Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TEŞKİLAT-I MAHSUSA VE İSİMSİZ KAHRAMANLAR  (Okunma sayısı 11773 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 28, 2007, 06:39:27 ös
Yanıtla #10
  • Ziyaretçi

İRAN'DAN KAFKASYA'YA KADAR BÜTÜN BÖLGEYİ KONTROL ETTİLER


Enver Paşa, Rauf Orbay'ı, küçük bir Alman askeri misyonuyla Afgan Emiri Habibullah'la özel bir görüşme yapmakla görevlendirdi. Yolculuk, Teşkilat-ı Mahsusa'nın sorumluluğunda idi. Heyet, İran içinden Kabil'e ulaşacaktı. 1914 sonlarıydı. Amaç, İngilizlere karşı Afgan Emirini Osmanlı-Alman tarafına çekmekti. Heyetin kurmay başkanı Binbaşı Ömer Fevzi (Mardin)Bey'di. Rauf Bey'in adı saklı tutuluyordu. Prof. Mustafa Balcıoğlu "Teşkilat-ı Mahsusa'dan Cumhuriyete" isimli çalışmasında bu yolculuğu anlatırken Ömer Fevzi'den Umur-ı Şarkiye Müdürü (Teşkilatı Mahsusa) olarak sözeder. Hazırlıkları yapan da Fevzi Bey'di. Sahte pasaportla iki ajanını önceden hazırlık yapmak üzere Hindistan'a göndermişti. İngilizler iki ajanı gemiden indikten sonra tutukladılar. Prof. Balcıoğlu'na göre, Fevzi Bey'in iki ajanı uğurlarken göğsünde altın madalyası ve Umur-ı Şarkiye Müdürü sıfatıyla iskelede görünmesi dikkat çekmişti.

ALMAN SUBAYLAR RAHATSIZ

Heyet, İran'a üç parça halinde Halep üzerinden İran'ın Loristan eyaletine girmişti. Heyette Almanların yanı sıra bazı Hintli ve İranlı ihtilalciler vardı. Heyet İran içlerindeyken Osmanlı Hükümeti savaşa girdiğini ilan etti. Yolculuğu uzatan Rauf Bey, bölgedeki büyük Kürt aşireti Bahtiyarileri yanına çekmek suretiyle Güney İran'da kontrolü ele almak niyetindeydi. Kabil'e gitmek üzere yola çıkan Teşkilat-ı Mahsusa heyeti, İran içinde teşkilat yapıyordu. Kürt aşiretleri içinde faaliyet gösteren Rauf Bey'in müfrezesinin Kasr-ı Şirin'i işgal edip, ardından Kirmanşah'a girmeye hazırlanması Alman subayların uykusunu kaçırdı. Almanlar Rauf Orbay'ı Enver Paşa'ya şikayet ederken, İran Hükümeti ve basını Tahran'daki Osmanlı Sefiri'ni tazyik altına aldı. İngilizler ve Ruslar tarafından kıskaç altına alınan İran Şahı tarafsızlık siyaseti izliyordu. Enver Paşa, Rauf Bey'den Kirmanşah'a cebren girmemesini, Güney'deki aşiretler üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi.

HİNTLİ MUHAFIZLAR FİRAR ETTİ

Almanlar, Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran'daki çalışmalarından rahatsızdılar. Rauf ve Ömer Fevzi beyler de Almanların İran'da kendi adlarına yaptıkları faaliyetlerden kuşkuluydular. Almanlar Orbay'ı, Orbay da Almanları Enver Paşa'ya şikayet ediyordu. Irak cephesinde bedevi gönüllüleri örgütleyerek cepheye sevkeden Süleyman Askeri de ortak misyonun sona erdirilmesini, heyetin elindeki silah ve techizatın kendisine gönderilmesini istiyordu. İngilizler Basra'yı işgal etmişti. Irak cephesi öncelikliydi. Askeri'ye göre İran'da Almanlardan ayrı hareket edilmeliydi. Enver Paşa, ortak misyonun Almanları üzmeden sona erdirilmesine izin verdi. Silahlara el konulmayacak, Almanlar Kabil'e ayrı gidecekler, yanlarında refakatçi olarak Yüzbaşı Kazım bulunacaktı. Cihad-ı Mukaddes ilan edilmişti. Kirmanşah'taki İngiliz Konsolosluğu'nu koruyan Hintli muhafızların komutanı ve adamları Rauf Bey'e iltihak etti. Van cephesinden Çerkez Ethem, Cihangiroğlu İbrahim Bey de İran'a geldi.

Şİİ VE SÜNNİLERİ BİRLEŞTİRECEKTİ

Bu arada Ömer Fevzi Bey, Tahran Sefareti'ne ateşemiliter olarak tayin edildi. Görevi Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği Kafkasya'daki İslam İhtilal Komiteleri ile İstanbul arasındaki koordinasyonu sağlamaktı. Ömer Fevzi Efendi, İran'daki İngiliz ve Rus nüfuzunu kırmaya çalıştı. Şii ve Sünniler arasındaki uzlaşmazlıkları çözümlemek istiyordu. Şii din adamlarıyla görüşüyordu. Şiilerin Hac konusundaki isteklerini İstanbul'a ileterek olumlu adımlar atılmasını sağladı. Faaliyetleri İngilizlerin dikkatini çeken Ömer Fevzi Bey, bir suikast girişiminden son anda kurtuldu. Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri İran içlerinde Rus kolordosunu bozguna uğratıp Kirmanşah ve Hemedan'a girmişti. Kirmanşah'ta eski nazırlarından Nizam-üs-Saltana Hüseyin geçici hükümet kuruyordu. Teşkilat'tan Ömer Naci, Ruşeni Barkın, Cihangiroğlu İbrahim ve kardeşi Hasan Bey, Meşrutiyet'ten önce Güney İran'da Nizam üs-Saltana ile Meşrutiyet için çetecilik yapmıştı. Ömer Fevzi Bey'in ön ayak olmasıyla kurulan Kirmanşah Defa-i İslam Cemiyeti , İttihad-ı İslam'ı savunuyordu.

'MİLİSLERİ ÖRGÜTLEYELİM'

Ömer Fevzi Mardin, Kafkas işleriyle yakından ilgileniyordu. Dr. Vahdet Keleşyılmaz'ın verdiği bilgilere göre Teşkilat-ı Mahsusa'dan Ali Murteza Bey, Tahran'daki Ömer Fevzi Bey'e bir rapor gönderiyor: "Yeterli silah ve cephane sağlandığı takdirde Kafkaslarda ihtilal çıkarmak, köprüleri uçurmak, Bakü petrollerini yakmak mümkündü." Ömer Fevzi Mardin'le ilişki kuranlar arasında Azerbaycan Musavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade de vardı. Resulzade, Tahran Sefareti'ne gönderdiği raporda Ömer Fevzi Bey'den silah ve cephane yardımı istiyordu.

Ömer Fevzi Efendi'nin mütareke sırasında da Katar civarlarında olduğu biliniyor. Bu sırada Enver Paşa'ya yazdığı mektupta, "Anlaşma üzerine askerlerimizi çekiyoruz; ama halkın durumu müsait. Libya'daki gibi milisleri organize ederek mi çıkalım?" dediği belirtiliyor. Ömer Fevzi Bey'in, kısa bir süre Harp Okulu'nda öğretmenlik yaptığı da kaydediliyor.

Bektaşi şeyhi Ubeydullah'ın tuhaf yolculuğu

Enver Paşa belki İngilizleri şaşırtmak, belki Almanlardan ayrı olarak Emir'le ittifak sağlamak amacıyla bir başka heyeti, Ubeydullah Efendi başkanlığında yola çıkarmıştı. Ubeydullah Efendi de Rauf Bey gibi Kabil sefiri olarak gönderiliyordu. İki heyetin birbirinden haberi yoktu. Aydın Mebusu ve Merdivenköy Bektaşi Tekkesi şeyhi olan Efendi'nin İran-Afganistan yolculuğu çok renkliydi. Efendi'nin kurmay başkanı Teşkilat-ı Mahsusa'dan eski Basra Valisi Süleyman Şefik Paşa, heyetin askeri doktoru ise Fahri Kutlar'dı. Dr. Kutlar, Teşkilat-ı Mahsusa'dandı. Ubeydullah Efendi'nin anılarını yayına hazırlayan Ömer Hakan Gökalp'in verdiği bilgilere göre Kutlar, Ubeydullah Efendi'nin hücresinde çalışıyordu. Kutlar, daha sonra İran'da çalışırken İngilizlere tutsak düşüyordu.

SULTAN MUAMELESİ

8 Nisan1915'de başlayan Afganistan yolculuğu Ubeydullah Efendi'nin 24 Ağustos 1918'de İngilizler tarafından Tahran'da tutuklanmasıyla sonlandı. Ubeydullah Efendi Kabil'e ulaşamamıştı. İstanbul'a götürülerek hapsedilen Ubeydullah Efendi, 1919'da serbest bırakıldı. 1920'de yeniden tutuklanarak Malta'ya gönderildi.

Ubeydullah Efendi, İran'da halkın büyük sevgisi ile karşılanıyordu. Buna Kum kenti dahildi. Onun Hamedan'a girişi sırasında binlerce İranlı, bir seyyid gibi giyinmiş olan Osmanlı Sefirini sultanlar gibi ağırlıyordu. Ubeydullah Efendi, Sultanabat kentinde halkın ilgisini şöyle anlatıyordu: "Bu tarifi kabil olmayan bir temaşa idi: Bir hükümdardan başka hiç kimse için bu yolda bir karşılama olamazdı. Şehrin bir saat mesafesinde demokratlar(İran fırkalarından biri) tarafından şerefime bir zafer takı kurulmuştu. Zafer takı geçildikten sonra, dinlenmem için büyük bir çadır kurmuşlar, burada çaylar bisküviler hazırlamışlardı. Zafer takının önünde cemaat reisleri ve konsoloslar karşılamaya gelmişlerdi. O günü çarşılarla beraber bütün mektepler de kapanmıştı. Mektep çocukları heyetleri ile resmen, kadın kız çoluk çocuk herkes yollara dökülmüştü. Karşılamada 30 bin kişi vardı. Biz sağa sola tebessüm ederek, selamlar vererek yolumuza devam ediyorduk. Zafer takının yanındaki çadırda bir müddet istirahat ettik. Kasideler okundu. Nutuklar söylendi. Yola devam edildi."

Milli-İslami ayaklanmalar

Prof. M. Kemal Öke, "Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar" adlı kitabında İttihad-ı İslam'ın başarılı olması için Teşkilat-ı Mahsusa'nın büyük bir mesai harcadığını belirterek, "Teşkilat-ı Mahsusa ekipler çıkararak propaganda faaliyetlerine başlayarak, düşman sömürgelerinde islami-milli ayaklanmaların zeminini hazırlayacaktır. Uygun ortam oluşturulup ihtilal kıvılcımları çakılmaya başlanınca, zaten harekete geçmiş olan düzenli Osmanlı birlikleri mezkur bölgelere girerek yerel milliyetçilerle birleşecekti" diyor. Prof. Öke Teşkilat-ı Mahsusa'nın diğer çalışmalarından şöyle söz ediyor: "Bahattin Şakir'in, Rıza Bey'lerin Kafkas hududuna gönderilerek çeteler teşkil etmeleri ve Acara ahalisini ayaklandırmak için Rus hududunu geçmeleri, Enver Paşa'nın yaveri Binbaşı Mümtaz beyin Eşref ile Mısır hududunda mücahit toplayarak tecavüz hareketlerine girişmeleri, Ubeydullah Efendi Grubunun Binbaşı Rauf Beyin ekibinin eşliğinde, İran'a, oradan da Afganistana sızmaları sağlanır. Öte yandan İttihatçıların girişimleriyle cihadın akisleri Güney Asya'da da şiddetle hissedilmiştir."

Ömer Naci İranlı devrimcilerin piriydi

Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran-Kafkas bölgesindeki önemli eylemcilerden biri Ömer Naci'ydi. İkinci Meşrutiyet ilan edilmeden önce İran'a meşruti bir rejim için çalıştı, çetecilik yaptı, tutuklandı. Güney İran'da, Anayasacılığı savunan devrimci grupların Ömer Naci'yle sıkı ilişkileri vardı. Bu ilişkiler İttihat-Terakki Hükümeti döneminde de sürdü. İran'da ipten dönen Ömer Naci, Cihan harbinde, İran Azerbaycan'ını ayaklandırmaya çalıştı. Emrindeki birlikler Türk ve Kürtlerden oluşuyordu. Komutasındaki birlikler Ocak 1915'de Tebriz'e girdi. İran'da Hüveyze ve Ahraz'a girerek petrol borularını havaya uçurdu. 1916'da Musul'a geçen Naci'nin gönüllü birlikleri Urmiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. İran'daki Bahtiyari aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalışan Ömer Naci, tifüse yakalanarak Kerkük'te vefat etti. Naşit Hakkı Uluğ, 1969'da Yeni Gazete'de "Kutsal Cihat" başlıklı tefrikasında şöyle diyordu: "İslam Birliği adlı İran derneği, İttihat ve Terakki'den teşvik görüyordu, Türk ileri gelenleri Sünnilik ve Şiilik gibi mezhep farklarına önem vermeyerek, Türkiye, İran ve Afganistan'ın büyük bir maksat uğrunda birleşmelerini mümkün görüyorlardı. Bu sebeple Meşrutiyetin ilanından sonra idealist bir subay ve şair olan Ömer Naci, yanına verilen birkaç komitacı ile birlikte İran'a dalmıştı. İttihatçılar için İran'daki ırkdaş ve dindaşlara yaklaşmak dayanılmaz bir arzu olmuştur. Göçebe oymaklar Irak sahrası ile İran yaylası arasında gidip geliyordu." Uluğ'un sözünü ettiği İslam Birliği Derneği, Ömer Fevzi Bey'in kurulmasına ön ayak olduğu Defa-i İslam'dı.

Tarkan'ın dedesi Kafkas cephesinde

Ömer Naci hakkında kitap yazan Dr. Fethi Tevetoğlu'nun babası Ali Dursun Kaptan, Teşkilat-ı Mahsusacı Ömer Naci ile birlikte Kafkas-Doğu cephesinde 5 yıl çalıştı. Ali Dursun Kaptan, Kurtuluş savaşının da tescilli denizçi kahramanlarından. Ali Dursun Kaptan, pop star Tarkan'ın da dedesi oluyor. Dr. Fethi Tevetoğlu (Tarkan'ın büyük amcası), MHP lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 1944'deki Türkçülük-Turancılık Davası'nda yargılandı. Türkeş ile birlikte Tabutluk denilen hücrelerde yatan bir üsteğmendi. Eski Samsun senatörü Tevetoğlu'nun pek çok kitabı var. Babası'ndan Ömer Naci'nin menkıbelerini dinleyen Dr. Tevetoğlu, "Ömer Naci bu bölgede bir avuç fedai müfrezesi ile öyle korkunç baskınlar, öyle tesirli hücumlar yapmış ve başarmıştır ki, adının duyulması darda olan Türklere ferahlık, düşmana ise büyük korku getirirmiş" diyordu. Ömer Naci'nin ölümü, Milli Ajans'ın Kerkük mahreçli haberinde şöyle yer alıyordu: "Hürriyet ve Meşrutiyetin teessüsü gayesine hayatını, ruhunu feda ile bu yoldaki mücadeleleriyle ınkılap tarihimizde pek yüce bir ad ve yer kazanmış olan Türk vatanseveri Hatib-i Şehir Ömer Naci Bey, İran'daki Ruslara galebe çalan Türk bayrağı altında mücadelesine devam ettiği bir sırada tifüs hastalığına yakalanarak tedavi edilmek için naklolunduğu Kerkük şehrinde şehitler katına uçmuştur."


Nisan 29, 2007, 06:26:33 ös
Yanıtla #11
  • Ziyaretçi

HİNDULAR VE MÜSLUMANLAR BİRLİKTE İNGİLİZLER'E KARŞI SAVAŞTI

HİNDULAR VE MÜSLUMANLAR birlikte İngilizlere karşı savaştı
 Hindistan'ın İngiliz sömürgesinden kurtularak bağımsızlığını kazanması için mücadele veren Sih, Hindu ve Müslüman eylemciler Teşkilat-ı Mahsusa tarafından desteklendi. Hint İhtilal Komitesi'nin ipek mendillere görünmez mürekkeple yazdıkları esrarengiz mektuplar İngilizleri dehşete düşürdü.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın en dikkat çekici operasyonu Hindistan'dı. İslam dünyasının en kalabalık nüfusuna sahip olan ülkede 70-80 milyon Müslüman vardı. Bu, Osmanlı nüfusunun beş katıydı. İngiltere'nin de en büyük sömürgesiydi. Hintli müslümanlar Trablusgarp'ın işgali sırasında Kalküta'da Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'ne Yardım Cemiyeti kurdular. Hint Kızılayı Balkan savaşlarında Türkiye'ye yardım getirdi. Bulgar işgali altındaki Edirne'lilere gıda ve para yardımı yaptı. Kızılay heyetinin temas kurduğu kişi Kuşcubaşı Hacı Sami idi. Hindistan'da kurulan bir örgüt de "Rumeli Muhacirlerine Yardım Cemiyeti'ydi. Hint-Osmanlı ortaklığıyla "Encü-men-i Hüddam-ı Kâbe" kuruldu. Kuruluş gerek-çesi, kutsal beldelerin güvenliğini sağlamaktı.

SİHLER ENVER PAŞA'YI SEVDİ

Teşkilat-ı Mahsusa Hindu, Sih ve Müslüman ihtilalcilerle ilişki kurdu. Sih-Gadar Partisi lideri Har Dayal ve Raca Mahendra Pratap bunlardan ikisiydi. Stanford Üniversitesi'nde ders veren ve İsviçre'ye sürgün edilen Dayal, İstanbul'a gelerek Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişki kurdu. Partide Prof. Mevlana Bereketullah da etkindi. Tokyo Üniversitesi'nde hoca olan Bereketullah İstanbul'a yerleşip Osmanlı vatandaşı oldu. Dr. Vahdet Keleşyılmaz'ın "Teşkilat-ı Mahsusa'nın Hindistan Misyonu" adlı kitabındaki bilgilere göre 5 hafta İstanbul'da kalan Dayal, Enver Paşa'ya bir ihtilal programı sundu. Program geniş ölçüde kabul gördü. "Genç Hindistan Cemiyeti", "Seyfi Hindistan Cemiyeti", "Hind Uhuvvet-i İslam Cemiyeti" gibi örgütler bu program çervesinde kuruldu. İstanbul'da Urduca, Arapça ve Türkçe olarak çıkan Cihan-ı İslam ve Uhuvvet gazetelerini Teşkilat-ı Mahsusa finanse ediyordu. Cihan-ı İslam'ın sahibi Hintli Ebu Said El Arabi'ydi. Hintlileri İttihad-ı İslam'a davet eden Arabi'nin yazıları Hindistan, Türkiye, Suriye, Mısır ve İran gazetelerinde yer aldı. Teşkilatın finanse ettiği bir diğer kuruluş, İndian National Party'nin yayın organı Hind Haber Ajansı(The Indian News Agency) idi.

İHTİLALCİLERİN TEK DAYANAĞI OSMANLI

Hintli ihtilalciler, Afganistan Emiri Habibullah'ın Osmanlı ile işbirliği yapmasına hayati önem atfetmişti. Emir ise, tarafsız kalmayı istiyordu. Teşkilat, Başbakan Nasrullah ve Emir'in kardeşi Emanullah Hanı yakın markaja almıştı. Emanullah Han, Osmanlı yanlısı Mahmut Tarzi'nin damadıydı. Enver Paşa ve Alman Genelkurmayı, Afgan Emiri'ne ortak heyet gönderilmesi hususunda anlaştı. Heyet başkanı Rauf Orbay'dı. Heyette Raca Mahendra ve Bereketullah Efendi yer alıyordu. İran içlerinde iken ortak misyon sona erdirilmiş, Almanlar yanlarında bir Türk subayının refakatında Kabil'e varmıştı. Heyet, Kabil'de çok sıcak karşılanmıştı. Emir ayak sürüyor, yerine getirilmesi zor şartlar öne sürüyordu. Bu arada Ubeydullah Sindi, Kabil'e geldi. Küçük yaşta müslüman olan Sih asıllı Sindi, İngilizler tarafından aranıyordu. Pratap, Bereketullah ve Sindi, Almanlara güvenmiyordu. Dayanılması gereken tek güç Osmanlıydı. Emir'e rağmen Hükümet, Afgan sınırından Hindistan'a geçen ihtilalcilerin silahlı hareketlerine göz yumuyordu.

Türk subaylar aşiretler arasında

Raca Pratap, Bereketullah ve Ubeydullah, Kabil'de sürgün hükümeti kurdu. Hükümetin başkanı Mhendra, başbakanı Bereketullah, İçişleri bakanı Ubeydullah idi. Cihat fetvası bölgeye ulaştıktan sonra Hindistan ordusundaki firarlar hızla arttı. Afgan sınırına yakın bölgeler kaynıyordu. Hayber geçidinde aşiretler İngilizlere saldırıyordu.

İPEK MENDİL KOMPLOSU

İngilizlerin ele geçirdiği bazı mektuplar komitenin planlarını açığa çıkarıyordu. Mektuplar ipek mendil üzerine görünmez mürekkeple yazıldıkları için İngiliz kaynaklarında"Silken Letter Conspiracy (İpek mektup Komplosu) olarak zikredildi. Prof. Azmi Özcan'ın, Temmuz 1993 tarihli "Tarih ve Toplum" dergisinde "İngilizlere Karşı Hind-Osmanlı Planı Yahut İpek Mektup Komplosu" başlıklı makalesinde önemli bilgiler var. Buna göre Hicaz'da Hintli Mevlana Mahmudul Hasan, Hicaz Vali ve kumandanı Galip Pasinler Paşa ile temas kurmuştu. Galip Paşa, Hintli, Afganlı müslümanlar arasında dağıtılmak üzere yazdığı mektupta,"Eskiden Diyubendi Medresesinde müderris olan Mevlana Mahmudul Hasan Efendi bizimle irtibattadır. Bu mesele üzerinde tam bir fikir birliğimiz var ve bizden gerekli direktifleri almıştır. Eğer Hasan Efendi size gelirse ona güveniniz ve ihtiyacı olan herşeyle destek olunuz" diyordu. Mahmudul Hasan, Medinede Enver Paşa ve Cemal Paşa ile görüştü. Mektuplar Hindistan'da elden ele dolaştı. Medine ve Kabil arasındaki irtibat, ipek mendillere görünmez mürekkeple yazılan mektuplarla sağlanıyordu. Mektuplarda Cunudur-Rabbaniye adıyla askeri bir teşkilatın kurulduğu, bildiriliyor, liderliğine Mahmudul Hasan'ın seçildiği, merkezinin Medine olduğu ifade ediliyordu. Teşkilat'ın amacı Müslüman ülkelerin ittihadı ve kurtuluşuydu.

30 YIL SONRA ÇÖZÜLEN ŞİFRE

Hintli Müslümanların Afgan sınırına yakın bölgelerde başlattığı silahlı hareketler, Har Dayal yanlısı Hintli askerlerin isyanlarıyla büyüdü. Singapur'daki İngiliz garnizonunda çıkan isyanda çoğu subay 40 İngiliz subay öldürüldü. İsyan, Rus, Japon ve Fransız gemilerinden sevkedilen askerlerin müdahalesiyle bastırılabildi. Afgan sınırında ciddi hareketler oluyordu. Elden ele dolaşan mektuplar İngilizlerin dikkatini çekmişti. Bazı mektupların ele geçirilmesinin ardından büyük bir tutuklama furyası başladı. Ubeydullah Sindi, İngiliz baskısıyla Kabil'de gözetim altına alındı. 1918'de savaş sona erdi. Galip Paşa harp esiri oldu. Galipname olarak zikredilen mektubun varlığını kabul etmişti.

Şerif Hüseyin'i destekleyen bir fetvayı imzalamayan Mahmudul Hüseyin ise İngilizlere teslim edildi. Hint isyanının akim kalmasının ayrıntıları 40 yıl sonra aydınlandı. Hindistan Genel Valisi Lord Hardinge anılarında, Vincent Kraft adlı bir Alman'ın Singapur'da ele geçirildiğini, üstünde Amerika'dan gelen silah yüklü gemilerin uğrayacağı limanları gösteren haritaların çıktığını söyledi. Bol para ve güvenli yaşam vaadi alan Kraft, yakalanmamış gibi çalışmaya devam etmiş, Hindistan, Burma, Singapur, Tayland'ta Hintli ve Burma'lı yüzlerce ihtilalcinin yakalanmasını sağlamıştı. Kraft'ın adı İngiliz gizli belgelerinde Ajan X 'ti.

Çerkeş Şeyhizade Halil Halit Bombay'da

Hindistan'da İttihad-i İslam çalışmaları yapan bir başka ünlü şahsiyet de Osmanlı'nın Bombay Başkonsolosu Halil Halit Bey'di. 1913-1914 yılında görev yaptığı Hindistan'da her gittiği yerde coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanan Halit Bey'in 1911'de kaleme aldığı "Türkler ve Araplar" adlı risalesi İslam dünyasında geniş yankı bulmuştu. Risalesinde Halit Bey, "Türklerle Araplar arasındaki siyasi yakınlık bağları ne kadar zayıflatılırsa, İslam'ın istiklal ve hakimiyeti o nisbette zevale uğrar; yine o takdirde , bu iki kavmin evlatları-Şarklıları denk saymaya tenezzül etmeyen ve daima aşağı gören-Batılıların tasallutuna o nisbette maruz kalırlar ve işte o zaman iftihar ettikleri milli duyguları da aynı derecede kaybolup gider" diyordu. Bombay'da Ebül Kelam Azad, Muhammed Ali ve kardeşi Şevket Ali ile yakın dost olan Halit Bey, Cambridge Üniversitesi'nde hocalık yapan ilk Türk'tü. Birinci cihan harbi çıktıktan sonra İngilizler, Halit Bey'le yakın ilişkisi olan pek çok Hintliyi tutukladı. Halvetiliğin Çerkesi kolunun kurucusu Şeyh Mustafa Çerkeşi'nin torunu olan Halit Bey, Can Kıraç'ın eşi İnci Kıraç'ın yakın akrabası oluyor.

Şeyh Şamil'in torunu Teşkilat'ın Osmancık taburunda teğmendi

Teşkilat-ı Mahsusa'ya bağlı gönüllü taburlarından biri Osmancık'tı. Başta Yüzbaşı Cemil ve ünlü çeteci Yahya Kaptan olmak üzere taburun subayları Batı Trakya ve Trablusgarp'te bulundu. Osmancık Taburu, Süleyman Askeri'nin emrinde Basra'da İngilizlere karşı savaştı. Tabur komutanı Yüzbaşı Cemil ve pek çok gönüllü şehit düştü. Ali Çetinkaya ve MAH Başkanı Naci Perkel de taburun komutanlarındandı. Taburun teğmeni Şeyh Şamil'in torunu Hamza Osman, "Bir Avuç Kahraman" isimli kitabında şöyle anlatıyordu: "Harp meydanlarında verdiğimiz zayiattan başka, kuş uçmayan kervan geçmeyen köylerde, binbir zahmet ve meşakkattan, açlık, susuzluk, güneş çarpması ve sıcak memleketlere mahsus birçok hastalıklardan ne aslan gibi delikanlılar kaybetmiştik. Ne kadar mert ve kıymetli subay ve erlerimiz oralarda son nefeslerini vermişlerdi. Kumların seraplarına karışmış olan bu mezarsız şehitlerimizin aziz hatıraları önünde kalbimden taşan saygı hisleriyle eğilirim. Vatan uğrunda imanla ölenlerin yüksek şerefi yanında her şeref sathi ve geçicidir."

Teşkilat-ı Mahsusa'nın bahtsız evladı

Mehmet Emin Tuksavul, Hindistan yer altı teşkilatında çalışan Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarından biriydi.. Üç çocuğu ve eşini kayınpederine emanet ederek ortadan kaybolan Emin Bey, 1913'te Teşkilat'a katılmıştı. 1916'da İngiliz Kızılhaçı, Emin Bey'in Hindistan'da bir İngiliz esir kampında kurşuna dizildiğini bildirdi. Oysa Emin Bey, esir kampından kurtulmayı başarmıştı. 1921'de İstanbul'a döndüğünde, bir başkası ile evlenen eşinin yanı sıra Edirne Kadısı olan babası da üzüntüden hayatını kaybetmişti. Bacanağı ise Fransızlarla işbirliği yaptığı için Beyrut Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmişti. Bacanağını vurmak için Fransız işgali altındaki Beyrut'a giden Emin Bey kendisine kurulan bir pusu sonucunda şehit oldu. Hâlâ mezarı belli değil.

Teşkilat'ın sadık eylemcisi Bereketullah Efendi

Hint İhtilal Komitesi'nin liderlerinden Mevlana Bereketullah Efendi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın yerine kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın Hindistan temsilcisiydi. Bereketullah Efendi, Enver Paşa şehit olduktan sonra Amerika'ya gitti, 1927'de San Fransisco'da vefat etti.

Hamza Osman Menderes'in hapis arkadaşı

Hamza Osman Erkan'ın babası , Hicaz Valisi ve Medine Muhafızı Çerkes Osman Ferid Paşa'ydı. Ünlü reklamcı Nail Keçili'nin dedesi Teşkilat-ı Mahsusa'dan Yenibahçeli Şükrü, Paşa'nın akrabası. Hamza Osman ile Kazım Karabekir Paşa bacanak. 1950'de DP'den Kocaeli Milletvekili seçilen Hamza Osman 27 Mayıs darbesinde Yassıada'ya gönderildi. Ünlü metin yazarı, reklamcı ve radyo programcısı Rana Pirinçcioğlu, Hamza Osman Erkan'ın torunudur.


Mayıs 01, 2007, 03:11:45 öö
Yanıtla #12
  • Ziyaretçi

BEŞ ADAM RUSLARI DEHŞETE DÜŞÜRDÜ

 Teşkilat-ı Mahsusa'dan Kuşcubaşı Hacı Sami ve dört arkadaşı Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Batı Türkistan'a sızdı. 1916'daki, Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar

Hind ihtilalini hazırlamak için Hindistan'a giden altı kişilik ekibin başında Kuşcubaşı Eşref vardı. Ekibin elemanları Hacı Selim Sami, Emrullah Barkan, Adil Hikmet, İbrahim Haklıer ve Tatar Hüseyin 'di. Ekip Bombay'a giderken savaş patlak verdi. Enver Paşa, Eşref Beyi geri çağırdı. İngilizler, ekibin peşindeydi. Yol haritası değişmişti. Eşref Bey, dostu Maskat Emirine uğrayıp İstanbul'a, diğerleri ise Orta Asya'ya

RUSLARLA MÜZAKERE

Hacı Sami ve arkadaşları Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Doğu Türkistan'a girdi. 1916'daki Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar. Yusuf Gedikli'nin hazırladığı "Asyada beş adam" adlı hatıratında Adil Hikmet şöyle anlatıyor:"Çok defa yırtık bir potini rüyalarımızda bile görmedik. Çok defa boş midelerimizin şikayetini durdurmak üzere yumruklarımızı karnımıza bastık. Pamirden Taklamakan çöllerinden ve her türlü vasıtalara malik seyyah kütlelerinin geçmeye cesaret edemedikleri yerlerden yalnız başımıza yürüyerek geçtik. Kırgızları ayaklandırarak, mukden meydan muharebesinde Japonlara mağlup, fakat Türkistan ihtilallerini kanlı bir surette bastırmağa muvaffak olduğundan dolayı çarın sarayında büyük bir mevkiyi haiz olan meşhur meşhur general Kuropatkin ile muntazaman muharebeler yaptık.

ÇİN CUMHURBAŞKANI GÖREV TEKLİF ETTİ

Bu muharebelerde gah mağlup olduk, gah galip geldik. O meşhur generalin araya koyduğu Çinli general ile bir devlet gibi mütareke akdettik. Rus gazeteleri sütunlarını bizim hakkımızdaki havadislerle doldurdu. Japon matbuatı en mutena sahifelerine bizim resimlerimizi bastı. İşte ben bu vakaları tespit ediyorum."

Beş eylemci, Haziran 1919'da Şanghay'a ulaştı. Çin Cumhuriyeti'ni kuran Dr. Sun Yat -Sen, Teşkilat'çılara ilginç bir teklifte bulundu. Çin ikiye bölünmüştü, iç savaş vardı. Bir adamını onlara göndererek Çin ihtilal ordusunda görev almalarını ya da Çin dahilinde teşkilat yapmalarını istedi. Teklifte bulunan sadece Çinliler değildi. Adil Hikmet şöyle diyordu: "Kore Hariciye nazırlığına namzet olan ihtilal reisi mister Kim ziyarete geldi. Kore ihtilalini idare etmemizi rica etti. Bunu reddettik. Korelilerin Türk olduklarını, ırkdaşlarımıza yardıma koşmamızı istedi. Kore ihtilalinin misyoner tahrikleriyle alevlendiğini ve ABD'nin menafiğini istihdaf ettiğini ve bizim, ırkımız için cinayet yapamayacağımızı izah ettik."


Mayıs 27, 2007, 01:19:22 ös
Yanıtla #13
  • Ziyaretçi

Teşkilatı Mahsusa'nın faaliyet alanlarından birisi de İran olmuştur.
İttihatçılar zaten İran'da şahın despotik idaresine son vermek ve orada anayasal monarşinin tatbik edilebilmesi için evvelce bazı girişimlerde bulunmuşlardı. Bu meyanda Atamızın yakın arkadaşlarından ünlü hatip Yüzbaşı Ömer Naci Bey İran içlerinde faaliyetlerde bulunmuştu.

Birinci Dünya Savaşının patlak vermesinin ardından Enver Paşa, İran'da Teşkilatın etkin eylemlerde bulunmasını elzem görmüştür. Bunun belli başlı nedenleri vardı:

1. İran, İngiliz ve ruslarca nüfuz bölgelerine bölünmüştü ve her an işgal edilme tehlikesi vardı. Buranın düşman rus veya ingilizlerin eline geçmesi ülkeyi doğuda tam cepheden kuşatmaları anlamına gelecekti.

2. İran, savaşta umut bağlanan Hint müslümanları ve Türkistan Türklerine açılan kapı konumundaydı. Orta Asya ve Türkistan'a ulaşarak orada ayaklanmalar tertip etmenin yolu İran topraklarından geçmekteydi.

3. İran topraklarında Azeri Türkleri vardı ve bunlardan yardım bekleniyordu.

4. Önemli bir cephe olan Irak'ın sol kanadının güvende tutulabilmesi bakımından İran'ın baskı altında bulundurulması askeri bir gereklilik olarak görülmekteydi.
Enver Paşa, öncelikle bölgeye Ömer Naci Bey önderliğinde bir grup gönderdi. Ardından Rauf Bey (Orbay) komutasında bir grup daha.. Bu grupta Alman ajanlarının da bulunduğu bilinmekteydi. Ömer Naci Bey'in girişimi sonuçsuz kaldı, kendisi hayatını yitirdi. Rauf Bey'in grubu da başarısız olarak yarı yoldan İstanbul'a döndü.
Enver Paşa bunun üzerine Irak'taki 13. Kolorduya bölgeye hareket emri verdi. Kazım Karabekir'in de bir dönem görev aldığı bu kolordu, Ali İhsan Paşa komutasında İran içlerinde ilerlemiş, Hemedan ve Kirmanşah'ı ele geçirmiş, rus kuvvetlerini kuzeye sürmeyi başarmıştı.
Bittabi savaşın aleyhimize dönmesi bu topraklardaki faaliyetleri de sekteye uğratmış ve genel manzara itibarıyla yenilginin gelmesi faaliyetlerin büyük bölümünü durdurmuştu..


Mayıs 27, 2007, 07:09:08 ös
Yanıtla #14
  • Ziyaretçi

İttihat ve Terakki'nin çelik çekirdeği olarak ve 30 bin kişilik kadrosuyla, Ermeni isyanının bastırılmasında da önemli görevler üstlenen Teşkilat; "İç güvenliği sağlamak, devletin varlığı için hayati önemi olduğu düşünülen Türkçe konuşan çoğunluğun azalmış hakimiyetini geri getirip korumak ve Osmanlı Devleti’nin daha fazla toprak kaybetmesini engellemek" gibi amaçlarla tarif edilen teşkilat Milli Mücadelenin devraldığı en önemli hazır kadrolardan biridir.

Teşkilat-ı Mahsusa Dünya Savaşının başından sonuna kadar faaldi. Faaliyetleri az çok gizli işlerden oluşan geniş bir alanı kaplar… 

Düşman sınırlarının ötesinde tahribat ve gerilla faaliyetleri… Karşı casusluk ve Rum ve Ermenilerin elindeki ticaret ve sanayinin "Türkleştirilmesi" (Celal Bayar İzmir’deki Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak bu sahada faaldi). Teşkilat-ı Mahsusa, Türk davası için , değişen başarı derecesiyle, büyük enerji ve gayretle çalıştı. Bu örgüt,her şeyden önce, esas itibariyle Enver Paşa'nın inisiyatifiyle şekillenmiş ve kurulmuş Dr. Nazım ve Dr. Bahaettin Şakir tarafından tasarlanan ve gerçekleştirilen "özel misyon"a yönlendirilmiş bir parti "örgütü"ydü.  Örgütün misyonu öylesine "gizli" idi ki "kabine nazırları bile bilmiyor"lardı. Hükümet içinde devlet içinde bir devlet gibi çalışan bu örgütün kendi özel şifreleri, üniformaları, özel personeli ve kendi gelir kaynakları vardı.

Bugünün Derin Devlet tartışması yapanlarına, ülkemizde dün ve bugün sözde Derin Devlet adıyla çakallık, hırsızlık, katliam, soygun yapanlarına gerçek Derin Devletin yararlarını gösterebilcek bir örnektir Teşkilat-ı Mahsusa...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
6523 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2007, 06:39:51 ös
Gönderen: Ittihatci