Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kapitalizm Hiyerarşik midir?  (Okunma sayısı 5444 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 04, 2007, 01:08:49 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Evet. Kapitalizmde işçiler emeklerinin ürünlerini değiştirmezler, para için bizzat emeklerini değiştirirler. Onlar belli bir zaman için ve ücret karşılığında kendilerini satarlar, [ücret] ödeyen efendilerine itaat etmeye söz verirler. Parayı ödeyen ve emirleri verenler --sahipler ve yöneticiler-- hiyerarşinin en yukarısındadırlar, itaat edenler ise en altında. Bunun anlamı kapitalizmin doğası itibariyle hiyerarşik olmasıdır.

Carole Pateman'ın söylediği gibi, "emek gücünün yetileri, işçinin iradesini, anlayışını ve deneyimini kullanmaksızın, onları uygulamaya geçirmeksizin kullanılamaz. Emek gücünün kullanımı 'sahibi'nin varlığını gerektirir, ve [işçi] bunu kullanıma sokmanın gereklerine uygun davranana, yapmayı kabul edene veya bunu yapmaya zorlanana kadar  yanlızca bir potansiyel olarak kalmaya devam eder; yani işçi çalışmalıdır [emek sarfetmelidir]. Emek gücünün kullanımı için sözleşme yapmak, yeni sahibinin ihtiyaç duyduğu şekilde kullanılamadıkça kaynak israfıdır. Hayali 'emek gücü' kullanılamaz; gerekli olan şey talep edilen şekildeki işçi emeğidir. İş sözleşmesi [akdi], bu nedenle işveren ile işçi arasında bir emir ve komuta ilişkisi yaratır... Kısacası, işçinin sözde emek gücünü sattığı sözleşme, [işçi] yetilerinden ayrılamadığı için bedeninin ve kendisinin kullanımı üstündeki hakimiyetini sattığı bir sözleşmedir. Bir başkasını kullanma hakkını edinmek (uygar) bir efendi olmak demektir"


Ağustos 04, 2007, 01:09:26 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Ücretli emeğin bu hiyerarşik denetimi işçileri kendi emeklerinden ve böylece de bizzat kendilerinden yabancılaştırma etkisini içerir. İşçiler artık çalışma saatleri boyunca kendilerini yönetmezler ve artık özgür de değildirler. Emeği bütün diğer metalarla eş şekilde ele alan kapitalizm, emekle diğer "kaynaklar" arasındaki temel ayrımı reddeder --yani hamilinden [sahibinden] ayrılmazlığıı--; emek, diğer "mülkler"den farklı olarak irade ve eylem araçlarıyla donanmıştır. Böylece emeğin satılmasından bahsederken, bunun için iradenin boyun eğdirilmesi (hiyerarşi) gerekir. Karl Polanyi'nin yazdığı gibi:

"Emek, yaşamın kendisiyle uyumlu olan insan etkinliğinin başka bir adıdır; [insan etkinliği] satış amacıyla değil tamamen farklı nedenlerle üretilir; stoklanmış [biriktirilmiş] veya harekete geçirilmiş halde, ne de o etkinlik yaşamın geri kalanından koparılabilir."


Ağustos 04, 2007, 01:10:14 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Diğer bir deyişle, emek kapitalizmin onu indirgemeye çalıştığı bir metadan daha fazlasıdır. Yaratıcı, öz-yönetimli iş bir onur ve eğlence kaynağıdır, ve tam bir insan olmanın bir parçasıdır. İşin kontrolünü, işçilerin ellerinden çekip koparmak onun zihinsel ve fiziki sağlığına oldukça zarar verir. Aslında Proudhon, kapitalist şirketlerin "ücretli-işçilerin bedenlerini ve ruhlarını yağma ettiklerini" ve "insan onuru ve kişiliğine bir tecavüz" olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti.


Ağustos 04, 2007, 01:17:29 öö
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Emeği yaşamın diğer faaliyetlerinden ayırmak ve onu piyasanın yasalarına tabi kılmak demek, onun --paylaşım ve karşılıklı yardımlaşmaya dayanan işbirlikçi ekonomik etkinliklerin onbinlerce yıl boyunca varolmasıyla insan ırkıyla birlikte gelişen bir biçim olan-- doğal ve organik varoluş biçimini yok etmek ve [bunun yerine] sözleşme ve rekabete dayanan atomistik ve bireyci olanı geçirmek demektir.

"Bu ilkeyi (ücretli emeği), ekonomik liberallerin yapmaya alışkın olduğu şekilde (özgürlükle) çatışmayan bir şey olarak ortaya sürmek, belli bir tür müdehale --yani bireyler arasındaki sözleşmesel olmayan ilişkileri tahrip edecek ve onların kendiliğinden olan [spontan] yeniden reformasyonunu engelleyen [bir tür müdehale]-- lehine olan kökleşmiş önyargıların ifadesidir."

İnsani ilişkilerin yerini ekonomik olanların alması, nihayetinde insanların ne kadar kazandıklarıyla değerlendirildikleri muhasebe defterlerini bize "etik" olarak ardında bırakarak, insani değerlerin yerini ekonomik olanların almasıyla sonuçlanır. Murray Bookchin'in ifade ettiği gibi bu insani değerlerin alçaltılmasına yol açar:

"Piyasa ekonomisi zihinlerimizde o kadar derinlemesine kök salmıştır ki onun kirli dili kutsanmış ahlaki ve tinsel ifadelerimizin yerini almıştır. Artık bugün çocuklarımıza, evliliklere ve kişisel ilişkilere 'yatırım yapıyoruz'; öyle bir terim ki 'aşk' ve 'ihtimam' gibi kelimelerle eş tutuluyor. Bir "değiş-tokuşlar" dünyasında yaşıyoruz ve herhangi bir duygusal "işlem"in en alt çizgisine [muhasebecilikte bilançonun gelir-gider kalemlerinin net sonucunu gösteren kısmına] bakıyoruz. Sadakat ve tinsel [manevi] ilgilerden ziyade sözleşmeler terminolojisini kullanıyoruz."


Ağustos 04, 2007, 01:18:26 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

İnsani değerlerin yerini hesaplama etiğinin alması, ve insanların yanlızca piyasanın ve devletin yasalarınca birarada "tutulması" ile birlikte toplumsal bir parçalanma da kaçınılmaz hale geliyor. Karl Polanyi'nin bahsettiği üzere, "(piyasa) sistemi, insanın emek gücünü elden çıkarırken, aynı zamanda insanın bu etikete yapışık olduğu fiziki, psikolojik ve ahlaki varlığını da elden çıkarır."


Modern kapitalizmin Thatcher, Reagan ve onların uluslarüstü şirket efendileri gibi "muhafazakar" hükümetler tarafından kurulan daha serbest piyasalarında, suç ve barbarlığın muazzam bir şekilde artmasına şaşmamak gerek. Bugün artık insanların kendilerinin inşaa ettikleri kalelerin içinde, onların duvarları ve (hem duygusal hem de fiziki olarak) savunma sistemleri arkasında "özgür" olarak yaşadıkları bir toplumda yaşıyoruz.

Tabii ki bazı insanlar matematiğin etiğinden hoşlanmaktadırlar. Ancak bunun temel sebebi, --aynen tüm tanrılarda olduğu gibi-- onların tapıcılarına takip edilecek kolay bir kurallar kitabı sunmalarıdır. "Beş dörtten büyüktür,  o halde beş daha iyidir"in anlaşılması oldukça kolaydır. Şunları yazarken John Steinbeck buna dikkat çekmişti:

"Onların bazıları (sahipler), (çiftçileri topraklarından kapı) dışarı eden matematikten nefret ediyordu, ve bazıları ise korkuyorlardı; bazıları da matematiğe tapıyorlardı, çünkü bu onları düşünmekten ve hissetmekten kurtarıyordu"


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
34 Yanıt
27080 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 19, 2015, 12:45:35 ös
Gönderen: egeran
0 Yanıt
2064 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 28, 2007, 09:44:18 ös
Gönderen: shemuel
19 Yanıt
11854 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2014, 10:45:08 öö
Gönderen: mbulut
3 Yanıt
5098 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2010, 12:24:41 öö
Gönderen: kagank
5 Yanıt
10448 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 03, 2011, 12:47:47 öö
Gönderen: shaGrot
36 Yanıt
44833 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 19, 2017, 06:22:23 ös
Gönderen: karahan
2 Yanıt
2802 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2013, 08:32:33 öö
Gönderen: Melina
2 Yanıt
2979 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 24, 2013, 11:49:35 ös
Gönderen: Samuray
7 Yanıt
4411 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2015, 12:53:52 öö
Gönderen: friend
13 Yanıt
5099 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 23, 2015, 05:10:52 ös
Gönderen: kerberos