Bu başlığı epeyce ihmal etmiştim. Oysa diyeceklerim olduğunu anımsıyorum. Sayın Felix Steiner 2. bölümüne değinince uyandım.
Şöyle bir gözden geçireyim de, başka ne diyeceksem deyip, bu konudaki sözümü bitireyim.
Bu başlığı izleyenler hatırlayacak; bunun yanı sıra bir de “Konuşmak” diye bir başlık açılmıştı, âdeta buna bir nazire olmak üzere…
O başlık altındaki değerlendirme tarzı biraz farklıydı. Bununla birlikte, susmayı bir bilge niteliği olarak aldığımızda da hep okumak, dinlemek, izlemek, incelemek, araştırmak, böylece yararlanmak ve bilir olmak, fakat hep susmak yani bilgilerini başkalarının da yararına sunmak yerine salt kendine saklamak ne denli olumlu ve doğru, ne denli bilgece bir davranış olur?
Tüm bilgeler hep susarak dinlerse, hep okuyup izler ve hiç yazmazsa, hep bildiklerini başkalarına aktarmaksızın salt kendilerine saklarsa, insanlığı oluşturan toplumlar da yalnızca kendilerinden öncekilerin bilgi ve deneyimlerine bağımlı kalır. O bilgelerin bilgeliklerinin bir anlamı ve değeri kalmaz. Hem bilimsel, hem kültürel, hem sosyal hem de felsefi bakımdan toplumda önce bir durak1ama, sonra bir geri1eme, daha sonra da bir çöküntü baş gösterir. O bilge derilen ve bana göre aslında hiç de bilge olmayan oportünistler de bunu seyredip durur.
Bu olgu, tarihte birçok toplumda görülmüş.
Biz bilgeliğin yoluna girmek niyetindeysek öyle yapmamalıyız.
Ya nasıl yapmalıyız?
Susmasını bilmeli, ama susmakta aşırılığa kaçmamalıyız. Ölçülü olmalıyız. Susmayı bilmek demenin, yerinde ve zamanında, gereğince ve uyumlu ölçüde konuşmak ve yazmak, gereksiz ve sırasız sözlerden sakınmayı becerebilmek olduğunu bilmeliyiz.
Susmayı bilmek, düşüncenin, bilginin ve gerçeğin her zaman ve her yerde alınması ama her zaman ve her yerde gelişigüzel bir şekilde herkese aktarılmamasıdır.
Evrensel gerçekleri araştıran asıl bilgeler, düşünülerini, bilgilerini ve bulgularını pay1aşarak geliştirmek üzere, kendileri gibi seçme ve gelecekte birer bilge olabilecek kişilerle bir araya gelmeyi öngörmüştür. Ezoterik sistemi oluşturmuşlar, çağlar boyunca uygulamışlardır. Susmak, işte bu sistemi uygulayan topluluklarda asıl anlamını kazanmıştır.
Böylece tarihte insanın ve insanlığın evrim doğrultusundaki gelişiminin biraz gecikmeye uğramış olduğu söylenebilir. Fakat ancak böylece dogmalara ve bağnazlığa karşı bilgi ve gerçekler korunmuş, evrimsel gelişme sağlam temellere oturtulmuştur.
Belki biz içinde yaşadığımız ortamda bunun farkında değiliz. Kim bilir, belki de farkında olabilmek için o topluluğun kapısını çalmak, açtıklarında izin verirlerse o yapıyla girmek, onunla bütünleşmek, sonra onun penceresinden dışarıya bakmak gerekiyor.
İşte benden bu kadar. BİTTİ.