tek bir dinsel otorite yerine ortaya birçok dinsel otorite çıktı. Kilise otoritesinin yerine hükümdarın otoritesi kondu. Üstelik hükümdarın Kilise’nin çıkarları yanında göz önünde tutacağı daha birçok çıkarı da vardı. Matbaanın icadı (!) sayesinde kutsal metinler artık elden ele dolaşıyordu; üstelik Latince değil, kendi dillerinde yazılmış olarak…

Rönesans öyle bir devrim gibi hemencecik başlayıp, yüz yıl kadar gibi süre ve işlevini bitirip sona erivermiş bir olgu değildir. Yüzyıllara yayılmıştır. Bu nedenle de bir “çağ” olduğu bile söylenebilir. Reform da tarihsel bakımdan o çağı izlememiş, o çağın çerçevesinde oluşmuştur. Ancak o çağın ilerleyen yıllarında, -artık buna sonlarına doğru da diyebiliriz- Reform’un getirmiş olduğu Protestan mezheplerinin bile yeterli bulunmadığı, kaynağını insanda ve akılda bulan yeni bir “doğal din” akımının ortaya çıktığını görürüz.

Doğal din akımı öncelikle Auguste Comte’a mal edilirse de, bunun oluşup gelişmesinde adlarını belki daha az duymuş olduğumuz Lealius Socinus, Jean Bodinus ve Herbert of Cherbury gibi düşünürlerin de bu oluşumda önemli yeri ve etkisi vardır. Böylece genelde “Teizm” denilen türdeki inanışlara karşı “Deizm” olarak adlandırılmış inanç tarzı ortaya çıkacaktır.



Deizm, din konusuna objektif bir açıdan bakanların incelemesi ve anlaması gereken bir konudur. Özellikle bu forumda çok önem taşır çünkü burası ne de olsa masonların bir forum alanı ve Masonlukta dinsel inanç konusu irdelenirken Deizme dokunulmadan geçilebileceğini sanmıyorum. Nitekim forumun arama bölümünde “Deizm” yazınca, bu konunun işlenmiş olduğu birçok başlık görebiliyorum. Ancak bu konu benim buradaki başlığımın kapsamı dışında kaldığı için tanımına bile girmeyeceğim.

Beri yandan, “Reform’un Arka Yüzü” genel başlığı altında anlatacaklarımı henüz bitiremedim. Şimdi izninizle bir soluk alayım ve bu bağlamda son sözlerimi izleyecek iletiye bırakayım.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 23, 2010, 11:10:20 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Demek ki;İslam içinde de şimdilik bir kurtuluş gibi algılanan protestan müslümanlık idealide gerçekleştirilsede yeterli olmayacaktır.

Bunu şimdiden öngörüp,buna göre düşünce üretmek,üretilenlere yenilerini eklemek gerekmektedir.

Ancak beni ürküten,artık değişim için evrimin yeterli olmadığı,olası devrimlere şiddetle ihtiyaç duyulduğu gerçeği ve bu gerçeğin gerçeleştirilebilirliği olasılığının zayıflığıdır.


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ekim 23, 2010, 11:43:39 öö
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 439
  • Cinsiyet: Bay

Devrimlere şiddetle ihtiyaç duyulduğu ama olasışığın zayıflılığı konusunda haklısınız sn ceycet. ama acaba bu zayıflık neden kaynaklanıyo yada başka sebeplerle zayıflatılıyor mu bunu sorgulamak gerekir.

Başka bir yaklaşımla bu kişilerin sindirilmesi yada bir şekilde güçlü olsalar bile önlerine koyulan engellerle de zayıflatılabileceği olabilir.

saygılarımla,


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
7471 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2007, 01:38:11 öö
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3104 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2009, 04:48:14 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
4474 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2010, 07:30:19 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2949 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2010, 08:35:43 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2761 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 04, 2010, 12:30:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3702 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 13, 2010, 10:36:21 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3005 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 15, 2010, 11:03:51 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3955 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 19, 2010, 11:32:09 öö
Gönderen: Prometheus
0 Yanıt
2745 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 24, 2010, 04:35:09 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
3538 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2018, 11:14:39 ös
Gönderen: NOSAM33