Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ORTA ÇAĞDA AVRUPA - 4  (Okunma sayısı 2353 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 05, 2010, 11:11:20 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Hıristiyanlığın Diğer Dinler Karşısındaki Tutumu

“Tek doğru din” söyleminden yola çıkan Hıristiyanlığın, tüm öteki din ve inançları ortadan kaldırarak evrensel görevini yerine getirmek isteyeceği belliydi. Bu amaçla Roma İmparatorluğu’nun sınırları içsinde resmî din olur olmaz ilk işi, devletin de yardımıyla Pagan dinlerini ortadan kaldırmak olmuştu. Yahudiler dışında tüm Roma vaftiz edilince, iş dışarıda kalan Pagan ulusları Hıristiyanlaştırmaya kalıyordu. Bu iş yapılırken amaçta en ufak bir sapma olmayacak, sadece zaman zaman kullanılan yöntemler değişecekti.

Nitekim öyle oldu. [Bu konuyu tam bu sıralarda Sayın ceycet de işliyor ama ikimizin bakış tarzı ve değerlendirişi, dolayısıyla üslubu biraz farklı. Sayın ceycet’in Paganizm ve Hıristiyanlık ile bağlantılı yazılarını da okumanızı öneririm.]

Hıristiyanlık, ilk yıllarında olduğu gibi çağrı ve ikna etme yöntemlerini tümüyle bırakmadı; özetle “iyi haber” olarak da anılan İncil’i iyilikle, yumuşaklıkla, bir tür tolerans gösterisi altında yaymaya çalıştı. Ne var ki, diğer evrensel dinler gibi Hıristiyanlık da bu yollarla yetinmedi;: gerçeği ve iyilik duyurusunu ondan haberi olmayanlara devlet gücünü de arkasına alarak zorla ulaştırmaya uğraştı

Amaç belliydi: “Kâfirleri doğru dine döndürmek”.  İlke olarak başka dinlere göz yummak ya da tolerans göstermek söz konusu değildi. Ancak bu döndürme işleminde zor kullanmalı mı, kullanmamalı mıydı? Soru buydu ve bundan ibaretti.

Paganları zor kullanarak “doğru din”e döndürme girişimlerinin karşısında, bu tutumu onaylamayan din adamları da vardı. Örneğin İmparator Charlemagne Saksonya’yı işgal ettikten sonra halkını zorla Hıristiyanlaştırmaya çalışması, direniş gösterenleri kılıçtan geçirmesi üzerine; 8. yüzyıl düşünürlerinden Alcuin, bu insanlık dışı olayı arkadaşı Ann’a yazdığı bir mektupta şöyle eleştirmişti: “Bir insan vaftize zorlanabilir ama inanmaya değil. Bunlar görünüşte Hıristiyan olur; oysa yürekten pagan kalırlar.”

Alcuin, Aziz Augustinus’un klâsik, bilinen aksiyomu olan “İnanma zor işi değil bir istem işidir.” deyişinden yola çıkıp, inanmanın gönül işi olduğunu, hiç kimsenin bir şeye inanmaya zorlanamayacağını söylemişti. Sonraları Aquinolu Tommaso da, “Summa” adlı yapıtında zora başvurulmaması gerektiğini şöyle özetleyedi: “Kâfirler arasında Yahudiler ve Gentiller (Paganlar) gibi hiçbir zaman gerçek inancı tanımamış olanlar vardır. Bu kâfirleri ille de inanmaya zorlamak doğru değildir. Çünkü inanma istem işidir.” (Credere voluntatis est.)

Aziz Augustinus ve Aquinolu Tommaso gibi düşünür-teologlar, “zor” ile “insanlık akdi” arasındaki uyuşmazlığın farkında oldukları için, zor kullanmama yolunu önermişlerdi. [Aslında bir başka başlık altında hem Aziz Augustinus hem Aquinolu Tommaso’nun tutum ve görüşlerini karşılaştırmalı olarak incelemeye değer.]

Birçok imparator, kral hatta Kilise ileri gelenleri, Tanrı’nın yüce şanı ve zaferi adına bu gibi psikolojik inceliklere kulak asmayıp, Hıristiyanlığa elden geldiğince fazla sayıda adam kazandırmanın kestirme yolu olan zor kullanımından şaşmadılar. Pagan dinlerinin yasaklanması, sapkınlıkla savaş, kanlı döndürme girişimleri, sonra da Engizisyon… Tüm bunlar Hıristiyanlığın diğer dinlere ve inançlara karşı köklü tolerans noksanının çeşitli görünümleri oldu.

Haksız da sayılmazlardı bir bakıma çünkü hem gerçek dindar Hıristiyan hem toleranslı olmak, olanaksızdı. Daha doğrusu onlar öyle sanıyor, ona inanıyordu. Hıristiyanlık, toleransı ancak kendisi için, bir de toleranssızlığın, dine yarardan çok zarar getireceğine inandığı zaman yani “yararcı” (âdeta Makyavelci) bir düşünceyle kabul etmiştir. Günümüz Katolik dünyasında bile egemen olan bu düşünüş, Orta Çağda Aquinolu Tommasso ile en güçlü sözcüsünü bulmuştur.

Sapkınlara karşı ölüm cezasını önerecek kadar sert olan Doktor Angelicus (Melek Doktor), gerçek iman sahiplerinin bu gibilerle ve aforoz edilmiş kimselerle her türlü alışverişini yasak ettiği halde, Yahudiler ve kâfirler ile ilişki kurmalarına izin vermişti. Ona göre, göz yumma ile bu inançsızları inanca çekmek olanaklı iken, göz yummamakla kurtuluşlarına engel olunmaktaydı. Yanlış olan Pagan kültlerinin varlığını sürdürmesi doğru değildi ama daha büyük bir kötülüğü önlemek ya da daha büyük bir iyiliğe ulaşmak için bu işe göz yumulabilirdi.

Anlaşılan o ki; Hıristiyanlık toleransı, kendisi zayıf bir durumda iken bir çeşit korunma aracı, güçlü iken ise daha fazla güçlenme ve yayılma taktiği olarak anlamaktaydı. Bu tür tolerans, ancak biçimsel olup, asıl içerikli tolerans hiç de söz konusu değildi.

Hıristiyanlık; zayıf, kendini savunmaya gücü yetmeyen bir Pagan ulus karşısında zorla dine döndürme yolunu tutmakta iken, dünyevi güç açısından kendinden daha güçlü bir başka evrensel dinle, örneğin İslâm ile karşılaşınca tutumu ne olacaktı acaba?

Bu soru bizi ister istemez dünya tarihinin en ilginç bir dizi olayı sayabileceğimiz Haçlı Seferleri üzerinde durmaya götürür. Haçlı Seferlerinin elbette sosyal, ekonomik, siyasi yönleri de vardır. Hatta başlangıcının aslında din ile Hıristiyanlık ile ilgisi yoktur ama o kisve altına büründürülmüştür. Üçüncü ve dördüncü seferler de öyledir. Belki bir tek İkinci Haçlı Seferinin din ile doğrudan bağlantısını kurmak olanağı vardır. Bununla birlikte bu seferler hep “kutsal bir savaş” olarak nitelenmiştir. [Haçlı Seferlerini de ayrıca incelemeli.]

Başta Aquinolu Tommasso olmak üzere birçok Katolik düşünür-yazar, Haçlı Seferlerinin salt dolaylı bir döndürme girişimi olduğunu, doğrudan zorla inandırmayı amaçlamayıp, Hıristiyan öğretisinin barış yoluyla yayılmasına engel olan siyasi direnmeyi yok etmek amacını güttüğünü öne sürmüştür. İnanma bir istem işi olduğuna göre; Hıristiyan olmayan bir ulusu askerî-siyasî bakımdan alt ettikten sonra Hıristiyanlığı misyon yoluyla yaymak, aradaki teolojik incelikler her ne olursa olsun onu zor kullanarak döndürmek ile aynı anlama gelir. Sonuçta, Haçlı Seferlerinin dinsel yönünün de bir “zorla dine döndürme” girişimi olduğu söylenebilir.




Bu bağlamda bir de Kilise-sapkın inanç çatışmasını görmekte yarar var. Onu ise izleyecek bölüme bırakıyorum.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2541 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2010, 03:36:43 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2734 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 02, 2010, 08:38:21 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2728 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 04, 2010, 08:42:41 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2287 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 07, 2010, 06:12:27 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3686 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 08, 2010, 04:24:10 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3860 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2010, 02:47:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3060 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2010, 01:05:16 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2563 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 11, 2010, 03:42:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2771 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2010, 01:29:45 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2805 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 11:26:31 öö
Gönderen: ADAM