Masonlar.org - Harici Forumu

Diger => Guncel Konular => Konuyu başlatan: amurdad - Mayıs 08, 2009, 04:09:06 ös

Başlık: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: amurdad - Mayıs 08, 2009, 04:09:06 ös
29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Öğrenimini Kayseri Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. Aynı fakültede başladığı doktora çalışmaları için iki yıl İngiltere’de kaldı ve 1983’te İstanbul Üniversitesi’nden Doktor unvanı aldı. Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve aynı bölümde ekonomi dersleri verdi. 1991’de uluslararası ekonomi dalında Doçent oldu.

1983-1991 yılları arasında merkezi Cidde’de olan İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı.

1991 – 2007 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde beş dönem Kayseri Milletvekili olarak hizmet verdi.

1991 – 1995 yılları arasında TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptı.

1991 - 2001 yılları arasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olarak Konsey’in Kültür, Tüzük, Siyasi ve Ekonomik Kalkınma komitelerinde çalıştı.

1995 – 2001 yılları arasında TBMM’de Dışişleri Komisyonu’nda üye olarak görev yaptı.

1996’da kurulan 54. Hükümet’te Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev aldı.

2000 yılında Yenilikçi Hareket’e liderlik etti ve Fazilet Partisi Kongresi’nde genel başkan adayı oldu.

2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşunda rol alan öncülerden oldu. Siyasî ve Hukukî İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı.

2001 – 2002 yılları arasında NATO Parlamenterler Meclisi üyeliği yaptı.

2002’de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde 10 yıl aralıksız sürdürdüğü başarılı çalışmalarından dolayı kendisine “Pro merito” madalyası ve “Sürekli Onursal Üye” unvanı verildi.

18 Kasım 2002'de Başbakan olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti’ni kurdu.

2003 – 2007 yılları arasında 59. Hükümet döneminde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.

28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi.

Abdullah Gül’ün Bulgaristan Burgaz Hür (2003), İngiltere Exeter (2005), Azerbaycan Bakü Devlet (2007) ve Romanya Dimitrie Cantemir Hıristiyan Üniversiteleri (2008) tarafından verilen fahri doktoraları bulunmaktadır.

Hayrünnisa Gül ile evli olan Abdullah Gül, Ahmet Münir, Kübra ve Mehmet Emre adlı üç çocuk babasıdır.

Ailesi

Abdullah Gül 29 Ekim 1950 tarihinde Orta Anadolu’nun en önemli ticaret kenti sayılan Kayseri’de doğdu. Ailenin soyağacı 1200’lü yıllara dayanmaktadır. Gül soyadı, Selçukluların Kayseri’de yaptırdığı Gülük Camii’nin ilk imamlarından olan atalarından gelmektedir. İstiklal Savaşı Gazisi olan dedesi Hayrullah Efendi ticaretle uğraşmıştır. Annesi Adviye Gül, kentin köklü Satoğlu ailesine mensup şair ve öğretmen bir babanın kızıdır. Kayseri’nin ilk sanayi tesisi sayılan Tayyare Fabrikası’nda ustabaşı olarak çalışan babası Ahmet Hamdi Gül, sosyal hayata katkılarıyla çevresinde tanınan ve sevilen bir kişidir. Aile çok sayıda öğretim üyesi, şair, yazar ve bürokrat yetiştirmiştir. Emekliliği sonrası 1972’de kendi işyerini kuran Ahmet Hamdi Gül, halen sanayi alanında faaliyet göstermektedir; bir kız, bir erkek evladı daha vardır.

Eğitim ve Çalışma Hayatı

Abdullah Gül, Kayseri Gazi Paşa İlkokulu, Nazmi Toker Ortaokulu ve birçok ünlü ismi yetiştiren Kayseri Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi.

Gül’ün üniversitede okuduğu yıllar Türkiye’de öğrenci hareketlerinin en yoğun olduğu dönemdi. Fakülte yıllarında öğrenci hareketlerinde aktif yer aldı. O dönemin önde gelen öğrenci derneklerinden Milli Türk Talebe Birliği’nde (MTTB) öğrenci liderleri arasında yer aldı, mitinglere katıldı, dergi ve yayınlara katkıda bulundu. O yıllarda edindiği tecrübe ve arkadaşlıklar, Abdullah Gül üzerinde hayat boyu sürecek izler bıraktı.

1974 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olan Abdullah Gül, aynı fakültede başladığı doktora çalışmasını 1983'te tamamladı. Doktora çalışmaları sırasında lisan öğrenmek ve teziyle ilgili araştırmalar yapmak üzere gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı.

Akademik çalışmalarını sürdürürken Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda görev aldı ve beş yıl boyunca mühendis adaylarına ekonomi dersleri verdi.

1983 yılında İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalışmak üzere Cidde’ye gitti. Ailesiyle birlikte 8 yıl Cidde’de yaşadı. Görevi sebebiyle edindiği deneyim ve değişik ülkelere yaptığı seyahatler ona farklı coğrafyalardaki ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal yapılarını yakından gözlemleme imkanı sundu.

1991 yılında uluslararası ekonomi dalında Doçent unvanı aldı.

Siyasi Hayatı

Abdullah Gül’ün siyasi hayata girişi planlı bir adım sonucu olmadı. 1991 yazında yıllık iznini geçirmek üzere geldiği memleketi Kayseri’de, hemşerileri kendisine siyasete atılması ve ülkesine milletvekili olarak hizmet etmesi teklifinde bulundular. Katıldığı ilk seçimde Refah Partisi’nden milletvekili seçildi. O günden başlayarak Cumhurbaşkanı seçildiği güne kadar beş dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kayseri milletvekili olarak yer aldı.

Milletvekilliği dönemi kendisine hem ülkeyi hem de dünyayı daha iyi tanıma fırsatı sağladı. İlk dönemde (1991-1995) Plan ve Bütçe Komisyonu, ikinci dönemde (1995 - 1999) Dışişleri Komisyonu üyesi olarak görev yaptı. 1991’den itibaren Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil eden parlamenterler arasında sürekli yer aldı. 2001 ve 2002 yıllarında NATO Parlamenterler Meclisi üyeliği yaptı.

Demokrasi ve insan haklarının beşiği sayılan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde çeşitli komitelerde aktif olarak görev aldı ve yakın arkadaşlıklar kurdu. Buradaki on yıllık tecrübesi Abdullah Gül’ün Konsey’in demokrasi ve insan hakları standartlarının Türkiye için vazgeçilmez olduğu inancını pekiştirdi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği yolundaki reformlarının gerçekleştirilmesinde büyük etkisi oldu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki başarılı çalışmalarından ötürü kendisine 2002 yılında “Pro merito” Madalyası ve “Sürekli Onursal Üye” unvanı verildi.

Abdullah Gül 1996 yılında kurulan 54. Hükümet’te Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü yaptı. Bu dönemde görev alanına giren Türk Dünyası ile ilişkileri geliştirmek için yoğun çaba sarf etti.

Türkiye’nin ciddi siyasi sıkıntılar yaşadığı bir dönemde, yakın siyaset arkadaşlarıyla birlikte partisi içerisinde yeni bir akımın başlamasına öncülük etti. ‘Yenilikçi Hareket’ diye adlandırılan bu akımın öncüsü olarak 2000 yılında yapılan Fazilet Partisi Büyük Kongresi’nde Genel Başkanlık için aday oldu. Seçimi çok az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, aldığı netice tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi. Kendi değerlerine sahip çıkarak dünyayla bütünleşmeyi hedefleyen, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü benimseyen bir oluşum olarak algılanan Yenilikçi Hareket, Türk siyasetine büyük heyecan getirdi. Bu siyasi çizgi 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla neticelendi.

Abdullah Gül 3 Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerin ardından 18 Kasım’da Başbakan olarak 58. Cumhuriyet Hükümeti’ni kurdu. Kısa Başbakanlık döneminde Irak, Kıbrıs gibi zor meselelerle yüzleşti, ekonomide Acil Eylem Planını uygulamaya koydu. Irak krizi sırasında önemli bir işlev gören Irak’a Komşu Ülkeler Süreci’nin başlamasına öncülük etti.

14 Mart 2003’te kurulan 59. Cumhuriyet Hükümeti’nde Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Aynı zamanda Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, Reform İzleme Grubu ve Avrupa Birliği Müzakere Heyeti Başkanlığı görevlerini yürüttü.

Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı döneminde Avrupa Birliği reform süreci hızlandırıldı ve 3 Ekim 2005’te Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri resmen başladı. Hem Batı dünyası hem de Türk ve İslâm Dünyası’yla ilişkiler geliştirildi, komşu ülkelerle dostluk bağları takviye edildi ve uluslararası kuruluşlarda aktif görevler üstlenildi.

Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı sıfatıyla Mayıs 2003’te Tahran’daki İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda yaptığı ve İslam dünyasına reform çağrısında bulunduğu konuşma, hem Doğu’da hem de Batı’da büyük yankı uyandırdı.

24 Nisan 2007 tarihinde Cumhurbaşkanlığına aday olan Abdullah Gül, seçim sürecinin yarıda kalması ve TBMM’nin erken seçim kararı alması üzerine 22 Temmuz 2007’de beşinci kez Kayseri milletvekili seçildi. Yeni Meclisin önündeki ilk gündem maddesi olan Cumhurbaşkanlığı seçimi için tekrar aday oldu.

Abdullah Gül, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 28 Ağustos 2007 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin onbirinci Cumhurbaşkanı seçildi.

Resmi internet sitesinden alıntıdır...
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 08, 2009, 04:14:27 ös
Selam
ortaya eğer bir krıter koymak gerekirse ki yorum yapacak bir çok insan için Atatürk,tür ne kadar objektif bir değerlendirme olur bilemem.Cumhurbaşkanlığı makamı aslında sembolik anlamda sadece temsildir.Yetkileri bakımından ele alınırsa eğer ne tip çalışmalar yapabileceği ülke için ordan bakmak lazım buda çok sınırlı bence.Aslına bakarsanızda değerlendirme içinde çok  erken derim.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: Mozart - Mayıs 08, 2009, 04:19:15 ös
Nerden nereye; değişmeyen tek şey herşeyin değişeceğidir. Nerden geldi başımıza
http://video.google.com/videoplay?docid=-5200120381192457022&ei=BTEESorYE4Tc2gKL_Iy4AQ&q=Abdullah+g%C3%BCl
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: amurdad - Mayıs 08, 2009, 04:22:44 ös
 Bu konudan önce Sn.Dino üstadımın açmış olduğu Bülent Arınç konusunda görüş bildirdik ve ekseriyetli bir grup Bülent Arınç'ı sevmediğini belirtti.Ben de daha ılımlı bir kişiliği tartışmaya açmak istiyorum.Cumhurbaşkanımızı umarım burada irtica ilericik sapmasına çok fazla düşmeyiz.

  Milli Görüşün çıkarmış olduğu bence yararlı isimlerden bir tanesi ülkemiz adına da çok faal ve etkin işler yapıyor,
 
 -İç politikada
 -Asker ilişkilerinde
 -Dış politikada
 -Avrupa Birliği konusunda
 
 Sizlerin görüşleri nelerdir?Mesela Türban konusu merak ettiğim konulardan biri yaklaşımı,ortaya koyduğu tavır.
Aydınlara vermiş olduğu yemek burada ülke meselelerini tartışması,Çıktığı siyasi partiyle arasındaki ilişki ERdoğanı solladı mı yoksa hala Erdoğan'ın altında mı karizması,askere bakış açısı,dil bilmesi,sivil bir cumhurbaşkanı olması.

  Ülkenin her kesimini kucaklıyor mu?367 tartışmalarının hala etkisinde mı kalıyor Cumhurreisliğini içine sindirebildi mi?Ilımlı olması kişiliğinin çizgisi onun için bir avantaj mı yoksa bu yüzden yapıcaklarını erteliyor mu?vs.vs.

  Görüşlerinize açılmıştır.

  Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 08, 2009, 04:31:23 ös
Selam
Bence bu ülke insanı Milli görüş deyince hemen aklına Erbakan gelir ve tırsar.Onun yıllardır faiz le ilgili söylemleri ve diğer konular İran çağrışımı yaptığından hep uzak duruldu.Ozaman bir mukayese yapma zamanıdır Erbakan,mı Demirel-mi diye.Erbakanın söyleminde faiz düşürldüğünde ülke de insanların daha rahat ticaret yaptığı ve enflasyondan uzaklaşınca yaşam tadlarının değiştiği görüldü.Bence bu tip konularda Hoca Demirelin politikalarını süpürmüştür.Demirel geçmişi günahlarla dolu tırsak bir politikacı olarak kazındı beynime.Abdullah gül belliki naif bir insan buda ılımlı kişiliğine yansıyor.Bu hali bence halka güven vermektedir en azından anayasa kitapçığı fırlatmayacağı belli.İster sağ ister sol ister Komünist olsun ülkem için halkım için kim en iyi hizmeti yapailecekse o benim için iyidir
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: Saygın - Mayıs 08, 2009, 04:50:34 ös
Çalışkanlığını kimse inkar edemez gerçekten hedefleri doğrultusunda çok çalışkan. Gerek eğitimiyle gerek çalışkanlığıyla Akp den çıkan tek "altın semerli" kişi olduğunu inkar etmemiz mümkün değil. Demek istediğim, yanlış anlaşılmasın kişi özünde neyse hala O. O olmasının dışında ki herşey teferruattır. Keşke O olmasaydı da Altın tacıyla vatanına hizmet etme şerefine vakıf olabilseydi.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: baris - Mayıs 08, 2009, 04:53:11 ös
Bilindiği üzere eşi tarafından Ülkemiz AİHM de yargılandı.O davayı oraya gönderen yani eşini yönlendiren Abdullah Gül.Hem Ülkenin adaletine karşı gelip Avrupaya şikayet ediceksin hem de kalkıp şikayet ettiğin ülkenin başına geçiceksin.
Hayrünisa Gül'ün başörtüsü, Tayyip Erdoğan'ın ise TCK 312 uyarınca hapsi ve ona bağlı siyasi yasaklar gerekçesiyle AİHM'ye Türkiye aleyhine açtıkları davalar.
Birisinin eşi ülkenin 001 resmi plakasında diğeri 002 de.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 08, 2009, 05:03:24 ös
Bilindiği üzere eşi tarafından Ülkemiz AİHM de yargılandı.O davayı oraya gönderen yani eşini yönlendiren Abdullah Gül.Hem Ülkenin adaletine karşı gelip Avrupaya şikayet ediceksin hem de kalkıp şikayet ettiğin ülkenin başına geçiceksin.
Hayrünisa Gül'ün başörtüsü, Tayyip Erdoğan'ın ise TCK 312 uyarınca hapsi ve ona bağlı siyasi yasaklar gerekçesiyle AİHM'ye Türkiye aleyhine açtıkları davalar.
Birisinin eşi ülkenin 001 resmi plakasında diğeri 002 de.


Sevgili Barış
Yazında belirttiğin herşey ülkemde yaşandı.Önemli olanıda bence bunu yeniden yazmak değil olayı çözümsemek acı bir gerçek yaşıyor bu aile evet doğru ama bu dayatılan süreçle ilgili bir konu.Taraf gözü ile bakarsanız siz haklı gözükebilirsiniz unutmayınki bu çuvaldız bir gün sizede batabilir bence ordan bakın.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 08, 2009, 05:03:26 ös
Bilindiği üzere eşi tarafından Ülkemiz AİHM de yargılandı.O davayı oraya gönderen yani eşini yönlendiren Abdullah Gül.Hem Ülkenin adaletine karşı gelip Avrupaya şikayet ediceksin hem de kalkıp şikayet ettiğin ülkenin başına geçiceksin.
Hayrünisa Gül'ün başörtüsü, Tayyip Erdoğan'ın ise TCK 312 uyarınca hapsi ve ona bağlı siyasi yasaklar gerekçesiyle AİHM'ye Türkiye aleyhine açtıkları davalar.
Birisinin eşi ülkenin 001 resmi plakasında diğeri 002 de.


Sevgili Barış
Yazında belirttiğin herşey ülkemde yaşandı.Önemli olanıda bence bunu yeniden yazmak değil olayı çözümsemek acı bir gerçek yaşıyor bu aile evet doğru ama bu dayatılan süreçle ilgili bir konu.Taraf gözü ile bakarsanız siz haklı gözükebilirsiniz unutmayınki bu çuvaldız bir gün sizede batabilir bence ordan bakın.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: amurdad - Mayıs 08, 2009, 05:03:37 ös
    GÜL'E ÖVGÜLER DIŞARIDAN VE İÇERİDEN

1)AKPM Başkanı Rene van der Linden, 1991 ve 2001 yılları arasında AKPM üyesi olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e övgüler yağdırdı.

Gül'ün hitabından önce takdim konuşması yapan AKPM Başkanı,"Burası bir demokrasi okuluysa, siz buranın en değerli üyelerinden biriydiniz" dedi.

2)Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün Rusya ziyaretine Rus tarafının gösterdiği yüksek ilgi damgasını vurdu. Cumhurbaşkanı Gül, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev tarafından prestijli bir törenle karşılanırken, Gül onuruna verilen yemeğe Rusya kabinesinden bakanların tamamına yakın bir kısmı ve ülkenin önde gelen işadamlarının katıldığı gözlendi.

3)Washington Post’ta yayınlanan haberde, “Gül, daha sıcak ve daha kibar tavrı ve iyi İngilizcesiyle AK Parti’nin ortaya koymak istediği ılımlı özellikler açısından Erdoğan’a oranla daha uygun bir sözcü” ifadesi kullanıldı

4)ABD´de Demokrat Parti´nin başkan adayı Barack Obama, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan´ın Erivan´daki buluşmasını umutlu bir adim olarak nitelendirerek, bu adımın, zaman içinde iki ülke ilişkilerinde memnuniyetle karşılanacak bir normalleşmeyi getirebileceğini kaydetti.

5)Cumhurbaşkanlığı makamında birinci ayını dolduran Abdullah Gül'ün sergilediği performans takdir topluyor. Gül'e kendisine oy vermeyen çevrelerden de destek mesajları geliyor.

Bu mesajlardan biri DSP'nin ağır toplarından Ahmet Tan'a ait. Yıllarca milletvekili olarak Abdullah Gül ile aynı komisyonlarda görev yapan İstanbul Milletvekili Ahmet Tan,

"Gül, yerine oturmuştur. Son derece göz doldurucu işler yapıyor." dedi. Gül'ün görevine iyi bir başlangıç yaptığını vurgulayan Tan, şöyle devam etti: "Her şeyden önce Mehmetçiği ziyaret için bölgeye gitti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ziyaret etti. Şehit ailelerine iftar vermesi de çok olumlu oldu." Tan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın performansından ise memmun olmadığını söyledi. Tan, "İlk 100 günde çok şey yapılabilirdi. Hiçbir şey yapılmadı. Başbakan'ın günleri tatille geçti." şeklinde konuştu.
 
6)Kral'dan Abdullah Gül'e büyük övgü Öte yandan, konuşmaların ardından Kral Abdullah, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, Kral Abdülaziz Birinci Derece Madalyası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da Kral Abdülaziz Nişanı verdi. Cumhurbaşkanı Gül de Kral Abdullah'a Devlet Şeref Madalyası sundu.

7)Türkmen liderden Gül'e: Çok insan tanıdım, senin gibi samimi birine rastlamadım
Gül, tarihî Urgenç kentini ziyaret ederken de Türkmen geleneklerine göre kalpak taktı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, 7 yıl aradan sonra Türkiye'den Türkmenistan'a yaptığı ilk resmi ziyaret, iki ülke arasında yeni bir dönemin habercisi oldu.

Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: baris - Mayıs 08, 2009, 07:54:37 ös
Sevgili Karahan
Evet hepsi bu ülkede maalesef yaşandı.Malesef ülkemizin en yetkili iki makamında oturanlar ülkemizi yargılatmışlardır.Ayrıca H.Gül dava karşılığında 100.000 EURO tazminat istemiştir ülkemizden.
Dayatılan süreç diye ifade etmişsiniz.Kim neyi dayatmıştır anlayamadım.Zihniyetleri,ideolojileri,şekilsel biçimleri ile dünyada en rahat yaşadıkları ülke Türkiye’dir..
Bu konuda bilgilerimi sizinle paylaşmak isterim ve sevgili Karahan;iyimserliğinizi tekrar gözden geçirmenizi isterim…

Lâiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir. Çağdaş bilim, skolâstik düşünce tarzının yıkılmasıyla doğmuş ve gelişmiştir. Lâiklik, toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. İnsanı kul olmaktan çıkarıp birey yapan, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayrımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir. Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler de dinsel niteliklidir. Lâik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin lâik hukukla, din işlerinin de (inanç ve ibadet çerçevesinde) kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Bu bağlamda; laik devlet düzeninde kamusal düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz ve bu düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez.
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti"nin en temel özelliğidir. Devlet düzenini yansıtan anayasa ve dolayısıyla hukuk düzeni, laiklik ilkesine göre biçimlenmiştir. Bu durum, Anayasa"nın başlangıç bölümünde ve birçok maddesinde ifade edilmiştir
Laiklik ilkesi, Anayasa"nın 4. maddesine göre "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" vasfa sahip 2. maddede Cumhuriyetin nitelikleri arasında da sayılmıştır.
Laiklik 2. maddenin gerekçesinde şöyle açıklanmaktadır "Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir."

Bu tanımlamalar bu kadar net iken


T.C. Devletinin temel ilkelerini değiştirecek zemini oluşturmak niyetini ortaya koyduğu;
•   Anayasa ile Yüksek Öğretim Kanunu'nda değişiklik içeren teklifleri
o   Türbanın serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliği ile anayasanın laiklik ilkesinin ortadan kaldırılmak istendiği savunuldu.
•   Devlet kadrolarının, parti yandaşı, siyasal İslami düşünceye sahip kişilerle doldurulduğu.
o   Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bakan olduğu dönemde Nur cemaatinin liderlerinden Fethullah Gülen ve Milli Görüş’ü desteklediği.
•   Erdoğan’ın “Türban konusunda söz söyleme hakkı yargının değil ulemanındır” açıklamasına dikkat çekilerek, partinin şeriat amacı doğrultusunda dini hükümleri referans olarak gösterdiği bilinirken.
•   Başbakan Erdoğan’ın Danışmanı ve İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın Türban, kamusal alan ve üniversitelerin dışında Meclis’te de geçerli olmalıdır sözleri söylenmişken
•   Cüneyt Zapsu’nun Türbanını çıkar demek, sokaktaki bir kadına donunu çıkar demekten farksızdır denmişken
Ne düşünülmelidir?
İyi niyetli reformistler olduğu mu?
 Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri
 Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak suçundan hakkında dava açılan Fetullah GÜLEN isimli tarikat liderinin yurt dışında kurduğu okullar bir ticari şirket olarak değerlendirilip temas ve işbirliği yapılması, Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Bakanlığın genelgesi ile Büyükelçiliklerimizden istenmiştir.
Almanya ile imzalanan Güvenlik İşbirliği Anlaşması’nda Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’ndan “köktenci terör örgütü” olarak söz edilmesine rağmen, bu teşkilat mensuplarının yurtdışındaki vatandaşlarımızın sorunları ve milli konularda dış temsilciliklerimizce gerçekleştirilen faaliyetlere katkıda bulundukları belirtilerek bu örgütle temas ve işbirliği kurulmasının istenilmiştir[1]
 Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 2005 yılı Kasım ayında bir gazetecinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, AİHM’nin türban kararını din alimlerinden görüş almadan vermesini eleştirdiği açıklamasını hatırlatarak “AİHM kararından önce din bilginlerine danışması gerekir mi?” şeklinde soru sorması üzerine
Bunu AİHM’ne sormanız gerekir. Sayın Başbakan'ın söylediği gayet açık. Mademki din ve inançlarla ilgili konular söz konusu, o zaman din bilginlerinden de görüş almak gerekir şeklinde düşüncelerini paylaşmış arkadaşlarla. Bunu farklı mecralara çekmenin bir anlamı yok demiştir.

 Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, 2003 yılı Kasım ayında Roma'daki AB Troykası toplantısına giderken uçakta yaptığı söyleşide Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nun demokrasi ve insan hakları alanlarındaki sorunlar listesinde türban yasağının dâhil edilmemesini eleştirmiştir[3]
 2004 yılı Ekim ayında SKY-Türk televizyonunda soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, türban yasağının AB insan hakları standartları içinde bulunmayan bir yasak olduğunu ve günü geldiğinde bu yasağın Türkiye’de kalkacağından şüphe duymadığını belirterek, raporda türban konusuna yer verilmemesi konusunda;
Tabii ki bunlar AB insan hakları standartları içinde olmayan yasaklardır. Günü geldiğinde bunların hepsi kalkacak Türkiye’de. Ben doğrusu bundan eminim. Paris, Londra veya Berlin’deki bir üniversitede olmayan yasakların, Türkiye’de de olmaması gerekir. Üstelik bizim kendi kültürümüzün bir parçasıysa hiç olmaması gerekir. Bunlara zamanla, soğukkanlılıkla halledilmesi gereken konular olarak bakıyoruz. O açıdan toplumun da bunları bu şekilde göreceğine inanıyorum, ama muhakkak ki bu tip yasaklar Türkiye’de kalkacaktır. Bunlar AB standartlarındaki özgürlük, demokrasi, insan hakları anlayışıyla bağdaşmaz. AB söz konusu olmasa bile bunlar bizim partimizin, hükümetimizin zaten öncelik verdiği konulardır. Bunların uzlaşma ortamı içinde çözülmesi gerektiğine inanıyoruz demiştir.[4]
 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin’in, 1998 yılında derslere türbanla girmekte ısrar edince 15 gün okuldan uzaklaştırma cezası aldığı, ardından okuldan atıldığı, iç hukuk yollarını tüketen Şahin’in türban yasağının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, "hiç kimsenin dinsel inanç ve kanaatlerinden dolayı eğitim görmekten men edilemeyeceğine" ilişkin din ve vicdan hürriyetiyle ilgili 9. maddesinin ihlali olduğunu ileri sürerek AİHM’ne başvurduğu, Strasbourg'daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görüşülen Leyla Şahin davasında Hükümet adına Abdullah Gül’ün başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı kanalıyla gönderilen yazılı savunmada; Türkiye'nin laiklik ilkesi, çağdaş eğitim konusundaki tutumu, çağdaş eğitim ilkeleri, yasal düzenlemeler ve mahkemelerin aldığı kararlara yer verilerek, Türkiye'de Anayasa'nın, din istismarını yasakladığı, türbanın üniversitelerde laik eğitimle çeliştiği ve bağdaşmadığı, gericiliği teşvik ettiği gerekçesiyle, türban yasağının Anayasa'ya uygun olduğunun vurgulandığı, "Türbanın üniversitelerde laik eğitimle çeliştiği ve bağdaşmadığı, gericiliği teşvik ettiği, çağdaşlaşma yolunda bir geri adım niteliğinde bulunduğu, amacın modernleşme ve çağdaş görüntüyü korumak olup, siyasal simge haline getirilen başörtüsü, özgürlük sorunu değil politikacılar tarafından şeriat amaçlı kullanılmış bir olgu olduğu" görüşü dile getirildiği, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasının dinin siyasal alana çekilmesi ve siyasal araç durumuna getirilmesi açısından taşıdığı sakıncalara da dikkat çekildiği, Savunmada, Anayasa Mahkemesi'nin 1989 yılındaki kararına atıfta bulunularak, türbanın kamusal alanda yasaklanmasının Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinin düzenlendiği ve "değiştirilemez" maddeleri arasında yer alan "Başlangıç Bölümü" ile "laiklik" ilkesinin yer aldığı 2. maddesine, "eşitlik" ilkesinin düzenlendiği 10. maddesine, "din ve vicdan özgürlüğü"nü tanzim eden 24. maddesine ve "İnkılap Kanunlarının Korunması"nı düzenleyen 174. maddesine uygun olduğunun belirtildiği, türbanın masum bir yaşam biçimi olmanın dışında cumhuriyet ilke ve inkılaplarına karşı bir sembol olduğunun vurgulandığı, Dava sırasında Leyla Şahin’in Avukatının ek görüş belirtmesine müteakip AİHM’nin bu ek görüşü ülkemize ileterek savunma yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine Türkiye’nin Strazburg’daki Avrupa Konseyi neznindeki daimi temsilciliği, 2003 yılı Kasım ayında türbanın gericiliği teşvik ettiği, çağdaşlaşma yolunda geri adım olduğu, laik eğitim ilkesine ters düştüğü, siyasilerce şeriat bayraktarlığı için siyasi amaçlı kullanıldığı gerekçelerini içren ek savunmayı gönderdiği, Hükümet adına gönderilen ek savunmadan bir ay sonra Aralık 2003 başında haberdar olan ve ek savunmadaki ifadeleri öğrenen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün kendisini ve partisini zor durumda bırakacak ek savunmayı geri çekilmesini istemesi üzerine Türkiye’nin 10 Aralık'ta AİHM'e başvurarak ek savunmasından vazgeçtiğini, belgeyi geri çektiğini bildirdiği, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, 2003 yılı Aralık ayında, Hükümetin bilgisi dışında AİHM’ne verilen savunmayı, onaylamadıkları için geri çektiklerini, davayla ilgili olarak yeni bir savunma vermeyeceklerini, Türkiye Cumhuriyeti adına 2002 yılında bir savunma verildiğini, davanın savunma aşamasının tamamlandığını belirterek,
Dolayısıyla hükümetimiz adına yeni bir savunma mevcut değildir. Kaldı ki, hükümetimizin konuyla ilgili tutumunun yasaklama yerine özgürlükten yana olduğu bütün kamuoyunca bilinmektedir demiştir[6]
 2005 yılı Aralık ayında Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut ile yaptığı mülakatta;
Düşünsenize ben toplumda hak ve özgürlüklerin gelişmesi için bu kadar mücadele vermişim, sonra da hayattaki en yakınım olan eşimin hakları için mücadele etmemem istenecek, böyle bir şey olabilir mi? Adalet ve Kalkınma Partisi olarak türban konusunu biz fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında görüyoruz ve değerlendiriyoruz. İsteyen başını örter, isteyen de örtmez, örten de nasıl örteceğine karar verir. Meselenin benim için özeti budur. Düşünsenize ben bu toplumda hak ve özgürlüklerin gelişmesi için bu kadar mücadele vermişim, sonra da hayattaki en yakınım olan eşimin hakları için mücadele etmemem istenecek, böyle bir şey olabilir mi? Ben bu türban konusunda en zor konumdaki insanlardan bir tanesiyim. Bu İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki Leyla Şahin davası sürecinde de daha net olarak ortaya çıktı. Ben devletin görüşünü ve var olan kanunları savunmak zorundayım, bu yüzden vicdanım ile devlet işleri arasında sıkışıp kalıyorum. Ancak Türkiye’de insanlar baş örtülmesi işine fikir ve vicdan hürriyeti bağlamında bakmaya başladıklarında benim gibi insanların vicdanları ile devlet kuralları arasında sıkışıp kalması da sona erecektir. Buna inanıyorum demiştir.[7]

8) Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, 2005 yılı Kasım ayında AİHM'nin türbanla ilgili Leyla Şahin kararı üzerine görüşlerini;
Bildiğim kadarıyla bu, yasakları savunan bir şey değil. Bir kurumun uygulaması, o kurumun yetkisi dahilinde diyor. Bu, yasakların devam ettiği anlamına gelmez. Bunun ötesinde bu, Türkiye'nin kendi sorunudur. Bu tip yasaklarla Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değildir. Türkiye'de azınlıkların dini hakları, özgürlükleri söz konusu olurken, çoğunluğun hak ve hukukuyla ilgili konularda eğer kısıtlamalar varsa, bunlar savunulacak işler değildir.
Ama bunlar kendi meselelerimizdir. Kendi sorunlarımızı kendimizin çözeceğimize inanıyorum. Muhakkak ki bunların bir süresi vardır. Kimse de çıkıp yasaklarla övünmesin. Yasakları savunmak, yasaklarla övünmek kimseye şeref getirmez, kimseye de onur kazandırmaz. O açıdan hep beraber günü gelecektir ki, bunların hepsi kendi inisiyatifimizle temizlenecektir.…İleride görürsünüz, yapılır mı, yapılmaz mı? Bu bir turnusol kağıdı gibi; kimin ayrımcılığı, kimin yasakçılığı savunduğu görülmektedir.
Çağdaşlık, demokrasi, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, en bireysel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasıdır. Bu olay turnusol kağıdı gibi herkesin görüşünü ortaya koyuyor. Hükümet yasakları kaldırmakta kararlıdır. Türkiye'nin bütün meseleleri çözülmedi. 3 sene öncesinin özgürlükleriyle bugünü mukayese ederseniz çok farklı bir ortam var. 3-4 sene önce neredeyse başörtülü insanlara Kızılay'ı (Kızılay Meydanı) bile yasak edeceklerdi. Bugün öyle mi? Bunlar şüphesiz ki, hâlâ tam bir demokratik ülkede olması gereken özgürlüklerin kullanıldığı anlamına gelmiyor demiştir.[8]
 Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün 2005 yılı Kasım ayında;
Türkiye'de kadınların yüzde 70'e yakını başörtüsü kullanırken, hâlâ üniversitelerde, birçok yerlerde ne yazık ki sıkıntılar var. Ama bunları kesinlikle unutmuş değiliz, bunu açık söyleyeyim. Önce bu sıkıntıyı kendi evinde yaşayan insanlar olarak böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Bunlar Türkiye'ye yakışmayan yasaklardır. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bir meselesi olarak da görmüyorum. Bütün Türkiye'nin meselesidir. İsteyen başını açar, isteyen örter bu bireysel bir özgürlüktür. Bir problem varsa, çözülecektir. Gittiğim yerlere eşimle davet ediliyorum. Zirve toplantıları da dahil, en ufak protokol sıkıntısı çekiyor değilim. Eşime uygulanacak protokol ne ise o uygulanıyor. En ufak bir sıkıntı görülmüyor. Milli Eğitim Bakanlığımız'ın bu adaletsizlikleri (katsayı) gidermeye yönelik çalışmaları var, tahmin ediyorum bu uygulamalar bu yıl geçerli olacak. Bir Anayasa değişikliği olmadan YÖK'te reformları gerçekleştirmek mümkün değil. Türkiye'nin her tarafında reformlar olurken, "Üniversite dokunulamaz, YÖK dokunulamaz" demek çok mantıksız, kabul edilemez bir şey demiştir.


Bu araştırmam sonucu fikirlerimle beraber sunduğum ileti umarım açıklayıcı olmuştur.Bunları görmek için taraf olmak gerekmez.Bilgi gerçektir,yaşanılanlar ise somuttur.
Sevgilerimle…


Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 08, 2009, 08:24:44 ös
Sevgili Barış

Yazın bir tarafın diğer tarafa olan endişeli bakışlardan başka bir şey değil bence inanki o tarafta aynı senin gibi düşünüyor onlarda sizden endişeli bu anlamda.Ama sanırım beni yanlış değerlendirdin ben ne o tarafım ne bu taraf ben kendimden tarafım insan olarak bana bir şey dayatılmıyorsa özgürlüğüme saygı duyuluyorsa,fikirlerim çöpe atılmıyorsa bana herşey uyar.B en insan olarak türban konusunda türbancıları tutuyorum nede olsa mağdurlar doğal olarakta mağdur yanında olma refleksim daha geniş.Özgürlükleri kısıtlayarak kanunda bu yazıyor değiştirilemez diyerek ancak insan kendini kandırır toplumu ötekileştirmekten başka işe yaramaz.Bu sorunu sevgili Barış ne sen ne ben çözeriz ama bizim ağlama zırlama feryat figan etme hakkımız var Devletin ise yok bu konuyuda o çözecek.Devlet mazaret üretmez sorun çözer,Devlet engel koymaz kaldırır,devlet eşit davranır ikilik yapmaz.Söylemem odurki inancımda budurki bu ayıp ne sana ne bana bu bir devlet ayıbıdır bu sorunu insanları rencide etmeden çözemiyorsa o devlet adil devlet olmaz.Bu sorunun adına illa türban sorunu demeke doğru olmaz başka bir şeyide yerine koyabilirsin ordada düşüncem aynıdır devlet vatandaşlarına sorun çıkaran değil çözen mercidir.Eğer laikliğin temeli o insanların türbanından geçiyorsa bu ancak zavallı bir aklın teorisi olur,çünkü laikliğin doğduğu ülkede türban sorunu yoktuki açıklaması yapılsın.Dini simgede diyip işin içinden çıkamazsın her tarafta bir sürü simge varken.İnsanca insan onuru zedelenmeden çözülmesi gereken bir sorunu politize etmeden çözebiliyorsanız bu konuda akıllı fikirleriniz varsa buyrun.Ama lütfen eskimiş artık slogana dönmüş şoven söylemler değil o insana dini bakışla değil sadece insan gözüyle bakarak bu sorunu nasıl çözersiniz onu söyleyin.Gerçekten merak ediyorum yazık güzel ülkemin güzel insanlarının yıllardır içi boş konulara kafa patlatmaları.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: baris - Mayıs 09, 2009, 11:11:25 öö
Sevgili Karahan;
Taraftan kastınız Abdullah Gülün Akp si ve karşısındaki muhalefeti ise ben iki taraftan da değilim.Eğer taraftan kastınız cemaatci,şeriatçı,islamcı olanlarla; aydınlıkçı,akılcı,çağdaş olanlar ise ben işte orada tarafım ve karanlığın şeriatın karşısındayım.
Sizin ifadelerinizden bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığını görmekteyim ve üzüntü duymaktayım.Bu ülke hepimizin.Yapılan devrimleri yoka sayan bu insanların ne düşündüklerini ve ne yapmak istediklerini görmek bu kadar zor olmasa gerek.Yukarıdaki yazımda birçok örneklemeler yaptım.Siz ise konuyu içi boş olarak algılamışsınız.Üzüldüm.
Dün dedeleri bunların Kubilayı öldürenler,bugün torunları Camilerden yeşil bayraklarla çıkıp şeriat isteyenler.Ben kamu kurumlarına türban isteyenlerin ne laik olduklarını ne de iyi niyetli olduklarını düşünmüyorum.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: karahan - Mayıs 09, 2009, 12:48:51 ös
Sevgili Karahan;
Taraftan kastınız Abdullah Gülün Akp si ve karşısındaki muhalefeti ise ben iki taraftan da değilim.Eğer taraftan kastınız cemaatci,şeriatçı,islamcı olanlarla; aydınlıkçı,akılcı,çağdaş olanlar ise ben işte orada tarafım ve karanlığın şeriatın karşısındayım.
Sizin ifadelerinizden bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığını görmekteyim ve üzüntü duymaktayım.Bu ülke hepimizin.Yapılan devrimleri yoka sayan bu insanların ne düşündüklerini ve ne yapmak istediklerini görmek bu kadar zor olmasa gerek.Yukarıdaki yazımda birçok örneklemeler yaptım.Siz ise konuyu içi boş olarak algılamışsınız.Üzüldüm.
Dün dedeleri bunların Kubilayı öldürenler,bugün torunları Camilerden yeşil bayraklarla çıkıp şeriat isteyenler.Ben kamu kurumlarına türban isteyenlerin ne laik olduklarını ne de iyi niyetli olduklarını düşünmüyorum.

Sanırım anlayamadın beni.Yılan benide sokuyor o yüzden bende rahat değilim sadece senin gibi düşünmüyorum bu konuda ortada olmam mümkün değil.Düşünsene laik çağdaşda olsan bu sorun çözülmüyor diğer yandanda olsan.O zaman bende diyorumki ortada bir anormallik var 2 tarafta haklı ve haksız,eee doğruya ne olacak ozaman 2 tane doğru olamayacağına göre.Bu toplum hala ısrarla kendi fikirlerinin iyi olduğunu dikte etmeye çalışıyor bense farklı açılımların peşindeyim çözümsüz olduğu ortada olan bir konunun peşinde neden gideyim kendimle bir sorunum yokki.Akıl karı değil bu tam anlamı ile adı konması gereken bir konu ve ben koyuyorum adını,Bu bir devlet sorunudur ve devlet her 2 tarafıda incitmeden alacağı kararlarla sorunu gidermelidir.Öğrenciliğimde her mitingde 141-142-143 .madde ile ilgili pankart açar slogan atarlardı bir takım insanlar bu maddeleri gerekli görürdü kaldırılması için yıllarca uğraşıldı 5 dakikada kalktı toplumada birşey olmadı.Bu sorunda işte aynen böyle nasıl bu insanlar sokakta gezerken sana zararı olmuyorsa istedikleri yerlerdede gezerken sana yine zararı olmayacaktır.Eğer devlet tehlike gördüğü şeye karşı kendini savunmaktan acizse o zaman başka şeyleri sorgulamalıyız bu bir mantık hatasıdır dostum tam anlamı ile inat ve akılsız mantık hatası aslında çözümü çok pratik istersen çözülür kimseyede birşey olmaz.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: lucifer - Temmuz 10, 2009, 10:43:58 öö
sn cumhurbaşkanımız özün de iyi bir insan sessiz sakin her olaya barışçıl yaklaşan bir insan olabilir tabikide. ama makamı ve ülkede ki önem sırasında en başı çeken bir kişinin ülke yönetiminde ben pekte tek özgür kararlar alamayacak acizlikte olduğunu düşünüyorum. arkasında başbakan recep tayip erdoğanın isteklerine göre hareket eden bir film dönmekte diye düşünüyorum. meclis içindeki partilere ne kadar eşit olmalı tabi bunu herkes bilir. fakat sn Gülün ne kadar bu konuda hassas olduğuna dair şüphelerim bulunmaktadır. bu tür bir yönetim sistemiyle nekadar demokratikleşebiliriz nekadar sağlıklı bir rejim oluşur bilinemez. bugün parti başkanlarının(akp hariç) sn güle karşı vermiş olduğu tepkiler ortada. neden sadece bunu r. t. erdoğan partisi gostermıyo oda ayrı bir muamma. Sn gülün cumhurbaşkanlığı gorevlerini tam anlamıyla bilemiyo olmasıda söz konusu olabilir. akp sadece türkiyeyi değil çankayayıda yönetmekte ve buda gelecekte karanlık bir türkiye göstermekte bana.
Başlık: Ynt: Abdullah GÜL'ü siyasi kimliği ve CUMHURBAŞKANI olarak nasıl değerlendiriyorsunuz
Gönderen: shakespeare - Mayıs 18, 2011, 01:44:12 ös
yıl 1994,
 süper ve ileri Türk, Barış Manço " geleceğe öyle bir nesil ve öyle bir gençlik yetişiyorki, nasıl gidip rahatlıkla istediği kot pantolonlarını kendileri seçerek alabiliyorsa, Cumhurbaşkanı'nı da  meclisin yerine kendileri seçecekler, bunu engellemek mümkün değil, yakın gelecekte bunu göreceğiz."
yıl 2009,
bundan sonraki Cumhurbaşkanları halk tarafından seçilecek
bu kadar öngörüsü yüksek ileri görüşlü süper Türk , saygıdeğer Barış Manço keşke Cumhurbaşkanı olabilseydi de, hemde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olsaydı, yüce lider ATATÜRK önderliğinde ve ışığında kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere bu coğrafya, bilhassa Kıta Avrupa'sına karşı  ulaşması gereken ve nihayetinde ulaşacağı noktaya şimdiden daha erken ulaşacaktı, dolayısıyla, çocuklarımızın göreceklerini şimdi bizler görecektik.
En büyük temennim; bundan sonraki sürecin daha hızlı işlemesi ve ilerlemesi yönünde olmasıdır.
hep ileriye...daha ileriye...
sevgiler...saygılar...