Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: AĞLAMAYI UNUTMUŞ KADINLAR  (Okunma sayısı 3228 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 12, 2010, 12:25:31 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Ağlamayı Unutmuş Kadınlar
Bir erkeğin baskısını taşımaya, ona muhtaç olmaya dayanamazlar. Aslında hepsinin içinde, kurtarılmayı bekleyen bir genç kız yaşar ancak bunu kendilerine bile itiraf etmekte zorlanırlar. Ben de o kadınlardan biriyim.

Özgür ve başarılı kadın imajımızı korumak için, bazen kadın yanımızdan ödün veririz. Yaşamın ağır sorumlulukları altında ezilip gitmemek, biraz da bu duruşa bağlıdır. Erkekleşiriz! Dik durmak, her olayın altından tek başına kalkabilmek, acil durumlarda soğukkanlı olmayı başarmak ve bütün kararları yalnız almak gibi sorumluluklarımız var.

Aslına bakarsanız, hepimizin için pek çok kadın yaşıyor. Dışarıya gösterdiğimiz yüzümüz olan kadın, gerçekten güvendiğimiz ve sevildiğimiz bir adamın yanında ortaya çıkan kadın, iş yerindeki sert ve otoriter kadın, ailemizle birlikteyken ortaya çıkan kadın, bu kadınların hepsi içimizde var. Fakat hayatın getirdikleri yüzünden bazen birkaçını geri plana itmek zorunda kalıyoruz.

Bence bilinçaltında kandırılmak korkusu yatıyor. Hele bir de, aşkın bıraktığı yaralar arasında ihanet varsa, bu korku daha da perçinleniyor. Birisinin bizi aptal yerine koymasındansa, yalnızlığı tercih ediyoruz.

Bu noktaya da boşuna gelinmiyor aslında. Bu tarz kadınların hayat hikayelerine şöyle bir göz atsanız, hepsinde büyük ve ağır darbeler fark edersiniz. Kabuk bağlamış yaraların, gece yarılarında kan sızdırdığı kalpler, kendinden bile kaçmayı becerir. Bu kadınları ağlarken zor görürüsünüz. Gözyaşlarını saklamayı, gururla eş tutan kadınlar; öyle bir gün gelir ki, ağlamayı da unuturlar.

Bir kadın, aslında çok kadındır. Dışarıya hangi maskeyle çıkmış olursa olsun, içinde hem küçük bir kız çocuğu, hem seksi ve vamp bir kadın uyuyordur. Baktığınız kadında ne görebildiğiniz, sizin yeteneğinizdir. Bir kadını anlamak, sahip olmak ve onu yaşayabilmek için, öncelikle duvarın arkasına bakmayı öğrenmiş olmanız gerekir.

Bizler, yani ağlamayı unutmuş kadınlar; içimizde büyük sevdalar biriktiririz. İsteriz ki, bir prens gelsin, üstümüze yığılmış tozu toprağı silkeleyip, ışıldayan kalbimizi ortaya çıkarsın. O zaman herkesten fazla ve büyük severiz. İşte o zaman aşk nasıl yaşanır, nasıl sevilir, kadın olmak nasıl olur gösteririz ama ne o prens gelir, ne de biz gelenin prens olduğunu anlayacak kadar güven duyup, el uzatabiliriz… ALINTIDIR
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Temmuz 12, 2010, 05:44:06 ös
Yanıtla #1

Burada, ağlamayı unutmakla kastedilen duygularını göstermekten korku duymak olarak algılanabilir.

Bahsedilen sorun, hayatta insanın karşısına çıkan zorlu süreçler ve romantik ilişkilerde yaşanmış üzücü tecrübelerden ileri geliyor herhalde.

Sürekli sorun yaşayan insan, kadın erkek farketmez, kabuğuna çekilebilir. Hem insanlara, hem de kendine güvensizlikle bu görülebilir.

"Erkekleşmek" ile kastedilen, çağın gerektirdiği hız ve rekabete, aynı hız ve çetin bir irade ile karşılamak herhalde. Bu, açıkçası çağın bir durumudur. Nüfusun geometrik artması, rekabeti de aynı hızda kızıştırıyor. İnsanlar bu ani sosyal değişimlere ayak uyduramayacak kadar geride kalabiliyor. Erkeklerin de bu konuda sorunları olduğunu düşünüyorum. Kadınlar gibi, erkekler de bu rekabet ve hız ortamından çekiniyor. Umutsuzluğa düşebiliyor. Sanırım bunlar olağan, olması gereken şeyler. İyi ya da kötü olarak yargılama konusu bile olamaz gibi geliyor.

Çözüm tabii ki o hıza ve rekabete aynı ivmede karşılık verebilmekte. Bu süreçte her insanın karşısına, kadın erkek, çoluk çocuk farketmez bazı sorunlar gelecek ve yaşamak deyim yerindeyse biraz zorlaşacaktır. Artık burada, romantik ilişkideki gibi bir beyaz atlı prens beklemek, herhalde bonkör ve ne olursa olsun sizi onaylayan bir patrona karşılık geliyor :) Fakat şimdiden söyleyeyim; bu patron da böyle davranırsa yakında o da geride kalacak ve tüm sistem çökecektir.

Açıktır ki, çağ, insana bundan 100 yıl öncesindeki sorumluluklardan daha fazla sorumluluk yüklüyor ve bu çağdaki bir insan da bu sorunlarla yüzleşince bıkkınlık, yorgunluk duyuyor. Bu da bir yerde umutsuzluğa varabiliyor. Ama bence, bu halde "yeni bir yaşamı" aramak, o günlere gerçekçi olmayan bir özlem duymak yerine, çağın bu dinamiğini anlamak ve bir an önce tedbir almak gerekir.

"Erkekler başarıyor ve kadınlar başaramıyor" değil, erkekler de kendi sorumlulukları ölçüsünde en az kadınlar kadar zorlanıyor. Binyıllardır ana-kız döngüsünün sürekli evde çalışmak, ev işleri yapmaktan, dışarıdaki ticari işlere yabancı olmasından kaynaklanan bir ahlak kodu vardı, binyıllardır bu şekilde süren düzen, şu son 50 yılda (Türkiye için) değişti. Bugün annelerinin o ahlak koduna göre yetiştirilmiş ilk nesil kızlar, erkeklerin dünyasına adım atmakla bir çekingenlik yaşayabilirler. Fakat kendilerinin bu yeni yaşambiçimi, bir sonraki nesile, ve dolayısıyla kadınlara öğretileceğinden, geçiş dönemi sorunları ileride bir nebze olsun hallolacaktır. Aslında bunun için bir nesil beklemek bence kolaycılık olur.Kişinin aklını kullanıp çağa sitem etmek yerine, çağı anlamaya çalışması, ona bir nesil atlatacak bilgi ve anlayışı verecektir.

Bu süreçte kadın erkek ilişkileri de elbette etkilenecektir. İnsanların geçmişe oranla çok fazla insanla etkileşim içinde olması, ona bir çok alternatifi de gözler önüne serer. Başkasında gördüğünü kendi eşinde ister, başkasında yaşadığını karşısındaki cinsten bekler. Tüm insanların kolektif ortak "iyi"leri, tek insandan beklenmeye çalışılır ve sorun doğar; bu ayrılıkla veya boşanmayla sonuçlanabilir.

Bence burada da "beni olduğu gibi benimseyecek bir erkek/kadın"dan ziyade, değişen çağı anlamakta büyük yarar var diye düşünüyorum. O beyaz atlı prens, ister iş yaşamındaki karşılığı, ister romantik ilişkilerdeki karşılığı olsun statik bir dünyanın ürünüdür. Beyaz atlı prens için prenses olmak gerekir; bunun için de yerinde saymamak.

Saygılar.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Eylül 26, 2011, 04:17:34 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 342
  • Cinsiyet: Bayan


[Burada, ağlamayı unutmakla kastedilen duygularını göstermekten korkuyor demişsiniz...... ]

Bence bu korkudan degil..aciz olmadıgı için azim ve direncinden kaynaklıdır...
Yasadıgı tecrübeler onu sindirmemiş tersine mücadeleci yapmıştır.duygularını  kontrolu öğrenmiş yada bastırmayı ......içindekini öldürmemiş sadece saklamış..bu hikayede  kayıp olan en önemli sey güven .........sevgiyi bile güvenin içinde hapis etmiş yaralarını iylestirmeyi becerememiş bir kadının hikayesi..... biliyor ki birisi  yaralarını ellerse kanatır,çünkü kabukları kalın ..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
KADINLAR NE İSTER?

Başlatan LuckyEye Mizah

1 Yanıt
2976 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 04, 2007, 12:40:34 ös
Gönderen: Supeluta
2 Yanıt
3910 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 15, 2007, 12:09:17 öö
Gönderen: nietzsche
14 Yanıt
8185 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 08, 2018, 10:36:53 ös
Gönderen: Tij
13 Yanıt
9184 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 26, 2015, 01:16:38 ös
Gönderen: karahan
12 Yanıt
10459 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 30, 2011, 12:32:57 ös
Gönderen: hypatia
11 Yanıt
5350 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 14, 2012, 06:02:07 ös
Gönderen: hypatia