“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.” Mustafa Kemal Atatürk (1930) [Bu söylemi, kasten en başa koydum. Nedenini yazımın sonunda açıklayacağım.]
“Kuran’ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk,tekrarlanmakta bulunan bir şey mevcut olduğunu ve
din işleriyle ilgili kimselerin derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsinler.” (1930) (Altını çizdiğim kısım genelde yanlış anlaşılmakta. Burada bahsedilen kut istismarcılığıdır.)
“Bunca asırlarda olduğu gibi, bugün de, milletlerin bilgisizliğinden ve bağnazlığından istifade ederek binbir türlü siyasî ve şahsî maksat ve menfaat temini için, dini âlet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, içerde ve dışarda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, henüz uzak bulundurmuyor. İnsanlıkta, din hakkındaki bilgi ve anlayış, her türlü hurafelerden sıyrılarak gerçek bilim ve fen ışıklarıyla arınmış ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesadüf olunacaktır.” (Burada Ulu Önder; dinin çağdaş konumda düşünülmesi ve yine istismardan korunmak icin, cehalet tehlikesinin önemini vurgulamıştır.)
“Bizim dinimiz, en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde
mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir.” (1923)
Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lâzım ise, dinimizin felsefî gerçeğini inceleme, araştırma ve telkin bakımından ilmî ve fennî kudrete sahip olacak seçkin ve hakikî din bilginleri de yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.” (1923)
Sayın Akyolun eklediği gibi;
http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=6980.0İlk Söylemin altına nekadar söylem koysam da sonuç değişmeyecekti. Şimdi o döneme göre yorumlayalım: "Din gereklidir" çünkü milleti birleştirici özelliği vardır, bu hususta oldukça etkilidir. Bu gerçeğin farkında olan bir önderin;
halkının inanmış olduğu dini en doğru şekilde halkına aşılaması gerekirdi. (Ancak gerçeğin farkında olan bir önder bunu başarabilirdi. Aksi taktirde o birleştirici unsuru yeni rejimle birleştirmek mümkün olmaz dı.)
Din birey için de gereklidir. Ancak her birey istediği dinle yani inanışla ruhunu besleyebilir. Ya da Muhammedin yaptığı gibi yeni bir din kitabı yazıp ona inanabilir. Hakikate erebilmek için herşeyde ve her yerde çağa, zamana göre düşünmek ve hareket etmek gerekir.
Günümüzde çağdaşlaşmanın ve düşünsel olgunluğun ise herşeyden daha önemli ve kutsal olduğunu düşünmekteyim. Çağımızın birleştirici unsuru artık bu şekilde olmalıdır.
Özet olarak bu konuda elbette daha eklenebilecek bir çok artı yada eksi söylemler ve düşünceler olabilir. Ancak sonuca ermek için genele bakılmalıdır ve sonuç ortadadır.
Bir gerçek daha vardır. Ben yada benim gibi bir başka düşünen ve yazan, başkalarıyla paylaşan kişiler olsa da; herkesin yine kendi gerçeği olacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla,